"Kimlik Prangası" mı? /
Sibel Özbudun
SİBEL ÖZBUDUN
"Gerçek evrenselcilik
(tümelcilik),
(tümelcilik),
çeşitliliğe (farklılığa) saygı duyar:
Evrenselciliğin kaynağı farklılıktır
(çeşitliliktir),
(çeşitliliktir),
ama farklılığın da kaynağı birliktir;
işte bu unutuluyor."[1]
Post-modernist yönelişlerin "sınıf" ile
"kimlik", ya da daha bağlamsal bir konumlandırmayla
"ekonomi-politik" ile "kültür" arasına
yerleştirdiği (ve benim "yapay" olduğunu öne
sürdüğüm) söylemsel dikotominin, sınıf temelli siyasa
girişimlerini, giderek sınıf üzerine düşünme
çabalarını kötürümleştirdiği, bir
vakı'a…
"kimlik", ya da daha bağlamsal bir konumlandırmayla
"ekonomi-politik" ile "kültür" arasına
yerleştirdiği (ve benim "yapay" olduğunu öne
sürdüğüm) söylemsel dikotominin, sınıf temelli siyasa
girişimlerini, giderek sınıf üzerine düşünme
çabalarını kötürümleştirdiği, bir
vakı'a…
Bu kötürümleşmenin, bu inşanın bir kutbunu
(Marksistler açısından "kimlik" kutbunu) görmezden
gelerek aşılamayacağı da öyle… Bir başka deyişle, bir
"sınıf-kimlik" kutuplaşması inşa edip, bu zıtlığın
"sınıf" ucunu "modası geçmiş",
"arkaik", "indirgemeci" vb. ilan ederek
"kimlik"i yeni toplumsal hareketlerin paradigması derekesine
yükseltmek, postmodern ("sol"?) siyaset açısından
ilerletici olabilir - böylelikle, iktidara ilişkin her türlü
savından vaz geçen postmodernist "sol", sonsuza dek
bölünmeye mütemayil parçalı kimliklerin
("kadın-siyahî kadın-genç siyahî kadın-eşcinsel
genç siyahî kadın- Güneyli eşcinsel genç
siyahî kadın… vb.) birbirleriyle müzakere
içerisinde kendilerini sonuna (sonsuza?) dek yaşadıkları bir
"sivil toplum"u kurgulayabilir. Hem de bu "sivil
toplum" üzerindeki sömürü ilişkilerini
(örneğin Çokuluslu şirketlerin egemenliği…)
sorunsallaştırmadan; ya da bu ilişkilerin "müzakere ya da
diyalog" içerisinde hafifletilebileceğini, giderek bir
"kazan-kazan" ilişkisine
dönüştürülebileceğini varsayarak…
(Marksistler açısından "kimlik" kutbunu) görmezden
gelerek aşılamayacağı da öyle… Bir başka deyişle, bir
"sınıf-kimlik" kutuplaşması inşa edip, bu zıtlığın
"sınıf" ucunu "modası geçmiş",
"arkaik", "indirgemeci" vb. ilan ederek
"kimlik"i yeni toplumsal hareketlerin paradigması derekesine
yükseltmek, postmodern ("sol"?) siyaset açısından
ilerletici olabilir - böylelikle, iktidara ilişkin her türlü
savından vaz geçen postmodernist "sol", sonsuza dek
bölünmeye mütemayil parçalı kimliklerin
("kadın-siyahî kadın-genç siyahî kadın-eşcinsel
genç siyahî kadın- Güneyli eşcinsel genç
siyahî kadın… vb.) birbirleriyle müzakere
içerisinde kendilerini sonuna (sonsuza?) dek yaşadıkları bir
"sivil toplum"u kurgulayabilir. Hem de bu "sivil
toplum" üzerindeki sömürü ilişkilerini
(örneğin Çokuluslu şirketlerin egemenliği…)
sorunsallaştırmadan; ya da bu ilişkilerin "müzakere ya da
diyalog" içerisinde hafifletilebileceğini, giderek bir
"kazan-kazan" ilişkisine
dönüştürülebileceğini varsayarak…
Tüm ideolojik aşındır(ıl)ma girişimlerine karşın
"sınıf"ı dünyayı kavramada önemli bir analiz
aracı, eşitlik-özgürlükten yana dönüştürme
mücadelesindeyse kaldıraç olarak görenler ise,
"kimlik" konusunda aynı lükse sahip değil, ne yazık ki.
Onlar, örneğin sevgili Tülin Öngen Hoca'nın sınıf ve
kimlik ilişkilerini irdeleyen yazılarından birinin son cümlesinde
yaptığı üzere ("İnsan ve insan
özgürlüğü bir bütündür.
Parçalanmış insan özgür değildir. Gerçek
özgürlük ve eşitlik, ancak sosyal var oluş koşullarının
bütünleşmesi ve eşitlenmesiyle olanaklıdır. Tek kelimeyle:
Farklılıkların reddi ve tüm kimliklerden
soyunmakla…")[2] kimliğe değgin
çetrefilli soru(n)ları bir kalemde silip atamazlar.
"sınıf"ı dünyayı kavramada önemli bir analiz
aracı, eşitlik-özgürlükten yana dönüştürme
mücadelesindeyse kaldıraç olarak görenler ise,
"kimlik" konusunda aynı lükse sahip değil, ne yazık ki.
Onlar, örneğin sevgili Tülin Öngen Hoca'nın sınıf ve
kimlik ilişkilerini irdeleyen yazılarından birinin son cümlesinde
yaptığı üzere ("İnsan ve insan
özgürlüğü bir bütündür.
Parçalanmış insan özgür değildir. Gerçek
özgürlük ve eşitlik, ancak sosyal var oluş koşullarının
bütünleşmesi ve eşitlenmesiyle olanaklıdır. Tek kelimeyle:
Farklılıkların reddi ve tüm kimliklerden
soyunmakla…")[2] kimliğe değgin
çetrefilli soru(n)ları bir kalemde silip atamazlar.
Çünkü, sevgili Öngen'in de kabul ettiği
üzere "insanlar arasında sınıf dışında başka
bağımlılık ve iktidar ilişkileri (cinsel, etnik, ırksal ve dinsel) ile
bundan türeyen çatışmalar tarih boyunca hep var
olmuştur." Dahası, kapitalizm, kendini sürdürmeyi olanaklı
kılan eşitsizliği, kendini önceleyen bu eşitsiz ilişkileri
eklemleyip yeniden tanımlayarak var etmiştir. Bu bakımdan,
Öngen'in yukarıda aktardığım "sınıf dışında"
nitelemesi de bir hayli sorunludur.
üzere "insanlar arasında sınıf dışında başka
bağımlılık ve iktidar ilişkileri (cinsel, etnik, ırksal ve dinsel) ile
bundan türeyen çatışmalar tarih boyunca hep var
olmuştur." Dahası, kapitalizm, kendini sürdürmeyi olanaklı
kılan eşitsizliği, kendini önceleyen bu eşitsiz ilişkileri
eklemleyip yeniden tanımlayarak var etmiştir. Bu bakımdan,
Öngen'in yukarıda aktardığım "sınıf dışında"
nitelemesi de bir hayli sorunludur.
Örneğin sınaî kapitalizmi mümkün kılan, kır ile
kent arasındaki (tarihsel olarak biçimlenmiş) eşitsizliktir: bu
eşitsizlik neticesinde açığa çıkan kırsal
mülksüzleşmişler biçimlendirmiştir sanayi
proletaryasını. Kadınların erkekler karşısındaki tarihsel madunluğu,
burjuvaziye ücret düzlemlerini çeşitlendirme, dolayısıyla
da işgücünü olabildiğince ucuzlatma avantajını
sağlamıştır. Ya da sömürge halklarıyla metropol arasındaki
cehennemî uçurumdur ki, sonraları metropol merkezlerine akacak
etnik yedek proletaryayı biçimlendirmiştir… vb.
kent arasındaki (tarihsel olarak biçimlenmiş) eşitsizliktir: bu
eşitsizlik neticesinde açığa çıkan kırsal
mülksüzleşmişler biçimlendirmiştir sanayi
proletaryasını. Kadınların erkekler karşısındaki tarihsel madunluğu,
burjuvaziye ücret düzlemlerini çeşitlendirme, dolayısıyla
da işgücünü olabildiğince ucuzlatma avantajını
sağlamıştır. Ya da sömürge halklarıyla metropol arasındaki
cehennemî uçurumdur ki, sonraları metropol merkezlerine akacak
etnik yedek proletaryayı biçimlendirmiştir… vb.
Şu hâlde, günümüzün
("sanayi-sonrası" olarak tanımlanan) postmodern toplumlarına
damgasını vuran (kimliksel) eşitsizliklerin büyük
bölümü, aynı zamanda sınıf literatürüne (tabii
sınıfı salt "iş güvencesine sahip, örgütlü,
sanayi işçileri - "mavi yakalılar" olarak algılamamak
ve bir "kolektif işçi"yi tahayyül etmek koşuluyla)
dahil edilebilir.
("sanayi-sonrası" olarak tanımlanan) postmodern toplumlarına
damgasını vuran (kimliksel) eşitsizliklerin büyük
bölümü, aynı zamanda sınıf literatürüne (tabii
sınıfı salt "iş güvencesine sahip, örgütlü,
sanayi işçileri - "mavi yakalılar" olarak algılamamak
ve bir "kolektif işçi"yi tahayyül etmek koşuluyla)
dahil edilebilir.
Öte yandan, daha önce de değindiğim
üzere,[3] neo-liberalizm (tarihin belki de en esnek, en
uyarlanabilir iktisadî-siyasal biçimlenişi olan) kapitalizmin
kimi modernist iddialarından vazgeçişine denk düşen bir
kültürel iklimin de biçimlendiricisi olmuştur.
üzere,[3] neo-liberalizm (tarihin belki de en esnek, en
uyarlanabilir iktisadî-siyasal biçimlenişi olan) kapitalizmin
kimi modernist iddialarından vazgeçişine denk düşen bir
kültürel iklimin de biçimlendiricisi olmuştur.
Açımlayayım: Modernizm, malûm, kapitalizmin
çocuğudur. Modernitenin öznesi olan, kabile, yerellik, cemaat,
akrabalık vb. bağlarından soyutlanarak devredilemez, vazgeçilmez,
bireysel haklarla donanmış yurttaş-birey de öyle… Ancak bu
yurttaş-birey, Kuzey metropollerinde örgütlü eylemleriyle
kazandığı "müktesep hakları" kümülatif olarak
ilerleten bir işçi sınıfını biçimlendirdiği
ölçüde, Kuzey kapitalizmi açısından giderek
taşınamaz bir yüke dönüşecektir.
çocuğudur. Modernitenin öznesi olan, kabile, yerellik, cemaat,
akrabalık vb. bağlarından soyutlanarak devredilemez, vazgeçilmez,
bireysel haklarla donanmış yurttaş-birey de öyle… Ancak bu
yurttaş-birey, Kuzey metropollerinde örgütlü eylemleriyle
kazandığı "müktesep hakları" kümülatif olarak
ilerleten bir işçi sınıfını biçimlendirdiği
ölçüde, Kuzey kapitalizmi açısından giderek
taşınamaz bir yüke dönüşecektir.
En yetkin tahlillerinden bazılarını Tülin Öngen'in
yazılarından okuyarak öğrendiğimiz üzere neo-liberal
kapitalizm, kendisini sınırlayan denge unsurlarından (sosyalist sistem
gibi) kurtuldukça, ilk edimlerinden birinin bu ("aşırı
güçlenmiş") Kuzeyli proletaryadan kurtulmaya kalkışmak
olması, bu nedenle şaşırtıcı değildir.
yazılarından okuyarak öğrendiğimiz üzere neo-liberal
kapitalizm, kendisini sınırlayan denge unsurlarından (sosyalist sistem
gibi) kurtuldukça, ilk edimlerinden birinin bu ("aşırı
güçlenmiş") Kuzeyli proletaryadan kurtulmaya kalkışmak
olması, bu nedenle şaşırtıcı değildir.
Neo-liberal kapitalizm, işçi sınıfını yeryüzü
ölçeğine (Güneydoğu Asya'daki "ter
atölyeleri"nde günde 15-16 saat çalışıp elektronik
gereçleri üreten genç kadınlar; ABD'de hizmet
sektöründeki kaçak "Latino" emekçiler;
Avrupa'nın "karakafaları"; Afrika'da madenlerde
çalıştırılan kabile mensupları; ve tüm dünyada
kapitalist üretim sistemine eklemlenerek ona kan taşıyan dev bir
kayıtdışı sektör…) yayarken, aynı zamanda onu
"toplumsal sermaye" adı altında
"etnikleştirmekte"dir: Modernist, rasyonel vb.
"ethos"tan soyarak kabilesel, yerel, cemaatsel bağlarına irca
etmektedir. XIX.-XX. yüzyıl sanayi proletaryası deneyimi, yani
bireysel (giderek toplumsal) "hak"larla donanmış (bu hakların
sınıf mücadelelerinin sonucu olması gerçeği bir yana),
homojen (ulusal), örgütlü işçi sınıfı deneyimi,
kapitalizme pahalıya patlamıştır, çünkü. "Cemaat
üyesi", "modern birey"e göre çok daha
kanaatkâr olmanın yanı sıra, toplumsal masraflarını
üstlenmeye hazır bir topluluğun (köy, komün, aşiret,
cemaat…) üyesi olmakla, daha zahmetsizdir de…
ölçeğine (Güneydoğu Asya'daki "ter
atölyeleri"nde günde 15-16 saat çalışıp elektronik
gereçleri üreten genç kadınlar; ABD'de hizmet
sektöründeki kaçak "Latino" emekçiler;
Avrupa'nın "karakafaları"; Afrika'da madenlerde
çalıştırılan kabile mensupları; ve tüm dünyada
kapitalist üretim sistemine eklemlenerek ona kan taşıyan dev bir
kayıtdışı sektör…) yayarken, aynı zamanda onu
"toplumsal sermaye" adı altında
"etnikleştirmekte"dir: Modernist, rasyonel vb.
"ethos"tan soyarak kabilesel, yerel, cemaatsel bağlarına irca
etmektedir. XIX.-XX. yüzyıl sanayi proletaryası deneyimi, yani
bireysel (giderek toplumsal) "hak"larla donanmış (bu hakların
sınıf mücadelelerinin sonucu olması gerçeği bir yana),
homojen (ulusal), örgütlü işçi sınıfı deneyimi,
kapitalizme pahalıya patlamıştır, çünkü. "Cemaat
üyesi", "modern birey"e göre çok daha
kanaatkâr olmanın yanı sıra, toplumsal masraflarını
üstlenmeye hazır bir topluluğun (köy, komün, aşiret,
cemaat…) üyesi olmakla, daha zahmetsizdir de…
"Sınıf" kavramını "kimlik"le ikame etmenin
neo-liberal burjuvaziye sağladığı sayısız yararlardan, daha önce
de söz etmiştim. Ancak şurası da bir gerçek; bugün
neo-liberalizmin postmodernist ideologlarla elele vererek şişeden
çıkarttığı kimlik cini, onu görmezden gelerek, yok sayarak
geri sokulamaz.
neo-liberal burjuvaziye sağladığı sayısız yararlardan, daha önce
de söz etmiştim. Ancak şurası da bir gerçek; bugün
neo-liberalizmin postmodernist ideologlarla elele vererek şişeden
çıkarttığı kimlik cini, onu görmezden gelerek, yok sayarak
geri sokulamaz.
Marksistler, bugün hızlı bir genleşme gösteren
"kimlik" tartışmalarının "sınıfa
mündemiç" yönlerini günışığına
çıkartarak, ortada bir "sınıf-kimlik dikotomisi"nin
olmadığını, kimliğin ekonomi politikte biçimlenen
eşitsizliklerin gündelik yaşamdaki (farklılaşmış)
kültürel tezahürleri olduğunu vurgulamakla, bu yapay
zıtlığın üstesinden gelmenin araçlarını yaratabilir.
Böylelikle de, yalnızca emeğin sömürüsünü
değil, ona eklemlenmiş, onu mümkün kılan, onu payandalayan
tüm tahakküm biçimlerini (ırksal, etnik/ulusal, cinsel
tahakküm) ortadan kaldırmanın önünü açmış
olur. Sınıf ile kimlik kavramlarını birbirine rakip/dışlayıcı
kategorilermiş gibi ele almayarak aynı görüngünün
farklı veçheleri olarak gören bir yaklaşım ile, nasıl
kadının kadın olmaklığı inkâr etmeksizin özgür ve eşit
yaşayababileceği bir dünya kurgulamak mümkünse,
Kürt'ün (ya da Laz'ın, Boşnak'ın, Olmec
yerlisinin, Aborijin'in, !Kung San'ın…) insanlığa
zenginlik katan kültürel dağarcığından vazgeçmeksizin
ekmeğin kardeşçe paylaşıldığı sömürüsüz bir
yaşamı kurma kavgasına katılması olanaklıdır…
"kimlik" tartışmalarının "sınıfa
mündemiç" yönlerini günışığına
çıkartarak, ortada bir "sınıf-kimlik dikotomisi"nin
olmadığını, kimliğin ekonomi politikte biçimlenen
eşitsizliklerin gündelik yaşamdaki (farklılaşmış)
kültürel tezahürleri olduğunu vurgulamakla, bu yapay
zıtlığın üstesinden gelmenin araçlarını yaratabilir.
Böylelikle de, yalnızca emeğin sömürüsünü
değil, ona eklemlenmiş, onu mümkün kılan, onu payandalayan
tüm tahakküm biçimlerini (ırksal, etnik/ulusal, cinsel
tahakküm) ortadan kaldırmanın önünü açmış
olur. Sınıf ile kimlik kavramlarını birbirine rakip/dışlayıcı
kategorilermiş gibi ele almayarak aynı görüngünün
farklı veçheleri olarak gören bir yaklaşım ile, nasıl
kadının kadın olmaklığı inkâr etmeksizin özgür ve eşit
yaşayababileceği bir dünya kurgulamak mümkünse,
Kürt'ün (ya da Laz'ın, Boşnak'ın, Olmec
yerlisinin, Aborijin'in, !Kung San'ın…) insanlığa
zenginlik katan kültürel dağarcığından vazgeçmeksizin
ekmeğin kardeşçe paylaşıldığı sömürüsüz bir
yaşamı kurma kavgasına katılması olanaklıdır…
"Büyük İnsanlığın" tüm baskı ve
sömürü biçimlerinden kurtularak eşitleşmesi ve
özgürleşmesinin yöntemi olarak Marksizm, böylelikle
kendisine yöneltilen (haksız!) "iktisadî
indirgemecilik" töhmetinden kurtulup, eşitlik ve farklılığın
aynı anda yaşanabileceğine dair bir tahayyül olarak tesis
edilebilir.
sömürü biçimlerinden kurtularak eşitleşmesi ve
özgürleşmesinin yöntemi olarak Marksizm, böylelikle
kendisine yöneltilen (haksız!) "iktisadî
indirgemecilik" töhmetinden kurtulup, eşitlik ve farklılığın
aynı anda yaşanabileceğine dair bir tahayyül olarak tesis
edilebilir.
4 Ağustos 2010 14:58:49, Çeşme Köy
N O T L A R
[*] Newroz, Yıl:4, No:141, 6 Ağustos 2010…
[1] Edgar Morin, Libération, 27 Kasım 2009.
[2] Tülin Öngen, "Kimlik prangasından
kurtulmak", Birgün, 9 Temmuz 2010.
kurtulmak", Birgün, 9 Temmuz 2010.
[3] Sibel Özbudun, " href="http://www.ivmedergisi.com/s%C4%B1n%C4%B1f-ile-etnisite-ger%C3%A7ekten-ba%C4%9Fda%C5%9Fmaz-m%C4%B1.html">Sınıf
ile Etnisite: Gerçekten de Bağdaşmaz mı?", Newroz,
Yıl:4, No:133, 27 Mayıs 2010, s. 6.
ile Etnisite: Gerçekten de Bağdaşmaz mı?", Newroz,
Yıl:4, No:133, 27 Mayıs 2010, s. 6.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder