14 Mart 2011 Pazartesi

İşsiz ve güvencesizler nasıl örgütlenir? / Murat Işık

İşsiz ve güvencesizler
nasıl örgütlenir? / Murat Işık

Önceki yazıda kriz nedeniyle sendikaların güç
kaybettiğini ve eridiğini söylemiştim.

Ne var ki mevcut gerileme karşısında sendikalar, her hangi bir
çaba içinde değiller.

Oysa emeği temsil ettiğini söyleyen bu örgütlerin, sermaye
saldırıları karşısında yeniden mevzilenmeleri ve kendilerini bir
değişime tabi tutmaları gerekiyor. Ancak bırakın yeni bir emek
anlayışının ortaya koymayı, saldırılar karşısında sendikalar adeta
izleyici durumdalar. Tam da sendikal harekete yöneltilen eleştirilerin
nirengi noktası burasıdır.

Şüphesiz sendikaların sistemle girdikleri ilişki biçimi,
önemli bir sorun alanı teşkil ediyor. Çünkü
sınıfsal rollerini yerine getirmekten uzaklaşan sendikal yapılar,
sistemin sınırları dışına çıkmayıp, öngörülen
yaşama ayak uydurup birer bürokratik merkeze
dönüştüler.

Doğal olarak bu yaşam tarzı, sendikaların tabanla bağlarını kopardı.
Çözülme ve çürüme süreci de buralardan
başladığı söylenebilir.

Kuşkusuz bu baş aşağı gidişe ivedilikle müdahale edilmesi,
tarihsel toplumsal bir zorunluluktur. Fakat diğer taraftan
örgütlü demokratik bir toplum ve demokratik bir ulus
yaratılması açısından da toplumun nefes borularını açacak
önemdedir.

Günümüzde istihdam ve emek sürecinin, dramatik bir
parçalanma yaşadığını dilimize pelesenk etmiş durumdayız.
Çünkü sermaye "memur, taşeron, işçi, işsiz,
güvenceli, güvencesiz, 4B, 4C" gibi eyollarla mekçi
sınıfı, sınıf içi bir bölünmeye uğratarak,
emekçilerin dayanışmalarını engelliyor.

Tabii olarak nesneleştirilip, mülksüzleştirmeye
çalışılan 'işsizler, taşeron işçileri,
güvencesizler'in örgütlemeye, dayanışmaya
çekil(e)memeleri, sendikal hareketi güçsüzleştirip
marjinalleştiriyor.

Nitekim sadece elinin altındaki güvenceli işçiyle yetinen
sendikalar, iş yerlerindeki güvencesizleri, yada dışarıdaki
işsizleri örgütlemekten uzak duruyor.

Türkiye de istihdam profiline bakıldığında 24 milyon
emekçiden, 22 milyonu hala örgütlemeyi bekliyor.

Zira madenler, sanayi havzaları, tekstil, turizm, inşaat, tarım iş
kollarında milyonlar sermayenin insafına terkedilmiş durumda.

Ancak işsiz ve güvencesizler örgütlü olmasalar da
devasa bir büyüklükte olduklarını biliyoruz.
Örgütsüz olan bu kitlelerin örgütlenmesini esas
alıp, onların kaygılarını anlayarak ve kitlelerle bir güven
ilişkisi oluşturarak pek ala örgütlenmeleri sağlanabilir.

Kuşkusuz günümüzde kapitalizm ucuz emek üzerinden,
birikimini büyütmekten başka emekçilere yol bırakmıyor.
Bu nedenle işçi, işini kaybetmemek için, kıyasıya
çalışmak, üretmek zorundadır. Aksi takdirde sermaye
tarafından her an kapı önüne konulma tehlikesi vardır.
Çünkü her güvencesiz, aynı zamanda potansiyel bir
işsizdir.

İşte esas zorluk buradadır. Sermayenin oluşturduğu esnek ve
kuralsızlık sistemi, örgütlenmeyi bu noktada
zorlaştırıyor.

Peki, bu paradokstan nasıl çıkılır? İşsiz ve
güvencesizleri örgütlemek belirtildiği kadar zor mu?

Elbette zorlukları olsa da, işsizliğe ve güvencesizliğe karşı,
güçlü toplumsal desteğe her şeyden önce
ihtiyaç vardır. Toplum güvencesizliğe karşı duyarlı hale
getirilmelidir. Güvencesizlik toplum vicdanında mahkum edilmelidir.
Ayrıca sendikalar grev ve dayanışma fonları oluşturmalı, olası işten
at(ıl)malara karşı bu fonlar kullanılmalıdır. Doğal olarak oluşacak
sınıfsal ve toplumsal destek bu mücadelenin kazanılmasını, yarı
yarıya kolaylaştıracaktır.

İşsizlerin örgütlenmesi için (alternatifini de
gösteren) sistemin güçlü bir şekilde ideolojik
teşhiri, gereklidir. Sermayenin kölelik politikalarına karşı geniş
aydınlatma, bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır.

Kuşkusuz kuralsızlık ve güvencesizliğin beslendiği zemin,
işsizliktir. Bu da örgütsüzlük dayanışmasızlıktan,
öz savunma eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

Nitekim örgütlü ve ne istediğini bilen bir toplum,
sermayenin saldırılarına boyun eğmesi düşünülemez.
Dolayısıyla emekçilerin örgütlü bir şekilde
işsizliğe, yoksulluğa, güvencesizliğe karşı kendilerini savunma
hakları vardır.

Kuşkusuz iş yeri işgalleri, büyük kitlelerle alanların
tutulması, sonuç alıncaya kadar grevler, direnişler meşru öz
savunma eylemleri bu sürecin eylem anlayışı haline getirilmelidir. O
vakit sermayenin bu politikaları boşa çıkar(ıl)acaktır.

Ancak bunun yegane yolu; mücadelenin radikalleşmesinden
geçmektedir.

Kaynak: emekdunyasi.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder