40 Yıl Sonra 15-16
Haziran'dan Tek-el'e / Temel Demirer
TEMEL
DEMİRER
"Haykıracağım insanlara: özgür
ol!
ol!
Silinsin akıllarınızdan boyun eğmek!
Yalan söylemektir boyun
eğmek!"[1]
eğmek!"[1]
Tam 40 sene geçti…
Ancak 40 sene sonra da öğretici ve yol gösterici 15-16
Haziran…
Haziran…
Çünkü hâlâ, "Savaşın!
Kazanacaksınız!" der; tıpkı Simón Bolívar gibi, 40
yıl önceden bugüne 15-16 Haziran işçileri…
Kazanacaksınız!" der; tıpkı Simón Bolívar gibi, 40
yıl önceden bugüne 15-16 Haziran işçileri…
15-16 HAZİRAN…
15-16 Haziran işçi sınıfının, baskılardan
özgürleşerek, sınıfsal tavrını ortaya koyduğu bir tepkidir,
isyandır…
özgürleşerek, sınıfsal tavrını ortaya koyduğu bir tepkidir,
isyandır…
"Burada önemli olan gösterilen tepkinin sınıfsal bir
içerik taşımasıydı. Osmanlı'dan beri yaşanan emek
mücadelesi büyük ölçüde işyeri
ölçeği ile sınırlı kalıyordu. Oysa, 15-16 Haziran'da
bu tepki sınıfsal bir içerik kazandı ve bu eylemlere Türk-İş
üyeleri ve hatta Türk-İş'e üye kimi sendikal yapılar
da katıldı. İşte 15-16 Haziran'ın Türkiye emek tarihi
içerisindeki önemi, sınıfsal perspektifte yapılmış ve
başarıya ulaşmış ilk büyük eylem
olmasındandır…"[2]
içerik taşımasıydı. Osmanlı'dan beri yaşanan emek
mücadelesi büyük ölçüde işyeri
ölçeği ile sınırlı kalıyordu. Oysa, 15-16 Haziran'da
bu tepki sınıfsal bir içerik kazandı ve bu eylemlere Türk-İş
üyeleri ve hatta Türk-İş'e üye kimi sendikal yapılar
da katıldı. İşte 15-16 Haziran'ın Türkiye emek tarihi
içerisindeki önemi, sınıfsal perspektifte yapılmış ve
başarıya ulaşmış ilk büyük eylem
olmasındandır…"[2]
Evet, evet işçi sınıfı, Türkiye'de sınıf
mücadelesinin en büyük adımını 15-16 Haziran 1970'te
atmıştı…
mücadelesinin en büyük adımını 15-16 Haziran 1970'te
atmıştı…
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi'nin de, "15-16
Haziran direnişi, işçi sınıfının tarihine altın harflerle
yazılmış bir mücadele örneğidir. 15-16 Haziran direnişi bizim
açımızdan canlı başlangıcın, mücadelenin,
kuşatılmışlığa karşı dik duruşun, sınıf mücadelesinin
adıdır," diye tarif ettiği isyan; Türkiye emek tarihinde
önemli bir yeri olan 15-16 Haziran direnişi, 1970'te
çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen
274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda
değişikliğe gidilerek, sendikal örgütlenme ve grev hakkının
kısıtlanmak istenmesini protesto eden on binlerce işçinin
yürüyüşü ile başladı.
Haziran direnişi, işçi sınıfının tarihine altın harflerle
yazılmış bir mücadele örneğidir. 15-16 Haziran direnişi bizim
açımızdan canlı başlangıcın, mücadelenin,
kuşatılmışlığa karşı dik duruşun, sınıf mücadelesinin
adıdır," diye tarif ettiği isyan; Türkiye emek tarihinde
önemli bir yeri olan 15-16 Haziran direnişi, 1970'te
çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen
274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda
değişikliğe gidilerek, sendikal örgütlenme ve grev hakkının
kısıtlanmak istenmesini protesto eden on binlerce işçinin
yürüyüşü ile başladı.
Dönemin iktidar partisi Adalet Partisi ve CHP tarafından ayrı
ayrı hazırlanan 274 ve 275 sayılı yasalar, tek tasarı ile Meclis'e
sevk edilirken, tasarının çıkarılma gerekçesi olarak,
1963'te yürürlüğe giren yasayla, Türkiye'de
bir sendika bolluğunun olduğu, bu bolluğun ise çalışma ve iş
hayatını engellediği, emekçi sınıfına zarar verdiği bu
değişikliklerin, ülkede güçlü sendikacılığı
kurabilmek için yapıldığı öne
sürülüyordu.
ayrı hazırlanan 274 ve 275 sayılı yasalar, tek tasarı ile Meclis'e
sevk edilirken, tasarının çıkarılma gerekçesi olarak,
1963'te yürürlüğe giren yasayla, Türkiye'de
bir sendika bolluğunun olduğu, bu bolluğun ise çalışma ve iş
hayatını engellediği, emekçi sınıfına zarar verdiği bu
değişikliklerin, ülkede güçlü sendikacılığı
kurabilmek için yapıldığı öne
sürülüyordu.
Meclis'e 11 Haziran'da gönderilen tasarı, 4 ret oyuna
karşılık 230 oyla kabul edilirken DİSK ve DİSK'e bağlı
sendikalara üye işçilerin sert tepkilerine yol açtı.
DİSK değişikliğin yaratacağı sonuçları değerlendirmek
üzere komisyonlar oluştururken, aynı zamanda değişikliğe karşı
eylemleri oluşturmak için de işyerlerinde Anayasal Direniş
Komiteleri adı verilen komiteler oluşturmuştu.
karşılık 230 oyla kabul edilirken DİSK ve DİSK'e bağlı
sendikalara üye işçilerin sert tepkilerine yol açtı.
DİSK değişikliğin yaratacağı sonuçları değerlendirmek
üzere komisyonlar oluştururken, aynı zamanda değişikliğe karşı
eylemleri oluşturmak için de işyerlerinde Anayasal Direniş
Komiteleri adı verilen komiteler oluşturmuştu.
Tasarının Meclis'te kabulünden dört gün sonra,
eylemin ilk günü olan 15 Haziran'da 70 bin işçinin
katılımıyla protesto gösterileri düzenlendi.
eylemin ilk günü olan 15 Haziran'da 70 bin işçinin
katılımıyla protesto gösterileri düzenlendi.
Anadolu yakasında Ankara Asfaltı üzerindeki fabrikadan
çıkan işçiler Kartal yönüne doğru
yürüyüşe başlarken Avrupa yakasındaki bazı fabrikalarda da
işçiler eylemlere katıldı. Protesto eylemleri sırasında Başbakan
Süleyman Demirel'in kardeşi Şevket Demirel'in ortak
olduğu Haymak Fabrikası işgal edilirken, Kartal Maltepe'deki 2.
Zırhlı Tugay'a bağlı birlikler de fabrikaya doğru harekete
geçerek fabrikayı kuşattı. Tuzla-Çayırova bölgesindeki
fabrikalardan çıkan işçiler ise, Gebze'ye doğru
yürüyüşe geçmiş, Eyüp bölgesindeki
fabrikalarda çalışan işçiler de Topkapı'ya
yürümüştü. Kâğıthane'de polis engeliyle
karşılaşan işçiler, burada gözaltına alınan
arkadaşlarını geri almak için düzenledikleri eylemler
sonucunda arkadaşlarının bırakılmasını sağlarken eylemlere İzmit
bölgesindeki işçiler de iki koldan yürüyüşe
geçerek destek vermişti.
çıkan işçiler Kartal yönüne doğru
yürüyüşe başlarken Avrupa yakasındaki bazı fabrikalarda da
işçiler eylemlere katıldı. Protesto eylemleri sırasında Başbakan
Süleyman Demirel'in kardeşi Şevket Demirel'in ortak
olduğu Haymak Fabrikası işgal edilirken, Kartal Maltepe'deki 2.
Zırhlı Tugay'a bağlı birlikler de fabrikaya doğru harekete
geçerek fabrikayı kuşattı. Tuzla-Çayırova bölgesindeki
fabrikalardan çıkan işçiler ise, Gebze'ye doğru
yürüyüşe geçmiş, Eyüp bölgesindeki
fabrikalarda çalışan işçiler de Topkapı'ya
yürümüştü. Kâğıthane'de polis engeliyle
karşılaşan işçiler, burada gözaltına alınan
arkadaşlarını geri almak için düzenledikleri eylemler
sonucunda arkadaşlarının bırakılmasını sağlarken eylemlere İzmit
bölgesindeki işçiler de iki koldan yürüyüşe
geçerek destek vermişti.
16 Haziran sabahı erken saatlerde yürüyüşe geçen
işçiler, gruplar hâlinde Fatih, Beyazıt, Cağaloğlu
yönünde hareket ederek İstanbul Valiliği'ne
yürümek istedi. Valilik önünde zırhlı birlikler
tarafından durdurulan işçilerin bir bölümü bu
barikatı aşarak, valiliğin önünden Eminönü'ne
inerken, Topkapı'dan gelen başka bir işçi kolu da Unkapanı
Köprüsü'ne ulaştı. Beyoğlu ve İstanbul yakalarından
gelen işçilerin birleşmesini engellemek amacıyla, Galata ve
Unkapanı köprüleri açılırken, bazı işçiler
motorlarla Beyoğlu tarafına geçti. Levent-Mecidiyeköy
bölgesindeki eylemler, Kavel Fabrikası işçilerinin
yürüyüşü ile başladı.
işçiler, gruplar hâlinde Fatih, Beyazıt, Cağaloğlu
yönünde hareket ederek İstanbul Valiliği'ne
yürümek istedi. Valilik önünde zırhlı birlikler
tarafından durdurulan işçilerin bir bölümü bu
barikatı aşarak, valiliğin önünden Eminönü'ne
inerken, Topkapı'dan gelen başka bir işçi kolu da Unkapanı
Köprüsü'ne ulaştı. Beyoğlu ve İstanbul yakalarından
gelen işçilerin birleşmesini engellemek amacıyla, Galata ve
Unkapanı köprüleri açılırken, bazı işçiler
motorlarla Beyoğlu tarafına geçti. Levent-Mecidiyeköy
bölgesindeki eylemler, Kavel Fabrikası işçilerinin
yürüyüşü ile başladı.
Kavel işçileri 4. Levent'te diğer işçilerle
buluşurken, Zincirlikuyu yönüne yürüyen
işçilerin yolu Tekfen Fabrikası önünde polis tarafından
kesildi. Yürüyüş kolunun önünde yer alan kadın
işçilerin coplanması üzerine çıkan çatışma
sonunda barikatı aşan işçiler yürüyüşe devam
ettiler. Anadolu yakasında da iki koldan yürüyüşe
geçen işçiler, Ankara Asfaltı'nda polisle
çatıştı. Polisin silah kullanmasına karşın dağılmayan
işçiler barikatı aşarak yollarına devam ederken 16
Haziran'daki işçi eylemlerine yaklaşık 150 bin işçi
katıldı. İki gün süren olaylar sonucunda Yaşar Yıldırım,
Mustafa Bayram ve Mehmet Gıdak adlı işçilerle Yusuf Kahraman adlı
polis memuru ve olayları izleyen esnaf Abdurrahman Bozkurt hayatlarını
kaybetti. Çıkan olaylarda çoğu ağır olmak üzere
200'e yakın kişi yaralandı.
buluşurken, Zincirlikuyu yönüne yürüyen
işçilerin yolu Tekfen Fabrikası önünde polis tarafından
kesildi. Yürüyüş kolunun önünde yer alan kadın
işçilerin coplanması üzerine çıkan çatışma
sonunda barikatı aşan işçiler yürüyüşe devam
ettiler. Anadolu yakasında da iki koldan yürüyüşe
geçen işçiler, Ankara Asfaltı'nda polisle
çatıştı. Polisin silah kullanmasına karşın dağılmayan
işçiler barikatı aşarak yollarına devam ederken 16
Haziran'daki işçi eylemlerine yaklaşık 150 bin işçi
katıldı. İki gün süren olaylar sonucunda Yaşar Yıldırım,
Mustafa Bayram ve Mehmet Gıdak adlı işçilerle Yusuf Kahraman adlı
polis memuru ve olayları izleyen esnaf Abdurrahman Bozkurt hayatlarını
kaybetti. Çıkan olaylarda çoğu ağır olmak üzere
200'e yakın kişi yaralandı.
Yüzlerce işçi gözaltına alındı. Aynı gün
radyodan işçilere hitap eden DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler
şunları söyledi: "İşçi kardeşlerim, işçi
sınıfının bilinçli temsilcileri, sizlere sesleniyorum. Beni iyi
dinleyiniz. Anayasal haklarınız için direndiniz. Direniyorsunuz.
Anayasamız her türlü toplantı ve yürüyüşlerin
silahsız ve saldırısız olacağını emreder. Bizler anayasaya sımsıkı
bağlı işçiler olduğumuz için hiçbir hareketimiz
anayasaya aykırı olamaz. Ne var ki bizim aramıza çeşitli maksatlar
güden kişiler, çeşitli kılıklara bürünerek
girebilirler. Hatta daha kötüsü, gözbebeğimiz şerefli
Türk ordusunun bir mensubuna kötü maksatlarla taş atabilir,
tahrikler yapabilirler. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu Genel Başkanı olarak sizi uyarıyorum."
radyodan işçilere hitap eden DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler
şunları söyledi: "İşçi kardeşlerim, işçi
sınıfının bilinçli temsilcileri, sizlere sesleniyorum. Beni iyi
dinleyiniz. Anayasal haklarınız için direndiniz. Direniyorsunuz.
Anayasamız her türlü toplantı ve yürüyüşlerin
silahsız ve saldırısız olacağını emreder. Bizler anayasaya sımsıkı
bağlı işçiler olduğumuz için hiçbir hareketimiz
anayasaya aykırı olamaz. Ne var ki bizim aramıza çeşitli maksatlar
güden kişiler, çeşitli kılıklara bürünerek
girebilirler. Hatta daha kötüsü, gözbebeğimiz şerefli
Türk ordusunun bir mensubuna kötü maksatlarla taş atabilir,
tahrikler yapabilirler. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu Genel Başkanı olarak sizi uyarıyorum."
Sendikaların, düzen içi esaretini aşamamasına karşın
işçiler eylemlerini, işçi gibi
sürdürdü…
işçiler eylemlerini, işçi gibi
sürdürdü…
16 Haziran'da meydana gelen büyük işçi
eylemlerinin ardından aynı gün akşamüstü İstanbul ve
Kocaeli bölgelerinde sıkıyönetim ilan edildi. Aynı gün
olaylarda sorumlu görülen 21 DİSK yöneticisi gözaltına
alınırken gözaltında alınanlar arasında (ne ilginçtir
ki!) Kemal Türkler, Kemal Sülker ve Şinasi Kaya da
vardı.
eylemlerinin ardından aynı gün akşamüstü İstanbul ve
Kocaeli bölgelerinde sıkıyönetim ilan edildi. Aynı gün
olaylarda sorumlu görülen 21 DİSK yöneticisi gözaltına
alınırken gözaltında alınanlar arasında (ne ilginçtir
ki!) Kemal Türkler, Kemal Sülker ve Şinasi Kaya da
vardı.
15-16 Haziran'ı izleyen günlerde yaklaşık 4 bin
işçinin işine son verildi. İşverenlerin işçi
çıkarmalarına ve yapılmak istenen yasa değişikliklerine karşı
direnen işçiler birçok fabrikada birkaç gün
boyunca çalışmama eylemini sürdürdü. Bu nedenle
İstanbul'un bazı sanayi bölgeleri askerî birliklerce
denetim altına alındı. Meclis'te kabul edilen tasarı 16 Haziran
1970'te Cumhuriyet Senatosu'nun gündemine gelirken,
tasarının hazırlandığı ve komisyonda
görüşüldüğü dönemde tasarıya destek veren
CHP'nin tavrı da olaylardan sonra
değişmişti.[3]
işçinin işine son verildi. İşverenlerin işçi
çıkarmalarına ve yapılmak istenen yasa değişikliklerine karşı
direnen işçiler birçok fabrikada birkaç gün
boyunca çalışmama eylemini sürdürdü. Bu nedenle
İstanbul'un bazı sanayi bölgeleri askerî birliklerce
denetim altına alındı. Meclis'te kabul edilen tasarı 16 Haziran
1970'te Cumhuriyet Senatosu'nun gündemine gelirken,
tasarının hazırlandığı ve komisyonda
görüşüldüğü dönemde tasarıya destek veren
CHP'nin tavrı da olaylardan sonra
değişmişti.[3]
Bu eylem, Türkiye'de işçilerin neyi
yapabileceklerini, güçlerinin neye yettiğini gösteren bir
dönemeçti…
yapabileceklerini, güçlerinin neye yettiğini gösteren bir
dönemeçti…
İşçiler, artık tarihin sahnesindeydi…
Ücretli kölelik dünyasında bundan sonra her şey daha
farklı olacaktı ve oldu da…
farklı olacaktı ve oldu da…
Evet, artık daha güçlü haykırılabilirdi Nâzım
Hikmet'in dizeleri:
Hikmet'in dizeleri:
"Türkiye işçi sınıfına selâm!/ Selâm
yaratana!/ Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!/
Bütün yemişler dallarınızdadır./ Beklenen günler,
güzel günlerimiz ellerinizdedir,/ haklı günler,
büyük günler,/ gündüzlerinde
sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,/ ekmek,
gül ve hürriyet günleri…
yaratana!/ Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!/
Bütün yemişler dallarınızdadır./ Beklenen günler,
güzel günlerimiz ellerinizdedir,/ haklı günler,
büyük günler,/ gündüzlerinde
sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,/ ekmek,
gül ve hürriyet günleri…
"...Düşmanı yenecek işçi sınıfımıza
selâm!/ Paranın padişahlığını,/ karanlığını yobazın/ ve
yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm!/
Türkiye işçi sınıfına selâm!/ Selâm
yaratana!"
selâm!/ Paranın padişahlığını,/ karanlığını yobazın/ ve
yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm!/
Türkiye işçi sınıfına selâm!/ Selâm
yaratana!"
Evet, evet Nâzım Hikmet'in dizelerini doğrulayan
15-16 Haziran, işçi sınıfının ücretli kölelikçe
kuşatıldığı nesne durumundan özgürleşmesi yolunda attığı
dev bir adım; bir sıçramaydı…
15-16 Haziran, işçi sınıfının ücretli kölelikçe
kuşatıldığı nesne durumundan özgürleşmesi yolunda attığı
dev bir adım; bir sıçramaydı…
İŞÇİLERİN DURUMU
KESK Genel Başkanı Sami Evren'in, kamuda bile yaklaşık 230 bin
kişinin güvencesiz istihdam edildiğini ifade ettiği Türkiye;
Bursa'daki Oyak Renault fabrikasında, otomobil üretimindeki
artış ve "başarılı" çalışmalarından dolayı
işçilere oyuncak araba hediye ederek "teşekkür"
edilen; pardon "dalga" geçilen bir
coğrafyadır![4]
kişinin güvencesiz istihdam edildiğini ifade ettiği Türkiye;
Bursa'daki Oyak Renault fabrikasında, otomobil üretimindeki
artış ve "başarılı" çalışmalarından dolayı
işçilere oyuncak araba hediye ederek "teşekkür"
edilen; pardon "dalga" geçilen bir
coğrafyadır![4]
Bunun yanında Dünya Bankası'nın raporuna göre, kayıt
dışılık oranlarının 15-19 yaş arası gençlerde yüksek;
kadınlarda ise yaygın olduğu Türkiye, iş kazalarında Avrupa
birincisi, dünya sıralamasındaysa ilk 10'dadır!
dışılık oranlarının 15-19 yaş arası gençlerde yüksek;
kadınlarda ise yaygın olduğu Türkiye, iş kazalarında Avrupa
birincisi, dünya sıralamasındaysa ilk 10'dadır!
Türkiye'de 2002-2008 yıllarında 47 bin 969 iş kazası
meydana geldi; kazalarda 559 kişi yaşamını yitirdi; 2 bin 313 kişi ise
sürekli iş göremez raporu aldı!
meydana geldi; kazalarda 559 kişi yaşamını yitirdi; 2 bin 313 kişi ise
sürekli iş göremez raporu aldı!
Evet, işçilerin ölüme mahkûm edildiği
Türkiye'de tabloyu şöyle anlatır Yılmaz Özdil:
"Devlet... Karadon'dan kömür çıkarıyor. Tonunu
354 liradan satıyor.
Türkiye'de tabloyu şöyle anlatır Yılmaz Özdil:
"Devlet... Karadon'dan kömür çıkarıyor. Tonunu
354 liradan satıyor.
İşçi... Günde 5 ton kömür çıkarıyor.
Ayda 900 lira maaş alıyor. Yani, bir ay çalışıp, sadece bir
günde çıkardığı kömürü bile satın
alamıyor.
Ayda 900 lira maaş alıyor. Yani, bir ay çalışıp, sadece bir
günde çıkardığı kömürü bile satın
alamıyor.
2002'de 17 cenaze. 2003'te 22 cenaze. (2004'te
taşeronlaştırdılar...) 2004'te 68 cenaze. 2005'te 121 cenaze.
2006'da 79 cenaze. 2007'de 76 cenaze. 2008'de 66 cenaze.
2009'da 92 cenaze. 2010 da ise, şimdilik (mayıs 2010), 69 cenaze
var…"
taşeronlaştırdılar...) 2004'te 68 cenaze. 2005'te 121 cenaze.
2006'da 79 cenaze. 2007'de 76 cenaze. 2008'de 66 cenaze.
2009'da 92 cenaze. 2010 da ise, şimdilik (mayıs 2010), 69 cenaze
var…"
Tablo tam da bu ve böyleyken; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Zonguldak'ta 30
madencinin can verdiği grizu faciasıyla ilgili olarak bir yerel televizyona
(67 TV'deki) açıklamasında (henüz 2 madencinin cesedine
ulaşılamamışken!), ölüm ocağından çıkarılan 28
cesetten 20'sinde yanık ve ezilme olmadığını belirten Bakan
Ömer Dinçer, "Güzel öldüler... Hepsi huzur
içindeler…" dedi!
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Zonguldak'ta 30
madencinin can verdiği grizu faciasıyla ilgili olarak bir yerel televizyona
(67 TV'deki) açıklamasında (henüz 2 madencinin cesedine
ulaşılamamışken!), ölüm ocağından çıkarılan 28
cesetten 20'sinde yanık ve ezilme olmadığını belirten Bakan
Ömer Dinçer, "Güzel öldüler... Hepsi huzur
içindeler…" dedi!
Bunu diyen Çalışma Bakanı Dinçer, Türkiye'de
iş kazalarının maliyetinin yıllık 4 milyar lira olduğunu da
söyler… Oysa yaklaşık 8 milyon daha fazla işçisi olan
İngiltere'de bu maliyetin Türkiye'nin 20'de 1'i
olması olayın farkını ve vahametini de ortaya koyuyor!
iş kazalarının maliyetinin yıllık 4 milyar lira olduğunu da
söyler… Oysa yaklaşık 8 milyon daha fazla işçisi olan
İngiltere'de bu maliyetin Türkiye'nin 20'de 1'i
olması olayın farkını ve vahametini de ortaya koyuyor!
Evet TMMOB Makine Mühendisleri Odası'nın raporuna
göre, Türkiye'de her 7 dakikada bir iş kazası oluyor. Her 6
saatte bir çalışan sakat kalıyor. Her 10 saatte bir kurban
veriyoruz.
göre, Türkiye'de her 7 dakikada bir iş kazası oluyor. Her 6
saatte bir çalışan sakat kalıyor. Her 10 saatte bir kurban
veriyoruz.
En çok iş kazası yaşanan ülkeler arasında yer alan
Türkiye'de işe giren 100 işçiden yarısı, daha
çalışma yaşamının ilk yılında ağır ya da hafif iş kazası
geçiriyor. İş kazalarının yüzde 60'ından fazlası, 50
kişiden az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana
geliyor.
Türkiye'de işe giren 100 işçiden yarısı, daha
çalışma yaşamının ilk yılında ağır ya da hafif iş kazası
geçiriyor. İş kazalarının yüzde 60'ından fazlası, 50
kişiden az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana
geliyor.
Örneğin son dönemde yaşanan iş kazaları ile gündeme
gelen Tuzla Tersanesi'nde 134 işçi hayatını kaybederken,
maden ocaklarında 2004'te iki, 2005'te bir ve 2006 ve
2007'de üçer ölümlü kaza meydana gelirken,
2008'de 22 ayrı ilde 38 ölümlü kazada 43 işçi
öldü. 2009 yılında 24 ildeki 63 kazada 92 işçi
kaybedildi. Ayrıca 2010 yılında İlk beş ayda 15 ilde 42
ölümlü kaza oldu, 37 işçi öldü.
gelen Tuzla Tersanesi'nde 134 işçi hayatını kaybederken,
maden ocaklarında 2004'te iki, 2005'te bir ve 2006 ve
2007'de üçer ölümlü kaza meydana gelirken,
2008'de 22 ayrı ilde 38 ölümlü kazada 43 işçi
öldü. 2009 yılında 24 ildeki 63 kazada 92 işçi
kaybedildi. Ayrıca 2010 yılında İlk beş ayda 15 ilde 42
ölümlü kaza oldu, 37 işçi öldü.
Türkiye çapında ise SGK verilerine göre derlediği
çalışmaya göre, 2008 yılında 72 bin 963 iş kazası oldu, 539
meslek hastalığı vakası yaşandı, kazalarda 866 kişi yaşamını
yitirdi bin 694 kişi ise sakat kaldı. Türk-İş'e göre 2005
yılında 73 bin 923 iş kazası yaşanırken, bu sayı 2007'de 80 bin
602'ye, 2008'de 72 bin 963 oldu…
çalışmaya göre, 2008 yılında 72 bin 963 iş kazası oldu, 539
meslek hastalığı vakası yaşandı, kazalarda 866 kişi yaşamını
yitirdi bin 694 kişi ise sakat kaldı. Türk-İş'e göre 2005
yılında 73 bin 923 iş kazası yaşanırken, bu sayı 2007'de 80 bin
602'ye, 2008'de 72 bin 963 oldu…
Hayatı üreten işçilerin durumu buyken
TÜİK'e göre, ücretli çalışan sayısı 13
milyona çıkmış durumda. Neredeyse her 3 iş sahibi nüfustan
2'si ücretli. Müthiş bir işçileşme yaşandı 1980
sonrası dönemde. Peki bu kadar ücretli var da, bunların ne
kadarı sendikalarda örgütlü, ne kadarı toplusözleşme
yapabiliyor, ne kadarı grev hakkını kullanabiliyor? Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine bakılırsa 2009
ortasında 5.3 milyon işçi bulunuyor Türkiye'de.
Çarpıklık burada başlıyor. Aynı bakanlığa bağlı SGK, primi
ödenen işçi sayısını 9 milyon dolayında veriyor oysa. Yine
bu bakanlığa göre, saptanan 5.3 milyon işçinin -sıkı durun-
yüzde 60'a yakını, yani 3.2 milyonu sendikalı...
TÜİK'e göre, ücretli çalışan sayısı 13
milyona çıkmış durumda. Neredeyse her 3 iş sahibi nüfustan
2'si ücretli. Müthiş bir işçileşme yaşandı 1980
sonrası dönemde. Peki bu kadar ücretli var da, bunların ne
kadarı sendikalarda örgütlü, ne kadarı toplusözleşme
yapabiliyor, ne kadarı grev hakkını kullanabiliyor? Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine bakılırsa 2009
ortasında 5.3 milyon işçi bulunuyor Türkiye'de.
Çarpıklık burada başlıyor. Aynı bakanlığa bağlı SGK, primi
ödenen işçi sayısını 9 milyon dolayında veriyor oysa. Yine
bu bakanlığa göre, saptanan 5.3 milyon işçinin -sıkı durun-
yüzde 60'a yakını, yani 3.2 milyonu sendikalı...
Devam edelim; bu kadar sendikalı varsa, ne beklersiniz? Sendikalı
işçiler adına toplusözleşme yapıldığını. İşte burada
tutarsızlık ortaya dökülüyor. Adına toplusözleşme
akdedilen işçi sayısı 730 bin dolayında. Yani, bakanlığın
sendikalı dediği işçi nüfusun neredeyse beşte
1'i...
işçiler adına toplusözleşme yapıldığını. İşte burada
tutarsızlık ortaya dökülüyor. Adına toplusözleşme
akdedilen işçi sayısı 730 bin dolayında. Yani, bakanlığın
sendikalı dediği işçi nüfusun neredeyse beşte
1'i...
Toplusözleşmeden yararlanan işçinin ücreti ile,
bundan mahrum olanın ücreti arasındaki farkı, bir başka TÜİK
verisi ile sergileyelim ki, büyük kayıp daha iyi anlaşılsın.
TÜİK'in 2008 brüt ücretlerini belirlemek üzere
yaptığı ankete göre, 2008'de ücretliler ayda ortalama
yaklaşık 1500 TL brüt ücret aldılar. Ancak bu ücretin toplu
iş sözleşmesi olan işyerlerinde 2700 TL, bundan mahrum yerlerde 1300
TL olduğu saptanmış. Yani fark yüzde 100'ün
üstünde... Gelin görün ki antisendikal düzen
toplusözleşmeyi bir ayrıcalık hâline getirmiş, herkesin bu
haktan yararlanmasını engellemiş, 730 bin işçiye kadar geriletmiş
durumda…
bundan mahrum olanın ücreti arasındaki farkı, bir başka TÜİK
verisi ile sergileyelim ki, büyük kayıp daha iyi anlaşılsın.
TÜİK'in 2008 brüt ücretlerini belirlemek üzere
yaptığı ankete göre, 2008'de ücretliler ayda ortalama
yaklaşık 1500 TL brüt ücret aldılar. Ancak bu ücretin toplu
iş sözleşmesi olan işyerlerinde 2700 TL, bundan mahrum yerlerde 1300
TL olduğu saptanmış. Yani fark yüzde 100'ün
üstünde... Gelin görün ki antisendikal düzen
toplusözleşmeyi bir ayrıcalık hâline getirmiş, herkesin bu
haktan yararlanmasını engellemiş, 730 bin işçiye kadar geriletmiş
durumda…
Yani dev işçi sınıfı hayatın ortasında ve
örgütsüz… Sadece örgütsüz mü?
Hayır! Bir de üstüne üstlük daha da
örgütsüzleştirilip, köleleştirilmek kastıyla karşı
karşıya!
örgütsüz… Sadece örgütsüz mü?
Hayır! Bir de üstüne üstlük daha da
örgütsüzleştirilip, köleleştirilmek kastıyla karşı
karşıya!
Tek-el'in ardından bir de Genel-İş Sendikası Başkanı Erol
Ekici 200 bin işçinin 4-C'li yapılacağını
söyledi!
Ekici 200 bin işçinin 4-C'li yapılacağını
söyledi!
Ayrıca bir de AKP'nin Meclis'e sunduğu Devlet Memurları
Yasası'nda değişiklik öngören tasarı; yani yeni
"kölelik sistemi" var!
Yasası'nda değişiklik öngören tasarı; yani yeni
"kölelik sistemi" var!
Ancak işçilere ne dayatılırsa dayatılsın; işçiler
2007-2008-2009'daki mücadeleleriyle 2010'da Taksim'i
kazandıkları kararlılıkla hayatı yeniden
biçimlendireceklerdir…
2007-2008-2009'daki mücadeleleriyle 2010'da Taksim'i
kazandıkları kararlılıkla hayatı yeniden
biçimlendireceklerdir…
Hem de 1885 tarihli Emek Federasyonu'nun (AFL)
Bildirisi'ndeki üzere, "Bir günlük isyan-daha azı
değil. Emeğin dünyasını egemenlik altında tutan kurumların sefil
sözcülerinin denetimi dışında bir gün... Emeğin kendi
yasalarını yaptığı ve bunları uygulamaya koyma gücünü
elde ettiği bir gün. Emekçi ordusunun birliğinin yarattığı
muhteşem gücün, dünyanın tüm halklarının kaderlerini
ellerinde tutanlara karşı çevrildiği bir gün,"
haykırışıyla…
Bildirisi'ndeki üzere, "Bir günlük isyan-daha azı
değil. Emeğin dünyasını egemenlik altında tutan kurumların sefil
sözcülerinin denetimi dışında bir gün... Emeğin kendi
yasalarını yaptığı ve bunları uygulamaya koyma gücünü
elde ettiği bir gün. Emekçi ordusunun birliğinin yarattığı
muhteşem gücün, dünyanın tüm halklarının kaderlerini
ellerinde tutanlara karşı çevrildiği bir gün,"
haykırışıyla…
Hayır; artık bundan geriye düşmek mümkün
değildir…
değildir…
Liberal Rasim Ozan Kütahyalı'nın, Yıldıray
Oğur'un, Murat Belge'nin hezeyanlarına; TİSK
Başkanı'nın, "Çağırsalar Taksim'e ben de
giderdim";[5] veya Fethullahçıların "32
yıl sonra Taksim'de korku duvarı aşıldı,"[6]
türünden manipülasyonlarına; Bem-Bir-Sen Başkan Danışmanı
Tarkan Zengin'in, "1 Mayıs'ları demokrasi şölenine
çevirme zamanı" zırvalarına rağmen 1 Mayıs 2010'da
"Meydanlara çıkan
vicdanlarımızdı!"[7]
Oğur'un, Murat Belge'nin hezeyanlarına; TİSK
Başkanı'nın, "Çağırsalar Taksim'e ben de
giderdim";[5] veya Fethullahçıların "32
yıl sonra Taksim'de korku duvarı aşıldı,"[6]
türünden manipülasyonlarına; Bem-Bir-Sen Başkan Danışmanı
Tarkan Zengin'in, "1 Mayıs'ları demokrasi şölenine
çevirme zamanı" zırvalarına rağmen 1 Mayıs 2010'da
"Meydanlara çıkan
vicdanlarımızdı!"[7]
"1 Mayıs 2010 kitlesel katılımı, büyük coşkusu ve
Kürt hareketinin işçi sınıfının yanında yer alması
bakımından önemli. Ama işçi sınıfı mücadelesinde bir
dönüm noktası, hele hele bir başlangıç hiç değil.
Başlangıç Tekel'di. Devamını getirmek hepimizin
görevi"dir![8]
Kürt hareketinin işçi sınıfının yanında yer alması
bakımından önemli. Ama işçi sınıfı mücadelesinde bir
dönüm noktası, hele hele bir başlangıç hiç değil.
Başlangıç Tekel'di. Devamını getirmek hepimizin
görevi"dir![8]
Şimdi, 15-16 Haziran'dan Tek-el işçilerinin
mücadelesine uzanan militan geleneğe sarılma zamanıdır!
mücadelesine uzanan militan geleneğe sarılma zamanıdır!
Hem de burjuva zora, AKP yalakalığına, sendikal bürokrasiye ve
26 Mayıs 2010'daki ihanete karşın!
26 Mayıs 2010'daki ihanete karşın!
Yeri geldi anımsatayım: "26 Mayıs'ta, işçi
ölümlerine ve 4-C zulmüne sessiz kalan güdümlü
sendikacılığın iflas ettiği bir kez daha görüldü.
Bürokratik sendikaların, bırakın çalışma yaşamını
demokratikleştirmeyi, ücretleri iyileştirmekten bile aciz olduğu
açığa çıktı"![9]
ölümlerine ve 4-C zulmüne sessiz kalan güdümlü
sendikacılığın iflas ettiği bir kez daha görüldü.
Bürokratik sendikaların, bırakın çalışma yaşamını
demokratikleştirmeyi, ücretleri iyileştirmekten bile aciz olduğu
açığa çıktı"![9]
Bunu herkes görmeli; göstermeli…
Hem de kriz koşullarında…
Hem de Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa
Öztaşkın'ın, Türkiye'de gerçek işsiz
sayısının 5.5 milyon olduğunu ve işverenlerin en az işçiyle ucuz
ve güvencesiz bir istihdam politikasını amaçladığını
söylediği; kriz sürecinde 1.5 milyon kişinin işsiz kaldığına
dikkat çektiği; işçilerin yüzde 30'unun
haftada 61 saat çalıştığını ifade ettiği koşullarda!
Öztaşkın'ın, Türkiye'de gerçek işsiz
sayısının 5.5 milyon olduğunu ve işverenlerin en az işçiyle ucuz
ve güvencesiz bir istihdam politikasını amaçladığını
söylediği; kriz sürecinde 1.5 milyon kişinin işsiz kaldığına
dikkat çektiği; işçilerin yüzde 30'unun
haftada 61 saat çalıştığını ifade ettiği koşullarda!
İşte bu koordinatlarda, yani kriz koşullarında biz(ler)e
düşen, Karl Marx'ın "Ekmekten
çok onura ihtiyaç var..." sözünü
anımsamak, anımsatmak ve haykırmaktır!
düşen, Karl Marx'ın "Ekmekten
çok onura ihtiyaç var..." sözünü
anımsamak, anımsatmak ve haykırmaktır!
ADALETSİZLİK, EŞİTSİZLİK DÜNYASI
Kapitalist ücretli köleliğin "Yeni
Düzen(sizlik)" dünyasında; artık tek seçenek; tek
yol 15-16 Haziran'ın öğrettiği/ gösterdiği
isyandır…
Düzen(sizlik)" dünyasında; artık tek seçenek; tek
yol 15-16 Haziran'ın öğrettiği/ gösterdiği
isyandır…
Çünkü bu adaletsizlik, eşitsizlik dünyası
Rockefeller'in, "İlk milyonumun hesabını sormazsanız geri
kalanları kuruşuna kadar açıklayabilirim," sözünde
betimlenirken; dünyanın en zengin 227 kişinin servetinin değerinin
1.000 milyar doları aştığı ve bunun dünya nüfusunun yüzde
45'ini oluşturan 2.5 milyar insanın yıllık gelirine eşit olduğu
BM iktisatçıları tarafından dillendiriliyor.
Rockefeller'in, "İlk milyonumun hesabını sormazsanız geri
kalanları kuruşuna kadar açıklayabilirim," sözünde
betimlenirken; dünyanın en zengin 227 kişinin servetinin değerinin
1.000 milyar doları aştığı ve bunun dünya nüfusunun yüzde
45'ini oluşturan 2.5 milyar insanın yıllık gelirine eşit olduğu
BM iktisatçıları tarafından dillendiriliyor.
Fortune dergisine göre gezegenin yüzde 0.15'ine
tekabül eden on milyon kişi dünya zenginliklerinin yüzde
25'ine sahip bulunmaktadır. Söz konusu zenginliklerin yüzde
5'i ise 100 bin kişinin elindedir. Bu toplam dünya nüfusunun
yüzde 0.00015'dir. Böylece 10 milyon insan dünya
ortalamasından 220 kez daha zengin sayılırken, 100 bini ise söz
konusu ortalamaya göre 35 bin kez daha zengin durumda.
Çalışanların ücretlerinde de aynı eğilim söz
konusudur.
tekabül eden on milyon kişi dünya zenginliklerinin yüzde
25'ine sahip bulunmaktadır. Söz konusu zenginliklerin yüzde
5'i ise 100 bin kişinin elindedir. Bu toplam dünya nüfusunun
yüzde 0.00015'dir. Böylece 10 milyon insan dünya
ortalamasından 220 kez daha zengin sayılırken, 100 bini ise söz
konusu ortalamaya göre 35 bin kez daha zengin durumda.
Çalışanların ücretlerinde de aynı eğilim söz
konusudur.
Örneğin Fransa'da 1983-2006 döneminde
çalışanların ücretleri yüzde 9.3 düşerken
sermayenin kârları yüzde 39.3 artmıştır. Başka bir deyişle
ücretler yüze 15'e gerilerken hisse sahiplerinin payları
yüzde 33 artış göstermiştir.
çalışanların ücretleri yüzde 9.3 düşerken
sermayenin kârları yüzde 39.3 artmıştır. Başka bir deyişle
ücretler yüze 15'e gerilerken hisse sahiplerinin payları
yüzde 33 artış göstermiştir.
Bunların yanında dünyanın yüzde 2 en zengin yetişkinleri
tüm zenginliklerin yüzde 40'ını sahiplenmiş durumda.
Zenginlerin en zengini, sadece yüzde 10 ise dünya zenginliklerinin
yüzde 85'inin sahibidir. Toplam sayıları ise 6 milyar
nüfuslu bir dünyada sadece 37 milyondur!
tüm zenginliklerin yüzde 40'ını sahiplenmiş durumda.
Zenginlerin en zengini, sadece yüzde 10 ise dünya zenginliklerinin
yüzde 85'inin sahibidir. Toplam sayıları ise 6 milyar
nüfuslu bir dünyada sadece 37 milyondur!
Bu adaletsizlik deryasında 'Uluslararası Çalışma
Bürosu'nun (BIT) tanımına göre çocukların ağır,
kötü ve tehlikeli işlerde haftada 43 saat gibi uzun süreler
çalıştırılması beden sağlığını olduğu gibi ruh
sağlığını da tehdit etmektedir. 2004-2008 tarihleri arasında 5 ile 17
yaş aralığında çalışan çocukların sayısı 215
milyondur.
Bürosu'nun (BIT) tanımına göre çocukların ağır,
kötü ve tehlikeli işlerde haftada 43 saat gibi uzun süreler
çalıştırılması beden sağlığını olduğu gibi ruh
sağlığını da tehdit etmektedir. 2004-2008 tarihleri arasında 5 ile 17
yaş aralığında çalışan çocukların sayısı 215
milyondur.
'Le Monde' yazarı Brigitte Perucca'nın
UNESCO'nun bir raporuna dayanarak yazdıklarına bakılırsa ağır ve
tehlikeli işlerde çalışan küçük kız
çocuklarının 88 milyon olan sayıları yüzde 15 azalmıştır.
Buna karşılık aynı nitelikteki işlerde çalışan erkek
çocukların sayıları (15-17 yaş) yüzde 7 artarak 128 milyona
ulaşmıştır. Kara Afrika'da dört çocuktan biri ağır
işlerde çalıştırılmaktadır.
UNESCO'nun bir raporuna dayanarak yazdıklarına bakılırsa ağır ve
tehlikeli işlerde çalışan küçük kız
çocuklarının 88 milyon olan sayıları yüzde 15 azalmıştır.
Buna karşılık aynı nitelikteki işlerde çalışan erkek
çocukların sayıları (15-17 yaş) yüzde 7 artarak 128 milyona
ulaşmıştır. Kara Afrika'da dört çocuktan biri ağır
işlerde çalıştırılmaktadır.
Ayrıca ILO'nun verilerine göre, "Dünyada her 100
çocuktan 19'u işçi olarak çalışıyor"ken;
"Türkiye'de de her 3 çocuktan 1'i
çalışıyor"!
çocuktan 19'u işçi olarak çalışıyor"ken;
"Türkiye'de de her 3 çocuktan 1'i
çalışıyor"!
Sadece bu kadar mı? Hayır! Dahası var! İşte bu adaletsizlik,
eşitsizlik dünyasında işçilerin, emeğin durumuna dair
birkaç örnek…
eşitsizlik dünyasında işçilerin, emeğin durumuna dair
birkaç örnek…
Çin'de ağır çalışma koşullarının yol
açtığı facialar üzerine, iPhone gibi ürünleri boykot
çağrısı yapıldı. Foxconn'da bir yıl içinde intihar
eden işçi sayısı 10'a çıktı.
açtığı facialar üzerine, iPhone gibi ürünleri boykot
çağrısı yapıldı. Foxconn'da bir yıl içinde intihar
eden işçi sayısı 10'a çıktı.
Bu cehennemi; ücretli kölelik sitemi kapitalizm yarattı;
15-16 Haziran da, Tek-el işçileri de kapitalizmin kriz
dünyasına başkaldırdılar…
15-16 Haziran da, Tek-el işçileri de kapitalizmin kriz
dünyasına başkaldırdılar…
KRİZ VAR…
Evet, evet bugün, işçilerin 15-16 Haziran'daki
çıkışını, başkaldırısını, militan hak arayışını daha da
önemli kılan sürdürülemez kapitalizmin
üçüncü büyük buhranının devreye soktuğu
"durum" yani
"düzen(sizlik)"tir…
çıkışını, başkaldırısını, militan hak arayışını daha da
önemli kılan sürdürülemez kapitalizmin
üçüncü büyük buhranının devreye soktuğu
"durum" yani
"düzen(sizlik)"tir…
Görülmesi gerek: Ulaşılan ufukta kimi göstergeler
1930'u anımsatırken, mali kriz yeni bir aşamaya
giriyor!
1930'u anımsatırken, mali kriz yeni bir aşamaya
giriyor!
Örneğin Avrupa Merkez Bankası (European Central Bank-ECB)
Başkanı Jean Claude Trichet, Lehman Brothers'ın battığı 2008
Eylül'ünü anımsıp, Avrupa ülkelerinin çok
ciddi bir krizden geçtiğini belirterek, "II. Dünya, hatta
I. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en zor ve kötü
dönem" olarak niteledi.
Başkanı Jean Claude Trichet, Lehman Brothers'ın battığı 2008
Eylül'ünü anımsıp, Avrupa ülkelerinin çok
ciddi bir krizden geçtiğini belirterek, "II. Dünya, hatta
I. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en zor ve kötü
dönem" olarak niteledi.
Avro bölgesi ülkelerine acil olarak bütçe
açıklarını azaltmaları çağrısında bulunan Trichet,
krizdeki Yunan Hükümetinin bu tavsiyeyi uygulamada başarısız
olduğunu söyledi ve böylece krizin Avro Bölgesi
ülkelerine yayılma riskini oluşturduğunu vurguladı.
açıklarını azaltmaları çağrısında bulunan Trichet,
krizdeki Yunan Hükümetinin bu tavsiyeyi uygulamada başarısız
olduğunu söyledi ve böylece krizin Avro Bölgesi
ülkelerine yayılma riskini oluşturduğunu vurguladı.
Ayrıca Jacques Attali, Yunanistan'ı kurtarma konusunda
çok geç kalındığının altını çizip,
Avrupa'nın geleceğiyle ilgili kötümserliğini ifade ederek,
"Daha krizin bitmesine çok var," derken; George Soros da,
Avrupa'da yaşanan mali kaygıların derinleşmesinin ve
hükümetlerin bütçe açıklarını azaltma
baskısı altında olmasının, küresel krizde ikinci perdeyi
başlattığı uyarısında bulundu.
çok geç kalındığının altını çizip,
Avrupa'nın geleceğiyle ilgili kötümserliğini ifade ederek,
"Daha krizin bitmesine çok var," derken; George Soros da,
Avrupa'da yaşanan mali kaygıların derinleşmesinin ve
hükümetlerin bütçe açıklarını azaltma
baskısı altında olmasının, küresel krizde ikinci perdeyi
başlattığı uyarısında bulundu.
Soros değerlendirmesinde, "Aslına bakılırsa, yaşanan dramda
ikinci perdeyi açtık" dedi. Küresel ekonomide yaşanan
durumun "ürpertici" bir biçimde 1930'lardaki
dönemle benzerlikler gösterdiğine de dikkat çekti. Soros, o
dönemde de ekonomideki toparlanmanın zayıf olduğunu ve
hükümetlerin bütçe açıklarını azaltma
baskısı yaşadığını belirterek, "Finansal piyasalar ülke
borçlarının kredibilitesine yönelik güven kaybı yaşamaya
başladığında, Yunanistan ve Avro en çok öne çıkan iki
unsur oldu, ancak bunun etkilerinin dünya genelinde
görülmesine yönelik eğilim var" dedi...
ikinci perdeyi açtık" dedi. Küresel ekonomide yaşanan
durumun "ürpertici" bir biçimde 1930'lardaki
dönemle benzerlikler gösterdiğine de dikkat çekti. Soros, o
dönemde de ekonomideki toparlanmanın zayıf olduğunu ve
hükümetlerin bütçe açıklarını azaltma
baskısı yaşadığını belirterek, "Finansal piyasalar ülke
borçlarının kredibilitesine yönelik güven kaybı yaşamaya
başladığında, Yunanistan ve Avro en çok öne çıkan iki
unsur oldu, ancak bunun etkilerinin dünya genelinde
görülmesine yönelik eğilim var" dedi...
Evet Sungur Savran'ın saptamasıyla,
"Kapitalizmin tarihinde gördüğü
üçüncü büyük kriz sona ermedi. Sadece yer
değiştirdi. Dün bankalar, sigorta şirketleri ve General Motors iflas
ediyordu. Bugün devletler. Tek fark bu. Büyük depresyon ve
büyük sınıf mücadeleleri daha
önümüzde…"[10]
"Kapitalizmin tarihinde gördüğü
üçüncü büyük kriz sona ermedi. Sadece yer
değiştirdi. Dün bankalar, sigorta şirketleri ve General Motors iflas
ediyordu. Bugün devletler. Tek fark bu. Büyük depresyon ve
büyük sınıf mücadeleleri daha
önümüzde…"[10]
Örneğin "The sick man/ Hasta adam" diye anılan
Avrupa'ya bakın!
Avrupa'ya bakın!
2008'in sonbaharında ABD'den başlayarak dünyanın her
tarafında etkisini gösteren ekonomik krizin aşıldığına dair
yorumların yapılmaya başlandığı bir dönemde, ikinci şiddetli
dalga Avro Bölgesi'nde kendisini hissettirdi…
tarafında etkisini gösteren ekonomik krizin aşıldığına dair
yorumların yapılmaya başlandığı bir dönemde, ikinci şiddetli
dalga Avro Bölgesi'nde kendisini hissettirdi…
Bilmeyen yok: İspanya'nın ve özellikle de
İtalya'nın durumu Avroyu etkileyecek…
İtalya'nın durumu Avroyu etkileyecek…
Dominonun ilk taşı durumundaki Yunanistan'ın başına gelenleri
artık herkes biliyor. Sırada Portekiz, İrlanda, İtalya ve
İspanya'nın olduğu aylardır yazılıp
çiziliyor…
artık herkes biliyor. Sırada Portekiz, İrlanda, İtalya ve
İspanya'nın olduğu aylardır yazılıp
çiziliyor…
Yani Uğur Gürses'in ifadesiyle, "Avrupa'daki
kriz yeni bir ivme kazandı…"
kriz yeni bir ivme kazandı…"
Mesela 'The Times', Yunanistan'daki borç
krizinin Avro Bölgesi'nin dağılmasına neden olabileceğini
yazarken; Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Avronun geleceğinin
tehlikede olduğu yönündeki sözlerini aktararak, "Yunan
krizi Avro Bölgesi'nin dağılmasına neden olabilir. Ama bu, AB
açısından bir tehdit olarak görülmemeli. Avrupa para
birimi, ekonomik projeden çok siyasi bir romantizmdi. Dağılmasının
yaratacağı kaos büyük olacaktır," dedi…
krizinin Avro Bölgesi'nin dağılmasına neden olabileceğini
yazarken; Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Avronun geleceğinin
tehlikede olduğu yönündeki sözlerini aktararak, "Yunan
krizi Avro Bölgesi'nin dağılmasına neden olabilir. Ama bu, AB
açısından bir tehdit olarak görülmemeli. Avrupa para
birimi, ekonomik projeden çok siyasi bir romantizmdi. Dağılmasının
yaratacağı kaos büyük olacaktır," dedi…
BNP Paribas Başekonomisti Mortimer-Lee, Avro bölgesinin dağılma
riskinin göz ardı edilemeyeceğini belirterek, "Eğer bir
ülke Avro'dan çıkarsa, o ülkenin gayri safi
yurtiçi hasılasında yüzde 15-20'lik bir düşüş
görülür. Bir ülkenin Avro'dan çıkması Avro
bölgesi için de tam bir felaket olur," uyarısını
dillendirdiği kesitte; "Avrupa para sisteminde yaşanan kriz sadece
ekonomik boyutlarıyla tartışılıyor. Hâlbuki yaşanan kriz
ağırlıklı olarak siyasi bir kriz"dir![11]
riskinin göz ardı edilemeyeceğini belirterek, "Eğer bir
ülke Avro'dan çıkarsa, o ülkenin gayri safi
yurtiçi hasılasında yüzde 15-20'lik bir düşüş
görülür. Bir ülkenin Avro'dan çıkması Avro
bölgesi için de tam bir felaket olur," uyarısını
dillendirdiği kesitte; "Avrupa para sisteminde yaşanan kriz sadece
ekonomik boyutlarıyla tartışılıyor. Hâlbuki yaşanan kriz
ağırlıklı olarak siyasi bir kriz"dir![11]
Evet dünya ekonomik krizi, görüngü biçimini
değiştirerek ilerlemekte; menkul kıymetler krizinden, finans krizine,
finans krizinden kamu borçları ve bütçe açığı
krizine ve buradan da giderek siyasal krizlere
dönüşmektedir.
değiştirerek ilerlemekte; menkul kıymetler krizinden, finans krizine,
finans krizinden kamu borçları ve bütçe açığı
krizine ve buradan da giderek siyasal krizlere
dönüşmektedir.
Dünya ekonomik krizi dolayısıyla hükümetler, toplam 33
trilyon 500 milyar dolar devlet güvenceleri vermiş bulunuyorlar!
Şimdilerde ise, güvence verenlere güvenceler gerekmekte! Bu arada,
AB Komisyonu alarm sinyalleri vermekte: 2009 yılında AB içinde
devlet borçları ortalaması yüzde 11.5 oranında artarak
GSYİH'nın yüzde 73'üne tırmanmış. Bu,
"Avrupa'da barış koşullarında gerçekleşen en
büyük artış" olarak açıklanmakta. Ve
Komisyon'a göre, 2007-2011 yılları için tahmin edilen
artış oranıysa yüzde 25!
trilyon 500 milyar dolar devlet güvenceleri vermiş bulunuyorlar!
Şimdilerde ise, güvence verenlere güvenceler gerekmekte! Bu arada,
AB Komisyonu alarm sinyalleri vermekte: 2009 yılında AB içinde
devlet borçları ortalaması yüzde 11.5 oranında artarak
GSYİH'nın yüzde 73'üne tırmanmış. Bu,
"Avrupa'da barış koşullarında gerçekleşen en
büyük artış" olarak açıklanmakta. Ve
Komisyon'a göre, 2007-2011 yılları için tahmin edilen
artış oranıysa yüzde 25!
Bu gidişatı durdurmak ve tersine çevirmek, sadece Alman
bankalarının; Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya ve İrlanda'dan
alacağı 536 milyar Avro için değil; bundan daha önemlisi, AB
içinde merkezkaç eğilimleri sınırlamanın, AB kisvesi
altında denetim altına alınmış pazarların muhafazası ve işlerliği ve
dolayısıyla "AB projesi"nin kendisi açısından da
gereklidir.
bankalarının; Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya ve İrlanda'dan
alacağı 536 milyar Avro için değil; bundan daha önemlisi, AB
içinde merkezkaç eğilimleri sınırlamanın, AB kisvesi
altında denetim altına alınmış pazarların muhafazası ve işlerliği ve
dolayısıyla "AB projesi"nin kendisi açısından da
gereklidir.
Bugüne kadar AB, politik birliğini sağlamaksızın da
işlevliydi. Ekonomik entegrasyonun talep ettiği politik birliğe sahip
olamama durumu, kapitalist dünyanın son on yıllarında
sürdürülebilir idi. Girilen süreçte ama, yani
dünya ilişkilerinde ciddi bir dönemeci ifade eden son ekonomik
krizle birlikte, bu yarımlığın artık sürdürülemez bir
hâl almakta olduğu açığa çıkmakta.
işlevliydi. Ekonomik entegrasyonun talep ettiği politik birliğe sahip
olamama durumu, kapitalist dünyanın son on yıllarında
sürdürülebilir idi. Girilen süreçte ama, yani
dünya ilişkilerinde ciddi bir dönemeci ifade eden son ekonomik
krizle birlikte, bu yarımlığın artık sürdürülemez bir
hâl almakta olduğu açığa çıkmakta.
Başka bir deyişle, dünya ekonomik krizi, özellikle
AB'nin üzerine kurulu olduğu konjonktürel koşulları
giderek daha fazla çözen bir süreci tetiklemiştir.
AB'nin üzerine kurulu olduğu konjonktürel koşulları
giderek daha fazla çözen bir süreci tetiklemiştir.
BORÇLAR[12] | ||
ÜLKE | DIŞ BORÇ/ MİLLİ GELİR YÜZDESİ | BRÜT DIŞ BORÇ |
İRLANDA | 126.7 | 2.386 trilyon dolar |
İSVİÇRE | 422.7 | 1.338 trilyon dolar |
İNGİLTERE | 408.3 | 9.087 trilyon dolar |
HOLLANDA | 365 | 2.452 trilyon dolar |
BELÇİKA | 320.2 | 1.246 trilyon dolar |
DANİMARKA | 298.3 | 607.38 milyar dolar |
AVUSTURYA | 252.6 | 832.42 milyon dolar |
FRANSA | 236 | 5.020 trilyon dolar |
PORTEKİZ | 214.4 | 507 milyar dolar |
NORVEÇ | 199 | 548.1 milyar dolar |
İSVEÇ | 194.3 | 669.1 milyar dolar |
FİNLANDİYA | 188.5 | 364.85 milyar dolar |
ALMANYA | 178.5 | 5.208 trilyon dolar |
İSPANYA | 171.7 | 2.409 trilyon dolar |
YUNANİSTAN | 161.1 | 552.8 milyar dolar |
İTALYA | 126.7 | 2.310 trilyon dolar |
MACARİSTAN | 105.7 | 207.92 milyar dolar |
ABD | 94.3 | 13.454 trilyon dolar |
HONG KONG | 205.8 | 631.13 milyar dolar |
AVUSTRALYA | 111.3 | 891.26 milyar dolar |
"Borçlar…" deyip geçmeyin!
Avrupa'da borç sorunuyla baş etmeye çalışan
Yunanistan'ın dışında Portekiz, İrlanda, İspanya, İtalya ve
İzlanda da ciddi borç yüküyle karşı karşıya.
Yunanistan, borç krizinden kurtulmak için AB-IMF'nin 45
milyar Avroluk yardım paketini kabul ederken, borç yükü
nedeniyle Avro bölgesinde bu ülkeden sonraki zayıf halka olarak
görülen Portekiz'in 2009 yılının son çeyreği
itibariyle 548.4 milyar dolar borcu bulunuyor
Yunanistan'ın dışında Portekiz, İrlanda, İspanya, İtalya ve
İzlanda da ciddi borç yüküyle karşı karşıya.
Yunanistan, borç krizinden kurtulmak için AB-IMF'nin 45
milyar Avroluk yardım paketini kabul ederken, borç yükü
nedeniyle Avro bölgesinde bu ülkeden sonraki zayıf halka olarak
görülen Portekiz'in 2009 yılının son çeyreği
itibariyle 548.4 milyar dolar borcu bulunuyor
İrlanda'nın 2009 yılı bütçe açığı
GSYH'nin yüzde 14.3'ü (23.3 milyar Avro) olurken, bu
yıl bu rakamın 14.7 olması bekleniyor.
GSYH'nin yüzde 14.3'ü (23.3 milyar Avro) olurken, bu
yıl bu rakamın 14.7 olması bekleniyor.
30 yılın kriziyle karşı karşıya kalan Yunanistan'ın 2009
yılı bütçe açığı gayri safi yurtiçi
hasılanın (GSYH) yüzde 13.6'sına (32.3 milyar Avro) ulaştı.
AB Komisyonu, 2010 yılında bu açığın yüzde 12.2'ye
düşeceğini tahmin ediyor.
yılı bütçe açığı gayri safi yurtiçi
hasılanın (GSYH) yüzde 13.6'sına (32.3 milyar Avro) ulaştı.
AB Komisyonu, 2010 yılında bu açığın yüzde 12.2'ye
düşeceğini tahmin ediyor.
2009 yılında İtalya'nın bütçe açığı
GSYH'nin yüzde 5.3'üne (80.8 milyar Avro)
çıkarken, rakamın 2010 yılında değişmesi beklenmiyor.
GSYH'nin yüzde 5.3'üne (80.8 milyar Avro)
çıkarken, rakamın 2010 yılında değişmesi beklenmiyor.
İspanya'nın bütçe açığı 2009 yılı
GSYH'nin yüzde 11.2'si (117.6 milyar Avro) olurken, 2010
yılında bu rakamın yüzde 10.1 olması
öngörülüyor.
GSYH'nin yüzde 11.2'si (117.6 milyar Avro) olurken, 2010
yılında bu rakamın yüzde 10.1 olması
öngörülüyor.
Portekiz'in 2009 yılında bütçe açığı
GSYH'nin yüzde 9.4'ü (15,4 milyar Avro) olurken, 2010
yılında bu rakamın yüzde 8 olacağı tahmin ediliyor.
GSYH'nin yüzde 9.4'ü (15,4 milyar Avro) olurken, 2010
yılında bu rakamın yüzde 8 olacağı tahmin ediliyor.
İzlanda'nın 2009 yılında bütçe açığı ise
GSYH'nin yüzde 11.9 olurken (1.09 milyar Avro), 2010 yılı
bütçe açığının yüzde 8.5 olması
bekleniyor…
GSYH'nin yüzde 11.9 olurken (1.09 milyar Avro), 2010 yılı
bütçe açığının yüzde 8.5 olması
bekleniyor…
Tüm bunlarla birlikte Avrupa, İkinci Dünya Savaşı
sonrasında yeniden yapılanma döneminde "sosyal devlet"
adı altında yaptıklarını bu krizle kaybetme yolundayken; New York
Times'ın haberine göre, yaşanan bütçe
açığı krizi, Avrupa'da savaş sonrası sol
hükümetler tarafından geliştirilen sistemi tehdit
ediyor!
sonrasında yeniden yapılanma döneminde "sosyal devlet"
adı altında yaptıklarını bu krizle kaybetme yolundayken; New York
Times'ın haberine göre, yaşanan bütçe
açığı krizi, Avrupa'da savaş sonrası sol
hükümetler tarafından geliştirilen sistemi tehdit
ediyor!
Böylelikle "AB, IMF'nin Avrupa kıtasındaki kod
adıdır,"[13] gerçeği gözler
önüne seriliyor…
adıdır,"[13] gerçeği gözler
önüne seriliyor…
TÜRK(İYE) EKONOMİSİ
Nihayet bu dünyanın, düzen(sizlik)in bir parçası olan
Türkiye…
Türkiye…
Prof. Dr. Korkut Boratav'a göre, "Türkiye milli
gelire ve işsizliğe yansıyan boyutu ile krizden en çok etkilenen
ülkelerin başında"yken; Yunanistan'ın batma noktasına
gelmesiyle dünya kamuoyunun gündemine oturan Avro bölgesi
krizinin, yalnız Avro krizi olarak kalmayacağı, küresel krizdeki
nispi iyileşmeyi durduracağı gibi Türkiye'yi de çok
yakından ve ciddi olarak etkileyeceği belirtiliyor!
gelire ve işsizliğe yansıyan boyutu ile krizden en çok etkilenen
ülkelerin başında"yken; Yunanistan'ın batma noktasına
gelmesiyle dünya kamuoyunun gündemine oturan Avro bölgesi
krizinin, yalnız Avro krizi olarak kalmayacağı, küresel krizdeki
nispi iyileşmeyi durduracağı gibi Türkiye'yi de çok
yakından ve ciddi olarak etkileyeceği belirtiliyor!
Bunun "neden"i çok açık…
Dokuz yılda yüzde 6'dan yüzde 14'e fırlamış
bir işsizlik oranı, sayıları 1.5 milyondan 3.5 milyona çıkmış
"resmî" işsizler ordusu... Sayılmayanlar ile birlikte 5.5
milyonu geçen bir işsiz kitlesi...
bir işsizlik oranı, sayıları 1.5 milyondan 3.5 milyona çıkmış
"resmî" işsizler ordusu... Sayılmayanlar ile birlikte 5.5
milyonu geçen bir işsiz kitlesi...
Ancak sıcak para, dış borç, yabancı sermaye girişi olursa
büyüyen, bu kaynak çekildiğinde kuruyan bağımlı bir
ekonomi...
büyüyen, bu kaynak çekildiğinde kuruyan bağımlı bir
ekonomi...
100 milyar dolara yaklaşan bir sıcak paraya muhtaçlık, 270
milyar doları aşan dış borç yükü ile ipi, küresel
sermayenin parmağına dolanmış bir ekonomi...
milyar doları aşan dış borç yükü ile ipi, küresel
sermayenin parmağına dolanmış bir ekonomi...
270 milyar dolarlık dış borcun 54 milyar doları kısa vadeli
olması, vd'leri…
olması, vd'leri…
Ayrıca Hüseyin Özay, "Türkiye'de
2006'dan beri 1 doların altında yaşayan yok, Hindistan'da ise
300 milyon kişi var," dese de; gıda fiyatlarıyla yoksulluk
arasındaki bağ istatistiklere de yansıyor. Bahçeşehir
Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi
BETAM'dan, Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ve Araştırma
Görevlisi Onur Altındağ tarafından hazırlanan, 'Kriz ve gıda
enflasyonu yoksulluğu olumsuz etkiliyor' başlıklı araştırma bunu
ortaya koyuyorken; yoksulluk büyüyor…
2006'dan beri 1 doların altında yaşayan yok, Hindistan'da ise
300 milyon kişi var," dese de; gıda fiyatlarıyla yoksulluk
arasındaki bağ istatistiklere de yansıyor. Bahçeşehir
Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi
BETAM'dan, Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ve Araştırma
Görevlisi Onur Altındağ tarafından hazırlanan, 'Kriz ve gıda
enflasyonu yoksulluğu olumsuz etkiliyor' başlıklı araştırma bunu
ortaya koyuyorken; yoksulluk büyüyor…
Örneğin Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler
Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu
ile Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu'nun araştırmasına göre,
Türkiye toplumunda "Kişilerin gelirleri arasındaki fark
çok büyük" diyenlerin oranı yüzde
92…
Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu
ile Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu'nun araştırmasına göre,
Türkiye toplumunda "Kişilerin gelirleri arasındaki fark
çok büyük" diyenlerin oranı yüzde
92…
Toplumun önemli bir bölümü hakça bir
dağılım olmadığını düşünüyor, ki zaten bu yüzden
de Türkiye'de birinci talep eşitlik… Yani topluma
göre piyasa da meşru değil…
dağılım olmadığını düşünüyor, ki zaten bu yüzden
de Türkiye'de birinci talep eşitlik… Yani topluma
göre piyasa da meşru değil…
Yoksullukla borçlanma büyürken; "Halkın
harcanabilir gelirinin yüzde 37'si kadar borcu var"!
harcanabilir gelirinin yüzde 37'si kadar borcu var"!
Yani Orta sınıf borçlandı, kredi kartı
borçlanmasından zarar görüyorlar ve önemli bir
bölümünün tasarrufu eridi. Orta sınıfa son dönemde
katılan kesim tekrar yoksulluğa yuvarlanma tehlikesi ile karşı
karşıya!
borçlanmasından zarar görüyorlar ve önemli bir
bölümünün tasarrufu eridi. Orta sınıfa son dönemde
katılan kesim tekrar yoksulluğa yuvarlanma tehlikesi ile karşı
karşıya!
Bununla bağıntılı olarak Türkiye'de kredi kartı ile
yapılan harcama her geçen gün artıyor. Avrupa'nın
üçüncü büyük kart pazarı durumundaki
Türkiye'de kredi kartlarının yıllık cirosunun 200 milyar dolar
olduğunu söyledi.
yapılan harcama her geçen gün artıyor. Avrupa'nın
üçüncü büyük kart pazarı durumundaki
Türkiye'de kredi kartlarının yıllık cirosunun 200 milyar dolar
olduğunu söyledi.
2005 yılından beri ferdi kredi ve kredi kartları borçlarını
ödememiş kişilerin sayısı 1 milyon 931 bin 253 oldu. Bu kişilerin
646 bin 74'ünü ferdi kredi borcunu, 1 milyon 285 bin
179'unu da kredi kartı borcunu ödemeyenler oluşturdu...
ödememiş kişilerin sayısı 1 milyon 931 bin 253 oldu. Bu kişilerin
646 bin 74'ünü ferdi kredi borcunu, 1 milyon 285 bin
179'unu da kredi kartı borcunu ödemeyenler oluşturdu...
Borçlanma yanında işsizlik…
Türkiye'de işsizlik oranı yüzde 15.5 gibi rekor bir
düzeye ulaştı. İstatistik Kurumu verilerine göre, işsiz
sayısı 1 milyon kişi artarak 3 milyon 650 bin oldu. Türk-İş
rakamlarına göre ise gerçek işsizlik rakamı 6 milyon 334 bin.
En büyük işsizlik oranı yüzde 28 ile
gençlerde…
düzeye ulaştı. İstatistik Kurumu verilerine göre, işsiz
sayısı 1 milyon kişi artarak 3 milyon 650 bin oldu. Türk-İş
rakamlarına göre ise gerçek işsizlik rakamı 6 milyon 334 bin.
En büyük işsizlik oranı yüzde 28 ile
gençlerde…
Evet kadınlar ve gençler, ürpertici işsizliğin en
büyük mağdurları. Kentlerde gençlerin yüzde
30'u "resmen" işsiz... Kentli genç kadınlarda
işsizlik oranı yüzde 32!.. Kentlerde tüm kadınlar arasında
işsizlik oranı yüzde 21.
büyük mağdurları. Kentlerde gençlerin yüzde
30'u "resmen" işsiz... Kentli genç kadınlarda
işsizlik oranı yüzde 32!.. Kentlerde tüm kadınlar arasında
işsizlik oranı yüzde 21.
Türkiye'nin işsizliği, çok değil, sadece 9 yılda
yüzde 6'lardan yüzde 14'lere çıktı.
2000'de 1.5 milyon işsiz sayısı, bugün 3.5 milyon.
yüzde 6'lardan yüzde 14'lere çıktı.
2000'de 1.5 milyon işsiz sayısı, bugün 3.5 milyon.
9 yılda, işsizlik, yüzde 6'dan önce yüzde
10'lara, krizde de yüzde 14'e sıçradı…
10'lara, krizde de yüzde 14'e sıçradı…
Özetle "İşsizlik 'Demokles'in kılıcı'
gibi orada asılı duruyor"!
gibi orada asılı duruyor"!
Ya egemenler mi? Onların işi tıkırında…
Türkiye'nin milyoner sayısı bir yılda -2009 yılının
nisan ayına göre- 6 bin kişi artışla 23 binden 29 bine
yükselirken, aynı dönemde milyonerlerin bankalarda tuttuğu toplam
mevduat ise 35.1 milyar TL artışla 213.4 milyar TL'ye
ulaştı…
nisan ayına göre- 6 bin kişi artışla 23 binden 29 bine
yükselirken, aynı dönemde milyonerlerin bankalarda tuttuğu toplam
mevduat ise 35.1 milyar TL artışla 213.4 milyar TL'ye
ulaştı…
Türkiye Bankalar Birliği'nin 'Bankalarımız
2009' başlıklı yayınına göre, bankaların net dönem
kârı, cari fiyatla yüzde 52.5 oranında artmıştır.
2009' başlıklı yayınına göre, bankaların net dönem
kârı, cari fiyatla yüzde 52.5 oranında artmıştır.
Bankaların 2008 yılında 12.774 milyon TL olan net dönem
kârları 2009 yılında cari fiyatlarla yüzde 52.5 oranında
artışla 19.477 milyon TL'ye yükselmiştir.
kârları 2009 yılında cari fiyatlarla yüzde 52.5 oranında
artışla 19.477 milyon TL'ye yükselmiştir.
Bankacılık sektörü, ekonomik krize rağmen 2009 yılında
yakaladığı rekor kârları, 2010'un ilk çeyreğinde de
sürdürüyor. 2010 yılının ilk çeyreğinde İş
Bankası 955 milyon lira (konsolide), Vakıfbank ise 305.1 milyon lira
(konsolide olmayan) kâr açıkladı. Fortis Türkiye 32.5
milyon TL, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası ise 56 milyon lira
konsolide kâr elde etti.
yakaladığı rekor kârları, 2010'un ilk çeyreğinde de
sürdürüyor. 2010 yılının ilk çeyreğinde İş
Bankası 955 milyon lira (konsolide), Vakıfbank ise 305.1 milyon lira
(konsolide olmayan) kâr açıkladı. Fortis Türkiye 32.5
milyon TL, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası ise 56 milyon lira
konsolide kâr elde etti.
Ziraat Bankası'nın ilk çeyrekte net kârı 2009
yılının aynı dönemine göre yüzde 19.7 artışla 912.6
milyon liraya çıktı.
yılının aynı dönemine göre yüzde 19.7 artışla 912.6
milyon liraya çıktı.
"Borsa şirketlerinin kârlarında yüzde 110 artış
var"! "Borsa şirketlerinin toplam kârının yarısı
bankaların"…
var"! "Borsa şirketlerinin toplam kârının yarısı
bankaların"…
İyi de "Bu tablo neye yol açıyor" mu?
Ekonomik kriz ulaşılan koordinatlarda toplumsal krize tahvil olarak
devam etmekte, genişleyip derinleşmektedir.
devam etmekte, genişleyip derinleşmektedir.
Türkiye'de yurttaşların çok büyük bir
bölümü (yüzde 75) krizin sosyal içerik
kazandığını ve toplumsal maliyetlerinin görünür hâle
geldiğini düşünmektedir. Yetişkin nüfusun dörtte
üçü Türkiye'nin giderek fakirleşeceğini tahmin
ediyor.
bölümü (yüzde 75) krizin sosyal içerik
kazandığını ve toplumsal maliyetlerinin görünür hâle
geldiğini düşünmektedir. Yetişkin nüfusun dörtte
üçü Türkiye'nin giderek fakirleşeceğini tahmin
ediyor.
Böylelikle aşırı yoksulluk dinamikleri toplumsal
sonuçlarıyla karşımıza dikilmekte…
sonuçlarıyla karşımıza dikilmekte…
Yoksulluk arttıkça geleneksel bağlar
çözülüp, toplumsal deformasyon ve şiddet öne
çıkmakta…
çözülüp, toplumsal deformasyon ve şiddet öne
çıkmakta…
Sosyal ilişkileri ve statükolar sarsılırken; itiraz ve
dayanışma ihtiyacını devreye sokmakta…
dayanışma ihtiyacını devreye sokmakta…
Tüm bunlar da, sola, itiraza, başkaldırıya gereksinimi
büyümektedir…
büyümektedir…
ŞİMDİ; DEVRİMCİ-MİLİTAN-ENTERNASYONALİST SOL ZAMANI
Şimdi; devrimci-militan-enternasyonalist solun
zamanıdır…
zamanıdır…
Tam da bunun için "liberal sol"un
açmazlarını[14] ve "AKP
şarkısı"[15] söyleyenleri,
"Havetçi"[16] şarlatanlıkları
"es" geçmeden; 'AKP Siyaset Akademisi'
eğitimcilerinden Nabi Yağcı'nın, 5 Ekim 2009 tarihli Taraf
gazetesindeki köşesinde Tayyip Erdoğan'ın AKP Kongresinde
yaptığı konuşmayı övmek için "damak tadını
hissettiren" nitelemesini ya da Hasan Cemal'in, "Ben Tayip
Erdoğan'ın yandaşı değilim… Keskin kavgada tarafsız durmak
oportünizmin dik âlâkasıdır," zırvasını asla
unutmadan; 15-16 Haziran rotasında devrimci bir seçenek oluşturmak
gerekiyor…
açmazlarını[14] ve "AKP
şarkısı"[15] söyleyenleri,
"Havetçi"[16] şarlatanlıkları
"es" geçmeden; 'AKP Siyaset Akademisi'
eğitimcilerinden Nabi Yağcı'nın, 5 Ekim 2009 tarihli Taraf
gazetesindeki köşesinde Tayyip Erdoğan'ın AKP Kongresinde
yaptığı konuşmayı övmek için "damak tadını
hissettiren" nitelemesini ya da Hasan Cemal'in, "Ben Tayip
Erdoğan'ın yandaşı değilim… Keskin kavgada tarafsız durmak
oportünizmin dik âlâkasıdır," zırvasını asla
unutmadan; 15-16 Haziran rotasında devrimci bir seçenek oluşturmak
gerekiyor…
Bu elbette "liberal"ler gibi Kılıçdaroğlu ve
CHP'sini de karşısına almakta tereddüt etmeyecek, yani
"Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına
geçmesi, AKP'ye inandırıcı bir alternatif arayan milyonlarca
laik seçmen için yeni bir umut,"[17] diyen
'The Economist'i de tekzip eden ve Ahmet Türk'ün,
Tuncelili (Dersimli) olan CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu'na ilişkin olarak, "Kürt kelimesini
ağzına alamıyorsa tehlikelidir. Nasıl bir Ermeni kendini saklamak
için İslâmiyet'i seçip, diğer
Müslümanlardan daha çok ibadet ederse, bu da aynı"
uyarısını dikkate alan halkların enternasyonalist kardeşliğinin
seçeneği olacaktır…
CHP'sini de karşısına almakta tereddüt etmeyecek, yani
"Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına
geçmesi, AKP'ye inandırıcı bir alternatif arayan milyonlarca
laik seçmen için yeni bir umut,"[17] diyen
'The Economist'i de tekzip eden ve Ahmet Türk'ün,
Tuncelili (Dersimli) olan CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu'na ilişkin olarak, "Kürt kelimesini
ağzına alamıyorsa tehlikelidir. Nasıl bir Ermeni kendini saklamak
için İslâmiyet'i seçip, diğer
Müslümanlardan daha çok ibadet ederse, bu da aynı"
uyarısını dikkate alan halkların enternasyonalist kardeşliğinin
seçeneği olacaktır…
Böyle bir seçenek Che Guevara'nın,
"Büyük devrimler, büyük bir aşkla doğabilir
ancak," uyarısını daima anımsayan; Sait Faik'in, "Her
şey bir insanı sevmekle başlar," sözünü terennüm
eden 15-16 Haziran gelenegiyle hayata geçirilebilir…
"Büyük devrimler, büyük bir aşkla doğabilir
ancak," uyarısını daima anımsayan; Sait Faik'in, "Her
şey bir insanı sevmekle başlar," sözünü terennüm
eden 15-16 Haziran gelenegiyle hayata geçirilebilir…
İNSAN VE İSYAN
Bunun için öncelikle isyancı bir umudun cesaretine,
korkusuzluğuna muhtacız!
korkusuzluğuna muhtacız!
Kaan Arslanoğlu'nun, 2003'te yayımlanan 'Politik
Psikiyatri' başlıklı yapıtında, "Dünyada ve
Türkiye'de sosyalizm yenildi, çünkü insanın
zekâsı bu işi kaldırmıyor" ya da Memet Fuat'ın,
1992'de yayımlanan 'Çağdaşımız Makyavel'
başlıklı yapıtında "Kapitalizmin bozduğu insanlığın sosyalizmi
uygulayabilecek olgun bilinç düzeyinde olmadığı" ve
"İnsan toplumsalcılığa ayak uyduracak değerde değil,"
dediği "entel" zırvaları bir yana bırakın…
Psikiyatri' başlıklı yapıtında, "Dünyada ve
Türkiye'de sosyalizm yenildi, çünkü insanın
zekâsı bu işi kaldırmıyor" ya da Memet Fuat'ın,
1992'de yayımlanan 'Çağdaşımız Makyavel'
başlıklı yapıtında "Kapitalizmin bozduğu insanlığın sosyalizmi
uygulayabilecek olgun bilinç düzeyinde olmadığı" ve
"İnsan toplumsalcılığa ayak uyduracak değerde değil,"
dediği "entel" zırvaları bir yana bırakın…
Umudun 15-16 Haziran ve Tek-el insanında olduğunu
anımsayın…
anımsayın…
Yeniden isyancı bir cesarete, korkusuzluğa muhtacız…
Unutmayın korkunun saplantıya dönüşmesi, kişiyi
eylemsizliğe sürükler. Eylemsizlik ise, kişiye korkuyu yenme
yolunu tümüyle kapar…
eylemsizliğe sürükler. Eylemsizlik ise, kişiye korkuyu yenme
yolunu tümüyle kapar…
"Olağan" denilen zorbalığa karşı itaatsizliğe,
itiraza, isyana muhtacız!
itiraza, isyana muhtacız!
Bu böyleyken; "12 Eylül darbesi, sol hareketin sahte
dünyasının sorgulanmasını geciktirdi. 80 öncesi o içi
boş sol mitleşerek kamufle oldu," diyen "reklamcı" Rasim
Ozan Kütahyalı türünden[18] ucuzluklar yerine
Nepal'de, Bask'da başkaldıranları veya Eduardo
Galeano'nun, "Pek çok umut kaynağı var. Umudun
içecek suyu olmasa susuzluktan ölürdü. Neyse ki
büyük kalabalık insan grupları var, Zapatistalar gibi, topraksız
köylüler gibi... Tek olası dünya bu değil. Gerçeklik
her sabah yeniden doğan bir çarpışma. Kim 1 Ocak 1994'te
ormanın içlerinden Zapatistaların çıkacağını
söyleyebilirdi. Kimse bunu öngörmedi ve şapkadan tavşan
çıktı. Bu şu demek, hâlâ hayat var, uslu uslu boyun
eğmeyi reddedenlerin arzusu," sözleriyle betimlediği
Zapatistaları ya da Robert Orben'in, "Her zaman için bu
dünyada iki çeşit insan olduğunu hatırlayın,
gerçekçiler ve hayalciler. Gerçekçiler nereye
gittiklerini bilirler. Hayalciler ise oradan daha önce
geçmişlerdir"; Napoleon Hill'in, "Hayallerinizi ve
vizyonunuzu besleyin, çünkü onlar ruhunuzun
çocuklarıdır, asıl başarılarınızın taslaklarıdır,"
uyarılarını anımsayın…
dünyasının sorgulanmasını geciktirdi. 80 öncesi o içi
boş sol mitleşerek kamufle oldu," diyen "reklamcı" Rasim
Ozan Kütahyalı türünden[18] ucuzluklar yerine
Nepal'de, Bask'da başkaldıranları veya Eduardo
Galeano'nun, "Pek çok umut kaynağı var. Umudun
içecek suyu olmasa susuzluktan ölürdü. Neyse ki
büyük kalabalık insan grupları var, Zapatistalar gibi, topraksız
köylüler gibi... Tek olası dünya bu değil. Gerçeklik
her sabah yeniden doğan bir çarpışma. Kim 1 Ocak 1994'te
ormanın içlerinden Zapatistaların çıkacağını
söyleyebilirdi. Kimse bunu öngörmedi ve şapkadan tavşan
çıktı. Bu şu demek, hâlâ hayat var, uslu uslu boyun
eğmeyi reddedenlerin arzusu," sözleriyle betimlediği
Zapatistaları ya da Robert Orben'in, "Her zaman için bu
dünyada iki çeşit insan olduğunu hatırlayın,
gerçekçiler ve hayalciler. Gerçekçiler nereye
gittiklerini bilirler. Hayalciler ise oradan daha önce
geçmişlerdir"; Napoleon Hill'in, "Hayallerinizi ve
vizyonunuzu besleyin, çünkü onlar ruhunuzun
çocuklarıdır, asıl başarılarınızın taslaklarıdır,"
uyarılarını anımsayın…
İstanbul proletaryasının varoşlardan kentin merkezine akışını
anımsayın…
anımsayın…
O 15 Haziran sabahı İstanbul, Kocaeli, İzmir'de
DİSK'e bağlı işyerlerinin çoğunda işçilerin
işbaşı yapmayıp, toplanarak yürüyüşe geçmelerini,
göğü tutan protestolarını anımsayın…
DİSK'e bağlı işyerlerinin çoğunda işçilerin
işbaşı yapmayıp, toplanarak yürüyüşe geçmelerini,
göğü tutan protestolarını anımsayın…
Singer işçilerinin Kartal'a doğru
yürüyüşünü, Soğanlı'da
Haymak'lıların, Göztepe'de Otosan ve DMO
işçilerinin onlara katılışını…
yürüyüşünü, Soğanlı'da
Haymak'lıların, Göztepe'de Otosan ve DMO
işçilerinin onlara katılışını…
Derby'lilerin Bakırköy'e gelişini;
Emayetaş'lılar ile birleşip Topkapı'ya ulaşmasını, kente
girmeyip Sağmalcılar'a yönelmesini…
Emayetaş'lılar ile birleşip Topkapı'ya ulaşmasını, kente
girmeyip Sağmalcılar'a yönelmesini…
Demir Döküm, Sungurlar ve Elektrometal işçilerinin
Eyüp'e, Grundig ve Profilo işçilerinin
Gümüşsuyu'na yürüyüşünü...
Eyüp'e, Grundig ve Profilo işçilerinin
Gümüşsuyu'na yürüyüşünü...
16 Haziran'da on binlerce işçinin İstanbul
sokaklarına sığmayışını…
sokaklarına sığmayışını…
Zeytinburnu Bakırköy tarafından gelen yürüyüş
koluyla Eyüp, Rami, Silahtar, Gümüşsuyu, Topkapı/Maltepe
yönünden gelen işçilerin Topkapı'da birleşip
surlardan kente girişini; Aksaray, Vilayet üzerinden
Eminönü'ne yürüyüp, Valilik Unkapanı ve
Galata Köprülerini açtırmasını…
koluyla Eyüp, Rami, Silahtar, Gümüşsuyu, Topkapı/Maltepe
yönünden gelen işçilerin Topkapı'da birleşip
surlardan kente girişini; Aksaray, Vilayet üzerinden
Eminönü'ne yürüyüp, Valilik Unkapanı ve
Galata Köprülerini açtırmasını…
Levent tarafından gelen yürüyüş kolunun (Tekfen,
Eczacıbaşı, Roche, Philips, Arı Bisküvi) Mecidiyeköy'den
geçip Taksim'e doğru ilerleyişini…
Eczacıbaşı, Roche, Philips, Arı Bisküvi) Mecidiyeköy'den
geçip Taksim'e doğru ilerleyişini…
Ve Boğaz'ın Anadolu yakasında Beykoz ve
Paşabahçe'den gelenlerin, Üsküdar Meydanına
girişi... İzmit'ten araçlarla gelenlerin Kartal'da
İstanbul işçileriyle birleşip E-5 üzerinden
yürüyerek, Bostancı'da Bağdat Caddesine girip Kadıköy
İskele Meydanında, o zamanki Kaymakamlık binası önünde
toplanmaları ve Kadıköy'de, Vilayet ve Sirkeci'de,
Elmadağ'da tanklarla karşılanmaları…
Paşabahçe'den gelenlerin, Üsküdar Meydanına
girişi... İzmit'ten araçlarla gelenlerin Kartal'da
İstanbul işçileriyle birleşip E-5 üzerinden
yürüyerek, Bostancı'da Bağdat Caddesine girip Kadıköy
İskele Meydanında, o zamanki Kaymakamlık binası önünde
toplanmaları ve Kadıköy'de, Vilayet ve Sirkeci'de,
Elmadağ'da tanklarla karşılanmaları…
Eylemlere katılan 75.000 kadar işçiyi…
Türk-İş'e bağlı işçilerin de
DİSK'lilerle omuz omuza yürümesini…
DİSK'lilerle omuz omuza yürümesini…
15 Haziran gecesi Ulus Gazetesi çalışanlarının Gazeteyi
işgal edip kendileri çıkarmak istemelerini…
işgal edip kendileri çıkarmak istemelerini…
İşçilerin bildirisini ana sayfadan yayınlamasının kabul
edilmesini…
edilmesini…
Ayrıca 16 Haziran'da Maden İş'in Ankara Sanayi
Çarşısında yürüyüş düzenleyişini, çok
sayıda işçi ve öğrencinin nezarete
götürülmesini anımsayın…
Çarşısında yürüyüş düzenleyişini, çok
sayıda işçi ve öğrencinin nezarete
götürülmesini anımsayın…
Evet 15-16 Haziran, Türkiye işçi hareketi tarihinin
doruk eylemidir.
doruk eylemidir.
1960'ların birikiminin sonucuydu, 1970'lerdeki
büyük işçi dalgasının habercisi oldu.
büyük işçi dalgasının habercisi oldu.
Ve 1970'li yılların sınıf mücadelesi de çok
sayıda yeni işçi liderini yetiştirdi.
sayıda yeni işçi liderini yetiştirdi.
O günler yeniden gelecek…
Çünkü bu kaçınılmazlık işçi
sınıfının doğasında var, ona mündemiç; C. Maxwell'in,
"Karakter kriz içinde oluşmaz, krizde gün ışığına
çıkar," deyişindeki üzere…
sınıfının doğasında var, ona mündemiç; C. Maxwell'in,
"Karakter kriz içinde oluşmaz, krizde gün ışığına
çıkar," deyişindeki üzere…
Evet, tam 40 yıl sonra; bunları düşündürüyor,
anımsatıyor bana hâlâ, "Bir gün mutlaka yeneceğiz!/
Bir gün mutlaka yeneceğiz!/ Bunu söyleyeceğiz bin defa!/ Sonra
bin defa daha,/ Sonra bin defa daha, çoğalacağız
marşlarla…/ / Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın
coşkusuyla/ Yürüyeceğiz çoğala çoğala,"
diye Ataol Behramoğlu'nun dizelerinden haykıran 15-16 Haziran
isyanı…
anımsatıyor bana hâlâ, "Bir gün mutlaka yeneceğiz!/
Bir gün mutlaka yeneceğiz!/ Bunu söyleyeceğiz bin defa!/ Sonra
bin defa daha,/ Sonra bin defa daha, çoğalacağız
marşlarla…/ / Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın
coşkusuyla/ Yürüyeceğiz çoğala çoğala,"
diye Ataol Behramoğlu'nun dizelerinden haykıran 15-16 Haziran
isyanı…
Evet, evet o günler yeniden gelecek…
15 Haziran 2010 11:41:59, Ankara.
N O T L A R
[*] 19 Haziran 2010 tarihinde Aka-Der, İşçi
Gazetesi, Kaldıraç, Özgür Lise, Özgür Eğitim
Platform tarafından İstanbul'da düzenlenen "15-16 Haziran
Ruhuyla Geleceğimizi Kurmaya Şenliği"nde yapılan konuşma…
Kaldıraç, No:112, Temmuz-Ağustos 2010…
Gazetesi, Kaldıraç, Özgür Lise, Özgür Eğitim
Platform tarafından İstanbul'da düzenlenen "15-16 Haziran
Ruhuyla Geleceğimizi Kurmaya Şenliği"nde yapılan konuşma…
Kaldıraç, No:112, Temmuz-Ağustos 2010…
[1] Erich Mühsam.
[2] Özgür Müftüoğlu,
"Başarıya Ulaşmış ilk Büyük Eylem", Cumhuriyet, 16
Haziran 2009, s.9.
"Başarıya Ulaşmış ilk Büyük Eylem", Cumhuriyet, 16
Haziran 2009, s.9.
[3] Cihan Oruçoğlu-Ali Açar-Ozan Yurtoğlu,
"39 Yıldır Emekçiye Işık Tutuyor", Cumhuriyet, 16
Haziran 2009, s.9.
"39 Yıldır Emekçiye Işık Tutuyor", Cumhuriyet, 16
Haziran 2009, s.9.
[4] Hakkı Tali, "… 'Reno'
İşçisine Oyuncak Araba", Evrensel, 20 Nisan 2010, s.6.
İşçisine Oyuncak Araba", Evrensel, 20 Nisan 2010, s.6.
[5] Rasim Ozan Kütahyalı, "1 Mayıs ve
Kapitalizm", Taraf, 1 Mayıs 2010, s.13... Yıldıray Oğur,
"Bugün Taksim, Yarın Devrim", Taraf, 2 Mayıs 2010,
s.5… Murat Belge, "1 Mayıs", Taraf, 1 Mayıs 2010,
s.3… "TİSK Başkanı: Çağırsalar Taksim'e Ben de
Giderdim", Hürriyet, 2 Mayıs 2010, s.16.
Kapitalizm", Taraf, 1 Mayıs 2010, s.13... Yıldıray Oğur,
"Bugün Taksim, Yarın Devrim", Taraf, 2 Mayıs 2010,
s.5… Murat Belge, "1 Mayıs", Taraf, 1 Mayıs 2010,
s.3… "TİSK Başkanı: Çağırsalar Taksim'e Ben de
Giderdim", Hürriyet, 2 Mayıs 2010, s.16.
[6] "32 Yıl Sonra Taksim'de Korku Duvarı
Aşıldı", Zaman, 2 Mayıs 2010, s.15.
Aşıldı", Zaman, 2 Mayıs 2010, s.15.
[7] Işıl Özgentürk, "Meydanlara
Çıkan Vicdanlarımızdı!", Cumhuriyet, 4 Mayıs 2010,
s.20.
Çıkan Vicdanlarımızdı!", Cumhuriyet, 4 Mayıs 2010,
s.20.
[8] Sungur Savran, "1 Mayıs 'Milli
Bayram' mıdır?", Radikal İki, 9 Mayıs 2010, s.1-7.
Bayram' mıdır?", Radikal İki, 9 Mayıs 2010, s.1-7.
[9] Kadri Gönüllü, "Grev, Paydos ve
Teslimiyet", Radikal İki, 6 Haziran 2010, s.4.
Teslimiyet", Radikal İki, 6 Haziran 2010, s.4.
[10] Sungur Savran, "Yunanistan Aynasında
Dünya", Birgün Pazar, 30 Mayıs 2010, s.6.
Dünya", Birgün Pazar, 30 Mayıs 2010, s.6.
[11] Süleyman Yaşar, "Ne Krizi Var",
Taraf, 10 Mayıs 2010, s.7.
Taraf, 10 Mayıs 2010, s.7.
[12] "Avrupa Patır Patır
Dökülüyor", Vatan, 5 Haziran 2010, s.10.
Dökülüyor", Vatan, 5 Haziran 2010, s.10.
[13] Sungur Savran, "… 'Avrupa Sosyal
Modeli' = IMF", Radikal İki, 13 Haziran 2010, s.8.
Modeli' = IMF", Radikal İki, 13 Haziran 2010, s.8.
[14] Mustafa Bayram Mısır, "Liberal Sol'un
Liberal Açmazları", Tarih, Sınıflar ve Kent, Derleyenler:
Besim Şen&Ali Ekber Doğan, Dipnot Yay., 2010, ss.222-267.
Liberal Açmazları", Tarih, Sınıflar ve Kent, Derleyenler:
Besim Şen&Ali Ekber Doğan, Dipnot Yay., 2010, ss.222-267.
[15] Arif Altan, "Taraf'ın AKP
Şarkısı", Günlük, 6 Mayıs 2010, s.10.
Şarkısı", Günlük, 6 Mayıs 2010, s.10.
[16] L. Doğan Tılıç, "Havetçi Ufuk
Uras!", Birgün, 8 Mayıs 2010, s.3… "Ufuk Uras:
'AKP Kuyrukçusu' Eleştirisine Kızdı", Milliyet, 6
Mayıs 2010, s.18.
Uras!", Birgün, 8 Mayıs 2010, s.3… "Ufuk Uras:
'AKP Kuyrukçusu' Eleştirisine Kızdı", Milliyet, 6
Mayıs 2010, s.18.
[17] "Yeni Bir Kemal", The Economist, 27
Mayıs 2010.
Mayıs 2010.
[18] Geçerken aktarayım: "Helin
Avşar'ın Rasim Ozan Kütahyalı'yla yaptığı
söyleşi (Habertürk) ve bu konuşmaya eşlik eden fotoğraflar,
şimdilik kaydıyla, son nokta! Ama bir yandan da bir fısıltı duyuyor
insan sanki derinlerden: Daha dur, daha dur...
Avşar'ın Rasim Ozan Kütahyalı'yla yaptığı
söyleşi (Habertürk) ve bu konuşmaya eşlik eden fotoğraflar,
şimdilik kaydıyla, son nokta! Ama bir yandan da bir fısıltı duyuyor
insan sanki derinlerden: Daha dur, daha dur...
Düğmeleri açıp göğüs kıllarıyla oynama, en
kitsch'inden sarmaşıklı kadeh tokuşturma, yatırıp yemek yedirme,
gömleğinden vahşice çekeleme, dolabın üstüne oturtup
bacaklarından çekme, bacak-kasık arasından kavrama... Avşar bu
fotoroman pozlarını talep ediyor, Kütahyalı da bu pozları
memnuniyetle veriyor. Sinerjik bir bonkörlük var burada, bir yandan
yuh artık diyor insan, ama bir yandan da bravo! Helal olsun! Konuşulmak
için her şeyi yapmak: Artık ölçü bu…"
(Nur Çintay A. "Rasim Ozan Kütahyalı ve Helin Avşar
sunar: Daha Dur, Daha Dur!", Radikal, 16 Kasım 2009, s.2.)
kitsch'inden sarmaşıklı kadeh tokuşturma, yatırıp yemek yedirme,
gömleğinden vahşice çekeleme, dolabın üstüne oturtup
bacaklarından çekme, bacak-kasık arasından kavrama... Avşar bu
fotoroman pozlarını talep ediyor, Kütahyalı da bu pozları
memnuniyetle veriyor. Sinerjik bir bonkörlük var burada, bir yandan
yuh artık diyor insan, ama bir yandan da bravo! Helal olsun! Konuşulmak
için her şeyi yapmak: Artık ölçü bu…"
(Nur Çintay A. "Rasim Ozan Kütahyalı ve Helin Avşar
sunar: Daha Dur, Daha Dur!", Radikal, 16 Kasım 2009, s.2.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder