Düşünce ve Örgütlenme
Özgürlüğünü Savunmadan Demokrat Olunmaz
DÜŞÜNCE VE ÖRGÜTLENME
ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAVUNMADAN DEMOKRAT OLUNAMAZ!
AKP’nin polisi Yürüyüş Dergisi’nin teknik
işlerinin yapıldığı Ozan Yayıncılık bürosuna gecenin bir
yarısı saldırdı. Balyozlarla kapıları kırdılar. Büroda
“arama” adı altında 12 saati aşkın bir sure boyunca
açıkça bir talan gerçekleştirildi. Bilgisayarları,
arşivi, kameraları, fotoğraf makinelerini gasp ettiler. Dergi
çalışanları işkencehanelere taşındı ve ardından da
gerekçesiz, kanıtsız tutuklandılar.
Bu apaçık bir terördür: Faşist terör!
Bu faşist terör, düşünce ve örgütlenme
özgürlüğünü ortadan kaldıran bir
terördür.
Bir general, bir öğretim üyesi, bir düzen partisi
yöneticisi, bir burjuva basın mensubu gözaltına alınırken biraz
“kaba” davranıldığında, onlara ait evler, kurumlar
basıldığında ortalığı ayağa kaldıranlar, “insan hakları ihlal
edildi, hukuksuzluk yapıldı” diye
AKP’nin hukuksuzluğundan bahsedenler... Ve bir turban eyleminde
polisin eylemi gerçekleştirenleri itelemesi karşısında bile
“polis terörü” diye ayağa kalkanlar, bir
“İşadamı”nın evinin, bir gerici gazetenin merkez
bürosunun baskına uğraması karşısında özgürlükleri
hatırlayanlar, bu terör karşısında kor, sağır ve dilsizdiler.
/>
Görmemek, duymamak, konuşmamak, yalnız düzen cephesinden
kaynaklanan bir tavır olsaydı, burjuvazinin tarihsel riyakârlığı
ve sınıfsal davranışı diyerek açıklardık bunu. Nitekim
burjuvazi acısından durum böyledir gerçekten. Onlar, başta
düşünce ve örgütlenme özgürlüğü
olmak tüm hak ve özgürlükleri esas olarak KENDİLERİNE
hak görürler.
Halklara bu hakları tanımaları sadece tarihsel zorunluluktan dolayıdır
ve burjuvazi, özel olarak da faşizm, her fırsatta bu hakları gasp
etmekten yanadır.
Yürüyüş baskını karşısında kor, sağır ve dilsiz
olanlar arasında, küçük burjuva aydınlar vardır,
işçilerin, memurların, serbest meslek sahiplerinin, Alevilerin ve
halkın çeşitli kesimlerinin içinde yer aldığı demokratik
kitle örgütleri vardır.
Bu kesimler, şu veya bu bicimde, oligarşinin “terör
demagojisi” nin etkisi altında bakmaktadırlar
Yürüyüş’ün teknik bürosunun basılmasına.
/>
Çünkü baskın resmi olarak böyle
açıklanmıştır: “DHKP-C bağlantılı dergiye
baskın!”
Burjuva demokratik hak ve özgürlükler, halkların tarihsel
kazanımlarıdır; onları savunmak da ilerici, demokrat güçlerin
görevidir:
Düşünce özgürlüğünü, “söz ve
ifade hakkı”nı, örgütlenme
özgürlüğünü, direnme hakkını, dil,
inanç
özgürlüğünü tarihsel belgelere geçiren
sınıftır burjuvazi. Ancak bugün dünya çapında
‘terör’ demagojileriyle bunların hepsini ayaklarının
altında çiğniyor. Bu davranış, demokrasicilik oyunu içinde
yöneten tüm faşist rejimler için de geçerlidir.
/>
Yasalarda bu haklar tanınır, ancak fiilen sürekli gasp edilir,
edilmeye çalışılır. Faşizmle yönetilen bir ülkede,
demokrat olmanın ve demokrasi mücadelesinin TARTIŞILMAZ KISTASLARI
işte bu yüzden, bu hakları ve özgürlükleri
tanımaktır.
“DHKP-C bağlantılı dergiye baskın.” demagojileri
karşısında, Yürüyüş’ü savunmayanlar, terör
demagojisinin etkisi ve baskılanması altında kalanlardır ve demokrat
olmanın asgari gereğini yerine getiremeyenlerdir.
Yürüyüş’ün talan edilmesi hukuki mi? İnsan
haklarına uygun mu?
Halk düşmanı AKP’nin faşist polisi Yürüyüş
“yasadışı DHKP-C örgütü ile bağlantılı”
deyince baskın “mubah” mı oluyor? Bugün
Yürüyüş’ü savunmadan, düşünce
özgürlüğünü savunmadan, demokrat olunamaz.
Küçük burjuva aydınlar, ilerici, demokrat
güçler, bu noktada burjuva demokratik hak ve
özgürlükleri savunamayarak, ezilenlerin tarihsel
kazanımlarını savunmanın gerisine düşmüş olurlar.
Dimitrov’un tarihsel sözünü burada bir kez daha
hatırlamalıyız işte:
“Dünya proletaryası, burjuva demokrasisi haklarını alabilmek
için kan revan içinde kalmıştır ve bu haklarını da elinde
tutabilmek için, tabii ki bütün gücüyle
savaşacaktır.”
İlericilik, sosyalistlik, devrimcilik, demokratlık, bu savaşı vermektir.
Bu savaşı vermeden bu sıfatların hiçbiri taşınamaz.
Haklar ve özgürlükleri tarihe mal eden tüm uluslararası
bildirgeler, artık sadece bizimdir! Sadece halklara aittir!
Bugün düşünce, örgütlenme, inanç
özgürlüğü başta olmak üzere, tüm insanların
“tartışılmaz” bicimde sahip olması gereken hakları dile
getiren onlarca uluslararası belge vardır.
1215 tarihli Magna Charta Liberatum yani Büyük Özgürlük
Belgesi’nden 1789 Fransız Devrimi’nin İnsan ve Yurttaş
Hakları Bildirgesi’ne, 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından
yayınlanan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”ne kadar gelen
bu belgeler, burjuvazi tarafından çoktan reddedilmiştir. Deyim
yerindeyse, burjuvazi onları kaldırıp atmıştır.
Peki, birçok emperyalisti, gerçekte hiç de
istemedikleri bu hakları tanımak zorunda bırakan neydi?
O etken, halkların reddedilemez tarihsel mücadelesi ve sosyalist
sitemin varlığıydı. Sosyalist ülkelerin insana verdiği değer ve
kazandırdığı haklar karşısında, emperyalistler de böyle bir
anlaşmanın altına imza atmak zorunda kaldılar.
Sosyalistlerin düşünce özgürlüğünü
savunup savunmamak, bu konuda tereddüt yaşamak, bu geri tartışmayı
yapmak, emperyalistlerin bile tanımak zorunda kaldığı bir hakkı,
tanımamaktır.
Bu hakkı tanımayan bir kurum, bir kişi, devrimci, sosyalist olabilir mi,
bırakın bunları, demokrat olabilir mi?
Onlar artık halkların tarihsel kazanımlarıdır ve savunmak da halkların
görevidir.
1789 Fransız Devrimi’nin ürünü olan İnsan ve Yurttaş
Hakları Bildirgesi gibi, bir kısmı, burjuvazinin feodalizme karşı
eşitlik, adalet, özgürlük sloganıyla savaş
yürüttüğü dönemin belgeleridir. Ancak, burjuvazi,
tüm ilerici niteliğini kaybettikten sonra, bu belgelerdeki hak ve
özgürlüklerin SAHİBİ VE SAVUNUCUSU, dünyanın ezilen
halkları olmuştur.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi şu maddeyi içerir: “Madde
28: Herkesin bu bildirgede öngörülen hak ve
özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve
uluslararası düzene hakkı vardır.”
O bildirgede, insanların aç kalmaması haktır, herkesin kendi
dilini konuşabilmesi haktır, O bildirgede herkesin örgütlenme,
ifade, düşünce özgürlüğü güvence altına
alınmıştır.
Peki, nerede Yürüyüş’ün düşünce
özgürlüğü?
“Teröre karşı savaş” politikası, burjuva demokratik hak
ve özgürlüklerin inkârıdır
Bugün “terör listeleri”yle,
“terörizm” ve “terörist” tanımlarıyla bu
haklar fiilen yok edilmiştir.
Gerçekte bugün düşünce ve örgütlenme
özgürlüğünün sınırlarınım alabildiğine
daraltıldığı, adeta yok edildiği bir dünyada yaşıyoruz.
Bugün bu haklar, dişe diş mücadele ederek kullanılabiliyor
ancak.
Burjuva demokrasisi şimdi bize diyor ki, yok hayır, bu
düşüncelerini yazamazsınız.
Diyor ki, devrim, sosyalizm, iktidarın zor yoluyla değişimi, emperyalizme
karşı halkın silahlı savaşı, emperyalizmi kovmak... Bunları
yazmayacaksınız...
KENDİNİ İNKÂR EDEN BURJUVA DEMOKRASİSİDİR!
Bugünün dünyasında demokrasi mücadelesi vermenin
gereği, halkların kazanım hanesine yazılı bu haklar ve
özgürlükleri savunmaktır. Bunların savunulmadığı yerde
demokrasi mücadelesinden ve demokrat bir tavırdan söz edilemez.
/>
Bu çarpık yaklaşım sonucunda devrimci örgütleri
sahiplenemeyenler, onlarla yan yana olmaktan uzak duranlar, 20.
yüzyılın tarihine bir baksınlar:
O tarihte göreceklerdir ki, bizzat burjuvazi, birçok gerilla
hareketini resmen tanımış, onlara Birleşmiş Milletler’de temsil
hakkı vermiş, vermek zorunda kalmıştır.
Yürüyüş’ü savunmamak,
Yürüyüş’ün düşünce
özgürlüğünü savunmamak, devrimcilerin yoksul
gecekondu semtlerindeki örgütlenme
özgürlüğünü savunmamak, burjuvazinin bile gerisine
düşmektir.
İktidarı hedefleyen, şiddeti savunan Marksist- Leninistler’in de
düşünce ve örgütlenme özgürlüğü
tartışılamaz! Demokratlık, bu çizginin gerisine
düşmemektir!
12 Haziran 1776'da Amerika’da Virginia İnsan Hakları Bildirisi
yayınlandı.
Bu bildiride, haklar ve özgürlüklere, insan haklarına
ilişkin bugün burjuva demokrasisinin savunmadığı veya yok ettiği,
keza, terör demagojisine ve emperyalist sisteme teslim olmuş, onun
statükolarına hapsolmuş küçük burjuva aydınların
savunamadığı birçok hak vardır:
Bakın mesela, şu maddeler yer alıyor bu bildiride:
M. 2) Tüm güç halkta toplanır ve halktan gelir; yetkili
kişiler halkın vekilleridirler; halk için çalışırlar;
halka karşı her zaman sorumludurlar.
M. 4) Herkese açık kamu görevinde bulunan hiçbir kişi
ya da kişiler topluluğu, kamu yararına ters düşecek, özel ve
ayrı kazançlar ya da ayrıcalıklar sağlayamaz.”
Bakın özellikle şu iki maddesi doğrudan
Yürüyüş’ün bürosuna düzenlenen
baskının keyfiliği, karşısında burjuva demokratik hakların ne
dediğini gösteriyor:
“M. 10) Bir memura ya da özel görevliye, işlenen suç
hakkında acık bir delil olmadan, KUŞKULU YERLERİ ARAMASI ya da tarif
edilmemiş, sucu açıkça anlatılıp, delilleri
gösterilmemiş kişi ya da kişileri yakalaması için verilen
arama ve tutuklama müzekkereleri haksız ve despotiktir...”
M. 12) Özgur1uğun en güçlü kalelerinden birisi de
BASIN OZGURLUĞUDUR; despotik yönetimler dışında, asla
sınırlandırılamaz.”
Burjuva demokrasisinin bile yasadışı, gayrı meşru saydığı
tutuklamalara, baskınlara karşı çıkma cüretini
gösterememek, burjuva demokratlığın gerisine düşmektir.
Yürüyüş’e baskını ve tutuklamaları protesto dahi
edemeyenler, Amerikan emperyalizminin haklar ve özgürlükler
tarihinin gerisindedirler...
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin başında (Madde 2’de)
şöyle yazar:
“Herkes, ırk, renk, cins, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir
akide, milli veya içtimai, menşe, servet, doğuş veya herhangi
diğer bir fark gözetilmeksizin işbu beyannamede ilan olunan bütün
haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir."
Yürüyüş’e baskında hiçbir
“olağanüstülük!”, karşı çıkılacak
hiçbir yan görmeyenler, neye göre ayırıyorlar?
Hangi “farkı” gözetiyorlar ki, devrimcileri
“bütün hürriyetlerden istifade edecekler”
içinde saymıyorlar.
Devrimcilerin düşünce özgürlüğünü,
söz ve örgütlenme hakkını savunmayanlar, tarihi olarak,
güncel olarak alabildiğine geri bir noktadadırlar.
DİSK, KESK, TMMOB, TTB, tüm sendikalar, tüm demokratik kitle
örgütleri, devrimcilerin düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü olmadığında, KENDİLERİNİN
özgürlüklerinin olacağını sanıyorlarsa, yanılıyorlar.
/>
Burjuvazi düşüncelerini açıklıyor, TUSİAD, TİSK, TOBB
gibi patron kuruluşları açıklıyor, düzenin
üniversiteleri açıklıyor... Reformistler
düşüncelerini açıklıyor, düzen tarafından zararsız
görünen hemen herkes açıklıyor, ama devrimciler
düşüncelerini açıklamaya kalktıklarında dergileri
basılıyor, yayınları durduruluyor, dernekleri basılıyor,
çalışanları tutuklanıyor.
Hakların bu şekilde pervasızca gasp edilmesi karşısında, faşist
terör karşısında susmak; “düzenin meşru
gördüğü güçler düşünce
özgürlüğünden yararlansın, bu kesimlerin
örgütlenme özgürlüğü olsun, ama başkaları
-şiddeti savunan devrimciler!- bu haklardan yararlanmasın”
demektir.
Bu da demokratlık değildir.
Demokratlık, devrimcileri, devrimcilerin düşünce ve
örgütlenme özgürlüğünü savunmaktır.
Yürüyüş Sayı : 250
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder