2 Şubat 2011 Çarşamba

Tunus: Bu bir devrim değildir

Tunus: Bu bir devrim
değildir

Muhammed Bouazizi adında işsiz bir gencin 17 Aralık’ta kendini
yakması, halkın onyıllardır biriken memnuniyetsizliğini açığa
çıkaran bir rol oynadı ve gelişen halk hareketi sonucunda 23
yıldır ülkeyi yöneten Bin Ali, 14 Ocak’ta Suudi
Arabistan'a kaçtı.

Bin Ali’nin ülkeyi terketmek zorunda bırakılması, ezilen
halkların, sömüren ve zulmeden işbirlikçi
diktatörlüklere karşı bir zaferidir. Halklar cephesinin bir
kazanımıdır.

Bu süreç, burjuva basın yayın organlarında
“devrim” olarak adlandırıldı. Ve son zamanlardaki emperyalist
modaya uygun olarak bu devrime de bir ad konuldu ve “yasemin devrimi
” denildi.

Oysa bu bir devrim değildi.

Tunus’taki gelişmeleri devrim olarak değerlendirmek, devrimlerin
içini boşaltmak ve nihai anlamda devrimleri tarih sahnesinden silmek
isteyenlerin işidir.

*

Devrimler, iki biçimde karşımıza çıkar: Politik devrim,
sosyal devrim.

Politik devrim, iktidarın el değiştirmesidir. Sosyal devrim ise, bizim
gerçek devrim dediğimiz devrim türüdür.

Sosyal devrimi tam olarak tanımlamak gerekirse şöyle diyebiliriz:
“Devrim mevcut egemen sınıfların iktidarının aşağıdan yukarıya
halk hareketiyle zora dayalı olarak ele geçirilmesi ve ele
geçirilen bu iktidar vasıtasıyla da yukarıdan aşağıya yeni bir
toplumsal uretim ilişkisinin, yani sosyalist uretim ilişkilerinin inşa
edilmesidir.”

Tunus’taki gelişmelerin gerçek bir devrim, yani bir sosyal
devrim olmadığı açıktır.

Fakat Tunus’taki gelişmeler, bugünkü boyutlarıyla bir
“politik devrim” olarak bile adlandırılabilecek bir gelişmeye
dönüşmüş değildir. Çünkü bir iktidar
değişikliği sözkonusu değildir.

İktidardaki kesimler, Bin Ali iktidarı sürecinde de iktidarın
içinde veya yanında olanlardır.

Bin Ali ’nin ardından ilk gelen Muhammed Ganuçi, onun
yıllarca başbakanlığını yapmış bir isimdi. Keza
Cumhurbaşkanlığına atanan Fuat Mebaza da, 1997’de meclis
başkanlığı yapan, Bin Ali iktidarında yer alan bir isimdi. Halk
hareketinin sürmesi üzerine bu isimlerde de değişiklikler
gündeme geliyor ama her gelen isimin ortak özelliği şudur: Hepsi,
yine sömürücü egemen sınıfın bir temsilcisidir.

Halen, Bin Ali’nin partisi olan Anayasal Demokratik Birlik,
İçişleri, Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarını elinde tutuyor.
Halkın eylemlerinin sürmesi karşısında bunların bir başka
düzen partisine devri de sözkonusu olabilir; ama bu da
gelişmelerin niteliğini değiştirmez.

Tunus’daki gelişmelere iktidar açısından bakıldığında
görülmektedir ki, egemen sınıfların kendi içindeki
değişiklikler anlamında bile, kayda değer bir farklılaşma yoktur. Tam
tersine Tunus egemen sınıfları, halk hareketini, kendi iktidarlarında
asgari değişiklikle savuşturup eritmek peşindedirler.

Tunus’taki halk hareketini veya benzeri halk hareketlerini
“devrim” olarak adlandırmaktaki “tuzak” da işte
burada bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.

Burjuvazi, kendi çıkarları ve politikaları doğrultusunda
düzen içi değişiklikleri yaptığı noktada, süreci
durduruyor. Düzen içi değişiklikler, kitlelere devrim diye
kabul ettirilmek isteniyor. Haklı, meşru temelde başlayan hareketler,
düzen içi iktidar değişikliği hedefiyle
sınırlandırılıyor.

Başta Fransa ve Amerika olmak üzere, emperyalist güçler,
Bin Ali’ye karşı gerçekleşen halk hareketinde, düne
kadar Tunus halkını birlikte sömürüp yağmaladıkları
iktidarı korumak için hiçbir şey yapmadılar. Keza
burjuvazinin ve orta burjuvazinin bir kesimi de Bin Ali’nin iktidardan
uzaklaştırılmasına destek verdiler. Emperyalist ve işbirlikçi
kesimlerin bu tavrı da esas olarak Tunus’ta yaşananın düzen
içi bir değişiklikle sınırlı olduğunun bir başka
göstergesidir.

Ukrayna’da başlayıp diğer Kafkas ülkelerinde de süren ve
“turuncu devrim”, “kadife devrimi ” gibi isimlerle
adlandırılan halk hareketleri, devrimin bu şekilde
çarpıtılmasının ilk örnekleriydiler.

Avrupa ve Amerikan emperyalizmi tarafından desteklenen, “turuncu
devrim” diye adlandırılan ancak alalade bir darbe olan gelişmeler
sonucunda Viktor Yuşçenko iktidar olmuştu... Ne var ki
“devrim”in ömrü uzun sürmedi. Sonraki ilk
seçimde Yuşçenko’nun partisi ancak uçuncu
olabilirken, “turuncu devrimle” iktidardan devrilen Viktor
Yanokoviç’in partisi tekrar iktidar oldu.

Bütün bu gelişmelerin gösterdiği şudur: Sözü
edilen bu devrim süreç- lerinin devrimle bir ilgisi olmayıp,
“düzen içi!” değişimlerden ibarettirler.
Emperyalizmin devrim diye kabul ettirmek istediği böyle bir oyundur.
Emperyalizmin “devrim” oyununda artık devrimler çok
kolaylaşmıştır; bunun için öyle uzun süreli bir
mücadele ve örgütlenmeye gerek yoktur; iktidarı alaşağı
edecek bir “zor”a

hiç gerek yoktur. Kitlelerin ayağa kalkmasına da gerek yoktur.
Bazı yerlerde olduğu gibi, 5-10 bin kişilik gösteriler yeterlidir...
Bu devrim için Parti, Cephe gibi örgütlenmelere de gerek
yoktur, devrimi Twitter’den, Facebook’dan veya telefon
mesajlarıyla örgütleyebilirsiniz!

Hayır, biz karikatürize etmiyoruz. Devrim zaten emperyalizmin basın
yayın organları tarafından, burjuvazinin teorisyenleri tarafından
böyle karikatürize edilmiştir. Turuncu devrim, kadife devrimi,
sedir devrimi, yasemin devrimi, bu karikatürleştirmenin
tanımlarıdırlar.

*

Bu düzen içi değişiklikleri, kitlelere “devrim”
diye kabul ettirebilmek için, emperyalizm ve burjuvazi,
çeşitli manevralar da yapmaktadır elbette. Eski yönetimden
bazılarının tutuklanması, bu manevraların en etkililerinden biridir.
Tunus’ta da Bin Ali döneminin bazı yöneticilerine ve aileye
yönelik tutuklamalar da, geçmişin hesabını sorma
anlayışından uzak, göstermelik bir nitelik taşıyor.

 

Şimdi çarşaf çarşaf Bin Ali ailesinin soygunculuğu, ele
geçirdikleri şirketlerin saymakla bitmediği, lüks ve şatafat
içinde yaşadıkları anlatılıyor. Emperyalistler bunları yeni mi
öğrendi, yeni mi açığa çıkardı? Hepsini biliyorlardı
önceden. Tüm soygun emperyalist bankaların, tekellerin bilgisi
dahilindeydi. İktidardaki Bin Ali ailesinin neredeyse tüm şirketlerine
ortaktılar. Bu manevralar, kitlelerde sahte umutlar yaratabilmek
içindir.

*

Abartılı tahlil ve beklentiler, Tunus’taki halk hareketinin
etkisiyle Mısır’da, Cezayir’de gündeme gelen eylemler
karşısında da tekrarlanıyor. Burjuvazi gelişmeleri “Kuzey Afrika
alt üst oluyor... Yasemin devrimi yayılıyor” diye yansıtıyor.
Söz konusu ülkelerdeki iktidarlar (ki bunlara
Ürdün’den Yemen’e kadar Ortadoğu’nun bir
çok ülkesi eklenebilir), işbirlikçi,
sömürücü iktidarlar olmakla birlikte, emperyalizmin ilk
fırsatta sırtlarından atıp kendilerine daha uygun iktidarlar oluşturmak
istedikleri ülkelerdir.

Ancak Tunus’ta bir devrim olmadığı gibi, bunlara yayılan bir
devrim de yoktur. Bu ülkelerin her birinde işsizlik, açlık,
sefalet çok büyük boyutlardadır. Küçük
burjuva diktatörlükler veya oligarşik diktatörlükler,
20, 30 yıldır halklarına kan kusturmaktadırlar. Bu anlamda gelişecek
tüm halk hareketleri halkların mücadelesini geliştiren
eylemlerdir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, devrimin içini
boşaltacak tanımlamaların rüzgarına kapılmak, halkın
mücadelesini desteklemek değil, tersine o mücadeleyi
hedefsizleştirmek, düzeniçileştirilmesini meşru görmek
demektir.

Solun, devrimcilerin “isyan yayılıyor... Tunus'un izinden...
isyana” tarzında çağrıları, yanlış şekillenen
çağrılardır. Arjantin’de gecekondu yoksullarının
hareketleri olur, Arjantin’i izleme çağrısı yapılır,
Bolivya’da genel grev olur, iktidar el değiştirir, Bolivya
örneği gösterilir. Bu aslında kendine güvensizliğin, kendi
stratejik çizgisine güvensizliğin bir yansımasıdır.

Her halk hareketi ayaklanma değildir, her ayaklanma devrim değildir.
Bunlar, Marksist-Leninistler açısından tartışmasızdırlar. Fakat
beyinlerini burjuvazinin şu veya bu şekilde etkilediği,
yönlendirdiği solculuk, böylesi durumlarda hızla
Marksist-Leninist literatürü ve ölçüleri terkedip,
yaygın havanın etkisi altında kalmaktadırlar. Nitekim bu kesimler bunun
sonucunda 1990’ların başlarındaki karşıdevrimleri, emperyalist
darbeleri de halk hareketi olarak değerlendirmiş ve alkışlamışlardı.
Ders çıkarılmadığında, çarpıklık şu veya bu şekilde
sürmektedir.

*

Bugün Tunus’ta süreç henüz bitmiş değildir,
Tunus halkının mücadelesi sürüyor. Nitekim, geçen
hafta, kendisini yakarak feda eylemi gerçekleştiren işsiz Muhammed
Buazizi’nin şehri olan Buazizi’den bir eylem başlatıldı.
Buradan yola çıkan bir grup, başkentte, Başbakanlık
önünde oturma eylemine başladılar. Gösteriler de yer yer
sürüyor. Bu mücadelenin gelişimini tamamen
öngörebilmek mümkün değildir. Ancak bugünden
söyleyebileceğimiz şudur; hali hazırda sürmekte olan
mücadele de iktidar hedefli bir mücadele olmanın uzağındadır.
Mücadele böyle bir önderliğe de sahip değildir.

Tüm dünya halkları ve Tunus halkı da, halk hareketini,
isyanlarını bir politik devrime ve oradan kesintisiz bir biçimde
sosyal devrime taşıyacak Marksist-Leninist önderliklerini
yaratacaktır, bundan da hiç şüphemiz yoktur.

 

Kaynak:Bağımsızlık Sosyalizm Demokrasi İçin
Yürüyüş Dergisi Sayı: 253

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder