2 Ağustos 2010 Pazartesi

Sahiplenmemenin hiçbir gerekçesi olamaz...

Sahiplenmemenin hiçbir
gerekçesi olamaz...

Hasta
tutsaklara Özgürlük Eylemleri 1. yılını doldurdu
Hasta tutsakları sahiplenmemenin
hiçbir gerekçesi olamaz...

Kanser hastası devrimci tutsak Güler Zere'ye Özgürlük
mücadelesiyle başlayan ve her hafta Taksim'den Galatasaray Lisesi
önüne yürünerek yapılan Hasta Tutsaklara
Özgürlük eylemi birinci yılına girdi. Bu nedenle Halk
Cephesi'nden Aysu Baykal ile görüştük:

Yürüyüş: AKP' nin hasta tutsakları
katletmeye devam ettiği bir süreçte, platform, 1. yılını
doldurdu. Bu bir yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aysu BAYKAL: Hasta tutsaklara özgürlük
mücadelesi, kanser hastası devrimci tutsak Güler Zere' ye
özgürlük talebiyle başladı. Bu bir yıllık mücadelenin
beş ayı Güler Zere'nin özgürlüğüne
kavuşturulması mücadelesi olarak şekillendi. Ortak
yürütülen demokratik mücadele açısından
önemli adımların atıldığı bu beş aylık dönemin sonunda
Güler özgürlüğüne kavuştu. "Güler
Zere'ye Özgürlük" talebiyle başlayan mücadele,
Zere'nin serbest bırakılmasından sonra da "Hasta Tutsaklar Serbest
Bırakılsın" sloganıyla aralıksız sürdü ve son sekiz ay
bu taleple yürüyüşler, basın açıklamaları devam
etti. Güler Zere' nin serbest bırakılmasından sonra çeşitli
siyasi örgütlenmeler bu mücadeleden çekildi;
dışarıda bu mücadeleyi sürdürenleri, içeride de
hastalıkla pençeleşen tutsakları yalnız bıraktılar.

Katılımın giderek düşmesinin yarattığı olumsuzluklara rağmen
sekiz aydır bu mücadeleyi kesintisiz sürdürdük. Hasta
Tutsaklara Özgürlük mücadelesinde bir yıl geride
kaldı.

Tecrit hücrelerinde diri diri tabutlara gömülmeye
çalışılan tutsakların sesini dışarıya taşıyan, hapishaneler
gerçeğini bilmeyenlere gösteren, saklanmaya
çalışılmasına karşı gerçekleri haykıran olduk.

Bu bir yıl içinde Adli Tıp Kurumu kapısında rapor almaya gelen ama
ring aracı içinde ölen hasta tutsaklar, tecritte aklını
oynattığı için kendini asanlar, yakanlar, 70- 80 yaşında
vücudunu büyük oranda kullanamadığı halde hala hapishanede
tutulanlar, dayakla öldürüldüğü halde sahte
raporlar düzenlenerek, çürümüş vücutlarıyla
ailesine teslim edilen tutuklu cesetlerine tanık olduk. Bir yıl boyunca bu
örnekleri çokça yaşadık.

Yürüyüş: Hasta Tutsaklar Platformu şu an
yeterince katılımla temsil ediliyor mu? Bir ara ayrılanlar oldu?
Katılmalar var mı patforma? Ayrılanlar hangi gerekçeyle ayrıldı?
Şu an platformda kimler var? Ayrılanlar platformun önemini yeterince
anlamadı mı?

BAYKAL: Görüş ayrılıklarının gerekçe
gösterilmesiyle bu mücadele alanını terkedip gidenler oldu.
Elbette hiç kimse her konuda aynı düşünmek zorunda
değildir. Bir çok konuda bir çok farklılıklarımız vardır,
olacaktır. Ama ayrı düşünmek başka bir şeydir, bir amacı
ayrı düşünceye kurban etmek başka bir şeydir. Bu konuda
amaç, feda edilmiştir. Hasta tutsakların
özgürlüğüne kavuşması amacı bir yana bırakılmış
ve LGBTT konusunu bahane edenler bu mücadeleyi terketmişlerdir. Bu
konuda kimse aynı düşünmek zorunda değildir. Bu konu ayrıca da
tartışılabilirdi. Bunun yolları da vardı. Ama bu platformu bu konu
bahane edilerek dağıtmaya çalışmak, hasta tutsakların
ölümlerinin, acı çekmelerinin altına ben de imza atıyorum
demekle eş değerdir. Kaldı ki ayrılan pek çok örgütlenme
hasta tutsaklarla ilgili başka başka yerlerde mücadele
verebileceklerini söyleyerek gittiler. Ama hasta tutsakları ne başka
bir mücadele yöntemiyle sahiplendiler ne de LGBTT konusunda
verdikleri bir mücadele oldu. Bu yanıyla objektif olarak AKP' nin hasta
tutsakları imha politikalarına güç vermiş oldular.

Bu konuyu kendine gerekçe yaparak çekip gidenler oldu. Ancak
halen Çağrı, Çağdaş Hukukçular Derneği, Devrimci
Alevi Komitesi, Devrimci Hareket, Devrimci 78' liler, Divriği
Kültür Derneği, Emek ve Özgürlük Cephesi, Emekli
Sen İstanbul Şubeleri, EMEP, Erol Zavar' a Yaşama Hakkı Koordinasyonu,
Gülensu Gülsuyu Derneği, Halk Cephesi, Kaldıraç, Kesk
Şubeler Platformu, Köz, Odak, ÖMP, Partizan, Pen, PSAKD İstanbul
Şubeler Platformu, TAYAD, Tecrite Karşı Sanatçılar, TKP,
Ürün Sosyalist Dergi (destekleyen kurumlar: BDSP, DİP grişimi ve
PDD) Hasta Tutsaklar Platformu bileşeni olarak kaldı. Ancak bu
bileşenlerin çoğu da kağıt üstü bir birlik anlayışına
sahiptir. Toplantılarda ve eylemlerde bunun bir karşılığı yoktur.

Pratik olarak bugün hasta tutsakların özgürlük
mücadelesi ağırlıklı olarak Halk Cephesi üzerinden
yürümektedir.

Ayrılanlar, kendi düşüncelerinin ille de orada bulunan herkes
tarafından kabul görmesini beklemişlerdir. Kabul görmediği
noktada ayrılığı gündeme getirmişlerdir. Ayrılanlar hasta
tutsakların durumunu önemsememişlerdir. Ayrılanlar, bu platforma
bencilliği dayatmışlardır. Ayrılanlar, hasta tutsakları hiçe
saymışlardır...

LGBTT konusunda eleştirilerini sürdürdüğü halde
platformdan ayrılmayanlar ve birliği bozmayanlar da vardır.

Bu konuda olumlu ya da olumsuz herhangi bir görüş belirtmeyen, bu
tartışmaya bir yanıyla taraf olmayan bu haliyle yanlışı tarafsız olma
adına büyütenler de vardır. Uzun zamandır toplantılara da
gelmeyerek süreçten kopan bu bileşenler neyin neden
yaşandığının da farkında değillerdir.

Şu veya bu gerekçelerle ayrılanlar, şu veya bu gerekçelerle
toplantı ve eylemlere katılmayanlar hasta tutsakların durumları
karşısında tavırsız kalarak bir tavır belirlemiş oluyorlar. Bu tavır
ÖLÜMLERİN İZLENMESİDİR. Bu yanıyla bu mücadelenin
karşısına düşen bir pozisyon vardır. Çünkü
hapishanelerden hasta tutsakların tabutlar çıkmaya devam ediyor.
/>

Hapishanede şu anda ölümcül durumda bulunan PKK davasından
tutsaklar ağırlıktadır. Adli tutukluların içinde de durumları
ağır olanlar var. Cepheli tutsaklardan durumu ağır olan tek bir tutsak
yoktur. Biz Hasta Tutsaklara Özgürlük mücadelesini
ısrarla sürdürüyorsak bu bizim tutsaklarımızın durumu
ağır olduğu için değildir. Oligarşi bir politika
sürdürüyor. Hasta tutsakların tedavilerini yapmayarak,
katlederek diğer tutsaklar üzerinde baskı kurmaya çalışıyor,
teslim almaya çalışıyor. Hasta tutsaklara özgürlük
mücadelesi bu politikaya karşı sürdürülen bir
mücadeledir. Burada önemli olan, zulmün elinde hasta olan
tutsakların bulunmasıdır. Bunların adli mi, siyasi mi olduğu, hangi
siyasi görüşten olduğu önemli değildir. Kaldı ki bu
mücadeleye başlarken Güler Zere' nin tahliyesi sonrasında bu
mücadelenin bitirileceğini ve devamının getirilmeyeceğini
düşünenler ve bundan dolayı bizi eleştirenler vardı. Bunlara o
zaman sözle cevap vermiştik, bugün cevabı pratiğin kendisi
veriyor.

Çünkü esas olarak hasta tutsaklara özgürlük
eylemleri Halk Cephesi'nin üzerinden örgütlenmektedir. Bunun
için sadece son bir kaç haftanın eylemlerine katılıma bakmak
yeterlidir. Galatasaray Lisesi önündeki eylemin 47. haftası 18
Haziran 2010'da eyleme 74 kişi katıldı; bunun 68'i Halk Cepheliydi.

9 Temmuz 2010'daki eyleme 70 kişi katıldı, bunun 62'si Halk Cepheli'ydi.
16 Temmuz 2010'daki eyleme 63 kişi katıldı, bunun 56'sı Halk Cepheli'ydi.
Birinci yılının doldurulduğu 23 temmuz 2010'daki eylemde 120 kişi
katıldı, bunun 100' ü Halk Cepheli'ydi... Tablo budur. Platformda
imzası bulunanların çoğu eyleme temsili düzeyde bile
katılmamakta katılanlar da 1-2 kişilik temsili düzeyde
katılmaktadırlar.
Bununla birlikte imzası olup eylemlere katılmayanlar olduğu gibi imzası
olmayıp da +İvme dergisi gibi uzun zamandır eylemlere
belli bir kitlesellikle katılanlar vardır.

Yürüyüş: Katılımı artırmak için
ne yapılmalı?

BAYKAL: Katılımı arttırmak için öncelikle
olarak olaya bakışımızı değiştirmeliyiz. Gerisinin geleceğini
düşünüyoruz. Çünkü biz bunu daha önce
başardık, bundan sonra da başarabiliriz. Biraraya geldiğimizde değişik
önerilerin, değişik eylem takvimlerinin çıkacağına
inanıyorum. Ama şu haliyle bile eylemlere katılanlar, bu gerçeği
çevresine anlatabilir. Bir kişiyle gelenler iki kişiyle gelmeyi
hedefleyebilir. Etrafımızdaki herkesi bu konuya duyarlı kılabilir. Biz
bunu başardık, yine başarabiliriz.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder