4 Eylül 2010 Cumartesi

Türkan Albayrak Direniş Güncesi: 46-55 Gün

Türkan Albayrak Direniş
Güncesi: 46-55 Gün

  DİRENİŞİN 46.
GÜNÜ  (24.08.2010 / Salı) 

 
Bu sabah da sakin bir gün. Sabahları serin İstanbul. Artık
böyle olur; gündüz sıcak, gece serin. Sonbahar geliyor yavaş
yavaş.
 
Sabah ilk ziyaretçim, yeni tayini çıkmış bir matematik
öğretmeniydi. Sultanbeyli'den gelmiş. Kendi istemiş tayinini. Oranın
gericiliğinden kaçmış, burası çok ilerici gibi. Erzurumlu.
Biraz memleketinden, biraz ülkemizden, olması gerekenlerden konuştuk.
Sabah yedide gelmesi ilginçti. Meğer arabasını satılığa
çıkarmış. Üzerine yazı yazıp müşteri çıksın
diye hastane bahçesine koymuş. O yüzden erken gelmiş.
 
Öğlene doğru eşim geldi. Arkadaşlar da geldiler.
Çadırın etrafı kalabalıklaşınca banyo yapmamaya gittim. Banyo
yapmak bile merasim benim için. Banyo için bir kilometre
yürüyorum. Nihayet, banyoya ulaşıyorum. Tuvalette öyle bir
sorun yok ama banyoya epey bir adım var. Bir daha adımlarımı sayacağım;
kaç adımda gidiyorum. "Sen de çok şey istiyorsun. Tekel
işçilerinin senin kadar lüksü yoktu." diyebilirsiniz.
Ama herkes yaşadığını bilir. Banyodan dönünceye kadar
kirleniyorum zaten.
 
Biraz daha kalırsam su bağlatıp banyo-tuvalet yaparım bak. Belediye;
elinizi çabuk tutun, benim işe geri dönmemde yardımcı olun.
Elektriği de düşünüyorum almayı. Belki hastahane
bahçesine kat çıkarım, hazır inşaatta var burda. İşe geri
dönünce Sarıyer'e gidip gelmekten kurtulurum.
 
Elektrik şart. Buzdolabı lazım, aydınlatma, serin oluyor,
ısıtıcı... ben hemen başlatayım bu elektrik bağlama işini. İş
yoksa, devletin başka nimetlerinden yararlanmak lazım(!)
 
Akşam olunca, bizim masada, bilgisayar, satranç, kitap, gazete
hepsi mevcut. Halkımız diyecek ki; "Bu adamlar kitap okuyor,
satranç oynuyor. Boyasız basını okuyor. Yemek yapıyorlar.
Çay demliyorlar. Ülkenin gündemini çok değişik
anlatıyorlar. Birlikte gülüp, birlikte ağlıyorlar.
Karşılıksız yardım ediyorlar. Herkesin yardımına koşuyorlar..."
Biz burada örnek insanı gösteriyoruz. Çıkarsız
birliktelik nasıl olur, onu öğretiyoruz.
 
Paşabahçe, fabrikalardan sonra bir canlılık yaşıyor.
Küçük çapta da olsa, çok şeyler
öğretecek bu direniş çadırı. Önce direnmeyi. Sonrası
gelir...
 
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com
 
***

DİRENİŞİN 47. GÜNÜ (25.08.2010 /
Çarşamba)
 
Direniş 47.günü, beşte uyandım,
üşümüşüm. Üstüme çok fazla ağırlık
yapıyo diye fazla örtmüyorum ve üşüyorum, uykumu
alamadım başım ağrıyor. Sabah yediğim peynir dokundu galiba miğdem de
bulanıyor. Abur cubur yememeliyim miğde fesatına uğrayacağım.
Ağzımın tadı yok çayı bile isteyerek içemiyorum. Hasta
olmak beni bugünlerde çok korkutuyor. Direnişe zarar verir diye.
Kendime iyi bakmaya çalışıyorum birde siğarayı bıraksam.
 
Bugün çarşamba her hafta yapılacak olan oturma eyleminin
günü. Sabah saatlerinde gelmeye başladı polisler. Eylemcilerden
önce doldurdular hastane bahçesini bizden fazlaydılar yine.
Nedir onları korkutan, geçen haftaki gibiydi eylem tepkiyi
suskunlukla dövizlerle oturarak gösterdik.
 
Sessiz olması eylemin hastane koşullarına saygıdan; Aynı saygıyı
emniyet göstermiyor. Kalabalığını yığarak hasta ve hasta
yakınlarını tedirgin ediyor. Bizleri halka saldıracak insanlar olarak
göstermeye çalışıyorlar (benim düşüncem bu)
 
Sürekli mesajlar geliyor ama bugünkü değişik ilk defa
bir spor klübünün taraftarları mesaj gönderiyor. Buca
sporlu taraftarlar. Aliağa'dan aradılar oradaki belediye taşeron
işçileri de başlıyacakmış direnişe, bana başarılar dilediler,
ben de onlara başarılar diliyorum.
 
Hayat TV Ekmek ve Gül programı için röportaja
gelmişti. Sürekli geliyorlar hayat tv ve evrensel. Direnişin
başlangıcından buyana haberleriyle destek veriyolar direnişe.
 
Direnişte bugünü de bitirdik. Her geçen gün biraz
daha kök salmak oluyor. Her geçen gün beni zafer için
umutlandırıyor. Her geçen gün benim ve işçilerin haklı
talepleri için zafer oluyor.
 
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com 
 
***
 
DİRENİŞİN 49. GÜNÜ  (27.08.2010 /
Cuma)
 
Direnişe devam. Günler geçiyor ben farkına varmadan.
Küçük bir alanda dönüp duruyorum.
 
Oğlum geldi. Görevini yapmaya gelmiş. Çok dertli. O, bile
evin pisliğinden şikayetçi ise evin durumu vahimdir. Her şeyini
hazır buluyordu;  çekmeceleri, dolabı açınca bakıyordu
temiz giysiler. Alıp kirletip çamaşır sepetine bile atmıyordu.
İşten kalan zamanda, annesi peşinde dolaşıyordu. Öğretmemek benim
suçum. Öğrenmemek onun. İster istemez kendi işlerini yapacak.
Onun yaşındayken ben tüm evin işini, yemeğini yapar; yetmedi bir de
bahçede ve fındık toplamasında çalışırdım.
 
Ayrı kalmaya alışkınız. Yaz tatilini anneannesinde, teyzelerinde
geçirirdi. Ama bu yaz, tatile çıkan ben, evde kalan O oldu.
İletişim kurmak Umut'la çok zordu. Bu süreç daha da
zorlaştırmış.
 
Babasından çok şikayetçi. Evde baba, ben varken iyi
rolü oynardı. Otoriteyi kuran bendim. Babasıyla başbaşa kalınca bu
değişti. Artık kötü rolü, babası oynuyor. Hangisi pes eder
 bilmiyorum. Okullar açılınca daha zor olacak Umut için.
Tek başına artık. Her şeyini düzenlemek zorunda kalacak.
Görünen; bir kadın işten atılmış, direniyor. Evinden uzakta.
Onun evinde neler yaşanır İlgilenmekle sorumlu olduğu çocuklar ne
haldedir? Başhekim için ben dışarıda oturup onu rahatsız eden
tehlikeli bir işçiyim. Beni işsiz bırakmakla kaç kişinin
hayatını etkilediğini düşünür mü? Tabii ki hayır.
Düşünse ben burada olur muyum?
 
İş yerinde son üç ayı nasıl geçirdiğimi tüm
ailem biliyor. Tehditleri beni öylesine rahtsız ediyordu ki, ne evimle
ne eşimle ne de çocuklarımla ilgilenebiliyordum. Oğlumun son
sınavlarına yardım edemedim. Yaz tatilinde benim oğlum sınavlara
giriyorsa suçlusu başhekimliktir. Alıştırmışım oğlumu birlikte
ders çalışmaya, başka türlüsünü beceremiyor.
Sınav günleri her işimi bırakıp ona yardım ederdim. Başhekimlik ve
sendika, benim terörist-bölücü olduğum dedikodusunu
yaymıştı. Bunlar bu kadar çirkinler işte. Bu kadar insanlıktan
uzak...
 
Akşam oldu. Direnişte ELLİ GÜNE giriyorum. Kaybedecek
hiçbir şeyim yok benim zaten. Direnmekten başka çare yok.
Direnip kazanacağız.
 
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com
 
*
 
DİRENİŞİN 50. GÜNÜ  (28.08.2010 /
Cumartesi)
 
Nasıl geçti 50 gün! Günler geçiyor, idare hala
beni görmüyor. Ondan bağımsız oturan biriyim. Oturup oturup
gidecek, daha ne kadar dayanır, hesabı yapıyorlar. Kış gelince
gidermişim. Direnişin yazı kışı mı var. Ben buradayım, siz gidersiniz
ben gitmem bilesin Başhekim.
 
Cumartesi ilk ziyaretçilerim Makine Mühendisleri Odası
İstanbul Şube Ümraniye Temsilciliği. Ziyaretçi defterime
şöyle yazmış Zeynel A. Çelebi: "Konfuçyıs'un bir
lafı vardır: Bin kilometrelik yolu bitirmenin ilk şartı ilk birinci
adımı atmaktır. Adım attıkça umutlanıyor insan. Doğru bir
söz bu. Bir şeylerin değişmesi için cılız da
görünse tepkilerimizi göstermeliyiz."
 
Makine Mühendisleriyle birlikte Faik Başaran hocam da eşiyle
birlikte dördüncü  kez geldi. Benim eşimle ve Ece
Temelkuran'la çektiği resimlerimi büyütüp getirecek
gelecek sefer geldiğinde.
 
M. Mühendisleriyle Ali Öz de geldi. Onun da ikinci kez
gelişi. Öğrencileri sürekli geliyor.
 
Saat 15.00'de, Alevi Bektaşi Federasyonu Şubeleri, Kangal Dernekleri
Federasyonu, Sivas Dayanışma Derneği, Divriği Kültür Derneği,
Koçgiri Platformu, Habipler Cemevi, Karabel Yöresi Köy
Dernekleri Federasyonu başkanları, üyeleriyle birlikte basın
açıklaması yaptı. Gür sesleriyle megafona hiç gerek
yoktu. ABF yönetim kurulu üyesi Mustafa Can'nın sesi duraktan
duyuluyormuş. O nasıl bir sesti, diye soran arkadaşlarıma,
yüzyıllardır onlar bu düzene seslerini duyurmaya
çalışıyorlar, asılıyorlar, yakılıyorlar,
sürülüyorlar, yok sayılıyorlar. O yüzden sesleri
gür çıkıyor, dedim.
 
Bu gün ilk basın açıklamamdan bu yana benim yanımda olan
hastane doktorlarımızdan Bora İnce ve Ümit Akgün
nöbetçiydi. Gün boyu fırsat buldukça yanıma
uğradılar. Dr. Boran'ın eşi Seher ve kızı Su da geldi. 
 
Akşam oluyor, yemek hazırlığı yapılıyor. Ülker, ilk defa
yemek yapacak. İlk yemeğini bize yapıyor. Yemekleri çok güzel
olmuş. Yaz türlüsü ve bulgur pilavı yapmış. Ellerine
sağlık Ülker. Yemek yapmaya devam et. Biz beğendik
yemeklerini. 
 
Direnişin 50. günü böyle geçti. Kalabalık ve
keyifli bir direniş günü. Gerçi benim bütün
direniş günlerim keyifli. Saldırı olduğu gün bile öyleydi.
Direnmenin keyfi başka. Kendini direnirken güçlü ve umutlu
hissediyorsun.
 
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com
 
*** 
 
DİRENİŞİN 51. GÜNÜ (29.08.2010 –
Pazar)
 
Pazar günü, sabahları benim ve ailemin birlikte kahvaltı
yaptığımız gün. Biraraya Pazar sabahları gelirdik, artık o da yok.
Düzce'den annem arıyor; kızım seni çok özledim, diyor.
Anne gel, diyorum. Nasıl geleyim kızım, diyor. Yalnız gelemem,
otobüsle gelemem, param yok, param olsun hemen geleceğim, diyor.
 
Gün boyu tek tek ziyaretçiler geldi. Ziyaretçiler,
incir, bal, peynir, tavuk, çay, şeker getirdiler. Gelen misafirlerin
neler getirdiğini yazmak ayıp olur mu bilmiyorum. Yazmak istiyorum. Burda
yapılacak çok şey yok. Kitap – gazete okursun ve yemek yersin.
Başka yapacak bir şey yok.
 
Oğlum da geldi. Buradaki gençlerle denize gitti. Gelirken
motorda, poşetini unutmuş. Havlusu, şortu, terliği olan poşeti gidip
aldılar. Benim oğlan, kendini unutacak birgün korkarım. Bu
çocuk artık, Yeniköy – Beykoz arası, motorla akşama
kadar gider gelir. Adamın biri, arabasını unutmuş vapurda, benim oğlumun
yaptığı devede kulak.
 
Akşam oldu artık. Hava bozuk. Yağmur yağabilir. Yağmur yağması
korkutuyor beni. Islanınca eve gidip kurulanamıyorsun. Yağmurun altında
tüm ihtiyaçlarını gideriyorsun. Tuvalete giderken, şemsiyeyle
gitmek nasıl bir şey, sen bilmezsin Başhekim. Bizim senin gibi makam
arabamız yok. Ayağımız yere değiyor. Emek vermeden,
önümüze yemek, çay, su gelmiyor. Küçük
dağları ben yarattım edasıyla, bir eli cebinde, çalışanları
gözü görmeyen, başbakan tavırlı Başhekimim…
 
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com
 
***
 
DİRENİŞİN 51. GÜNÜ
(30.08.2010/Pazartesi)
 
Direnişin 52.günü gece 3.30 da yattım. 12.00'de
bıçakla arkadaşı tarafından öldürülmüş bir
genci getirdiler. Geldiğinde yaşıyormuydu bilmiyoruz. Acile girdikten beş
dakika sonra kıyametler koptu. Camlar aşağıya indi, bağırışlar
küfürler inlettiler hastaneyi ve bahçeyi... Haklılar mı
bir bakıma evet ama öfkeyi yanlış yere kusuyorlar.
Bıçaklıyan genç uyuşturucu kullanmış Türkiye'nin her
yeri gibi Beykozlu gençleri de tutsak etmiş uyuşturucu.
Özellikle Soğuksu mahallesinde her zaman bir olay var. 84 – 85
yıllarında tek kanallı televizyonlarda sürekli uyuşturucunun zararı
üstüne programlar vardı. Ben de düşünürdüm
bizim ülkemizde uyuşturucu kullanan yok, varsa tek tük parmakla
gösterilirdi. Bu yayınlar neden yapılıyor? Daha sonra anladım bu
programlar bizim çocuklarımızı uyuşturucuya alıştırmak
için yapılmış. Olmayanı gösterip olur yapmak
için... 
 
Bugünkü ziyaretçilerim Kamu Emekçileri
Cephesiydi çoluk çocuk gelmişlerdi. Çok güzel bir
manzaraydı. Tatil günlerini direniş çadırına ayırmışlardı
daha önceleride küçük gruplar halinde gelmişlerdi kamu
emekçileri direnişin ilk günlerinden beri hep yanımdalar.
 
Benim Paşabahçe'ye asılan afişlerimin üzerine
işçi partisi hayır afişlerini yapıştırmış. Meydanlarda
işçi haklarından Ak partinin zulmünden bahseder bol bol ama
işçinin kendi haklarını savunmak için asılan afişlerinin
üstüne afiş yapıştırır. Neyi savunduğunu belli eder.
Paşabahçe'de başka yer yokmu? Başhekimle beraber mi
çalışıyosunuz, verilen emeğe saygınız yokmu?
 
Akşam oldu direniş çadırında bugün de eşimin
kardeşiyle karısı geldi ziyaretime. Akşam evin bahçesinde oturup
aileyi eleştirme işine burada da devam ettik. Oğlumun evi bekar evine
çevirdiğinden bahsettiler artık eve dönünce
bütün evi yenilersin diyolar. Yenilemesem de olur teknoloji olmadan
da yaşanılacağını gösterdi bana bu 52 gün. Daha çok
şey öğreticek bu çadır bana ve çevremdekilere.
 
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com
 
***
 
DİRENİŞİN 53. GÜNÜ (31.08.2010 /
Salı)
 
Ağustos'un son günü. Yarın havalar soğuyacak. Bu
günkü sıcağa bakınca imkânsız gibi
görünüyor, havanın soğuması. Sonbahar olsun. Ben göze
aldım, dört mevsim geçirmeye. Direniş çadırında bir
esprimiz vardı, çadırı kurarken, "bu çadır kışın da
kalır, kardan adam yapar, eline 'işçiyiz haklıyız kazanacağız'
pankartı tutuştururuz" demiştik.
 
Bu gün, tek tek ziyaretçilerim var. Duyup ziyarete gelen.
Merakla soruyorlar; "ne yapıyorsun, nasıl  yaşıyorsun".
Anlatıyorum; neden burada olduğumu, burada olmak zorunda olduğumu.
"Başka türlü önüne geçemezdim
güvencesiz çalışmanın, işten atılıp başka iş aradım
– buldum, yine işten atıldım, mahkemeye verdim, geri
döndüm, yine atıldım. Yine mahkemeye verdim ama burası benim iş
yerim. İçeri girinceye dek buradan ayrılmıyorum."
diyorum. 
 
Eski bir sendikacı misafirim vardı. Hanife Debreli. 1959'da kurmuşlar
Teksif'i. Kurucularından. 17 yaşındaymış o zamanlar. Almanya'ya sendikal
eğitim almaya gitmişler. Bundan sonraki ilk Teksif kongresinde
yönetime alınmamışlar. Daha sonra Tekstil-iş'i kurmuşlar ve DİSK'e
katılmışlar. "Sendikaların arkası boş. Sendikalar işçi
için bir şey yapamazlar." diyor Hanife Debreli.
 
Akşam oluyor. Yemekte melemen var. On beş yumurta kullanacağız.
Yetmez ama pideyle takviye ederiz. 
Bu gün de bitti. Yarın 1 Eylül Dünya Barış
Günü…
 
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak 
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com
 
***
 
DİRENİŞTE 54. GÜN (1.9.2010 –
Çarşamba)
 
Kış geldi. Bu ne soğuk! Akşam yatarken yazdı. Sabah hırka ve
battaniyelere sarılıyoruz. Değişime inanmayanlara iyi bir örnek;
yaz'dan kışa bir gecede geçiş.
 
Çarşamba oturma eylemi günü ve Dünya Barış
Günü. Nuray Mert ve Ece Temelkuran geldi. İki duyarlı yazar.
Yağmurun altında yapılan oturma eylemine katıldılar. Nuray Mert, bu
direnişin benim gibi işçilerin sesini duyuran bir eylem olduğunu
söyledi. İş kazalarında ölen işçilerin bir iki haftalık
gazetelerde çıkan haberlerinin çokluğundan bahsetti.
Özellikle inşaat işçilerinin korumasız
çalıştığını, bununla ilgili önlem alınmadığından
bahsetti.
 
Ece Temelkuran son gelişinden sonraki gelişmeleri sordu. İlgilerinin
çok samimi olduğunu gördüm. Diğer yazarlardan da aynı
ilgiyi beklerdim. Bu ülkenin gerçek gündemleriyle
ilgilenmeyen, duyarlı olduklarını söyleyip suni gündemlerle
uğraşan bu ülkenin aydınlarından…
 
Oturma eylemine, Beykoz Belediyesi Genel-iş üyeleri, 1 Mayıs
Mahallesi, Gazi Mahallesi, Gülsuyu'ndan, Halk Cephesi'nden katılanlar
oldu. Paşabahçe Kültür ve Dayanışma Derneği üyeleri
her zamanki gibi vardı. Bizim hastanenin çalışanları ve polisler
izledi.
 
Akşamüstü Emekli-Sen üyeleri geldi. Onların neşesi
hiç kimsede yok. Emekli-Sen üyesi kadınlar ev böreği ve
simit getirmişler.
 
Akşam soframızı kurarken Avusturya'dan iki misafir geldi. İnternet
sayfası hazırlayacaklarmış, çadır direnişiyle ilgili
röportaj yaptılar. Biri Türkiyeli diğeri Avusturyalıydı.
 
Bu günün en güzel olayı, Sincan Hapishanesindeki
kadınların yazdığı mektup ve çizip gönderdikleri resim...
Hayriye, Zeynep, Umut, Çiğdem, Günay, Didem, diyorlar ki;
"Direnenlerin kazanma umudu vardır. Direnmeyenlerin hiçbir şeyi
yoktur. Ve tarihi yazan direnenlerdir." Bu gün beni en fazla mutlu
eden bu mektuptu.
 
54. gün çadırda böyle geçti. Sonbahar kendini
gösterdi bu gün.
 
Eylül'ü severim. Yetişmek ister insan doğanın değişimine,
kendini kışa ve zorluklara hazırlar. Okullar açılır. Kışlıklar
hazırlanır. Köyden ve tatilden dönüş başlar.
 
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com 
 
***

DİRENİŞİN 55. GÜNÜ (2.9.2010 –
Perşembe)
 
Bugün hava daha sıcak. Yine de üşüyoruz. Haber
Türk gazetesini alıyoruz sabah ilk işimiz. Ece Temelkuran haber
yapmış. Her birimiz kendimizi arıyoruz resimde. Haber yazısı da
çok güzel olmuş. Teşekkürler Ece Temelkuran, sizler gibi
yazarlar olmasa medyanın ele alınacak yanı yok.
 
Yine başlamış bizim idare; fazlamız var, yılbaşında işçi
atacağız, söylemine. Babasının işleri ya, başbakan başhekime
madalya takacak, işçiyi ne kadar fazla ezerse. Ramazan'da, bayrama
yakın 600 Lira maaş alan işçiye söylenecek söz mü;
yılbaşında ihalede işçi atacağız, demek. İftar sofralarını
yoksula kurmuyor musunuz siz, nedir bu yoksula olan düşmanlığınız?
Din sömürücüleri. Bir yanda biz yoksulun yanındayız,
deyip poşet poşet yardım, iftar sofraları, bir yanda ekmeğiyle tehdit
ettiğiniz taşeron işçileri.
 
Seçim arabalarınız önümden geçiyor, "daha
çok iş, daha çok ekmek, daha çok
özgürlük için, evet deyin" diyerek bağırıyor.
Beni görmüyor mu seçim arabanız? Sizin iktidarınız
döneminde daha çok işsiz daha çok aç, daha
çok zulüm olduğunu bilmiyor mu bu halk, sanırsınız?
 
Akşam oluyor. Direniş çadırında 55. gün bitiyor.
Değişen bir şey yok. Direnişe devam. Ramazan da olsa, bayram da olsa;
yağmur, kar, fırtına da olsa devam direnişe…
 
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik
İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com
 
Kaynak: Halkinsesi.tv

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder