TTB: Tıp fakültelerinde
"performans" uygulaması kabul edilemez!
TIP FAKÜLTELERİNDE “PERFORMANS”A
GEÇİLİYOR:
NOBEL ÖDÜLÜ’NE 4000 PUAN
Çeşitli ülkelerde farklı şekillerde uygulanan ve ülkemiz
Sağlık Bakanlığı hastanelerinde uzun zamandır uygulanmakta olan
“performansa göre ücret” politikası
hükümetin çıkardığı “Tam Gün
Yasası”nın bir sonucu olarak 31 Ocak 2011 tarihinden itibaren
üniversite hastanelerinde uygulanmaya başlayacaktır. Yasa’nın
YÖK’e, üniversite hastanelerinde performans uygulamalarını
düzenlemesi için verdiği süre bu ay sonunda dolacak
olmasına rağmen YÖK halen bir metin hazırlayamamıştır. Ortada
performansın nasıl uygulanacağına dair taslaklar dolaşmaktadır. Bu
taslaklarda yer alan düzenlemelerin mantık dışılığı bir yana hem
dünyadaki hem de ülkemizdeki deneyimler böylesi bir
ücretlendirme yönteminin sağlık alanında büyük
tahribatlar yarattığını açıkça göstermektedir.
Türk Tabipleri Birliği, gerek halkın sağlığı gerekse sağlık
çalışanlarının çalışma koşulları açısından son
derece önemli olan “performans” meselesini birçok kez
gündeme getirmiş ve yol açacağı sıkıntıları dile
getirmiştir. TTB Merkez Konseyi, “Performansa göre
ücret” konusunu sağlık alanındaki birçok diğer
başlıkla birlikte dün (9 Ocak 2011) Ankara’da 47 Uzmanlık
Derneği’nin başkanlarının bir araya geldiği toplantıda tekrar
ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Toplantıda, “performansa
göre ücret” uygulamasının sınırlandırılması gerekirken
tam tersine üniversite hastanelerini de kapsayacak şekilde
yaygınlaştırılmasının hem halkımızı hem de sağlık
çalışanlarını ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakacağı, bu
nedenle kesinlikle yürürlüğe girmemesi gerektiği konusunda
görüş birliği oluşmuştur. Türk Tabipleri Birliği olarak
daha önce defalarca dile getirdiğimiz sakıncaların saygın bilimsel
kuruluşlar olan uzmanlık dernekleri tarafından da paylaşıldığını
görerek yetkilileri bir kez daha uyarmak istiyoruz.
Performansa göre ücretlendirme halkın sağlığını
tehdit eden bir uygulamadır:
Çünkü, ağır hastalığı olanlar uygun ve yeterli
tedaviye ulaşamamaktadır: Tanı ve tedavisi zor ve zahmetli olan
hastalıklar “performans puanı” getirmediğinden öncelik
daha kolay, puanı daha yüksek ve daha az risk taşıyan hastaların
tedavisine verilmektedir.
Çünkü, başta hekimler olmak üzere tüm sağlık
çalışanları insanca yaşayabilecek bir ücret için daha
fazla hasta bakmak zorunda kalmakta, her bir hastaya ayrılan zaman
azalmaktadır. Zaman azlığı nedeniyle tıbbi hataların artması
kaçınılmaz olmaktadır.
Çünkü, “performans”ın uygulandığı
yerlerde girişimsel işlemlerin ve ameliyatların sayısının arttığı
bir gerçektir. Bunun sonucunda sağlık harcamaları artmakta, bunun
faturası ise giderek artan tedavi katkı payları olarak halkımızın
sırtına yüklenmektedir.
“Performansa göre ücret” tıbbi uygulamaları
değersizleştirmektedir.
Çünkü, niteliğe değil niceliğe değer
vermektedir. “Performansa göre
ücret”, tıbbi uygulamaların bilimsel, doğru ve
nitelikli olmalarına hiç bakılmaksızın sadece sayısına göre
değerlendirilmesidir.
Çünkü, tıbbi tanı ve tedavi yaklaşımlarını
“parasına” göre sınıflamaktadır:
Performans uygulamasında bütün tıbbi işlemler hastaya
sağladığı faydaya göre değil getirdiği paraya göre
değerlendirilmektedir. Ortada dolaşan taslaktaki puanlara bakılacak
olursa, örneğin bir hastasının kalbindeki tümörü
ameliyat eden hekim 2000 puan alırken, kalbi duran bir hastayı yeniden
canlandırıma işlemi için 200 puan veriliyor. Bu taslakta Nobel
ödülünün bile puanı var: 4000 puan! Şimdi soruyoruz: Bu
puanlar neye göre hesaplanmaktadır? Hangi işlemin hasta veya toplum
sağlığı açısından daha değerli olduğunun hesabı yapılabilir
mi? Aslında bu soruların cevabı da sistemin içinde var. Performans
puanlamasında kişileri ve toplumu hastalıklardan korumanın bir
karşılığı ne yazık ki yoktur. Bu yönüyle performansa
göre ücret uygulaması toplum sağlığını da tehdit
etmektedir.
Tüm bunların yanı sıra “Performansa göre
ücret” sürdürülebilir
değildir.
Çünkü, sağlığa ayrılan kısıtlı bütçe ile
artan harcamalar karşılanamaz. Performans uygulamaları
nedeniyle kağıt üzerinde verimlilik artmış gibi görünse de
asıl artan maliyet ve sağlık harcamalarıdır. Bunun
böyle olduğu rakamlarla ortadadır. Nitekim Sağlık Bakanlığı da
yıllardır kendi hastanelerinde bu uygulamayı, ürettiği hizmetin
gerçek karşılığını alarak değil “global bütçe
antlaşması” yoluyla genel bütçeden aldığı fazladan
kaynakla yürütebilmektedir. Bu fazla kaynağın üniversitelere
verilmeyeceği aşikardır. Bu durumda zaten mali açıdan zor durumda
olan üniversite hastaneleri ayakta kalabilmek için
bütün enerjilerini “performans puanı getirecek”
işlemlere harcayacaktır.
Böylesi bir ortamda tıp fakültelerinde hekim yetiştirmeye
öncelik verilmesi ve özen gösterilmesi ne kadar
mümkün olabilir?
Halkımızın gelecek yıllarda sağlığını emanet edeceği genç
doktorlar ne kadar donanımlı olacaktır?
Ülkemizin sağlık düzeyini yükseltecek bilimsel
çalışmalar ne zaman, nasıl yapılabilecektir?
Tanısı konulamamış hastalıklarla, tedavisi yapılamamış zor
hastalarla kim ilgilenecektir?
Performansa göre ödeme yapılmasına ilişkin YÖK
taslağında performans ödemelerinin ancak ve ancak performans
üretilirse ve üretenlere ödeneceği belirtilmektedir.
Tıp fakültesi öğretim üyeleri, ücretlerin performansa
göre belirlenmediği aksine birikimlerini, donanımlarını, aldıkları
mesleki riskleri, yaptıkları işlerin niteliğini değerlendiren ve
emekliliğe yansıyan bir ücret politikasını istemektedirler.
Ancak böylelikle nitelikli bir tıp eğitimi verebilmeleri, bilimsel
çalışmalarını yürütebilmeleri ve nitelikli sağlık
hizmeti sunabilmeleri mümkün olacaktır.
Son bir-iki ay içinde İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana,
Aydın, Denizli, Kocaeli, Trabzon, Isparta, Eskişehir illerinde Tıp
Fakültelerinde öğretim üyeleri ile yapılan toplantılarda
öğretim üyeleri performans sistemine karşı
çıkmaktadır.
TTB tarafından yürütülen imza kampanyasına 3500
akademisyen, asistan, tıp öğrencisi katılmıştır. Taleplerimiz
çok yalındır.
1. Üniversite Hastanelerinin Sağlık Bakanlığı
ile ilişkilendirilmesi akademik özerkliğe aykırı bir gelişme
olduğundan gündemden çıkarılmalıdır.
2. Tıp Fakültelerine gittikçe artan sayıda
öğrenci alınması eğitim kalitesini
düşürdüğünden engellenmelidir.
3. Alt yapısı ve eğitmen kadrosu olmayan tıp
fakültelerinin açılmasına izin verilmemelidir.
4. Üniversitelerde eğitim ve araştırma
faaliyetleri genel bütçe kaynaklı bir finansal güvence
altında olmalıdır. Performans uygulaması ise ancak bu
kaynağı tamamlayan ve çalışanları motive etmek üzere iyi
tanımlanmış ve hizmetin niteliğini geliştirecek parametreler
üzerinden yeniden düzenlenmelidir.
3500 öğretim üyesinin taleplerini iletmek üzere YÖK
Başkanı’ndan 15.12.2010 tarihinde randevu istenmiş ancak henüz
olumlu ya da olumsuz bir yanıt alınamamıştır. Burada basın yayın
organları aracılığıyla ve ayrıca yazılı olarak YÖK Başkanı
Sayın Yusuf Ziya Özcan’dan randevu talebimizi yineliyoruz.
13 Ocak 2011 tarihinde toplanacak YÖK Genel Kurulu üyelerine
buradan sesleniyoruz. Temel işlevi nitelikli hekim yetiştirmek, bilimsel
araştırmalarla gelecek sağlık hizmetlerini yönlendirmek ve
karmaşık ve tedavisi zor olguları tedavi etmek işlevleri olan tıp
fakültelerini performans sistemi üzerinden piyasaya teslim etmeyin.
Üniversitelere, Tıp Fakültelerine genel bütçeden
kaynak ayrılması için çaba harcayın. Tabelasından başka
hiçbir altyapısı ve donanımı olmayan tıp fakültelerini
kapatın, bu fakültelere öğrenci almayın. Tıp
Fakültelerinde gelir ve gelecek güvenceli bir çalışma
ortamı sağlayın. Çünkü tıp fakülteleri
ülkemizin geleceğidir. Tıp Fakültelerimiz üzerinde oynanan
tehlikeli oyunun parçası olmayın.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
Kaynak: ttb.org.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder