<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7219>Jandarma 'Tufan'ı Nasıl 30
Askerin Üzerine Yıktı? </a></h1><p>Hayata Dönüş Operasyonu'nda,
Bayrampaşa Cezaevi'nde Uzman Jandarma Çavuş olarak görevli olan Altan
Sabsız, türlü oyunlarla katliamı 30 erin üzerine yıkmaya çalışan
Jandarma Genel Komutanlığı'nın 30 ere "Bayrampaşa operasyonunda
görev yaptığınız esnada görevi kötüye kullanmaktan ve adam
öldürmekten dolayı yargılanıyorsunuz. Biz size avukat tuttuk onu vekil
olarak tayin edin" yazılı evrak gönderdiğini söyledi. Sabsız,
"Bayrampaşa cezaevinde görev yapan bölük komutanım Hüseyin Pir'le
bir karşılaşmamda Genel Komutanlığın operasyondan ötürü bizi
suçladığını ve yargılandığımızı söyledim. O da bana, 'Altan,
ben senin komutanındım, operasyonun başında ben de vardım. Sakın
Jandarma Genel Komutanlığının göstereceği avukata böyle bir vekalet
verme. Çünkü bu vekaleti verdikten sonra sana mahkemede konuşma hakkı
verilmeyecek. Bu şekilde suçu bizim üzerimize atacaklar' diyerek beni
uyardı" dedi.<br /> <br /> Röportajımızın dün yayınlanan birinci
bölümünde eski asker Altan Sabsız katliamın nasıl
gerçekleştirildiğini, tanıklıklarını, operasyonu hangi birimlerin
gerçekleştirdiğini, operasyonu yöneten rütbelilerin isimlerini, ne tür
silahlar kullanıldığını ve koğuşlarda yaşananları anlatmıştı.
Sabsız, röportajımızın bugünkü ikinci ve son bölümünde ise
operasyonda yer alan askeri ve resmi kurumları, katliamın 30 erin üzerine
nasıl atılmaya çalışıldığını, Jandarma Genel Kurmay
Komutanlığı'nın oynadığı oyunları açıkladı.<br /> <br />
<strong>"İSİMLER VE KATILDIKLARI OPERASYONLAR
KAYITLIDIR"</strong><strong><br /> </strong><br /> <strong>Hem İstanbul
Jandarma Komutanlığı, hem de Jandarma Genel Komutanlığı operasyona
katılan birimlerin ismini bilmediklerini iddia ediyorlar…</strong><br />
<br /> Mümkün olabilir mi hiç sizce? Şimdi size bir örnek vereceğim,
ben geçen yıl Nisan ayında askerlik görevinden ayrıldım ve memleketime
yerleştim. Onlar beni orada bulup bana 'Kardeşim tabancanı bize ver'
dediler. Yani beni orada bulan Jandarma Genel Komutanlığı, er olarak orada
görev yapanları mı bulamıyor? Dairede herkesin künye defteri vardır.
Bugün Jandarma Genel Komutanlığı'na görev yapan biri şu saate bile
arasa ben şurada şu görevi yapıyordum işlem numarasını verse o işlem
numarasıyla, dünden bugüne yapmış olduğum her şey, katılmış
olduğum her operasyon ortaya çıkar. Dökümü vardır. Hem İl Jandarma
Komutanlığı'nda hem de Jandarma Genel Komutanlığı'nda .<br /> <br
/> Bakın bu Özel Harekat bölümünde görev yapan askerlerin çoğu uzman
erbaştır. Bunlar gönüllü olup muvazzaf olmayan fakat sözleşmeli erbaş
statüsünde rütbeli olarak görev yapan kişilerdir. Bu dediğim kişiler
özelikle JÖAK Jandarma Özel Arama Kurtarma birimi dediğim grupta değil
de, Jandarma Özel Harekat yani JÖH olarak tabir edilen birimin
içindedirler. İşte silahlı olarak operasyonda görev alan Ankara Jandarma
Komando Asayiş Komutanlığına bağlı olan JÖAK birimleri ve bu uzman
erbaş diye geçen JÖH'lerdi. Bunlar özellikle özel görevlerde, terör
ile mücadelede kullanılan birimlerdir.</p><p> </p><p><strong>"OLAYI
ÜZERİMİZE YIKTILAR"</strong></p><p> </p><p><strong>Peki Jandarma
Genel Komutanlığı Bayrampaşa'da görev yapan personeli neden
suçluyor?</strong><br /> <br /> - Jandarma Genel Komutanlığı, 'ben bu
mesuliyetten kurtulayım' düşüncesinden hareketle, resmen cezaevinde
görev yapan 30 erin üzerine suçu attı. Geri kalan ve esas görevde
bulunan birimlerin deşifre olmasını engelledi. Çünkü daha sonra
Jandarma Genel Komutanlığı'nın ve Genelkurmay'ın yayınlamış
olduğu emirlerde, 'görevi aşmak kastıyla suç işleyen, görevi ihmal
eden, adam öldüren, hırsızlık yapan vs kişiler, Avrupa veya yerel ve
özel mahkemeler tarafından yargılanır' deniliyor. Verilecek tazminat
cezalarını daha önce Genel Komutanlık karşılarken, bundan sonra şahsi
kişilerin üzerine yüklüyorlar bu tazminatları. Böylece hem öldürme
sorumluluğundan, hem görev ihmalinden, hem de tazminattan kurtulmak için
Jandarma Genel Komutanlığı bu operasyonu bizim üzerimize yıktı.<br />
<strong><br /> <strong>OPERASYON EMRİNİ TÜRK
VERDİ</strong></strong></p><p> </p><p><strong>Adalet Bakanlığı,
'Operasyon bilgimiz dışında yapıldı' diyerek, sorumluluğu
üzerinden atıyor…</strong><br /> Bakın hiçbir jandarma personeli,
hiçbir kamu görevlisi, polis dahil olmak üzere, bir cezaevine operasyon
düzenlemesi için izin veremez. Cezaevleri, Adalet Bakanlığı'na bağlı
olduğu için oralarda yapılacak olan aramalar dahil olmak üzere, bütün
operasyonların emri Adalet Bakanlığı'ndan gelir. O dönem Adalet
Bakanı Hikmet Sami Türk'tü. Operasyon emrini veren o kişidir. O izin
vermemiş olsaydı mümkün değil cezaevine bu şekilde operasyon
düzenlenemezdi. Bakın ben 18 yıllık askerim ve size açıkça
söylüyorum, böyle bir operasyon Adalet Bakanlığı'nın emri olmadan
yapılamaz, mümkün değil. Orada bırakın operasyon yapmayı, arama bile
yapılamaz.<br /> <br /> Burada askerlerin 8 cezaevine eş zamanlı
yaptığı ve 10 bin tane rütbeli askerin katıldığı bir operasyondan
söz ediyoruz. Nasıl haberi olmaz? Burada Adalet Bakanlığı'nın,
Jandarma Genel Komutanlığı'nın ve Genelkurmay'ın haberi olmaması
mümkün değil. Bunlar İl Emniyet Müdürleriyle bir araya gelerek, bir
protokol imzalamadan, bir karar almadan, böyle bir operasyon yapamazlar,
imkansızdır.<br /> <br /> Bayrampaşa'da o zaman bir tabur vardı. O da
dört bölükten oluşurdu. Bu yaklaşık 600 kişilik bir birim demektir.
Şimdi size soruyorum, bu 600 er ve 100 taneye yakın rütbelinin içersinde
sadece 30 tane er mi girip tek başına bu operasyonu yapmış? Onu yaparken
rütbeliler neredeymiş? Tek başlarına 30 kişiyle mi yapmışlar bunu?
Öyle mi? Eğer o 30 kişiyle, o Bayrampaşa cezaevine girip, o hale
getirdiyseler helal olsun onlara. Demek ki 300 kişiyle girerlerse
Amerika'yı bile ele geçirirler!<br /> <strong><br /> <strong>3-5
RÜTBELİ DEVLETİN UMRUNDA DEĞİL</strong></strong><br /> <br />
<strong>Sizce süren davanın sonucu ne olur?</strong><br /> <br /> -Bu
saatten sonra o şahıslar verdikleri emirlerden dolayı ağır ceza almış
olsalar bile belki bir çoğu sağlık durumundan dolayı, yaşlarından
dolayı cezaevine girmeyecek. Ama artık adam götüreceğini götürmüş,
yapacağını yapmış. Benim bildiğim tek bir şey var, Adalet Bakanlığı
veya devletin benim gibi mağdur olan 3-5 rütbeli umurunda değil. Belki bir
zaman aşımına uğratırım bu davayı da kapatır giderim hesabındalar.
Mutlaka birileri unutur. Bu davanın işleyişi budur.<br /> <strong><br />
<strong>KOMUTAN UYARDI: JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI'NA VEKALET
VERME</strong></strong><br /> <br /> <strong>Siz yargılandığınızı
nasıl öğrendiniz?</strong><strong><br /> </strong><br /> -2004 yılında
ben Samsun İl Jandarma Komutanlığı'nda göreve başladıktan yaklaşık
bir sene sonra, Jandarma Genel Komutanlığı bize bir evrak gönderdi. O
zamana kadar böyle bir davadan, böyle bir mahkemeden haberimiz yoktu.
Evrakta şöyle yazılıydı; 'Bayrampaşa operasyonunda görev
yaptığınız esnada görevi kötüye kullanmaktan ve adam öldürmekten
dolayı yargılanıyorsunuz.' 'Biz size avukat tuttuk onu vekil olarak
tayin edin' diye de noterden bir evrak yolladılar. Bir kesimimiz bunu
kabul ettik. Diğer kesimimiz ise bunu reddetti. Benim kabul etmememin
sebeplerden bir tanesi şuydu, operasyon esnasında Bayrampaşa cezaevinde
görev yapan bölük komutanım Hüseyin Pir denetim için benim görevli
bulunduğum Samsun'a geldi. Ben de onu görünce ona bu operasyona beraber
katıldığımızı, kendisinin bizim amirimiz olduğunu, şimdi Jandarma
Genel Komutanlığı operasyondan ötürü bizi suçladığını, adam
öldürmekten görevi kötüye kullanmaktan yargılandığımızı
söylendiğini aktardım. Bana, "Altan, ben senin komutanındım,
operasyonun başında ben de vardım. Bütün görevlilerin evrakları elimde
hala mevcut. Sakın Jandarma Genel Komutanlığının göstereceği
avukatlara böyle bir vekalet verme. Çünkü bu vekaleti verdikten sonra
sana mahkemede konuşma hakkı verilmeyecek, direkt avukat senin yerine
savunma yapacak ve diyecek ki 'Bu şahıslara vur kır emri verilmedi bu
şahıslar kendi inisiyatiflerini kullanarak, izin olmadan böyle bir şeye
kalkıştılar' bu şekilde suçu bizim üzerimize atacaklar. Jandarma
genel komutanlığı bizi satacak. Bırak ifademiz alınacaksa mahkeme
alsın" diyerek beni uyardı.<br /> <br /> <strong>JANDARMA GENEL
KOMUTANLIĞI'NIN ENTRİKALARI</strong><strong><br /> </strong><br />
<strong>Ne zaman tanık olarak ifade vermeye karar verdiniz?</strong><br />
<br /> - Nisan 2010'da teşkilattan ayrıldıktan sonra Jandarma Genel
Komutanlığı benden ruhsatlı silahlarımı teslim aldı. Gerekçe olarak
da bu operasyonu ve davayı gösterdiler. Ben bir süre sonra gerçekten
yargılanıp, yargılanmadığımı öğretmek üzere yılbaşından önce
İstanbul Bakırköy 13'üncü Cumhuriyet Savcılığı'na dilekçe
yazdım. Bana cevap gelmedi. Tekrar gönderdim. Yine cevap gelmedi. Bu defa
faks ile gönderdim yine cevap gelmedi. Sonra telefon açtım ve sordum.
Yargılandığım evrakı istediğimizi söyledim. Adliyeden bir yetkili
bana, "Kardeşim sen kaşınıyor musun? Sen bu davada yargılanmıyorsun
sen sanık değil tanık olarak gözüküyorsun" dediler. İsmim davada
sanık olarak geçmemesine rağmen Jandarma Genel Komutanlığı benim sanık
olduğumu öne sürerek, benim elimden ruhsatlı silahları aldı
düşünebiliyor musunuz? O an uyandım ve bu olayın bizim üzerimize
atılacağını anladım.<br /> <br /> <strong>Peki Jandarma Genel
Komutanlığı'na yargılanmadığınızı belirten bu evrakı yolladınız
mı?</strong></p><p> </p><p>-İfade verdikten sonra adliyeden bir
fotokopi çekmek suretiyle evrakı aldım. Bir sureti kendime bıraktım, bir
suretini ise Jandarma Genel Komutanlığı'na gönderdim. Bu davada
yargılanmadığımı söyledim ve bana silahların ruhsatını vermelerini
istedim. Hakkımı verin dedim. Daha sonra bu uygulamanın genel bir uygulama
olduğunu, bana özel yapılmadığını, bir çok rütbeli personelinden
silahlarını geri aldıklarını söyleyerek, işin içinden çıktılar.<br
/> <br /> <strong>DİLEKÇELERİM SÜMEN ALTI EDİLDİ</strong><strong><br />
<br /> <strong>Neden daha önce değil de, bugün konuşmaya karar
verdiniz?</strong></strong></p><p> </p><p>- Bir kere, teşkilatta
göreve devam eden hiçbir asker zaten konuşamaz. Ben teşkilattan
ayrıldıktan sonra defalarca tanık ifademin alınması için İstanbul
Bakırköy 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ne dilekçe yolladım. Ancak
ne hikmetse dilekçelerime hiçbir zaman cevap gelmedi. Artı ben bu
gönderdiğim dilekçede telefon numaramı, adresimi her şeyi mi yazdım.
Birileri bu dilekçeyi açıkça sümen altı etti. En sonunda ölen tutuklu
ve hükümlülerin avukatı Oya Aslan'ı arayarak, bir gazeteci arkadaş
aracılığıyla bu avukat hanıma ulaştım. Benim defalarca ifade vermek
talebiyle dilekçe verdiğimi bildirdim. Böyle bir dilekçe geldi mi? diye
sordum. Gelmedi dedi. Kendisine rica ettim, bana bir faks numarası vermesini
isteyerek, ona derhal dilekçemi yolladım. Bu şekilde dilekçem gereken
yere ulaştı.<br /> <strong><br /> <strong>YARGILANMASI GEREKEN ADALET
BAKANLIĞI</strong></strong></p><p> </p><p><strong>Bu davada esas kimler
yargılanmalı?</strong><br /> <br /> -Ben bir askerim, bizde bir kural
vardır, verilen bir emirden dolayı gelecek olan zararlardan, emirleri
yerine getiren değil, emri uygulayan değil, emri veren sorumludur. Bu
sorumlulukta Adalet Bakanlığı'ndadır. Eğer Adalet Bakanlığı emir
vermeseydi, Jandarma Genel Komutanlığı dair hiçbir birimin böyle bir
operasyon yapma yetkisi yoktur. Cezaevinin içine ayağınızı
bastığınız zaman sorumluluk tamamen ve tamamen Adalet Bakanlığı'na
aittir. Oraya hiçbir jandarma personeli, hiçbir emniyet görevlisi silahlı
olarak, hele hele bu çapta ki bir operasyon yapmak için Adalet
Bakanlığı'nın haberi olmadan giremez. Yani düşünün, içeriye girmek
için bile arama yapmak için, cezaevi müdürünün bile Adalet
Bakanlığı'na yazılı talep göndermesi lazım.<br /> <br />
<strong>Askerlikten istifa etmenizin davayla bir ilgisi var mı?</strong><br
/> <br /> -Yok. Teşkilatın içindeki bazı şeylerden bıktığım için
Nisan 2010'da buradan ayrıldım. En ufak bir harekete ceza veriyorlar,
yanındaki bir arkadaşın hafta sonu tatilde memleketi yakın diye il
dışına gider, sen gitmeye kalkışırsın ceza alırsın. Askerlikte
yıldırmak çok basit bir şeydir. Bakın Ben 18 yıl silahlı kuvvetlerde
muvazzaf olarak görev yaptım. Yüksek miktarda da maaş alıyorum. Ama
şimdi çocuklarımı doyurmak için inşaatta çalışıyorum. Ben eğer bir
şeyler göz yumacak olsaydım zaten teşkilattan ayrılmazdım.<br />
<strong><br /> <strong>Bu tanıklığı verdikten sonra hiç tehdit edildiniz
mi?</strong></strong></p><p> </p><p>-Hayır, tehdit edilmedim. Ama
korkmuyorum dersem yalan olur. Benim açımdan iki tane tehlike var;
birincisi Jandarma Genel Komutanlığı personeli tarafından bana veya
aileme gayrı resmi bir şekilde zarar verilebilir. Hiç mi verilmedi
geçmişte? Hiç mi failli meçhuller olmadı? Çok oldu yine yapabilirler.
Bana da zarar verebilirler, eşime de çocuklarıma da verebilirler dolaylı
olarak. Bu saatten sonra korkunun ecele bir faydası yok. İkincisi, DHPKP-C
Türkiye'de bilinen ikinci büyük örgüttür. Bugün yarın veya 10 gün
sonra intikam alan bir örgüttür. Bunlar bana, eşime veya çocuklarıma
bir zarar verilebilir. Bu da var. Genel komutan benim silahımı almış,
savunmasızım. Hiçbir hakkım yok. Hukuki dayanağım yok. Jandarma Genel
Komutanlığı, "Operasyona katılan Bayrampaşa cezaevi dışında bir
birimim yok" diyor. Peki nereden geldi o kalaşnikof? O maskeli adamlar
kimdi? Neden bir savcı, bir hakim, bu fotoğrafları mahkemeye delil olarak
sunmuyor? Neden savcı ve hakimler bu şahıslar kim diye sormuyorlar?<br />
<br /> <strong>OPERASYONU AJKÖAK YAPTI</strong><br /> <strong><br />
<strong>Savcılığa giden son cevapta sizin sözünü ettiğiniz jandarma
hiçbir sorumluluğu kabul etmiyor, topu İstanbul'a
atıyor…</strong></strong><br /> <br /> -Evet benim ifade vermemdeki
amaçlardan bir tanesi de bu yalandır. Orada özel birim yoksa ben
operasyonlar esnasında kendi devrem olan bir rütbeliyle ile görüştüm.
İsmini hatırlamadığım o rütbeli de Jandarma Özel Hareket Koruma ve
Kurtarma Birimi'nde görev yapıyor. Ankara'dan yönlendirilmiş, orada o
bahsettiğim silahlarla operasyona giriyordu. Birim yoksa orada ki neydi? Ben
bizzat onunla konuştum.<br /> <br /> <strong>BİR KİŞİNİN BİLE BURNU
KANAMAYABİLİRDİ</strong></p><p> </p><p><strong>Bugün geriye dönüp
baktığınızda bunun bir katliam, bir imha operasyonu olduğunu siz de
kabul ediyor musunuz?</strong><br /> </p><p>-Zaten bir çok kişinin
görüşü bu yöne. Biz imha etmek gibi bir amaçla girmedik. Benim görevim
orada içeriye girmekti. Kapılar açılacaktı, tutuklu ve hükümlüler
teslim alınıp, çıkartılacaktı. Olayların gelişimi çok farklı oldu
tabii. Bizim haberimiz yoktu. Bir fiil olaylara müdahale edenler zaten biz
değildik. Biz olmadığımız için, başka birimlerin işi o. Onlara
farklı talimatlar verilmiş olmalı ki, operasyonlar bu şekilde yapıldı.
"Bizim öyle birimlerimiz, öyle adamlarımız yok' diyorlar ya, işte o
adamlar ne talimatı aldılarsa onu yaptılar. Bu operasyon bu şekilde
yapılmamalıydı. Cezaevinden hiçbir tutuklu ve hükümlünün burnu
kanamadan da çıkartılabilirdi bu mümkündü. Çünkü siz başka bir
ülkeye girmiyorsunuz, başka bir ülkeye başka topraklara saldırı
düzenlemiyorsunuz. Siz zaten dışarıdan herhangi bir sebeple
tutukladığınız ve cezaevine koyduğunuz, zaten sizin kontrolünüz
altındaki dört duvar arasında bulunan insanlara yapıyorsunuz bunu. O
duvarları yıkarsınız, içeriye adım adım giresiniz insanları alıp
çıkarsınız. Bir kişinin de burnu bile kanamazdı.<br /> <strong><br />
<strong>Böyle bir operasyonu vicdanen nasıl
değerlendiriyorsunuz?</strong></strong><br /> <br /> -Şimdi ben emir
altında bir kişiyim. Bana kapıda bekle teslim olanı al dediler. Benim
görevim bundan ibaretti. O demir kapı sonuç itibariyle tank değildi ki. O
silahlara ihtiyaç bile olmadan pekala kırılabilirdi. Bu kişiler
yanıyorsa bu kişilerin orada itfaiyeler gelir gereken müdahaleyi uygular.
O kişiler o dereceye gelmeden oradan alınır. Sonuç itibariyle oraya
İstanbul Büyükşehir Belediyesinden getirtilmiş buldozerler vardı. O
duvarlar da silahla değil de bu şekilde de yıkılabilirdi. Bunlar hiç
biri yapılmamış demek ki birileri önceden bu operasyonu bu şekilde
planlamış. Bakın teşkilata gerçekten görevini yapmanlar vardır birde,
dışarıda herhangi bir şeye sahip olamayan ve teşkilata girdikten sonra,
farklı rütbelere, güce sahip olan ve ne yapacağını şaşıran kişiler
vardır. Bugün bu Emniyet Teşkilatında da vardır, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde de vardır, başka mekan ve mevkilerde de bu vardır. Bu
kişilerin eline bazı yetkiler, bazı fırsatlar geçtiği zaman,
kuralların dışında hareket ederler. Mesela ben bugüne kadar ne bir ere
ne sivil bir vatandaşa kötü muamele etmemişimdir çünkü hakkı neyse
görevim neyse onu yapmışımdır ama, bunun bilincinde olmayıp ta o
rütbeyi taktıktan sonra, kendi yetkilerini açıp farklı davranışlarda
bulunan insanlar mutlaka olmuştur. Operasyonda karşılaştığı Özel
Harekatçı mesela seneler sonra bana kadın koğuşundaki tutuklu ve
hükümlüleri yaktıklarını söylemesi ve bunu bu şekilde anlatması bu
örneklerden bir tanesi. Adam girip eğer silah kullanabiliyorsa veya farklı
bir eylemde bulunuyorsa, zarar veriyorsa ve oradan ellini kollunu sağlayarak
hiçbir yokmuş gibi çıkıyorsa ve daha sonrada birileri çıkıp ta bizim
böyle adamlarımız yok böyle birimlerimiz yok diyebiliyorsa demek burada
bu görevi kötüye kullanma yetkisini verenler olmuştur. Buna emin
olun.</p><p> </p><p><strong><em> </em></strong></p><p><strong><em>Kaynak:
Birgün</em></strong></p><p></p>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder