4 Ocak Büyük Madenci
Yürüyüşü
Yerin derinliklerinden
geldiler…
Ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle
Ne kadar diplere bastırılsa
O kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin
Ağır ağır geldiler... size="3">Sonra her gün geldiler… face="Constantia" size="3">Artarak geldiler
Kadınları çocukları ve alkışlarıyla…
Yoğurt mayalar gibi geldiler,
Pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi,
Su gibi, ateş gibi…
Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına
Yeni yollarla tanıştı ayakları
Her gün yeni kabuklar çatladı,
Yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini.
Bir kent oldular sonunda
Ve adını değiştirdiler ülkenin…
İnsan yaptığı işin izini taşır,
vücut yapılan işin şeklini alır olabildiğince…
Yazıyorsan parmağın nasır tutar, demir
döversen avucunu nasır alır, kot kumlarsan ciğerin toz dolar,
madenciysen yüzün kara, ağzın burnun kömür tozu…
Bedenin siyaha keser daima…
Bazen siyaha kesmiş o bedeni
yitirirler, kömürden farksız eder sömürgenlerin hırsı.
Zaten nedir ki senin değerin onların gözünde? Bir kan parasıdır
kömür karasına çevrilen hayatın…
Dalga geçer gibi iftar sofrana
dalarlar yahut bir yılbaşı gecesi, peşlerinde patlayan flaşları, kamera
ışıklarıyla yoksul sofrana çökerler, boğazına
çöktükleri yetmezmiş gibi…
Sırıtırlar bol bol, bayatlamış
sululuklarıyla zoraki gülesin isterler…
Tümden yalandır onların hayatları,
yarım saatlik şovla unutturmaklar isterler tüm
yaşadıklarını…
Oysa çok değildir 20 yıl
evveli…
20 yıl… Yüzyılların acısı
yanında nedir ki…
Hele ki gözlerindeki
ışıltıyı düşünüce, riyakâr gazetelerin
flaşlarını sönük kılan o ışıltıyı…
Haramilerin göz karalarını
büyüten o ışıltıyı…
Dostunu güldüren, gönendiren
o ışıltı, 20 yılı bir güne sığdırıverir…
İşte o ışıltı 20 yıldır
düşümüzde, tıpkı 15-16 Haziran gibi, tıpkı görkemli
1 Mayıslar gibi…
20 yıl önce Zonguldak’tan
başlayıp, Ankara’yı menzilleştiren uzun yürüyüş
unutulmadı.
Unutmadık değil unutturmadılar…
Balıkesir’de, Soma’da, Karadon’da hep hatırlattılar o
görkemli günü…
100 bin kişiydik…
100 bini birden yeri sarsan
adım…
Barikatları aşa aşa, statükoyu yere
sere sere, yalana tehdite aldırmadan yürüyen 100 bin
yoksul…
Barikatları aşarken, "bizden"
dediklerimizi aşamadık, önümüzü açacak olanlar
en büyük barikatı örenlerdi, bir kez daha satıldık…
O gün menzile ulaşamasak da
gövdemizi görmek dahi dehşete düşürmeye yetmişti
haramileri…
1991 senesinde Kara Elmas diyarı,
Zonguldak ilinden, Ankara’ya yürüyen işçi
sınıfının yarattığı destansı yürüyüşü bir kez
daha hatırlarken, işçi sınıfının gücünün ne demek
olduğunu görmenin, statükonun nasıl barikatların en
büyüğü olduğuna şahitlik etmenin bilgisiyle mücadeleyi
sürdüreceğimizi bir kez daha yineliyoruz…
Bir kez daha 100 binlerle birlikte
olacağımızın inancıyla, yürüyen işçi sınıfını
selamlıyoruz…
İvme Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder