31 Ağustos 2010 Salı

Ramazan Amca Öldü

Ramazan Amca
Öldü

Ramazan
amcayı tanımıyordunuz büyük ihtimalle.
Ramazan Doğan, Seyhan Doğan'ın babasıydı. Asiye Doğan'ın
da eşiydi.
Ama siz onları da tanımıyordunuz zaten.
Belki Seyhan'ın hikâyesini bir yerlerden hatırlar gibisiniz.

Kayıp edilenlerin hikâyeleri birbirine benzer. Birini okumuşluğunuz
varsa hepsini hayal meyal de olsa hatırlarsınız.
Ramazan amca, 5 yıldır küçük oğlunun, böcük
gözlü kuzusunun peşinde her Cumartesi, diğer kayıp
yakınlarıyla birlikte Galatasaray'da oturma eylemindeydi.
Yolunuz oradan geçiyorduysa, o yoksul ve acılı kalabalık arasında
onu görmüşsünüzdür. Ama acılı yoksulların
yüzlerini ayırdedebilmek çok zordur.
Bu yazının armağanı Ramazan amcanın yüzü olacak. Ölmeden
birkaç ay önce çekilmiş bir fotografı.
Yanındaki, Leman Yurtsever. Kendisini birkaç kez anmışlığım
vardır. Aydınlık yüzüyle kayıp yakınlarının, işkence,
tecavüz mağdurlarının hep yanıbaşındadır.
1995 yılını hatırlayın. Henüz açılımdan söz etmiyor,
Kürtlerle en ufak yakınlık kurmaktan çekiniyorduk. Seyhan
Doğan 13 yaşındaydı. Mardin Dargeçitliydi. Zaten anılarımızda
hep o yaşta kaldı. 1995 yılının 29 Ekim gecesi, askerler evlerini
bastı. 13 yaşındaki Seyhan, 9 yaşındaki kardeşiyle birlikte
gözaltına alındı. Askerin hükmünden sual olunmazdı elbet.

Ama anası Asiye Doğan askeri tabura gitti. Oğulcuklarını sormaya.
"Merak etme, çocukların gelir" deyip yolladılar evine.

Birkaç gün sonra Hazni'yi serbest bıraktılar.
Tekrarlıyorum, Hazni 9 yaşındaydı. Benim oğlumla yaşıtmış o zaman.
Uzun tatilini oyundan oyuna koşarak geçiren nazlı oğlumla.
Hazni, eve döndüğünde artık tanıdıkları
çocukları değil. Büyüyüvermiş bir çırpıda.
İşkence gördüklerini anlatıyor ailesine. Filistin askısını
tarif ediyor. Tekrar ediyorum, 13 yaşındaki ağabeyi Seyhan'ı
askıya ters astıklarını anlatıyor 9 yaşındaki Hazni. Ona çok
ağır işkence ettiklerini anlatıyor.
Seyhan, yok ortalarda. Akıbetini öğrenmeye çalışan ailesi
çaresiz. İtilip kakılıyor. Ellerinden tutan, başlarını okşayan
kimseleri yok. Kime başvursalar, nafile. Oğullarından haber yok.
Bunun üstüne Asiye Doğan MED TV'ye çıkıyor.
"Ben devletten davacıyım" diyor. "Oğlumu
istiyorum" diyor.
13 yaşındaki Seyhan'ı kaybeden devlet Asiye'yi de
kaybediveriyor. Anacık da oğlunun peşinden o zifiri karanlığa dalıyor.
Ailenin başvurduğu resmi makamlar, Asiye'nin gözaltına
alındığını inkar ediyorlar.
Ama aile yılmıyor. Hepsi aynı zifiri karanlığa gönderilmeye razı.
"Haydi, kaybedin hepimizi."
11 gün sonra Asiye de o kanlı araftan dönüyor. Serbest
bırakılıyor. Oğlunun peşinden ateşe dalan ana çok ağır
işkenceden geçmiş. Sağlığı bozulmuş. Perişan halde. 11
günde kocamış.
Asiye Doğan, Seyhan'ını kaybetmenin kahrı ve
gördüğü işkencelerin yardımıyla hayatını kaybetti.
Bu arada Seyhan'ın hesabını vermeyen, akıbetini bilmezden gelen,
işlediği cinayeti inkar eden devlet, ailesinin bilgisi dışında,
Seyhan'ı öldü diye nüfus kütüğünden
düştü.
Anası ölünce Ramazan Doğan tek başına sürdürdü
mücadelesini. Seyhan'ın izini sürdü. O da
gözaltına alındı. O da gözaltında devletin şefkatinden
nasibini aldı. Gördüğü ağır işkenceler sonucu ellerini
kullanamaz hale geldi.
Ama kar kış demeden, her Cumartesi Galatasaray meydanındaydı. Kucağında
oğlu Seyhan'ın fotografıyla.
Bu ailenin başına gelenlerin yegane nedeni, korucu olmayı
reddetmişlikleriydi. Silahlanmayı reddetmenin bedelini hayatlarıyla
ödediler.
Ramazan amcanın da 24 Ağustos günü kalbi dayanamayıp
çatladı.
Ananın da babanın da oğullarının hiç değilse mezarına
kavuşabilmeye ömürleri yetmedi.
Şefkat küpü Başbakanımız Cumartesi Anneleri kendisine
sorulduğunda, "Ne iş yaptıklarını bilmiyorum, Cumartesi anneleri
birileri tarafından kullanılıyor" buyurmuştu, hatırlarsınız.

Ramazan Doğan da 31.07.2010'da  Galatasaray'daki 279.
Oturmada Başbakan'a şöyle sesleniyordu:
"Ben Ramazan Doğan. Gözaltında kaybedilen Seyhan
Doğan'ın babasıyım.
29 Ekim 1995'te, gece saat 03.00 sıralarında
Mardin-Dargeçit'teki evimize askerler tarafından
düzenlenen baskın esnasında 13 yaşındaki oğlum Seyhan Doğan 9
yaşındaki kardeşi Hazni ile birlikte gözaltına alındı. Olayın
hemen ardından eşim  Asiye Doğan, Dargeçit'deki
Tabur'a giderek "çocuklarım nerede?" diye sordu.
"Merak etme, gelirler" diye cevap verdiler. Eşim ertesi
gün tekrar Tabur'a gitti bu sefer " senin
çocuklarını bıraktık, eve gittiler, bir daha gelme" dediler.
Birkaç gün sonra 9 yaşındaki oğlum  Hazni'yi
serbest bıraktılar. Hazni bütün olanları bize anlattı.
Çocuklara işkence yapmışlar, filistin askısına asmışlar... Ama
Seyhan'dan bir daha haber alamadık. Annesi her gün
Seyhan'ı soruyor , dilekçeler veriyordu. Aramaktan
vazgeçmeyince  onu da gözaltına aldılar 11 gün
kendisinden haber alamadık. Gözaltındayken ağır işkence
gördü ve sağlığı bozuldu. Seyhan diye diye öldü.
Eskiden Galatasaray'a o gelirdi. Şimdi onun yerine ben geliyorum.
/>
Bizim bilgimiz dışında nüfus kütüğümüze
Seyhan'ın öldüğünü yazmışlar. Başbakan bizi
suçlayacağına  bu kaydı düşenleri araştırsın. Benim
oğlum daha çocuktu onu benim kucağımdan alıp
götürdüler. Başbakan ne yaptığımı bilmiyorsa
söyleyeyim; ben oğlumun kemiklerini arıyorum..."

YILDIRIM TÜRKER /
RADİKAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder