Asistan Forumu Sonuç
Bildirgesi
Son yıllarda devlet üniversitelerinde 50d statüsüne karşı
eylemleri ve sendikalaşma çabaları ile kendilerinden söz
ettiren asistanlar üniversitelerde hız verilen neoliberal
dönüşüm projesine karşı bir forum düzenledi. 27-28
Kasım tarihlerinde Eğitim-Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler
Şubesi’nin çağrısıyla ve Türkiye’nin farklı
üniversitelerinde çalışan asistanların katılımıyla
gerçekleştirilen Asistan Forumu’nda üniversitenin
sorunları ve çözüm önerileri tartışmaya
açıldı.
Üniversitelerin sermaye-üniversite işbirliği, Bologna
süreci ve “iş güvencesi verimliliği azaltır”
sloganlarıyla adeta şirket mantığıyla yönetilen ve tek amacı
kâr etmek olan kurumlara dönüştürülmesine
yönelik çabalar son yıllarda giderek yoğunlaşan bir şekilde
sürüyor. Bugüne değin bölük pörçük
düzenlemelerle götürülmeye çalışılan bu
süreç, son haftalarda gerek YÖK’ten gelen
açıklamaların gerekse Başbakan ve rektörlerin yaptığı
toplantıların ortaya koyduğu üzere yeni bir aşamaya geldi.
Üniversite ve kamu yararı arasındaki bağı tümden koparmayı
amaçlayan bu projenin adı ise yeni YÖK kanunu. AKP iktidarı bu
projeyi, üniversite bileşenlerini yok sayarak ve hatta katılım
yönündeki talepleri baskıyla susturarak yürüteceğinin
sinyallerini verdi. Üniversitenin asli bileşenlerinden asistanlar da bu
durumu asla kabul etmeyeceklerini açıkladı.
Üniversitenin özerkliği talebinin öne çıktığı
Asistan Forumu’nda “Görev Tanımı ve Özlük
Hakları”, “Bologna Süreci”, “İş
Güvencesi” ve “Mobbing” olmak üzere 4 başlık
altında tartışmalar yürütüldü.
Asistan Forumu Sonuç Bildirgesi
"Üniversite öğretim üyelerinin; bilimsel
çalışma ve araştırmaları, öğrenim ve eğitimi, yan
tutmadan, hiç bir endişeye kapılmadan özgürce
yapabilmeleri için her şeyden önce kendilerinin mesleki
güvenceye sahip kılınmaları şarttır. Mesleğini kaybetme
kuşkusu içinde olan ve kendini güvencede görmeyen bir
öğretim üyesinden bilimin gerekleri beklenemez. Oysa
üniversiteler, sadece günlük teknik gereksinmeleri
karşılayan bir yüksek okul durumunda da değildirler; ülkenin
içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri izlemek
ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler ve
eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik,
sosyal, kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak
zorundadırlar. Bu günün üstüne çıkamayan,
yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri yayınlama
gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen,
yaratıcılık gücü olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun,
gerçek anlamda üniversite sayılamazlar. Anayasa'nın 130.
maddesinde belirtilen vakıf yükseköğretim kurumlarının mali ve
idari konular yönünden devlet eliyle kurulan
yükseköğretim kurumlarından farklı olması, vakıf
yükseköğretim kurumlarında istihdam edilen akademik personelin
mesleki güvenceden yoksun kılınması sonucuna yol açamaz.
Anayasa koyucunun böyle bir amacının bulunduğu kabul edilemeyeceği
gibi, bilimsel özerklik ilkesinin gereği hiçbir ayırım
yapılmadan bütün yükseköğretim kurumlarında bilimsel
özgürlük, serbestçe araştırma ve yayın yapabilme,
eğitim ve öğretimi özgürlük ve güvence
içinde sürdürebilme hak ve yetkileri bütün
üniversitelerdeki akademik personele
tanınmıştır.”(25/5/1976 tarih ve 1976/28 karar sayılı Anayasa
Mahkemesi Kararına atıfla, 12/03/2010 tarih ve 2010/5 itiraz
numaralı Danıştay Dava Daireleri Genel Kurul Kararı)
Haklar ve özgürlükler bahşedilmez, mücadele ile
kazanılır. Bugün de üniversite asistanları olarak bizler hak
mücadelesi verirken, geçmişten bugüne üniversitede
mücadele eden herkesin yarattığı değerlere ve bıraktıkları mirasa
dayanıyoruz. Üniversitelerde mücadele sürüyor ve bu
mücadelede asistanlar her geçen gün daha fazla yer
alıyorlar.
Türkiye’nin farklı üniversitelerinden gelen asistanların
katılımıyla 27-28 Kasım tarihinde Eğitim-Sen 6 no.lu Üniversiteler
Şubesi’nin çağrısıyla gerçekleştirdiğimiz Asistan
Forumu’nda üniversitenin sorunları, asistanlar olarak bizim
sorunlarımız ve çözüm önerileri tartışılmıştır.
Asistan Forumu’nda “Görev Tanımı ve Özlük
Hakları”, “Bologna Süreci”, “İş
Güvencesi” ve “Mobbing” olmak üzere 4
başlık altında tartışmalar yürütülmüştür. Bu
tartışmalarda ayrıca asistanların karşılaştığı çeşitli
sorunlar ve deneyimler paylaşılmıştır. Asistan Forumu’nda gerek
asistanların sorunları gerekse de genel olarak üniversitenin
yaşadığı sorunlar karşısında birlik ve dayanışma içerisinde
olmanın, kamu ve özel üniversite ya da 50d, 33a, 35 vb. ayrımlar
gözetilmeksizin örgütlenmenin önemi ve gerekliliği
vurgulanmıştır.
Asistan Forumu’nda başta asistanlar olmak üzere, Eğitim, Bilim
ve Sanat emekçilerinin mücadelesine ışık tutmak üzere
aşağıda dört başlık altında topladığımız talep ve ilkeleri
benimsiyoruz.
Lizbon Sözleşmesiyle başlayan Bologna Süreci
çerçevesinde üniversitelerde piyasalaşma ve
ticarileşmeyi arttıran bir değişim ve dönüşüm süreci
yaşanmıştır. Bundan sonraki süreçte de aynı doğrultudaki
değişim ve dönüşümün devam edeceği
görülmektedir. Avrupa ve ABD üniversiteleri arasındaki
kârlılık temelindeki rekabetin ve neo-liberal politikaların bir
ürünü olan Bologna Süreci’nin asistanlara
yansıması, iş güvencesinin giderek daha fazla ortadan kaldırılması
şeklinde olmuştur. İş güvencesinden yoksun bırakılan asistanlar
böylece sermayenin talepleri doğrultusunda kâr getiren projelere
yönelmek zorunda bırakılmaktadır.
Bizler bu tespitlerden hareketle Bologna Süreci’ne bir
bütün olarak karşı çıkıyoruz. Bologna
Süreci’nin gerçek özünü gizlemek üzere
özerklik, katılım ve reform gibi kavramların suiistimal edilmesini ve
üniversitelerin mevcut durumu karşısında tek değişim alternatifinin
Bologna Süreci olarak sunulmasını reddediyoruz.
Üniversite ve yükseköğrenimin piyasalaşmasına karşı
eşit, parasız ve kamusal bir yükseköğretimi savunuyoruz.
Üniversitede paranın değil bilim ve sanatın hâkim olabilmesi
için sermayenin her düzeyde üniversiteden dışlanmasını
istiyoruz.
Üniversitelerin kendi mali kaynaklarını yaratması ve bunun sonucunda
sermayenin mütevelli heyetleri ya da benzeri şekillerde üniversite
yönetiminde yer alması anlamında bir “özerkliğe”;
öğrencilerin sadece müşteri ve ürün olarak
üniversiteye “katılımının” öngörülmesine
karşı, tam anlamıyla bir akademik
“özgürlüğü”, öğrencilerin ve
emekçilerin kendi öz örgütleri aracılığıyla
gerçek bir “katılımı” talep ediyoruz.
Türkiye’de kurulduğu günden başlayarak piyasalaşmanın
yürütücülüğünü yapan YÖK bugün
de Bologna sürecinden ayrı olarak düşünülemez.
YÖK’ün varlığı hala akademik
özgürlüğün ve kamusal eğitimin önünde engel
olmayı sürdürmektedir. Asistanlar olarak “Biz kalıyoruz
YÖK gitsin!” diyoruz ve bunu demeye devam edeceğiz. Ancak
YÖK’ün yerine aynı hedefleri ve işlevleri paylaşan yeni
mekanizmalar yaratılmasına da kesin biçimde karşıyız.
Bizler, sahip olduğumuz bilimsel özgürlüğün gereği
olan ve bu bildirinin girişinde yer alan kararla bir kez daha hukuken
açıkça tanınmış mesleki güvencelerimizin
“fiili ve keyfi” uygulamalarla ortadan kaldırılmasını
kesinlikle kabul etmiyoruz. Tüm çalışanlar için
savunduğumuz iş güvencesini ayrıca akademik
özgürlüğün vazgeçilmez bir parçası olarak
görüyoruz. İş güvencesiz çalışma, akademik
niteliğin yükseltilmesine gerekçe yapılamaz. Tam tersine
güvencesiz çalışma, bilimsel verimlilik ve akademik niteliği
düşürmektedir. Akademik niteliğin arttırılması için,
asistanların ve tüm bilim emekçilerinin çalışma
koşulları, ücretleri iyileştirilmeli, bilimsel çalışmalar
için ayrılan ödenekler arttırılmalı ve altyapı
geliştirilmelidir.
Bu temelde 50d’li asistan alınmasına son verilmesini; iş
güvencesiz çalıştırmanın biçimleri olan öğrenci
asistanlığı ya da proje asistanlığı gibi uygulamaların
kaldırılmasını; bu biçimde istihdam edilen asistanların
güvenceli kadrolara geçirilmesini, 33a’ya
geçişlerde farklı üniversitelerde görülen keyfi
kriter uygulamasına son verilmesini; 50d, 33a, 35 vb. tüm ayrımlar
kaldırılarak tüm asistanlara, hak ettikleri yaşam ve çalışma
koşulları ile iş güvencesi sağlanmasını istiyoruz.
35. Madde ve ÖYP programları öğretim üyesi yetiştirmekten
ziyade büyük üniversitelerin asistan açığını
giderecek bir istihdam politikası şeklinde uygulanmaktadır. Aynı şekilde
esas kadronun bulunduğu üniversiteler de lisansüstü eğitimin
gereklerini gözetmeksizin 35’li ve ÖYP’li asistanları
eğitimleri sırasında da çalıştırmak istemektedirler. 50d,
33a, 35 gibi maddeleri ile istihdam edilen asistanlar arasından görev
ve haklar açısından yapılan her türlü ayrımcılığa son
verilmelidir.
Asistanların görev tanımının kasıtlı olarak muğlâk
bırakılması dolayısıyla angarya olağan bir olgu haline gelmiştir. Bu
muğlâklıktan kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılmasına
yönelik kapsamlı bir çalışma örgütlenmelidir. İdari
personellerin veya öğretim üyelerinin/görevlilerinin yapması
gereken işler asistanlar tarafından yapılmamalıdır.
Buna göre, mevcut sistem içerisinde asistanlar öğretim
üyeleri yerine ders vermeye zorlanamaz. Ders veren tüm doktor
asistanlara gerekli kadrolar tahsis edilmeli, norm kadro uygulaması
kaldırılmalıdır. Yardımcı doçentliğe geçişte doktorayı
bitirmiş olmak dışında bir ölçüt aranmamalıdır.
Asistanlar Vakıf üniversitelerinde iş güvencesi ve
çalışma ortamı açısından adeta kölelik koşullarına
mahkum edilmektedir. Vakıf Üniversitesi asistanları mesleki
güvenceler bakımından hiçbir ayrıma tabi tutulamaz. Vakıf
üniversitesi asistanları haklarını elde edebilmek için
örgütlenebilmelidir. Vakıf üniversitelerindeki eğitim ve
bilim emekçilerinin örgütlü mücadelesi
desteklenmeli ve birlikte hareket edilmelidir.
Kapitalizm ve erkek egemenliğinden kaynaklanan her türlü
ayrımcılık ve iktidar ilişkilerinin bir ürünü olan
mobbing (sistematik psikolojik şiddet ve yıldırma) akademik
hayatın günlük parçası haline gelmiştir. Bu sebeple
mobbinge karşı öncelikle ve özel olarak mücadele edilmesi
gerekmektedir. Bu mücadele; iş güvencesi, görev tanımı ve
bu sorunları katmerlendiren Bologna sürecinden ayrı olarak
değerlendirilemez.
Mobbing çalışanların yalnız ve örgütsüz
olmalarından beslenmektedir. Bu yüzden başta sendikalar olmak
üzere mobbinge karşı örgütlü bir karşı duruş
şarttır. Çalışanların öz örgütlenmeleri
temelinde mobbing vakalarının çözüme kavuşturulmasında
bağlayıcı ve etkili kurumsal yapıların oluşturulması ve en çok
sorun yaşayan asistanların bu kurullarda ağırlıklı olarak temsil
edilmesi gerekmektedir.
Asistan Forumu’nda kararlaştırdığımız bu ilke ve talepler
doğrultusunda tüm asistanların birliğini ve ortak hareketini
gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Tüm üniversite
bileşenlerini hep birlikte mücadele etmeye
çağırıyoruz.
ASİSTAN FORUMU
27-28 Kasım 2010, İstanbul
EĞİTİM SEN İSTANBUL ÜNİVERSİTELER ŞUBESİ
Kaynak: sendika.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder