<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7218>Bayrampaşa Katliamı
Davasını İzlemeyi Sürdürüyoruz</a></h1><p>27 Temmuz 2011 Çarşamba
günü Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Bayrampaşa Hapishanesi
katliamıyla ilgili yargılamanın üçüncü duruşması
yapıldı.</p><p>Bilindiği gibi, Bayrampaşa Hapishanesi 19 Aralık
2000'de devletin, tutuklu ve hükümlüleri F tipi hapishanelere
nakledebilmek ve F tiplerine karşı başlatılan ölüm orucu direnişini
bitirebilmek için, savaşa gidercesine bir hazırlıkla saldırdığı 20
hapishaneden birisiydi. "Hayata Dönüş" adı verilen bu planlı katliam
operasyonunda ölen 28 kişiden 12'si ve sakat kalanların 55'i
Bayrampaşa Hapishanesi'ndendi.</p><p>Yıllar içinde konuyla ilgili
dehşet verici gerçekler ve operasyonu haklı göstermek için devlet
kurumları, hükümet ve medya tarafından söylenen yalanlar bir bir
açığa çıktığı halde, operasyon o günden bugüne dek yargılanmadı.
Ancak 10 yıl sonra ve yalnızca Bayrampaşa Hapishanesi'nde yaşananlarla
ilgili, operasyonda görev almış 39 erin yargılandığı bu dava
açılabildi. <a
href="http://www.ivmedergisi.com/bayrampa%C5%9Fa-katliam%C4%B1-davas%C4%B1ndan-izlenimler.html"
target="_blank">Yargılamanın ilk duruşmasıyla ilgili yayımladığımız
yazıda,</a> operasyonun karar vericilerinden hiç kimsenin sanık
sandalyesinde olmamasına rağmen, yine de bu davanın, gerçeklerin açığa
çıkması ve yeni yargılamaların önünün açılması bakımından
önemli olduğunu ve sahiplenilmesi gerektiğini belirtmiştik. Bu nedenle
Bayrampaşa davasıyla ilgili gelişmeleri izlemeyi
sürdürüyoruz.</p><p><strong>Yüzleşme; ama kiminle?</strong></p><p>27
Temmuz sabahı İstanbul'un bunaltıcı sıcağı altında Bakırköy
Adliyesi önünde, Halk Cephesi imzalı "11 Yıl Oldu. 19 Aralık 2000'de
Bayrampaşa'da Diri Diri Yakanlar Cezalandırılsın" pankartı
arkasında insanlar toplanmıştı. 11 yıl gecikmiş adaletin ve devletin
koruması altında olması gerekirken bizzat devlet tarafından çiğnenen
yaşam hakkının hesabını sormak için gelmişlerdi.</p><p>Duruşma
salonunda ise mahkeme heyetinin dışında, 40'a yakın müşteki avukatı,
2 sanık avukatı, Baro gözlemcisi, gazeteciler, bir tanık ve mağdur
yakınları bir aradaydı. Zaman zaman dışarıdan yükselen "Katil devlet
hesap verecek" haykırışları salonu dolduruyordu. Bu anlarda asılan
bazı yüzlere ve sıkıntılı kıpırdanışlara rağmen, "katil
devlet" epey soğukkanlı, sanıklar ise görünen o ki epey umursamazdı.
Her biri 100 yılı aşkın ceza istemiyle yargılanıyor olmalarına rağmen
tek bir sanık bile duruşmaya katılmamıştı. Mahkeme heyetinin ilk
duruşmada aldığı, sanıkların duruşmalardan vareste (muaf) tutulması
kararı sayesinde, ikincisinde olduğu gibi üçüncü duruşmada da boştu
sanık sandalyeleri. Her yargılama, gerçeğin açığa çıkmasını
sağlayacak bir yüzleşme değil midir aynı zamanda? Oysa 27 Temmuz 2011
günü, Türkiye tarihinin en kanlı katliamlarından birinin duruşma
salonunda yüzleşecek kimse
yoktu. </p><p><strong>Siz hiç
derisi yere damlayan insan gördünüz mü? </strong> </p><p>Bu
duruşmada bir tanığın, 19 Aralık 2000'de Bayrampaşa Hapishanesi C-2
koğuşundan yaralı olarak kurtulan Sakine Demir'in ifadesi dinlendi.
Sakine Demir önceki tanık ifadeleriyle paralel olan ifadesinde, operasyonun
sabah 5 sularında silah sesleriyle başladığını, koğuşun resmen
tarandığını, tavanlar delinerek koğuş içine gaz bombaları
bırakıldığını, iki katlı ve hücre biçimindeki koğuşta önce baş,
sonra en son hücrenin alev aldığını, kapıları vurarak çıkmak
istediklerini ama kapıların açılmadığını ve dışarıdan küfürler
edildiğini, aynı anda C-1 koğuşunun da yanmaya başladığını, oradan
yükselen çığlıkları ve kendilerini sonunda havalandırmaya
attıklarında gördüğü can pazarı manzarasının dehşetini anlattı.
"<em>Arkadaşlarım ölmemişlerdi ama yanmışlardı, etleri sarkıyordu.
Çeşidini bilmediğimiz bombalar atılıyordu, önce fark etmiyordunuz,
giysiler sağlam duruyordu ama derileri yakıyordu. 6 kişinin yangının
içinde kaldığını, çıkarılamadıklarını orada öğrendim. Hepsi de
iyi tanıdığım arkadaşlarımdı</em>" dedi. Gaz bombalarının
havalandırmada da sürdüğünü, ayrıca çatılardaki askerlerin
havalandırmadaki mahkumlara taş ve kiremit attıklarını, kendisinin de bu
esnada kafasının yarıldığını, aynı zamanda üzerlerine tazyikli su
sıkıldığını belirtti, "<em>içinde insanların diri diri yandığı
koğuşlara sıkılmayan su mahkumlara sıkıldı</em>" dedi. Sakine
Demir'in ifadesine göre bu saldırı sabah 5'ten öğleden sonra 3'e
kadar aralıksız sürmüştü; daha sonra hepsi ağır/hafif yaralı
kadınlar, dize kadar su dolu koridorda sağlı sollu dizilmiş askerlerin
aralarından coplana coplana geçirilerek dışarı çıkarılmışlardı.
Akşam 9'a kadar ringlerde bekletildikten sonra Bakırköy Cezaevi'ne
götürülüp hücrelere konduklarını ve yaralı olduğu halde ertesi güne
kadar tıbbi yardım alamadığını söyleyen Sakine Demir, katletme
amacıyla düzenlendiğini belirttiği operasyon dolayısıyla Jandarma Genel
Komutanlığı'ndan, İçişleri Bakanlığı'ndan, dönemin Adalet
Bakanı'ndan ve Cumhurbaşkanı'ndan şikâyetçi olduğunu dile getirdi,
"<em>cezalandırılmalarını istiyorum</em>" dedi.</p><p>Sanık
avukatlarının tanığa bir sorusu olmadı. Müşteki avukatları ise
niteliği belirsiz dediği bombaları tarif etmesini istedi. Sakine Demir,
bir çeşidi yuvarlak, kendi etrafında dönerek gaz çıkaran ve birden
sıçrayarak patlayan bir bomba, diğeri ise boru biçiminde uzun,
patladığında göz gözü görmeyecek şekilde ortalığı kaplayan,
nefessiz kalınmasına ve bilinç kaybına yol açan bir bomba gördüğünü
anlattı. Katliamdan ağır yaralı olarak kurtulup, ilk duruşmada ifade
vermiş olan Hacer Arıkan'ın derilerinin damla damla yere
döküldüğünü gözleriyle gördüğünü ifade
etti. </p><p>Yazının
burasında tüm okurlarımızdan durup düşünmelerini istiyoruz. "Sizin
hiç deriniz yere damladı mı?" sorusunu atlayıp, "Siz hiç derisi yere
damlayan bir insan gördünüz mü?" diye sormuştuk başlıkta. Şimdi,
duruşmanın havasını canlandırabilmek için bu sorudan da bir adım geri
gidelim. "Size hiç derisi yere damlayan bir insan gördüğünü anlatan
biriyle konuştunuz mu?" diye soralım. Neler hissederdiniz, nasıl
dinlerdiniz onu? Saatinize bakar mıydınız mesela o konuşurken? Duruşma
salonunda bakan vardı. Sıkılır mıydınız dinlerken? Duruşma salonunda
sıkılan vardı. Amma da uzattı der miydi yüzünüz? Duruşma salonunda
işte öyle yüzler vardı. </p><p><strong>Söz
avukatlarda…</strong></p><p>Duruşmaya çağrılı tek tanığın ifadesi
alındıktan sonra hâkim, bazı tanık ifadelerini ve önceki duruşmalarda
çeşitli kurumlara yönelik taleplere gelen yanıtları okudu. Okunan
ifadeler arasında son dönemde basına da yansıyan, Tufan operasyonuna
katılmış eski bir askerin ifadesi de bulunuyordu. Operasyondan bugüne dek
ifadesi alınmayan eski uzman çavuş A.S. "<em>Envanterimizde bulunmayan
değişik gaz bombalarıyla müdahale edilmiştir. Uzun yıllar sonra
değişik birliklerde karşılaştığım bazı rütbeli arkadaşlar
koğuşta yangın çıktıktan sonra yardım isteyenlere "sizi kurtarmak
için yaş battaniyeler atıyoruz, bunlara sarılın ve kendinizi koruyun"
diyerek battaniye attıklarını, fakat battaniyelere su değil, yanıcı
madde döktüklerini, yanmayı hızlandırdıklarını sohbetimizde beyan
etmişlerdir</em>" diyerek operasyonla ilgili kimi gerçekleri itiraf
etmiş, böylelikle bugüne kadar ifade vermiş mahkumların söylediklerini
doğrulamıştı.</p><p>Belgelerin okunmasının ardından hâkim sözü
avukatlara bıraktı. Müşteki avukatları, "mahkemeyi göstermelik kılma
tehlikesi taşıyan" tüm uygulamalardan şikâyetlerini dile getirdiler
öncelikle. Örneğin sanıklar duruşmaya katılmıyorlardı. Örneğin
İstanbul dışındaki tanıklar mahkemeye çağrılmıyor, ifadeleri
bulundukları yerde, dava dosyasını iyi bilmeyen Kalem müdürleri
tarafından alınıyordu; bu şekilde alınan ifadeler gerçeğin ortaya
çıkmasına nasıl hizmet edecekti? Örneğin iddianame bütünüyle
incelendiğinde sanıklardan çok mağdurların suçlandığı görülüyordu
(ölüm orucu yapıyorlardı, koğuşlarda aramaya izin vermiyorlardı –ki
bunun yalan olduğu ortaya çıkmıştır-, örgüt liderlerinin baskısı
vardı ve benzeri). Örneğin savcılık, tutuklu ve hükümlülere yönelik
suçlayıcı iddialarını yalnızca komutanların tutanak ve beyanlarına
dayandırıyordu; komutanlar dışında kimsenin ifadesini almayan ve dört
duvar arasında kapalı insanlara silah ve bombalarla saldıran sanıklar
için meşru müdafaa indirimi isteyen iddia makamı mahkemeyle alay mı
ediyordu? Peki ya, ne sanıkları ne de tüm tanıkları huzura çağıran
bir mahkemenin "yargılama ciddiyeti" içinde olduğu söylenebilir
miydi? </p><p>Avukatlar yargılama süreciyle ilgili
bu eleştirileri belirttikten sonra üç dilekçe halinde aşağıdaki
talepleri sundular mahkemeye: </p><ul><li>Operasyonda kullanılan
ve ne olduğu hâlâ bilinmeyen kimyasal madde araştırılmalıdır. (Bu
maddenin "beyaz fosfor" olabileceğini belirten avukatlar, giysilerde
reaksiyona yol açmayan, ama deriden kemiklere kadar yakıcı etkisi olan
beyaz fosforla ilgili bilimsel bir raporu da mahkemeye
sundular.)</li><li>Emekli Jandarma İstihbarat Subayı Zeki Bingöl'ün
envanterde bulunmayan armut biçiminde bombaların kullanıldığı
yönündeki ifadesi de göz önünde bulundurularak, tanımlanamayan bu
bombaların etkisini saptamak için operasyondan hemen sonra çekilen
fotoğraflar, operasyonun VHS kayıtları, maktul ve yaralıların
giysileriyle ilgili incelemeler mahkeme tarafından
istenmelidir.</li><li>Operasyonda hayatını kaybeden üç erkek mahkumun
vücutlarındaki kurşun deliklerinin daha sonra genişletildiği
saptanmıştır. Bu işlemin ölümlerinden önce mi sonra mı yapıldığı
belli değildir. Savcılık bu konuda hiçbir araştırma yapmamıştır.
Hangi tip silahların kullanıldığını ve ne mesafeden ateş edildiğini
karartmak için yapılan bu uygulamayı açığa çıkarmak için, Adli Tıp
uzmanlarının otopsi sırasında çektiği fotoğraflar ve video
görüntüleri talep edilmelidir.</li><li>Operasyondan yaralı kurtulan bazı
erkek mahkumlar, kemikleri parçalayıp geçen değişik bir ateşli silahla
vurulduklarını beyan etmişlerdir. Bu kişilerin vücutlarında halen
şarapnel parçaları bulunmaktadır. Bir görevli ifadesinde P90 silahı
kullanıldığını belirtmiştir. Ateşli silahların niteliği
sorulmalıdır.</li><li>Tavan delinerek bir hortum yoluyla koğuşlara
salınan yanıcı gazın niteliği sorulmalıdır.</li><li>Tüm katliamlar
gibi bu katliamın da bir Özel Harekât Planı vardır. Harekât
planlarının varlığı her zaman inkâr edilmekte ama bir süre sonra gün
yüzüne çıkmaktadır. Bu planda tüm operasyonun video görüntüleri
mevcuttur, ancak gizlenmektedir. İstanbul İl Jandarma
Komutanlığı'nın, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün, Milli
İstihbarat Teşkilatı'nın, İçişleri Bakanlığı'nın, İstihbarat
Daire Başkanlığı'nın elindeki tüm görüntüler
istenmelidir.</li><li>Televizyon kanallarından istenmiş görüntüler kimi
kanallar tarafından gönderilmiş, Kanal D, CNN Türk gibi kimi kanallar ise
ellerinde görüntü olmadığını belirtmişlerdir. Fox TV ve Show TV'ye
de yazı yazılarak ellerindeki kayıtlar istenmelidir.</li><li>İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısı'nın cezaevi müdürleri ve diğer savcılarla
birlikte, operasyonun öncesini ve sonrasını anlattığı defter İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan istenmelidir.</li><li>Bayrampaşa
müdahalesinde görev aldığı açıkça bilinen JÖAK (Jandarma Özel
Asayiş Komutanlığı) personelinin görev ve açık kimlikleri, Genelkurmay
Başkanlığı'ndan, İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı İstihbarat
Şube Müdürlüğü'nden ve Jandarma Genel Komutanlığı'ndan bir kez
daha sorulmalıdır.</li><li>JÖAK'a müzekkere yazılarak operasyona hangi
bölük veya timin katıldığı sorulmalıdır.</li><li>Operasyona katılan
birliklerin komutanlarının, Jandarma Genel Komutanlığı'na sundukları
nihai raporlar istenmelidir.
</li><li>19
Aralık 2000 tarihli olay tespit tutanağında sicil numaraları bulunan
fakat isimleri yer almayan jandarma görevlilerinin açık kimlikleri
Jandarma Genel Komutanlığı'ndan istenmelidir.</li><li>Sanıkların
duruşmalardan vareste tutulmaları kararı kaldırılmalı, sanıklar
mahkemeye gelmelidir.</li><li>Tüm tanıkların ifadeleri mahkeme huzurunda
alınmalıdır.</li></ul><p>Taleplerin okunmasının ardından hâkimin söz
verdiği sanık avukatının yanıtı ise az sözle çok şey anlatır
nitelikteydi. Sanık avukatı, söz konusu taleplerin sanık konumundaki
askerlerin değil, operasyonun yargılanmasına yönelik olduğu
gerekçesiyle reddini istedi. Başka bir deyişle, özlü bir biçimde,
"operasyon yargılanamaz" demiş oldu.</p><p>Duruşmanın sonunda,
sanıkların duruşmalara katılmaları ve tanıkların mahkeme huzuruna
çağırılmaları talepleri reddedilirken, diğer talepler kabul
edildi.</p><p><strong>Bayrampaşa'dan kurtulmak… </strong></p><p>Mahkeme
de tıpkı sanık avukatı gibi, iddianamesinden işleyişine, ısrar ve
dirayetle "Operasyon yargılanamaz" tavrını sürdürdüğü için,
sosyalist ve demokrat kamuoyunun bu davanın takipçisi olması çok daha
önemli. 12 Aralık 2011 tarihine ertelenen dördüncü duruşmaya ve sonraki
duruşmalara daha kalabalık katılmak… Operasyon emrini verenler dâhil
tüm suçlular teşhir olana ve yargılanana dek, gerçekler ortaya çıkıp
adalet yerini bulana dek, Bayrampaşa'yı ve Hayata Dönüş
Operasyonu'nu hep gündemimizin bir maddesi tutmak… Ama öncelikle şunun
farkına varmak: O gün Bayrampaşa'da ve diğer 19 hapishanede olmamakla
kurtulamadı kimse bu katliamdan. "<em>Bir tek kişiye yapılan bir
haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir</em>" der Montesquieu.
Öyle olduğu içindir ki bugün ekmek, adalet ve özgürlük istemek için
çıktığımız sokaklarda her coplanışımızda, gaza boğuluşumuzda;
haklarımızın teker teker elimizden alınışında, hatta bir zamanlar hak
görülen şeylerin tutuklama gerekçesi oluşunda; tecrit hücrelerinde
sessizliğe terk edilişimizde; bu ülkenin en yetkili ağızlarınca uluorta
tehdit edilip hakarete uğrayışımızda; kısacası biz geriledikçe
üstümüze hep daha saldırgan gelen her adımda Bayrampaşa'nın tehdidi
gizli.
</p><p> </p><p><strong>Mühendislik
Mimarlık ve Planlamada </strong></p><p><strong>+İVME Dergisi
</strong></p><p> </p>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder