28 Ekim 2010 Perşembe

“Grevler ülkesi” Fransa’dan

"Grevler ülkesi"
Fransa'dan

 25 Ekim
2010

style="mso-ansi-language:
TR">An itibariyle Fransa’daki 12 rafineriden 7’si halen işgal
altında. Sokaklar bugün de sendikaların düzenlediği eylemlere
şahit oluyor, liseliler ayakta, trenler biraz daha işlek ama
çalışanların %25’i eylemlerde... Yani aslında
alışılageldik bir olay: Fransa grevde.

style="mso-ansi-language:
TR">Emeklilik yaşının artırılmasını öngören yasanın
Senato’ya onaya sunulmasıyla birlikte grevler Fransa’nın
tümüne yayılmış durumda.

style="mso-bidi-font-weight:
normal">Nedir bu emeklilik
yaşı meselesi?

style="mso-ansi-language:
TR">Emeklilik yaşı şu an Fransa’da teoride 60 pratikte ise 65. 60
yaşında emekli olabilmeniz için bu ülkede 40 yıl civarında
çalışmanız gerekiyor. Yani «kariyerinize» 20 yaşında
başlarsanız 60 yaşında emekli olmamanız için hiçbir
sebep yok. Ancak üniversite okuma oranının hayli yüksek olduğu
bu ülkede 60 yaşında emekli olmak hayalden öteye gidemiyor. 65
yaşına geldiğinizde ise çalışıp çalışmadığınıza
bakılmaksızın emekli oluyorsunuz. Reformlarla birlikte limit yaşın (62-
67) olması öngörülüyor. Yani 65‘inden sonra iki
yıl daha çalışma hayatı… Tabii iş bulursanız... 50 yaş
üstü insanların zorlukla iş bulduğu günümüz
özel sektörüne şöyle bir göz atacak olursak,
durumun ne kadar vahim olduğu bir kez daha ortaya çıkar. İşsiz
kalma ihtimali artan genç nüfusun yanında, yıllarca
çalışmadan, çalış(a)madan emekliliği bekleyecek bir
yaşlı nüfus…

style="mso-ansi-language:
TR">İşte bu yüzden ayaklanıyor Fransızlar; geleceklerinin
üç kuruş paraya satılmasını engellemek için. style="mso-spacerun:yes"> 

style="mso-bidi-font-weight:
normal">Grevler başarıya
ulaşabilir mi ?

style="mso-ansi-language:
TR">Mayıs 68’den sonra 1994’te de Fransa’da
büyük eylemlilikler gerçekleştirilmiş ve milyonlar yine
sokağa dökülmüştü. Fakat özel sektörün
gazabına uğramış sendikaların belki de ilk önemli sınavı
bugünkü grevler ve eylemler. O nedenle bugün yaşananları,
çok uzun zamandır görülmeyen bir hareketliliğin verdiği
coşkuya tamamen kapılmadan, nesnel bir bakışla da değerlendirmek
gerekiyor.  

style="mso-ansi-language:
TR">Öncelikle şunu belirtmekte yarar var; grevler dış ülkelerden
ne kadar “ateşli” gibi görünse de halkın çok
büyük bir bölümünden izole edilmiş durumda.
Özel sektörde çalışan insanlar mesai günlerinde
şirketlerini terk etmiyor, iş bırakmıyor, yavaşlatmıyorlar. Sendikalar
bu kesimden çok büyük oranda kopuk. Sendikaların özel
sektör çalışanlarını örgütleme konusundaki
yetersizliklerinin üzerinde mutlaka kafa yorulmalı.

style="mso-ansi-language:
TR">Bir yanda milyonlar sokağa dökülürken diğer yanda on
milyonlar işlerine gidip geliyor ve “pasif destek”ten
fazlasını vermiyor. Yapılan bir araştırmaya göre Fransızların
%70’i grevleri haklı buluyor. Ama yalnızca televizyondan
izleyerek… Demiryolları işçileri ise tam bir hayal
kırıklığı yarattı. Metrolar, banliyö trenleri neredeyse aksamadan
çalışmaya devam ediyor. Bu da greve destek olan pasif,
örgütsüz kesimin iş gücüne vurucu darbeyi
yapmasını engelliyor. Bundan 3 yıl önce bile yapılan bir grevde
yüz binler işine gidememiş ve gönülsüzce de olsa greve
katılmak zorunda kalmışlardı (Demiryolları ile ilgili yeni bir yasayı
protesto etmek amaçlı yapılmış grevlerdi).

style="mso-ansi-language:
TR">Grevlerin bu sefer kazanılma ihtimali var. Fakat gittikçe
düşen kamu istihdamının grevlerde ne denli bir
güçsüzlük, bölünmüşlük
yarattığını ve yaratacağını görmemek de
öngörüsüzlük olur. Yine de son yıllardaki
eylemliliklere göre sendikaların bazı kararlı hareketleri insanları
umutlandırıyor ve takdir topluyor. Her ne kadar bu grev sonuca ulaştıktan
sonra her alanda örgütlenme perspektifli bir mücadelenin
sürekliliği olmayacağını bilseler de…

style="mso-bidi-font-weight:
normal">Reformizmin
tıkandığı nokta

style="mso-ansi-language:
TR">“Başka bir yolu var!
Büyük şirketlere daha çok vergilendirme! Zenginliğin daha
iyi üleştirilmesi!
”. 
Fransa’da mevcut en büyük sendika olan CGT’nin
(çoğunlukla komünistlerin güdümünde olan)
dâhiyane sloganı. Kısacası talepler, günümüzdeki
kadar keskinleşmiş bir sınıf mücadelesinin gerektirdiği
keskinlikten çok uzak. Hiçbir sendika “sosyalizm”in
lafını bile edemiyor. Halbuki milyonları sokağa dökebilmiş
sendikalardan, örgütlülüklerden daha cesur, daha ileri
sloganlar ve adımlar bekleriz. Oysa karşımızda Senato’nun yanına
bile yaklaşmayan, uzaktan uzaktan ‘emeklilik reformuna hayır’
diyen dağınık eylemler… Ama bir yanda da milyonlar;
şikâyetleri ve gelecek endişesi olan milyonlar...

style="mso-ansi-language:
TR">Reformizmin tıkandığı nokta tam da burası. Hayatın
küçük reformlarla düzeltilebileceğini, kapitalizmin
daha az hırçın olacağını düşünenler “yanı
başlarındaki gerçek”ten büyük bir tokat
yemişlerdir. İşsizlik, evsizlik gibi “gelişmiş” bir
ülkede bulunmaması beklenen sorunlar bugün hâlâ
tartışılan ama çözümü bulunamayan ve gittikçe
büyüyen sorunlar halindedir Fransa’da. Ücretli
çalışanların elinden haklar birer birer alınıyor. Dünya
pazarında rekabet gücü Amerikalı şirketlere göre daha az
olan Fransız şirketlerinin, kendilerine çok maliyetli gelen iş
gücünü ve sosyal harcamaları azaltmayı kaçınılmaz
olarak dayattığını, bu sistemin böyle işlediğini halka
göstermeye çalışarak oluşturmalıdırlar sendikalar ve
sosyalistler taleplerini. Bu talep de elbette yalnızca büyük
Fransız sermayelerinin daha adil bölüştürülmesi olamaz.
O yüzden, mücadelenin içeriği bakımından bir Mayıs
68’den bahsetmek şu an için pek mümkün değildir. Ne
zaman ki sendikalar, partiler “savunmadan, saldırıya
geçme” fikrini edinirler, o zaman Mayıs 68’den
bahsedebiliriz. 

style="mso-ansi-language:
TR">Sonuç olarak; Fransa’da grevler tüm olumlulukları ve
olumsuzluklarıyla devam ediyor. Halk, “mezarda emeklilik
yasası”na karşı çıkıyor. Yalnızca mücadele
geleneğinin hatırlanması bile grevleri desteklenmeye ve ümitlenmeye
değer kılıyor.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder