9 Temmuz 2011 Cumartesi

"Eğer ölürsem sevgilim..."

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7022>"Eğer ölürsem
sevgilim..."</a></h1><p><strong>İLKEM EZGİ AŞAM</strong></p>
<p>&quot;17 yıl oldu kızım&quot; diyor Fikriye Alpsoy, sonra susuyor.
Bizde susuyoruz. Babası &ouml;ld&uuml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml;nde 40
g&uuml;nl&uuml;k olan Agit &ouml;nce annesine sonra bana bakıp, &#39;Annem
ağlarsa ben giderim&#39; deyince Fikriye Ana Agit&#39;e d&ouml;nerek,
&quot;Sen sormuyor muydun babam nasıl biriydi, beni sever miydi, bana onu
anlat diye. İnsan ağlamaz mı oğlum...&quot; diyor. Agit susuyor, biz
susuyoruz ve Fikriye Ana başlıyor anlatmaya, &quot;17 yıl oldu kızım,
beyimi 17 yıl &ouml;nce bu sokakta &ouml;ld&uuml;rd&uuml;ler...&quot;<br />
<br />
&Ouml;nce İstanbul&#39;a geliş hik&acirc;yelerini anlatmak istediğini
s&ouml;yl&uuml;yor Fikriye Alpsoy. Derin bir i&ccedil; &ccedil;ekerek
&#39;İstanbul&#39;a geldiğimizde &ccedil;ok &ccedil;ektik&#39; diyor,
ardından yine suskunluk. &#39;Sanırım konuşamayacak&#39; diye
ge&ccedil;iriyorum i&ccedil;imden. Ardından d&uuml;ş&uuml;ncemi
onaylarcasına &#39;İnsan nasıl anlatır ki bunca acıyı&#39; diyorum
kendi kendime. Fikriye Ana başını kaldırıyor, sanki
d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;klerimi duymuş ve &#39;Hayır anlatırım&#39;
dercesine devam ediyor; &quot; Halil benim dayımın oğluydu. O
İstanbul&#39;a benden &ouml;nceleri geldi. Ailesini k&ouml;yde bırakıp
İstanbul&#39;a &ccedil;alışmaya geldi. Sonra k&ouml;ye geldi beni istetti
evlenip buraya geldik. Geldik ama &ccedil;ok &ccedil;ektik. İnsanlar
yabancı, T&uuml;rk&ccedil;e bilmiyoruz, kimseyi tanımıyoruz. Eşim evden
işe giderken kapıyı kilitlerdi, &#39;Ne olur ne olmaz&#39; derdi. Bana
zarar gelmesinden korkardı. Halil bana &ccedil;ok
d&uuml;şk&uuml;nd&uuml;&hellip;&rdquo;<br />
<br />
<strong>&#39;HALİL &Ccedil;OK &Ccedil;EKTİ&#39;</strong><br />
Halil bana her zaman değer verdi, saygı g&ouml;sterdi. Bir yere
gittiğimizde &#39;Kadınlar buraya ge&ccedil;sin&#39; dendiği zaman
kızardı, &#39;Ben nerede oturuyorsam eşimde orada oturur. Ben ne
konuşuyorsam o da duymalı, bilmeli&#39; derdi. Bende ona &ccedil;ok değer
verirdim. &Ccedil;ocuklarımız olduktan sonra Halil kendisine işyeri
a&ccedil;tı. Bende ona destek olmak i&ccedil;in onunla &ccedil;alışmaya
başladım. Ama &ccedil;ok &ccedil;ekti Halil. &Ccedil;ocukları vardı, her
g&uuml;n işine gidip gelirdi ama rahat bırakmadılar onu. Polis
s&uuml;rekli gelip arama yapıyordu. Hi&ccedil;bir şey &ccedil;ıkmıyordu
bir daha gelip arıyorlardı. Sonra tehditler gelmeye başladı. Halil
kimseye zarar vermemişti. D&uuml;nyaya bir daha b&ouml;yle iyi bir adam
gelmeyecek. İyilikten, insanlıktan başka bir şey yapmıyordu ama rahat
bırakmadılar onu...&quot; Bir s&uuml;re duraksıyor Fikriye Ana,
&ccedil;ayından bir yudum alıyor, duvardaki fotoğraflara bakıyor ve
ekliyor &#39;Her şey d&uuml;n gibi aklımda&#39;<br />
<br />
<strong>&ldquo;HALİL ANAHTARI ATTI BEN UYKUDAN UYANDIM&rdquo;</strong><br
/>
&ldquo;1994 yılının Mayıs ayı. &Ccedil;ok yağmurluydu, hava
soğuktu&rdquo; diyor Fikriye Ana o geceyi anlatırken. Agit&#39;in
hen&uuml;z 40 g&uuml;nl&uuml;k olduğunu vurguluyor yine. &ldquo;O
g&uuml;nden sonra bir daha emziremedim bebeğimi&rdquo; derken isyan ediyor.
Sonra susuyor, susuyoruz yine. Birka&ccedil; saniye suskunluk sonrasında
anlatmaya devam ediyor Fikriye ana; &ldquo; Bir akşam Halil beni aradı. Bir
akrabamıza hasta ziyaretine gideceğimizi, hazırlanmamı s&ouml;yledi.
Ziyarete gidip geldiğimizde saat gece yarısını ge&ccedil;mişti. Arabayı
evin &ouml;n&uuml;nde durdurdu, &ouml;nce ben indim arabadan. Arabanın
kapısını kapatmaya &ccedil;alışırken karşıda şahin bir araba
g&ouml;rd&uuml;m, &ouml;n&uuml;nde 3 kişi durmuş bize bakıyordu. Bana
&ccedil;ok tuhaf baktılar. Hemen arkamı d&ouml;nd&uuml;m. Halil arabadan
inince bize doğru yaklaştılar. Polis olduklarını s&ouml;yleyip
Halil&#39;in &uuml;zerini aradılar. &Uuml;zerinden hi&ccedil;bir şey
&ccedil;ıkmadı, bende sevindim, bırakacaklar diye
d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;m. &Ouml;yle olmadı. &#39;Sen bize lazımsın
karakola g&ouml;t&uuml;receğiz seni&#39; dediler. Eşim gitmeyecek gibi
baktı, bu adamların &uuml;&ccedil;&uuml; aynı anda ceketlerini kaldırıp
silahlarını g&ouml;sterdiler. &#39;Gelmezsen seni de aileni de
&ouml;ld&uuml;r&uuml;r&uuml;z&#39; gibi bir tehditti bu. Halil birka&ccedil;
adım attıktan sonra bana d&ouml;n&uuml;p arabanın anahtarını attı. O an
sanki uykudan uyandım. Halil arabanın anahtarını kimseye vermezdi. O
zaman korkmaya başladım. Arabaya baktım. Arabada bir adam daha vardı.
Arabaya yaklaştım, aralarından bir adam &#39;S&ouml;yle yaklaşmasın&#39;
dedi Halil&#39;e. Halil bana d&ouml;nd&uuml; &ldquo;Yukarı &ccedil;ık
&ccedil;ocuk hastalanacak&rdquo; dedi, sonra g&ouml;t&uuml;rd&uuml;ler
eşimi&hellip;&rdquo;<br />
<br />
Fikriye Ana eve &ccedil;ıkınca &ccedil;ocuklarından Apo ve Kenan koşar
&ouml;nce. &#39;Babamız nerede&#39; diye sorduktan sonra aldıkları cevap
saatlerdir olmasından korktukları şeydir. Anne ve babası
akrabalarındayken, Kenan kapının &ouml;n&uuml;nde duran arabayı fark
etmiş, yukarı &ccedil;ıkıp kardeşi Apo&#39;ya babalarını bulmaları
gerektiğini, aşağıda bekleyen adamların evlerini g&ouml;zetlediğini
s&ouml;ylemiştir. Babalarına ulaşmaya &ccedil;alışsalarda ulaşamazlar.
Kenan ve Apo i&ccedil;in babalarının eve gelmesini beklemekten başka
&ccedil;are kalmamaıştır. &Ccedil;ocuklarının anlattıklarından sonra
Fikriye Ana durumun ciddiyetinin farkına varıp eşinin kardeşinin evine
gitse de ciddiye alınmaz. Kardeşlerinin bir su&ccedil; işlemediğini,
karakoldan d&ouml;neceğini s&ouml;yleyerek geri eve yollarlar Fikriye
Ana&#39;yı. Eve geri d&ouml;nen Fikriye Ana eşinin diğer kardeşini
aramaya &ccedil;alışsa da arayamaz. Telefon kabloları kesilmiş,
&ccedil;aresiz kalmıştır.<br />
<br />
Fikriye Alpsoy, İstanbul&#39;un karakollarını karış karış gezdiğini,
her kapıdan geri &ccedil;evrildiğini, aşağılanıp hakarete maruz
kaldığını anlatırken ekliyor; &ldquo; İnsanın bir tavuğu kaybolunca
devlet hesap soruyor &#39;bu tavuk nerede&#39; diyor. K&uuml;rtlerin bu
&uuml;lkede tavuk kadar değeri yok!&rdquo;<br />
<br />
<strong>&#39;ALLAH YOK, PEYGAMBER İZİNE &Ccedil;IKTI&#39;</strong><br />
Fikriye Ana gittiği bir karakolda komiserin &#39;Gayrettepe&#39;ye git,
kocana orada işkence yapıyorlardır&#39; demesiyle soluğu Gayrettepe
Ter&ouml;rle M&uuml;cadele Şubesi&#39;nde alır. &ldquo;Bah&ccedil;eden
i&ccedil;eri girdiğimde korku filan yoktu i&ccedil;imde. Kapıda bir adam
g&ouml;rd&uuml;m, belki 200 kilo vardı. Boyu &ccedil;ok uzun bir adamdı.
Ben korkmadım, o beni g&ouml;r&uuml;nce korktu&rdquo; diyor ve anlatmaya
devam ediyor Fikriye Ana&hellip; &rdquo; Yanıma geldi korkmuş gibiydi. Kim
olduğumu sordu, s&ouml;yledim. Komiserin bana eşimi burada bulacağımı
s&ouml;ylediğini s&ouml;yledim. Beni bir odaya g&ouml;t&uuml;rd&uuml;.
Duvarları &ccedil;ekmece olan bir odaydı. Ben sandım ki
ka&ccedil;ırdıklarını &ccedil;ekmecelere koymuşlar. İki adam vardı
orada. Beni g&ouml;r&uuml;nce ayağa fırladılar. &#39;Sen kimsin&#39; diye
bağırdılar bana. Uzun boylu adam durumu anlattı. Bana baktılar, eşimin
i&ccedil; &ccedil;amaşırlarını tanıyor muyum diye sordular, evet dedim.
&#39;&Ccedil;ekmecelere bak şanslıysan buradadır. Yoksa
&ouml;lm&uuml;şt&uuml;r&#39; dediler. Meğer onlara işkence etmeden
&ccedil;amaşırlarını &ccedil;ekmecelere koyuyorlarmış. Tek tek baktım
&ccedil;ekmecelere kadın erkek bir s&uuml;r&uuml; &ccedil;amaşır vardı,
Halil&#39;in ki yoktu. Yerin altından sesler geliyordu. O sesler hala
kulağımda. Bağırışlar, &ccedil;ığlıklar, kadın erkek sesleri
birbirine karışıyordu. O karakolun i&ccedil;indeki yazı hala aklımda,
&#39;Allah yok, peygamber izine &ccedil;ıktı&#39;<br />
<br />
<strong>&#39;TELEFON VE AD CEKETİN ASTARINDAN &Ccedil;IKTI&#39;</strong><br
/>
Fikriye ana eve gelir. Bayramın 3. G&uuml;n&uuml; hala bir umut Halil gelir
diye beklerken telefon &ccedil;alar. Telefon Ankara&#39;dandır. Telefondaki
ses Halil Alpsoy&#39;u ister. Fikriye Ana eşinin 18 g&uuml;nd&uuml;r kayıp
olduğunu, ka&ccedil;ırıldığını s&ouml;yler. Karşıdaki ses bir an
duraksar ve ş&ouml;yle devam eder; &ldquo;Ben Ankara&#39;da b&ouml;l&uuml;k
komutanıyım. Korkma sakın sana bir şey s&ouml;yleyeceğim. Burada
ormanlık alanda bir ceset bulduk. &Uuml;zerinden bu telefon numarası ve bu
ad &ccedil;ıktı. Eşini tarif eder misin&#39; Fikriye ana Halil&#39;i
anlattıktan sonra &#39;Evet&#39; der komutan, &#39;aynı kişi olabilir ama
korkma belki onun kıyafetlerini giydirmişlerdir&#39; O sırada kapı
&ccedil;alar, gelen Halil Alpsoy&#39;un yanında &ccedil;alışan bir
iş&ccedil;idir. Komutanın verdiği adresi yazar gelen misafir. Fikriye ana
gitmek i&ccedil;in &ccedil;ok ısrar etse de Halil&#39;in kardeşleri bunun
bir tuzak olabileceğini s&ouml;yleyerek kendileri giderler. Ceset teşhis
edilir. Bulunan ceset Halil Alpsoy&#39;a aittir&hellip;<br />
<br />
Halil Alpsoy&#39;a sekiz g&uuml;n boyunca işkence edilmiş,
&ouml;ld&uuml;r&uuml;len Alpsoy sekiz g&uuml;n boyunca da ormanlık alanda
kalmıştır. Eşini o halde g&ouml;rmenin acısını tarif edemiyor Fikriye
Ana. Duvardaki fotoğrafı işaret ediyor. &#39;Halil&#39;in bıyıkları
&ccedil;ok g&uuml;rd&uuml;, &ccedil;ok g&uuml;zeldi&#39; derken yutkunarak
mırıldanıyor. &#39;Bıyıklarını bile tek tek
&ccedil;ekmişler&#39;&hellip;<br />
<br />
<strong>&#39;HALİL YAŞASAYDI &Ccedil;OCUKLARIM OKURDU&#39;</strong><br />
Aradan ge&ccedil;en 17 senede Fikriye Ana&#39;nın en &ccedil;ok
&uuml;z&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; şey &ccedil;ocuklarının okuyamaması.
&#39;Halil yaşasaydı &ccedil;ocuklarım okurdu&#39; diyor.
&Ccedil;ocuklarından bahsediyor sonra. Yaşadıkları travmanın zorluğunu
anlatırken verdiği &ouml;rnek belki bir anne i&ccedil;in kaldırılması en
zor duyguları y&uuml;kledi onun y&uuml;reğine. &Ccedil;ocuklarının gece
yataklarından kalkıp yastıklarını kapıya barikat yaptığını
anlatıyor. &#39;Anne senide g&ouml;t&uuml;r&uuml;rler, i&ccedil;eri
giremesinler diye b&ouml;yle yaptık&#39; dediklerini s&ouml;ylerken
kelimeler tıkanıyor boğazına. Konuşmak zor, dinlemek bir o kadar
acıtıyor.<br />
<br />
Fikriye Ana; &ldquo; &Ccedil;ok &ccedil;ektik. K&uuml;rd&uuml;z diye, bizi
&ouml;ld&uuml;recekler diye korktuk hep. Devlet bizi kabul etmedi, karakollar
bizi kovdu. Ama artık meydanlara &ccedil;ıkıyoruz, kaybettiklerimizi
anıyoruz&rdquo; diyor ve ekliyor. &ldquo;Bu insanlar bir tane
K&uuml;rt&#39;&uuml; &ouml;ld&uuml;rmeyi bile kar sayıyorlar.
&Ccedil;ocuklarımızı zehirliyorlar. Bizden koparmaya
&ccedil;alışıyorlar. Benim &ccedil;ocuklarım okuyamadı, benim
&ccedil;ocuklarımı okutmadılar. Onları babasız bıraktılar. Ama
K&uuml;rt &ccedil;ocukları okuyacak&rdquo; diyor.<br />
Bir yerlerde &ccedil;ocuklar hala anneleri uyurken kapının arkasına
yastık koyuyor. Bir yerlerde hala ne yazdığını bilmeden, kaybolanın
yazdığı satırlara bakıp ağlayan kadınlar var. Fikriye Ana binlerce
anadan sadece biri. Kayıt cihazı kapanıyor, Agit bana mendil uzatırken
g&ouml;z&uuml;ne bakıyorum. İ&ccedil;imden ge&ccedil;en tek bir c&uuml;mle,
&#39;İnsan ağlamaz mı oğul&hellip;&#39;&nbsp;<br />
<br />
<strong>Halil Alpsoy kimdir</strong><br />
14 Mayıs 1994&#39;de eşi Fikriye Alpsoy&#39;la beraber
d&ouml;nd&uuml;kleri aile ziyareti sonrası, kendilerini polis diye tanıtan
eli telsizli ve silahlı 4 kişi tarafından ka&ccedil;ırıldıktan sonra
cesedi İşkence edilmiş şekilde Ormanlık bir alanda bulundu. Halil Alpsoy
ka&ccedil;ırıldıktan d&ouml;rt g&uuml;n sonra amcasının oğlu Kasım
Alpsoy da Adana&#39;da kaybedildi. Kasım Alpsoy&#39;un akıbeti hala
bilinmezken, 8 g&uuml;n işkence g&ouml;rd&uuml;kten sonra
&ouml;ld&uuml;r&uuml;len Halil Alpsoy memleketi olan Mardin&#39;de
defnedildi.<br />
&nbsp;</p>
<p><em><strong>Kaynak: Birg&uuml;n</strong></em></p>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder