Akademisyenleri de
vururlar
Üniversitesi'ne 2 bin 250 kişi başvuruda bulunmuş.
Başvuranlar açılan kadro sayısının 60 katı.
Bu ne için açılan kadro? Akademik kadro.
Yani başvuranlar akademik kadro içinde yer almak için
başvuruyor.
İşte size bir Türkiye gerçeği.
Ey Türkiye İstatistik Kurumu yaz bunu istatistiklerine. Böyle bir
olay oldu diye, vicdanına yaz.
Bu kadar işsiz akademisyen Türkiye'nin neresinde duruyordu? Nasıl
yaşıyorlardı aramızda bize kızmadan?
Onlar, yıllar yılı tahsil görmüşlerdi.
Onlar, sınıfın haylaz çocukları değildi. Derslerine
çalıştılar her daim. On üzerinden on, yüz üzerinden
yüz aldılar çoğu kez. Yabancı diller öğrendiler.
Binlerce sınava girdiler.
Takdir, teşekkür belgesi almışlardı.
Annesi babası gururlanmıştı kızlarının-oğullarının
başarılarıyla hep.
Peki, ne oldu sonunda?
İşsiz kaldılar.
Eğitim sistemimizin en başarılı olanları dahi işsiz kaldı.
40 kişilik kadroya yapılan başvuruya bakınız.
Bu başvuru oranı işsizlik gerçeğini apaçık ortaya
koymuyor mu?
Bu başvuru düzeyi batıdaki üniversitelerde 10 bin kadarı
buluyor.
Burada hem dünya çapındaki, hem de Türkiye'deki
kapitalistlerin ve devlet yöneticilerinin işsizlik düzeyini
gizlemeye çalıştıklarını apaçık görebiliriz.
İşsizlik had safhada.
İşsizlik TÜİK'in açıkladığı gibi %14 civarlarında
değil.
İşsiz olanlar kötülenmeye çalışıldığı gibi
çalışmaya niyeti olmayanlar değil.
İşsiz olanlar ülkenin doğusuna gitmek istemeyenler değil.
Doğudaki üniversitelere yapılan başvuruların, batıdan aşağı
kalır yanı yok.
Doğuya gitmiyorlar efsanesi de bitmiş durumda.
Başvurular o kadar çok ki yeni kriterler getirmek
lüksünü yaşayabiliyor üniversiteler.
Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı'nda şart koşulmamasına
rağmen, mastır yapmış olma, bilimsel çalışmada bulunma,
İngilizce bilme gibi nitelikler ayrıca istenmeye başlanıyor
insanlardan.
Yapılan başvuru sayısına göre, oyunun kuralları
değişiveriyor.
Ne kadar buyurgan.
'Atları Da Vururlar' filmindeki gibi.
Okumak için yıllarca dirsek çürütmüş
insanların iş bulma mücadelesi, birilerinin eğlencesine
dönüşüyor neredeyse.
Daha çok kâr etmek için karşısındaki her şeyi yok
eden kapitalimin tüm açıklığıyla önümüzde.
/>
İş için başvuranlar orman işçisi değil. (Maalesef, bu
türden işlere dahi o kadar çok nitelikli insan başvuruyor ki,
en sonunda kura çekilmek zorunda kalınıyor.)
İş için başvuranlar amele pazarında bekleşen inşaat
işçileri de değil.
Üniversitede bilim üretecek olan insanlar.
Bilim üretebilecek bu kadar insanımız var ama biz onları işsiz
bırakıyoruz. Hem de bilim üretme konusunda Türkiye'nin durumu
hiç iyi değilken. Dünyada bilim üretebilen ilk 500
üniversite arasına bizden bir üniversitenin dahi giremediği
oluyor.
Batman Üniversitesi'nde 40 kişi iş bulduktan sonra geri kalan 2 bin
210 kişi ne olacak.
Akademisyen olabilecek nitelikte insanlar işsizken varın nüfusun geri
kalanını siz düşününüz.
TÜİK hep perdelenmiş rakamlar açıklıyor.
Eleştiri yapınca da diyorlar ki, 'biz dünyanın hesapladığı gibi
hesaplıyoruz işsizlik oranlarını.'
Bu da yalan, Türkiye'de 12 milyon 500 bin kadın, 'ev hanımı'
sayılarak işgücü kategorisine dahil bile edilmiyor.
Yani kadınların yarıya yakınını işgücü bile saymıyor.
/>
Yani iş bulması gereken nitelikte görmüyor.
TÜİK yani devlet, çalışabilecek insan sayısını bu
yöntemlerle düşürdükçe, işsizlik oranını da
düşürmüş oluyor.
Bu katakulli tamamen ülkemize özgü.
Eğer ülkemizde işsizlik oranları açıklandığı gibi makul
seviyelerdeyse, akademisyenlerin bu durumu ne?
Kedi buysa et nerde, et buysa kedi nerde?
Hakan ÖZTÜRK
hakanozturk1871@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder