31 Ocak 2011 Pazartesi

Tıp Fakültelerinde Her Şey Dahil Sistemi ve Hocaların Sökülen Rütbeleri / İlker Belek

Tıp Fakültelerinde Her
Şey Dahil Sistemi ve Hocaların Sökülen Rütbeleri / İlker
Belek

Aslında şu sıralar aklım yine Arap devrimlerinde. O coğrafyada,
halkın devrimci enerjisine ilişkin önemli soyutlamalara olanak
tanıyan bir pratik deneyimleniyor. Ancak hekim olmaklığım nedeniyle bizim
sektördeki bir gelişmeyi bu hafta ele almam gerekiyor. Tıp
fakültelerindeki bu gelişme, verimli tohumların toplumsal
mücadele toprağına düşmesine yarıyor.

* * *

1 Şubat tarihinden itibaren tıp fakültesi hastanelerinde yapısal
bir değişiklik uygulamaya sokuluyor: Performansa dayalı
ücretlendirmeye geçiliyor. “Hasta bak, hep-daha çok
hasta bak, gece yarılarına kadar hasta bak, parayı böyle kazan”
deniliyor. Eğitim ve bilim arka plana itiliyor.

Hocaların hastane içinde özel hasta bakmaları da
yasaklanıyor.

Hükümet bu yaklaşımını, vatandaşa, “bundan sonra para
ödemeden hocalara muayene olabileceksiniz” diyerek anlatıyor.
Hocalar ise hastalarının hekim seçme haklarının ellerinden
alındığını belirterek karşı çıkıyorlar yeni sisteme.

Hocaların bu savunularının doğru olmadığını kabul etmek gerekir.
Çünkü eskiden hastaların kendilerine ulaşması ancak para
ödemeleriyle olanaklıydı.

Biz sağlık hizmetinin parayla satılmasına da, kamu kurumlarında
özel hasta bakılmasına da, sağlığın özel sağlık
kurumlarında pazarlanmasına da karşıyız.

Ancak, aynı zamanda, hekimlerin haftalık 40 saatin üzerinde
çalışmaya zorlanmasını da, emeklerinin değerinin kapitalist
piyasaya yem edilmesini de, devletin aynı sağlık hizmeti için
özel hastanelere kamuya ödediği paranın iki üç
katını ödemesini de onaylamayız.

Kesin olan olgu şudur: Yeni yasayla hocaların ayrıcalıklı konumlarına
son veriliyor.

* * *

Ancak durum bu kadarla sınırlı da değildir.

Esas önemlisi bundan sonrasıdır ve hocaların özel hasta
muayene yetkilerinin ellerinden alınması bundan sonrası içinde
yalnızca bir ayrıntıdır.

Koca koca hocaların kendi canlarını yakan bir ayrıntıyı, yalnızca
kendi canlarını yaktığı için, her şey gibi algılamaları
kendilerine yakışmaz.

Meselenin bundan sonrasında hastanelerin finansman mekanizmasının toptan
değiştirilmesi bulunmaktadır.

* * *

Bundan böyle hastaneler global bütçeleme yöntemiyle
finanse edilecektir. Şimdiye kadar hastaneler ürettikleri hizmeti
Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) fatura öder, SGK da bedelini
öderdi. “Geriye dönük” olarak tanımlanan bu
ödeme mekanizması SGK'yı zorlasa da hastaneler kendilerini maliyet
muhasebesi yapmak zorunda hissetmezlerdi.

Şimdi “ileriye yönelik” finansman mekanizması
gündeme getiriliyor. Global bütçeleme bunun en olgun
biçimidir. Bu yöntemde hastaneye bir sonraki yıl için
tahmini bir bütçe verilir ve bütün gereksinimlerini bu
bütçeyle karşılaması beklenir. Böylece hastane o
bütçe ölçüleri içinde kendi kaderiyle
baş başa bırakılır.

İlaç ve teknoloji gibi sağlık hizmeti girdilerindeki yıllık
fiyat artışlarının enflasyonun üzerinde gerçekleştiği ve
global bütçedeki artış oranının da enflasyonun altında
tutulduğu dikkate alınırsa, bu yöntemin hastanecilik hizmetlerinin
kalitesini ileri derecede etkileyeceği hemen anlaşılır.

Bu sistemin fakülte hastanelerindeki etkisi daha da katmerlidir.
Çünkü burada en zor hastalıklar en pahalı tekniklerle
tedavi edilmek zorundadır. Üstelik fakülteler eğitim ve
araştırma kurumlarıdır ve bu iki kalem ayrıca pahalıdır.

Kısacası global bütçeleme belki SGK'nın üzerindeki
mali yükü hafifletecektir, ancak sağlık hizmetinin, tıp
eğitiminin ve bilimsel araştırmaların niteliği çok olumsuz
etkilenecektir.

Bu sistemle fakülte hastaneleri ayakta kalamaz. Bu sistem
içinde bütçe bellidir ve performans ücreti bu belli
bütçenin paylaştırılmasına yöneliktir. Kısacası
hocalar arasındaki rekabet acımasız olacaktır. Bu sistemde
bütün bu nedenlerle hocaların özel hasta bakmasına izin
verilmesi de olanaksızdır.

* * *

Batacak fakülte hastanelerinin alıcısı ise Sağlık Bakanlığı
olacaktır. Nitekim bu yönde bir gelişme çok yakın
geçmişte Marmara Üniversitesi hastanesinde yaşandı ve
Bakanlık bu hastaneye el koydu. Hocaları da kendisine bağlı başka
hastanelerde görevlendirmeye başladı.

Sonuçta Bakanlık bir taşla iki kuş vuruyor: Fakülte
hastanelerinde dönen paraya (ki SGK harcamalarının beşte birden
fazlası 60 kadar tıp fakültesi hastanesine akıyor) el koyuyor,
öte yandan da üniversitelerdeki aydınlanmacı direnci tıp
fakültelerini ele geçirerek yok ediyor.

Hocalar şimdi bütün bunların farkında olmak zorundalar. Sorun
yalnızca özel hasta bakma yetkisinin ellerinden alınması değil.
Önlerinde kendilerinin proleterleşmesi, hastanelerinin işletmeye
dönüştürülmesi ve Sağlık Bakanlığı'na
bağlanması, hastaların müşterileştirilmesi süreci var.

Artık toplumsal muhalefetin, emek cephesinin aktif bir bileşeni olmak
dışında bir seçenekleri bulunmuyor.

Kaynak: sol.org.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder