Sendikalar Ne İçin
Var?
Kendi üyelerinin direnişini kıran; üyelerini
emperyalist politikalara teslim eden TEK
GIDA-İŞ...
Sendikalaşan işçiyi patron ağzıyla "terörist" diye
suçlayan; direneni sahiplenmeyen color="#d10000">SAĞLIK-İŞ...
"Öyle birkaç tane aklı evvel sapık provokatör var.
Bunları artık bu eylem sürecinde de tanıyorum. Onların bir
kaçının organize ettiği zaman zaman küfre kadar
götürdükleri oluyor. Nitekim Türk-İş'in önüne
de gidip aynı hareketleri yapmaya çalışan da o takım zaten. Biz
onları artık TEKEL işçisi olarak da görmüyoruz. 78
gün boyunca yuhalamaları da yaparak o eylemi sulandırdılar. O eylemi
yaparak kendilerini ön plana çıkarmaya çalışan bizim
gözümüzde ajan provokatördür." Bu satırlar
Türk-İş'e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası Başkanı Mustafa
TÜRKEL'e ait. Bu sözleri direnen Tekel işçilerine, onlarla
dayanışma içinde olanlara söylüyor.
"Sen kim oluyorsun benim sendikamın işleyişiyle ilgili araştırma ve
eleştiri yapıyorsun, bölücü, terörist." Bu
satırlar da Sağlık-İş Sendikası Şube Başkanı Ali TEPECİ'ye ait.
Tepeci bu sözleri Paşabahçe Devlet Hastanesi önünde
işe geri dönmek için direnen Türkan Albayrak için
söylüyor.
Evet yukarıda ifade edilen sözler ne bir patrona ne de devlet
yetkililerine ait. Bu sözler, işçiden yana, işçilerin
haklarını savunmak için kurulan sendika başkanlarına ait. İfade
tarzlarına baktığımızda bizlere bu nasıl bir sendika ve sendikacılık
sorusunu sordurtuyor.
En genel tanımıyla, işçilerin, çalışma yaşamına ilişkin
sorunlarını çözmek, ortak çıkarlarını ve haklarını
korumak, geliştirmek için kurdukları örgütlere sendika
deniyor.
Tanımda da anlaşıldığı üzere sendikalar, işçilerin
haklarını korumak, kollamak için kurulmuştur. Nedir bu haklar?
İnsanca yaşayacağı maaşının olması, çalışma saatlerinin
düzgün olması, çalışma koşularının insanca olması
gibi en temel haklar şeklinde sıralayabiliriz. Ülkemizde işçi
mücadelesine baktığımızda bu haklara kavuşmak için
sendikalar kurulmuştur. Çok eski bir tarihe sahiptir sendikalaşma.
Çok uzaklara gitmeden, yakın tarihten kısa da olsa anlatalım
işçi mücadelesini ve sendikalaşmasını. Bu anlatım
bugünü anlamamızda da yardımcı olacaktır.
'50'li yıllar. İşçiler, çalışma koşullarından rahatsız.
Çalışma saatleri düzensiz ve uzun. Maaşları yetersiz. Her
biri ayrı yerlerde, fabrikalarda olmasına karşın sorunları ortaktı.
Ayrı ayrı çıkan bu sesin birleşmesi, tek ses olması an
meselesiydi. Patlamaya hazır volkan misali sesler yükselmeye
başlamıştı fabrikalarda. Üreten, alın teri döken
işçilerdi ama bunun karşılığını alamıyordu. Patronlar,
kasalarını, midelerini doldururken onların payına açlık,
yoksulluk düşüyordu. Çağlayan bir ırmak misali her an
setleri aşıp varacaktı denize. İşte bu noktada birileri buna
"dur" demeliydi. Bu coşkun akan ırmağı sakinleştirilmeliydi.
Ve 1952'de Türk-İş kuruldu.
Türk-İş'in doğrudan ABD emperyalizminin isteği, onun icazeti ve
denetiminde kurulduğu çokça belirtilir. Ancak hemen belirtmek
gerekir ki bir ülkede işçilerin belirli bir mücadelesi ve
sendikal örgütlenme çabası yoksa emperyalizm durup dururken
kendi denetiminde de olsa sendika kurdurmaz. Onun çıkarı
öncelikle işçilerin tümüyle örgütsüz
bırakılmasındadır. Oysa Türkiye'nin ABD emperyalizmiyle yeni
sömürgecilik ilişkilerine girmesinin çok öncesinde
başlayan bir sendikalaşma çabası, işçilerin bu yönde
verdikleri mücadeleler vardır. Dolayısıyla Türk-İş'in sadece
tepeden inme bir anlayışla kurulduğunu söylemek işçi
sınıfının verdiği bu mücadeleyi hepten yok saymak olur. O zaman
burada tüm yetersizliklerine, eksikliklerine rağmen gelişen sendikal
harekete ABD'nin müdahale ederek denetim altına almasından söz
etmek daha doğru olacaktır. Nitekim Türk-İş'in kuruluşunda da
sadece devlet yanlısı, CHP ve DP'nin güdümündeki
sendikacılar yer almamıştır. İçinde ilerici, demokrat pek
çok işçi, sendikacı da vardır ama bunlar daha sonra yapılan
operasyonlarla tasfiye edilecektir. Böylece sarı sendikacılık
Türk-İş nezdinde kurumsallaşacaktır.
Türk-İş'in işçilerden uzaklaşması, işçilerin değil
patronların çıkarının savunucusu haline gelmesi DİSK'i
doğurmuştu. Ancak Türk-İş'e alternatif olarak kurulan DİSK'de
sınıf ve kitle sendikacılığından uzaklaştıkça reformistleşti
ve işçilerden koparak güç ve güven yitimine
uğradı.
Sendikaları sendika yapan sınıf örgütleri olmalarıdır.
İşçi sınıfının çıkarlarının savunucusu olmalarıdır.
Burjuvazi ile proletarya mücadelesinde proletaryanın ekonomik
koşullarını iyileştirirken sınıf bilincini de kazandırmasıdır
sendikanın temel işlevi. Oysa yaşadığımız karşılaştığımız
tablonun bununla ilgisi yoktur. Yukarıda aktardığımız iki alıntı bunun
çok somut bir örneğidir bizler açısından.
Hakları için, insanca bir yaşam için mücadele eden
işçilerin, sendikalarından aldıkları cevaba bakın. Sendika ve
sendikacıların tavrı işinden atılan, kazanılmış hakları elinden
alınan işçilerine sahip çıkması gereken, direnişi
büyütmesi gerekmez mi?
Direnen işçisini "provakatör",
"terörist" diye niteleyen sendika ve sendikacı nasıl bir
sendika ve sendikacıdır? Böyleleri ne kadar işçilerin
haklarını savunabilir ki? Onlar artık işçilerle aynı safta
değiller demektir. Ezenlerin, sömürenlerin sesi olmuşlar
demektir. Değilse söylediklerini, tavırlarını bir kez daha
gözden geçirsinler... Değilse koltuklarından kalkıp
direnenlerin çadırlarında otursunlar.
Devrimci İşçi Hareketi
(DİH)
Kaynak: yuruyus.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder