13 Ocak 2011 Perşembe

"Ölümün adı" değil artık... / Yiğit Günay

"Ölümün adı" değil
artık... / Yiğit Günay

Durduk yere, tuvalete çıkma ihtiyacı hissedersiniz. Evet, ishal
olmuşsunuz. Ağrısı sızısı yoktur, fakat birden kusmaya başlayınca
“Mideyi bozdum galiba” dersiniz.

Ancak hızla durumunuz kötüye gider. İshal o kadar
kötüdür ki, günde 10-20 litre kadar boşaltabilirsiniz.
Öyle çok su kaybedersiniz ki, vücutta kısa zamanda
belirtiler görülmeye başlanır. Gözleriniz ve yanaklarınız
içine çöker, diliniz damağınız kurumuştur. Elleriniz
buruşur, kasılmalar başlar. Konuşmak üzere ağzınızı
açtığınızda, sesinizin kısıldığını fark edersiniz. Nabız
zayıflığını, kaslarda şiddetli kramplar takip eder.

Evet, ölüyorsunuz.

Ölümün adı, kolera.

Ancak insanlık, bu ölümü yendi. Bundan iki asır önce
bir şehirde görüldüğünde halkın panik halinde şehri
terk ettiği, hızla kitle halinde ölümlerin yaşanmasına sebep
olan kolerayı yendi insanlık. Tuhaf ama, iki asır sonra bilimsel ilerleme
yönü dahi düşünsel-felsefi bir saldırıya uğrayan
aydınlanma sayesinde...

Şimdilerde “kolera” denince, aklımıza ilk García
Marquéz’in “Kolera Günlerinde Aşk”ının
gelmesi, bu ilerlemenin sonucudur.

Haiti’de de böyleydi. Kolundan çevirip
“kolera” deseniz bir Haitili’ye, geçtiğimiz asrın
büyük Kolombiyalı yazarı gelirdi aklına.

Hastalık gelecek değil ya? Neredeyse 50 senedir kolera salgını
görülmemiş ki Haiti’de. Yaşlılar hatırlar ancak,
gençlerin aklına ise Florentino’nun Fermina’ya 51 yıl 9
ay 4 gün tutkuyla sürdürdüğü aşkı gelir,
avurtları çökmüş hasta görüntüleri gelecek
değil ya...

Geldi.

Yarım asır sonra, kolera Haiti’ye tekrar geldi.

Önce bir doğal afet geldi Haiti’ye. Tam bir sene önce,
Haitililer’in ayaklarının altında toprak öyle bir sallandı ki,
316 bini öldü, 300 bini yaralandı, 1 milyonu evsiz kaldı.

Aslında, trajedi yeni başlıyordu.

ABD, yardım adı altında ülkeyi işgal etti. On binlerce ABD askeri
Haitililer’e yardım etmekten ziyade ülkeyi kontrol etmeye
çalışırken, havalimanlarını denetleyen Amerikalılar diğer
ülkelerden gelen yardım uçaklarını dahi geri
çeviriyorlardı.

Bazılarının “Yok öyle bir şey” dedikleri emperyalizm,
halkı sokakta yaşayan, Latin Amerika’nın bu en yoksul ülkesini
ele geçirmeye uğraşıyordu.

Bir de Tomas Kasırgası ülkeyi vurduğunda “Tanrı da bize
karşı” diyen Haitililer, ne zaman toplanıp seslerini
çıkarmaya kalksalar kendilerine biber gazıyla, plastik mermilerle
karşılaşan Birleşmiş Milletler askerleriyle boğuşuyorlardı.

İstemiyorlardı Birleşmiş Milletler askerlerini ülkelerinde. Tıpkı
yankileri istemedikleri gibi.

Kovabilselerdi keşke. Keşke, vakitlice gönderebilselerdi bu
uluslararası işgal ordusunu...

Emperyalizmin bu yoksul ülkeyi işgal için, bir başka yoksul
ülkeden, Nepal’den getirdiği askerler, 50 senedir
görülmeyen hastalığı da getirdiler adaya.

Bir sene geçti, 181 bin 829 Haitili yakalandı koleraya, 3 bin
759’u yaşamını yitirdi.

Bir zamanlar “ölümün adı” olan kolera,
şimdilerde yoksulluğun, eşitsizliğin adı. Önlemesi öyle kolay
ki çünkü... Sağlıklı su ve beslenme sağlamak yeterli,
koleranın önüne geçmek için.

Bir kere hastalığa yakalanılınca tedavisi de çok kolay
üstelik. İçme suyuna bolca şeker, biraz da tuz karıştırıp
çok miktarda içiriyorsunuz hastaya. Sonra da hijyenik
koşullarda sağlığına kavuşana kadar bakıyorsunuz. Bu kadar.

Buna dahi sahip olmayan binlerce Haitili öldü,
ölüyor.

Bir sene oldu deprem olalı.

Kolera, 50 senedir görülmüyordu.

Depreme mi küfrediyor sanıyorsunuz bir sene sonra Haitililer
hâlâ?

“Seçim yapılacak” deyip, ülkenin en büyük
partisi dahil 15 partinin seçimlere girmesini engellerken ABD,
Haitililer niye depreme bela okusunlar?

Nasıl bağlanır 21’inci yüzyılda bir kolera hikâyesi?
Bir tarihi romanın değil, güncel bir makalenin konusu edilirse kolera,
ne denir yazının sonunda?

“İnsanlık bunu hak etmiyor” mu denir? Beyazlara karşı devrim
yapıp, beyazlar tarafından iki asırlık yoksulluğa mahkûm edilen
Haiti’nin dramından mı dem vurulur? Yardım çağrısı mı
yapılır? Haftalardır çalıştıkları 60 noktada tüm kolera
ölümlerinin önüne geçmiş olan Kübalı
doktorların çabası mı örnek gösterilir? Haitililer'i
yokluğa mâhkum eden kapitalizme mi küfredilir?

Hiçbiri bağlayamaz hikâyeyi. 2011'de Haiti’de
insanlar koleradan ölürken, trajediyi yürekten hissederken,
yersiz, yetersiz kalır her bağlayış.

Bu çaresizlik içinde, bulamazsa uygun düşecek
kelimeleri, fotoğrafa sığınır anlatıcı. Fotoğraftaki çocuğa
sığınır.

haiti_kolera.jpg src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/fotograf/haiti_kolera.jpg"
width="482" />

Kaynak: sol.org.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder