14 Ekim 2010 Perşembe

'Birikim'in Vedası

'Birikim'in
Vedası

REFARANDUM SONRASI TÜRKİYE VE SOL
ÜZERİNE NOTLAR

Referandum sol içerisindeki ayrışmayı bir yarılma olarak
açığa çıkardı. Bu yalnızca fikri değil aynı zamanda
ahlaki bir kopuştur ki bundan önce sol içinde yaşanan kimi
farklı tutum alışlar etrafındaki ayrışmaların ötesindeki bir
kopuştur.

Mağdurlar Kendi Hesabını Kapattı Mücadele
Sürüyor

AKP, referandumu 12 Eylül ile hesaplaşma olarak sunarak, 12 Eylül
faşist darbesine karşı olan herkesi kendi arkasına dizmeye
çalıştı. Liberal-muhafazakar kesimlerin tarihi yeniden yazma
çabasının parçası olarak 12 Eylül‘ün
hikayesi de bu süreçte yeniden yazılmaya
çalışıldı.

Geçtiğimiz günlerde Demirel‘in de ‘Kenan Evren
Cumhurbaşkanı olmak istediği için 11 Eylül günü
Türkiye bir kan gölüydü‘ sözlerinde ifade
edilen bir 12 Eylül tarihi referandum boyunca işlendi. Bu kesimler, 12
Eylül‘ü üç-beş genaralin iktidar hırsının bir
sonucu olarak tartışırken, 12 Eylül öncesinde yaşanları da
darbe ortamını hazırlamak için cuntacılar eliyle sahneye konulan
bir oyun olduğunu iddia ediyorlar. Buna göre de sağ ve sol aynı
merkezler tarafından ellerine tutuşturalan silahlarla birbirini vurarak
‘kullanılmışlar‘.

AKP‘nin ve cemaat çevrelerinin 12 Eylül ile hesaplaşmak
dediği hadise işte bundan ibarettir. Böylece aslında sözde 12
Eylül ile hesaplaşma adına egemenler 12 Eylül‘ü
aklamaya bunu yaparken de devrimcileri bir kez daha yargılayamaya
giriştiler. Bazıları da 12 Eylül‘ün hesabını sormak
adına bu oyunun parçası olup gazetelerde-televizyonlarda
‘solun kullanıldığını, boş hayaller peşinde
koştuklarını‘ anlatıp durdular.

Kimileri de bu tartışmayı referandumda ‘evet‘ demenin
gerekçesi haline getirip ‘hayır‘ diyenleri de
‘Kenan Evren‘i savunmakla suçlamaya‘
çalıştılar. Esasında bunlar egemenlerin 12 Eylül‘ü
aklayarak, bu defterini kapatılmasına ‘evet‘ demiş
olduklarının bile farkına varmadan keskin bir darbe karşıtlığı adı
altında darbelerin gerçek nedenleri olan emperyalizmin ve sermaye
çevrelerinin etkilerinin gizlenmesine katkı sundular.

Neticede bu çevreler açısından 12 Eylül defteri
kapanmış oldu. Çünkü onlar 70‘li yıllar boyunca
gelişen devrimci mücadele tarihini kendi kişisel tarihlerinden ve
gördükleri acılardan ibaret gördüklerinden, 12
Eylül ile hesaplaşmayı da bu çerçevede mahkeme
kapısında verdikleri bir dilekçeyle halletmiş oldular.

12 Eylül‘ü bir kuşağın acıları ile birlikte faşist
darbeye karşı geliştirilen bir büyük direniş hareketi olarak
görerek, bu direnci 12 Eylül ile birlikte gelişen
sömürü düzenine karşı mücadele içerisinde
sürdürenler içinse mücadele sürüyor.

Birikimin Vedası
Solda yaşanan yarılmanın bir yansıması da Birikim Dergisi‘nin son
sayısında Ömer Laçiner tarafından yazılan ‘veda
hutbesi‘ oldu.

Ömer Laçiner, referandumu ‘bir gedik açılacak,
sınıfsal zeminlerde mücadele etme imkanı çoğalacak‘
şeklinde teorize ederek desteklemişti. Laçiner‘in
yönettiği Birikim Dergisi uzun zamandır zaten bu tez etrafında
küreselleşme ve AB sürecinin ve AKP‘nin desteklenmesini
gerektiğini savunuyordu. Birikim‘in bu görüşleri sol
içerisinde bir dönem kısmı bir etki yaratmış olsa da giderek
etkisizleşip solun bir mücadele konusu haline zaten gelmişti.
Dolayısıyla Laçiner‘in ‘yolun sonuna geldiğimizi kabul
etmek zorundayız‘ dediği hadise zaten sol tarafından tescil
edilmişti. Laçiner şimdi bu vedayla yalnızca ‘hayır biz
istifa ettik‘ tavrını sergilemiş oluyor.

Laçiner, ‘Yeni Bir Dönemin Eşiğinde‘ imzalı baş
yazıda referandum sonuçlarını birlikte ‘Türkiye
siyasetinin yeni koordinatlar bazında şekillenmesini kaçınılmaz
kılan bir döneme girdiğimizi herkesin kabullenmiş olduğunu
görüyüroz‘ diyor. Herkesin bu yeni koordinatlar
çerçevesinde bir iç hesaplaşmayla değişim
sürecine dahil edilmesinin zorunluluğundan söz eden
Laçiner‘in ‘yeni koordinattan‘ kasettiği ise
AKP‘nin temsil ettiği liberal-muhafazakar hegemonya olsa gerek.

Laçiner, ‘evet‘ diyerek desteklediği referandumun
AKP‘yi nasıl güçlendirdiğini de şöyle anlatıyor;
‘AKP, özel olarak Tayyip Erdoğan liderlik konum ve
performansını bir kat daha pekiştiren bu referandum sonuçlarının
rehavet verici etkisiyle sözü ediler bir iç dalgalanma
yaşanmaksızın; tüm gayretiyle iktidar konumunu tahkim etmeye
uğraşacaktır bu süreç boyunca.‘ Laçiner‘in
yazdıkları zaten referandum öncesinin de malumuydu. ‘Evet‘
diyenlerde bilerek ve isteyerek zaten buna evet dediler.
Laçiner‘de yazısında bundan yakınmıyor aksine bu durumu
‘yeni bir dönemin başlangıcı‘ olarak selamlıyor.

Sosyalist sola ilişkin tespitlere gelirsek bütün kavramları ve
yazının ruhuna sinen hınçla ‘tükenmişlik‘ ifade
edilmeye çalışıyor. Laçiner‘e göre sosyalist
hareketin ‘gücünü,
potansiyelini,fikri-entellüktüel gücünü
yitirmesinin‘ nedeni ise Birikim‘in onca çabasına rağmen
bir türlü onların söylediği çizgiye gelmemesi yani
AKP‘nin kuyruğuna takılmamış olması.

Laçiner gibilerin ‘tükenme‘ dediği ise asıl olarak
solun kendi öz gücünü dayanarak, kendi iddiaları ve
değerleriyle kendi eksen ve mücadelesini tanımlama çabasıdır
ki bu her tür yenilgiye bedeldir. Varsın onlar şimdi referandumun
zafer sarhoşluğu içerisinde bizim bu yenilgimizi kutlasınlar!

Düzenin Operasyonel Güçleri Görev
Başında

Düzenin operasyonel güçlerinden DSİP‘in Başkanı
Doğan Tarkan da referandumda oynadıkları rolün bir
ödülü olarak Başbakan‘ın
‘teşekkürünün‘ ardından bir de Zaman‘dan
‘aferin‘ aldılar. Bu da yetmedi Nuriye Akman‘ın
uyarısıyla amblemlerinin de kendilerine uygun olmadığını anlayarak,
değiştirmeye karar verdiler.

D.Tarkan, referandum süresince kanal kanal gezerek ‘bir sosyalist
olarak evet dediklerini‘ anlatmış, gerici burjuva medyası da bakın
solcular da ‘evet‘ diyerek bunu gözümüze sokmaya
çalışmıştı. D.Tarkan ‘yetmez‘ diyerek düzen
için çalışmaya devam ediyor, bu kez ise sola küfretmek
dışında bir de itiraflarda bulunuyor.

Bu muşmula suratlıların iddiaları üzerine konuşmaya gerek dahi
olmayacak şekilde nasıl bir görev üstlendikleri ortada. Ancak,
Nuriye Akman‘ın, ‘Partinizin amblemi kızıl yumruk. Bu
çağda hiç de sempatik ve akılcı bir sembol sayılmaz.
Değiştirmeyi düşünmez misiniz? sorusuna, ‘Doğru
diyorsunuz o yumruğu değiştirmek lazım. Daha nazik bir şey bulmak
lazım‘ diyen D.Tarkan‘a bir öneri de bulunalım; 
‘kızıl yumruk‘ yerine ‘yetmez ama buna da
şükür‘ çizgisine uygun ‘avuç açan
el‘ yapın ambleminizi. Böylece cemaatin bir kez daha takdirini
kazanırken kendinize yakışanı da yapmış olursunuz!

ELİF YÜCEL

 

 

Kaynak: birgun.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder