<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7213>Taylan Tanay:
"Mezarlarımızı Kendimiz Açacağız!"</a></h1><p><strong><span
style="font-weight: normal;">Sermaye devletinin katliamcı geleneğinin
doğrudan yansıması olan "toplu mezarlar" üstüne kurulu bu
coğrafyada, birçok devrimci ve ilericinin, nice ailelerin "bir
parçası" bu mezarlardan birinde gömülü. Kayıp yoldaşlar, analar,
babalar, kardeşler ya da çocuklar... </span></strong></p><p>Özellikle
Kürt halkına dönük yürütülen kirli savaşın bir sonucu olarak
Kürdistan'da yoğunlaşan toplu mezarların hemen hergün bir yenisine
rastlanıyor. Birçok aile de, bir daha kucaklayamayacağını bildiği
kardeşi, babası ya da evladının cenazelerine kavuşmak için onurlu bir
mücadele yürütüyor.</p><p>Yıldız Ailesi de toplu mezarların
açılması mücadelesi veren ailelerden biri. Hüsnü Yıldız, DHKP-C
militanı olan kardeşi Ali Yıldız'ın cenazesinin de yer aldığı Dersim
Çemişgezek'teki toplu mezarın açılması için başlatmış olduğu
ölüm orucu eylemini kararlılıkla sürdürüyor. Ali Yıldız'ın
cenazesinin kendilerine teslim edilmesi için 11 Haziran 2011 tarihinde
süresiz açlık grevine başlayan Hüsnü Yıldız, eylemini 45. gününde
ölüm orucuna dönüştürdü. Yıldız'ın ölüm orucu eylemi 55.
gününü geride bıraktı.</p><p>Yıldız Ailesi, bütün hukuksal yolları
denemelerine rağmen cenazelerinin kendilerine teslim edilmesi talebi
karşılıksız kalınca Ali Yıldız'ın mezarını kendileri açmaya karar
verdi.</p><p>Yıldız'ın avukatı olan Çağdaş Hukukçular Derneği
İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay ile "toplu mezarlar açılsın"
talebi ile yürütülen bu mücadele sürecine ilişkin
konuştuk.</p><p><strong>"Başvurular geri
çevrildi!"</strong></p><p>Tanay, Ali Yıldız'ın da yeraldığı toplu
mezarın bulunuş sürecini ve nasıl bir hukuksal süreç işlettiklerini
şu sözlerle anlatıyor:</p><p>"11 Nisan 1997 tarihinde, aralarında bir
DHKP-C gerillasının da bulunduğu 19 kişi devlet güçleri tarafından
Çemişgezek'te katlediliyor. Buna ilişkin 18 Kasım 2010 tarihihnde ANF
başta olmak üzere birçok basın kuruluşunda haberler çıkıyor. Burdaki
gerilla cenazelerinden bir tanesinin de müvekkilim Hüsnü Yıldız'ın
kardeşi Ali Yıldız'a ait olduğu ortaya çıkıyor. Bu tarihten sonra
hukuki başvurularımız başlıyor. Çemişgezek Başsavcılığı'na hukuki
başvuruda bulunarak cenazemizin kimliğinin tespit edilmesini ve eğer Ali
Yıldız'ın cenazesi burada ise, cenazenin tarafımıza teslim edilmesini
istedik. Çemişgezik Savcılığı görevsizlik kararı vererek dosyayı
Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Malatya
Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı mezarı ilk önce açmaya karar
verdi. Ama daha sonra vazgeçti. Çünkü o tarihte bölgede açılan
mezarların açılım işlemine itiraz ediyorduk. Çünkü toplu mezarlar
usulüne aykırı biçimde dozerlerle, kepçelerle açılıyordu. Biz bu
işlemler sırasında adli tıp hekimlerinin ve avukatların hazır
bulunması talebini Cumhuriyet Başsavcılığına ilettik. Cumhuriyet
Başsavcılığı bir süre sonra, burada otopsi işleminin yapıldığını,
bu olayın "devlet güçleriyle terör örgütü mensuplarının
çatışmasından kaynaklı" olduğunu, bu nedenle de mezarı
açmayacağını ve bunun kanunlara uygun olduğunu bildirdi. Bunun üzerine
karara itiraaz ettik. Kararı Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi
değerlendirdi. O da 10 Haziran'da kovuşturmaya yer olmadığı yönünde
bir karar verdi. Malatya'nın kararını onaylamış
oldu"</p><p><strong>"Hiçbir hukuki yol, adaleti
sağlamadı"</strong></p><p>Tanay cenazenin kendilerine teslim edilmesi
talebiyle görüşmelerini sürdürdüklerini ve uluslararası girişimlerde
de bulunduklarını ancak tüm çabalarının yanıtsız kaldığına dikkat
çekiyor. Hukuki girişimlerin adaletin sağlanmasını ve cenazenin teslim
edilmesini sağlamadığını vurgulayarak önlerine bir takvim
koyduklarını belirten Tanay şunları söyledi:</p><p>"Başlangıçta iki
talebimiz vardı. Birincisi, ailesine verilmesi için cenazenin kimlik
tespitinin yapılması, ikincisi ise öldürme olayına katılan görevliler
hakkında soruşturma açılmasıydı. Bu kararların ardından ilkesel
olarak Cemişgezek Cumhuriyet Başsvcılığı'na sadece cenazenin
teslimine ilişkin bir başvuru daha yaptık. Tunceli, Malatya,
Elazığ Cumhuriyet Başsavcılıkları ile yeniden görüştük. Tüm
bu görüşmelerin sonucunda ise mezarın açılmayacağı ve cenazenin bize
teslim edilmeyeceği bildirildi.</p><p>İç hukuk yolları tükenince de 29
Haziran 2011 tarihinde Arupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurduk. Tedbir
kararı vermesi ve mezarın derhal açılması için de acil çağrıda
bulunmasını istedik. Aradan 7 ay geçti ve bu başvuruların üzerine
herhangi bir sonuç alamadık. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ile
birlikte Adalet Bakanı Sadullah Ergün'le görüştük. Bakan yakın
sürede mezarın açılacağını belirtti. Ama aradan geçen zamanda Adalet
Bakanı Ergün herhangi adım atmadı. Neticede hiçbir hukuki yol ve
uluslararası hukuki girişim adaletin sağlanmasını ve cenazenin bize
teslim edilmesini sağlamadı"</p><p><strong>"Daha fazla beklemeyeceğiz
ve mezarlarımızı açacağız"</strong></p><p>İnsan Hakları Derneği
Diyarbakır Şubesi'nin hazırladığı Şubat 2011 tarihli rapora göre
şu ana kadar açılmış 26 toplu mezarda 171 kişinin kemiklerine
ulaşıldı. Fakat bölgenin farklı şehirlerinde açılmayı bekleyen 88
toplu mezarda 1298 kişinin bulunduğu biliniyor. Tanay, toplu mezarların
yoğun olarak tartışılmasına rağmen devletin ve AKP hükümetinin adım
atmadığını, bu yüzden mezarları kendilerinin açmaya
başlayacaklarını şu sözlerle anlatıyor:</p><p>"Bu süre içerisinde
müvekkilim Hüsnü Yıldız da Dersim'de başladığı süresiz açlık
grevini ölüm orucuna çevirdi. Bunları dikkate alarak kendi önümüze bir
takvim koyduk. Eğer AİHM ve Adalet Bakanlığı'ndan ayın 20'sine kadar
mezarın açılması konusunda bir karar gelmez ya da adım atılmazsa,
aydınlar, sendikalar, avukatlar, hukuk örgütleri temsilcileri ve adli tıp
uzmanı hekimlerle birlikte mezarı biz açacağız.</p><p>Türkiye tespit
edilmiş toplu mezarlarda 2 bine yakın insanımız var. Tamamı işkence ile
öldürülmüş, tamamının kimlik tespiti yapılmamış veya hukuka
aykırı biçmimde defnedilmiş. Ama geçen süre içerisinde, özellikle son
bir yıldır, toplu mezarların yoğun olarak tartışılmasına rağmen
devletin bu konuda adım atmadığını görüyoruz. Herkesin mezar hakkı,
yakınlarına veda hakkı bulunduğunu düşünüyoruz. Daha fazla
beklemeyeceğiz ve mezarlarımızı hekimler, arkeologlar, antropologlar,
avukatlar ile birlikte açacağız. 20 Ağustos'dan itibaren de bunu Dersim
Çemişgezek'de bulunan toplu mezar ile başlatmış
olacağız.</p><p>Teknik boyutuyla baktığımız da bu mezarı adli
tıp hekimleri eşliğinde açmak gerekiyor. Bu konuda birikimi olan, daha
önce Birleşimiş Millerler denetiminde açılan toplu mezarlarda
çalışmış Türkiye'den hekimler var. Onlarla görüşüyoruz. Türkiye
İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve Adli Tıp
Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer ile görüşüyoruz.
Bununla ilgili ekipler ve aletler hazırlanıyor. Dersim Barosu, Amed Barosu,
Türk Tabipler Birliği, DİSK ve KESK ile
görüştük"</p><p><strong>"Suçlarını gizlemek için mezarları
açmıyorlar"</strong></p><p>Tanay devletin mezarları neden
açmadığını ise şu sözlerle dile getiriyor:</p><p>"Hukuka uygun olan
devletin bunları açmasıdır. Ama devletin bunları açacağı yok.
Özellikle son dönemde silahlı kuvvetlerle olan ilişkilerin de
çözülüyor olması göz önüne alındığında, yakın tarihte bunun
değişeceğini beklemek de mümkün değil. Tüm bunlardan kaynaklı
mezarları kendimiz açmayı düyünüyoruz.</p><p>Türkiye'nin
imzalamadığı "Kayıplar Sözleşmesi" var. Bu sözleşmeyi imzalamayan
diğer iki devlet ise İsrail ve ABD. Her ne kadar anti-amerikancı,
anti-siyonist gözükse de uluslararası alanda bunlarla birlikte haraket
ediyor. Türkiye, İsrail ve ABD'nin bu mezarları açmamalarının nedeni;
kanuna aykırı yaptıkları eylemlerin, öldürmelerin ve defin
işlemlerinin açığa çıkmasını engellemektir.</p><p>Türkiye'de bu
politikaların hala devam ettiğini görüyoruz. Ergenekon, Balyoz'un
kontgerillayı tasfiye amacını taşımadığını, esasında bir iktidar
çatışması olduğunu görüyoruz. Eğer kontgerilla gerçekten tasfiye
ediliyor olsaydı, halka dair işlediği suçların cezalandırılmasına
dair bir irade söz konusu olsaydı, AKP iktidarının ilk işi mezarları
açmak olurdu.</p><p>Mezarları açtığınız zaman, kulakları kesilmiş
cenazelerle karşılaşacaksınız, bedenlerinin yarısı olmayan
gerillalarla karşılaşacaksınız. Yani katliam suçlarının açığa
çıkmasını engelemek istiyorlar. Mezarları açtığınız zaman
katledilmiş, işkence görmüş insanlarla karşılaşacaksınız. Bu
noktada bu suçu işleyen insanları cezalandırılmanık gerekecek.
AKP bunu yapmak istemiyor"</p><p><strong>"AKP iki yüzlü bir tutum
içerisinde"</strong></p><p>"Mezar ve veda hakkı çok temel haklar ve 2500
yıldır korunuyor. AKP'nin Kürt sorunu ve demokrasi sorunları kapsamında
ortaya koyduğu paketler büyük bir demagoji. Bu paketlere baskı ve zor
eşlik ediyor. Şu anda da bu politikasını terketmedi. Operasyonları
sürdürüyor. Açıkçası kontgerilla düne ait bir şey değil, geçmişte
kalmış gibi bakmamak lazım. Bugün halen özel haraket polisleri
tartışılıyorsa ve "terörle mücadele" adı altında polis halka karşı
yoğun bir savaş yürütüyorsa AKP'nin demokratlığından, ilericilğinden
hatta liberalliğinden bahsetmek de mümkün değildir."</p><p>Tanay
sözlerini, toplu mezarların açılması ile ilgili mücadelenin toplumsal
muhalefetin bütünü tarafından sahiplenilmesi gerektiğine dikkat çekerek
noktalıyor:</p><p>"Sadece Hüsnü Yıldız'ın avukatı olarak
söylemiyorum. Toplu mezarlar bizimdir. Bu toplumsal bir mesele. Toplumsal
muhalefet olarak toplu mezarlar bize ait. Sosyalistlerin, devrimcilerin,
Kürtlerin, köylülerin, ezilenlenlerin ve yoksulların devlet tarafından
açılan çukurlardan çıkarılması hepimizin borcu ve namusudur. Onları
hakettikleri şekilde anmak gerekir. Bir kemik parçası da olsa bunu yapmaya
değer. Bu bizim ödevimizdir"</p><p style="margin-bottom:
0cm;"><strong>Kaynak: Kızılbayrak</strong></p><p></p>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder