30 Eylül 2011 Cuma
DMMM: Devrimci Mücadelede Makine Mühendisi İsmet ERDOĞAN
Makine Mühendisi İsmet ERDOĞAN</a></h1><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;">Devrimci makine mühendisi İsmet
ERDOĞAN' ın ölüm yıl dönümünde</span><span style="font-size: small;">
"Devrimci Mücadelede Mimar Mühendisler" tarafından yapılan
açıklama</span>;</p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">28 Eylül 2011</span><br /> <br /><strong><span style="font-size:
small;"> Devrimci Mücadelede Makine Mühendisi İsmet
ERDOĞAN</span></strong><br /> <br /><span style="font-size: small;"> İsmet
Erdoğan; 1968 yılında Sivasın Yıldızeli İlçesinde doğdu.
Çerkez</span><span style="font-size: small;"> milliyetindendi. Çocuk
denebilecek yaşlardan itibaren karşısına çıkan</span><span
style="font-size: small;"> her olayda ezilenlerin yanında yer aldı.
Oldukça başarılı bir</span><span style="font-size: small;"> öğrencilik
yaşamı oldu. Öğrencilik döneminde Dev-Gençli olarak</span><span
style="font-size: small;"> mücadeleye katıldı.</span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Kayseri Erciyes
Üniversitesi Makine Mühendisliği</span><span style="font-size: small;">
bölümünden mezun olduktan sonra 1990 yılında İstanbul'da
İSBAK'ta</span><span style="font-size: small;"> (İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Bakım Onarım Merkezi) atölye şefi</span><span
style="font-size: small;"> olarak çalışmaya başladı. Örgütlü
mücadeleyle bu işyerinde başladı.</span><span style="font-size: small;">
İşçilerle olan yakın ilişkisi ve onların sorunlarına sahip
çıkmasından</span><span style="font-size: small;"> ötürü İSBAK
Cendere'ye küçük araçlar şefi olarak sürgün edildi.</span><span
style="font-size: small;"> Mücadelesini burada da sürdürdü. Halkın,
emeğin mühendisinin nasıl</span><span style="font-size: small;"> olması
gerektiğini pratikte de göstererek yüksek ücretli şef
konumunda</span><span style="font-size: small;"> olmasına rağmen sendikaya
üye olarak asgari ücretle çalışmaya başladı.</span><span
style="font-size: small;"> Patron, İsmet'in bu tavrını sindiremedi. 1992
yılı Temmuz ayında iş</span><span style="font-size: small;"> aktini
feshetti. Bu arada İsmet Türk-İş'in 1991'de Bursa'da
yaptığı</span><span style="font-size: small;"> mitingte ve 1992'de Kartal
işçilerinin direnişini destek için Anakent</span><span style="font-size:
small;"> önünden SHP İl Merkezi'ne yapılan yürüyüş sırasında
gözaltına alındı.</span><span style="font-size: small;"> Gözaltılar
onun için bir sınavdı. Gözaltından sonrada devrimci</span><span
style="font-size: small;"> mücadelesine devam etti. İşten atıldıktan bir
süre sonra, devrimci</span><span style="font-size: small;"> mücadelesini
farklı alanlarda, farklı biçimlerde sürdürdü. ,</span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">Düzenden</span><span style="font-size: small;"> beklentisi hiç
olmadığı gibi düzenin sunduğu olanakları reddedip</span><span
style="font-size: small;"> bilinçli bir devrimci olarak yaşadı. Varı
yoğu devrimdi, devrimci</span><span style="font-size: small;"> mücadeleydi.
İsmet ERDOĞAN 1994 yılı 28 Eylül tarihinde yoldaşları</span><span
style="font-size: small;"> Belediye zabıta memuresi Elmas YALÇIN, Av Fuat
ERDOĞAN ile birlikte</span><span style="font-size: small;"> Beşiktaş'ta
Barbaros Bulvarı üzerinde bulunan Arzum Cafe'de</span><span
style="font-size: small;"> güpegündüz, halkın gözleri önünde İstanbul
polisi tarafından infaz</span><span style="font-size: small;">
edildiler.</span><br /> <br /><span style="font-size: small;"> İsmet
Erdoğan, Düzenin mühendisi olmayı reddetmiş, yerini
yüreğini</span><span style="font-size: small;"> halktan yana emekten yana
koymuştur. Halkın emeğin mühendisinin nasıl</span><span
style="font-size: small;"> olacağını da tüm yaşamı boyunca sözde
değil pratikte dosta düşmana</span><span style="font-size: small;">
göstermiştir.</span><br /> <br /><span style="font-size: small;">
Anısını, kalbimizde, ruhumuzda bilincimizde ve mücadelemizde
yaşatacağız.</span><br /> <br /><strong><span style="font-size: small;">
DEVRİMCİ MÜCADELEDE MİMAR MÜHENDİSLER</span></strong></p>
Ferhat ve Berna’dan Mektup var..
var..</a></h1><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;"><strong><img
src="http://www.halkinsesi.tv/images/stories/Logolar/logogenclikfed.jpg"
width="159" height="121" border="0" style="margin-left: 10px; margin-right:
10px; float: left;" /></strong></span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;"><strong><br
/></strong></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;"><strong><br /></strong></span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;"><strong><br
/></strong></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;"><strong><br /></strong></span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;"><strong><br
/></strong></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;"><strong>Ferhat ve Berna'nın Mahkemesi 6
Ekim'de</strong></span></p><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;"><strong>• Parasız Eğitim İstedikleri İçin 19
Aydır Tutuklu Bulunan Ferhat Tüzer Ve Berna Yılmaz Serbest
Bırakılsın!</strong></span></p><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;"><strong>• </strong><strong>Ferhat ve Berna'dan
Mektup var:</strong></span></p><p style="text-align: justify;"><br /><span
style="font-size: small;"> Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz... </span><br
/><span style="font-size: small;"> Onlar parasız eğitim istedikleri için
20 aydır tutuklular ve onlar için 15 yıl hapis cezası isteniyor.
</span><br /><span style="font-size: small;"> Tayyip Erdoğan, Arap
ülkelerinde gelişen olaylara ilişkin devlet başkanlarına demokrasi,
özgürlük dersleri veriyor güya. Bizim ülkemizde ise iki genç 20 aydır
tutuklu. Hem de "Parasız Eğitim İstiyoruz, Alacağız" pankartı
açtıkları için. Arkadaşlarımızın suçu Tayyip Erdoğan'ın
karşısında bu pankartı açmaktır. Bu, Başbakanın
tahammülsüzlüğünün, ikiyüzlülüğünün göstergesidir.</span><br
/><span style="font-size: small;"> <strong>Ferhat ve Berna, bizim parasız
eğitim talebimizdir. Bu davada hepimiz yargılanıyoruz. İşte bu
nedenle Ferhat ve Berna'ya sahip çıkmak gerekiyor. </strong></span><br
/><span style="font-size: small;"> Ferhat ve Berna eğitim hakkımızdır,
geleceğimizdir. Eğitim hakkımıza ve geleceğimize sahip çıkacağız.
</span><br /><span style="font-size: small;"> Ferhat ve Berna arkadaşımız,
kardeşimiz, çocuklarımızdır.</span><br /><span style="font-size:
small;"> Ferhat ve Berna biziz.</span><br /><span style="font-size: small;">
Tüm halkımızı Ferhat ve Berna'yı sahiplenmeye
çağırıyoruz.</span><br /><span style="font-size: small;"> <strong><span
style="text-decoration: underline;">Ferhat ve Berna'nın
Mahkemesi</span></strong><strong><br /> Yer: Beşiktaş Ağır Ceza
Mahkemesi<br /> Tarih: 6 Ekim 2011 Perşembe<br /> Saat:
12.00</strong></span><br /> <br /><span style="font-size: small;">
*</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="color: #ff0000;
font-size: small;"><strong>Ferhat ve Berna'dan Mektup
var:</strong></span></p><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;"><em>"- Gaziantep'te bir anne çocuklarını
okula kayıt yaptırabilmek için okulun halılarını yıkarken damdan
düştü ve felç oldu.<br /> - Denizli'de bir anne çocuğunun dershane
parasını ödeyemediği için tutuklandı. Tutuklanmasını kabullenemeyen
oğlu intihar ederek yaşamını yitirdi.<br /> - Muğla'da harç
parasını tamamlamak için inşaatta çalışan üniversite öğrencisi
iskeleden düşerek hayatını kaybetti..."</em></span><br /><span
style="font-size: small;"> Bu tür haberleri sıkça duyar olduk. Okuyabilmek
için canımız pahasına çalışmak zorunda bırakılıyoruz. Paramız
olmadığı için okula kayıt yaptıramıyoruz, devam ettiğimiz okulumuzu
bırakmak zorunda kalıyoruz.</span><br /><span style="font-size: small;">
Yalnız bu bile paralı eğitimin ne kadar yakıcı bir sorun olduğunu
gösteriyor. Oysa parasız eğitim anayasada güvence altına alınmış bir
haktır. Peki gerçek hayatta öyle midir? İlkokul ve lisede kayıt parası
ödüyoruz. Dershanelere ise ödediğimiz paranın haddi hesabı yok.
Üniversite giriş sınavına girebilmek için yine para ödüyoruz. Hiçbiri
yetmezmiş gibi üniversitede harç parasını ödeyemediğimizde okula devam
edemiyoruz. Gerçek hayat budur işte! Bu şekilde eğitim hakkımız
elimizden alınıyor.</span><br /><span style="font-size: small;"> Bu
gerçekler apaçık ortadayken, biz hakkımız olanı istediğimiz de ise
başımıza gelmeyen kalmıyor. Her türlü baskıyla karşılaşıyoruz,
okullarımızda soruşturma açılıyor, uzaklaştırma cezaları alıyoruz,
okuldan atılıyoruz. Hatta bize olduğu gibi gözaltına alınıyoruz,
tutuklanıyoruz. </span><br /><span style="font-size: small;"> 14 Mart 2010
tarihinde "Roman Çalıştayı"nda başbakanın karşısında
"Parasız Eğitim İstiyoruz Alacağız!" pankartı açtığımız için
2 yıla yakın bir süredir tutukluyuz. 3 defaya mahkemeye çıkarıldık, bu
haklı talebi dile getirdiğimiz için suçlu sayıldık. 4. mahkeme ise 6
Ekim 2011'de Beşiktaş Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. O gün
sadece biz değil, parasız eğitim hakkımız yargılanacak. Sizleri 6
Ekim'de Beşiktaş'a talebimizi sahiplenmeye çağırıyoruz.</span><br
/><span style="font-size: small;"> Orada hep birlikte haykıralım:</span><br
/><span style="font-size: small;"> Parasız Eğitim İstiyoruz,
Alacağız!</span><br /><span style="font-size: small;"> Parasız Eğitim
İstemek Suç Değildir!</span><br /><span style="font-size: small;">
<strong> </strong> Unutmayalım ki, adaletsizliği gören ama engellemek
için el uzatmayan adaletsizliği yapan kadar suçludur. Bu suça ortak
olmayalım. Bizim olanı isteyelim ve alalım.</span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">kaynak:halkinsesitv<br /></span></p><p style="text-align:
justify;"> </p>
"AKP SALDIRIYOR! DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB'Yİ SAVUNMAYA!" Kampanyası Çalışmalarımız Başladı
DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB'Yİ SAVUNMAYA!" Kampanyası
Çalışmalarımız Başladı</a></h1>KHK saldırılarına karşı
başlatmış olduğumuz AKP SALDIRIYOR! DİRENİŞE,
MÜCADELEYE, TMMOB'Yİ SAVUNMAYA! başlıklı kampanyamız çerçevesinde
İstanbul ve Ankara'da mühendis,mimar ve şehir plancılarına
bildirilerimizi ulaştırmaya,kampanyamızı en geniş kitleye duyurmaya
başladık.
27/09/2011 Salı günü İstanbul'da İ.Ü Orman Fakültesi'nde Orman
Fakültesi öğrencilerine 200 adet, yemekhane çıkışında öğretim
üyelerine 60 adet bildirimiz dağıtılmıştır. Ankara'da ise 28/09/2011
Çarşamba günü DSİ'de 300 adet, 29/09/2011 Perşembe günü Karayolları
Genel Müdürlüğü'nde 300 adet, 30/09/2011 Cuma günü Çevre ve
Şehircilik
Bakanlığı'nın Yapı İşleri Genel Müdürlüğü'nde 300 adet bildirimiz
meslektaşlarımıza ulaştırılmıştır.
Bir yandan kampanyamızın amacını anlattığımız dağıtımlarda bir
yandan
da 1 Ekim 2011 Cumartesi günü İstanbul ve Ankara'da eşzamanlı olarak
yapacağımız basın açıklamalarımızın ve 8 Ekim'de
DİSK-KESK-TMMOB-TTB
tarafından düzenlenecek olan mitingin duyurusu yapılmıştır.
İvme-Genç ODTÜ'de Bülten Masası Açtı
Masası Açtı</a></h1>26-30 Eylül Tarihleri arasında Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Hazırlık binası ve Fizik bölümü önünde İvme Genç
tarafından masa açıldı.
Masada İvme Dergisi eski ve yeni sayılarının yanı sıra, ODTÜ için
hazırlanan rehberlik bültenleri, broşürler ve + İvme Dergisi tarafından
hazırlanan ODTÜ'den geçirilmesi planlanan yol ile ilgili "Her Yol Kendi
Trafiğini Yaratır"
(http://www.ivmedergisi.com/her-yol-kendi-trafi%C4%9Fini-yarat%C4%B1r.html)
başlıklı yazı bülten halinde öğrencilere ulaştırıldı.
Masanın önünde asılı "ODTÜ Melih Gökçek'in yol geçen hanı
değildir" afişi de büyük ilgi gördü.
ODTÜ'de İvme-genç masasının açık olduğu iki gün boyunca dağıtılan
yol bülteni ODTÜ öğrencileri tarafından olumlu karşılandı. Birçok
kişi masadaki arkadaşlarımızla konu hakkında konuşup fikirlerini
paylaştılar.
Bu süre zarfında ODTÜ'deki akademisyenler de oda oda gezilerek
bültenlerimiz onlara da ulaştırıldı. Bültenin ulaştırılabildiği
akademisyenler tarafından olumlu karşılanan çalışma hakkında uzun
sohbetlerle fikir alışverişleri yapıldı.
Yaklaşık 500 adet "Her Yol Kendi Trafiğini Yaratır" bülteninin hem
öğrencilere hem de akademisyenlere dağıtıldığı ve kampanyamızın
anlatıldığı bu haftaki çalışmamız önümüzdeki hafta da devam
edecek...
29 Eylül 2011 Perşembe
Açıklama 48: AKP SALDIRIYOR! DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB’Yİ SAVUNMAYA!
SALDIRIYOR! DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB'Yİ SAVUNMAYA!</a></h1>AKP
SALDIRIYOR!
DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB'Yİ SAVUNMAYA!
AKP iktidarı, "Kamu Hizmetlerinin Düzenli, Etkin ve Verimli Bir Şekilde
Yürütülmesini Sağlamak Üzere Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Teşkilat,
Görev ve Yetkileri İle Kamu Görevlilerine İlişkin Konularda Yetki
Kanunu"nun 3 Mayıs 2011 tarihli resmi gazetede yayınlanması ile birlikte
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisini 6 ay süreyle TBMM'den
almıştır.
Sistemin ihtiyaçları, emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin çıkarları
doğrultusunda idareyi yeniden düzenleyen KHK'ler ile;
• Yaşamımıza, doğamıza, kazanılmış haklarımıza ve
örgütlülüğümüze saldırılmakta daha fazla sömürü, daha fazla
yağma ve talan hedeflenmektedir.
• Ormanlar özelleştirilirken tüm canlıların yaşam kaynağı olan su
ticarileştirilmekte, tüm yer altı ve yer üstü varlıklarımız
emperyalist tekellere ve yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilmektedir.
• Özellikle kıyı şeridindeki köy yerleşim alanları ve çevreleri
tarım arazilerinin özellikleri dikkate alınmaksızın tümüyle ranta
açılmakta, nitelikli tarım arazilerinin üzerine lüks konutlar ve
turistik tesislerin serbestçe kurulmasının önü açılmaktadır.
• Tarihi ve doğal sit alanları, mili parklar, sulak alanlar, üniversite
kampüsleri, okullar, hastaneler vb. yapılaşmaya açılarak talan ve
sömürünün hammaddesi haline getirilmektedir.
• Kentsel dönüşüm uygulamaları "deprem" kılıfı geçirilerek
meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Kent merkezlerinde kalmış
yoksul gecekondu mahallelerinin yerine finans merkezlerinin yapılmak
istenmesi AKP'nin deprem gibi halkın yakın zamanda en yakıcı biçimde
yaşadığı acıyı bile rant aracına dönüştürmek istediğinin
göstergesidir.
• Özel İstihdam Büroları ile ücretli köleliliğin yasal zemini
sağlanmaya, güvencesiz ve düşük ücretle yasadışı ve kuralsız
çalışma dayatılmaktadır. Emekçilerin 75 yıllık kazanımı olan kıdem
tazminatları kaldırılarak "kolay al kolay çıkar" sistemi
getirilmektedir.
• TMMOB, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın "Mesleki Hizmetler
Genel Müdürlüğü'ne" bağlanarak demokratik niteliğini ve kısmi
özerkliğini tümüyle kaybetmektedir. Mühendis, mimar ve şehir
plancılarının mesleki demokratik kitle örgütü olan TMMOB, AKP'nin bir
kurumu haline dönüştürülmek istenmektedir.
AKP iktidarı her türlü muhalefete karşıdır ve tahammülsüzdür. Bu
yağma ve sömürünün önünde hiçbir engelin olmaması için
örgütlülükler tasfiye edilmek istenmekte Demokratik Kitle Örgütleri ve
meslek odaları ilgili bakanlıkların birer birimine
dönüştürülmektedir.
AKP'nin saldırısının hedefi bugünkü TMMOB'nin mevcut yapısı
değildir. Zaten bu yapı bugün iktidar için ciddi bir tehdit de
oluşturmuyor. Ancak AKP'nin KHK saldırıları bugünle sınırlı değil
uzun vadeli, geleceği teminat altına almaya yönelik bir
örgütsüzleştirme saldırısıdır.
Sorun KHK saldırılarına karşı nasıl mücadele edileceğidir. Bu
saldırılar sadece yasal başvurularla mahkemelerden medet umarak ya da
sadece basın açıklamaları ve miting düzenleyerek boşa çıkartılamaz.
Elbette ki bunlar yapılmalıdır. Ancak asıl direniş haklılığımızdan
aldığımız kararlılıkla fiili meşru mücadeleyi hayata geçirecek
birleşik örgütlü bir mücadeledir.
KHK saldırılarına karşı yaşamımızı, doğamızı, kazanılmış
haklarımızı ve örgütlülüğümüzü savunmak açlık, yoksulluk,
sömürü, yağma ve talana göz yummayacağımızı haykırmak için
başlattığımız ''AKP SALDIRIYOR! DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB'Yİ
SAVUNMAYA!'' başlıklı kampanyamızı duyurmak üzere İstanbul ve
Ankara'da eşzamanlı olarak düzenleyeceğimiz basın açıklamalarımıza
ve DİSK-KESK-TMMOB-TTB tarafından "Tüm Temel Haklarımız İçin,
İnsanca Yaşamı Savunuyor, Eşit, Özgür, Demokratik Bir Türkiye
İstiyoruz!" başlığı ile düzenlenecek olan mitinge +İVME Dergisi
saflarında katılmak üzere tüm devrimci ve demokrat mühendis, mimar ve
şehir plancılarını davet ediyoruz. Unutmayalım ki;
GÜÇLERİ ÖRGÜTSÜZLÜĞÜMÜZ, KORKULARI ÖRGÜTLÜLÜGÜMÜZDÜR.
TMMOB'Yİ SAVUNMAK DEMOKRASİYİ SAVUNMAKTIR!
TMMOB'Yİ SAVUNMAK SÖMÜRÜYE KARŞI OLMAKTIR!
TMMOB'Yİ SAVUNMAK EMEKTEN, HALKTAN YANA OLMAKTIR!
+iVME DERGİSİ BASIN AÇIKLAMALARI
Tarih :1 Ekim 2011/Cumartesi
Saat :13:00
Yer :İstanbul / AKP Şişli İlçe Binası Önü
Ankara / TBMM Dikmen Kapısı
DİSK-KESK-TMMOB-TTB ANKARA MİTİNGİ
Tarih :8 Ekim 2011/Cumartesi
MÜHENDİSİZ,MİMARIZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ!
BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI: AKP SALDIRIYOR! DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB’Yİ SAVUNMAYA!
AKP SALDIRIYOR! DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB'Yİ
SAVUNMAYA!</a></h1>BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI
AKP SALDIRIYOR!
DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB'Yİ SAVUNMAYA!
3 Mayıs 2011 tarihinde yürürlüğü giren Kanun Hükmünde Kararname
(KHK)'ler ile AKP iktidarı tarafından sistemin ihtiyaçları, emperyalizm
ve yerli işbirlikçilerinin çıkarları doğrultusunda idare yeniden
düzenirken yaşamımıza, doğamıza, kazanılmış haklarımıza ve
örgütlülüğümüze saldırılmakta, sömürü ve yağmanın önünde
hiçbir engelin olmaması için örgütlülükler tasfiye edilmek
istenmektedir.
Mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki demokratik kitle
örgütü olan TMMOB, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın "Mesleki
Hizmetler Genel Müdürlüğü'ne" bağlanarak demokratik niteliğini ve
kısmi özerkliğini tümüyle kaybetmektedir. TMMOB örgütlülüğümüzü
savunmak açlık, yoksulluk, sömürü, yağma ve talana göz
yummayacağımızı haykırmak için başlattığımız ''AKP SALDIRIYOR!
DİRENİŞE, MÜCADELEYE, TMMOB'Yİ SAVUNMAYA!'' başlıklı kampanyamızı
duyurmak üzere İstanbul ve Ankara'da eşzamanlı olarak düzenleyeceğimiz
basın açıklamalarımıza tüm devrimci ve demokrat mühendis, mimar,
şehir plancılarını ve basın emekçilerini davet ediyoruz.
GÜÇLERİ ÖRGÜTSÜZLÜĞÜMÜZ, KORKULARI ÖRGÜTLÜLÜGÜMÜZDÜR.
TMMOB'Yİ SAVUNMAK DEMOKRASİYİ SAVUNMAKTIR!
TMMOB'Yİ SAVUNMAK SÖMÜRÜYE KARŞI OLMAKTIR!
TMMOB'Yİ SAVUNMAK EMEKTEN, HALKTAN YANA OLMAKTIR!
+iVME DERGİSİ BASIN AÇIKLAMALARI
Tarih:1 Ekim 2011/Cumartesi
Saat:13:00
Yer:İstanbul / AKP Şişli İlçe Binası Önü
Ankara / TBMM Dikmen Kapısı
MÜHENDİSİZ,MİMARIZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ!
28 Eylül 2011 Çarşamba
İVME DERGİSİ ANKARA FİLM GÖSTERİMLERİ DEVAM EDİYOR
GÖSTERİMLERİ DEVAM EDİYOR</a></h1><p>İVME DERGİSİ ANKARA FİLM
GÖSTERİMLERİ DEVAM EDİYOR</p><p><img
src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/film_gosterimi_7hafta_0.jpg"
/></p><p>İvme dergisi Ankara Bürosunda Yaz boyunca sürdürülen film
gösterimleri bu hafta "Gazap Üzümleri" isimli filmle devam edecek. Tarih:
1 Ekim 2011 Cumartesi Saat: 20.00 Yer: Ankara Bürosu İnkilap Sok. Devrim
Apt. 24/18 Kızılay Herkesi filmimizi birlikte izlemeye; yudumlayacağımız
sıcacık çayımızdan içip filmimizi tartışmaya, konuşmaya ve
paylaşmaya davet ediyoruz... Film Hakkında Bilgi: Gazap Üzümleri, 1940
ABD yapımı dramatik filmdir. Özgün adı The Grapes of Wrath'tır. Nobel
edebiyat ödüllü ABD'li yazar John Steinbeck'in 1939 yılında yazdığı,
kendisine Pulitzer Ödülü'nü getiren aynı adlı romanından senaryosunu
Nunnally Johnson'ın uyarlayıp yazdığı filmi John Ford yönetmiştir.
Yapımcılığını Darryl F. Zanuck'un üstlendiği filmin siyah beyaz
görüntüleri Gregg Toland'a aittir. Başlıca rollerinde Henry Fonda, Jane
Darwell ve John Carradine oynamışlardır. Filmde 1930'lu yıllarda ABD'de
hüküm süren Büyük Ekonomik Buhran sırasında fakirleşen Oklahoma'lı
bir ailenin kuraklığın da etkisi ile verimsiz hale gelen topraklarını
terkederek mevsimlik işler için California'ya doğru çetin şartlarda yola
çıkmaları anlatılmaktadır.</p>
Makine Mühendisi Arkadaşımız Cengiz Sümer'i Kaybettik.
Arkadaşımız Cengiz Sümer'i Kaybettik.</a></h1>
Makine Mühendisi arkadaşımız Cengiz Sümer tedavi edildiği Sante Plus
Hastanesi'nde yaşamını yitirmiştir.
Cenazesi 29 Eylül 2011 öğle namazından sonra Yenimahalle(Bakırköy)
Camisi'nden kaldırılacak ve Hasdal Mezarlığı'nda toprağa verilecektir.
Ailesine ve tüm dostlarına başsağlığı diliyoruz..
MMO`DAN 8 EKİM MİTİNGİNE KİTLESEL KATILIM...
KİTLESEL KATILIM...</a></h1><p align="center"><strong>TMMOB Makina
Mühendisleri Odası</strong></p><p align="center"><strong><em>İnsanca
Yaşam, Eşit, Özgür, Demokratik Bir Türkiye
Mitingi'</em></strong><strong>ne </strong></p><p
align="center"><strong>Kitlesel Olarak Katılacak</strong></p><p>Düzenin
yeni yüzüne karşı insanca yaşamı savunmak; emekçilerin, ezilenlerin
sesine ses katmak; tüm temel haklarımız; mesleğimiz, meslek alanlarımız
ve örgütümüze sahip çıkmak ve eşit, özgür, demokratik bir Türkiye
için,<em> </em>üst birliğimiz TMMOB, DİSK, KESK ve TTB, 8 Ekim'de
Ankara'da merkezi bir miting düzenleme kararı
almıştır.</p><p><strong>TMMOB Makina Mühendisleri Odası
örgütlülüğü, bu mitinge Türkiye'nin her tarafından kitlesel bir
şekilde gelecek ve</strong>;</p><ul><li>Ülkemiz ve birliğimiz TMMOB'nin,
Anayasal çerçevenin dışına çıkan Kanun Hükmünde Kararnamelerle
yönetilmesi,</li><li>Mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı
toplumsal hizmet alanlarının kamusal fayda alanından çıkarılıp
serbestleştirme, özelleştirme, ticarileştirmenin arpalıkları haline
getirilmesi,</li><li>Sanayi, enerji, maden, tarım, gıda, orman,
kentsel-kırsal yaşam ve çevre, doğal ve tarihi koruma alanları, yapı
denetimi, ulaşım gibi toplumsal yaşamın bütününe yayılan
mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı disiplinlerinin gerektirdiği
bilimsel-teknik kriterlerin ve mesleki denetimin devre dışı
bırakılması,</li><li>Çalışma yaşamının büyük kısmının işçi
sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin dışında
tutulması,</li><li>Eğitim ve sağlık alanlarındaki yeniden
yapılanma/dönüşüm çalışmalarının özel sektöre yeni rant alanları
sunması,</li><li>Kamu yönetimi ve kamu personel rejiminin neo liberal ve
tekelci otoriter bir doğrultuda yeniden yapılandırılması,</li><li>Toplu
sözleşme, grev ve örgütlenme hakkının gasp
edilmesi,</li><li>Emekçilerin kıdem tazminatlarının gasp
edilmesi,</li><li>Güvencesiz çalışma biçimlerinin
yaygınlaştırılması,</li><li>Çağdaş, laik yaşam gereklerinin hemen
her alanda geri plana itilmesi,</li><li>Bilimsel, özerk, demokratik
üniversite ve parasız eğitim taleplerinin şiddet ile
karşılanması,</li><li>Evde, sokakta ve işyerlerinde var olma mücadelesi
veren kadınlar üzerindeki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ve şiddetin
artması,</li><li>Düşünce özgürlüğü ve demokratik protesto
haklarının kullanımının engellenmesi,</li><li>Bir arada yaşamı savunan
ve "savaşa hayır" diyen barış yanlılarının
susturulması,</li></ul><p>kısaca tüm temel haklarımız ve antidemokratik
program ve uygulamalara karşı, 8 Ekim'de Ankara'da, TMMOB saflarında
örgütlü bir şekilde yerini alacaktır.</p><p align="left"><strong>Ali
Ekber ÇAKAR<br /></strong><strong>TMMOB Makina Mühendisleri Odası<br
/></strong><strong>Yönetim Kurulu Başkanı</strong></p>
8 EKİM MİTİNGİNE YÖNELİK OLARAK ÖĞRENCİ ÜYELERE....
YÖNELİK OLARAK ÖĞRENCİ ÜYELERE....</a></h1><p><strong>TMMOB'ye
Bağlı Odalarımızın Sevgili Öğrenci Üyeleri</strong></p><p>"Tüm temel
haklarımız için insanca yaşamı savunuyor, Eşit, Özgür, Demokratik Bir
Türkiye İstiyoruz!" başlığı ile 8 Ekim'de Ankara'da "Sokak
Meclisi"nde buluşuyoruz.</p><p>DİSK, KESK, TMMOB, TTB çağrısı ile
toplanacak meclis, bizim meclisimiz.</p><p>8 Ekim'de Ankara'da, "Sokak
Meclisi"nde;</p><p>Gericiliğe ve karanlığa karşı aydınlığı savunmak
için,<br />Baskıcı ve otoriter yönetime karşı, özgürlük ve demokrasi
için,<br />Her şeyin para-kâr olduğu piyasa anlayışına karşı
eşitliği savunmak için,<br />Irkçı ve milliyetçi anlayışın
beslediği linç kültürüne karşı, bir arada kardeşçe ve barış
içinde yaşamak için,<br />Öznesinde insan olan özgürlükçü,
eşitlikçi, demokratik bir anayasa için,<br />Kürt sorununun barışçıl
ve demokratik yoldan çözümü için,<br />Her türlü cinsiyet
ayrımcılığına karşı durmak için, <br />Eşit, nitelikli, parasız
sağlık hakkımız için,<br />Güvencesiz çalışmaya, taşeronlaşmaya,
sendikasızlaştırılmaya "hayır" demek için,<br />İnsan odaklı işçi
sağlığı ve iş güvenliği için,<br />Kentlerimizin, ormanlarımızın,
madenlerimizin yağmalanmasına "dur" demek için,<br />Havamıza, suyumuza,
toprağımıza sahip çıkmak için,<br />Haklarımız, geleceğimiz,
halkımız, ülkemiz için<br />Meslek alanlarımıza, mesleğimize,
onurumuza, örgütümüze sahip çıkmak için,<br />Bir başka dünya, bir
başka Türkiye, bir başka yaşam için,</p><p>Sözlerimizi birlikte
söyleyeceğiz.</p><p><strong>Sevgili Öğrenci
Arkadaşlarım,</strong></p><p>Bu meclis öncelikle sizin
meclisiniz.</p><p>Özerk ve demokratik üniversite taleplerinizi,<br
/>Demokratik, eşit, nitelikli, parasız eğitim hakkı
taleplerinizi,</p><p>"Sokak Meclisi"nde o gür sesinizle ve hep birlikte bir
kez daha dile getireceksiniz.</p><p>Mitingimize coşkulu katılımınızla
örgütümüzün geleceğini 15 Mayıs TMMOB Mitinginde olduğu gibi herkese
bir kez daha, alanda göstereceksiniz. 8 Ekim'de Ankara sizlerin güçlü
sesi ile bir kez daha yankılanacak.</p><p><strong>Biz çok inandık:
</strong></p><p>Gençlik geleceğimizdir. TMMOB'nin onurlu yürüyüşü ve
dik duruşu sizlerle gelişip büyüyor.</p><p>8 Ekim'de Ankara'da "Sokak
Meclisi"nde buluşmak üzere hepimize, hepinize kolaylıklar
diliyorum.</p><p><strong>Mehmet Soğancı<br /></strong><strong>TMMOB
Yönetim Kurulu Başkanı</strong></p>
27 Eylül 2011 Salı
HAYATA DÖNÜŞ PROVASIYDI/bianet.org
PROVASIYDI/bianet.org</a></h1><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;"><strong> HAYATA DÖNÜŞ
PROVASIYDI</strong></span></p><div class="manset" style="text-align:
justify;"><h1><span style="font-size: small;">"Vurulmadı, Askerin
İşkencesiyle Yanımda Öldü"</span></h1><p><span style="font-size:
small;">Ulucanlar katliamının tanıklarından Özçelik, Danıştay'ın
ileri sürdüğü gibi "silahlı bir direniş olmadığını, operasyonun
önceden planlı olduğunu" söyledi ve ailesinin tazminat talebi reddedilen
Kavlaklıoğlu'nun yanı başında işkenceden öldüğünü
anlattı.</span></p><div class="yazar"><div class="isim"><span
style="font-size: small;"><a
href="http://bianet.org/yazar/ayca-soylemez">Ayça
SÖYLEMEZ</a></span></div><div class="mail"><span style="font-size:
small;"><a
href="mailto:ayca@bianet.org">ayca@bianet.org</a></span></div></div><div
class="bilgi"><div class="from"><span style="font-size: small;">Ankara - BİA
Haber Merkezi</span></div><div class="yer"><span style="font-size: small;">27
Eylül 2011, Salı</span></div></div></div><div class="text"
style="text-align: justify;"> </div><div class="item" style="text-align:
justify;"><p><span style="font-size: small;"><img
src="http://bianet.org/resim/olcekle/29141/490/250" alt="Ölücanlar
belgeselinde, operasyon ve sonrası anlatılıyor. " width="490" height="250"
/></span></p><p><span style="font-size: small;">Ankara'daki Ulucanlar Kapalı
Cezaevi'nde 12 yıl önce katliama dönüşen operasyonun yıldönümünde,
Danıştay, "mahkumların müdahaleye zemin hazırladığını, kendi
kusurları nedeniyle öldüğünü" ifade eden bir karara imza
attı.</span></p><p><span style="font-size: small;">Operasyonu anlatan
"Ölücanlar" belgeselinin yönetmeni <strong>Murat Özçelik</strong>,
bianet'e yaptığı açıklamada, "Danıştay'ın kararı ikiyüzlü bir
tutumu yansıtıyor" dedi.</span></p><h2><span style="font-size:
small;">Askerlere beraat</span></h2><p><span style="font-size:
small;">Tutuklu ve hükümlülerin yaşam koşulları, 30 kişilik
koğuşlarda 120 kişinin kalması nedeniyle hızla kötüleşiyordu. Yemek
masalarının üzerinde nöbetleşe uyuyor, banyo sırası ancak ayda bir kez
geliyordu. Durumu birçok kez idareye ilettiler ancak yanıt alamadılar.
Bunun karşılığında sayım vermeme kararı aldılar.</span></p><p><span
style="font-size: small;">Tutuklu ve hükümlülerin sayım vermeme kararı,
operasyonun startını verdi. Jandarma 26 Eylül 1999'da sabaha karşı
cezaevine girdi. Aynı günün akşamı, 10 mahkum ölmüş, 78'i
yaralanmıştı. Mahkumların darp edilmiş görüntüleri basında yer
aldı.</span></p><p><span style="font-size: small;">Otopsi raporunda,
"Ölümlerin çoğunun kafa ve kalbe sıkılan kurşunlarla meydana geldiği,
cesetlerde ağır darp izleri bulunduğu, kemiklerinin kırık olduğu, yedi
kişinin yivli silah, üç kişinin de av tüfeğinden çıkan saçmalarla
hayatını kaybettiği" belirtildi.</span></p><p><span style="font-size:
small;">Meclis Araştırma Komisyonu'nda hazırlanan raporda, "asker ve
polisin ölüm ve yaralanmaya sebebiyet veren aşırı güç kullandığı"
ifade edilerek, suçluların yargılanması istendi.</span></p><p><span
style="font-size: small;">Olayla ilgili Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
yargılanan askerler beraat etti, başta Yarbay Ali Öz olmak üzere,
operasyonu yöneten komutanlara dava açılmadı. Mahkumlara açılan davalar
ise halen sürüyor.</span></p><p><span style="font-size: small;">Yaşamını
yitiren mahkumların isimleri şöyle: <strong>Ahmet Savran, Aziz Dönmez,
İsmet Kavlaklıoğlu, Ümit Altıntaş, Habip Gül, Halil Türker, Mahir
Emsalsiz, Önder Gençaslan, Zafer Kırbıyık, Abuzer
Çat.</strong></span></p><p><span style="font-size: small;">Operasyonda ölen
hükümlülerden Kavlaklıoğlu'nun ailesi, İçişleri ve Adalet
Bakanlığı aleyhine tazminat talebiyle Ankara 5. İdare Mahkemesi'ne
başvurdu. İdare Mahkemesi, "mahkumların yaşam hakkının devlet
yükümlülüğü altında olduğunu" vurgularken idarenin "ağır hizmet
kusuru" nedeniyle aileye 5 bin TL tazminat ödemesine karar
verdi.</span></p><p><span style="font-size: small;">Karar iki bakanlık
tarafından temyiz edilince dosya Danıştay 10. Dairesi'nin gündemine
geldi. Danıştay, idare mahkemesinin kararını onadı. Ancak Daire olayı
hizmet kusuru değil "cezaevinde yıllarca birikmiş yapısal sorunların bir
sonucu" olarak değerlendirdi.</span></p><p><span style="font-size:
small;">Danıştay'ın bu kararına iki bakanlık da itiraz etti, bu kez
Daire, tam tersine devletin bir kusuru olmadığına hükmetti. Mahkeme ilk
kararında direnince dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na
taşındı. Kurul da "mahkumların müdahaleye zemin hazırladığını"
savunarak idareyi akladı. </span><br /><br /><span style="font-size:
small;">"Cezaevinde asayişin sağlanması amacıyla zorunlu hale gelen
müdahaleyi idarenin hizmet işleyişinde kusurlu davrandığının bir
göstergesi olarak kabul etmeye olanak yoktur."</span></p><h2><span
style="font-size: small;">"Ölçüyü kaçırmışlar"</span></h2><p><span
style="font-size: small;">57 kişilik kurulda, 45 hakim "Aileye tazminat
verilmesin" derken 12 hakim ise verilen karara muhalif kalarak karşı oy
yazısı yazdı: "Müdahale esnasında kullanılan gücün ölçülülük
ilkesine uygun olmadığı görülmektedir."</span></p><p><span
style="font-size: small;">Ölen mahkumlardan Habib Gül ile Önder
Gençaslan'ın ailesinin tazminat davası da geri çevrilmişti. Danıştay
daha önce ölen mahkum Ahmet Savran için ailesine ise tazminat ödenmesine
karar vermişti.<strong></strong></span></p><h2><span style="font-size:
small;">"Neden işkence yaptınız?"</span></h2><p><span style="font-size:
small;">Kendisi de operasyon esnasında Ulucanlar'da olan Özçelik, olayın
gerçekte nasıl olduğunu, silahlı direniş olup olmadığını,
Kavlaklıoğlu'nun nasıl öldüğünü şöyle anlattı:</span></p><p><span
style="font-size: small;">* Orada bir direniş vardı tabii ama fiili anlamda
bir karşı koyuş değildi bu. Silahlı ya da taşlı-sopalı bir direniş
olmadı. Zaten karşılıklı bir çatışma da olmadı. Bu, gayet
planlı-programlı, önceden hazırlanılmış, genel hedefe yönelik
yapılanlardan biri.</span></p><p><span style="font-size: small;">* Madem
ortada bir direniş, isyan vardı. Eğer amaçları isyanı bastırmaksa,
neden isyanı bastırdıktan sonra neden işkence yaptılar? Operasyon,
devletin işlettiği bir sürecin parçasıydı.</span></p><h2><span
style="font-size: small;">"Diyaloğa yanaşmadılar"</span></h2><p><span
style="font-size: small;">* Bizim açımızdan çözüm yolu kapalı
değildi. İdare isteseydi diyalogla sorunu çözebilirdi. Tersine diyalog
yollarını kapattı, çabalarımızı karşılıksız bıraktı,
ailelerimizle avukatımızla görüşemedik. Ayrıca, direniş dedikleri
sayım vermeme durumunu yaratan da idare olmuştu. Sorunu çözmeye
yanaşmadılar.</span></p><p><span style="font-size: small;">* Ulucanlar
katliamı, Hayata Dönüş Operasyonu'nun provasıydı, "pilot uygulamaydı."
Sürecin kendisi de bunu kanıtladı zaten. Zaten dönemin yetkilileri,
İçişleri Bakanı "Biz bu operasyona bir yıldır hazırlanıyoruz" diyerek
bunu doğruladı. Şiddet görüntülerinin, yaralıların durumunun basına
yansımasının da önüne geçmedikleri gibi teşvik ederek gözdağı
vermek, korku yaratmak istediler.</span></p><h2><span style="font-size:
small;">"İsmet yanımda işkenceyle öldü"</span></h2><p><span
style="font-size: small;">* Olayı yaşayan bizler açısından
Danıştay'ın kararı ikiyüzlü bir tutumdur. Güvenlik güçleri
"orantısız güç kullanmış" gibi masum bir açıklamayla
geçiştiriyorlar ama sınırsız ve bilinçli bir şiddet uygulandı,
katliam yapıldı.</span></p><p><span style="font-size: small;">* Mahkumlarda
Danıştay'ın ya da mahkemenin söylediği gibi silah yoktu. İsmet
Kavlaklıoğlu da çatışmada öldürülmedi. İsmet yakalandığında
üzerinde kurşun izi yoktu, operasyon sonrasında götürüldüğümüz
hamamdaki işkence esnasında hayatını kaybetti, ben de o sırada
yanındaydım.</span></p><h2><span style="font-size: small;">"Onlar serbest
biz yargılanıyoruz"</span></h2><p><span style="font-size: small;">* Olayda
yer alan askerle ceza almadı ama biz hala yargılanıyoruz. Askerler "Emri
yerine getirdik" diyerek beraat ettiler, komutanlarına da dava açılmadı.
Mahkumların her biri, ben de dahil, 200 yıla varan cezalarla
yargılanıyoruz. Ölenlerden bazılarını mahkumların öldürdüğünü
iddia ediyorlar ayrıca kamu malına zarar vermek gibi suçlamalar da var.
(AS)</span></p><p><span style="font-size: small;">kaynak:bianet.org<br
/></span></p></div>
Avukatların eyleminde ortalık karıştı
ortalık karıştı</a></h1><div class="news-header"><div
class="header-left"><p class="date" style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">27/09/2011 18:58</span></p></div><div
class="header-right" style="text-align: justify;"> </div><h2
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Çağlayan'daki
İstanbul Adalet Sarayı'na üstlerini aratmadan girmek isteyen avukatları,
bir sivil polisin kamerayla görüntülediği iddiası üzerine polisler ve
avukatlar arasında gerginlik yaşandı. Olaylar sırasında adliyenin içine
çevik kuvvet polisleri alındı.</span></h2></div><div style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;"><img
src="http://i.radikal.com.tr/644x385/2011/09/27/fft5_mf820472.Jpeg"
alt="Avukatların eyleminde ortalık karıştı" class="news-pic"
/></span></div><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">Adliye önünde toplanan avukatlar, "Ayrıcalık değil savunma
hakkı, kanunsuz aramaya son" yazılı pankart açtı, ardından yapılan
basın açıklamasında, avukatlara yönelik saldırı ve dayatmaların devam
ettiği iddia edilerek, "Avukatlar savunmadan aldıkları güçle hakları
için direnmeye ve mücadele etmeye devam edecekler. Avukatı potansiyel
tehdit olarak gören, adliyedeki varlığını yargının kurucu
unsurlarından biri değil salt müşteri olarak kabul eden, avukata yönelik
saldırılara karşı hiç bir soruşturma açmayan ancak sadece meslek
onurunu koruduğu için jet hızıyla hakkında soruşturma açan anlayışı
kabul etmek mümkün değildir" denildi. </span><br /> <br /><span
style="font-size: small;"> <strong>ADLİYEYE ÇEVİK KUVVET
GİRDİ </strong></span><br /><span style="font-size: small;">
Açıklamanın ardından avukatlar, üst araması yaptırmadan adliyeye
girdi. Bu sırada avukatlar ile özel güvenlik görevlileri arasında kısa
süreli arbede yaşandı. Daha sonra içerde bulunan bir sivil polis
memurunun kamerayla avukatları görüntülediği iddiası üzerine, polisler
ve avukatlar arasında tartışma yaşandı. Tartışmanın büyümesi sonucu
adliye binasına giren çevik kuvvet ekipleri, taraflar arasında barikat
kurdu. Çevik kuvvetin dışarı çıkmasının ardından arbedeyle ilgili
basın mensuplarına konuşan ÇHD İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay,
"Adliyeye avukatları ve basın mensuplarını sokmayanlar, bugün adliyeye
polis kameralarını, çevik kuvveti soktular. Bunu kabul etmek mümkün
değildir. İçeriye polis kamerası sokarak avukatları fişlediler.
Avukatlara karşı suç işleyenleri camlardan kaçırdılar. Bunun için
suç duyurusunda bulunacağız" dedi. (DHA)</span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;">kaynak:radikal.com.tr</span></p><p
style="text-align: justify;"> </p>
Çeber Davası'nda zamanaşımı riski?
zamanaşımı riski? </a></h1><div id="divAdnetKeyword"><h2
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Engin Çeber'in
işkenceyle öldürülmesi davasında savcı kararın bozulmasını istedi.
Mahkeme talebi kabul ederse, davanın zaman aşımından düşme riski
var.</span></h2></div><div style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;"><img
src="http://i.radikal.com.tr/644x385/2011/09/27/fft5_mf820303.Jpeg"
alt="Çeber Davası'nda zamanaşımı riski? " class="news-pic"
/></span></div><div id="divAdnetKeyword2" style="text-align: justify;"><div
class="BlackContent"><div id="metin2" class="fck_li"><p><span
style="font-size: small;">İSMAİL SAYMAZ </span><br /> <br /><span
style="font-size: small;"> RADİKAL - Engin Çeber adlı gencin İstinye
Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi ve Metris Cezaevinde dövülerek
öldürülmesiyle ilgili davanın Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nde görülmekte
olan temyiz görüşmesinde Savcı Betül Tortamış, kararın bozulmasını
istedi. </span><br /> <br /><span style="font-size: small;"> Savcı
Tortamış; aralarında menfaat çatışması olmasına karşın jandarma,
polis ve gardiyan kökenli sanık gruplarının her birinin aynı avukat
tarafından savunulmasını ve bir hakimin karar tutanağında imzasının
olmamasını gerekçe gösterdi. Eğer Yargıtay, Tortamış'ın
görüşünü onaylar ve dosyayı yerel mahkemeye gönderirse davanın uzama
ve 'işkenceyle adam öldürme' fiili dışında kalan; iki gardiyan, üç
polis ve bir doktorla ilgili cezalarda zamanaşımının oluşması ihtimali
var. Avukat Taylan Tanay'a göre bu nedenle, hakkaniyetle sonuçlanan bir
işkence davası daha kadük kalabilir. </span><br /> <br /><span
style="font-size: small;"> Sarıyer'de, 28 Eylül 2008'de bir basın
açıklamasından sonra üç arkadaşıyla gözaltına alınan Çeber,
işkence sonucu öldürülmüş, Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
görülen davada, Metris Cezaevi 2. Müdürü Fuat Karaosmanoğlu ile üç
gardiyan 'ağırlaştrılmış işkence' suçlamasıyla müebbet hapis
cezası almıştı. Ayrıca iki gardiyan ve dört polis de işkence savıyla
hapis cezasına çarptırmıştı. Fakat iki gardiyan ve iki polis için
tutuklama kararı verilmemişti. </span><br /> <br /><span style="font-size:
small;"> Dosya sanıkların itirazı üzerine temyiz için Yargıtay 8. Ceza
Dairesi'nin önüne geldi. Daire de Yargıtay Savcısı Betül Tortamış'a
görüşünü sordu. Savcı Tortamış, iki ayrı gerekçeyle kararın
bozulmasını istedi. 60 sanıklı davada jandarmaların, gardiyanların ve
polislerin meslek gruplarına göre üç ayrı avukat tarafından
savunulduğunu kaydeden Savcı Tortamış, bu uygulamaya itiraz etti.
Tortamış, sanıklar arasında menfaat çatışması olabileceğini
kaydetti. Ayrıca Tortamış, mahkemenin kısa kararında bir hakimin
imzasının bulunmamasını da usuli bir hata olarak gösterdi. </span><br />
<br /><span style="font-size: small;"> Çeber Ailesi'nin avukatı Taylan
Tanay, bu davaya bakan hakim Nesibe Özer'in şu an HSYK 2. Daire Başkanı
olduğunu, Özer'in çok hızlı bir yargılama sonucunda karar verdiğini
anımsattı. Yargılama sürerken, menfaat çatışması olabileceği
ikazında bulunduklarını, bunun sanıklara da sorulduğunu belirten Tanay,
bir gardiyan dışında hiçbir sanığın bir diğeri hakkında beyanda
bulunmadığını ifade etti. Bir hakimin imzasının unutulmuş olmasının
da bozma için yeterli olmayacağını savunan Tanay, şayet savcının
görüşüne uyulur ve dava yerel mahkemeye dönerse 'işkenceyle adam
öldürme' iddiasıyla ceza alan gardiyan sanıklar dışında kalan
sanıklar ve atfedilen suçların zamanaşımına girebileceği uyarısında
bulundu. Taylan'ın iddiasına göre zamanaşımına girmesi muhtemel suç ve
sanıklar şöyle: </span><br /> <br /><span style="font-size: small;">
Gardiyan Yavuz Uzun ve Murat Çise işkence suçunu üç kez işledikleri
savıyla 90'ar ay, polisler Abdulmuttalip Bozyel ve Mehmet Pek'e 90'ar ay,
polis Aliye Uçak için iki yıl 6 ay hapis, sahte evrak düzenlediği öne
sürülen cezaevi doktoru Yemliha Söylemez'e 3 yıl 9 ay hapis cezası
verilmiş, tümü meslekten ihraç edilmişti. Başçavuş Abdulkadir
Öztekin ve iki gardiyana kasten yaralama, yedi gardiyana görevi ihmal, bir
gardiyana suçu bildirmeme suçlarından beşer ay hapis verilmişti. Bu
cezalar ertelenmişti.</span></p><p><span style="font-size:
small;">kaynak:radikal.com.tr</span></p></div></div></div><p
style="text-align: justify;"> </p>
26 Eylül 2011 Pazartesi
Nükleer karşıtı köylülere Grup Yorum desteği
köylülere Grup Yorum desteği</a></h1><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">"Türkiye'ye sizin sesinizi taşıyacağız ve
buraya bunu kurdurmayacağız"</span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;"><img
src="http://www.dha.com.tr/newpics/news/250920111437432999754_2.jpg"
width="348" style="border-color: #ffffff;" class="newsphotoborder"
/></span></p><p style="text-align: justify;"><span class="newsdate"
style="font-size: small;">25.09.2011 14:38</span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">SİNOP Çevre
Platformu, nükleer ve termik santrallerin zararlarına dikkat çekmek için
Uğur Mumcu Meydanı'nda Grup Yorum'un katıldığı konser düzenledi. Grup
üyeleri konser öncesinde Gerze'nin Yaykıl Köyü'ne giderek termik
santralin kurulmaması için nöbet bekleyen köylülerle sohbet edip destek
verdi.</span><br /><br /><span style="font-size: small;">Sinop'a nükleer ve
termik santral karşıtlarına destek konseri vermek için gelen Grup Yorum,
sabah önce Gerze İlçesi Yaykıl Köyü'ne gitti. Nükleer ve termik
santral karşıtlarıyla birlikte köye giden sanatçılar, burada kurulması
planlanan termik santral için köyde 6 Ağustos'tan itibaren nöbet tutan
köylüleri ziyaret edip hatıra fotoğrafı çektirdi. Bir süre
köylülerle sohbet eden sanatçılar, termik santralin kurulacağı alanı
da gezdi. </span><br /><br /><span style="font-size: small;">Grup
üyelerinden Ali Alıcı, "Termik santrallerin bizler ve çocuklarımızın
geleceğini ve hayatımızın geleceğini mahvetmek istemiyoruz. Ne buraya
nede ülkemizin hiç bir yerine bunu istemiyoruz. Avrupanın çöplerini
bizim topraklarımıza boşaltıyorlar. Onların termik santrallerini kurmak
istiyorlar bizim köylerimize. Bunu sadece para kazanmak ve kendi ceplerini
doldurmak için yapıyorlar. Bizim hayatımız bizim geleceğimiz onların
umurlarında değil. Bundan dolayı esas güç biziz. Biz istemezsek
kuramazlar. Buraya tek bir kamyon dahi gelemez. Kendi topraklarımıza ve
kendi evlatlarımızın geleceğine sahip çıkalım. Bu yüzden biz
buradayız. Türkiyenin her tarafına sizin sesinizi taşıyacağız ve
buraya bunu kurdurmayacağız" diye konuştu. </span><br /><br /><span
style="font-size: small;">Daha sonra köyden ayrılan sanatçılar, Uğur
Mumcu Meydanı'nda yapılan ve yaklaşık 4 bin kişinin katıldığı bir
konser verdi.</span><br /><br /><span style="font-size: small;">Kenan
TÜRKSEVEN/SİNOP, (DHA)</span></p><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">kaynak:dha.com.tr</span></p>
Sel değil HES felaketi mi?
mi?</a></h1><p style="font-weight: bold; text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">Rize'de 1 kişinin yaşamını yitirdiği sel,
felakete dönüştü. Geçen yıl 12 kişinin yaşamını yitirdiği Rize'de
ard arda felaketler neden yaşanıyor? Acı itiraf AKP'li belediye
başkanından geldi. Başkan Bakırcı, HES istilasına uğrayan bölgede
üzeri kapatılan dereler ve 70 cm. yüksek yapılan Karadeniz Sahil Yolu'nu
işaret etti. Uzmanlar ise "Bu bir uyarıdır" diyor.</span></p><div
class="detail_photo" style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;"><img
src="http://media.etha.com.tr/images/2011/09/26/cache/etha-20110926-rize-00_ext.jpg"
alt="Sel değil HES felaketi mi?" id="news_main_photo" /></span></div><p
class="qn" style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Etkin
Haber Ajansı / 26 Eylül 2011 Pazartesi, 11:52</span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">İSTANBUL-
Rize'de 1 kişinin yaşamını yitirdiği sel felaketi çevrecilerin ve
uzmanların ısrarla dile getirdiği gerçekleri yine gün yüzüne
çıkardı.</span></p><h2 style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">AKP'Lİ BAŞKANDAN İTİRAF</span></h2><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Felaketin
ardından ilk itiraf AKP'li Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı'dan
geldi. Bakırcı'nın itirafı şöyle: "Rize'de denize dikey 23 deremiz var.
Bu derelerin varlığı biliniyordu, ancak dikkat çekmiyordu. Bunların 4'ü
dün taştı. Göreve geldiğimden itibaren bu derelerin problem
olabileceğini, bunun belediye imkanları ile düzeltilemeyeceğini
söyledim. Bundan 1,5 ay önce Rize ziyaretleri sırasında Orman ve Su
İşleri Bakanımız Veysel Eroğlu ile Çevre ve Şehircilik Bakanımız
Erdoğan Bayraktar'a da konuyu aktardım. 'Bu derelerden biri taşarsa,
karayolu 70 santimetre yüksek yapıldığı için şehri su basar ve hiçbir
şey yapamayız' dedim. Bu dereler taşıdığı ağaç, teresubat ve diğer
malzemelerle baskları tıkadı. Bu alışkanlıklarımızdan vazgeçmeliyiz.
Dere üzerlerini kapatmıyorum diye çok eleştiri aldım. Bunun doğru
olmadığını ve üzeri kapatılan derelerin dahi açılması gerektiğini
söyledim. Bunları afet olduğu zaman konuşuyoruz, 15-20 gün sonra ise
unutuyoruz."</span></p><h2 style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">BENZER SENARYO HES'LERDE YAŞANIYOR</span></h2><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Karadeniz
İsyandadır Platformu'ndan İTÜ Öğretim Üyesi İsmail Akyıldız, bu
konunun HES'lerle bağlantısı konusunda bilimsel araştırmalara ihtiyaç
olduğunu kaydediyor. Bu konuda çeşitli tahminlerin olduğunu ifade eden
Akyıldız, "Karadeniz Sahil Yolu konusunda çevreciler, yaşam savunucuları
mücadele verdiler ve bunun yalnış olduğunu dile getirdiler. Şimdi benzer
senaryo HES'ler için gerçekleşiyor. Aslında önemli nokta budur. HES
konusunda Karadeniz'in ekolojisini topyekün etkileyeceğini uzmanlar
söylüyor. Dolayısıyla aynı aymazlık, çevre konusunda duyarsızlık
burada da kendini gösteriyor" dedi.</span></p><h2 style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;">TÜYLER ÜRPERTİCİ</span></h2><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Bu felaketin
geçtiğimiz yıl yine Rize'nin Gündoğdu İlçesi'nde 12 kişinin
yaşamını yitirdiği olaydan daha büyük olduğuna dikkat çeken
Akyıldız, şöyle devam etti:</span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;">"Belediye başkanı söyledi. Sahil
yolu 70 cm yüksek yapılmış. Benzer bir sürü örnek var. Örneğin
molozların, hafriyatların dere yataklarına aktarılması meselesi... Bunu
ayrıca düşünmek lazım. Neden Rize'de bu kadar sel felaketi oluyor?
Rakamlar çok büyük. 24 saat içinde metrekareye 226.6 kg yağış
düşüyor. Geçen yıl Gündoğdu'da yaşanan felakette metrekareye 190 kg
yağış düştü. Bunun burada kurulan HES'lerle bağlantısı olması
gerekir. En fazla HES projelerinin yoğunlaştığı illerden biri Rize. Bu
rakamlara bilimsel olarak bir açıklık getirilmesi lazım. Rize'de belki
iklim değişikliğine doğru gidiliyor."</span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;">Karadeniz'de yaşam
savunucularının uyarılarına, bilimsel verilere dikkat edilmesi
gerektiğini belirten İsmali Akyıldız, "Benzer çevre felaketleri daha
sık olacaktır. Karadeniz'de sağlam bilimsel verilerle hareket edilmiyor.
Yani Karadeniz sahil yolunda 70 cm gibi büyük bir rakam nasıl gözardı
edilebilir? Tüyler ürpertici. Daha büyük bir felakette olabilirdi"
diyor.</span></p><h2 style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">'BU BİR UYARIDIR'</span></h2><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">Bu felaketin ekolojik politikaların sonucunun
işareti olduğunu belirten Akyıldız, "Karadeniz'deki çok hassas
yaklaşılması gereken konuların ipuçlarını vermektedir. Ne kadar
bilinçsiz hareket edildiğinin somut örneğidir bu. HES konusunda bu çok
daha fazla böyledir. Şu anda dere yatakları hafriyatlarla doludur. Erezyon
bölgesine HES'ler yapılmaktadır. Karadeniz zaten erezyon bölgesidir.
Dinamitler patlatılmaktadır, Karadeniz'deki vadilerin hepsi
sarsılmıştır. Sel baskınlarına daha kırılgan hale gelmiştir.
Karadeniz'de daha büyük sel felaketleri yaşanabilir. Dinamitliyorlar,
toprakları da dere yataklarına atıyorlar. Sadece bu bile yeterli bir veri
olabilir. Bu bir uyarıdır. HES'ler Karadeniz'i istila etmiştir. HES
projeleri derhal durdurulmalıdır. Sahil yolunda durum ortada. Doğa insana
nerede hata yaptığını gösteriyor. HES'te de benzer durum olacağı
kesindir."</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">kaynak:etha.com.tr</span></p><p style="text-align:
justify;"> </p>
KESK: Anlaşma Olmazsa Grev
Grev</a></h1><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'nda yapılacak değişiklikle
ilgili görüşmeler tıkandı. KESK Başkanı Özgen, grevsiz toplu
sözleşmeyi kabul etmediklerini, anlaşma sağlanmazsa greve gideceklerini
söyledi.</span></p><div class="yazar" style="text-align: justify;"><div
class="isim"><span style="font-size: small;"><a
href="http://bianet.org/yazar/nilay-vardar">Nilay VARDAR</a></span></div><div
class="mail"><span style="font-size: small;"><a
href="mailto:nilay@bianet.org">nilay@bianet.org</a></span></div></div><div
class="bilgi" style="text-align: justify;"><div class="from"><span
style="font-size: small;">Ankara - BİA Haber Merkezi</span></div><div
class="yer"><span style="font-size: small;">26 Eylül 2011,
Pazartesi</span></div></div><div class="text" style="text-align:
justify;"> </div><div class="item" style="text-align: justify;"><p><span
style="font-size: small;"><img
src="http://bianet.org/resim/olcekle/29101/490/250" width="490" height="250"
/></span></p><p><span style="font-size: small;">Hükümetin 4688 Sayılı
Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'nda yapacağı değişiklik üzerine
konfederasyonlarla Üçlü Danışma Kurulu toplantılarından ikisinde de
anlaşma sağlanamadı. Üçüncü toplantı perşembe (29 Eylül) günü
yapılacak.</span></p><p><span style="font-size: small;">Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı <strong>Faruk Çelik</strong> ile Kamu Emekçileri
Sendikaları Konfederasyonu <strong>(KESK)</strong>, Memur Sendikaları
Konfederasyonu <strong>(Memur-Sen)</strong> ve Türkiye
<strong>Kamu-Sen</strong> arasında 20 Eylül'de başlayan
toplantıda<strong> grev hakkı, toplu iş sözleşmesinin (TİS) kapsamı,
hakem kurulunun kararının bağlayıcılığı </strong>gibi temel konularda
anlaşma sağlanamadı.</span></p><p><span style="font-size: small;">Çelik,
kanun tasarısında anlaşma sağlanması halinde 1 Ekim'de açılacak
Meclis'te kanunlaşmasını sağlayacaklarını söylemişti. KESK Başkanı
Lami Özgen ise anlaşma sağlanmaması halinde 1 Kasım'da başlayacak TİS
görüşmelerinde greve gidebileceklerini söyledi.</span></p><h2><span
style="font-size: small;">"Tüm haklarıyla grevli
sözleşme"</span></h2><p><span style="font-size: small;">Özgen, 12
Eylül'de yapılan referandumdan beri işçilere TİS hakkı verilmiş gibi
yansıtıldığını ancak işçilere grevsiz ve sadece mali ve sosyal
haklarla sınırlı bir TİS dayatıldığını söyledi.</span></p><p><span
style="font-size: small;">"Biz tüm kamu çalışmalarının mali, sosyal,
özlük ve siyasi tüm haklarının TİS masasında taraflar tarafından
gündeme alınmasını talep ediyoruz. Grevsiz bir TİS'i kabul etmek
mümkün değil."</span></p><p><span style="font-size: small;">Konfederasyon
düzeyinde genel TİS uygulamasının kabul edilemeyeceğini söyleyen
Özgen, iş kolu düzeyinde ve özel bütçe statüsüne sahip kurumlarda
(üniversite ve belediyeler) da TİS imzalanması gerektiğini
belirtti.</span></p><p><span style="font-size: small;">"Genel TİS'te,
yıllık artış, kat sayı vb. gibi genel şeyler ele alınır. Ancak her
iş kolunun kendisinin görüşmesinin gerektiği özlük hakları vardır.
Mesela Milli Eğitim'de kademe, yer değişikliği, unvan gibi
değişiklikler genel TİS'te konuşulamaz. Bunun kendi iş kolu TİS'inde
düzenlenmesi gerek."</span></p><h2><span style="font-size: small;">"Üçlü
yetki olmalı"</span></h2><p><span style="font-size: small;">Özgen,
görüşmelerde hakem kurulunun kararının bağlayıcı olmasının da,
kararın son karar olması ve yargıya gidilememesi nedeniyle diğer
anlaşmazlık noktası olduğunu söyledi.</span></p><p><span
style="font-size: small;">Memur-Sen'in nicelliği öne alarak tek yetkili
konfederasyon olmak istemesini de eleştiren Özgen, "Bir iş kolunda yetki
sahibi olunabilmesi için yüzde 51 örgütlülük gerek. Hiçbir
konfederasyonun bu sayıya ulaşamıyor; o yüzden üçlü bir anlaşma
saplanmak zorunda" dedi.</span></p><h2><span style="font-size:
small;">Örgütlenme üzerindeki baskılar</span></h2><p><span
style="font-size: small;">Anlaşmazlık noktalarında bir diğeri de sendikal
örgütlenme önündeki engeller. Özgen, Savunma, Adalet ve İçişleri
Bakanlığı'nda çalışan memurların da sendikalaşmak istediklerini,
ancak Bakan Çelik'in bu konuda kendilerine Bakanlıkların konuya sıcak
bakmadığını söyledi. Yine de konu görüşülecek.</span></p><p><span
style="font-size: small;">Özgen, genel seçimlerden sonra kamu
çalışanları üzerinde amirlerinden gelen sendika değiştirme
baskısını çok fazla arttığını, bu konuyu yasaya da koymak
istediklerini ancak pek yol alamadıklarını söyledi.</span></p><p><span
style="font-size: small;"><strong>8 Ekim'de Ankara'da</strong> sendika, sivil
toplum örgütleri ve meslek odaları işçi haklarının ihlali, sendika ve
meslek odaları üzerindeki baskının ve süren savaş döneminin son
bulması için miting yapacak. (NV)</span></p><p><span style="font-size:
small;">kaynak.bianet.org</span></p></div><p style="text-align:
justify;"> </p>
Berna ile Ferhat’ın affedilemez suçu/Kanat Atkaya-Hürriyet
affedilemez suçu/Kanat Atkaya-Hürriyet</a></h1><div class="HaberText FL"
style="padding-top: 10px; text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">25 Eylül 2011</span></div><div class="HaberText FL"
style="padding-top: 10px; text-align: justify;"><span style="font-size:
small;"><strong>MALUM, elektronik posta icat oldu; "manuel mektup"
neredeyse sizlere ömür...</strong></span></div><div class="HaberText"
style="clear: both; text-align: justify;"><br /><p><span style="font-size:
small;">Gazeteciler ise hâlâ mektup gören sayılı kişiler
arasında.</span><br /><span style="font-size: small;">Posta ulaştığında
davetiyeler ve faturalar arasında elle yazılmış zarfı gördüğünüz
anda içiniz hafiften burulur.</span><br /><span style="font-size:
small;">Çünkü nereden geldiğinden eminsinizdir.</span><br /><span
style="font-size: small;">Mapushaneden...</span></p><p><span
style="font-size: small;">Mektup Berna Yılmaz'dan. Adresi Bakırköy
Kadın Kapalı Hapishanesi, B-4.</span><br /><span style="font-size:
small;">Kim Berna Yılmaz?</span><br /><span style="font-size:
small;">Şöyle yazarsam hatırlarsınız herhalde...</span><br /><span
style="font-size: small;">14 Mart 2010'da Zeytinburnu'nda "Roman
Açılımı" toplantısı var.</span><br /><span style="font-size:
small;">Başbakan Erdoğan konuşma yaparken 3 genç, üzerinde "Parasız
eğitim istiyoruz, alacağız!" yazılı bir pankart açıyor.</span><br
/><span style="font-size: small;">Salondan çıkarılan ve gözaltına
alınan gençlerden Utku Aykar tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılırken, Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer'e hapishane yolu
düşüyor.</span></p><p><span style="font-size: small;">O gün bugündür
içeride Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer.</span><br /><span style="font-size:
small;">Bir önceki duruşmada (Mayıs 2011) savcı "Sanıkların eylemleri
anayasal düşünceyi açıklama ve ifade etme sınırları içindedir"
dese de mahkeme heyeti tutukluluğun devamına karar verdi.</span><br /><span
style="font-size: small;">Hiçbir şiddet eylemi yok. Bir pankart var ortada.
Kaldı ki önceden izin almaksızın "silahsız ve saldırısız"
protesto eylemi yapmak vatandaşın anayasal hakkı.</span><br /><span
style="font-size: small;">Ben susayım, özetleyerek aktaracağım mektubu
aracılığıyla Berna Yılmaz anlatsın sizlere durumu...</span><br /><span
style="font-size: small;">Ne yana of çekeceğinize, hangi dağları
yıkacağınıza siz karar verin!</span></p><p><span style="font-size:
small;">"Merhaba Sayın Kanat Atkaya,</span><br /><span style="font-size:
small;">Öncelikle size ve orada çalışan herkese sevgi ve selamlarımı
gönderiyorum.</span><br /><span style="font-size: small;">1.5 yıl oldu
tutuklanalı. Bu ülkede parasız eğitim istemenin bedeli yıllara varan
tutsaklık oluyor.</span><br /><span style="font-size: small;">Ferhat ve ben
en başta kendi hakkımız, genelde de tüm öğrencilerin, ailelerin
hakkını dile getirdiğimiz için 1.5 yıldır bedel ödüyoruz.</span><br
/><span style="font-size: small;">15 yılla yargılanıyoruz. Evet! Parasız
eğitim istemenin bedeli 15 yıl.</span><br /><span style="font-size:
small;">Herkes duysun bilsin ki anayasada var olan bir hakkı yazmak kolay
ama istemek suç!</span></p><p><span style="font-size: small;">Paralı
eğitim yakıcı bir sorundur.</span><br /><span style="font-size:
small;">Asgari ücretin 655 TL olduğu ülkemizde halkımız ya
çocuklarını okula göndermemeyi tercih ediyor ya da kıt kanaat geçinerek
okula gönderiyor.</span><br /><span style="font-size: small;">Annemiz
babamız sırf biz okuyalım diye insanlık onuruna yakışmayan zor şartlar
altında çalışıyor, okulun halılarını yıkıyor örneğin. Böyle bir
ülkede parasız eğitim istemek suç değil haktır.</span><br /><span
style="font-size: small;">Mayıs ayında görülen üçüncü mahkememizde
savcı bu talebi dile getirmenin kişinin hak ve özgürlüğü olduğunu
söyleyerek beraatimizi istedi.</span><br /><span style="font-size:
small;">Yani savcı diyor ki 'Sizi aylardır içerde tutarak bir suç
işledik. Bu bir haktır, serbest bırakılmalısınız.'</span><br /><span
style="font-size: small;">Ama heyet kabul etmedi ve tutukluluğa devam
kararı verdi. Mahkeme 6 Ekim 2011'e ertelendi.</span><br /><span
style="font-size: small;">Bu süre içerisinde hızla okuldan atıldık. Bize
beraat isteyen savcı ise sürgün edildi.</span></p><p><span
style="font-size: small;">6 Ekim 2011 tarihinde Beşiktaş 10'uncu Ağır
Ceza Mahkemesi'nde dördüncü kez hâkim karşısına
çıkacağız.</span><br /><span style="font-size: small;">Bu mahkemeye
başta siz köşe yazarlarımızı, tüm aydınları, öğrencileri ve
ailelerimizi çağırıyorum.</span><br /><span style="font-size: small;">Bu
hukuksuzluğa göz yummayalım. Hepimizi duyarlı olmaya, duyarlı olmanın
ötesinde mahkemenin önüne gelerek sesimize ses olmaya
çağırıyorum.</span><br /><span style="font-size: small;">Bunu kendi
hakkımız geleceğimiz için yapalım.</span><br /><span style="font-size:
small;">6 Ekim günü daha güçlü bir şekilde dile getirelim:</span><br
/><span style="font-size: small;">Parasız eğitim istemek suç
değildir.</span><br /><span style="font-size:
small;">Sevgilerimle,</span><br /><span style="font-size: small;">Berna
Yılmaz."</span></p></div><p style="text-align: justify;"><strong><span
style="font-size: small;">kaynak:hurriyet.com.tr</span></strong></p>
25 Eylül 2011 Pazar
8 EKİM MİTİNGİ İLE İLGİLİ OLARAK TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜNE
İLGİLİ OLARAK TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜNE</a></h1><p><strong>8 EKİM
MİTİNGİ İLE İLGİLİ OLARAK <br /></strong><strong>TMMOB
ÖRGÜTLÜLÜĞÜNE</strong></p><p><strong>Sevgili
Arkadaşlar,</strong></p><p>İçinde örgütümüzün de bulunduğu
emek-meslek örgütlerinin birlikte yaptığı çağrı ile 8 Ekim 2011
Cumartesi günü Ankara'da mitingde buluşuyoruz.</p><p>"Tüm Temel
Haklarımız İçin, İnsanca Yaşamı Savunuyor, Eşit, Özgür, Demokratik
Bir Türkiye İstiyoruz!" başlığı ile yapılacak mitingimizin çağrı
metninde de belirtildiği üzere; insanca yaşamı savunmak için,
emekçilerin, ezilenlerin, mağdurların, yoksulların, işsizlerin,
kadınların, gençlerin, çevrecilerin, barış yanlılarının sesine ses
katmak için TMMOB örgütlü gücü ile 8 Ekim'de Ankara'da olacak. Bu
ülkenin örgütlü mühendisleri, mimarları ve şehir plancıları o gün
Ankara'da kurulacak "Sokak Meclisi"ne katılacak.</p><p>TMMOB; Ankara'da
"Sokak Meclisi"nde, "Mesleğimize, meslek alanlarımıza ve örgütümüze
sahip çıkma"nın ne anlama geldiğini herkese bir kez daha
gösterecek.</p><p><strong>Sevgili Arkadaşlar,</strong></p><p>Mitingimizden
önce 27 Eylül 2011 Salı günü tüm İKK'larımız yerellerde diğer
emek ve meslek örgütleri ile birlikte kitlesel basın açıklamaları
gerçekleştirecek. 4 Ekim 2011 Salı günü de miting çağrıcısı
örgütlerin Ankara'daki üyeleri TBMM Dikmen Kapısı önünde toplanacak.
TBMM'nin açılış gününde taleplerimizi topluca bir de orada dile
getireceğiz.</p><p>8 Ekim Cumartesi günü alana doğru yapılacak
yürüyüşte tüm odalarımızın, şubelerimizin, temsilciliklerimizin
pankartları açılacak. Oda Yönetim Kurullarımız bunun gereğini
şüphesiz yerine getirecektir.</p><p><strong>Sevgili
Arkadaşlar,</strong></p><p>15 Mayıs'ta gerçekleştirdiğimiz TMMOB
Mitingi'nin büyük coşkusunu, 19 Eylül'de gerçekleştirdiğimiz
"Dayanışma Günümüz"ün heyecanını 8 Ekim'de Ankara'ya taşımak
hepimizin önünde bir görev olarak duruyor.</p><p>Düzenin "yeni yüzüne"
karşı insanca yaşamı savunmak için; "Eşit, Özgür, Demokratik bir
Türkiye" için, örgütümüze karşı yapılan saldırılara karşı
"Mesleğimize, meslek alanlarımıza ve örgütümüze sahip çıkmak için"
bu görevin de gereklerinin yerine getirileceğine inancımız
tamdır.</p><p>Haydi Göreve.<br />Haydi Alana.<br />Haydi Sokak
Meclisine.<br />Haydi 8 Ekim'de Ankara'ya.</p><p>Hepimize kolay
gelsin.</p><p><strong>Mehmet Soğancı<br /></strong><strong>TMMOB Yönetim
Kurulu Başkanı</strong></p>
23 Eylül 2011 Cuma
HHB:BU NASIL BİR ZİHNİYET, BU NASIL BİR FIRSATÇILIK?
ZİHNİYET, BU NASIL BİR FIRSATÇILIK?</a></h1><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;"><strong>Açıklama No: 325</strong>
/ <strong> 22.09.2011</strong></span></p><p style="text-align:
justify;"> </p><p style="text-align: center;" align="center"><span
style="font-size: small;"><strong>BU NASIL BİR ZİHNİYET, BU NASIL BİR
FIRSATÇILIK?</strong></span></p><p style="text-align: center;"
align="center"><span style="font-size: small;"><strong>SİYASİ İKTİDAR,
SORUMLUSU OLDUĞU BEŞ TUTUKLUNUN DİRİ DİRİ YAKILMASINI BİLE
"FIRSAT"A ÇEVİRDi. </strong></span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;">Geçtiğimiz hafta, 19
Aralık "hayata dönüş" katliamı benzeri bir olaya sahne oldu
Türkiye. Yaşamlarından devletin sorumlu olduğu 5 tutuklu daha diri diri
yakılarak katledildi. Van'dan İstanbul'a 5 tutukluyu taşıyan ring
aracı içinde bulunan 2 şoför ve 2'si rütbeli 10 asker hafif yaralarla
kurtulurken; ring aracında bulunan 5 tutuklu diri diri yanarak yaşamını
yitirdi.</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">Askerlerin hafif yaralarla kurtulmasına rağmen 5 tutuklunun diri
diri yanarak ölmesi devletin hapishane politikasının, tutuklulara
bakışının bir göstergesidir. 19 Aralık'ta, adına "hayata
dönüş" denilen katliam operasyonunda altı kadını diri diri yakan
zihniyetle, elleri kelepçeli halde ring aracında tutulan 5 tutukluyu diri
yakan zihniyet aynıdır.</span></p><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">Tutukluların insani koşulları olmayan ring
araçlarıyla duruşmalara götürülmesi, başka bir hapishaneye
nakledilmesi, hapishanelerde uygulanan tecrit politikalarının bir
uzantısıdır. Bugün 5 tutuklunun ölmesine sebep olan bu olay,
tutsakların içinde bulunduğu insanlık dışı koşulların, maruz
kaldıkları insanlık dışı muamelelerin, uygulanan tecrit
politikalarının en iyi göstergelerindendir.</span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Ölümlere sebep
olan siyasi iktidar tüm katliamlarda olduğu gibi sorumluluğu
üstlenmemiş, olayı geçiştiren açıklamalarda bulunmuş, sonra da teknik
altyapısı önceden hazırlanmış, ihale edilmiş bir projeyi bu olayı
gerekçe yaparak "sorun çözecek" bir çözüm olarak
sunmuştur.</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">Mahkûmların sevk ve nakillerini en aza indirmek gerekçesiyle
Adalet Bakanlığı tarafından "Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü
Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmelik" hazırlanmış ve
bu yönetmelik 20 Eylül 2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Yönetmelikle bundan sonra hükümlü ve
tutukluların, bulundukları yer dışındaki mahkemelere gönderilmeden,
video konferans sistemi ile ifade ve beyanlarının alınması hükmü
getirilmiştir. Yönetmeliğe sadece bu olay üzerinden bakıldığında
yönetmelik, kabul edilebilir, bir ihtiyaca ve gerekliliğe cevapmış gibi
algılanabilir. Siyasi iktidarın hesap verme yükümlülüğünde olduğu
her olayı, kendi lehine çevirmekteki yeteneği artık herkesin malumudur.
Bu yönetmelik de 5 kişinin diri diri yakılması üzerine açıklanarak
karşı çıkılmaz bir gereklilik gibi algılatıldı.</span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Burada
yaratılmaya çalışılan "ifade için nakil yapmak zorundaydık, ne
yapalım, bir kaza olmuş işte" algısı bir
aldatmacadır.</span></p><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">Gerçek olan ve tartışılması gereken ring
kapılarını neden açmadığınızdır.</span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;">Ring araçlarının içinde bile
oluşturduğunuz havasız, pis kokulu; yazın kızgın fırına, kışın
buzhaneye dönen hücrelerinizdir.</span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;">Ring aracı adını verdiğiniz bu
küçücük hücrelerin içinde bile ellerini kelepçeli tuttuğunuz tutuklu
ve hükümlülerdir.</span></p><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">Hayatın canlılığından koparılarak
mahkemelerin kilometrelerce uzaklarına inşa edilmiş tecrit
hapishanelerinizdir.</span></p><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">İstanbul'da yargılanan tutukluları neden
Van'daki bir hapishaneye "sürgün" ettiğinizdir tartışılması
gereken.</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">İlgili yönetmelik tutuklu ve hükümlülerin duruşmalarda bulunma
hakkını gasp eder şekilde düzenlenmiştir. Savunma hakkı, duruşmaların
açıklığı, yargılamanın yüzyüzeliği ilkesi gibi ceza
yargılamasının ve sanığın en temel ilke ve hakları hiçe
sayılmaktadır. Bunun adına da "gecikmiş adalet adalet değildir"
sözüne atıfta bulunarak hızlı ve seri yargılama demektedirler. Tutuklu
ve hükümlüler duruşmadan uzak tutularak haklarında diledikleri gibi
yargılama yapıp hüküm verilmek istenmektedir.</span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Uygulanan tecrit
politikaları, çıkarılan her yasa ile biraz daha ağırlaştırılmakta,
tutuklu ve hükümlülerin dış dünya ile bağlantıları biraz daha
koparılmaktadır. Yönetmelik ring aracı yangınından önce
hazırlanmış, bu olayın meydana gelmesinden sonra ise sorgulanması
istenmeyen diğer tüm yasalar gibi hızlıca yürürlüğe konulmuştur.
Bunun adı en fırsatçılık değilse nedir?</span></p><p style="text-align:
justify;"><span style="font-size: small;">Halkın Hukuk Bürosu olarak
hapishane ring aracında diri diri yakılan tutuklu ve hükümlülerin,
Türkiye hapishanelerinin bir resmi olduğunu hatırlatıyor, hapishanelerde
hakları gasp edilen, işkence edilen, aşağılanan tutuklu ve
hükümlülerin haklarının takipçisi olduğumuzu
bildiriyoruz.</span></p><p style="text-align: justify;"><span
style="font-size: small;">"Güvenlik" sebebiyle kapıları açılmayan
ring aracı içinde elleri kelepçeli halde yaşamlarını yitiren Medeni
DEMİR, Akif KIRINLI, İsmet EVİM, Sinan AŞKA ve Abdulseddar ÖLMEZ'İN
ölümlerinden tutuklu/hükümlülerin yaşam haklarını hiçe sayan,
kaçmalarını engellemeyi, tutukluların yaşamlarından daha önemli
gören, her şeyiyle çürümüş bu sistem ve devlet
sorumludur.</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;"><strong> </strong><strong>HALKIN HUKUK BÜROSU </strong></span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;">HALKIN HUKUK
BÜROSU <br /> Hürriyet Mah. Dr. Cemil Bengü Cad. Çiçek Sk.No:3/3
Çağlayan/İSTANBUL <br /> Tel/Faks: 0212-296 31 59</span></p><p
style="text-align: justify;"><span style="font-size:
small;">kaynak:halkinsesi.tv<br /></span></p><p style="text-align:
justify;"> </p>
BERNA YILMAZ VE FERHAT TÜZER DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR
TÜZER DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR</a></h1>Yoksulluğun ve adaletsizliğin
gittikçe büyüdüğü bir dönemden geçiyoruz. Günlük ortalama iki dolar
ile yaşamını sürdürmek zorunda bırakılan sağlığa, adalete, eğitime
erişimi imkânsızlaştırılan ülke insanının bu tablo karşısında
sesini yükseltmesinin,
sokağa çıkmasının terör suçu olarak kabul edildiği yeni bir hukuksal
saldırı ile karşı karşıyayız. Haklarımız ve özgürlüklerimize
yönelik tehdit ve saldırı kapsamlıdır. Siyasal iktidar; işçilerin,
güvenceli çalışma, konduluların barınma, öğrencilerin parasız
eğitim talebi başta olmak üzere kendisine yönelik her türlü talebi,
eleştiri ve protestoyu terör olarak kabul edip cezalandırmak istemektedir.
Toplumsal, siyasal ve sendikal mücadelenin terör olarak nitelenmesine yol
açan bu hukuksal yaklaşıma karşı mücadele etmek artık dünden daha
acildir.
Son dönemde üniversite öğrencilerine yönelik yaygın gözaltı ve
tutuklamalar bu kapsamda değerlendirilmelidir. 14 Mart 2010 tarihinde
İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonu'nda Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
konuşması sırasında "Parasız Eğitim İstiyoruz. Alacağız. Gençlik
Federasyonu" yazan pankart açtıkları için Berna YILMAZ ve Ferhat TÜZER
isimli iki üniversite öğrencisi gözaltına alınıp tutuklandılar.
Haklarında İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesinde "silahlı
örgüt üyesi" oldukları gerekçesiyle dava açıldı. Süren yargılamada
esas hakkında görüşünü sunan C. savcısı, parasız eğitim istemenin
anayasal bir talep olduğunu ve suç olmadığını belirterek BERAAT ve
TAHLİYE kararı verilmesini talep etti. Mahkeme buna rağmen Berna ve
Ferhat'ın tutukluluk halini sürdürerek duruşmayı 6 Ekim 2011 tarihine
erteledi.
Berna ve Ferhat'ın maruz kaldıkları saldırının tüm toplumsal
muhalefete yöneldiği açıktır. Bu duruma dikkat çekmek, başta Berna ve
Ferhat olmak üzere haksız yere özgürlüklerinden maruz bırakılan
üniversite öğrencilerinin derhal serbest bırakılması talebiyle
örgütümüz tarafından bir kampanya başlatılmıştır.
Ekte sunduğumuz basın açıklaması metni 21 Haziran 2011 tarihinde bir
dizi ulusal gazetede yayınlanmak üzere hazırlanmıştır. Metnin Baro,
hukuk örgütleri başta olmak üzere meslek odalarıyla ve aydın ve
sanatçıların ortak imzalarıyla yayınlanması düşünülmektedir.
Metnimizi, imzalamanızı diliyoruz.
En içten saygılarım ve iyi çalışma dileklerimle.
Taylan TANAY
Avukat
BAŞKAN
İLAN İLETİŞİM:
Lütfen onayınızı chd.istanbul@gmail.com adresine veya
0 (533) 423 14 04 numaralı telefona bildiriniz.
İLAN METNİ
PARASIZ EĞİTİM İSTEMEK TERÖR SUÇU DEĞİL TEMEL İNSAN HAKKIDIR.
BERNA YILMAZ VE FERHAT TÜZER DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR
14 Mart 2010 tarihinde, "Roman Açılımı" kapsamında Abdi İpekçi
Spor Salonu'nda düzenlenen etkinlikte Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
konuşması sırasında "Parasız Eğitim İstiyoruz, Alacağız. Gençlik
Federasyonu" yazan pankart açtıkları gerekçesiyle Berna YILMAZ ve
Ferhat TÜZER adlı öğrencilerimiz tutuklandılar. Aradan 15 ay geçmesine
ve savcılığın parasız eğitim istemenin suç olmadığını belirterek
"Beraat" kararı verilmesini talep etmesine rağmen, hala tutuklular.
Bizler, PARASIZ EĞİTİM istemenin suç olarak kabul edilemeyeceğine,
PARASIZ EĞİTİMİN temel bir insan hakkı olduğuna inanıyoruz.
Berna YILMAZ ve Ferhat TÜZER başta olmak üzere, son dönemde salt
demokratik taleplerini dile getirdikleri için tutuklanan öğrencilerimizin
derhal özgürlüklerine kavuşması gerektiği düşüncesini kamuoyu ile
paylaşıyoruz.
Saygılarımızla.
PARASIZ EĞİTİM İSTEMEK TERÖR SUÇU DEĞİL TEMEL İNSAN HAKKIDIR
BERNA YILMAZ VE FERHAT TÜZER DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR
14 Mart 2010 tarihinde İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonu'nda Başbakan
Tayyip Erdoğan'ın konuşması sırasında "Parasız Eğitim İstiyoruz.
Alacağız. Gençlik Federasyonu" yazan pankart açtıkları için Berna
YILMAZ ve Ferhat TÜZER isimli iki üniversite öğrencisi gözaltına
alınıp tutuklandılar.
Haklarında İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
"silahlı örgüt üyesi" oldukları gerekçesiyle dava açıldı. Süren
yargılamada esas hakkında görüşünü sunan C. savcısı, parasız
eğitim istemenin anayasal bir talep olduğunu ve suç olmadığını
belirterek BERAAT ve TAHLİYE kararı verilmesini talep etti. Mahkeme buna
rağmen Berna ve Ferhat'ın tutukluluk halini sürdürerek duruşmayı 6
Ekim 2011 tarihine erteledi.
Bu hukuksal yaklaşım; PARASIZ EĞİTİM istemeyi terör suçu olarak kabul
etmektedir. Oysa halen yürürlükte bulunan TC. Anayasası'nda "Soysal
Devlet" olma, devletin niteliklerinden biri olarak sayılmıştır. Yine
gerek anayasa gerekse de taraf olunan uluslar arası sözleşmelerin açık
hükümleri uyarınca düşünce ve ifade hürriyeti bu ülkede yaşayan
herkes açısından güvence altına alınmıştır.
Anayasal taleplerin dahi terör suçu olarak değerlendirildiği bu
yaklaşımın düşünce ve ifade hürriyetini kullanılamaz hale getirdiği
açıktır. Herkes için eşit ve parasız eğitim, sağlık, adalet istemek
terör suçu değil temel insan hakkıdır. Bu hakları talep etmenin
terörle mücadele adına baskı altına alınması kabul edilemezdir.
Berna YILMAZ ve Ferhat TÜZER'in yaşadıkları istisna değildir.
Üniversite öğrencilerine yönelik gözaltı/tutuklama gerekçeleri ve son
dönemde bunun ulaştığı bilanço dehşet vericidir. Bizler; toplumsal,
siyasal ve sendikal mücadelenin "terör" olarak nitelendirilmesini kabul
etmiyoruz. Haklar ve özgürlükler için mücadele haklı ve meşrudur.
Berna ve Ferhat başta olmak üzere üniversite öğrencileri derhal serbest
bırakılmalıdır.
NOT:
METNİN GÖNDERİLECEĞİ ADRES
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
CMK 250. MADDE İLE YETKİLİ
BEŞİKTAŞ/İSTANBUL
METNİN FAKS ÇEKİLECEĞİ TELEFON
0090 212 227 7642
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi'nin başlattığı
kampanyanın belgelerinin PDF hali için:
İmza Metni İçin :
http://www.halkinsesi.tv/images/Dosyalar/BERNA_FERHAT%20IMZA%20METNI-CHD-2011.pdf
Protesto Metni İçin :
http://www.halkinsesi.tv/images/Dosyalar/BernaveFerhat%20Serbest%20Birakilsin-CHD-2011.pdf
ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ
İSTANBUL ŞUBESİ
Orhan Adli Apaydın Sk.No:11/3
Beyoğlu-İstanbul
Tel:212 245 04 40 Faks:212 245 04 41
Web Üzerinden Destek Vermek İçin :