3 Ağustos 2011 Çarşamba

Erol Ekici: "Tarihin En Büyük İşçi Sürgünü"

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7210> Erol Ekici: "Tarihin En
Büyük İşçi Sürgünü" </a></h1><div class="content"><strong>Torba
Yasanın 166. maddesi, yürürlülüğe girdiğinde kadrolu olarak çalışan
kamu işçilerinin çok büyük bir bölümü "ihtiyaç fazlası
işçiler" oldukları öne sürülerek sürgün edilecek. Bu sürgünden
asıl etkilenenler de belediye işçileri olacak. DİSK Genel-İş Başkanı
Erol Ekici'yle belediye işçilerini bekleyen bu sürgün düzenlemesi
üzerine konuştuk</strong> <br /><br /><br /><strong>Ergün İşeri:
<em>Söz konusu madde kapsam yönünden "mahalli idareler"i
ilgilendiriyor, bu çerçevede hangi kurum ve kuruluşlar
bulunuyor?</em></strong> <br /><br /><strong>Erol Ekici:</strong> "Mahalli
idareler" kapsamına il özel idarelerinde ve belediyelerde çalışan
işçiler giriyor. <br /><br /><br /><strong><em>Maddenin başlığında ve
içeriğinde belirtilen "ihtiyaç fazlası işçiler" kimler? Tahmini
olarak kaç işçi ihtiyaç fazlası olarak belirlenecek?</em></strong> <br
/><br />"İhtiyaç fazlası" olarak görülen işçiler norm kadro
dışındaki işçiler anlamına gelmektedir. Ancak Torba Yasa'nın 166.
Maddesi'nde sadece ihtiyaç fazlası olarak görülen işçileri değil,
bunun yanında norm kadro içerisindeki işçilerin de bu kapsamın içine
dâhil edileceği görülmektedir. Yani bu durumda bir keyfilik söz
konusudur. <br /><br /><br /><strong><em>Bu ihtiyaç fazlasının tespiti
neye göre ve ne zaman yapılacak? Herkesin kabul edebileceği ölçütler,
değerlendirme yöntemleri var mı? İhtiyaç fazlasının belirlenmesi için
bir kurul oluşturulacağından söz ediliyor, bu kurul kimlerden oluşacak?
Sendikaların burada bir rolü var mı? Genel-İş bu kurullarda temsil
edilecek mi? Sendikanız bu kurullara ilişkin bir yaklaşım, politika
belirledi mi?</em></strong> <br /><br />6111 sayılı bu yasanın 166.
maddesi; "Mahalli idarelerin ihtiyaç fazlası işçilerine ilişkin
hükümler"i düzenlemektedir. Bu maddeye göre, il özel idarelerinin
sürekli işçi kadrolarında çalışan ihtiyaç fazlası işçilerin,
Karayolları Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki sürekli işçi
kadrolarına; belediyelerin (bağlı kuruluşları hariç) sürekli işçi
kadrolarında çalışan ihtiyaç fazlası işçilerin, Milli Eğitim
Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki
sürekli işçi kadroları ile sürekli işçi norm kadro dâhilinde olmak
üzere ihtiyacı bulunan mahalli idarelere atanması söz konusu olacaktır.
<br /><br />Öncelikle norm kadro fazlası işçilerin, ikincil olarak da
norm kadro dahilinde olan ihtiyaç fazlası işçilerin tespiti
yapılacaktır. Bu tespiti yapacak komisyon vali veya görevlendireceği vali
yardımcısının başkanlığında, il emniyet müdürü, defterdar, il
milli eğitim müdürü, Türkiye İş Kurumu il müdürü, Karayolları
Genel Müdürlüğü bölge müdürü, il mahalli idareler müdürü ve
işçi devreden işyerinde toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili işçi
sendikası temsilcisinden oluşacaktır. Norm kadro dahilinde olan ihtiyaç
fazlası işçiler için ise, belediyenin personel gider oranları, nüfus,
kurum bütçe dengesi, norm kadro sayısı ve yürütmekle görevli olduğu
hizmetler gibi kıstaslar değerlendirilecek ve bu değerlendirmenin
sonucunda atanacak işçiler komisyonca belirlenecektir. <br /><br />Madde
kapsamındaki işçilerin listesi, işçileri gönderecek olan yerel yönetim
kuruluşlarının, kanunun Resmi Gazete'de yayınlanmasından itibaren 45
gün içinde komisyona sunacakları ifade edilmiştir. Anlaşıldığı gibi
yasa belediyelere bu hükümle bir zorunluluk getirmemiş, "sunmak
zorundadır" gibi bir ifade kullanmamıştır. <br /><br />İhtiyaç
fazlası kavramını ve bunun değerlendirmesini yerel yönetimlere
bırakmıştır. Yani her belediye yönetimi, kendi yerel yönetim
anlayışı ve politikasına göre ihtiyaç fazlası kavramını
değerlendirirken inisiyatif kullanabilecektir. 5393 sayılı Belediye
Yasası 14. ve 15. maddelerinde belediyelerin hizmetlerini kendi
yapabileceği gibi dışarıya yaptırabileceğini de hükme bağlamış,
belediyelere bu konuda inisiyatif vermiştir. Aynı inisiyatif bu kez de
ihtiyaç fazlası personelin belirlenmesinde söz konusudur. Belediyeler
kendi yerel yönetim politikalarına uygun olarak yasalarının verdiği
görev ile yapacakları belediye hizmetlerini hizmet satın almadan yapma hak
ve yetkisine Belediye Yasası hükümlerine göre sahiptirler. <br /><br
/>Komisyonca belirlenen işçi listesinin kesinleşmesinden sonra kendisine
tebligat yapılan işçi, atama kararının tebliğinden itibaren 5 iş
günü içinde belirlenen yeni işyerinde işe başlamadığı takdirde, 4857
sayılı İş Yasası'nın 17. maddesi gereğince iş akdi bildirim
süresine uyularak tek taraflı feshedilecektir. <br /><br />Kanunun
yürürlülüğü seçimden önce hazırlanan "Mini Torba Yasa" ile de 1
Ağustos 2011 tarihinde uygulamaya konulacağı belirtilmiştir <br /><br
/>Ancak 22 Temmuz 2011 tarihinde çıkarılan genelgede şöyle deniliyor:
<br /><br /><em>"Bakanlığımıza, gerek illerimizden Valilikler, Özel
İdare ve Belediyeler gerek diğer kurumlardan, gerekse sendikalardan
iletilen yazılı ve sözlü taleplerden, yasa metni ile ilgili olarak
giderilmesi gereken birçok tereddüt olduğu anlaşılmaktadır. Bu
tereddütleri gidermek için diğer kurumlardan görüş alınarak,
uygulanacak ilke ve esaslar belirlenecek ve genelge olarak tüm taraflara
duyurulacaktır. <br /><br />"Bu süreçte personelin mağdur edilmemesi,
kurum barışının bozulmaması ve vatandaşa sunulan kamu hizmetlerinin
aksamaması için Özel İdareler ile Belediyelerden, ihtiyaç fazlası
listelerin valiliklere (Tespit Komisyonları) bildirilmesinin, kanundaki
süreler geçerliliğini korumakla beraber bakanlığımızca yayınlanacak
genelge sonrasına bırakılmasında kamu yararı bulunmaktadır."</em> <br
/><br />Böylece, 1 Ağustos 2011'de yürürlüğe girecek olan 166. Madde,
Kanundaki süreler saklı kalmakla birlikte Bakanlık tarafından
çıkarılacak yeni bir Genelgeye kadar ertelenmiştir. <br /><br /><br
/><strong><em>İhtiyaç fazlası olarak tespit edilen işçiler nerelerde
görevlendirilecek? Mevcut haklarının durumu ne olacak? Bir kıyaslama
yaparsak, geçmişte yaşanan özelleştirmeler sonrasındaki hak kayıpları
burada da karşımıza çıkacak mı?</em></strong> <br /><br />Bu şekilde
tasfiye edilen işçilerin ücret ile diğer malî ve sosyal hakları; toplu
iş sözleşmesi bulunan işçiler bakımından yenileri düzenleninceye
kadar devir işleminden önce tabi oldukları toplu iş sözleşmesi
hükümlerine göre, toplu iş sözleşmesi olmayan işçiler bakımından
2010 yılı Kasım ayında geçerli olan bireysel iş sözleşmesi
hükümlerine göre belirlenecek ve kıdem tazminatına ilişkin hükümler
saklı kalacaktır. <br /><br />Ancak sürgün edilen bu işçiler
sendikasız, toplu sözleşmesiz çalışmaya mahkûm edilecekler ve şu anda
geçerli olan toplu sözleşmeleri bittiği anda sahip oldukları ekonomik ve
sosyal hakları kaybedeceklerdir. Belki de TEKEL işçileri gibi 4/C
pozisyonu içine alınarak geçici personel statüsüyle ne işçi ne memur
olmadan çalışmaya zorlanacak birkaç yıl sonra da işlerinden
edileceklerdir. <br /><br /><br /><strong><em>Torba Yasa tartışmaları
yaşanırken, sanki yalnızca DİSK'i ve dolayısıyla Genel-İş'i
etkileyen bir sonuç doğuracak izlenimi edindik. Çünkü sokaklarda
ağırlıklı olarak Genel-İş üyeleri vardı. Oysa kısa bir süre önce
Hak-İş ve Hizmet-İş Genel Başkanı Mahmut Aslan, 13.500 üyelerinin
etkileneceğini söylüyordu. Belediye-İş ve Hizmet-İş'in çok fazla
kitlesel tepki göstermemiş olmasını neye bağlıyorsunuz?</em></strong>
<br /><br />Torba Yasaya karşı sendikamız, ilk günden itibaren kamuoyunun
dikkatini çekmeye çalışmış, kimi emek örgütlerinin suskunluğuna
rağmen, mücadeleyi ortaklaştırmak ve büyütmek adına önemli bir çaba
göstermiştir. <br /><br />Aslında sendikamız, işkolumuzdaki diğer
sendikalara göre Torba Yasa'dan daha az etkilecek sendikadır.
Tahminlerimize göre bu yasanın uygulanmasının ardından 52 bin belediye
işçisinin sürgün edileceği, bunun içinden de 10 bin üyenin bize ait
olduğunu görmekteyiz. Ancak bu kadar üye kaybına rağmen, diğer
sendikalardan beklediğimiz çaba ve desteği bulamadık. <br /><br /><br
/><strong><em>O süreçte, sendikanız ile Hizmet-İş'in ortak bir
açıklaması oldu, Belediye-İş'in ayrı durmasının özel bir nedeni mi
vardı?</em></strong> <br /><br />Özel bir nedeni yok. Biz hem Hizmet-İş
hem Belediye-İş Sendikası'na tarihin en büyük sürgününe karşı
ortak mücadele çağrısında bulunduk. Ancak sadece Hizmet-İş
Sendikası'ndan cevap döndü ve 11 Ocak 2011 tarihinde ortak basın
açıklaması yaptık. Ancak daha sonraki eylemlilik süreçlerimize ne
Hizmet-İş ne de Belediye-İş destek verdi. <br /><br /><br
/><strong><em>Genel-İş'in bu yasa nedeniyle kaybı çok olacak mı?
İleriye dönük olarak neler yapmayı planlıyorsunuz? Şu veya bu biçimde
binlerce insan ve ailesinin düzenleri bozulacak? Örneğin bu maddenin
yürürlüğünün ertelenmesi veya toptan iptali yönünde bir kampanya
açılabilir mi?</em></strong> <br /><br />Sendikamızın üye kaybının 10
bin civarında olacağını tahmin ediyoruz. Biz yasa çıktıktan sonra da
eylemliliklerimize devam ettik. 12 Haziran'da yapılan milletvekili genel
seçimleri sonrasında TBMM'nin yeni milletvekillerine, TBMM'deki
partilerin Meclis Gruplarına bu konuyu yeniden gündeme getirmeleri ve bu
yanlış politikadan dönülmesi için 24 Haziran 2011 tarihinde tüm şube
ve bölgelerimizde çağrı yaptık. <br /><br />Yine sendikamız, tarihin en
büyük işçi sürgünü olarak tanımladığı bu kanunu meşru kabul etmek
anlamına geleceği için Valilikler bünyesinde oluşturulan Komisyonlara
temsilci göndermeyi reddederek tepkisini göstermektedir. <br /><br /><br
/><strong><em>Asıl konumuzun dışında ama işkolunuz açısından önemli
olduğunu düşündüğümüz bir başka sorun daha var; taşeronlaşma! Yine
Mahmut Aslan, Hizmet-İş Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada
belediyelerde sürekli kadroda 125 bin işçi bulunduğunu, buna karşılık
taşeronlarda 250 bin işçinin çalıştığını ve bunun büyük
bölümünün sendikasız olduğunu belirtmiş. Genel-İş olarak taşeron
işçilerin örgütlenmesi veya yerel yönetimlerde taşeronlaşmaya karşı
neler yapıyorsunuz, neler yapacaksınız?</em></strong> <br /><br
/>Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Türkiye'de kamuda yaklaş̧ık 175
bin taşeron işçi çalış̧makta, yerel yönetimler ile birlikte bu rakam
300 bini bulduğ̆u tahmin edilmektedir. Taş̧eron uygulaması çoğu zaman
hukuka aykırıdır ve kamudaki personel açığ̆ı tasşeron iş̧çiler
vasıtasıyla giderilmektedir. Türkiye'nin dört bir yanında kamu kurum
ve kuruluş̧larında yüz binlerce işçi, iş güvencesinden yoksun
biçimde, ağır çalışma koş̧ullarında, hakları ihlal edilerek,
sendikasız, asgari ücretle, taş̧eron şirketler vasıtasıyla
çalıştırılmaktadır. <br /><br />Biz, DİSK Genel-İş Sendikası olarak
uzun yıllar belediyelerde taşeronlaşmaya karşı verdiğimiz mücadeleler
sonucu önemli kazanımlar sağladık. Belediye şirketleri başta olmak
üzere İzmir'de, Ankara'da, İstanbul'da, Mersin'de birçok taşeron
firmada örgütlendik, önemli toplu iş sözleşmeleri imzalayarak,
işçileri sendikalı ve iş güvenceli yaptık. Bundan sonra da
örgütümüzden aldığımız güçle, özelleştirmelere,
taşeronlaştırmalara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. İşçilerin en
temel hakları olan; iş güvenceli çalışma, örgütlenme ve geçinme
hakkını, patronların inisiyatifinden çıkarmak istiyoruz ve bu nedenle
var gücümüzle örgütlenme çalışmaları yürütüyoruz. <br /><br /><br
/><strong><em>Söyleşimizi, son olarak gündemdeki konuyla kıdem tazminatı
tartışmasıyla tamamlayalım. Kıdem tazminatı fonu kurulması konusunda
yaklaşımınız nedir? Bu konu sendika olarak sizin öncelikleriniz
arasında mıdır? Değilse, önce atılması gereken adım ne
olmalıdır?</em></strong> <br /><br />12 Haziran seçimlerinden çoğunluk
partisi olarak çıkan AKP hükümeti, yeni programını hazırlayarak ve
güven oyu alarak "yürüdüğü yoluna" devam ediyor. Yeni hükümet
programı da, daha öncekiler gibi ülkemizde 30 yıldır uygulanan "ucuz
işgücüne dayalı" büyüme anlayışını yansıtıyor. 2002'den
başlayarak çalışanların haklarını gerileten düzenlemeleri
gerçekleştiren AKP, şimdi emekçilere karşı doğrudan cephe almış
bulunuyor. 4857 sayılı iş yasasıyla çalışma koşullarını
esnekleştiren, iş güvencesini gerileten; sosyal güvenlik yasasıyla
emeklilik yaşını 65'e çıkaran, prim gün sayısını arttıran ve
emekli ücretlerini düşüren; 2010 yılında yasalaştırdığı "torba
yasa" ile norm kadro fazlası 50 bini aşkın belediye çalışanlarını
ve kamu çalışanlarını güvencesiz bırakan, sürgünlerle karşı
karşıya getiren bu iktidar, yeni hükümet programında Kıdem
Tazminatının fona devredilmesine ve esnek çalışmaların
yaygınlaştırılmasına açıkça yer vermektedir. <br /><br />Kıdem
tazminatı, işçinin yıpranmasının karşılığıdır. Ücretinden
kesilen ve kendisine sonradan ödenen gecikmiş bir ücrettir. İşçinin
işverenin türlü zorluklarına katlanmasının karşılığıdır.
Geciktirilmiş, ertelenmiş ihtiyaçlarının karşılanabilmesine olanak
tanıyan toplu bir paradır. Ama bunların hepsinden önemlisi "iş
güvencesidir". <br /><br />Kıdem Tazminatı konusunda, bugün, siyasal
iktidarın da açıktan katılarak söylediklerinde yeni hiçbir şey yoktur.
Yalan-yanlış ve gerçek dışı değerlendirmelere dayanarak
çalışanların en temel haklarından birisi yok edilmeye
çalışılmaktadır. <br /><br />Kıdem Tazminatı fonu, sermayenin
yükünü azaltmak yanında sermayeye yeni fonlar yaratmak amacıyla
önerilmektedir. Böylece çalışanların bireysel kaynakları, istihdam
yaratma görüntüsü altında, sermayeye kaynak olarak aktarılacak ve özel
emekliliği yaygınlaştırmanın bir aracı olarak kullanılacaktır. Bu
çerçevede çalışanların hak ve özgürlüklerini piyasa koşullarına
bağlayan liberal ideolojinin gerekleri yerine getirilecek; ancak bu
uygulamadan çalışanların payına yalnızca hak kayıpları ve
yoksullaşma düşecektir. <br /><br />Sendikamız, kuruluşundan bu yana,
çalışma ilişkilerinin demokratikleşmesi ve demokrasinin toplumsal
anlamda güçlendirilmesi amacıyla mücadele etmektedir. <br /><br />Bu
nedenle, Kıdem Tazminatı konusunun iş güvencesi ve işsizlik sigortası
gibi sosyal koruma alanlarıyla birlikte gündeme getirilmesine karşı
çıkmaktayız. Kıdem Tazminatının, çalışma yaşamını demokratik ve
güvenceli bir çerçeveye oturtmak amacıyla geliştirilen iş güvencesiyle
işsizlik sigortasının karşısına bir pazarlık unsuru gibi konulmasını
kabul etmeyeceğimizi belirtmiştik. Ayrıca, Konfederasyonumuz DİSK, 2009
yılında basına da yansıyan ve işverenlerin Kıdem Tazminatını 15 güne
indirmeyi ya da fona bağlamayı öngören yaklaşımları karşısında, bu
doğrultudaki düzenlemelerin gerçekleştirilmeye çalışılması halinde
bu durumu bir genel grev gerekçesi sayacağını açıkça bildirmiştir.
<br /><br />Bugün yine söylüyoruz, kıdem tazminatının kaldırılması
karşınında duruşumuz "genel grev" olacaktır. Bütün emek
güçlerini, gecelerinde aç yatılmayan, aydınlık ve özgür bir Türkiye
mücadelesinde, birlikte yer almaya çağırıyoruz. <br /><br />İşçi
sınıfının bugüne kadar uğrunda bedeller ödeyerek kazandığı
hakların elinden alınmasına asla göz yummayacağız. Bu uğurda mücadele
etmeyenleri de tarih önünde sorumluluklarıyla başbaşa
bırakacağız.</div><div class="content">&nbsp;</div><div
class="content">&nbsp;</div><div class="content"><strong><em>Kaynak:
Sendika</em></strong></div>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder