5 Aralık 2011 Pazartesi

Bir çocuk işkenceyle büyüdü... - Umur Talu

Bir çocuk işkenceyle
büyüdü... - Umur Talu

Merhaba Umur Bey;

İsmim
Tugay. 1998 yılı sonlarında köşenizde arkadaşımla gönderdiğim
mektubumuzu yayınlamıştınız. O zamanlar 18 yaşındaydım.
16
yaşında siyasi bir davadan dolayı gözaltına alınmış ağır işkence
görmüştüm.
DGM’de yargılanıp 18 yaşında yardım
yataklıktan hüküm giymiş, size mektubu gönderdikten bir süre sonra
cezaevine girmiştim.
2 yıl hapis yaptıktan sonra 20 yaşında
cezaevinden çıkmıştım.
Bu kez size telefon edip teşekkür
etmiştim. Ama sanırım o teşekkür bana yetmedi. :)
Şimdi 31
yaşındayım.
Sevdiğim bir kadınla evlendim. Çalışıyorum.
Kendimi var etmeyi başardım yani.
Yaşadığım işkence ve
cezaevi süreci erken yaşlarda olduğu için ciddi bocalamalar yaşattı
bana. Hala psikolojimde etkilerini ara ara görüyorum.
Ama neticede
toplama baktığımda, Başardın Tugay, üstesinden geldin, 
diyebiliyorum.
Basit bir cümle. Ama bunu söylemek çok hoşuma
gidiyor. Bana yenilmedim duygusunu veriyor.
Umarım ilerleyen
yıllarda daha güzel şeyler yapıp sadece kendime ve çevreme değil, hiç
tanımadığım insanlara da yardımcı olabileceğim.
O dönem
köşenizde benim mektubumu yayınlamanız çok ama çok önemliydi. Bunu
aradan geçen onca yıla rağmen sürekli hatırlıyorum.
Ve aslında
şunu söylemek için yazdım tüm bunları: Sizi tüm hayatım boyunca
hatırlayacağım. İlerde çocuğum olursa, büyüdüğünde sizden söz
edeceğim. Tekrardan çok teşekkürler. Hayatınız boyunca mutlu ve huzurlu
olmanızı canı gönülden diliyorum.

Bir çocuk
zincirlendi…

Tugay’ı elbirliğiyle böyle
büyütmüşüz işte.
Manisalı işkence çocukları gibi. Yine Dipsiz
Kuyu çocuklarından Ümit gibi.
Şimdi sıra
Cihan’da. Daha nice çocukta.
Cihan Galatasaray
Üniversitesi’nde öğrenciydi. Bir poşu taktı, hayatı değişti.
Değişti dediğimiz, karartıldı!
Cihan bir otobüs durağında
beklerken yakınlardaki bir eylemin sanığı oluverdi; çünkü boynunda
poşu vardı.
Başbakan, bakanlar ve nice devlet büyüğünün de halka
gösteri yaparken taktığı gibi; nice şöhretin veya gencin felan
Che tişörtü üstüne aksesuar yaptığı gibi.
Hepsini bırak,
bizim Anadolu’da halkın nice zamandan beri kullandığı
gibi.
Cihan 22 aydır tutuklu. Sadece 5 kez mahkemeye
çıkarıldı.
Elbet sahip çıkanı var. Kendi okulunda da var.
Dışarıda da.
Ama yine de beni alan düşünce şu:
O bina,
Ortaköy’deki Galatasaray Üniversitesi, 1963’te, beş ay önce
babası ölmüş 6 yaşında bir çocuk ürkekliği ve hevesiyle yatılı ilk
mektebe adım attığım yer.
Biz orada, kimi varlıklı, kimi orta
halli, kimi yoksul; aynı sırayı, aynı sofrayı, aynı soğuğu, aynı
sobayı, aynı tasayı, aynı imkan ve yoklukları, aynı gözyaşlarını ve
kahkahaları paylaşmayı öğrendik.
Önceki gün bir hastane
odasında, neredeyse yarım asır önceki ilk sıralardan dört kişi, hasta
yatağındaki birimize koşmuşsak, o yaşta edindiğimiz kardeşlikten. />O yüzden; şimdi ilk mektep de değil, “özerk ve özgür bir
üniversite”
olmuş o bina, orada hocalar, idareciler, kardeşler,
hele hele Endüstri okuduğu Mühendislik bölümü Cihan’ı
biraz yalnız bırakıyorsa, içim acır.
Öyle Boğaz manzarası,
martı sesi, dalga nefesi, Ortaköy havası, bir unvan, bir amfi, bir tahta,
iki ders, üç kitap; hoca, kardeş, ağabey, abla, çağdaş filan olmaya
yetmez çünkü…
İnsanlık, aydınlık, kardeşlik, dayanışma,
paylaşma da ister.
Orası hala bizim ilk insanlığımızı
edindiğimiz yer; özgürlük, eşitlik ve kardeşliği ilk soluduğumuz
kadim miras ise!

Bir çocuk daha
sırtından…

Uğur’u sırtına vurulan 13
mermiyle 12 yaşında yere indirip daha öteye götürememiştik. Murat
Eliboz’
u da 21’inde, Diyarbakır’da bir gösteride,
sırtından vuruverdi bir muamma.
Olağan şüpheli, polis mermisi.
Emniyet ise “Bu kurşun bizde kullanılmıyor” diyor. />Bakalım Murat’ı kim vurdu; yoksa kim vurduya
gitti.
Bakalım “Gerçek mermi”nin gerçekliği ne
çıkacak?

Kaynak: haberturk.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder