10 Bin Dolara Satılan 30
bin Hayat - 2010 KPSS'de Kopya İddiası: Neden mi Sonuç mu?
align="JUSTIFY">10 bin dolara satılan 30 bin hayat. Hemen altındakicümle ile 2010 KPSS hakkında olduğu anlaşılan bir yazının
başlığına göre çok mu abartılı olmuş? Doğru,
alışığız biz MEB önlerinde bekleyen ya da sokaklarda imza toplayan
ataması yapılmayan öğretmenlere ya da KPSS'ye 3. kez giren
komşunun çocuğuna. Son zamanlarda internette dolaşan videolarda
diplomasını yırtan öğretmen de şov yapıyordu zaten. Ölmek
istemiyorum diyordu halbuki ve intihar haberleri peşi sıra geliyordu,
işsizim diyordu ölüm notunda... Ama iş bulamamak olağan bir şey
değil mi artık bizim için! Hayatın gerçeği, kader, hatta
hayırlısı neyse o olsun...
Bu sene KPSS'ye giren komşu çocuğunun ve bizlerin
de başından neler geçti anlatalım. Sözde, hayatın en
güzel çağları üniversite çağlarıydı ama biz
öğrencilik sürecinde pek çok sorun ile karşı karşıya
kaldık. Yaşamdan soyutlanıp adaletsiz bir seçme ile kapısından
girmek zorunda bırakıldığımız üniversitenin, daha sevincini
yaşayamadan ciddi bir ''maliyeti'' karşımıza çıkarıldı.
Barınma sorununu halledersek nispeten rahatlarız dediğimiz
süreç, her gün yaşadığımız ulaşım sorunu, her
dönemin başında kayıtlarda ödenen paralar ile devam ede dursun,
üstüne boğucu ödev ve sınav maratonuyla adeta ÖSS
hazırlık sürecini arar olduk. YÖK cenderesine ses
çıkarmadıysak, soruşturma kılıcına da maruz kalmadan mezuniyet
vuslatına erebilmişiz demektir. Aslında vuslat yaklaşırken içimiz
burulmaya da başlar, zira hangi bölümde olursak olalım yaldızlı
diplomamız iş bulmamıza yetmez.
Ve işte yol ayrımına gelmistik... Kırk katır mı
kırk satır mı? Ya çeşitli sertifikaları birer "bonus"
gibi toplayıp "CV"'mizi şişiririz. Ya da zaten talimli
olduğumuz sınav maratonuna talip oluruz: KPSS. Bu sınav farklı sınav...
Zira yıllardır çeşitli vesilelerle önümüze getirilen
bol ezberli çoktan seçmeli sorular adeta bir film şeridi gibi
gözümüzün önünden geçirtilir. Matematik
öğretmeni de olsanız, inşaat mühendisi de olsanız bu film
şeridini eksiksiz sarmalısınız.
Özellikle eğitim fakültelerinden mezun
arkadaşlarımız için durum gerçekten ironik. Herhangi bir
bölümde eğitimini tamamlayıp formasyonunu almış olan kişinin,
sınava hazırlanırken bir dershaneye gitmesi artık çok doğal
karşılanan bir şey. Hatta dershaneye gitmemek abesle karşılanır oldu.
Oysaki dershanede onu sınava hazırlayanın da aynı formasyonu var. Ve
artık üniversiteler liselerin oynadığı rolü oynarken, KPSS
dershaneleri de ÖSS dershanelerinin mantığında, hatta bu mantığın
da ötesinde (biz bu yazıyı hazırlarken gündeme gelen haber
nasıl da cuk oturuyor mantık ötesi duruma: "ÖSYM Soru
Hazırlama Komisyonu üyesi KPSS dershanesi sahibi
çıktı!" name="sdfootnote1anc">1)...
Sonuçta esnek çalışma koşullarından
payını almış ama emeğinin payını alamamış, zorunlu olarak kamudan
yana tercih kullanan aday, sınavlardan "başarısız" olunca
bunalıma girer. Yok, öyle psikologların tanımladığı yataktan
çıkmayı istememe hali de değil. Aday –ki sınavı kazanamama
halinde kişi daima aday olarak kalacaktır- yataktan çıkmak
durumundadır çünkü artık yaş kemale ermiştir ve
hayatını devam ettirmek için kendi geçim parasını
kazanması gereklidir ve alanı dışında kol gücüyle
çalışarak yaşamını idame ettirir, ettirmeye çalışır...
Artık o lise mezunundan farksızdır ve sorunu kendinde aramaya başlar...
Artık KPSS intihar haberleri "bir tane daha..." ekiyle verilmeye
başlar...
Elbette KPSS de sistemin bir ihtiyacı olarak doğdu ve
gelişti, sonuçta üretimin dışa bağımlı ve çarpık
olarak geliştiği bir ülkede eğitim de buna paralel bir seyir izliyor.
Üniversitelerde açılan kontenjan kimi bölümlerde
sistemin ihtiyacının ötesindeyken, eğitim gibi alanlarda ihtiyacın
altında olmasına rağmen, ayrılan bütçe gereği ters bir
orantı işletiliyor. Burada KPSS üretim süreci ve eğitim alanı
için bir emniyet supabı görevi görürken, aynı zamanda
ciddi bir gelir kalemi de oluşturuyor, lisansla birlikte önlisans ve
ortaöğretimi de ekleyerek tabloyu daha iyi görüyoruz.
Gördüğümüz gibi işin hiçbir
tarafında gözetilen, bizlerin çıkarları değil. Şimdi
gündeme gelen kopya iddialarında ise meselenin bu tarafı ağıza dahi
alınmıyor. Haberlerde soruları çalan, çaldıran,
çaldırmaya teşvik eden suçlu veya suçlulara
ulaşıldı ulaşılacak bilgileri dönedursun, sanki sorumlular
bulununca 30 bin öğretmen atanacak, sanki herkes iş bulacak diye
gelişmeler heyecan ile takip ediliyor. Hani referandum sonrası 13
Eylül'de uyanınca yepyeni bir Türkiye'de olacağız ya, işte
kopya ya da çalıntıya neden olan kişiler de bulununca her şey
değişecek. Algımız hep aynı.
Oysaki bu bir sonuçtur, insanlar artık
yaşamlarını buna bağlamışlardır. E başka hiçbir alternatifin
olmadığı bir sistemde ''haksız'' da değiller. Artık bireysel kurtuluş
için her yol mübah mantığı işler hale getirilmiştir. 2010
KPSS tekrarlansa da kopya şüphesi taşıyan adayların sınavları
iptal edilse de bu gerçekler değişmeyecek ve binbir sıkıntıyla
tamamladığımız lisans sürecimiz hızla değersizleşip sürekli
bir elemeye ve sertifikalanmaya maruz bırakılacaktır.
Çözüm ne sınav sistemini iyileştirmek
ne de kontenjan arttırmak, çözüm bizleri KPSS'lere mahkum
eden eğitim sistemini belirleyen, sömürge tipi üretim
sisteminin değişmesinde, çözüm binlerce öğretmen
açığı varken, sözleşmeli-ücretli öğretmenlik gibi
ucuz ve güvencesiz çalıştırma yerine yeterli kadrolu
öğretmen atamasının yapılmasında, çözüm
üniversite eğitiminin niteliğinin arttırılmasında, bilimsel
demokratik bir eğitim sisteminde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder