3 Ağustos 2011 Çarşamba

Katliamın Apoletleri

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7212>Katliamın
Apoletleri</a></h1><p style="margin-bottom: 0cm;">19 Aralık Cezaevi
Katliamı sırasında Bayrampaşa Cezaevi'nde görevli olan uzman çavuş
Altan Sabsız, katliamı yöneten rütbeli askerlerin isimlerini tek tek
açıkladı. Katliam öncesinde sürekli tatbikatlar yaptıklarını
söyleyen Sabsız, operasyonda kimyasal gaz bombaları kullanıldığını
belirtti. Dönemin komutanı Halil İbrahim Tüysüz'ün maltada emirler
yağdırdığını anlatan Sabsız, ''Maltada kimi gördülerse vurdular''
dedi.<br /><br />'Hayata Dönüş Operasyonu'nda, Bayrampaşa
Cezaevi'nde Uzman Jandarma Çavuş olarak görevli olan Altan Sabsız,
Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı'na (AJKÖAK) bağlı
özel harekatçıların operasyonda 50 fişek atabilen, duvarları delen,
yüksek şarjör kapasiteli özel yapım P90 isimli silahları
kullandığını belirtti.<br /><br />Bayrampaşa'da 12 tutsağın
öldürüldüğü ve diri diri yakıldığı katliamın Van 1. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde görülen duruşmasında ilk kez tanık olarak konuşan eski
Uzman Çavuş Altan Sabsız ifadesinde, yanarak hayatını kaybedenlerin
iddia edildiği gibi kendi kendilerini yakmadığını, aksine, yangın
çıkan koğuştakilerin teslim olmak istemesine rağmen kapıların
açılmadığını söylemişti. 19 Aralık 2000'de gerçekleştirilen
'Hayata Dönüş Operasyonu'nda, Bayrampaşa Cezaevi'nde Uzman Jandarma
Çavuş olarak görevli olan Altan Sabsız, operasyonu gerçekleştiren
Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı'na (AJKÖAK) bağlı
harekâtçıların yaptığı katliamın ayrıntılarını ve sonrasında
olayın 30 erin üzerine nasıl yıkılmaya çalışıldığını tüm
detaylarıyla BirGün'e anlattı. Çarpıcı detayların ortaya
çıktığı röportajı bugün ve yarın iki bölüm halinde
yayınlıyoruz.<br /><br /><strong>*Operasyonun olacağını önceden biliyor
muydunuz?</strong><br />-Bizim bir hafta veya bir ay öncesinde, şu gün
operasyon yapılacak gibi bir bilgi almamız söz konusu değildi. Biz her
zaman eğitim aldığımız için hazırdık. Kimse bize bu konuda
'hazırlan' demedi. O gün sabah her zamanki gibi mesaime geldim.
Görevdeyken bana ikinci bir emre kadar eve gitmemin yasak olduğunu
söyledi. Yani size burada bilgi değil emir veriliyor. Bu emri yerine
getirmediğiniz taktirde kendinizi askeri mahkemede buluyorsunuz.<br /><br
/><strong>DOĞUDA GÖREV YAPAN BİRLİKLER<br /><br />*O gün neler
oldu?</strong><br />-Söz konusu operasyon gece saat 02.00 sularında
başladı. Birden ellerinde ateşli silahlarla özel harekatçı birimler
geldi. Bir kısmı koridorlardan giriş yaparken, diğer bir kısım ise iş
makineleriyle duvarları yıkılmak suretiyle havalandırma bölümlerine
girdiler. Bu birimler yüzde yüzü muvazzaf veya sözleşmeli rütbeli
personelden oluşan bir gruptu. Bunların çoğu Güneydoğu ve Doğu'da
operasyonlara giden özel birlikler. İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı
olan personele zaten silah verilmedi. Bir tek İstanbul dışından gelenler
silahlıydı. Onlar koridora girdikleri gibi maltada dolaşan herhangi
tutukluyu ve hükümlüyü, kim varsa ayaklarından vurdular. Bir kısmını
bu şekilde alıp çıkartmışlardı. Ondan sonra tutuklu ve hükümlüler
kapıları kapattı ve içeriye girilmiyordu. Zaten esas olay ondan sonra
başladı. DHKP-C örgütünden yatan insanların hiçbiri teslim olmadı.
Ben koridorda görevliydim. Gaz maskem olmasına ve koğuşlardan mesafe
olarak da uzakta olmama rağmen, ben bile atılan gazdan etkilendim. Göz
gözü görmüyordu. Ben bu haldeysem içeridekiler ne durumdaydı onu
bilemem.<br /><br /><strong>SİLAH SADECE ÖZEL HAREKATÇILARDA VARDI<br
/><br />*Size silah verildi mi, sizin göreviniz neydi?</strong><br />-Bizim
kati suretle üzerimizde silah yoktu. Biz sadece tutuklu ve hükümlüleri F
tiplerine sevk etmek için görevliydik. Üzerimizde sadece toplumsal
müdahalelerde polisin ve jandarmanın kullandığı robokop elbise ve
teçhizatı vardı. Bırakın ateşli silahı, üzerimizde iğne dahi yoktu.
Burada üstüne basa basa söylüyorum ateşli silah kullanan tek birim
Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına bağlı özel
harekatçılardı. Bizim zaten Bayrampaşa Cezaevi'ne silahla girmemiz
yasak olduğu için rütbeli asker olsa dahi hiç kimse o binaya ateşli
silahla giriş yapmadı. Kullanılan ateşli silahların hepsi, Jandarma
Genel Komutanlığı'na aittir. 10 yılı aşkındır görev yapan herhangi
birisine sorsanız size, Bayrampaşa Cezaevi'ndeki operasyona özel
harekatın katıldığını açıkça söyleyecektir. Herkes bunu biliyor. Bu
özel harekatçıların çoğu AJKÖAK tarafından görevlendirilmişti.
Elazığ birimi de varmış ancak ben onu daha sonra basında çıkan
haberlerden öğrendim.<br /><br /><strong>*AJKÖAK tarafından
görevlendiklerini söylüyorsunuz. Bundan nasıl emin
olabiliyorsunuz?</strong><br />-Çünkü bizzat devrem olan ve AJKÖAK'nin
kurtarma bölümünde olan özel harekatçıyla orada karşılaştım ve
konuştum. Elindeki daha önce hiç görmediğim özel silahın ne olduğunu
sordum. Zaten Ankara'dan geldiklerini ve özel harekattan olduklarını da
o şekilde anladım.<br /><br /><strong>EMİRLERİ İBRAHİM TÜYSÜZ
VERİYORDU<br /><br />*Bayrampaşa katliamında rol alan rütbelilerin ismi
saklanıyor. Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına katliamla ilgili yapılan
suç duyurusunda isimleri geçen rütbelilerden hangilerini operasyon
sırasında gördünüz?</strong><br />-O dönemde İstanbul Bölge Jandarma
Komutanı olan Engin Hoş'u görmedim, muhtemelen o cezaevi dışından
operasyonu yönetiyordu. O bir tuğgeneral, operasyonu zaten o yönetir,
geridedir, dışarıdadır ancak mutlaka operasyonun olduğu yerdedir ve emir
veren odur. Dönemin İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı olan Halil
İbrahim Tüysüz'ü gördüm. Koridorlarda personeli sürekli takip eden,
özel harekatçılara emir yağdıran birinci şahıstı kendisi. Bayrampaşa
Cezaevi Koruma Tabur Komutanı Dursun Ertuğrul, Tabur Komutanı Zeki
Bingöl, Uzman Jandarma Başçavuş Ayhan Akar , Yüzbaşı Ömer Arık,
İkinci sevk bölük komutanı Üsteğmen Numan Öksüz , Koruma Taburu
Bölük komutanı, Üsteğmen Ahmet Koçyiğit, bizim yüzbaşımız Birinci
Jandarma Tabur Komutanlığına bağlı olan Birinci Sevk Bölük komutanı
Hüseyin Pir, Yüzbaşı Murat Bektaş, Halkalı Jandarma Komando Taburu
Jandarma Binbaşı Hüseyin Bakır da vardı. Ben bunların hepsini gördüm.
Hepsi operasyona bilfiil katılıp yöneten insanlardı.<br /><br
/><strong>KULLANILAN SİLAHLAR P90<br /><br />*Operasyon esnasında ne tür
silahlar kullanıldı?</strong><br />-Rütbeli personel olmama rağmen
kullandıkları silahları teşkilatta bugüne kadar hiç görmedim. Bu
silahlar 9 milimetreden daha küçük, Emo silahlarından daha inceydiler.
Daha ince olmasından dolayı da, darbe oranı daha küçük, bir noktaya
nüfuz ettiği için daha delicidir. Bizim kullandığımız silahlar
dışında özel yapım silahlardı bunlar. Ancak Avrupa'da kullanılan
cinstendi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde bile bulunmayan ancak
özel hareket birimlerinin kullandığı özel silahlardı. İsminin P90
olduğunu sonradan öğrendiğim bu silah yaklaşık 50 fişek atabiliyor.
İnternetten araştırdığım kadarıyla ateşlendiğinde 200 metreden
duvarı delebilme özelliği var. Cezaevinin içine girer girmez mazgallardan
gördükleri tutuklu ve hükümlülerin direkt bacaklarına sıkmışlar.
Operasyondan sonra çıkartılan kadın tutuklular da, bizzat bu silahlardan,
'masayı delip geçiyordu' diye söz ediyorlardı.<br /><br
/><strong>KADINLAR KOĞUŞUNDAN SAĞ ÇIKAN OLMADI<br /><br />*Siz kadın
koğuşuna girdiğiniz zaman nasıl bir manzarayla
karşılaştınız?</strong><br />-Orada iki ve üç ayrı noktada üst üste
yığılmış ve yanmış insan cesetleri gördüm. Ben o zaman 16 kişi diye
saydım ama anlamadığım olay ise bu rakamın 8 olarak gösterilmesi oldu.
Çünkü Bayrampaşa'daki kadın koğuşundan hiç kimse teslim olmadı. O
koğuştakiler hepsi yandı onu biliyorum.<br /><br /><strong>VÜCUTLARI
KÖMÜRLEŞMİŞTİ<br /><br />*6 kişinin diri diri yakıldığı
söyleniyor. Bu rakam daha yüksek mi?</strong><br />-Bakın, 6 veya 8
kişiden fazla ceset vardı orada. Bir kadın, koğuş kapısının
arkasında dolap ile kapı arasında sıkışmış halde yanmıştı.
Kapıdan içeriye girdiğiniz zaman sağ kısımda 3 veya 4 kişi üst üste
yığılmış bir biçimdeydi. Vücutları ve yüzleri kömürleşmiş
haldeydi. Kimisi de duvarın diğer köşesinde, üst üste ve
kömürleşmiş bir şekildeydi. Bunu zaten ifademde de belirtim. Bugün
aradan uzun bir süre geçti sayıyı tam olarak hatırlamıyorum ancak sekiz
kişi olmadığı kesin. Çünkü o koğuştan canlı kimse çıkmadı ve
sayıları daha fazlaydı. Beni esas kurcalayan sorulardan bir tanesi de
rakamların doğru olup olmadığıdır. İkinci ifademin alınması için
Bakırköy 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bana yollanan
evrakta İstanbul Adli Tıp Kurumu'nun göndermiş olduğu rapor da vardı.
Ben o rapora da göz attım. O evrakta yanan tutukluların ve hükümlülerin
vücut, kafatası ve göğüs kemiklerinde kırık olduğu ve bu
kırıkların uzaktan kullanılan delici ve kırıcı silahlarla
yapıldığı tespit edildiği yazılmış. Aklıma takılan diğer bir husus
ise operasyon esnasında çocukların olmaması. Ben de, cezaevi idaresi de
orada küçük çocukların bulunduğunu biliyoruz. Ne olduysa nasıl olduysa
o çocuklar operasyon sırasında ve sonrasında ortada yoktu.<br /><br
/><strong>KAPI AÇILSAYDI KURTULURLARDI<br />*Siz koridorda konuşlanmışken
hedef alınan C blok koğuşundan kadınlar size, 'yardım edin' diye
bağırmışlar. Neden yardım etmediniz?</strong><br />- Kadın koğuşları
iki katlıydı. Yani koridordan girdiğinizde yemekhane olarak kullanılan
bölüm artı o bölümden yukarıya çıkan koğuş bölümü vardır.
Yemekhane kapılarından geldiler ve kapıları yumrukladılar 'Biz teslim
olacağız, bizi buradan çıkartın' diye bağırdılar. Daha yangın
çıkmamıştı. Yani 'teslim olun' diye anons yapıldıktan sonra
kadınlar teslim olmaya geldi. Ancak amirlerimiz kapıları açmamız
konusunda hiçbir talimat vermediği için biz kapıları açamadık.
Açabilme yetkimiz yoktu. Koğuş anahtarı da bizde değildi.<br /><br
/><strong>*Siz kadınların çıkmak istediklerini anons ettiniz
mi?</strong><br />-Bizim anons etmemize gerek yoktu. Çünkü zaten
amirlerimiz başımızdaydı. Onlar duyuyorlardı teslim olmak istediklerini.
Ancak kapıyı açma talimatı vermediler. Yani operasyona katılan yönetici
konumdaki subaylar zaten başımızdaydı. O anda kapılar açılsaydı
kurtulurlardı. Çünkü gazlar ve ateşleyici maddeler henüz atılmıştı.
Kapılar açılsaydı büyük ihtimalle bunların hepsi teslim olacaktı ve
yaşananların hiçbiri olmayacaktı.<br /><br /><strong>BENZİNLİ
BATTANİYELER<br />*İfadenizde, özel harekat biriminde yer alanlarla
birkaç yıl sonra karşılaştığınızı ve kadınları diri diri
yaktıklarını itiraf ettiklerini söylüyorsunuz…</strong><br />-Evet,
daha önce söz ettiğim benimle aynı devreden olan özel harekatçıyla
2006-2007 yıllarında görev yaptığımız Siirt'te tekrar
karşılaştım ve bana kadın koğuşundaki tutuklu ve hükümlülere neler
yaptıklarını anlattı. Yangın sırasında kadın tutuklu ve
hükümlülere sözde onları alevlerden korumak için yaş battaniye
atacaklarını söylemişler ama o atılan battaniyelerde benzin varmış. Bu
şekilde yanmalarına sebep olduklarını söyledi. Zaten yaralı olarak
kurtulan tutuklu ve hükümlüler de tavanların delindiğini ve yanıcı bir
maddenin atıldığını açıkça söylüyorlar. Bunu da önceki
ifadelerinde de söylüyorlardı ancak bunu devlet kabul etmiyordu.<br
/><strong><br />KİMYASAL GAZ BOMBALARI ATILDI<br />*O arkadaşınız
kimyasal kullandıklarını da anlattı mı?</strong><br />-Evet. Sadece
benzinli battaniye değil, aynı zamanda kimyasal gaz bombalarını da
operasyon esnasında farklı yerlerden attıklarını söyledi. Adli Tıp
raporları da bunu doğruluyor. Bakın zaten koğuşların normal yapısı
gereği standart devletin vermiş olduğu yatak ve battaniyeler var. Artı
onun dışında dışarıdan getirilen ufak tefek eşyalar vardır. Şimdi
birincisi o koğuşlara fazla malzeme verilmediği için iddia edildiği gibi
tutuklular ve hükümlüler yangın çıkartsaydı bu kadar etkili olmazdı.
Operasyondan sonra koğuşlardaki demirler ve ranzalar dahil erimişti.
Bugün bir battaniyenin, bir yatağın yanmasıyla demirin yanması arasında
çok büyük bir fark vardır. Yani bir yatak yanmasıyla demir o hale
gelmez. Bir insan da elini tutuğun zaman kopacak şekilde de yanmaz.
Kimyasal madde kullanıldığı zaten buradan belli. Zaten binbaşı Zeki
Bingöl'ün ifadelerine baktığınız taktirde, kimyasal bomba
kullanıldığı anlaşılıyor. Senelerce görev yapmasına rağmen bu
çeşit bir bombaya ilk kez rastladığını ifade ediyor. Öyle ki,
'içeriye atıldığı zaman, tutup bir daha dışarıya atmak mümkün
değil' diyor. Bunu bir binbaşı bir tabur komutanı söylediği halde,
Adalet Bakanlığı ya da savcılar bunu göz önünde bulundurmuyorsa veya
araştırmıyorsa buna ne nedir ki?<br /><strong><br />*Zeki Bingöl
yazdığı kitapta operasyonun kameraya alındığından söz ediyor. Siz
böyle bir şey gördünüz mü?</strong><br />- Operasyon içerden kameraya
alınmadı ama muhtemelen nöbetçi kulelerinden veya çatılardan operasyon
mutlaka ve mutlaka kameraya alınmıştır. Zeki Bingöl'ü orada gördüm
o kameraya almamıştır muhtemelen İl Jandarma Komutanlığından
görevlendirilen bir ekip tarafından operasyonun kameraya alınması
sağlanmıştır. Bunlarda içerde yapılan operasyonu değil dışarıda
yapılan müdahaleleri kayıt altına almışlardır. Çünkü içerde
kamerayla dolaşan hiç kimseye rastlamadım. Rastlasam hatırlardım.Öyle
bir ortamda kamerayla dolaşan bir kişi hemen göze çarpar.<br /><br
/><strong>Tutuklularda bir bıçak bile çıkmadı<br /><br />*Operasyonlarda
bir başka spekülasyon ise tutuklular ve hükümlülerin silahlı olduğu
iddiasıydı. Siz gördünüz mü, içeride silah bulundu mu?</strong><br
/>-Daha önceleri DHKP C koğuşunda eğlence yapıldığında içeriyi
görmememiz için battaniye koyuluyordu. Veya bazen artık silah mı değil
mi bilmiyorum bazı maytap patlaması gibi sesler gelirdi. Ancak operasyon
günü kesinlikle koğuşlardan silah çıkmadı. Ona eminim. Çünkü
operasyon sonrası yapılan aramada hiçbir ateşli silah bulunmadı. Ne bir
bıçak, ne bir tüfek, ne bir kılıç. Hiçbir şey. Orada medyaya
gösterilen silahlar zimmet dışı, meçhul bir şekilde ele geçirilmiş
olup, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından oraya konulmuş silahlardı.
Gösterilen silahlardan biri kalaşnikoftu. Peki soruyorum, madem kalaşnikof
vardı içeride, niye kimse kullanmadı?<br /><br /><strong>SİLAHLAR DAHA
ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞTI<br /><br />* Nereden biliyorsunuz silahların
Jandarma Genel Komutanlığı tarafından konduğunu?</strong><br />-Çünkü
kendilerini bu operasyonda haklı göstermek için silahları daha önceden
hazırlamışlardı ve operasyon sonrası gereken yerlere koydular.<br
/><strong><br /></strong></p><p style="margin-bottom: 0cm;"><strong>Kaynak:
Birgün</strong></p><p>19 Aralık Cezaevi Katliamı sırasında Bayrampaşa
Cezaevi'nde görevli olan uzman çavuş Altan Sabsız, katliamı yöneten
rütbeli askerlerin isimlerini tek tek açıkladı. Katliam öncesinde
sürekli tatbikatlar yaptıklarını söyleyen Sabsız, operasyonda kimyasal
gaz bombaları kullanıldığını belirtti. Dönemin komutanı Halil
İbrahim Tüysüz'ün maltada emirler yağdırdığını anlatan Sabsız,
''Maltada kimi gördülerse vurdular'' dedi.<br /> <br /> 'Hayata Dönüş
Operasyonu'nda, Bayrampaşa Cezaevi'nde Uzman Jandarma Çavuş olarak
görevli olan Altan Sabsız, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş
Komutanlığı'na (AJKÖAK) bağlı özel harekatçıların operasyonda 50
fişek atabilen, duvarları delen, yüksek şarjör kapasiteli özel yapım
P90 isimli silahları kullandığını belirtti.<br /> <br />
Bayrampaşa'da 12 tutsağın öldürüldüğü ve diri diri yakıldığı
katliamın Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmasında ilk
kez tanık olarak konuşan eski Uzman Çavuş Altan Sabsız ifadesinde,
yanarak hayatını kaybedenlerin iddia edildiği gibi kendi kendilerini
yakmadığını, aksine, yangın çıkan koğuştakilerin teslim olmak
istemesine rağmen kapıların açılmadığını söylemişti. 19 Aralık
2000'de gerçekleştirilen 'Hayata Dönüş Operasyonu'nda, Bayrampaşa
Cezaevi'nde Uzman Jandarma Çavuş olarak görevli olan Altan Sabsız,
operasyonu gerçekleştiren Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş
Komutanlığı'na (AJKÖAK) bağlı harekâtçıların yaptığı
katliamın ayrıntılarını ve sonrasında olayın 30 erin üzerine nasıl
yıkılmaya çalışıldığını tüm detaylarıyla BirGün'e anlattı.
Çarpıcı detayların ortaya çıktığı röportajı bugün ve yarın iki
bölüm halinde yayınlıyoruz.<br /> <br /> <strong>*Operasyonun
olacağını önceden biliyor muydunuz?</strong><br /> -Bizim bir hafta veya
bir ay öncesinde, şu gün operasyon yapılacak gibi bir bilgi almamız söz
konusu değildi. Biz her zaman eğitim aldığımız için hazırdık. Kimse
bize bu konuda 'hazırlan' demedi. O gün sabah her zamanki gibi mesaime
geldim. Görevdeyken bana ikinci bir emre kadar eve gitmemin yasak olduğunu
söyledi. Yani size burada bilgi değil emir veriliyor. Bu emri yerine
getirmediğiniz taktirde kendinizi askeri mahkemede buluyorsunuz.<br /> <br
/> <strong>DOĞUDA GÖREV YAPAN BİRLİKLER<br /> <br /> *O gün neler
oldu?</strong><br /> -Söz konusu operasyon gece saat 02.00 sularında
başladı. Birden ellerinde ateşli silahlarla özel harekatçı birimler
geldi. Bir kısmı koridorlardan giriş yaparken, diğer bir kısım ise iş
makineleriyle duvarları yıkılmak suretiyle havalandırma bölümlerine
girdiler. Bu birimler yüzde yüzü muvazzaf veya sözleşmeli rütbeli
personelden oluşan bir gruptu. Bunların çoğu Güneydoğu ve Doğu'da
operasyonlara giden özel birlikler. İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı
olan personele zaten silah verilmedi. Bir tek İstanbul dışından gelenler
silahlıydı. Onlar koridora girdikleri gibi maltada dolaşan herhangi
tutukluyu ve hükümlüyü, kim varsa ayaklarından vurdular. Bir kısmını
bu şekilde alıp çıkartmışlardı. Ondan sonra tutuklu ve hükümlüler
kapıları kapattı ve içeriye girilmiyordu. Zaten esas olay ondan sonra
başladı. DHKP-C örgütünden yatan insanların hiçbiri teslim olmadı.
Ben koridorda görevliydim. Gaz maskem olmasına ve koğuşlardan mesafe
olarak da uzakta olmama rağmen, ben bile atılan gazdan etkilendim. Göz
gözü görmüyordu. Ben bu haldeysem içeridekiler ne durumdaydı onu
bilemem.<br /> <br /> <strong>SİLAH SADECE ÖZEL HAREKATÇILARDA VARDI<br />
<br /> *Size silah verildi mi, sizin göreviniz neydi?</strong><br /> -Bizim
kati suretle üzerimizde silah yoktu. Biz sadece tutuklu ve hükümlüleri F
tiplerine sevk etmek için görevliydik. Üzerimizde sadece toplumsal
müdahalelerde polisin ve jandarmanın kullandığı robokop elbise ve
teçhizatı vardı. Bırakın ateşli silahı, üzerimizde iğne dahi yoktu.
Burada üstüne basa basa söylüyorum ateşli silah kullanan tek birim
Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına bağlı özel
harekatçılardı. Bizim zaten Bayrampaşa Cezaevi'ne silahla girmemiz
yasak olduğu için rütbeli asker olsa dahi hiç kimse o binaya ateşli
silahla giriş yapmadı. Kullanılan ateşli silahların hepsi, Jandarma
Genel Komutanlığı'na aittir. 10 yılı aşkındır görev yapan herhangi
birisine sorsanız size, Bayrampaşa Cezaevi'ndeki operasyona özel
harekatın katıldığını açıkça söyleyecektir. Herkes bunu biliyor. Bu
özel harekatçıların çoğu AJKÖAK tarafından görevlendirilmişti.
Elazığ birimi de varmış ancak ben onu daha sonra basında çıkan
haberlerden öğrendim.<br /> <br /> <strong>*AJKÖAK tarafından
görevlendiklerini söylüyorsunuz. Bundan nasıl emin
olabiliyorsunuz?</strong><br /> -Çünkü bizzat devrem olan ve AJKÖAK'nin
kurtarma bölümünde olan özel harekatçıyla orada karşılaştım ve
konuştum. Elindeki daha önce hiç görmediğim özel silahın ne olduğunu
sordum. Zaten Ankara'dan geldiklerini ve özel harekattan olduklarını da
o şekilde anladım.<br /> <br /> <strong>EMİRLERİ İBRAHİM TÜYSÜZ
VERİYORDU<br /> <br /> *Bayrampaşa katliamında rol alan rütbelilerin ismi
saklanıyor. Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına katliamla ilgili yapılan
suç duyurusunda isimleri geçen rütbelilerden hangilerini operasyon
sırasında gördünüz?</strong><br /> -O dönemde İstanbul Bölge Jandarma
Komutanı olan Engin Hoş'u görmedim, muhtemelen o cezaevi dışından
operasyonu yönetiyordu. O bir tuğgeneral, operasyonu zaten o yönetir,
geridedir, dışarıdadır ancak mutlaka operasyonun olduğu yerdedir ve emir
veren odur. Dönemin İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı olan Halil
İbrahim Tüysüz'ü gördüm. Koridorlarda personeli sürekli takip eden,
özel harekatçılara emir yağdıran birinci şahıstı kendisi. Bayrampaşa
Cezaevi Koruma Tabur Komutanı Dursun Ertuğrul, Tabur Komutanı Zeki
Bingöl, Uzman Jandarma Başçavuş Ayhan Akar , Yüzbaşı Ömer Arık,
İkinci sevk bölük komutanı Üsteğmen Numan Öksüz , Koruma Taburu
Bölük komutanı, Üsteğmen Ahmet Koçyiğit, bizim yüzbaşımız Birinci
Jandarma Tabur Komutanlığına bağlı olan Birinci Sevk Bölük komutanı
Hüseyin Pir, Yüzbaşı Murat Bektaş, Halkalı Jandarma Komando Taburu
Jandarma Binbaşı Hüseyin Bakır da vardı. Ben bunların hepsini gördüm.
Hepsi operasyona bilfiil katılıp yöneten insanlardı.<br /> <br />
<strong>KULLANILAN SİLAHLAR P90<br /> <br /> *Operasyon esnasında ne tür
silahlar kullanıldı?</strong><br /> -Rütbeli personel olmama rağmen
kullandıkları silahları teşkilatta bugüne kadar hiç görmedim. Bu
silahlar 9 milimetreden daha küçük, Emo silahlarından daha inceydiler.
Daha ince olmasından dolayı da, darbe oranı daha küçük, bir noktaya
nüfuz ettiği için daha delicidir. Bizim kullandığımız silahlar
dışında özel yapım silahlardı bunlar. Ancak Avrupa'da kullanılan
cinstendi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde bile bulunmayan ancak
özel hareket birimlerinin kullandığı özel silahlardı. İsminin P90
olduğunu sonradan öğrendiğim bu silah yaklaşık 50 fişek atabiliyor.
İnternetten araştırdığım kadarıyla ateşlendiğinde 200 metreden
duvarı delebilme özelliği var. Cezaevinin içine girer girmez mazgallardan
gördükleri tutuklu ve hükümlülerin direkt bacaklarına sıkmışlar.
Operasyondan sonra çıkartılan kadın tutuklular da, bizzat bu silahlardan,
'masayı delip geçiyordu' diye söz ediyorlardı.<br /> <br />
<strong>KADINLAR KOĞUŞUNDAN SAĞ ÇIKAN OLMADI<br /> <br /> *Siz kadın
koğuşuna girdiğiniz zaman nasıl bir manzarayla
karşılaştınız?</strong><br /> -Orada iki ve üç ayrı noktada üst
üste yığılmış ve yanmış insan cesetleri gördüm. Ben o zaman 16
kişi diye saydım ama anlamadığım olay ise bu rakamın 8 olarak
gösterilmesi oldu. Çünkü Bayrampaşa'daki kadın koğuşundan hiç
kimse teslim olmadı. O koğuştakiler hepsi yandı onu biliyorum.<br /> <br
/> <strong>VÜCUTLARI KÖMÜRLEŞMİŞTİ<br /> <br /> *6 kişinin diri diri
yakıldığı söyleniyor. Bu rakam daha yüksek mi?</strong><br /> -Bakın,
6 veya 8 kişiden fazla ceset vardı orada. Bir kadın, koğuş kapısının
arkasında dolap ile kapı arasında sıkışmış halde yanmıştı.
Kapıdan içeriye girdiğiniz zaman sağ kısımda 3 veya 4 kişi üst üste
yığılmış bir biçimdeydi. Vücutları ve yüzleri kömürleşmiş
haldeydi. Kimisi de duvarın diğer köşesinde, üst üste ve
kömürleşmiş bir şekildeydi. Bunu zaten ifademde de belirtim. Bugün
aradan uzun bir süre geçti sayıyı tam olarak hatırlamıyorum ancak sekiz
kişi olmadığı kesin. Çünkü o koğuştan canlı kimse çıkmadı ve
sayıları daha fazlaydı. Beni esas kurcalayan sorulardan bir tanesi de
rakamların doğru olup olmadığıdır. İkinci ifademin alınması için
Bakırköy 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bana yollanan
evrakta İstanbul Adli Tıp Kurumu'nun göndermiş olduğu rapor da vardı.
Ben o rapora da göz attım. O evrakta yanan tutukluların ve hükümlülerin
vücut, kafatası ve göğüs kemiklerinde kırık olduğu ve bu
kırıkların uzaktan kullanılan delici ve kırıcı silahlarla
yapıldığı tespit edildiği yazılmış. Aklıma takılan diğer bir husus
ise operasyon esnasında çocukların olmaması. Ben de, cezaevi idaresi de
orada küçük çocukların bulunduğunu biliyoruz. Ne olduysa nasıl olduysa
o çocuklar operasyon sırasında ve sonrasında ortada yoktu.<br /> <br />
<strong>KAPI AÇILSAYDI KURTULURLARDI<br /> *Siz koridorda konuşlanmışken
hedef alınan C blok koğuşundan kadınlar size, 'yardım edin' diye
bağırmışlar. Neden yardım etmediniz?</strong><br /> - Kadın
koğuşları iki katlıydı. Yani koridordan girdiğinizde yemekhane olarak
kullanılan bölüm artı o bölümden yukarıya çıkan koğuş bölümü
vardır. Yemekhane kapılarından geldiler ve kapıları yumrukladılar
'Biz teslim olacağız, bizi buradan çıkartın' diye bağırdılar.
Daha yangın çıkmamıştı. Yani 'teslim olun' diye anons yapıldıktan
sonra kadınlar teslim olmaya geldi. Ancak amirlerimiz kapıları açmamız
konusunda hiçbir talimat vermediği için biz kapıları açamadık.
Açabilme yetkimiz yoktu. Koğuş anahtarı da bizde değildi.<br /> <br />
<strong>*Siz kadınların çıkmak istediklerini anons ettiniz
mi?</strong><br /> -Bizim anons etmemize gerek yoktu. Çünkü zaten
amirlerimiz başımızdaydı. Onlar duyuyorlardı teslim olmak istediklerini.
Ancak kapıyı açma talimatı vermediler. Yani operasyona katılan yönetici
konumdaki subaylar zaten başımızdaydı. O anda kapılar açılsaydı
kurtulurlardı. Çünkü gazlar ve ateşleyici maddeler henüz atılmıştı.
Kapılar açılsaydı büyük ihtimalle bunların hepsi teslim olacaktı ve
yaşananların hiçbiri olmayacaktı.<br /> <br /> <strong>BENZİNLİ
BATTANİYELER<br /> *İfadenizde, özel harekat biriminde yer alanlarla
birkaç yıl sonra karşılaştığınızı ve kadınları diri diri
yaktıklarını itiraf ettiklerini söylüyorsunuz…</strong><br /> -Evet,
daha önce söz ettiğim benimle aynı devreden olan özel harekatçıyla
2006-2007 yıllarında görev yaptığımız Siirt'te tekrar
karşılaştım ve bana kadın koğuşundaki tutuklu ve hükümlülere neler
yaptıklarını anlattı. Yangın sırasında kadın tutuklu ve
hükümlülere sözde onları alevlerden korumak için yaş battaniye
atacaklarını söylemişler ama o atılan battaniyelerde benzin varmış. Bu
şekilde yanmalarına sebep olduklarını söyledi. Zaten yaralı olarak
kurtulan tutuklu ve hükümlüler de tavanların delindiğini ve yanıcı bir
maddenin atıldığını açıkça söylüyorlar. Bunu da önceki
ifadelerinde de söylüyorlardı ancak bunu devlet kabul etmiyordu.<br />
<strong><br /> KİMYASAL GAZ BOMBALARI ATILDI<br /> *O arkadaşınız
kimyasal kullandıklarını da anlattı mı?</strong><br /> -Evet. Sadece
benzinli battaniye değil, aynı zamanda kimyasal gaz bombalarını da
operasyon esnasında farklı yerlerden attıklarını söyledi. Adli Tıp
raporları da bunu doğruluyor. Bakın zaten koğuşların normal yapısı
gereği standart devletin vermiş olduğu yatak ve battaniyeler var. Artı
onun dışında dışarıdan getirilen ufak tefek eşyalar vardır. Şimdi
birincisi o koğuşlara fazla malzeme verilmediği için iddia edildiği gibi
tutuklular ve hükümlüler yangın çıkartsaydı bu kadar etkili olmazdı.
Operasyondan sonra koğuşlardaki demirler ve ranzalar dahil erimişti.
Bugün bir battaniyenin, bir yatağın yanmasıyla demirin yanması arasında
çok büyük bir fark vardır. Yani bir yatak yanmasıyla demir o hale
gelmez. Bir insan da elini tutuğun zaman kopacak şekilde de yanmaz.
Kimyasal madde kullanıldığı zaten buradan belli. Zaten binbaşı Zeki
Bingöl'ün ifadelerine baktığınız taktirde, kimyasal bomba
kullanıldığı anlaşılıyor. Senelerce görev yapmasına rağmen bu
çeşit bir bombaya ilk kez rastladığını ifade ediyor. Öyle ki,
'içeriye atıldığı zaman, tutup bir daha dışarıya atmak mümkün
değil' diyor. Bunu bir binbaşı bir tabur komutanı söylediği halde,
Adalet Bakanlığı ya da savcılar bunu göz önünde bulundurmuyorsa veya
araştırmıyorsa buna ne nedir ki?<br /> <strong><br /> *Zeki Bingöl
yazdığı kitapta operasyonun kameraya alındığından söz ediyor. Siz
böyle bir şey gördünüz mü?</strong><br /> - Operasyon içerden kameraya
alınmadı ama muhtemelen nöbetçi kulelerinden veya çatılardan operasyon
mutlaka ve mutlaka kameraya alınmıştır. Zeki Bingöl'ü orada gördüm
o kameraya almamıştır muhtemelen İl Jandarma Komutanlığından
görevlendirilen bir ekip tarafından operasyonun kameraya alınması
sağlanmıştır. Bunlarda içerde yapılan operasyonu değil dışarıda
yapılan müdahaleleri kayıt altına almışlardır. Çünkü içerde
kamerayla dolaşan hiç kimseye rastlamadım. Rastlasam hatırlardım.Öyle
bir ortamda kamerayla dolaşan bir kişi hemen göze çarpar.<br /> <br />
<strong>Tutuklularda bir bıçak bile çıkmadı<br /> <br /> *Operasyonlarda
bir başka spekülasyon ise tutuklular ve hükümlülerin silahlı olduğu
iddiasıydı. Siz gördünüz mü, içeride silah bulundu mu?</strong><br />
-Daha önceleri DHKP C koğuşunda eğlence yapıldığında içeriyi
görmememiz için battaniye koyuluyordu. Veya bazen artık silah mı değil
mi bilmiyorum bazı maytap patlaması gibi sesler gelirdi. Ancak operasyon
günü kesinlikle koğuşlardan silah çıkmadı. Ona eminim. Çünkü
operasyon sonrası yapılan aramada hiçbir ateşli silah bulunmadı. Ne bir
bıçak, ne bir tüfek, ne bir kılıç. Hiçbir şey. Orada medyaya
gösterilen silahlar zimmet dışı, meçhul bir şekilde ele geçirilmiş
olup, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından oraya konulmuş silahlardı.
Gösterilen silahlardan biri kalaşnikoftu. Peki soruyorum, madem kalaşnikof
vardı içeride, niye kimse kullanmadı?<br /> <br /> <strong>SİLAHLAR DAHA
ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞTI<br /> <br /> * Nereden biliyorsunuz silahların
Jandarma Genel Komutanlığı tarafından konduğunu?</strong><br />
-Çünkü kendilerini bu operasyonda haklı göstermek için silahları daha
önceden hazırlamışlardı ve operasyon sonrası gereken yerlere
koydular.<br /> <strong><br /></strong></p>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder