9 Ağustos 2011 Salı

Nasıl 'terörist' olunur?

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7259>Nasıl 'terörist'
olunur?</a></h1><p>&nbsp;</p><div class="news-header"><div
class="header-left"><h1>Nasıl 'terörist' olunur?</h1></div><div
class="header-right">&nbsp;</div><br clear="all" /><div
id="divAdnetKeyword"><span></span><h2>Kendimi sorumlu hissederek Güler
Zere'nin serbest bırakılması için Tunceli Hozat'ta yapılan bir basın
açıklamasına katıldım ve ondan sonra her şey
karıştı</h2></div></div><div class="news-middle"><div
class="news-left"><div class="news-body"><div><img
src="http://i.radikal.com.tr/644x385/2011/08/07/fft5_mf784511.Jpeg"
alt="Nasıl 'terörist' olunur?" class="news-pic" /><p>Kanser hastası olan
Güler Zere, hapisten çıktıktan sonra Mayıs 2010 da
ölmüştü.</p></div><br /><div id="divAdnetKeyword2"><div
class="BlackContent"><div id="metin2" class="fck_li"><p>Ben, Vahap Coşkun
hocamızın 3 Temmuz'da kaleme aldığı "Bir gün herkes terörist
olabilir" (Radikal İki) başlıklı kavurucu yazısında sizlere
"müjdelediği" "Terörle Mücadele Kanu'nunun (TMK)
mağdurlarından" biriyim. Ayrıca akademi camiasının büründüğü
sinikleşmiş memur tavrına karşı, kendi özgürlüğümün her zaman
için farklı düşünenin özgürlüğünü savunmaktan geçtiğinin
farkında olan bir üniversite personeliyim. Bunun da yanı sıra bu
ülkedeki meselelerin başında gelen türban, Kürt sorunu, cezaevlerindeki
hak ihlallerine karşı demokratik ve vicdani tepkisini her defasında ortaya
koyan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Sırf bu yüzden de olsa
birçok kereler fiziki şiddete maruz kalarak uzun süre sakat bırakılan ve
hakkında çeşitli davalar açılarak yıldırılmaya çalışılan bir
mağdurum. Bunca zulmü neden çektiğimi sorarsanız eğer, bunda en büyük
payeyi, daha ilk günden elime Edward Said'in 'Entelektüel' kitabını
tutuşturarak beni "vicdan suçu işlemeye" sevk eden üniversite
hocalarımda gördüğümü bilmenizi isterim.&nbsp;<br />Bu yüzden de,
engin sabrınızın affına sığınarak, hakkımda yürütülen bir dava ile
ilgili gelişen hukuki süreci sizlerle paylaşmak istiyorum.&nbsp;<br /><br
/><strong>Bir suçlunun 'gühahı'&nbsp;</strong><br />Bilenleriniz
vardır Güler Zere'yi. Tutuklu bulunduğu cezaevinde hastalığının geç
teşhis edilmesi ve kanser hastalığının "tedavi sırası" ve
"mahkum koğuşunda yer bulunmaması" nedeniyle ilerlemesini de. Türkiye
halkı, Güler Zere'nin serbest bırakılması için ülkenin çeşitli
yerlerinde kamuoyu oluşturmuştu. Bu talepler cumhurbaşkanı, dışişleri
bakanı ve meclis başkanı başta olmak üzere çeşitli milletvekilleri
tarafından olumlu karşılanarak lehte kanaatlerde bulunmalarına vesile
olmuştu. Neticede de Cumhurbaşkanı, Anayasanın 104/2 maddesi uyarınca
kendisine tanınan özel af yetkisini kullanarak Zere'nin serbest
bırakılması yönünde büyük bir vicdani adım atmıştı. Böylece Zere,
dışarıda "ölme özgürlüğüne" kavuşmuş, akabinde de altı aylık
bir süreden sonra yaşamını yitirmişti.&nbsp;<br />Yukarıda dile
getirdiğim tüm bu süreç boyunca herkes gibi ben de, kendimi büyük bir
sorumluluk altında hissederek Tunceli/Hozat'taki bir basın
açıklamasına katıldım ve Güler Zere'nin serbest bırakılması
yönünde kanaatlerimi bildirdim. Cevval polisimizin görev aşkıyla yanıp
tutuştuğu bir ülkede yaşıyor olmanın "unutkanlığıyla" olsa gerek
ki, dile getirmiş bulunduğum ifadelere yönelik bir fezleke hazırlanıp
Hozat Savcılığı'na sunuldu ve savcılık tarafından da hakkımda
"suç ve suçluyu övme" mealinde bir iddianame hazırlanarak mahkemeye
sunuldu. Nihayetinde de Hozat mahkemesi, bir yıla yakın yargılama
sürecinden sonra savcılık iddianamesindeki suçlamayı az bulmuş olmalı
ki, adı geçen dosyayı görevsizlik kararı ile TMK kapsamındaki "terör
örgütü propagandası" yapmak gibi bir üst suçlama ile Malatya Ağır
Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. İşin tuhaf yanı, bu terör örgütünün
hangisi olduğu konusunda ne benim, ne polisin, ne savcılığın ne de
mahkemenin bildiği bir şey var. Anlayacağınız, polisin fezlekesi,
savcının iddianamesi ve mahkemenin hükmü bunu benden sır gibi sakladı!
Şimdilik umudum, daha deneyimli yargıçların görev yaptığı Malatya
Ağır Ceza Mahkemesi'nin gerekli gördüğü takdirde davayı açarak,
bunu tarafıma bildirmesi veyahut lehime yönelik bir görevsizlik kararı
vererek bu hukuksuzluk örneğine bir son vermesi.&nbsp;<br /><br
/><strong>Cumhurbaşkanı da söylemişti&nbsp;</strong><br />Açıkçası
ben, bu ülkedeki yürütme erkinin başında bulunan cumhurbaşkanı
tarafından affedilmiş bir tutuklunun hangi suçuna ortak olduğumu halen
öğrenmiş değilim. Anladığım kadarıyla, anayasanın ilgili maddeleri
tarafından suçlu da olsa devlet tarafından korunmaya alınmış ve
hakkında lehte karar verilerek salıverilmiş bir hükümlünün haklarını
dile getirmek suç olarak değerlendiriliyor. Şayet öyle ise, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu ve çok sayıdaki CHP milletvekilinin Güler
Zere'nin serbest bırakılması için söylediklerini ve Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün Zere'nin bırakılması yönündeki kararını nasıl
değerlendirmek lazım? Özellikle de Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun
kendisini Belçika'da protesto eden gruba yönelik "Güler Zere'ler
sizin değil bizim, ölmeyecekler" yönlü ifadeleriyle "Güler Zere
bizim çocuğumuz" yönlü açıklamaları dikkate değerdi. Devletin
dışişleri bakanının bir suçluya yönelik bu tür ibarelerde bulunması,
benim söylediğim "Güler Zere'ye özgürlük ve Güler Zere serbest
bırakılsın" yönündeki ifadelerden daha mı masum acaba?&nbsp;<br
/>Devlet erkinin başında bulunan yetkili kişilerce Güler Zere hakkında
dile getirilenleri okuyup izleyerek takip eden bir vatandaşın, benzer
yönde ifadelerde bulunduğunda hakkında dava açılmasınının nasıl bir
gerekçesi var anlamış değilim. Bu durum, çifte standarda yönelik bir
uygulama ve ayakların baş olamayacağı bir ülkede başlara tanınmış
bir ifade özgürlüğü değilse nedir?&nbsp;<br /><br /><strong>Farklı iki
içtihat&nbsp;</strong><br />Kendi siyasi ideolojisinin meşrebine uygun
olarak her defasında büyük bir açıksözlülükle Adnan Menderes'in
geleneğinden geldiğini ifade eden bir Başbakanımız var. Başbakan ile
bahsettiğimiz kişi aynı Adnan Menderes ise, kendisi döneminin siyasi bir
komplosuna kurban giderek Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde yargılanıp
idama mahkum edilmiş bir tarihi karakter de. Her ne kadar Güler Zere ile
Adnan Menderes ayrı dünya görüşlerine sahip kişiler olsalar da, yasalar
önünde ikisi de suçlu olarak değerlendirilip cezalandırıldı. Yargıya
göre, Güler Zere'ye tanınan anayasal hakkı dile getirmek suç ise eğer
Adnan Menderes'i yad etmenin de aynı suç kapsamında
değerlendirilebileceğine dikkatleri çekmek istiyorum. Bu düşünceye
göre, bir devlet kurumu olan Adnan Menderes Üniversitesi de, bugüne dek
taşımış olduğu bu isminden ötürü suç ve suçluyu övücü bir
propaganda faaliyetini sürdürüyor demektir!&nbsp;<br /><br
/><strong>Sonuç olarak&nbsp;</strong><br />Toplumda bir uzlaşma
oluşturacak genel simgeleri yaratan biri olarak değil de, bu simgeleri
sorgulayan, kutsal sayılan gelenek ve değerlerin ikiyüzlülüğünü,
ırkçılığını, cinsiyetçiliğini teşhir ederek, hiçbir fikir
ayrılığına tahammülleri olmayan "kutsal metin gardiyanları" ile
mücadele etmekten çekinmiyorum. Bu yüzden de akademianın işinin, bir
devlet kurumu gibi var olan haksızlıkları tahkim etmekten ziyade bunları
teşhir edici "krizler yaratarak" daha da yaşanılası günler için
sesini yükseltmesi gerektiğini düşünüyorum.&nbsp;<br /><br
/><strong>YALÇIN ÇAKMAK: Arş. Gör., Tunceli
Üni.</strong></p></div></div></div></div></div></div><p><strong>Kaynak:
Radikal</strong></p>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder