Büyük madenci
yürüyüşü 20. yılında...
style="border-width: 0px; border-style: solid; width: 240px; height: 180px;
float: left;" title="" />
İşçi sınıfına ışık tutmaya devam ediyor!
(05.01.11) - Türkiye işçi sınıfı tarihinin en önemli ve
güçlü eylemlerinden olan Zonguldak maden işçilerinin
büyük yürüyüşü 20. yılında. Maden
işçileri 20 yıl önce, 4 Ocak 2011 günü
başlattıkları yürüyüşle ülkeyi sarsmış, sermaye
iktidarı ve uşaklarının korkularını büyütmüştü. 4.
gününde, 8 Ocak günü sendikal ihanete uğrayarak
bitirilen bu büyük işçi eylemi aradan geçen bunca
yıla rağmen işçi sınıfının yoluna ışık tutmaya devam
ediyor.
Patlamanın kaynakları
Maden işçilerinin büyük yürüyüşü 1990
yılının ikinci yarısında başlayan TİS görüşmelerinin
tıkanmasıyla çıkılan grevin ilerleyen aşamasında gündeme
geldi. Hükümetin taleplerine yanıt vermemesi ve madenlerin kambur
olduğu yolunda kara bir propagandaya girişmesi üzerine, maden
işçileri Ankara yürüyüşünü
başlattılar.
Ancak bunlar yüzeydeki nedenlerdi. Daha geride ise sınıf
mücadelesinin on yıllara yayılan mücadele birikimleri yatıyordu.
Madencilerin bu büyük eylemi, 12 Eylül darbesiyle
ücretleri eritilen ve hakları elinden alınan işçi
sınıfının birikmiş öfkesinin patlamasıydı. Daha doğrusu bu
patlamanın doruğuydu. Çünkü işçi sınıfı 12
Eylül'ün karanlığını '87 bahar eylemleriyle birlikte
yırtmış, bu yoldan giderek çapı ve derinliği büyüyen
bir hareketlilik içerisine girmişti. Öyle ki genel grev istemi
güçlü bir biçimde ortaya konulmaktaydı. Ayrıca
taban örgütlülükleri bakımından güçlü
bir durumda olan işçi sınıfı içerisinde, mücadele
içerisinde yetişmiş yüzü sosyalizme dönük bir
öncü kuşak da vardı.
İşte tüm bu birikim üzerine yükselen büyük
madenci grevi, işçi sınıfı hareketinin doruk noktası oldu.
Ekonomik hakları uğruna Ankara yoluna dökülen maden
işçileri hem işçi sınıfının ileri bir
bölüğüydü, hem de eylemleri politik bir düzeyi
zorluyordu. Bunun için de sermaye devleti ve sendikal uşakları
tarafından elbirliğiyle yoğun bir çaba ve çeşitli
manevralar sonucunda bitirildi.
TİS süreci greve evriliyor
src="http://www.kizilbayrak.net/fileadmin/images/Mucadele_Tarihimiz/m1.jpg"
style="padding: 10px; width: 235px; height: 351px; float: left;" />Maden
işçilerinin TİS süreci kamu işyerlerini kapsayan grup TİS
sürecinin bir parçasıydı. Yıl ortasında başlayan bu
süreç için TİS kapsamında bulunan işyerlerinde
örgütlü sendikalardan bir alt komisyon oluşturulmuştu.
Komisyonda Genel Maden-İş, Teksif, Petrol-İş, Selüloz-İş ve
Hava-İş sendikaları bulunuyordu. Bu komisyonun hükümetle Temmuz
ayından itibaren başlattığı görüşmelerden herhangi bir
sonuç alınamadı. Sendikaların TİS teklifinde aylık ücretin
net 2,5 milyona, asgari yevmiyenin ise 85 bine çıkarılması talep
ediliyordu. Ancak hükümet bu teklifi kesin biçimde
reddetti.
Ekim ayı sonuna kadar devam eden toplantılardan herhangi bir sonuç
alınamadı ve süreç grev aşamasına geldi. Bu aşamada
madenciler Genel Maden-İş kurultayında grev kararını aldılar. Karara
göre grev 30 Kasım'da başlayacaktı.
Grev kararının alınması üzerine dönemin ANAP
hükümeti başta olmak üzere düzen cephesinden gerici
tepkiler yükseldi. Madenlerin kar etmediği, toptan kapatılmasının
daha iyi olacağı yönünde gerici bir propaganda yapılarak grevin
yararsız olduğu yönünde mesajlar verildi. Maden
işçilerinin grev kararlılığını sürdürmesi üzerine
ise hükümet, 4 Aralık'ta başlamak üzere lokavt kararı
aldı. Ayrıca grev başlamadan hemen önce Zonguldak'a asker ve
polis yığınağı yapıldı. Böylelikle işçiler
yıldırılmaya çalışıldı.
Grev başlıyor...
Baskı ve tehditlere rağmen 30 Kasım 1990'da grev başladı. Bu ilk
günde Türk-İş üst yönetimi maden işçilerini
yalnız bırakarak tutumunu ortaya koyarken Genel Maden-İş Sendikası
(GMİS) Genel Başkanı Şemsi Denizer ise şöyle konuşuyordu: Biz
madenciler olarak ilk kıvılcımı çaktık. Grevimiz tarihin en
büyük grevlerinden biridir. Biz üretmiyoruz, Türkiye
işçi sınıfı da üretmesin.
Ancak Şemsi Denizer bu sözlerin hemen arkasından ise işçileri
evlerine gitmeye ve kendilerinden haber beklemeye çağırdı. Denizer
böylelikle tüm süreç boyunca olduğu gibi, bir
adımını ileriye atarken iki adım da geriye atıyordu.
Çünkü gerçekte tabandan yükselen büyük
dalganın önünde sürükleniyor, önden gitmek zorunda
kalıyordu. Denizer böylelikle Mengen'e kadar gidecek, ancak burada
inisiyatifi ele geçirecek ve sermaye iktidarıyla işbirliği
içerisinde madencileri geri çevirecekti.
src="http://www.kizilbayrak.net/fileadmin/images/Mucadele_Tarihimiz/madenci_grevi.jpeg"
style="padding: 10px; width: 240px; height: 175px; float: right;" />Grevin
ilk gününde ise Denizer’in kendilerini evlerine
göndermek istemesine rağmen işçiler, onu dinlemediler.
Öncü işçilerin de yönlendirmeleriyle sendikanın
önüne yığıldılar. Coşkulu sloganlarıyla kent merkezini
inlettiler. Denizer'e de cadde ve sokakları dolduran maden
işçilerine mücadeleden yana konuşma yapmaktan başka bir
seçenek kalmamıştı. Maden işçilerinin sendika
yönetimine rağmen yaptığı bu çıkış, sürecin bundan
sonraki seyrini de tayin edecekti.
İşçi sınıfının kalbi Zonguldak’ta
attı
Birkaç gün sonra maden işçileri adeta kent merkezini
mesken tutmuştu. Binlerce işçi ve onlara destek veren halk, kent
merkezinin bir ucundan diğer ucuna yürüyüşler yapıyor,
sloganlarını haykırıyordu. Polis başlangıçta engel olmaya
çalışsa da işçiler karşısında çaresiz kaldı.
Her gün tekrar eden bu eylemler, gün geçtikçe daha
da büyüdü. Sokaklardaki kitle diğer işçi grupları ve
emekçilerin katılımıyla artarak 70 binleri bulmuştu. Bu arada
esnaf da kepenk kapatarak madencilere destek sunuyordu. Liseli
öğrenciler okullarından çıkıp eylemlere
katılıyorlardı.
Yapılan eylemlere ülkenin birçok yerinden gelen
işçiler, emekçiler, öğrenciler, aydınlar ve
sanatçılar da katılıyorlardı. Ayrıca birçok kentte
madencilerle dayanışma gösterileri yapılıyordu.
Madenci grevinin etkisi Türkiye'nin sınırlarını da aştı.
Çeşitli ülkelerden dayanışma kampanyaları başlatılırken,
destek eylemleri de gerçekleştirildi. Örneğin Güney Afrika
başta olmak üzere çeşitli ülkelerden kömür ve
liman işçileri Türkiye'ye gelecek kömürlerin
yükleme işini durdurdular.
Grev yürüyüşe dönüştü
src="http://www.kizilbayrak.net/fileadmin/images/Mucadele_Tarihimiz/m3.jpg"
style="padding: 10px; width: 237px; height: 356px; float: left;" />Grevin
büyük ses getirmesi ve sınıfın geniş desteğini alması
nedeniyle Türk-İş de 3 Ocak günü uygulanmak üzere genel
grev kararı almak zorunda kaldı. Ancak bu karar sonuca gitmek için
yeterli değildi. Göstermelik bir eylem olarak kalıyordu. Bu nedenle
maden işçileri de Ankara’ya yürüme kararını
aldılar ve hazırlıklara başladılar. 3 Ocak’taki genel greve
rağmen hükümet taleplerini kabul etmezse 4 Ocak günü
yürüyüşe başlayacaklarını ilan ettiler.
Hükümet ise GMİS üzerindeki baskılarını arttırarak
yürüyüşü durdurmaya çalışmaktaydı. Ancak
artık ok yaydan çıkmıştı. Denizer’in maden
işçilerinin önünde durması mümkün değildi. Bu
nedenle son gece yürüyüşe engel olmaya çalışsa da
başaramadı. Maden işçileri Ankara’ya yürümekte
kararlıydılar.
Ankara yürüyüşü için yapılan planlama bir
süre yüründükten sonra otobüslerle devam etmek
biçimindeydi. Ancak devletin otobüslere engel olması
üzerine, yollara dökülerek yürüyüşe
geçtiler.
Büyük işçi seli Ankara’ya
akıyor
“Ölmek var dönmek yok”, “Yolumuz Ankara,
hedefimiz Çankaya” sloganlarıyla yürüyen
işçilere destek çığ gibi büyüdü.
İşçilerin aileleriyle birlikte yöre halkı da
yürüyüşe katılıyordu. Sadece bu kadarla da kalmadı.
Ülkenin birçok köşesinden gelen işçiler,
emekçiler, aydınlar, sanatçılar ve gençler de
yürüyüş kortejinde yerlerini aldılar. Böylelikle 100
bin kişilik bir yürüyüş korteji oluştu.
Sermaye devleti de bu büyük işçi seli karşısında
büyük bir korkuya kapıldı. Bu nedenle Çankaya
Köşkü’nün çevresi dikenli tellerle
çevrilirken, Ankara’daki güvenlik önlemleri üst
düzeye çıkarıldı. İşçileri engellemek için ise
ilk barikat Devrek yolunda kuruldu. Ancak bu barikat kolaylıkla
aşıldı.
Yürüyüş kolu ilk günün akşamında Devrek’e
vardı. Devrek halkı yürüyüşçüleri bağrına
bastı. Evini açtı, yiyeceğini paylaştı. Öyle ki gece tek bir
kişi dahi dışarıda kalmadı.
Ertesi gün sabah erkenden kortejler oluşturularak
yürüyüş kolu yeniden yola koyuldu. Bu arada Şemsi Denizer
ise hükümetin isteği üzerine görüşmelerde bulunmak
için işçilerden habersiz olarak Bolu’ya gitmişti.
Fakat işçiler disiplinli ve coşkulu yürüyüşlerini
sürdürdüler. Yürüyenlerin sayısı ikinci gün
yeni katılımlarla daha da artmıştı. Bu arada da devlet de
yürüyüş kolunun önüne bu kez Dorukhan
Tüneli’nde askerlerden ikinci barikatını kurdu. Barikatın
kurulduğu haberi işçiler arasında dalga dalga yayılırken coşku
ve kararlılığı daha da arttırdı. Bu büyük ve kararlı insan
seli karşısında, barikatlar açıldı, yürüyüş devam
etti.
İhanet ağlarını örüyor...
Bu arada da Bolu’daki Denizer’den “görüşmeler
bitene kadar Mengen’de bekleyin” mesajı geldi. Bunun
üzerine işçiler de Mengen’de beklemeye geçtiler.
Ancak bir süre sonra dönen Denizer ortada herhangi bir sonucun
olmadığını, hükümetin geri adım atmadığını,
görüşmek için dahi yürüyüşün
bitirilmesi şartını koyduğunu açıkladı. Bu, işçilerin
öfkesini daha da büyüttü. Ama yine de Denizer
büyük ölçüde inisiyatifi almış ve
yürüyüşü Mengen’de durdurmayı başarmıştı.
Bu aşamadan sonra ise adım adım direnişi bitirmek üzere manevralara
başvurdu. Önce yürüyüş komitesinde yer alan
işçilerle bir toplantı yaptı. Bu arada işçiler de
bekleyişlerini sürdürüyor, kararlılıklarını,
“ölmek var, dönmek yok!”, “gemileri yaktık, geri
dönüş yok!” gibi sloganlarla dile getiriyorlardı. Toplantı
sonrasında işçilere seslenerek kararı yarına bıraktıklarını
duyururken provokatör edebiyatı yapmayı da ihmal etmedi.
İşçiler o geceyi kış sokağında Mengen’de
geçirirken, devletse bölgeye büyük bir askeri
yığınak yapıyordu.
Mengen’de barikat...
src="http://www.kizilbayrak.net/fileadmin/images/Mucadele_Tarihimiz/maden2.jpg"
style="padding: 10px; width: 280px; height: 210px; float: right;"
/>İşçiler yine de 6 Ocak günü
yürüyüşlerine devam ettiler. 12 kilometre kadar
yürüdükten sonra ise karşılarında devasa
ölçülerde bir barikat buldular. Barikat, buldozerler, iş
makinaları, panzerler ile desteklenmiş bir asker ve polis ordusuyla
örülmüştü. Bunun üzerine işçiler,
aşamadıkları barikatın 50 metre kadar önünde beklemeye
başladılar. Böylelikle geceyi geçirdiler. Ancak devlet de boş
durmadı. Sabaha doğru çoğu öncü işçilerden olmak
üzere 201 işçiyi uykudayken gözaltına aldı. Durumu
öğrenen işçiler büyük bir öfkeye kapıldılar.
Ancak Denizer ve ekibi işçileri harekete geçmekten
alıkoydu.
Aynı gün Türk-İş’e bağlı bazı sendikaların
başkanlarıyla bir toplantı yaptı. Toplantı sırasında Çalışma
Bakanı Denizer'i arayarak ertesi gün Ankara’da
görüşmeye davet etti. Bunun üzerine toplantıda
“işçilerle konuşup onları geri dönmeye ikna etme”
kararı alındı.
Nitekim 8 Ocak günü Denizer Mengen Belediyesi binasından
işçilere hitap ederek işçileri evlerine geri dönmeye
çağıran bir konuşma yaptı. Konuşmasında
“Yürüyüş eylemi bitmiştir. Sizler Zonguldak’a
dönüyorsunuz” diyen Denizer, “gemileri yaktık geri
dönüş yok” sloganı atan işçileri de
“Kışkırtıcılar seslerini kessin” diyerek susturmaya
çalıştı.
Denizer amacına ulaşmıştı. İşçiler ikna olmasalar da kabul
etmek zorunda kaldılar. Hüngür hüngür ağlayarak
şaşkınlık içerisinde otobüslere doldurulup Zonguldak’a
gönderildiler.
Büyük yürüyüş sona ermişti. Madenci fırtınası
dinmişti.
Sermaye devleti karşı saldırıya geçti
Denizer ise görüşmeleri sürdürmek üzere
Ankara’ya gitti. Ancak bu görüşmelerden herhangi bir
sonuç çıkmadı. Hükümet bundan sonra süreci
sürüncemeye bıraktı. Bu arada da Körfez savaşı
başlamıştı. Sermaye iktidarı 25 Ocak günü önce MESS grup
TİS sürecinde grevde bulunan 90 bin metal işçisini kapsayan
sözleşmeyi sonuçlandırdı. Ardından ise “milli
güvenlik” bahanesiyle tüm grevleri yasakladı.
Böylelikle maden işçilerinin de içerisinde olduğu toplam
120 bin işçiyi kapsayan grevler bitirilmiş oldu. Türk-İş ile
birlikte GMİS yönetimi de bu saldırıyı sineye çekti.
Sonuçta maden işçileriyle ilgili TİS 6 Şubat günü
imzalanırken, hükümet greve neden olan kendi teklifini de geri
çekerek daha da geri şartlarda bir sözleşmeyi kabul
ettirdi.
Ancak bu sonuç işilerin maddi kayıplarının ötesinde daha
ağır bir faturaya dönüştü. Çünkü
böylelikle ‘87’den itibaren yükselişe geçen ve
madenci yürüyüşüyle doruk noktasına ulaşan
işçi hareketi kırılmış oldu. Mengen barikatından
dönüş bu kırılmanın başlangıç noktasını
oluşturmuştu. İşçi hareketi düzenin koyduğu barikatları ve
esasında ise sendikal bürokrasi engelini aşabilecek bir
örgütlenme düzeyine ortaya çıkaramadığı
ölçüde yenilmişti. Bu noktadan sonra ise siyasal-moral
üstünlük ve inisiyatif sermaye devletine geçti. O da bu
üstünlüğünü sonuna kadar kullanacaktı. Bu nedenle
grevleri yasakladıktan sonra işçi hareketinin ileri-öncü
kuşaklarını tasfiyeye yöneldi. Yüzbinlerce işçi işten
atıldı.
Maden işçileri yol göstermeye devam
ediyor!
İşçi hareketi bu büyük kırılmadan sonra büyük
bir gerileme yaşadı ve saflarında büyük dağılmalar ve
boşluklar ortaya çıktı. Bu koşullarda ise sendikal bürokrasi
sendikalar üzerindeki egemenliğini pekiştirirken, işçi
hareketi üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırdı.
Böylelikle de daha kapsamlı hak gasplarının yolu da açılmış
oldu. Bugün işçi sınıfının çektiği katmerli
sömürü ve kölelik düzeninin oluşturulması da ancak
böylelikle mümkün olabildi.
İşçi hareketinin tarihinde böylesi özel bir yeri olan
maden işçilerinin büyük yürüyüşü,
diğer taraftan yenilmiş olsa dahi, büyük ve şanlı bir
işçi eylemi olarak tarihteki yerini aldı. İşçi sınıfı bu
eyleme baktığında hem büyük gücünü, hem de
aşması gereken engelleri gördü. Bu nedenle üzerinden 20 yıl
geçse de büyük madenci yürüyüşü
işçi sınıfına ışık tutmaya devam ediyor. İşçi
sınıfı sermaye iktidarı ve uşaklarından kurtulabilmek için bu
yoldan ilerlemeli ve maden işçilerinin yarım bıraktığı işi
tamamlamalıdır.
Kaynak: kizilbayrak.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder