12 Eylül'ün
"Ekonomi-Politiği"ne Kenar Notları / Sibel Özbudun - Temel
Demirer
" size="2">Eski anılarımız
yeni umutlarımız
olmalıdır."[1]
Tam 30 yıl sonra, bir
"referandum" eşiğinde 12 Eylül'den bir kez daha
söz etmek "olmazsa olmaz"…
"referandum" eşiğinde 12 Eylül'den bir kez daha
söz etmek "olmazsa olmaz"…
12 EYLÜL 1980
"NE"YDİ, "NE YAPTI"?
"NE"YDİ, "NE YAPTI"?
12 Eylül 1980, Türk(iye)
sermayesinin selameti için uluslararası (ve elbette bölgesel)
konjonktürün gereği üzerine devreye sokulmuş bir
darbe.
sermayesinin selameti için uluslararası (ve elbette bölgesel)
konjonktürün gereği üzerine devreye sokulmuş bir
darbe.
TÜSİAD'dan, Fethullah
Gülen'e uzanan "made in USA" patentli bir cenahın
ayakta alkışladığı tezgâh, Yılmaz Özdil gibi
"Takunyalıların önünü açan 12 Eylül
zihniyeti," diye nitelenmek yerine bir karşı-devrim kapsamında
irdelenmelidir.
Gülen'e uzanan "made in USA" patentli bir cenahın
ayakta alkışladığı tezgâh, Yılmaz Özdil gibi
"Takunyalıların önünü açan 12 Eylül
zihniyeti," diye nitelenmek yerine bir karşı-devrim kapsamında
irdelenmelidir.
Kimse inkâr edemez: 12
Eylül 1980 askerî darbesi, yükselen devrimci demokrasi
mücadelesi ve güçlerine karşı devletin, sistem adına
devreye sokulan önleyici refleksiydi.
Eylül 1980 askerî darbesi, yükselen devrimci demokrasi
mücadelesi ve güçlerine karşı devletin, sistem adına
devreye sokulan önleyici refleksiydi.
Bu bağlamda darbe, arifesindeki
olaylar bütününün gelip dayandığı tabloda anlam bulan
bir karşı devrim girişimidir. Bu müdahale yasal, anayasal, kurumsal
ve işlevsel birçok yeniden yapılanmanın yaratıcısı olmuş,
toplumu katı bir şekilde kuşatma amacı gütmüştür.
olaylar bütününün gelip dayandığı tabloda anlam bulan
bir karşı devrim girişimidir. Bu müdahale yasal, anayasal, kurumsal
ve işlevsel birçok yeniden yapılanmanın yaratıcısı olmuş,
toplumu katı bir şekilde kuşatma amacı gütmüştür.
12 Eylül tarihimizin en can
alıcı olaylarından birisiydi.
alıcı olaylarından birisiydi.
| 12 EYLÜL BİLANÇOSU |
| 50 kişi idam edildi... (27 siyasi suçlu -1'i Asala militanı-, 23 adli suçlu). |
| 650 bin kişi gözaltına alındı... |
| 1 milyon 683 bin kişi fişlendi... |
| 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı... |
| 7 bin kişiye idam cezası istendi... |
| 517 kişiye idam cezası verildi... |
| 98 bin 404 kişi örgüt üyeliğinden yargılandı... |
| 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı... |
| 30 bin kişi mülteci olarak yurtdışına gitti... |
| 300 kişi "kuşkulu" şekilde öldü... |
| 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi... |
| size="1">Cezaevlerinde 299 kişi öldürüldü... |
| 14 kişi açlık grevinde öldürüldü... |
| 95 kişi çatışmada öldürüldü... |
| size="1">İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderi size="1">ldi... |
| 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163... maddelerinden yargılandı... |
| 388 bin kişiye pasaport verilmedi... |
| 30 bin kişi sakıncalı olduğu gerekçesiyle işten atıldı... |
| 937 film sakıncalı bulunarak, yasaklandı... |
| 23 bin 677 derneğin faaliyeti durdurul color="#000000">du... |
| 3 bin 854 öğretmen, 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi... |
| 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi... |
| size="1">Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi... |
| 31 gazeteci cezaevine girdi... |
| 300 gazeteci saldırıya uğradı... |
| 3 gazeteci silahla öldürüldü... |
| size="1">Gazeteler 300 gün yayın yapamadı... |
| 13 "büyük gazete" için 303 dava açıldı... |
| 39 ton gazete ve dergi imha edildi... |
| 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü... |
| 14 kişi açlık grevinde öldü... |
| 16 kişi "kaçarken" vuruldu color="#000000">... |
| 95 kişi "çatışmada" öldürüldü... |
| 73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi... |
| 43 kişinin "intihar ettiği" açıklandı... |
"12 Eylül neden
oldu?" derseniz, kimilerinin yanıtı hazırdır: "Anarşi ve
terör yüzünden denecektir. 22 Aralık 1978'de
Kahramanmaraş'ta çıkan olaylarda 109 kişi
öldürüldü, 500 ev ve işyeri tahrip edildi. Sivas ve
Çorum gibi yerlerde çıkan olaylarda çok sayıda insan
hayatını yitirdi. 1977'de Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs'ı
kutlamak için toplanan işçilerin üzerine ateş
açıldı, 34 kişi öldü. General Evren, 12 Eylül
darbesinden önceki iki yıl içinde 5 bin 241 kişinin teröre
kurban gittiğini, buna son vermek için askerî müdahalenin
zorunlu olduğunu ileri sürdü"! size="2">[2]
oldu?" derseniz, kimilerinin yanıtı hazırdır: "Anarşi ve
terör yüzünden denecektir. 22 Aralık 1978'de
Kahramanmaraş'ta çıkan olaylarda 109 kişi
öldürüldü, 500 ev ve işyeri tahrip edildi. Sivas ve
Çorum gibi yerlerde çıkan olaylarda çok sayıda insan
hayatını yitirdi. 1977'de Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs'ı
kutlamak için toplanan işçilerin üzerine ateş
açıldı, 34 kişi öldü. General Evren, 12 Eylül
darbesinden önceki iki yıl içinde 5 bin 241 kişinin teröre
kurban gittiğini, buna son vermek için askerî müdahalenin
zorunlu olduğunu ileri sürdü"! size="2">[2]
Ancak kazın ayağı böyle
değil!
değil!
Darbeci başı Kenan
Evren'in Fatsa belediye başkanlığını kazanan devrimciler
için "Biz gelmeseydik Fatsa'dakiler gelecekti,"
sözü 12 Eylül'ün "nedeni"ni yeterince
net biçimde ortaya koyar!
Evren'in Fatsa belediye başkanlığını kazanan devrimciler
için "Biz gelmeseydik Fatsa'dakiler gelecekti,"
sözü 12 Eylül'ün "nedeni"ni yeterince
net biçimde ortaya koyar!
Ferai Tınç'ın da
ifade ettiği üzere "12 Eylül sadece gençliğe
yönelik değildi.
ifade ettiği üzere "12 Eylül sadece gençliğe
yönelik değildi.
Sol düşüncenin
güçlenmesine, işçilerin hak arama mücadelelerine,
sivil toplumun kendini bulma çabasına da karşıydı.
güçlenmesine, işçilerin hak arama mücadelelerine,
sivil toplumun kendini bulma çabasına da karşıydı.
Farklılıklarını keşfetmeye
başlayan toplumda Kürtlerin ve Alevilerin seslerini
yükseltmelerine, azınlık sorunlarının ilk kez su yüzüne
çıkma hazırlıklarına karşı da gerçekleşti. Kadınlara da
karşıydı."
başlayan toplumda Kürtlerin ve Alevilerin seslerini
yükseltmelerine, azınlık sorunlarının ilk kez su yüzüne
çıkma hazırlıklarına karşı da gerçekleşti. Kadınlara da
karşıydı."
Evet 12 Eylül 1980 darbesi ve
zihniyetiyle yaşananlar "tüyler ürpertici"dir;
tablonun mimarlarından dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan
Evren'in, -yaptıklarının yanı sıra- açıklamaları da
hafızalardan silinmediği gibi dönemi
"aydınlatır"!
zihniyetiyle yaşananlar "tüyler ürpertici"dir;
tablonun mimarlarından dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan
Evren'in, -yaptıklarının yanı sıra- açıklamaları da
hafızalardan silinmediği gibi dönemi
"aydınlatır"!
| KENAN EVREN'İN DEDİKLERİ! size="2">[3] |
| size="1">Asmayalım da besleyelim mi? (Erdal Eren'in 17 yaşında idam edilmesinden sonra)… |
| Yaşı falan büyütülmedi efendim hiç böyle şey olur mu? (Erdal Eren hakkında) |
| Hak edeni asmazsan bunlar virüs gibi çoğalırlar, işte o zaman Atatürk İlke ve İnkılaplarından kopulur... |
| Adalet yerini bulsun diye bir sağdan bir soldan asıyorduk. Eğer sağdan 2 asmışsak ertesi gün 2 de soldan asıyorduk... |
| size="1">İdamları imzalarken ellerim hiç titremedi... |
| size="1">Bugün olsa gene idam hükümlerini imzalardım (2006'da katıldığı bir programda)… |
| size="1">Yapılması gereken ne varsa hepsini askıya aldık... |
| Bunlar tencereyi pisletmişlerdi, biz temizledik... Yeniden tencereyi verelim, yeniden pisletsinler istedikleri bu (1981'de yaptığı bir konuşmada siyasi yasaklı parti mensupları hakkında)… |
| size="1">Burunlarının ortasına bir yumruk daha istiyorlar galiba (1983'te yaptığı bir konuşmada siyasi yasaklı parti liderlerine ilişkin)… |
| Eskiye rağbet olsaydı bitpazarına nur yağardı (1983'teki bir konuşmasında siyasi yasaklı partiler hakkında color="#000000">)… |
| size="1">Vatandaş mührü eline alacak "Evet" yerine basacak ya. O mühür demirden yapılmış. Demir'i ele bas Demirel olsun, onun için el işareti aldılar (1983'te Demirel'in kurdurduğu, veto edilmiş olan Büyük Türkiye Partisi'nin amblemine ithafen)… |
| İsmet İnönü siyaseti okulda mı öğrendi? |
| Ne demekmiş kadın kolu, gençlik kol? Bir de ihtiyar kolu. Böyle şey olur mu? (siyasi partiler hakkında)… |
| Biz telefonları dinlemiyorduk. Santralden geçerken duyuluyordu... |
| Geri çekilirken öyle bir yumruk yerler ki nereden geldiklerinin farkına varamazlar. (1982'de siyasi yasaklara uymayan parti liderleri hakkında)… |
| Meclise iki, iki buçuk parti girse yeter. ( color="#000000">Hâlen mevcut olan yüzde 10'luk seçim barajını koyarken)… |
| size="1">Yargılanırsam intihar ederim (2009 yılında)… |
Özetlersek; DİSK Genel
Başkanı Süleyman Çelebi'nin, "12 Eylül
Türkiye'yi hâlâ içinden çıkamadığı
girdaba sokmuştur. 12 Eylül bitmedi ve devam ediyor," dediği
koordinatlarda 12 Eylül, köklü
bir sermaye düzenlemesi olarak, devletin monolitik, toplumun korporatif
örgütlenmesi girişimiydi de color="#000000">.
Başkanı Süleyman Çelebi'nin, "12 Eylül
Türkiye'yi hâlâ içinden çıkamadığı
girdaba sokmuştur. 12 Eylül bitmedi ve devam ediyor," dediği
koordinatlarda 12 Eylül, köklü
bir sermaye düzenlemesi olarak, devletin monolitik, toplumun korporatif
örgütlenmesi girişimiydi de color="#000000">.
DARBENİN
"NİÇİN"İ
"NİÇİN"İ
Darbenin, 30'uncu sene-i
devriyesinde de altı özenle ve ısrarla çizilmesi gereken,
"Niçin"idir!
devriyesinde de altı özenle ve ısrarla çizilmesi gereken,
"Niçin"idir!
Yani "Niçin 12
Eylül'de Silahlı Kuvvetler darbe yaptı? Darbe yapılmasını
kimler istedi? Niçin istedi?" sorularının net biçimde,
"Ama"sız/ "Fakat"sızca
yanıtlanmalıdır.
Eylül'de Silahlı Kuvvetler darbe yaptı? Darbe yapılmasını
kimler istedi? Niçin istedi?" sorularının net biçimde,
"Ama"sız/ "Fakat"sızca
yanıtlanmalıdır.
Bu sorulara herkes bugün
bulunduğu yerden ve canının istediği gibi yanıtlar veriyorken; AKP ve
neo-liberal solunun işlevini sergilemek için bu yanıt elzemdir.
bulunduğu yerden ve canının istediği gibi yanıtlar veriyorken; AKP ve
neo-liberal solunun işlevini sergilemek için bu yanıt elzemdir.
Çünkü
1970'li yılların Türkiye'sine kısa bir yolculuk,
işçi sınıfının kendi geçmişini hatırlayarak 12
Eylül'ün daha iyi anlamasını kolaylaştırır.
1970'li yılların Türkiye'sine kısa bir yolculuk,
işçi sınıfının kendi geçmişini hatırlayarak 12
Eylül'ün daha iyi anlamasını kolaylaştırır.
70'li yılların ikinci
yarısı (12 Eylül darbesi öncesi), patronların emek
sömürüsüne karşı işçilerin hak ve adalet
mücadelesinin yoğun olarak sürdüğü yıllardır.
İşçiler insanca yaşam için gerekli olan ücreti
istiyorlar ve bunun için her yıl artan sayıda grevlere binlerce
işçi katılıyordu. İşçiler sadece ücretleri
için değil siyasi talepleri içinde grevler yapıyorlardı.
Eşitlik, özgürlük, adalet istiyorlar ve
sömürünün olmadığı bir dünyaya doğru
koşuyorlardı
yarısı (12 Eylül darbesi öncesi), patronların emek
sömürüsüne karşı işçilerin hak ve adalet
mücadelesinin yoğun olarak sürdüğü yıllardır.
İşçiler insanca yaşam için gerekli olan ücreti
istiyorlar ve bunun için her yıl artan sayıda grevlere binlerce
işçi katılıyordu. İşçiler sadece ücretleri
için değil siyasi talepleri içinde grevler yapıyorlardı.
Eşitlik, özgürlük, adalet istiyorlar ve
sömürünün olmadığı bir dünyaya doğru
koşuyorlardı
Yıl 1977…
59 işyerinde toplam 3.622
güne ulaşan grevlere 15.682 işçi katılır. Patronların
grevler nedeniyle kaybettikleri işgünü sayısı: 1.397.124
gündür. Bu grevlerde işverenin ilan ettiği lokavt sayısı ise 15
olup işten atılan işçi sayısı da
1.448'dir.
güne ulaşan grevlere 15.682 işçi katılır. Patronların
grevler nedeniyle kaybettikleri işgünü sayısı: 1.397.124
gündür. Bu grevlerde işverenin ilan ettiği lokavt sayısı ise 15
olup işten atılan işçi sayısı da
1.448'dir.
Yıl
1978…
1978…
87 işyerinde 9.748
işçinin katıldığı grevlerin süresi 4.457 gün olup
patronların kaybettiği işgünü sayısı ise 426.127'dir.
Lokavt sayısı bir önceki yıla göre 33' e çıkarken
işten atılan işçi sayıda 7.591'dir.
işçinin katıldığı grevlerin süresi 4.457 gün olup
patronların kaybettiği işgünü sayısı ise 426.127'dir.
Lokavt sayısı bir önceki yıla göre 33' e çıkarken
işten atılan işçi sayıda 7.591'dir.
Yıl
1979…
1979…
126 işyerinde toplam 10.529
gün süren grevlere katılan işçi sayısı 21.011'dir.
İşverenlerin kaybettiği işgünü sayısı ise 1.147.721 güne
ulaşmaktadır. Bir önceki yıla göre grevler daha da artmasına
rağmen işverenlerin ilan ettiği lokavt sayısı 15 de kalırken,
çıkarılan işçi sayısı da 968'dir.
gün süren grevlere katılan işçi sayısı 21.011'dir.
İşverenlerin kaybettiği işgünü sayısı ise 1.147.721 güne
ulaşmaktadır. Bir önceki yıla göre grevler daha da artmasına
rağmen işverenlerin ilan ettiği lokavt sayısı 15 de kalırken,
çıkarılan işçi sayısı da 968'dir.
Yıl 1980… Yani 8 aylık
bir dönemde…
bir dönemde…
220 işyerinde toplam 24.474
güne ulaşan grevlere 84.832 işçi katılmıştır. Patronların
bu grev süresince kaybettikleri işgünü sayısı 1.303. 253
olup, emek-sermaye çatışmasının geçen yıllara göre
daha da şiddetlenerek sürdüğü bir yıldır. İşverenlerin
bu yılda ilan edebildikleri lokavt sayısı 21 olup, işten
çıkardığı işçi sayısı da
1.064'dür.
güne ulaşan grevlere 84.832 işçi katılmıştır. Patronların
bu grev süresince kaybettikleri işgünü sayısı 1.303. 253
olup, emek-sermaye çatışmasının geçen yıllara göre
daha da şiddetlenerek sürdüğü bir yıldır. İşverenlerin
bu yılda ilan edebildikleri lokavt sayısı 21 olup, işten
çıkardığı işçi sayısı da
1.064'dür.
Giderek artan grevler
karşısında işverenler lokavt silahlarını kullanamaz hâle
gelirken, hükümetler de patronların istekleri doğrultusunda hem
grevlerin sayısını hem de erteleme zamanını giderek arttırmışlardır.
1978-1980 arasında 2 yılda 88 grev ertelenmiştir. Toplam erteleme
süreleri 1978 yılında 750 gün iken, bu süre 1979 yılında
1.650, 1980 yılında ise 3.120 güne çıkmıştır.
karşısında işverenler lokavt silahlarını kullanamaz hâle
gelirken, hükümetler de patronların istekleri doğrultusunda hem
grevlerin sayısını hem de erteleme zamanını giderek arttırmışlardır.
1978-1980 arasında 2 yılda 88 grev ertelenmiştir. Toplam erteleme
süreleri 1978 yılında 750 gün iken, bu süre 1979 yılında
1.650, 1980 yılında ise 3.120 güne çıkmıştır.
İşçiler,
ücretlerinin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinin
yanı sıra 20 Mart 1978 'Faşizmi İhtar Eylemi', 15 Şubat 1980
Tariş işçilerine destek için de grev ile hayatı
durduruyorlardı. İşçilerin ve emekçilerin ekonomik siyasi
talepleri siyasi düzenin sınırlarını zorluyordu.
ücretlerinin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinin
yanı sıra 20 Mart 1978 'Faşizmi İhtar Eylemi', 15 Şubat 1980
Tariş işçilerine destek için de grev ile hayatı
durduruyorlardı. İşçilerin ve emekçilerin ekonomik siyasi
talepleri siyasi düzenin sınırlarını zorluyordu.
TARİŞ işyerinde
işçilerin mücadelesi işyerlerine işgale
dönüşüyor ve yoksul gecekondu mahalleri de işçilere
yoğun destek veriyordu. İşçi aileleri ve yoksul halk, devrimcilerle
birlikte mahallerde panzerlere karşı barikatlar kuruyor, şehirlerarası
yolu kapatıyorlardı. İşçilerin, emekçilerin mücadelesi
fabrikalarla sınırlı kalmıyor, yaşadıkları gecekondu mahallerine de
hızla yayılıyor, yoksul mahalleler sermaye düzenine
başkaldırıyordu.
işçilerin mücadelesi işyerlerine işgale
dönüşüyor ve yoksul gecekondu mahalleri de işçilere
yoğun destek veriyordu. İşçi aileleri ve yoksul halk, devrimcilerle
birlikte mahallerde panzerlere karşı barikatlar kuruyor, şehirlerarası
yolu kapatıyorlardı. İşçilerin, emekçilerin mücadelesi
fabrikalarla sınırlı kalmıyor, yaşadıkları gecekondu mahallerine de
hızla yayılıyor, yoksul mahalleler sermaye düzenine
başkaldırıyordu.
Patronlar, emperyalist-kapitalist
sistemin sömürü düzenini devam ettirmek, zenginliklerini
korumak için askerî gücünü devreye soktu.
Silahlı güçlerini iktidara el koymaya çağırdı.
Patronlar sivil elbiselerini çıkarıp yerine askerî giysilere
büründüler. Patronlar kulübü başkanı:
"şimdiye kadar işçiler güldü, şimdi biz
güleceğiz" sözleri ile ne yapacaklarını işçilere
duyurdu.
sistemin sömürü düzenini devam ettirmek, zenginliklerini
korumak için askerî gücünü devreye soktu.
Silahlı güçlerini iktidara el koymaya çağırdı.
Patronlar sivil elbiselerini çıkarıp yerine askerî giysilere
büründüler. Patronlar kulübü başkanı:
"şimdiye kadar işçiler güldü, şimdi biz
güleceğiz" sözleri ile ne yapacaklarını işçilere
duyurdu.
Grevler
yasaklandı…
yasaklandı…
Sendikalar
kapatıldı…
kapatıldı…
İşçiler ve sendikacılar
gözaltına alındı…
gözaltına alındı…
Baskı ve zulümle
işçilere geçmişte yaptıklarının hesabı
soruldu…[4]
işçilere geçmişte yaptıklarının hesabı
soruldu…[4]
Evet, "Niçin"e
ilişkin verilen bu yanıt, aynı zamanda 12 Eylül darbesinin kimler
için kime karşı yapıldığını net biçimde
sergiler!
ilişkin verilen bu yanıt, aynı zamanda 12 Eylül darbesinin kimler
için kime karşı yapıldığını net biçimde
sergiler!
Ancak bitmedi; dahası da var ki,
o da 24 Ocak "Ekonomik Programı"dır!
o da 24 Ocak "Ekonomik Programı"dır!
"MASUM DEĞİLSİNİZ,
HİÇ BİRİNİZ!"
HİÇ BİRİNİZ!"
Çok nettir: "24 Ocak
kararlarının uygulanabilmesi, Özalizm olarak dikte ettirilen piyasalar
düzenine geçiş bile 12 Eylül sayesinde
gerçekleşebildi." size="2">[5]
kararlarının uygulanabilmesi, Özalizm olarak dikte ettirilen piyasalar
düzenine geçiş bile 12 Eylül sayesinde
gerçekleşebildi." size="2">[5]
Yani 24 Ocak serbest
piyasacılığı, 12 Eylül'ün döl
yatağıdır.
piyasacılığı, 12 Eylül'ün döl
yatağıdır.
Bu nedenle işçi ve emek
düşmanı 24 Ocak serbest piyasacılığına yaslananların, tüm
zamanlarda 12 Eylül karşıtı olması mümkün değildir ve
olamaz da!
düşmanı 24 Ocak serbest piyasacılığına yaslananların, tüm
zamanlarda 12 Eylül karşıtı olması mümkün değildir ve
olamaz da!
Bu noktada sözü,
"Masum değilsiniz hiçbiriniz!" diyen Mustafa
Sönmez'e bırakıyoruz: "Yakın tarihimizin miladı olan 12
Eylül 1980 askerî darbesi, bir kez daha sorgulanacak toplum
vicdanında. Bir kez daha faili Kenan Evren ve çevresi olan generaller
cuntasından hesap istenecek. Ama, şöyle soralım: Sadece hesap vermesi
gerekenler Evren ve çetesi midir? Ya onları 12 Eylül'e
cesaretlendiren, teşvik eden iç ve dış failler? Onlara iktidarları
boyunca yardakçılık yapanlar? 12 Eylül düzenini 1982
Anayasası'na geçirerek, bugünkü hayatımıza
içselleştirenler? Onlardan hesap sormadan, 12 Eylül
yargılanabilir mi?..
"Masum değilsiniz hiçbiriniz!" diyen Mustafa
Sönmez'e bırakıyoruz: "Yakın tarihimizin miladı olan 12
Eylül 1980 askerî darbesi, bir kez daha sorgulanacak toplum
vicdanında. Bir kez daha faili Kenan Evren ve çevresi olan generaller
cuntasından hesap istenecek. Ama, şöyle soralım: Sadece hesap vermesi
gerekenler Evren ve çetesi midir? Ya onları 12 Eylül'e
cesaretlendiren, teşvik eden iç ve dış failler? Onlara iktidarları
boyunca yardakçılık yapanlar? 12 Eylül düzenini 1982
Anayasası'na geçirerek, bugünkü hayatımıza
içselleştirenler? Onlardan hesap sormadan, 12 Eylül
yargılanabilir mi?..
Mesela TÜSİAD'ı, o
dönemin yönetimini sorgulamayan bir 12 Eylül soruşturması
adil olabilir mi? 1978'de kurulan Ecevit hükümetini gazete
ilanlarıyla düşürmeye çalışan, sonra programını
Demirel Başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe'ye ve onun
tetikçilerine uygulatan TÜSİAD'ı, TÜSİAD'ın
arka planında yeni bir ekonomik modeli dayatan IMF-Dünya Bankası
ikilisini nasıl dışarıda tutabiliriz?
dönemin yönetimini sorgulamayan bir 12 Eylül soruşturması
adil olabilir mi? 1978'de kurulan Ecevit hükümetini gazete
ilanlarıyla düşürmeye çalışan, sonra programını
Demirel Başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe'ye ve onun
tetikçilerine uygulatan TÜSİAD'ı, TÜSİAD'ın
arka planında yeni bir ekonomik modeli dayatan IMF-Dünya Bankası
ikilisini nasıl dışarıda tutabiliriz?
Hatırlayın; 1950'lerden
1970'lere izlenen ithal ikameci, iç pazara dönük
birikim modeli artık işlemiyordu. Döviz kazandırmayan ve döviz
ihtiyacını borç-harçla kapatan bir birikim kulvarından,
döviz kazandıran 'ihracata dönük ekonomi' modeli
gerekiyor diyordu IMF-Dünya Bankası ikilisi ve TÜSİAD, TİSK,
TOBB.. bütün bu patron örgütleri de buna iman
etmişlerdi. Ama bir engel vardı. Böyle bir ekonomik modele
geçiş, anti-sendikal önlemler istiyordu. DİSK'i bertaraf
etmek, grevleri zorlaştırmak, işçileri uysallaştırmak
gerekiyordu. Böyle bir model, piyasa, liberalizm bayrağını
yükseltiyor; sosyal devlet, kamu sektörü vb. yapıları
dışlıyordu. Mal ve sermaye hareketlerine, yabancı sermaye girişine,
özelleştirmelere yol açılmalı.. hem de ardına kadar diyordu.
Bütün bunları 1970'li yılların yükselmiş halk
muhalefetine rağmen, sendikal mücadelelere rağmen yapmak
mümkün değildi. 12 Eylül bunun için gerekliydi.
1970'lere izlenen ithal ikameci, iç pazara dönük
birikim modeli artık işlemiyordu. Döviz kazandırmayan ve döviz
ihtiyacını borç-harçla kapatan bir birikim kulvarından,
döviz kazandıran 'ihracata dönük ekonomi' modeli
gerekiyor diyordu IMF-Dünya Bankası ikilisi ve TÜSİAD, TİSK,
TOBB.. bütün bu patron örgütleri de buna iman
etmişlerdi. Ama bir engel vardı. Böyle bir ekonomik modele
geçiş, anti-sendikal önlemler istiyordu. DİSK'i bertaraf
etmek, grevleri zorlaştırmak, işçileri uysallaştırmak
gerekiyordu. Böyle bir model, piyasa, liberalizm bayrağını
yükseltiyor; sosyal devlet, kamu sektörü vb. yapıları
dışlıyordu. Mal ve sermaye hareketlerine, yabancı sermaye girişine,
özelleştirmelere yol açılmalı.. hem de ardına kadar diyordu.
Bütün bunları 1970'li yılların yükselmiş halk
muhalefetine rağmen, sendikal mücadelelere rağmen yapmak
mümkün değildi. 12 Eylül bunun için gerekliydi.
Önce ne yaptılar? En militan
işveren sendikası MESS'in Başkanı, Sabancı koordinatörü,
Nakşi tarikatından Turgut Özal'ı, Demirel'in
müsteşarı yapıp 24 Ocak paketi ile girizgâhı yaptılar. IMF
programını hemen uygulayıp dehşetli bir devalüasyon ve zam
yağmuruyla ilk hücumu gerçekleştirdiler. Ama karşılarında
halk muhalefetini, 85 bine ulaşan grevcilerin çadırlarını
görünce, kendi ifadeleriyle şartları biraz daha
olgunlaştırdılar, 'sağ-sol çatışması'na ordunun
müdahalesi adı altında, 24 Ocak'ın eksik kalan ayağını, 12
Eylül darbesi ile tamamladılar. Ve gelir gelmez DİSK'i
kapadılar, grevleri yasakladılar. Türk-İş genel sekreterini
hükümete alıp yanlarına çektiler. Partileri kapadılar, en
ılımlılara bile kan kusturdular.
işveren sendikası MESS'in Başkanı, Sabancı koordinatörü,
Nakşi tarikatından Turgut Özal'ı, Demirel'in
müsteşarı yapıp 24 Ocak paketi ile girizgâhı yaptılar. IMF
programını hemen uygulayıp dehşetli bir devalüasyon ve zam
yağmuruyla ilk hücumu gerçekleştirdiler. Ama karşılarında
halk muhalefetini, 85 bine ulaşan grevcilerin çadırlarını
görünce, kendi ifadeleriyle şartları biraz daha
olgunlaştırdılar, 'sağ-sol çatışması'na ordunun
müdahalesi adı altında, 24 Ocak'ın eksik kalan ayağını, 12
Eylül darbesi ile tamamladılar. Ve gelir gelmez DİSK'i
kapadılar, grevleri yasakladılar. Türk-İş genel sekreterini
hükümete alıp yanlarına çektiler. Partileri kapadılar, en
ılımlılara bile kan kusturdular.
TÜSİAD ve çevresi
çok mutluydu. Patronlar dünyasının duayeni Vehbi
Koç'un 3 Ekim 1981 tarihinde Kenan Evren'e yazdığı
mektuptaki şu satırları nasıl unutabiliriz:
çok mutluydu. Patronlar dünyasının duayeni Vehbi
Koç'un 3 Ekim 1981 tarihinde Kenan Evren'e yazdığı
mektuptaki şu satırları nasıl unutabiliriz:
'Şimdi, faşist ordu
iktidara geldi, kapitalistlerle birleşerek Türk işçisini
istismar ediyor propagandası yapılmaktadır. Böyle bir iftira
karşısında işçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan
kanunlar, taraflar için adilane bir şekilde ve asgari hata ile
çıkarılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken, bazı
sendikaların Türk Devleti'ni ve ekonomisini yıkmak için
bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler göz önünde
bulundurulmalıdır... İşçi sınıfını ayaklandırmak amacıyla,
Komünist Parti'nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin,
Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli
teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır. Bunlara karşı
uyanık olunmalı ve teşebbüsleri muhakkak engellenmelidir... Basının
kalemine tenkit fırsatı verilmemelidir.' size="2">[6]
iktidara geldi, kapitalistlerle birleşerek Türk işçisini
istismar ediyor propagandası yapılmaktadır. Böyle bir iftira
karşısında işçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan
kanunlar, taraflar için adilane bir şekilde ve asgari hata ile
çıkarılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken, bazı
sendikaların Türk Devleti'ni ve ekonomisini yıkmak için
bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler göz önünde
bulundurulmalıdır... İşçi sınıfını ayaklandırmak amacıyla,
Komünist Parti'nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin,
Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli
teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır. Bunlara karşı
uyanık olunmalı ve teşebbüsleri muhakkak engellenmelidir... Basının
kalemine tenkit fırsatı verilmemelidir.' size="2">[6]
Ya dönemin TİSK Başkanı
Halit Narin'in, sendika ve grev hakkını kullanan işçileri
kastederek, 'Bugüne kadar işçiler güldü bizler
ağladık, şimdi gülme sırası bizde' diye attığı
sevinç naralarını...
Halit Narin'in, sendika ve grev hakkını kullanan işçileri
kastederek, 'Bugüne kadar işçiler güldü bizler
ağladık, şimdi gülme sırası bizde' diye attığı
sevinç naralarını...
Bunca iç etkenin yanında
dış tazyik de vardı tabii. ABD vardı en başta. Bölgenin jeo-politik
ihtiyaçları, NATO'nun güney kanadındaki
Türkiye'de sözde bir demokrasiye dahi tahammül
gösteremeyecek tahammülsüzlükteydi..Paşalar işte bu
'iç ve dış talepler' karşısında 12 Eylül
için koşulları 'olgunlaştırdılar' ve 12 Eylül
sabaha karşı, ünlü, 'our boys have done it'
sözünü hayata geçirdiler.
dış tazyik de vardı tabii. ABD vardı en başta. Bölgenin jeo-politik
ihtiyaçları, NATO'nun güney kanadındaki
Türkiye'de sözde bir demokrasiye dahi tahammül
gösteremeyecek tahammülsüzlükteydi..Paşalar işte bu
'iç ve dış talepler' karşısında 12 Eylül
için koşulları 'olgunlaştırdılar' ve 12 Eylül
sabaha karşı, ünlü, 'our boys have done it'
sözünü hayata geçirdiler.
Masum olmayan sadece onlar mı? Ya
medyadaki uzantılar? Şimdinin 'sivil toplumcu' medya
mensuplarının bir zamanlar ne denli 'darbesever' olduğunu
unutabilir miyiz? Nazlı Ilıcak'ın, işkenceleri meşrulaştırmak
için 'Efendim, mesela bir terörist bir şehri havaya
uçuracak bombayı yerleştirdikten sonra ele geçirilmiş,
şimdi bu şehrin insanlarını kurtarmak için ona işkence
yapılmasın mı?' diye yazılar döktürdüğünü
unutabilir miyiz? 12 Eylül zihniyetinin hizmetinde, devrimcilere
küfür eden 'Sudaki İz' gibi paçavraları kaleme
alıp şöhrete bu küfürlerle ulaşan Ahmet Altan'ı
unutabilir miyiz? Devletin resmî ideolojisi Türk-İslâm
sentezi olarak belirlenip bunun kadroları oluşturulurken Sızıntı
dergisinde Kenan Evren'e 'kurtarıcı bir melek' diye
övgüler düzen Fethullah Gülen'i, 12 Eylül
bahsinde unutmak olur mu?
medyadaki uzantılar? Şimdinin 'sivil toplumcu' medya
mensuplarının bir zamanlar ne denli 'darbesever' olduğunu
unutabilir miyiz? Nazlı Ilıcak'ın, işkenceleri meşrulaştırmak
için 'Efendim, mesela bir terörist bir şehri havaya
uçuracak bombayı yerleştirdikten sonra ele geçirilmiş,
şimdi bu şehrin insanlarını kurtarmak için ona işkence
yapılmasın mı?' diye yazılar döktürdüğünü
unutabilir miyiz? 12 Eylül zihniyetinin hizmetinde, devrimcilere
küfür eden 'Sudaki İz' gibi paçavraları kaleme
alıp şöhrete bu küfürlerle ulaşan Ahmet Altan'ı
unutabilir miyiz? Devletin resmî ideolojisi Türk-İslâm
sentezi olarak belirlenip bunun kadroları oluşturulurken Sızıntı
dergisinde Kenan Evren'e 'kurtarıcı bir melek' diye
övgüler düzen Fethullah Gülen'i, 12 Eylül
bahsinde unutmak olur mu?
12 Eylül'ün
yardımcı ve yardakçıları, bilin ki, masum değilsiniz
hiçbiriniz..." size="2">[7]
yardımcı ve yardakçıları, bilin ki, masum değilsiniz
hiçbiriniz..." size="2">[7]
12 EYLÜL'LE
HESAPLAŞMAK (MI?)!
HESAPLAŞMAK (MI?)!
12 Eylül ile hesaplaşmaktan
mı söz ediyorsunuz?
mı söz ediyorsunuz?
Bunun için
TÜSİAD'tan, Fethullah Gülen'e uzanan "made in
USA" patentli serbest piyasacı cenaha karşı olup,
"Hayır" demeniz gerekiyor.
TÜSİAD'tan, Fethullah Gülen'e uzanan "made in
USA" patentli serbest piyasacı cenaha karşı olup,
"Hayır" demeniz gerekiyor.
Çünkü
Adorno'nun dediği gibi, " color="#000000">Geçmişle ancak, yaşananların sebepleri ortadan
kalktığı zaman hesaplaşmış olacağız color="#000000">".
Adorno'nun dediği gibi, " color="#000000">Geçmişle ancak, yaşananların sebepleri ortadan
kalktığı zaman hesaplaşmış olacağız color="#000000">".
Bunun için asla unutmamak
gerek; hem de John Berger'in, Irak Mahkemesi color="#000000">'ni
gerekçelendirirken söylediği gibi:
gerek; hem de John Berger'in, Irak Mahkemesi color="#000000">'ni
gerekçelendirirken söylediği gibi:
" color="#000000">Suçlar unutulmamalı, belgelerini, kayıtlarını
muhafaza etmeliyiz. Çünkü suçluların ilk işi
bunları yok etmektir. Bu efendiler yalnızca masumları katletmekle kalmaz,
hafızayı da yok ederler. Yeni dünya tiranlığına karşı
yükselen muhalefete ilham vermesi için bu kayıtların tutulması
şarttır.
muhafaza etmeliyiz. Çünkü suçluların ilk işi
bunları yok etmektir. Bu efendiler yalnızca masumları katletmekle kalmaz,
hafızayı da yok ederler. Yeni dünya tiranlığına karşı
yükselen muhalefete ilham vermesi için bu kayıtların tutulması
şarttır.
Silahlarla donanmış bu zorbalar
askerî ya da ekonomik bütün savaşları kazanabilirler, ama
adına iletişim savaşı dedikleri savaşı kaybettiler. Dünya
kamuoyunun desteğini kazanamadılar. Gitgide daha çok insan HAYIR
diyor. Bu yenilgileri zorbalıklarının sonu olacak, ama bu son kim bilir
daha kaç trajedi, kaç istila ve felaketten sonra gelecek. Daha
ne kadar yoksullaştıracaklar bizi?
askerî ya da ekonomik bütün savaşları kazanabilirler, ama
adına iletişim savaşı dedikleri savaşı kaybettiler. Dünya
kamuoyunun desteğini kazanamadılar. Gitgide daha çok insan HAYIR
diyor. Bu yenilgileri zorbalıklarının sonu olacak, ama bu son kim bilir
daha kaç trajedi, kaç istila ve felaketten sonra gelecek. Daha
ne kadar yoksullaştıracaklar bizi?
İşte kayda geçirmenin,
delilleri muhafaza etmenin, hatırlamanın aciliyeti bundandır.
İşledikleri suçlar unutulmayacak, her kıtada ağızdan ağza
dolaşacak. Her geçen gün daha çok insan HAYIR diyecek.
Bugün sevdiğimiz ve korumak istediğimiz şeylere EVET demenin
önkoşulu budur…"
delilleri muhafaza etmenin, hatırlamanın aciliyeti bundandır.
İşledikleri suçlar unutulmayacak, her kıtada ağızdan ağza
dolaşacak. Her geçen gün daha çok insan HAYIR diyecek.
Bugün sevdiğimiz ve korumak istediğimiz şeylere EVET demenin
önkoşulu budur…"
Evet,
olumlulukları-olumsuzlukları unutmamak, unutturmamak, insanlığın,
gelecek kuşakların insanca yaşam düzeninin "olmazsa
olmaz" koşullarındadır.
olumlulukları-olumsuzlukları unutmamak, unutturmamak, insanlığın,
gelecek kuşakların insanca yaşam düzeninin "olmazsa
olmaz" koşullarındadır.
12 Eylül'le
yüzleşmekten/ hesaplaşmaktan söz ediyorsanız; DİSK Genel
Başkanı Süleyman Çelebi, "Ergenekon davası 12
Eylül'ü kapsamadan ve darbe şartlarını hazırlayan
katliamları, cinayetleri ortaya koymadan gerçek bir darbe davası
olamaz," vurgusundaki üzere sorunu sistematik
bütünselliği içinde ele almak
zorundasınız!
yüzleşmekten/ hesaplaşmaktan söz ediyorsanız; DİSK Genel
Başkanı Süleyman Çelebi, "Ergenekon davası 12
Eylül'ü kapsamadan ve darbe şartlarını hazırlayan
katliamları, cinayetleri ortaya koymadan gerçek bir darbe davası
olamaz," vurgusundaki üzere sorunu sistematik
bütünselliği içinde ele almak
zorundasınız!
Varsın, color="#000000">Hadi Uluengin gibi "dönek(bile
sayılmayan)ler", "11 Eylül'ün mukadder bir
sonucu olan 12 Eylül'ün sebeplerini ve darbeyi hazırlayan
dâhili ve harici ortam"a dikkat çekerek, "En
önce ve en baştan söyleyeyim ki ben bu 'hesaplaşmak'
terimini sevmiyorum," demekten beis duymasınlar.
sayılmayan)ler", "11 Eylül'ün mukadder bir
sonucu olan 12 Eylül'ün sebeplerini ve darbeyi hazırlayan
dâhili ve harici ortam"a dikkat çekerek, "En
önce ve en baştan söyleyeyim ki ben bu 'hesaplaşmak'
terimini sevmiyorum," demekten beis duymasınlar.
Gerçekten de color="#000000">12 Eylül ile color="#000000">yüzleşmekten/ hesaplaşmaktan söz ediyorsanız;
onun kapitalizme mündemiç
"sebeplerini ve darbeyi hazırlayan dâhili ve harici ortam"
teşhir etmeniz gerek ki, bu dün ve bugün ne kadar elzem ise yarın
da o kadar elzem olacaktır.
onun kapitalizme mündemiç
"sebeplerini ve darbeyi hazırlayan dâhili ve harici ortam"
teşhir etmeniz gerek ki, bu dün ve bugün ne kadar elzem ise yarın
da o kadar elzem olacaktır.
Ancak ne yazık ki Suavi'nin
deyişiyle, "12 Eylül'le yüzleşemediğimiz gibi,
gerçek yüzü halktan saklandı..."
deyişiyle, "12 Eylül'le yüzleşemediğimiz gibi,
gerçek yüzü halktan saklandı..."
Bu noktada "12
Eylül'ün izleri Anayasa'yı değiştirmekle
silinmez," gerçeğini "es" geçmeden;
"Bugün 12 Eylül cuntasıyla hesaplaşmak iddiasıyla yola
çıkanlar mutlak bir şekilde 12 Eylül color="#000000">'de ne yaptıklarının da
hesabını vermek durumundalar. Eğer o dönemde yaptıklarını
savunamayacak durumdaysalar kamuoyundan ve eğer bir grup vs. söz
konusuysa kendi tabanlarından özür
dilemelidirler."[8]
Eylül'ün izleri Anayasa'yı değiştirmekle
silinmez," gerçeğini "es" geçmeden;
"Bugün 12 Eylül cuntasıyla hesaplaşmak iddiasıyla yola
çıkanlar mutlak bir şekilde 12 Eylül color="#000000">'de ne yaptıklarının da
hesabını vermek durumundalar. Eğer o dönemde yaptıklarını
savunamayacak durumdaysalar kamuoyundan ve eğer bir grup vs. söz
konusuysa kendi tabanlarından özür
dilemelidirler."[8]
Evet, 12 Eylül'den
ve 12 Eylül'cülerden hesap sormak için öncelikle
12 Eylül' color="#000000">de ne yaptığınızın hesabını da vermek
zorundasınız!
ve 12 Eylül'cülerden hesap sormak için öncelikle
12 Eylül' color="#000000">de ne yaptığınızın hesabını da vermek
zorundasınız!
Bırakın "demokrasi
tacirleri" ne derlerse desin…
tacirleri" ne derlerse desin…
"DEMOKRASİ
TACİRLERİ" PARANTEZİ
TACİRLERİ" PARANTEZİ
Bu gerekli, "olmazsa
olmaz", çünkü…
olmaz", çünkü…
"Siz" gerçekten
de Fethullah Gülen'in (ve taraftarlarının) 12
Eylül'cü olduğundan bi-haber misiniz yoksa!
de Fethullah Gülen'in (ve taraftarlarının) 12
Eylül'cü olduğundan bi-haber misiniz yoksa!
Gülen'in 12
Eylül'e verdiği desteğin temelinde, onun sıkı bir
anti-komünist olması yatıyor… size="2">[9]
Eylül'e verdiği desteğin temelinde, onun sıkı bir
anti-komünist olması yatıyor… size="2">[9]
Gülen, darbeci paşalarla
kendisininki dahil bazı İslâmi cemaatler arasında bir tür
mutabakat olduğunu da itiraf ediyor.
kendisininki dahil bazı İslâmi cemaatler arasında bir tür
mutabakat olduğunu da itiraf ediyor.
Gülen'in
Anayasa'ya zorunlu din dersi koyduğu için Kenan Evren'i
neredeyse "cennetlik" ilan etmiş olduğunu biliyorduk, ama aynı
mülakatta 12 Eylül faşizmine daha fazla "hayır"
atfediyor: "Bu son hareketin mimarları bazı müspet icraatta da
bulundular. Toplumu, dirilmesi için bir kere daha silkelediler. Sovyet
imparatorluğu yıkılma sath-ı mâiline girdiği bir dönemde
maceracı gençlerin Türkiye'yi Sovyetler'in peyki
hâline getirme oyununu bozdu ve ülkemizin içinden
çıkılmaz bir bataklığa sürüklenmesini bilerek veya
bilmeyerek önlediler. Bazı kıymetli vatan evlatlarına millete hizmet
etme yollarını açtılar. İmam-hatiplerin açılmasına
göz yumdu ve mekteplere ahlâk, din dersi koymak suretiyle bir
tarihi yanılgıyı düzelttiler." size="2">[10]
Anayasa'ya zorunlu din dersi koyduğu için Kenan Evren'i
neredeyse "cennetlik" ilan etmiş olduğunu biliyorduk, ama aynı
mülakatta 12 Eylül faşizmine daha fazla "hayır"
atfediyor: "Bu son hareketin mimarları bazı müspet icraatta da
bulundular. Toplumu, dirilmesi için bir kere daha silkelediler. Sovyet
imparatorluğu yıkılma sath-ı mâiline girdiği bir dönemde
maceracı gençlerin Türkiye'yi Sovyetler'in peyki
hâline getirme oyununu bozdu ve ülkemizin içinden
çıkılmaz bir bataklığa sürüklenmesini bilerek veya
bilmeyerek önlediler. Bazı kıymetli vatan evlatlarına millete hizmet
etme yollarını açtılar. İmam-hatiplerin açılmasına
göz yumdu ve mekteplere ahlâk, din dersi koymak suretiyle bir
tarihi yanılgıyı düzelttiler." size="2">[10]
Bugünlerde "12
Eylül 1980 askerî darbesi ile hesaplaşmak"tan söz eden
Gülen cemaatinin bu konuda sergilediği "cansiperane
mücadele", kaba hatlarıyla şöyle:
Eylül 1980 askerî darbesi ile hesaplaşmak"tan söz eden
Gülen cemaatinin bu konuda sergilediği "cansiperane
mücadele", kaba hatlarıyla şöyle:
1980 color="#000000">'li yıllarda color="#000000">"M. Abdülfettah
Şahin"
müstearıyla 'Sızıntı color="#000000">'da başyazılar kaleme
alan Fethullah Gülen ' color="#000000">Asker' color="#000000"> başlıklı bir yazısında şöyle demişti:
"Her milletin
tarihinde asker bir tepe varlıktır (...) Bir de anadan doğma asker-millet
vardır. O, asker doğar, askerlik türkülerinden ninniler dinler ve
asker olarak ölür. Aşıktır askerliğe, serhad boylarına, akına
ve kavgaya (...) Onun süngüsü, yüz defa iniltimizi
dindirdi ve ateşimize su serpti. Yakın tarihimizde dahi kaç defa
onda mazinin tebessüm eden çehresini ve yıldırımlaşan
celadetini gördük... Eğer, atik davranıp da yıllardan beri
hazırlanan karanlık emellerin önüne geçmeseydi,
bütün bir millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka
çaremiz kalmayacaktı. Tuğa selam, sancağa selam ve
ölçülerimiz içinde onu tutan yüce başa binlerce
selam!"
Şahin"
müstearıyla 'Sızıntı color="#000000">'da başyazılar kaleme
alan Fethullah Gülen ' color="#000000">Asker' color="#000000"> başlıklı bir yazısında şöyle demişti:
"Her milletin
tarihinde asker bir tepe varlıktır (...) Bir de anadan doğma asker-millet
vardır. O, asker doğar, askerlik türkülerinden ninniler dinler ve
asker olarak ölür. Aşıktır askerliğe, serhad boylarına, akına
ve kavgaya (...) Onun süngüsü, yüz defa iniltimizi
dindirdi ve ateşimize su serpti. Yakın tarihimizde dahi kaç defa
onda mazinin tebessüm eden çehresini ve yıldırımlaşan
celadetini gördük... Eğer, atik davranıp da yıllardan beri
hazırlanan karanlık emellerin önüne geçmeseydi,
bütün bir millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka
çaremiz kalmayacaktı. Tuğa selam, sancağa selam ve
ölçülerimiz içinde onu tutan yüce başa binlerce
selam!"
"Hocaefendi" ve
cemaati, 12 Eylül 1980'den sonra, faşist darbeyi ve darbecileri
desteklemişti. 'Sızıntı' Dergisi'nin Ekim 1980 tarihli
nüshasındaki "Son Karakol" size="2">[11] başlıklı
başyazısında "ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi
imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz"
diyen Gülen, ertesi ay da, "Merhamet" size="2">[12] başlıklı
başyazıyla darbecilere çağrıda bulunarak, "hem deli hem de
kanlı"ya merhametin "mazlumlara" karşı korkunç
bir merhametsizlik olacağını savunmuş ve "adalet tevzii
vazifesini" [adalet dağıtma görevini] üstlenenlerin,
"müteyakkız" [uyanık, tetikte] olmaları gerektiğini
söylemişti.
cemaati, 12 Eylül 1980'den sonra, faşist darbeyi ve darbecileri
desteklemişti. 'Sızıntı' Dergisi'nin Ekim 1980 tarihli
nüshasındaki "Son Karakol" size="2">[11] başlıklı
başyazısında "ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi
imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz"
diyen Gülen, ertesi ay da, "Merhamet" size="2">[12] başlıklı
başyazıyla darbecilere çağrıda bulunarak, "hem deli hem de
kanlı"ya merhametin "mazlumlara" karşı korkunç
bir merhametsizlik olacağını savunmuş ve "adalet tevzii
vazifesini" [adalet dağıtma görevini] üstlenenlerin,
"müteyakkız" [uyanık, tetikte] olmaları gerektiğini
söylemişti.
12 Eylül darbesinin ardından
da İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi Gülen hakkında soruşturma
açtı. Fakat adı arananlar listesine giren Gülen nedense bir
türlü ele geçirilemedi! Hâlbuki kendisi
Türkiye' color="#000000">yi terk etmemişti; özellikle Ege bölgesinde cemaat
çalışmalarını sürdürüyordu. (Hatta bir iddiaya
göre, Burdur' color="#000000">da gözaltına alınmış ama şehrin Emniyet
Müdürü ertesi gün Erzurum color="#000000">'a color="#000000">"tayin
edilmişti" color="#000000">…)
da İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi Gülen hakkında soruşturma
açtı. Fakat adı arananlar listesine giren Gülen nedense bir
türlü ele geçirilemedi! Hâlbuki kendisi
Türkiye' color="#000000">yi terk etmemişti; özellikle Ege bölgesinde cemaat
çalışmalarını sürdürüyordu. (Hatta bir iddiaya
göre, Burdur' color="#000000">da gözaltına alınmış ama şehrin Emniyet
Müdürü ertesi gün Erzurum color="#000000">'a color="#000000">"tayin
edilmişti" color="#000000">…)
Özetle "Fethullah
Gülen, Nurcu kökenli cemaat lideri, Erzurumlu Mehmet Kırkıncı
gibi Nurcu kökenli birçok isim 12 Eylül cuntacılarıyla
doğrudan ya da dolaylı iyi ilişkiler geliştirdi." size="2">[13]
Gülen, Nurcu kökenli cemaat lideri, Erzurumlu Mehmet Kırkıncı
gibi Nurcu kökenli birçok isim 12 Eylül cuntacılarıyla
doğrudan ya da dolaylı iyi ilişkiler geliştirdi." size="2">[13]
Bu bir "sır"
değildir; unutturulmamalıdır…
değildir; unutturulmamalıdır…
TAYYİPGİLLERİN
GERÇEĞİ
GERÇEĞİ
Aslı sorulursa 12 Eylül
babında, "Hocası" gibidir Tayyip'gillerin de
gerçeği…
babında, "Hocası" gibidir Tayyip'gillerin de
gerçeği…
Evet bir kez daha hatırlatmakta
yarar var: Erdoğan'ın ve AKP'li kadroların çok
önemli bir kesiminin bağımlı olduğu Zahit Kotku'nun
yönettiği İskender Paşa Dergâhı ve Erbakan'ın
liderliğini yaptığı Milli Görüş geleneği ile askerî
darbeciler arasında her zaman bir işbirliği olmuştur. Her iki gelenek de
darbecilerle sürekli kalıcı ilişkiler içinde oldular. Bu
bir…
yarar var: Erdoğan'ın ve AKP'li kadroların çok
önemli bir kesiminin bağımlı olduğu Zahit Kotku'nun
yönettiği İskender Paşa Dergâhı ve Erbakan'ın
liderliğini yaptığı Milli Görüş geleneği ile askerî
darbeciler arasında her zaman bir işbirliği olmuştur. Her iki gelenek de
darbecilerle sürekli kalıcı ilişkiler içinde oldular. Bu
bir…
İkincisi; " color="#000000">AKP, 12 Eylül döneminin yasal
düzenlemelerinden, yarattığı siyasal boşluktan yararlanarak iktidar
oldu".[14]
düzenlemelerinden, yarattığı siyasal boşluktan yararlanarak iktidar
oldu".[14]
Bununla bağıntılı olarak
üçüncüsüne gelince: AKP 12 Eylül karşıtı
olmak bir yana, 12 Eylül'ün ruh ikizidir…
üçüncüsüne gelince: AKP 12 Eylül karşıtı
olmak bir yana, 12 Eylül'ün ruh ikizidir…
Her şeyden önce, AKP, 12
Eylül darbecileri ile başlayan küreselleşmeci, neo-liberal,
piyasacı çizginin savunucusu olarak, bir mirasçıdır. Kimin
mirasçısı? 12 Eylül, Kenan Evren ismiyle özdeşleşmiş.
Oysa bir o kadar sembol isim Turgut Özal'dır ve AKP,
Özal'ın mirasçısıdır color="#000000">.
Eylül darbecileri ile başlayan küreselleşmeci, neo-liberal,
piyasacı çizginin savunucusu olarak, bir mirasçıdır. Kimin
mirasçısı? 12 Eylül, Kenan Evren ismiyle özdeşleşmiş.
Oysa bir o kadar sembol isim Turgut Özal'dır ve AKP,
Özal'ın mirasçısıdır color="#000000">.
12 Eylül askerî darbesi
sadece siyasi sistemi bir diktatörlüğe çevirmekle kalmadı,
ekonomik düzeyde de 24 Ocak Kararları ile neo-liberal, piyasacı, emek
karşıtı, küreselleşmeci kapitalizm patikasına taşıdı ve bu
mimari de Turgut Özal'a aittir. Turgut Özal, 12 Eylül
1980 öncesi Sabancı Grubu'nun koordinatörüydü,
MESS isimli en militan işveren sendikasının başkanıydı. Demirel,
Zincirbozan'a götürülürken müsteşarı Turgut
Özal, 12 Eylül hükümetinin ekonomiden sorumlu başbakan
yardımcısı koltuğuna oturtuluyordu.
sadece siyasi sistemi bir diktatörlüğe çevirmekle kalmadı,
ekonomik düzeyde de 24 Ocak Kararları ile neo-liberal, piyasacı, emek
karşıtı, küreselleşmeci kapitalizm patikasına taşıdı ve bu
mimari de Turgut Özal'a aittir. Turgut Özal, 12 Eylül
1980 öncesi Sabancı Grubu'nun koordinatörüydü,
MESS isimli en militan işveren sendikasının başkanıydı. Demirel,
Zincirbozan'a götürülürken müsteşarı Turgut
Özal, 12 Eylül hükümetinin ekonomiden sorumlu başbakan
yardımcısı koltuğuna oturtuluyordu.
Turgut Özal-12 Eylül,
hiç didişmediler. Darbe icraatını birlikte
gerçekleştirdiler. Yeniden parlamenter rejime geçme
sırasında Evren cuntasının hedefi, iki partili sistem kurmaktı. Biri
kendi partileri MDP, diğeri konu mankeni Halkçı Parti olacaktı.
Özal, bu şablonu bozan ANAP'ı kurmaya kalkınca
sürtüşme oldu ama Özal'ın hamisi ABD, Evren
cuntasını ikna etmeyi bildi.
hiç didişmediler. Darbe icraatını birlikte
gerçekleştirdiler. Yeniden parlamenter rejime geçme
sırasında Evren cuntasının hedefi, iki partili sistem kurmaktı. Biri
kendi partileri MDP, diğeri konu mankeni Halkçı Parti olacaktı.
Özal, bu şablonu bozan ANAP'ı kurmaya kalkınca
sürtüşme oldu ama Özal'ın hamisi ABD, Evren
cuntasını ikna etmeyi bildi.
Özal'ın
müritleri, 2002'de Erbakan'ın ortodoks milli
görüşünden ayrılan Erdoğan-Gül ikilisinin kurduğu
neo-liberal-muhafazakâr AKP'nin ruh ikizleri olduğunu hemen
anladılar ve AKP'nin omurgasını oluşturdular; hem kimlikleri hem de
taşıdıkları ruh aynıydı... Birkaç isim mi istersiniz: Tayyip
Erdoğan'ın en yakın kadrosundan Cemil Çiçek,
Abdulkadir Aksu, Bayburt Milletvekili Ülkü Güney, Ankara
Milletvekili Ahmet İyimaya, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam,
Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, İstanbul Milletvekili Murat Başeskioğlu,
Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem, Ankara Milletvekili Zekai
Özcan...
müritleri, 2002'de Erbakan'ın ortodoks milli
görüşünden ayrılan Erdoğan-Gül ikilisinin kurduğu
neo-liberal-muhafazakâr AKP'nin ruh ikizleri olduğunu hemen
anladılar ve AKP'nin omurgasını oluşturdular; hem kimlikleri hem de
taşıdıkları ruh aynıydı... Birkaç isim mi istersiniz: Tayyip
Erdoğan'ın en yakın kadrosundan Cemil Çiçek,
Abdulkadir Aksu, Bayburt Milletvekili Ülkü Güney, Ankara
Milletvekili Ahmet İyimaya, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam,
Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, İstanbul Milletvekili Murat Başeskioğlu,
Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem, Ankara Milletvekili Zekai
Özcan...
12 Eylül'ün
sembol isimlerinden Turgut Özal'ın müritlerinin ete kemiğe
büründürdüğü AKP, tıpkı 12 Eylülcüler
gibi, emek karşıtı, anti-sendikal, anti-kamucu, neo-liberal, piyasacı,
küreselleşmeci bir çizgiyi benimsedi. Hatta, doğruyu
söylemek gerekirse, 2003-2008 döneminde IMF ile
yürüttükleri program kapsamında özelleştirmede,
liberalleşmede 12 Eylülcüler ve devamı ANAP'tan daha
militan bir çizgi izlediler. Halep oradaysa, arşın burada. Bakın
özelleştirme verilerine, bakın devleti küçültme
verilerine... AKP iktidara geçerken kaç KİT çalışanı
varmış? 384 bin. Şimdi? 184 bin... 200 bin tasfiye... Bakın bakalım
bugün sayıları 13 milyonu bulan işçiden-memurdan kaçı
sendikalı? 3.5 milyonu. Kaçı toplusözleşme yapabiliyor? Ancak
750 bini... Kaçı greve çıkıyor? 3 bini!. Gelir
bölüşümü? 12 Eylül döneminden bile geride.
Türkiye, Meksika ile birlikte, dünyanın en rezil
bölüşüm tablolarından birine sahip.
sembol isimlerinden Turgut Özal'ın müritlerinin ete kemiğe
büründürdüğü AKP, tıpkı 12 Eylülcüler
gibi, emek karşıtı, anti-sendikal, anti-kamucu, neo-liberal, piyasacı,
küreselleşmeci bir çizgiyi benimsedi. Hatta, doğruyu
söylemek gerekirse, 2003-2008 döneminde IMF ile
yürüttükleri program kapsamında özelleştirmede,
liberalleşmede 12 Eylülcüler ve devamı ANAP'tan daha
militan bir çizgi izlediler. Halep oradaysa, arşın burada. Bakın
özelleştirme verilerine, bakın devleti küçültme
verilerine... AKP iktidara geçerken kaç KİT çalışanı
varmış? 384 bin. Şimdi? 184 bin... 200 bin tasfiye... Bakın bakalım
bugün sayıları 13 milyonu bulan işçiden-memurdan kaçı
sendikalı? 3.5 milyonu. Kaçı toplusözleşme yapabiliyor? Ancak
750 bini... Kaçı greve çıkıyor? 3 bini!. Gelir
bölüşümü? 12 Eylül döneminden bile geride.
Türkiye, Meksika ile birlikte, dünyanın en rezil
bölüşüm tablolarından birine sahip.
12 Eylül 1980 ile hesaplaşma
palavrasını sıkan AKP'nin 12 Eylül ile bir derdi olsa, 8
yıldır 12 Eylül simgelerine sessiz kalır mıydı? Bugün adı
işkence ile cellatlık ile anılan Kenan Evren'in, eseri 12
Eylül'ün ismi, hâlâ birçok okulda,
caddede, bulvarda. 12 Eylül adını taşıyan birçok kamusal alan
var. Alın size Kenan Evren ilkokulları listesi: Adana Seyhan/ Adıyaman
Kahta (yakında değişti)/ Antalya Döşemealtı Nebiler/
Çanakkale Gökçeada/ Diyarbakır Ergani/ Antep Şahinbey/
Giresun/ Hatay Dörtyol/ Konya Çumra/ Malatya Topsöğüt/
Manisa Kula/ Marmaris/ Niğde Bor/ Samsun Çarşamba/ Sivas
Şarkışla/ Osmaniye Bahçe. Adı Evrenpaşa olan okullar: Bitlis,
Elazığ, Erzurum, İzmir, Muğla Armutalan, Şanlıurfa Ceylanpınar. Adı
12 Eylül olan okullar: Ankara Haymana, Bitlis, İzmir Narlıdere, Siirt
Baykan.
palavrasını sıkan AKP'nin 12 Eylül ile bir derdi olsa, 8
yıldır 12 Eylül simgelerine sessiz kalır mıydı? Bugün adı
işkence ile cellatlık ile anılan Kenan Evren'in, eseri 12
Eylül'ün ismi, hâlâ birçok okulda,
caddede, bulvarda. 12 Eylül adını taşıyan birçok kamusal alan
var. Alın size Kenan Evren ilkokulları listesi: Adana Seyhan/ Adıyaman
Kahta (yakında değişti)/ Antalya Döşemealtı Nebiler/
Çanakkale Gökçeada/ Diyarbakır Ergani/ Antep Şahinbey/
Giresun/ Hatay Dörtyol/ Konya Çumra/ Malatya Topsöğüt/
Manisa Kula/ Marmaris/ Niğde Bor/ Samsun Çarşamba/ Sivas
Şarkışla/ Osmaniye Bahçe. Adı Evrenpaşa olan okullar: Bitlis,
Elazığ, Erzurum, İzmir, Muğla Armutalan, Şanlıurfa Ceylanpınar. Adı
12 Eylül olan okullar: Ankara Haymana, Bitlis, İzmir Narlıdere, Siirt
Baykan.
Ve Evren liseleri: İstanbul
Kadıköy, İzmir Konak, Manisa Alaşehir. Adana'da, Antep'te
Kenan Evren isimli bulvarlar, caddeler...
Kadıköy, İzmir Konak, Manisa Alaşehir. Adana'da, Antep'te
Kenan Evren isimli bulvarlar, caddeler...
12 Eylül rejimi ile derdi
olan bir iktidar, bugüne kadar bu işkencecinin isminin kamusal
kurumlarda taşınmasının dayanılmaz ağırlığına tahammül eder
miydi? Onların 12 Eylül karşıtlıkları yalandır, gerçek olan
ise 12 Eylül'ün mirasçısı
olduklarıdır.[15]
olan bir iktidar, bugüne kadar bu işkencecinin isminin kamusal
kurumlarda taşınmasının dayanılmaz ağırlığına tahammül eder
miydi? Onların 12 Eylül karşıtlıkları yalandır, gerçek olan
ise 12 Eylül'ün mirasçısı
olduklarıdır.[15]
Şimdi burada durup, color="#000000">12 Eylül' color="#000000">de idam edilen Necdet Adalı color="#000000">'nın mektubundan ve onun
adına yazılan şiirlerden bölümler okurken "gözleri
dolan"(?!) Erdoğan'ın, color="#000000">"12 Eylül ile…
biz yüzleşeceğiz," demesinin ne kadar inandırıcı, ikna edici
olduğuna ve buna "Evet" diyen color="#000000">"dönek(bile sayılmayan)ler" hakkında
karar verin!
adına yazılan şiirlerden bölümler okurken "gözleri
dolan"(?!) Erdoğan'ın, color="#000000">"12 Eylül ile…
biz yüzleşeceğiz," demesinin ne kadar inandırıcı, ikna edici
olduğuna ve buna "Evet" diyen color="#000000">"dönek(bile sayılmayan)ler" hakkında
karar verin!
"DÖNEK(BİLE
SAYILMAYAN)LER"İN MARUZATI/
MERAMI
SAYILMAYAN)LER"İN MARUZATI/
MERAMI
Bugünlerde, referandum
vesilesiyle 12 Eylül konusunda ahkâm kesen "dönek(bile
sayılmayan)ler"in maruzat/ meramlarına
gelince!
vesilesiyle 12 Eylül konusunda ahkâm kesen "dönek(bile
sayılmayan)ler"in maruzat/ meramlarına
gelince!
" color="#000000">12 Eylül öncesi ve sonrası: ödlek
siyaset"ten söz eden color="#000000"> Hadi Uluengin, color="#000000">"1922 Mussolini'si,
1933 Hitler'i ve 1936 Franko'su sebep değil birer
sonuçtu. Tıpkı, 12 Eylül 1980 Kenan Evren'inin de
böyle bir sonuç olduğu gibi! Sebep ise aynı Evren'in yine
'olgunlaşmaya'(!) bıraktığı 'durum'dur,"
vurgusuyla ekliyor:
siyaset"ten söz eden color="#000000"> Hadi Uluengin, color="#000000">"1922 Mussolini'si,
1933 Hitler'i ve 1936 Franko'su sebep değil birer
sonuçtu. Tıpkı, 12 Eylül 1980 Kenan Evren'inin de
böyle bir sonuç olduğu gibi! Sebep ise aynı Evren'in yine
'olgunlaşmaya'(!) bıraktığı 'durum'dur,"
vurgusuyla ekliyor:
"Kabul, Kenan Evren ve
şürekâsı zehirli meyvenin 'olgunlaşmasını'
beklemiş; hadi bilemediniz dalı biraz sallamış olabilirler ama, vahşi
fidanı diken ve habis ağacı sulayan sorumlu olarak da onları
göstermek inatçı, nesnel, soğuk ve acıtıcı gerçeği
inkâr etmek olur!"
şürekâsı zehirli meyvenin 'olgunlaşmasını'
beklemiş; hadi bilemediniz dalı biraz sallamış olabilirler ama, vahşi
fidanı diken ve habis ağacı sulayan sorumlu olarak da onları
göstermek inatçı, nesnel, soğuk ve acıtıcı gerçeği
inkâr etmek olur!"
Burada 12 Eylül'ü,
"önleyici bir kaçınılmazlık" olarak sunan Uluengin
devam ediyor:
"önleyici bir kaçınılmazlık" olarak sunan Uluengin
devam ediyor:
"12 Eylül darbesinin
gerçekleştiği 1980 sonbaharında dünya ahvali nasıldı?
Vahimdi! Kelimenin tam anlamıyla berbattı! Cipciddiydi! (…)
Özetlersek, Türkiye' color="#000000">nin 12 Eylül darbesini yaşadığı 1980 sonbaharında
dünya ahvâli aynen color="#000000">'Bindik bir alâmete,
gidiyoruz bir kıyamete' color="#000000"> deyimindeki gibidir. O Türkiye ise zaten o kıyametin
tam göbeğindedir. Deccal çoktan kapımızı
çalmıştır."
gerçekleştiği 1980 sonbaharında dünya ahvali nasıldı?
Vahimdi! Kelimenin tam anlamıyla berbattı! Cipciddiydi! (…)
Özetlersek, Türkiye' color="#000000">nin 12 Eylül darbesini yaşadığı 1980 sonbaharında
dünya ahvâli aynen color="#000000">'Bindik bir alâmete,
gidiyoruz bir kıyamete' color="#000000"> deyimindeki gibidir. O Türkiye ise zaten o kıyametin
tam göbeğindedir. Deccal çoktan kapımızı
çalmıştır."
Evet, evet bu zihniyet
"darbeyi kaçınılmaz" olarak sunuyor; hem de,
"Bazen siyaset sınıfı intihar eder.
Kolektif olarak eder. Tıpış tıpış mezbahaya gider. İşte 1975-1980
yılları arasında Türkiye siyaset sınıfının yapmış olduğu şey
de budur! (…) 12 Eylül 1980 arifesi Türkiye color="#000000">'sindeki siyaset sınıfı
tüm basiretsizliğiyle ve kolektif biçimde intihar eder,"
vurgusuyla ve en önemlisi color="#000000">1975-1980 yılları arasındaki sınıf mücadelelerini
yok sayarak!
"darbeyi kaçınılmaz" olarak sunuyor; hem de,
"Bazen siyaset sınıfı intihar eder.
Kolektif olarak eder. Tıpış tıpış mezbahaya gider. İşte 1975-1980
yılları arasında Türkiye siyaset sınıfının yapmış olduğu şey
de budur! (…) 12 Eylül 1980 arifesi Türkiye color="#000000">'sindeki siyaset sınıfı
tüm basiretsizliğiyle ve kolektif biçimde intihar eder,"
vurgusuyla ve en önemlisi color="#000000">1975-1980 yılları arasındaki sınıf mücadelelerini
yok sayarak!
Tüm bunlarla birlikte
"Övünmeliyiz, otuz yıl sonra 12
Eylül darbesini tartışmayı nihayet güncelleştirdik. O
hâlde açık konuşalım. Nesnel, soğuk ve mesafeli tahliller
yapmaya çalışalım" deyip ekliyor:
"Övünmeliyiz, otuz yıl sonra 12
Eylül darbesini tartışmayı nihayet güncelleştirdik. O
hâlde açık konuşalım. Nesnel, soğuk ve mesafeli tahliller
yapmaya çalışalım" deyip ekliyor:
"Bir kere her şeyden
önce, 12 Eylül 1980' color="#000000">nin alternatifi 11 Eylül 1980 değildi! … Hayır,
11 Eylül 1980' color="#000000">ün akşamı 12 Eylül 1980 color="#000000">'in şafağından daha iyi
değildi! Tam tersine, daha berbattı, daha korkunçtu ve daha
dehşetti! Dolayısıyla, dönemin angaje militan ve siyasetçileri
hariç kim ki 12 Eylül 1980 sabahı ferahladığını, hiç
olmazsa oh çektiğini itiraf etmiyor, kusura bakmasınlar ama onlar ya
yalan söylüyorlar ya da hafıza kaybına uğradıkları için
o 11 Eylül 1980 akşamını unutuyorlar."
önce, 12 Eylül 1980' color="#000000">nin alternatifi 11 Eylül 1980 değildi! … Hayır,
11 Eylül 1980' color="#000000">ün akşamı 12 Eylül 1980 color="#000000">'in şafağından daha iyi
değildi! Tam tersine, daha berbattı, daha korkunçtu ve daha
dehşetti! Dolayısıyla, dönemin angaje militan ve siyasetçileri
hariç kim ki 12 Eylül 1980 sabahı ferahladığını, hiç
olmazsa oh çektiğini itiraf etmiyor, kusura bakmasınlar ama onlar ya
yalan söylüyorlar ya da hafıza kaybına uğradıkları için
o 11 Eylül 1980 akşamını unutuyorlar."
Dikkat edin, Uluengin
"11 Eylül 1980 akşamı"ndan
musdarip olduğunu bugün ilan eden, bel-kemiksiz
liberallerdendir!
"11 Eylül 1980 akşamı"ndan
musdarip olduğunu bugün ilan eden, bel-kemiksiz
liberallerdendir!
JANUS'UN KARDEŞLERİ:
İKİYÜZLÜ LİBERALLER
İKİYÜZLÜ LİBERALLER
Kapitalizme mündemiç
her konuda olduğu gibi, Janus'un kardeşleri; liberaller 12 Eylül
konusunda da ikiyüzlüdürler!
her konuda olduğu gibi, Janus'un kardeşleri; liberaller 12 Eylül
konusunda da ikiyüzlüdürler!
Mesela bugünlerde
"askerî vesayet"e, "12 Eylül'e karşı
olduğu"ndan söz etse de 1981'de "Gecikselerdi, vatan
bizim elimize geçecekti!" ve "Orgeneral Evren,
Fatsa'nın Komünist merkezi olduğuna işaret etmiş,
Anayasa'nın çarpık taraflarının anarşistlerin işine
yaradığını söylemiş, 'Gecikseydik vatan komünistlerin
eline düşecekti' demek suretiyle, mazideki vakalar,
bugünkü başarılarla, 12 Eylül'ün meşruiyetini
bir kere daha vurgulamıştır," size="2">[16] diyen Nazlı
Ilıcak…
"askerî vesayet"e, "12 Eylül'e karşı
olduğu"ndan söz etse de 1981'de "Gecikselerdi, vatan
bizim elimize geçecekti!" ve "Orgeneral Evren,
Fatsa'nın Komünist merkezi olduğuna işaret etmiş,
Anayasa'nın çarpık taraflarının anarşistlerin işine
yaradığını söylemiş, 'Gecikseydik vatan komünistlerin
eline düşecekti' demek suretiyle, mazideki vakalar,
bugünkü başarılarla, 12 Eylül'ün meşruiyetini
bir kere daha vurgulamıştır," size="2">[16] diyen Nazlı
Ilıcak…
Mesela, "Biz
Atatürk'ün ortaya koyduğu bu kesin açıdan
cumhuriyetçiliği alabildiğine sulayıp
güçlendireceğimiz yerde, öfkesiyle acımasızlığı
durmadan eleştirilmesi gereken kardeş, oğul, torun ve elliye yakın
sadrazam katliyle yüklü bir monarşinin övgüsüne,
neredeyse dört elle sarılmaya yöneldik… Şu Osmanlı
safsatasından kendimizi doğru dürüst arıtsak ve monarşinin
öfke ve acımasızlığına, cumhuriyetçiliğin hümanizması
ve bilimsel soğukkanlılığıyla, yeniden bakmaya başlasak -ki
Atatürk dönemi de böyleydi- kendi içimizde de
dışımızda da taptaze bir baharın, gönlümüzü her
zaman daha çok yüceltecek yeni meltemlerini çok hızlı
duymaya başlarız…" size="2">[17] "Kemalizm
'Batı'ya boyun eğmeden Batılı olmak' diye
değerlendirilir ki, biz de bu tanımlamanın doğruluğuna yüzde
yüz inanmaktayız," size="2">[18] diyen Çetin
Altan…
Atatürk'ün ortaya koyduğu bu kesin açıdan
cumhuriyetçiliği alabildiğine sulayıp
güçlendireceğimiz yerde, öfkesiyle acımasızlığı
durmadan eleştirilmesi gereken kardeş, oğul, torun ve elliye yakın
sadrazam katliyle yüklü bir monarşinin övgüsüne,
neredeyse dört elle sarılmaya yöneldik… Şu Osmanlı
safsatasından kendimizi doğru dürüst arıtsak ve monarşinin
öfke ve acımasızlığına, cumhuriyetçiliğin hümanizması
ve bilimsel soğukkanlılığıyla, yeniden bakmaya başlasak -ki
Atatürk dönemi de böyleydi- kendi içimizde de
dışımızda da taptaze bir baharın, gönlümüzü her
zaman daha çok yüceltecek yeni meltemlerini çok hızlı
duymaya başlarız…" size="2">[17] "Kemalizm
'Batı'ya boyun eğmeden Batılı olmak' diye
değerlendirilir ki, biz de bu tanımlamanın doğruluğuna yüzde
yüz inanmaktayız," size="2">[18] diyen Çetin
Altan…
Ya da Temmuz 2010'da,
"Belirleyiciliği itibariyle Türk Cumhuriyet tarihinin en kara, en
keskin günüdür, 12 Eylül 1980," size="2">[19] dese de; Eylül
1982'de 'Sızıntı' Dergisi'nde, "Eylül
zaferlerinin en sonuncusu olarak 12 Eylül harekâtını kaydetmede
fayda var. 12 Eylül dış düşmanlara karşı bir zafer değildir.
Ama bir yönüyle ondan daha ehemmiyetlidir," size="2">[20] diyen
"demokrat" Ali Bayramoğlu…
"Belirleyiciliği itibariyle Türk Cumhuriyet tarihinin en kara, en
keskin günüdür, 12 Eylül 1980," size="2">[19] dese de; Eylül
1982'de 'Sızıntı' Dergisi'nde, "Eylül
zaferlerinin en sonuncusu olarak 12 Eylül harekâtını kaydetmede
fayda var. 12 Eylül dış düşmanlara karşı bir zafer değildir.
Ama bir yönüyle ondan daha ehemmiyetlidir," size="2">[20] diyen
"demokrat" Ali Bayramoğlu…
Veya bugünlerde Turgut
Özal'a methiyeler düzen Hasan Cemal'in Eylül
1988'de Ona, "Kendisinin (Turgut Özal'ın-b.n.)
demokrasi kültüründen ne denli yoksun olduğunu, Cumhuriyet
gazetesi de yazarları da öteden beri gayet iyi bilirler. (...) Ayrıca
ANAP lideri, Cumhuriyet okurlarının demokrasi bilincini
küçümsemekle onlara saygısızlık etmiştir. Bu gazetenin
okurları, demokrasinin ne olup ne olmadığını, bir askerî
yönetimin yasakçı koşullarının ürünü bir
başbakandan öğrenecek değiller. Çünkü Cumhuriyet
okurları, demokrasinin ne olduğunu, onun askıya alındığı en
güç dönemlerde bile gazeteleriyle birlikte verdikleri
çetin sınavlarda çok iyi kavramışlardır," size="2">[21] diyen
köklü itirazını unutması gibi…
Özal'a methiyeler düzen Hasan Cemal'in Eylül
1988'de Ona, "Kendisinin (Turgut Özal'ın-b.n.)
demokrasi kültüründen ne denli yoksun olduğunu, Cumhuriyet
gazetesi de yazarları da öteden beri gayet iyi bilirler. (...) Ayrıca
ANAP lideri, Cumhuriyet okurlarının demokrasi bilincini
küçümsemekle onlara saygısızlık etmiştir. Bu gazetenin
okurları, demokrasinin ne olup ne olmadığını, bir askerî
yönetimin yasakçı koşullarının ürünü bir
başbakandan öğrenecek değiller. Çünkü Cumhuriyet
okurları, demokrasinin ne olduğunu, onun askıya alındığı en
güç dönemlerde bile gazeteleriyle birlikte verdikleri
çetin sınavlarda çok iyi kavramışlardır," size="2">[21] diyen
köklü itirazını unutması gibi…
12 EYLÜL
HİKÂYELERİ
HİKÂYELERİ
Derya Alabora haklı; 12
Eylül… gerçek bir kâbustu ve hâlâ devam
ediyor..."
Eylül… gerçek bir kâbustu ve hâlâ devam
ediyor..."
"12
Eylül'de… Henüz 15 yaşında bir lise
öğrencisiydim. İzmit'teydim" diyen Julide Kural'ın
belirttiği gibi, "12 Eylül sabahını unutmayacağım!
Sonrasında güzelim ülkemin tüm renkleri griye
döndü…"
Eylül'de… Henüz 15 yaşında bir lise
öğrencisiydim. İzmit'teydim" diyen Julide Kural'ın
belirttiği gibi, "12 Eylül sabahını unutmayacağım!
Sonrasında güzelim ülkemin tüm renkleri griye
döndü…"
Vd'leri, vs…12
Eylül hikâyeleri tükenmez…
Eylül hikâyeleri tükenmez…
Neler olmadı neler; kimi
savaştı, kimi direndi, kimi darağaçlarında işkencelerde
öldü, kimileri de anılarını yazdı, nutuk attı, sustu
köşesine çekildi, kimileri pişman oldu,
vazgeçti…
savaştı, kimi direndi, kimi darağaçlarında işkencelerde
öldü, kimileri de anılarını yazdı, nutuk attı, sustu
köşesine çekildi, kimileri pişman oldu,
vazgeçti…
Neler olmadı neler!
Hikâyeler tükenmez; ama
aslolan 12 Eylül'ü yaşayanların, nerede olursa olsun, 12
Eylül'e karşı ne yaptığıydı; yani lafı/ sözü
değil, vukuatıydı!
aslolan 12 Eylül'ü yaşayanların, nerede olursa olsun, 12
Eylül'e karşı ne yaptığıydı; yani lafı/ sözü
değil, vukuatıydı!
Kilit mesele bu!
Neo-liberaller, AKP'liler,
Janus'un kardeşleri
"dönek(bile sayılmayan)ler" bu konuda diyecek neyin var?
Söyleyin, konuşun! Ya da sonsuza kadar susun!
Janus'un kardeşleri
"dönek(bile sayılmayan)ler" bu konuda diyecek neyin var?
Söyleyin, konuşun! Ya da sonsuza kadar susun!
Diyeceklerimizi toparlıyoruz:
"… '12 Eylül color="#000000">'ün en
büyük tahribatı nedir? color="#000000">' diye soran olursa,
'halkın
kendi adına ve kendisi için hiçbir şey yapamayacağına en
azından bir süre için ikna edilmesidir color="#000000">' derim," vurgusuyla
Aydın Çubukçu, müthiş önemli bir saptamayı
dillendiriyor.
"… '12 Eylül color="#000000">'ün en
büyük tahribatı nedir? color="#000000">' diye soran olursa,
'halkın
kendi adına ve kendisi için hiçbir şey yapamayacağına en
azından bir süre için ikna edilmesidir color="#000000">' derim," vurgusuyla
Aydın Çubukçu, müthiş önemli bir saptamayı
dillendiriyor.
12 Eylül ile hesaplaşma
yeniden halkın mücadelesi ve iradesi için gereklidir;
neo-liberaller ise bu gerekliliği "es"
geçmektedir!
yeniden halkın mücadelesi ve iradesi için gereklidir;
neo-liberaller ise bu gerekliliği "es"
geçmektedir!
Oysa Türkiye'de
yaşayan nüfusun yüzde 67'si geniş anlamda 12 Eylül
kuşağını oluşturup, 12 Eylül rejiminin esas gücü de
burada yatıyorken; ya da Halil Altındere'nin deyişiyle, "Yeni
jenerasyonun bir kısmı Kenan Evren'i bir ressam olarak biliyor.
Tonton, yaşlı bir ressam amca gibi," tanıyorken; yapılması gereken
tamı tamına Pablo Neruda'nın,
"Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa/ Tohuma dururlar
yeniden/ Ve halk, toprağa gömülü/ Tohuma durur bir yerde/
Buğday nasıl filizini sürer de/ Çıkarsa toprağın
üstüne/ Güzelim kırmızı elleriyle/ Sessizliği burgu gibi
deler de/ Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde,"
dizelerindeki gerçeği anımsamak/ anımsatmaktır!
yaşayan nüfusun yüzde 67'si geniş anlamda 12 Eylül
kuşağını oluşturup, 12 Eylül rejiminin esas gücü de
burada yatıyorken; ya da Halil Altındere'nin deyişiyle, "Yeni
jenerasyonun bir kısmı Kenan Evren'i bir ressam olarak biliyor.
Tonton, yaşlı bir ressam amca gibi," tanıyorken; yapılması gereken
tamı tamına Pablo Neruda'nın,
"Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa/ Tohuma dururlar
yeniden/ Ve halk, toprağa gömülü/ Tohuma durur bir yerde/
Buğday nasıl filizini sürer de/ Çıkarsa toprağın
üstüne/ Güzelim kırmızı elleriyle/ Sessizliği burgu gibi
deler de/ Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde,"
dizelerindeki gerçeği anımsamak/ anımsatmaktır!
Evet, 12 Eylül ve sebep-i
hikmeti karşısında; "Yetmez Ama Evet…" veya
"İstemesek de Hayır…" diyen egemen hegemonyaya
eklemlenme aczi yerine; halk olduğumuzu, haklı olduğumuz bir kez daha
Miguel Benasayag'ın, "Karşı çıkış, muhalefet artık
kapalı odalarda ya da genel kurullarda hazırlanıp daha sonra alanlarda
gerçekleştirilecek bir şey değil. Karşı çıkış, her bir
durumun içinde ve yalnızca o duruma dayanarak doğacaktır,"
vurgusu eşliğinde militanca hayata geçirmeliyiz!
hikmeti karşısında; "Yetmez Ama Evet…" veya
"İstemesek de Hayır…" diyen egemen hegemonyaya
eklemlenme aczi yerine; halk olduğumuzu, haklı olduğumuz bir kez daha
Miguel Benasayag'ın, "Karşı çıkış, muhalefet artık
kapalı odalarda ya da genel kurullarda hazırlanıp daha sonra alanlarda
gerçekleştirilecek bir şey değil. Karşı çıkış, her bir
durumun içinde ve yalnızca o duruma dayanarak doğacaktır,"
vurgusu eşliğinde militanca hayata geçirmeliyiz!
O hâlde konuya ilişkin son
bir vurgu da şu olabilir; Halil
Cibran'dan: "Tıpkı bir zincir gibi en zayıf halkanız kadar
zayıf olduğunuz söylendi sizlere. Bu sadece yarısıdır
gerçeğin. Sizler aynı zamanda en güçlü halkanız
kadar güçlüsünüz…" size="2">[22]
bir vurgu da şu olabilir; Halil
Cibran'dan: "Tıpkı bir zincir gibi en zayıf halkanız kadar
zayıf olduğunuz söylendi sizlere. Bu sadece yarısıdır
gerçeğin. Sizler aynı zamanda en güçlü halkanız
kadar güçlüsünüz…" size="2">[22]
Sibel Özbudun, Temel Demirer
5 Eylül 2010 21:04:25,
Ankara.
Ankara.
N O T L A R
[*] 4
Eylül 2010 tarihinde 'Devrimci 78'liler'in Diyarbakır
Cigerhun Kültür Merkezi'nde düzenlediği etkinlikte
Temel Demirer'in yaptığı konuşma... Newroz, Yıl:4, No:144, 2
Eylül 2010…
Eylül 2010 tarihinde 'Devrimci 78'liler'in Diyarbakır
Cigerhun Kültür Merkezi'nde düzenlediği etkinlikte
Temel Demirer'in yaptığı konuşma... Newroz, Yıl:4, No:144, 2
Eylül 2010…
[1]
Arséne Houssaye.
Arséne Houssaye.
[2]
Türker Alkan, "Allah Göstermesin!", Radikal, 13
Eylül 2009, s.17.
Türker Alkan, "Allah Göstermesin!", Radikal, 13
Eylül 2009, s.17.
[3]
"12 Eylül Darbesi 1", Hazırlayan: Sultan Özer,
Evrensel, 12 Eylül 2009, s.11.
"12 Eylül Darbesi 1", Hazırlayan: Sultan Özer,
Evrensel, 12 Eylül 2009, s.11.
[4]
Haluk Başcıl, "Emekçi, İşçi Penceresinden 12
Eylül", 11 Ağustos 2010,
http://www.birgun.net/wall_index.php?news_code=1281523665&year=2010&month=08&day=11
Haluk Başcıl, "Emekçi, İşçi Penceresinden 12
Eylül", 11 Ağustos 2010,
http://www.birgun.net/wall_index.php?news_code=1281523665&year=2010&month=08&day=11
[5]
Şükran Soner, "Unutturmamak", Cumhuriyet, 12 Eylül
2009, s.13.
Şükran Soner, "Unutturmamak", Cumhuriyet, 12 Eylül
2009, s.13.
[6]
Tam metin için bkz: M. Sönmez, Kırk Haramiler, Arkadaş Yay.,
1990.
Tam metin için bkz: M. Sönmez, Kırk Haramiler, Arkadaş Yay.,
1990.
[7]
Mustafa Sönmez, "12 Eylül; Masum Değilsiniz
Hiçbiriniz!", Cumhuriyet, 12 Eylül 2009, s.12.
Mustafa Sönmez, "12 Eylül; Masum Değilsiniz
Hiçbiriniz!", Cumhuriyet, 12 Eylül 2009, s.12.
[8]
Ruşen Çakır, "12 Eylül'ün Hesabını Vermeden
12 Eylül'den Hesap Sorulabilir mi?", Vatan, 30 Temmuz 2010,
s.17.
Ruşen Çakır, "12 Eylül'ün Hesabını Vermeden
12 Eylül'den Hesap Sorulabilir mi?", Vatan, 30 Temmuz 2010,
s.17.
[9]
Gülen'in 12 Eylül 1980 darbesini nasıl olumladığı
hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler şu linkten yararlanabilir:
http://tr.fgulen.com/content/view/3178/157/
Gülen'in 12 Eylül 1980 darbesini nasıl olumladığı
hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler şu linkten yararlanabilir:
http://tr.fgulen.com/content/view/3178/157/
[10]
Ruşen Çakır, "Hani 12 Eylül Darbesi Hayırlara Vesile
Olmuştu?", Vatan, 14 Ağustos 2010, s.17.
Ruşen Çakır, "Hani 12 Eylül Darbesi Hayırlara Vesile
Olmuştu?", Vatan, 14 Ağustos 2010, s.17.
[11]
Yıl:2, No:21, Ekim 1980.
Yıl:2, No:21, Ekim 1980.
[12]
Yıl:2, No:22, Kasım 1980.
Yıl:2, No:22, Kasım 1980.
[13]
Ruşen Çakır, "30 Yıl Önce de 'Evet'
Demişlerdi", Vatan, 9 Ağustos 2010, s.17.
Ruşen Çakır, "30 Yıl Önce de 'Evet'
Demişlerdi", Vatan, 9 Ağustos 2010, s.17.
[14]
Öztin Akgüç, "12 Eylül'ün Bir Sonucu:
AKP İktidarı", Cumhuriyet, 1 Ağustos 2010, s.13.
Öztin Akgüç, "12 Eylül'ün Bir Sonucu:
AKP İktidarı", Cumhuriyet, 1 Ağustos 2010, s.13.
[15]
Mustafa Sönmez, "AKP, 12 Eylül'ün Ruh
İkizidir", Cumhuriyet, 2 Ağustos 2010, s.12.
Mustafa Sönmez, "AKP, 12 Eylül'ün Ruh
İkizidir", Cumhuriyet, 2 Ağustos 2010, s.12.
[16]
Nazlı Ilıcak, Tercüman, 16 Ocak 1981.
Nazlı Ilıcak, Tercüman, 16 Ocak 1981.
[17]
Çetin Altan, Milliyet, 14 Mart 1981.
Çetin Altan, Milliyet, 14 Mart 1981.
[18]
Çetin Altan, Milliyet, 10 Kasım 1981.
Çetin Altan, Milliyet, 10 Kasım 1981.
[19]
Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak, 24 Temmuz 2010.
Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak, 24 Temmuz 2010.
[20]
Ali Bayramoğlu, Sızıntı Dergisi, Eylül 1982.
Ali Bayramoğlu, Sızıntı Dergisi, Eylül 1982.
[21]
Hasan Cemal, Cumhuriyet, 27 Eylül 1988.
Hasan Cemal, Cumhuriyet, 27 Eylül 1988.
[22]
Halil Cibran, Ermiş, Çev: Ayşe Berktay, Alkım Yay., 2006,
s.88.
Halil Cibran, Ermiş, Çev: Ayşe Berktay, Alkım Yay., 2006,
s.88.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder