12 Ocak 2011 Çarşamba

Hemşinli Ziya Hurşit / Sadık Varer

Hemşinli Ziya Hurşit /
Sadık Varer

Sakarya Meydan Muharebesi’nden zaferle dönen Mustafa Kemal,
Büyük Millet Meclisi’nde coşkuyla karşılanır. Mebusların
hemen tümü Mustafa Kemal’i ayakta alkışlayıp
saygı gösterisi yaparken genç bir mebus meclisin
ortasında yer alan karatahtaya şunları yazmaktadır; "Bir millet
putunu kendi yapar, kendi tapar."

Bu 'çılgın'  mebusun adı, Ziya
Hurşit’tir…

Ziya Hurşit, Birinci Meclis’te yer alan Lazistan mebuslarından
biridir, fakat diğerleri gibi Ziya Hurşit de Laz değildir; Hemşinlidir,
1890 Çamlıhemşin doğumludur.

Yüzyıllardır Lazlarla aynı coğrafyayı paylaşan
Hemşinli komşularımızı  iyi tanırım. Doğu Karadeniz’in
dağlık bölgelerinde yaşayan ve dağların - yaylaların
zorluklarını aşarken mücadeleci bir karakter kazanmış olan
Hemşinli, gözü karadır. Hemşinlinin ayırt edici
özelliklerinden biri de şakacılığıdır. Hakkında yazılanlara
bakarsanız, Hemşinlilerin bu özelliklerini Ziya Hurşit’te de
görebilirsiniz.

1926’da, Mustafa Kemal’e suikast girişimi suçuyla idam
edilen Ziya Hurşit hakkında İstiklal Mahkemesi üyesi Kılıç
Ali şunları yazmış: “Suikast hadisesi esnasında İzmir’de
Polis Müdüriyeti’nde Reşit Galip Bey ile birlikte isticvap
ediyorduk (sorguluyorduk). Mahkeme Reisi Ali Bey de hazırdı.
Cürüm aletleri bombalar, silahlar ortada masanın üzerinde
duruyordu. Masa küçük ve toparlaktı. Hepimiz etrafında
idik. O da masanın kenarında aramızda bulunuyordu. İsticvabı bitmemiş,
öğleden sonra gene aynı vaziyette masanın kenarında toplanmıştık.
Reşit Galip usulcacık kulağıma: "Ellerine bak!" diyerek Ziya
Hurşit’in ellerini bağlayan kelepçeyi gösterdi ve nazarı
dikkatimi celbetti. Kelepçe sabahki vaziyette değildi; istediği anda
kolaylıkla elini açabilecek derecede gevşek vurulmuştu. Fakat bunu
bize hissettirmemek için ellerinin bileğinden üst tarafını
gergin tutmuş, kelepçeyi germişti. "Ziya Hurşit! Ellerini
gevşet" dedim. Gevşetir gevşetmez kelepçenin boşluğu
sarktı. Meğer gardiyanlara: "Çok sıkıyor, biraz gevşek
tutunuz" demiş. Aynı zamanda kelepçe vurulurken ellerini
dediğim tarzda birbirinden açık tutmuş. Bu hareketinden
şüphelenmiştim. Bundan maksadının ne olduğunu, başka bir gün
kendisini yalnız isticvap ederken sormak aklıma geldi, merak ederek ve
hususi olarak kendisinden sordum: "Ziya Hurşit, kelepçeyi
gevşek tutmakla maksadın ne idi?" dedim. İşi latifeye vurarak:
"Biraz daha işin farkına varmamış olsaydınız niyetim, masanın
ortasındaki bombaların birine saldırıp hep birlikte meseleyi halletmek
idi" demişti. Gözü bu kadar pek bir adamdı ve bu dediğini
de yapabilirdi. İsticvabı ve muhakemesi esnasında da cidden cesur hareket
etti. Hakikatleri olduğu gibi söylemekten çekinmedi.
(Kılıç Ali - İstiklal Mahkemesi Hatıraları -1955)

Ertuğrul Özkök, 22 Ağustos 2010 tarihli Hürriyet
Gazetesinde Ziya Hurşit’in şakacı kişiliğini “Bir Cellatın
Hatıraları” başlıklı kitaptan alıntılarla aktarmış:

“13 Temmuz 1926’yı 14 Temmuz’a bağlayan gece
İzmir’de 13 kişi, Kemeraltı semtine kurulan darağaçlarında
idam edildi… İlk olarak Maarif Nazırı Şükrü Bey idam
edildi. Asılan son kişi ise Atatürk’e suikast girişiminin bir
numaralı sanığı olan ve olayı itiraf eden Ziya Hurşit’ti. Saat
6’ya çeyrek kala cellât ve görevliler Ziya
Hurşit’in hücresine gidip haber verirler. Yüzüne karar
okunurken sakin biçimde dinler ve “İdama mahkûm edilenler
kimler” diye sorar. Öteki 12 kişinin adı sayılır. “Peki,
ne oldu onlara” der. “Hepsi idam edildi” denince,
“Yani ben en sona mı kaldım? Desenize bu işte de yine yaya kaldım.
Hey gidi hey, ölümde bile geç kalıyorum.” der
(…) Sonra darağacının altına gelir ve espriyi patlatır:
“Maşallah salıncak gibi.” Ziya Hurşit’in son
sözleri ise şu olur: “Haydi beyler, ahirete gidiyorum.
İçinizde oradakilere mektup göndermek filan isteyen var
mı?”

Yaygın bir görüşe göre, “Beni o kadar yükseğe
asın ki asanlar ayağımın altında kalsın” sözü de
idam sehpasındaki Ziya Hurşit’e aittir.

20 Haziran 1926’da Mustafa Kemal, kendisine suikast girişiminde
bulunan Ziya Hurşit’le görüşür ve eski yoldaşına
sitem eder. Bu ilginç görüşmede de Ziya Hurşit
açık sözlüdür:

"- Ziya Hurşit Bey,  uzun bir zaman teşriki mesai etmiş değil
miydik? Bir gaye uğruna     

çalışmadık mı? 
- Evet Paşam.

- Nedir bu suikast?.. Hem de şebekenin elebaşısı, ruhu imişsiniz
öyle mi?.. 
- Öyle, doğrudur. Suikast yapmaya geldim, amma kuvvede kaldı, fiile
çıkmadı.  
- Sizden bunu beklemezdim. 
- Dünya beklenmedik şeylerle doludur Paşam. Ne yapayım ki,
karşınızda bu vaziyette suçlu olarak bulunuyorum. Ne
diyebilirim?.." (Ş. Süreyya Aydemir – Tek Adam )

Mustafa Kemal’e suikast girişimi hakkında çok şey yazıldı,
farklı yorumlar yapıldı.  Bu yorumlardan biri, Ziya
Hurşit’in, kendisi gibi Lazistan Mebusu olan Ali Şükrü
Bey’in intikamını almak için Mustafa Kemal’e suikast
girişiminde bulunduğu şeklindedir.

Ziya Hurşit’in, Birinci Meclis’teki muhalif grubun önderi
Ali Şükrü’nün Topal Osman tarafından
öldürülmesinden Mustafa Kemal’i sorumlu tuttuğu, Ali
Şükrü’yü öldürdüğü açığa
çıkan Topal Osman’ın sağ ele geçmemesi için
özel bir operasyon düzenlendiğinden kuşkulandığı
bilinmektedir. Dahası, Ziya Hurşit’in ilk sorgusunda Mustafa
Kemal’i Ali Şükrü Bey’in intikamını almak
için öldürmek istediği yönünde bir ifadesinin
olduğu da bilinmektedir.  Ancak İzmir Suikastı davasının bu kadar
‘sıradan’ bir duygu durumu ile açıklanamayacağı da
aşikardır.

İzmir Suikastı davasının kapsama alanı, Ziya Hurşit’in intikam
duygularını cezalandırma ‘işlemini’ fazlasıyla aşmıştır.
Bu dava, kendilerini Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
örgütlenmesiyle ifade eden muhalifleri tasfiye operasyonuna
dönüştürülmüştür.

Suikast haberi kamuoyuna “hilafet ve saltanat yanlılarının
eylemi” şeklinde yansıtılır. Suikast girişimi haberini alan
Başvekil İnönü Ankara İstiklal Mahkemesini İzmir’e
gönderir ve aynı zamanda suikastın sorumluları saydığı
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kadrolarının tutuklanması emrini
verir.

45 kişi tutuklanır. Tutuklananlar arasında bir yıl önce kapatılan
cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası’nın eski kadroları, Kâzım Karabekir, Ali Fuat
Cebesoy, Refet Bele, Bekir Sami, Cafer Tayyar, Vasıf Karakol gibi
önemli isimler vardı. Adnan Adıvar o sırada Fransa’da
bulunduğundan, Kara Kemal ve Eski Ankara Valisi Abdülkadir ise
kaçmayı başardığından mahkeme edilemediler. Tutukluların avukat
tutma hakları yoktu. Savunma yapmaları için on dakika süre
verilmiş, üstelik savunmaların bağımsız bir kâtip tarafından
kayıt altına alınması talebi de mahkeme reisi Kel Ali tarafından
reddedilmişti. Alelacele hazırlanan iddianamede 12 kişinin idamı istendi
ve fakat Kel Ali’nin reisliğini yaptığı mahkeme heyeti 13 kişinin
idamına karar verdi.

Böylece, Ziya Hurşit’in suikast girişiminden hareketle
‘kurulan’ bu mahkemenin kararından sonra muhalefetin sesi
kesilmiş, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yolu açılmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın
programları arasında önemli bir fark yoktu. Gerçekte bu iki
parti arasındaki fark, Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Parti
arasındaki fark kadardır! Mustafa Kemal’in eski dava arkadaşları
tarafından 17 Kasım 1924’te kurulan ve 5 Haziran 1925’te
kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programı, o
zamanlar iddia edildiği gibi “hilafet ve saltanat yanlısı bir
rejim” öngörmüyordu; mevcut rejimin esaslarıyla uyum
içinde olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın
yüzü de Cumhuriyet Halk Partisi gibi Batı’ya
dönüktü ve temel meselesi kapitalizmin istikbaliydi. İsmet
İnönü yıllar sonra Akşam gazetesine verdiği bir beyanatta bu
meseleye ‘açıklık’ getirmiştir; “İzmir
Suikastı’nı planlayanların rejimle bir sorunları olmadı, onlar
İttihat ve Terakki taraftarı kişilerdi.”

Sadık Varer style="font-weight: bold;">(www.enternasyonalle.com)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder