4 Şubat 2011 Cuma

Arap 1848’i: Despotlar sallanıp düşerken… / Tarık Ali

Arap 1848'i: Despotlar
sallanıp düşerken… / Tarık Ali

Koltuğunda daha fazla kalamaz. Çünkü ordu kendi halkına
ateş etmeyeceğini açıkladı. Bu Tiananmen Meydanı
seçeneğini ortadan kaldırıyor. Şu ana kadar rejimi korumayı
başarmış generaller sözlerinde durmazsa bu, orduda çatlaklara
yol açar ve bir iç savaş manzarası ortaya çıkabilir.
Şu anda, ABD’li dostlarının has adamları Mübarek’i
olabildiği kadar Kahire’de tutmasını her şeyden çok isteyen
İsrailliler dahil kimse böyle bir şeyi istemez.

Peki, Mübarek bu hafta mı gider yoksa önümüzdeki hafta
mı? Washington ‘Muntazam bir geçiş’ istiyor ama
Mübarek’e kabul ettirdikleri yeni başkan yardımcısı
‘Ajan’ Süleyman’ın (ya da kurbanlarının deyişiyle
İşkence Şeyhi) da elleri kanlı. Alçak bir işkenceciyi bir
diğeriyle değiştirmek artık kabul edilemez. Mısırlı yığınlar sivil
bir sahtekarın üniformalı bir diktatörün yerine
geçirildiği ve hiçbir şeyin değişmediği Pakistan tarzı
bir operasyon değil tümden bir rejim değişikliği istiyor.

Tunus “virüsü” herkesin tahmin ettiğinden de hızlı
yayıldı. Siyasi, askeri ve ahlaki yenilgilerle geçmiş uzun bir uyku
döneminden sonra Arap dünyası yeniden uyanıyor. Tunus etkisi,
komşusu Cezayir’i anında sardı ve bu ruh hali oradan
Ürdün’e ve bir hafta sonra da Kahire’ye vardı. Tanık
olduğumuz şey Çar, İmparator ve işbirlikçilerine karşı
gerçekleşen, tüm Avrupa’yı sarsan ve gelecekteki
çalkantıların da müjdecisi olan 1848 ayaklanmalarına
çok benzeyen bir dizi ulusal-demokratik isyandır. Bu,
Arap’ların 1848’idir. O günün Çar ve
İmparatoru bugün Beyaz Saray’da oturan Devlet Başkanıdır. Bu,
aynı zamanda şu an yaşadığımız ön-devrimleri
1989’dakilerden ayıran şeydir de. Bu ve kitlelerin kendilerini aynı
ölçüde mobilize etmediği gerçeği gibi birkaç
istisna daha var. Doğu Avrupalılar mutlu geleceğin orada olduğunu
zannedip kendilerini “Alın Bizi, Artık Sizsiniz” şarkıları
eşliğinde Batı’ya teslim etmişti.

Araplar bu çirkin kucaklaşmayı yaşamak istemiyor. ABD ve AB
onların başından savdığı diktatörleri her zaman desteklemiştir.
Bunlar, Batı yüzünden maruz kaldıkları boyun eğmelere,
işkencelere, yolsuzluk ve kitlesel işsizliğe, kendi zenginliğiyle
kör olmuş bir azınlığa ve sonsuz bir sefalet evrenine karşı
gerçekleştirilmiş olan devrimlerdir. Zorba diktatörler ve
onları ayakta tutanlara karşı yeniden keşfedilen Arap dayanışması
Ortadoğu’da bir dönüm noktası olacaktır. Bu, 1967
savaşından sonra acımasızca yok edilen Arap ulusunun tarihsel
hafızasını da tazeleyecektir. Liderler arasındaki farklılık daha
göz alıcı olamazdı. Tüm zaaflarına ve hatalarına karşın
Cemal Abdülnasır 1967’deki yenilgi üzerine sorumluluğu
kabullenmiş ve istifa etmişti. Milyonlarca Mısırlı Nasır gitmesin diye
Kahire meydanlarını doldurdu. Nasır, kararını değiştirdi.
Birkaç sene sonra makamında kalbi kırık ve beş kuruşsuz bir halde
öldü. Halefleri ülkeyi Washington ve Tel Aviv’e teslim
etti.

Ocaktan bu yana yaşadıklarımız Arap dünyasının 1967 yenilgisinden
bu yana gerçekleştirdiği ilk gerçek diriliş dönemini
işaretledi. Tarihin yanlış tarafında olmamak ve yenilgiden payını
almamak adına her daim uyanık davranan tüm dönekler bu
ayaklanmalara hazırlıksız yakalandı. Mevcut koşullarca şekillenen
ayaklanma ve devrimlerin kitleler, yığınlar ya da halk -adına ne derseniz
deyin- tarafından artık hayatın nefes alınamaz ve katlanılamaz olduğuna
karar verildiğinde gerçekleştiğini unuttular. Onlar için
yoksul bir çocukluk ve adaletsizlik sokakta kafaya yenen bir tekme ya
da cezaevinde maruz kalınan acımasız bir sorgulama kadar doğaldır. Onlar
tüm bunları zaten yaşadı, fakat aynı koşullar artık bir yetişkin
olduklarında da süregelirse işte o zaman ölüm korkusu
kaybolur. Ve bu noktaya bir kez erişildi mi en ufak kıvılcımlar dahi koca
bir ormanı yakacak kadar büyüyebilir. Arap dünyasında bu
rolü kendini ateşe veren Tunuslu seyyar satıcının trajedisi
oynamıştır…

Değişimin henüz başındayız. Arap halkları bu kez zor
kullanılarak ezilmedi ve ezilmeyecekler de. Tunus ve Kahire’deki
despotların yerine geçecek isimler halka ne sunacaklar? Bilmeliler ki
artık yalnızca demokrasi onların karnını doyurmaz...

Tarık Ali, 2 Şubat 2011
Çeviren: Mithat Fabian Sözmen

Kaynak: evrensel.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder