Bertold Brecht: Proleter
sanatın çalışkan işçisi...
align="center">Dünyayı değiştirme vedönüştürme eyleminin sanatçısı
A. Aras
"Savaşta biraz yorulmuş,
ama siperinden ayrılmamış bir asker",
/>
devrimci bir sanatçı, materyalist bir sanat
kuramcısı...
src="http://www.kizilbayrak.net/uploads/RTEmagicC_Brecht3.jpg.jpg" />Sanat
sözkonusu olduğunda, kendisini Marksizm'e, işçi
sınıfının kurtuluş mücadelesine yakın gören aydın ve
sanatçılar, bizzat bu politik kimliği taşıyanlar içinde
yüz ağartıcı isimlerin başında gelir Bertold Brecht. Yalnızca
yaşamıyla değil, eylemiyle, sanatsal pratiğiyle ve bizzat sanat kuramı
alanında Marksizm'e yaptığı katkıyla Brecht, pek çok
çağdaşı arasında öne çıkan, kolay aşılamayacak bir
düzeyin ve kişiliğin temsilcisidir. Yazık ki, onun marksist sanata
yapmaya çalıştığı kuramsal katkı yarım kalmış, yeterince
geliştirilememiştir."
Burjuvazi ve burjuva sanatçılar-eleştirmenler
tarafından onunki kadar sistemli bir baskıya maruz kalan ve sanatsal
çabası kuşatma altına alınan bir sanatçı örneği
pek azdır. Öyle ki, Brecht'e, onun sanat anlayışına ve
eserlerine dönük burjuva kuşatma ve tahrifat,
ölümünden sonra da devam etmiştir ve halen de devam
etmektedir. Bu burjuva "ilgi"nin yalnızca onun politik
kimliğinden dolayı olduğunu düşünmek son derece yanıltıcı
olur. Aksine, yaşadığı dönemde Alman faşizmi onun eserlerine
kendisinden daha fazla kin beslemiş, bir süre için sığınmak
zorunda kaldığı ABD emperyalizmi diğer sığınmacılara
gösterdiği ilgiyi ondan esirgemiş, eserlerinin yayınlanmasına ve
sahnelemesine güçlükler çıkarmıştır. Kuşkusuz
diğerleri gibi mülteciliği benimsememiş olmasının da bunda bir
payı var. Ancak asıl neden, Brecht'in orada ve o koşullarda da
burjuvaziye teslim olmaması, ısrarla yürüttüğü
savaşa devam etmesidir. Ve şimdi "yüksek sanat
anlayışı"nın temsilcileri tarafından, bu düşmanlık sinsi
bir tahrifat biçiminde sürdürülmektedir. Burjuvazi,
yıllardır reklamından propagandasına kadar Brecht'in
anlayışının devrimci yanını budayarak kendine mal etme
yüzsüzlüğünü sürdürmektedir.
Burjuvazinin gösterdiği bu tarihsel ilginin
işçi sınıfı ve sosyalistler tarafından gösterildiğini,
olduğu kadarıyla sürdürüldüğünü
söylemek ise zor. Bu, onun ürünlerinin ya da sanat
kuramının ve sanatsal pratiğinin anlaşılmaz olmasından kaynaklanmıyor.
Aksine, Brecht'in eserleri ve Brechtyen sanat anlayışı,
yaşadığı dönemde en çok işçiler ve sıradan halk
tarafından ilgi görmüş, dahası anlaşılabilmiştir.
Çünkü, bir cümlede özetlemek gerekirse Brecht,
eylemin sanatını, dünyayı değiştirmenin ve
dönüştürmenin sanatını yapmaya çalışmıştır.
Kelimenin yalnızca politik anlamıyla değil, sanatsal anlamıyla da o,
proleter sanatın çalışkan bir işçisidir. Sürekli bir
araştırma içerisindedir. Yanılmayı da içeren denemelerde
bulunmaktan kaçınmaz. Kalıplarla, doğmalarla istediği sonuca
ulaşamayacağını bilir. Bu yüzden o, devrimciliği politik
angajmanlardan, sanat anlayışını ise burjuva ideolojisinden
ödünç alan pek çok sanatçının
karşısında gerçek bir devrimcidir, sanatı ise kuramsal arka
planı ve sınıfsal özü ile devrimci bir sanattır. Onun eserleri
son derece yalın ve halk tarafından kolay anlaşılan özelliğiyle
dünyanın dört bir yanında ilgiyle karşılanmıştır. Bu aynı
zamanda onun eserlerinin evrensel değerine de bir kanıttır.
Brecht, "halkın düzeyine inmek" bahanesinin
arkasına gizlenen halk dalkavukluğundan da, "burjuvazinin
yüksek sanatı"ndan da nefret eder. Dahası, onun sanatsal ve
kuramsal hasımlarından biri (başta geleni) burjuvazi ve burjuva sanatı
(tarihsel kökleriyle klasik sanat anlayışı) ise, bir diğeri,
çeşitli kılıklara bürünen halk dalkavukluğu, burjuva
etkilerden sıyrılamamış sosyalist sanat ve sanatçılardır. Evet,
Brecht saf proleter sanat olmayacağını da söyler, ama bu asla onun
burjuvaziye ve onun toplumsal yaşamda, kültürde, sanattaki
hakimiyetine karşı savaş yürütmesinin, bunları bir bir
ayıklamasının önünde engel değildir.
src="http://www.kizilbayrak.net/uploads/RTEmagicC_brecht_narrowweb__300x425_0.jpg.jpg"
style="padding: 10px; width: 251px; height: 356px; float: left;" />İşte
Brecht'in ve Brechtyen sanat anlayışının sosyalistler cephesinde
hak ettiği ilgiyi yeterince görememesinin bir nedeni de, onun sanat
anlayışının ve eserlerinin komünist partilerin resmi
güvencesini arkasına alan sözde kuramcılarının ortaya
koyduğu sanat anlayışıyla açık ya da örtülü bir
çatışma halinde olmasıdır. Hazır kalıplara, klişelere,
sözde reçetelere olan uzaklığıdır. Belirtmeliyiz ki, bu
çatışma esnasında kuramsal alanda sürdüğü ve
Brecht, savaş sonrasında yalnızca aydın-sanatçı kimliğiyle
değil, bir komünist olarak da sorumluluklarını yerine getirmeye
çabaladığı için geri döndüğü ülkesinde
dışlanmamış, kuramsal alandaki gerilim ilişkilere yansımamış,
Berliner Ensemle Tiyatrosu'nu kurup çalışmalarına orada
devam edebilmiştir.
Brecht'in kuramsal çabası ve klasik
gelenekle savaş
Brecht'i marksist sanat kuramcıları içinde
farklı kılan, herşeyden önce, onun sanata, sanat ve
kültür alanındaki sınıf egemenliğine tarihsel materyalist
yöntemin eleştirel silahıyla yaklaşabilmesidir. Devrimci sanatsal
pratiğinde gösterdiği ısrar ve titizliktir. O, bir bakıma
Marks'ın iktisat alanında uyguladığı yöntemi, benzer bir
biçimde sanat alanına uygulamaya çalışmıştır. Onun
için sanatta proletaryadan yana taraf olmanın bilinci ve temel
koşulu budur. Ancak bu gözle bakıdığında, sanat alanında
sürmekte olan sınıf savaşının ideolojik-politik görevleri,
herhangi bir kabalığa, biçimciliğe düşülmeden
anlaşılabilir. Brecht, en köklü sanat dalı olan tiyatroyu
kendisine örneklem seçerek kuramsal ve deneysel
çalışmalarına başlar. Fakat şiirde de bunu dener.
Ona göre, burjuva sanatının esası-özü,
antik Yunan tiyatrosunun klasik temalarının, figürlerinin ve
tarzının bugüne uyarlanmış çağdaş bir versiyonuna
dayanmaktadır. Kostümler değişmekte, isimler değişmekte,
oyuncular değişmekte, fakat temel amaç ve bu amacın temsilcisi
olan tiplemeler-roller aynı kalmaktadır. Hatta içerikte bile
çok fazla bir değişim olmamaktadır. Devrimci sanat anlayışını
("Epik tiyatro" olarak ün salsa da, aslında
"epik"i ve "tiyatro"yu aşmaktadır) buradaki
çözümlemeye borçludur.
Çözümlemesini iki kritik kavramla ifade
etmek mümkündür: Özdeşleşme ve Katharsis
(boşalma-sağaltım). Ona göre klasik sanatın bu iki temel
öğesi, burjuvazinin sanattaki hegemonyasının da
araçlarıdır.
Amaç ise, seyirciyi (halkı) sanatta
(sahnede) yaratılan yanılsamaya ortak ederek onu rahatlatmak ve
tiyatrodan (sanatın etki alanından) çıktığından normal
hayatına normal işine rahatlamış biçimde devam etmesini
sağlamaktır. Bir işçi ya da bir köle olarak gelen izleyici,
"doymuş", duygularını tiyatroda "boşaltmış"
(katharsise olmuş) bir şekilde hayata devam etmesi, kurulu düzenin
devamı demektir zira.
Bu sanat anlayışı (sahne düzeni ve bizzat oyun
yoluyla) daha tiyatrodayken seyirciyi dışlar, onu pasif izleyici bir
konumunda tutar. İzlediği şeyi anlaması ve eleştirmesi değil, onunla
(iyi karakterler, kahramanlarla) özdeşleşmesi istenir izleyiciden.
Oyun (sanat) uyaran, bilgilendiren değil, uyuşturan olmalıdır.
Kahramanlar, "nesne"leştirilmiş birer özdeşleşme
"özne"si olarak, herkesin yüce duygularını, bir
takım toplumsal ideallerini temsil etmelidir. (Bu idealler, oyunda olduğu
gibi gerçek hayatta da egemen sınıfın damgasını taşır, doğal
olarak) İzleyici adına, onun duygulanım dünyası içinden
yapılması gerekeni yapmalı, oyun olması gereken şekilde bitirilmeli,
dışarıda-gerçek hayatta tartışılacak-gerçekleştirilecek
hiçbir şey kalmamalıdır. Açıkta hiçbir şey
kalmamalıdır, bir tek soru işareti bile! Sahne öyle
düzenlenmelidir ki, seyirciye bunun içinde bir takım
olayların geçtiği gerçek dünyanın bir
"temsil"i olduğunu unutturabilsin ve yanılsama
katsayısını-oyunun etkisini artırabilsin. Oyuncular da, rollerini
öylesine sahici oynamalıdırlar ki, hayattaki herhangi bir
gerçek toplumsal karakteri en eksiksiz biçimde verebilsinler.
Rollerin, gerçek toplumsal varlıkları (efendiyi oynayan bir
"efendi", köleyi oynayan bir "köle"yi)
"temsil" ettikleri anlaşılmasın. Bunun için de oyuncu
oynadığı rolle mümkün olduğu ölçüde
özdeşleşmelidir. Bu başarılırsa, seyirci de kendisine verilen
"seyirci" rolünü daha iyi benimser. Böylece,
toplamda, sahne, roller, tema (yani sanatın temsil ettiği
gerçekler) gerçekle, gerçek sınıfsal ilişkilerle yer
değiştirmeye hizmet eder. Asıl gerçek tiyatronun dışında
bırakılır, oyunun yanılsamalı gerçeği seyirciye dayatılır.
Varılan yer, oyunun-rollerin bir temsil olduğunun unutturulması yoluyla,
izleyicinin gerçek hayata ve ilişkilere müdahalesini ortadan
kaldırmaktır. İşte, Brecht için sanatta burjuva gericiliği
kendisini bu temel üzerinden, kuşkusuz Antikçağ tiyatrosuna
eklenmiş bir dizi yenilikleri de src="http://www.kizilbayrak.net/uploads/RTEmagicC_brecht.jpg.jpg"
style="padding: 10px; width: 163px; height: 298px; float: right;" /> katarak
üretmektedir.
Biçim ve içerikte ne denli zenginleştirilme
yoluna gidilirse gidilsin, üzerinde ne kadar oynanırsa oynansın, bu
tarz ve anlayış esasta gericidir. Devrimci bir anlayış ve niyetle bile
olsa, kopya edilmesi değil, savaşılması gerekir. Zira, yanılsama
yaratmak, kitleleri pasifizme sürüklemek, işçi ve
emekçilere egemen anlayışın köhnemiş araçlarıyla
seslenmek, bu yolla onların salt duygularına hitap etmek, devrimci
sanatın, devrimci sanatçının işi olamaz. Sanatın,
üretimden, hayatın kendisinden koparılıp "yüce"
hegemonyasının kalıplarını parçalamalı, sahneyi hayatın
içinde kurmalıdır. Resimler tuvallere, resim galerilerine değil,
geniş duvarlarda da çizilmeli, caddelerde sergilenmelidir.
Boyacıyla ressam, taş yontucusuyla heykeltraş arasındaki yeteneksel ve
sınıfsal ayrım, duvarcılar ve taş ustaları lehine bozulmalı,
sermayenin büyümesi esasına göre oluşturulan
işbölümü ortadan kaldırılmalı, sanat ayrıcalıklı bir
işe değil, iş eğlenceli sanatsal ve kollektif bir niteliğe
dönüştürülmelidir. Verili üstün yetenekli
sanatçı kimliği reddedilmelidir. Sanat bir ayrıcalık,
sanatçı ayrıcalıklı bir üst kimlik olmaktan
çıkarılmalıdır. Sanat ürünleri ve sanatsal üretim
kitlelerin önünde diz çöküp tapınacakları
değil, gündelik yaşamda etkileşime girecekleri, dokunacakları,
eleştirecekleri, katılacakları, kendilerince yorumlayıp yeniden
üretecekleri bir faaliyet haline getirilmeli, buna uygun bir
biçim ve içeriğe kavuşturulmalıdır. Sanat, kitlelerin
dünyayı dönüştürme pratiğini geliştiriyor, buna
hizmet ediyorsa, ezilenlerin elinde gerçek bir silaha
dönüşür.
Sonradan bir parça geliştirilmiş biçimiyle bu
çerçevede özetlenebilecek Brecht'in sanatsal
anlayışının o günkü koşullarda ürettiği kilit kavran
"yabancılaştırma"dır. Sanatın bir temsil olduğu
gerçeğini karartmaya çalışan egemen klasik anlayışın
karşısına Brecht, yabancılaştırmayı, yaratılmaya
çalışılan yanılsamayı kırıcı-devrimci bir araç olarak
çıkarır. Burjuva sanatsal düzeneğe ve yaratılmaya
çalışılan ideolojik manipülasyona bir çomak gibi
sokulan bu kavram, basit bir tiyatrol teknik düzenleme değil, son
derece güçlü bir ideolojik silahtır. İzleyen (seyirci)
ve oynayan (oyuncu), oynanan oyun (sanatsal ürün) ve
gerçeklik arasına çekilmiş ve yüzyıllardır
kanıksanan bir tarihsel duvarı-bir ayrımı parçalayarak,
işçi ve emekçileri devrimci teorinin devrimci sanatının
silahlarıyla donatır, onları gerçek yaşamda da seyirci
koltuğundan siyasal sahneye çıkarır, sahneyi (sanatı)
dünyayı dönüştürmek üzere devrimci
müdahalenin bilinciyle ve devrimci eylemin yaratıcılığıyla
donatır. Brecht'in eserlerinde bu devrimci tarzın yarattığı
etkiyi R. Wintzen, şu coşku dolu kelimelerle ifade ediyor:
"Tiyatro sahnesinde o, ateşli bir tutkuydu sanki,
halkın ağzıydı, şiirsel bir şimşek ve yıldırım sesiydi, tatlı
bir aşk ezgisiydi."
Brecht'in sanatsal anlayışı ve eserleri insanları eğlendirmeye,
bu dünyayı boş gözlerle izlemeye yönelten değil, kavga
meydanına davet eden, onları kışkırtan bir savaş
çağrısıdır.
Brecht hem bir anlayış geliştirme hem buna uygun
ürünler sunabilme anlamında bir "buz kıran"
rolünü hakkıyla yerine getirmiştir. Sanatı mücadelenin
ateşinde sınanmış, geriye anlamlı bir miras bırakmıştır. Yarım
kalan eserini, eksik kalan çabasını tamamlamak proletaryanın
genç neferlerinin görevidir.
(Kızıl Bayrak, Sayı: 2000/30, 19 Ağustos
2000)
Kaynak : kizilbayrak.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder