Dersim Sahipsiz
Değildir
Damlarımızdan içeriye baraj sularının girmesini, inandığımız;
gönül ve ahd verdiğimiz inanç mekânlarımızın
barajlarla boğulmasını, soluduğumuz havanın hava olmaktan
çıkmasını, yerimizin, yurdumuzun bilmem kaç kilovat enerji
için heba edilmesini istemiyoruz.
Umutlarımızı diri tutmak adına, hep iyi temennilerde bulunuyoruz, yeni
olana, diri olana dönmek, korku ve kaygılardan arınmış bir yaşamı
özlüyoruz. Ancak biz sadece özleyen değil, bu özlemin
gerçeğe dönüştüğü bir hayatı yaşamak
istiyoruz. Bize çok gördükleri bu olsa gerek, izin
vermiyorlar, vermek istemiyorlar.
Dersim üzerinde oynanmak istenen oyunların farkındayız ve siyasal
iktidarın acılarımızın istismarı arkasına gizlenerek gerçek
niyetini ortaya koyduğunu görüyoruz. Bu niyet, "baraj"
yapmak bahanesiyle dayatılan kıyımdır ve inancımızın, tarihsel
kültürümüzün asimile edilerek yok edilmesidir.
Tekliğe dayanan bir devlet anlayışı ve aygıtının devamı için
var olan farklılıkları yok etme, edemediğinde ise törpüleme,
kendine benzetme, içini boşaltma ve silikleştirme operasyonu devam
ediyor ve Dersim bu gerici çabanın kurbanlarından biri olarak
seçilmiş durumdadır.
Dersim'de bahsi geçen çabanın başarıya ulaşması,
kuşkusuz ki sadece bölgemiz için değil, bir bütün
olarak Karadeniz'in, Ege'nin ve genel olarak coğrafyamızın
yıkıma uğratılması anlamına gelecektir. Bu, aslında dişe diş bir
kararlılık mücadelesidir, hem bizim açımızdan hem de
felaketlerden beslenenler açısından.
İşte bu felaket haberleri ve çalışmaları son aylarda
bütün Dersimlileri sokağa dökmeye yetti. Öncelikle
barajlar konusunda Dersim, adeta bir barut fıçısı gibi patlamanın
eşiğindedir. Bu isyanın haklı bir nedene dayandığının herkesçe
bilinmesi önemlidir. Dersim'e yolunuz düşer ve Dersim'in
eşsiz güzellikteki coğrafyasına bir göz atarsanız, bu
isyanımızın ne ölçüde haklı olduğunu görür ve
Dersimlilere hak verirsiniz.
Dersim, tarihinin en karanlık, en acımasız baskı ve dayatmalarıyla
karşı karşıyadır. Bu dayatmaların bu gün için Dersim'in
coğrafyasını hedefliyor olmasının son derece anlamlı olduğunun
bilinmesi gerekir. Munzur Vadisi'nden sonra şimdi de
Pülümür Vadisi sulara kurban edilmek istenmektedir.
Çok büyük bir tehlikenin kılıcı altına alınmış olan
Dersim'e bin bir acı yaşattıkları yetmiyormuş gibi, şimdi de onu
tüm değerleriyle sulara gömmek istiyorlar. Diyorlar ki:
"sizin yeriniz; evleriniz, bahçeleriniz, yuvalarınız değil,
suyun dibidir."
Evet, aynen bunu demek istiyorlar. Dersimlilere suların altında kalmış
bir toprak parçasını layık görüyorlar. Bu baraj
çalışmaları Dersimliye: "Buradan defolun" demenin en
nazik yöntemi olarak sunuluyor, "Siz rahatsız olmayın biz
çalışır, baraj yapar gideriz" diyorlar. Oysa onların
çalışma alanı Dersimlilerin kutsadığı topraklardır, dağlardan
yüreklere akan Munzur suyundan başkası değildir.
Şimdi her şeyi sineye çekip bir kenarda durarak Dersimin sular
altında kalışını mı izleyeceğiz; yoksa tüm medeni ülkelerde
olduğu gibi kendi kararımızı, isteğimizi ve irademizi mi ortaya
koyacağız, işte önemli olan bu gibi görünüyor.
Dersimliler atılması gereken ilk adımları attı ve büyük bir
kararlılıkla Dersimin sahipsiz olmadığını gösterdi. O, tarihinden,
Seyit Rızaların haklı ve meşru direnişinden yana, onurlu bir
sahiplenmeyi ve duruşun gereklerini Dersim'in coğrafyasını savunarak
ortaya koyacaktır.
Devlet, Dersimlilerin kendi coğrafyasını ve kültürünü
savunmak adına yükselen çığlığına kulak vermeli ve bu imha
projelerini derhal geri çekmelidir. Bu konuda daha önce
birçok yazı yazmış ve yetmeyince Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül'ü, yazdığım bir mektupla duyarlı olmaya
çağırmıştım. Gelişmeler işaret ediyor ki ne Cumhurbaşkanı ne
de siyasal iktidar bu konuda en küçük duyarlı bir
yaklaşım göstermiyor.
Hemen hemen her ilin nüfusu artmaktayken Dersim'de nüfus
ülke ortalamasına göre artmamakta tam tersine göçlerle
birlikte nüfus, gittikçe azalmaktadır. Barajlarla birlikte
iskân alanları gittikçe darlaşacak ve Dersimli göç
etmek dışında başka bir seçenek bulamayacak. İyi kötü
bir lokma ekmeği kendi çatısı altında yemeye çalışan
Dersimlilere bu da çok görülecek ve yeni şehirlerin
yolları; yani gurbet kader olarak belletilmeye çalışılacak.
Peki, bu kadar insafsızlık bu kadar zulüm olur mu? Kendi
memleketinde, kendi evinde, bahçesinde, kendi dağlarında,
ovalarında yaşamak varken, reva görülen bu acımasızlık neden?
Gelişmiş demokratik ülkelerde bir yerde oturan insanlara, orada
yapılacak işler hakkında fikirleri sorulur oysa Dersimde tam tersi
yapılarak bin bir fitne, fesatla halk susturulmaya
çalışılmaktadır.
Damlarımızdan içeriye baraj sularının girmesini, inandığımız;
gönül ve ahd verdiğimiz inanç mekânlarımızın
barajlarla boğulmasını, soluduğumuz havanın hava olmaktan
çıkmasını, yerimizin, yurdumuzun bilmem kaç kilovat enerji
için heba edilmesini istemiyoruz.
Munzur'un şahitliğinde, Düzgün Baba'nın vekilliğinde
tarihimize, dilimize, inancımıza, kimliğimize yani hiçbir şeye
değişmeyeceğimiz memleketimize sahip çıkacak mıyız?
"Evet" diyen seslerinizi duyar gibiyim. İşte bu seslerin
çoğalması ve tepkilerin sadece Dersim'de yaşayan halkımızla
sınırlı kalmayıp dalga dalga yayılması ve zulüm kıyılarını
dövmesi gerekir. Çünkü zaman gerçekten
gittikçe daralmakta, egemenler ise bir an bile durmadan, duraksamadan
planlarını gerçekleştirmek için çalışmaktalar,
demek ki bizim; değerlerimizi korumak adına onlardan daha fazla
çalışmamız ve dirayet sahibi olmamız gerekiyor. Bin yılların
alın teri ve onuruyla biriken bunca değeri bir çırpıda bir
iktidarın hırsına, aç gözlülüğüne, kıyımına
teslim edecek değiliz elbet. İşte bu nedenledir ki "Dersim sahipsiz
değildir" şiarıyla direnmek ve kazanmak durumundayız. Atalardan
alınmış bir emaneti layıkıyla geleceğe devredebilme onurunu korumak
için mücadelemizin büyüyerek harlanması için,
bir an bile tereddüt etmeyeceğiz ve durmayacağız bunun böyle
bilinmesi gerekir.
Ferhat TUNÇ
Kaynak: Bianet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder