Türkan Albayrak: Başhekim
kendi gibi yaşıyorum sanıyor galiba
İnsan haksızlığa uğrarsa önünde iki yol
vardır. Ya "düzen böyle" deyip sineye çekmek, ya
da düzeni değiştirmek için mücadele etmek... Ama
mücadele verebilmek cesaret işidir. İnsan en azından yola beraber
çıkabileceği birilerini arar yanında. Eğer kimse yoksa, akla gelen
tek bir cümle vardır: "Ben mi değiştireceğim bu
düzeni!"
105 gündür Paşabahçe Devlet Hastanesi'nin
bahçesinde kurduğu çadırda yaşayan Türkan Albayrak ise
bu cümleye sığınmadı. Hastanede asgari ücretle temizlik
işçisi olarak çalışan ve her sene sözleşmesi
feshedilerek yenilenen Türkan Albayrak, "Bu defa bu
sözleşmeyi imzalamayacağım, haklarımdan
vazgeçmeyeceğim" dedi. Bunun karşılığı işten
çıkarılmak oldu.
Albayrak evine dönmek yerine, "Tek başıma da olsa bu
mücadeleyi vereceğim, çünkü gidecek başka yerim
yok" dedi ve hastanenin bahçesine bir çadır kurarak orada
yaşamaya başladı. Terörist dediler, diğer hastane
çalışanlarının onun yanına gitmesini engellediler, 'Nasılsa
kış gelince evine döner' dediler. Ama Türkan Albayrak
mücadelesini sürdürmeye devam etti ve kış geldiğinde de
devam edeceğini söylüyor. Diyor ki, "Başhekim kış gelirse
eve döneceğimi söylüyormuş. Başhekim bilmiyor ki...
Herhalde onun gibi yaşıyorum zannediyor evimde."
Hem Türkan Albayrak artık eskisi kadar yalnız da değil. Hastaneye
gelenler, civar muhitte oturup onu ziyaret etmeye gelenler, hatta liseden
çıkıp üniforması ile çadıra koşup; 'Sizinle
tanışmak istiyoruz' diyenler... Hepsi çadıra uğrayıp, "Abla,
inşallah yakın zamanda dönersin işine" diye onun yanında
olduklarını söylüyorlar.
İşe geri alınana kadar mücadelesinden vazgeçmeyeceğini
söyleyen Türkan Albayrak ile 105 gündür hiç
ayrılmadığı çadırında konuştuk.
Dile kolay, tam 105 gündür bu eylemi
sürdürüyorsunuz, evinize gitmiyorsunuz. Yorgun musunuz?
100 gün önce nasıl kararlıysam, hala aynı
kararlılıktayım. Direnişi işe geri dönünceye kadar devam
etireceğim. Çünkü başlangıç sebebim beni haksız
yere işten atmalarıydı. Ben de "Evime gitmeyeceğim. Hastanenin
bahçesinde oturacağım. İşe geri dönünceye kadar orada
duracağım. Bana yapılan haksızlıkları herkese anlatacağım.
Suçlu olan ben değilim. Suçlu olan işveren. Bunu herkese
göstereceğim” dedim. O zamanlar ne zorlukla karşalaşacağımı
ve kazanacağım şeyleri hiç düşünmemiştim. Mesela
polisle karşılaşmayı düşünmemiştim. Ama beni zorlayan
sebepler de beni yıldırmadı. Çünkü benim bir amacım
vardı.
100 günde işe dönmeyi bekliyor muydum... Beklediğim anlar da
oldu. Ben içerideki kişilerin desteğinin olacağını
düşünmüştüm ilk başlarda. Onların bir yaptırımı
olur diye düşünmüştüm. Ama beni işten çıkarır
çıkarmaz işveren içeride de insanları tehdit etti. Benim
işe geri dönmem için imza veren çalışanları,
memurları, doktorları, hemşireleri bile sorguladı. İşte “Bu
kadın bölücüdür, teröristtir. Siz de mi
öylesiniz? Sizinle ilgili polis soruşturması olur" gibi şeylerle
içerideki desteği tamamen kestiler.
Bunu yapan başhekimlik mi?
Evet, başhekimlik. Hatta bana karşı şöyle bir imza
toplamışlar. “Biz Türkan Albayrak’ın işten atılmaması
için imza verdik. Ama bu çadır kurulduktan sonraki olaylarla
ilgimiz yoktur. Biz onun çadır kuracağını bilmiyorduk" diye.
Bu kağıdı imzalatanlarla konuştuk, “İdare tarafindan sorgulandık.
Biz de sürülmemek için geri imza attık” dediler.
HİÇ MAAŞIN ARTMADAN EN AĞIR KOŞULLARDA
ÇALIŞANSIN
İnsan bir anlık bir davadan, yüz günlük
direniş çıkarmaz. Bunun belli ki bir geçmişi var. Belli ki
birikmiş bir şeyler var. Neydi sizi bu kadar isyan
ettiren?
Ben ilk konfeksiyonlarda çalışmıştım doksanlarda.
Orada da hep işe başlıyordum, “Senin sigortanı yapacağız”
deyip, uzun bir süre, çok az bir paraya sigortasız
çalıştırıyorlardı. 2002'de tekrar işe başladığımda
taşerondaydım. Taşeronla 3 yıl boyunca Türk Telekom’da
çalıştım. Orada da 3 yıl boyunca hiç maaşım artmadan,
asgari ücretle çalıştım. Keza buraya gelince yine aynı.
Hiç maaaşın artmadan, ama en ağır koşullarda
çalışansın. Zaten temizlik işçisisin ama temizlik
dışında her işi yapıyorsun. Taşıma, hastabakıcının yapması gereken
işler, hastayı röntgene götürmek, ameliyathaneye
götürmek, yatak yapmak... Hemşirenin bile yapması gereken işleri
yapıyorsun zaman zaman. Hastanedeki herkesten daha fazla
çalışıyorsun ama daha az maaş alıyorsun, bunun yanında iş
güvenliğin de yok.
HEP "YARIN BU İŞTE ÇALIŞABİLECEK MİYİM"
DİYE DÜŞÜNÜYORSUN
Akşam eve giderken, "Acaba yarın bu işte çalışabilecek
miyim?" diye düşünüyorsun. Ve yaşamındaki
hiçbir şeyi planlayamıyorsun. Bankalar kredi bile vermiyor, asgari
ücretle çalışıyorsun diye. Çalışma koşulların
belli, iş güvenliğin zaten yok. Ve sana sözleşme
imzalatıyorlar, sanki işe yeni girmişsin, daha bugün başlamışsın
gibi bir sözleşme. "Geçmişteki bütün
tazminatlarımı ve izin günlerimi aldım. Hiçbir hakkım
yoktur” diye bir imza alıyorlar senden ve yeni işe girmiş gibi
gösteriyorlar. Öylesine hak gaspı var ki...
Mahkemeye vermek de çözüm değil. Mahkemeye veriyorsun
işvereni, geri dönüyorsun. Ama seni tekrar atabiliyor. Sendikal
çalışma yapıyorsun diye tekrar atabiliyor. O yüzden ne
kalıyor çare olarak? Direniş yapmak kalıyor.
İŞ GÜVENLİĞİM YOKSA ANNE OLMA ÖZELLİĞİM BİLE
YOK
Çadır kurup hastanenin bahçesinde yaşamaya
karar verdiğinizde çevrenizin, eşinizin, çocuklarınızın
tepkisi ne oldu?
Ben onlara, “Ben bunu yapacağım, izin verir
misiniz?” gibi sormadım. "Ben bunu yapıyorum" dedim,
yaptım. İş bu raddeye geldikten sonra ya benimle birlikte olmak
zorundalar, ya da beni terk etmek zorundalar. Ben kararlıyım.
Çünkü işim yoksa, bu ülkede iş güvenliğim
yoksa; benim bir evde çocuklarıma karşı anne olma özelliğim
bile yok. Ben çocuklarımın ihtiyaçlarını, evimin
ihtiyaçlarını neyle karşılayacağım? İşin özünü
düşünürsen böyledir.
İŞÇİ GİBİ, İNSAN GİBİ YAŞAMAK
İSTİYORUM
Diğer insanlar gibi yapabilirim tabii. "Burası olmadı” der,
başka yere giderim. Orada daha uzlaşmacı davranırım, orada
çalışırım. Ama ben onu yapmak istemiyorum. Ben işçi gibi
yaşamak istiyorum. İnsan gibi yaşamak istiyorum.
ÇADIR KALANLARIN İŞ GARANTİSİ OLDU
Ya diğer iş arkadaşlarınız? Onlar destek veriyor mu?
Bir tek siz mi oldunuz işine son verilen?
/>
İşine son verilen tek ben değildim, benim arkam gelecekti...
Eğer ben çadırı kurmasaydım! Benden sonra atılacak olanlar
vardı, ama çadırı kurduktan sonra atılan kişiler burayı daha da
güçlendirecekti. Bir yerine on kişi olsaydık, buradaki her
şeyi bölüşürdük. Örneğin ara sıra evimize
giderdik, nöbetleşe yapardık, daha güçlü olurduk.
Veya ben bir kişiyim benim etrafımda ailem var. Ama on kişi olsak,
onumuzun da ailesi olacaktı. Yani daha fazla bir güç olacaktı,
daha fazla bir kamuoyu olacaktı. Onu göze alamadılar. Yani ben
onların iş garantisi oldum. Çadır onların iş garantisi oldu.
BAŞHEKİM EVİMDE ONUN GİBİ YAŞIYORUM ZANNEDİYOR
HERHALDE
Siz hiç mi eve gitmiyorsuınuz?
Yok ben burada kalıyorum. 105 gün oldu bugün. Banyo
yapmaya arkadaşıma gidiyorum bu yakınlarda oturan. Onun dışında
hiç gitmiyorum buradan. Sadece TEKEL işçilerinin direnişine,
bir panele ve TAYAD’lıları uğurlamaya gittim. Bir de işte banyoya
gitmem. Başka ayrılmıyorum... Bu işin özelliği bu. Evine gidince ya
da normal yaşamını devam ettirince bu direniş falan olmaz. Bunun
böyle olması gerek.
Önümüz kış. Böyle devam edecek
misiniz?
Kış gelse de buradayım. Kış koşulları gelse de evimden
çok farklı değil. Bizler gibi işçilerin evleri çok
farklı değil. Başhekim benim için demiş ki, "Kış gelince
gider!" Başhekim bilmiyor ki.. Herhalde onun gibi yaşıyorum
zannediyor evimde.
Başhekimle hiç karşılaştınız mı?
Geçiyor mu buralardan?
Geçiyor, karşılaştık. Gerçi başhekim burada
değil, bir üst ek binada. Burası tamirde olduğu için, bir
süreliğine oraya gittiler. Ama ben işten atılmadan önce
çok sık gelirdi başhekim. Ben pek fazla görmüyorum artık
başhekimi.
Baştan beri çadıra böyle bir ilgi var
mıydı?
Baştan beri böyle değildi tabii. Direniş
uzadıkça, duyan da fazlalaşıyor. Sahiplenme de fazlalaşıyor.
Haklı olduğuna ikna olan insan sayısı da fazlalaşıyor.
EVDE OLSAYDIM AK PARTİ'NİN GETİRECEĞİ POŞETLERLE İDARE
EDECEKTİM
Geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?
Destekle sağlıyorum geçimimi. Yani Paşabahçe
halkı yemek getriyor. Sırayla yemek getiriyorlar. Gelen ziyaretçiler
çay-şeker getiriyor. Tüpümüz bitiyor,
tüpümüzü dolduruyorlar. Öyle. Destekle
sürüyor. Eğer evde olsaydım AK Parti’in getireceği
poşetlerle idare edecektim.
BU İŞ ANCAK İŞE GERİ DÖNERSEM BİTER
Bu mücadelenin sonu nasıl gelecek? Buradan bakınca
sonunu görebiliyor musunuz?
Sonu nasıl gelecek biliyorum. Benim amaçladığım işe
geri dönmekse, işe geri dönmeden bu çadırı
kaldırmayacağım. Bunda da kararlıyım. Bu neye mal olur? Hepsini
göze aldım. İnsanlar diyor ki, ""Tek işyeri burası mı?
Başka yerler yok mu?”. Tamam, başka yerler de var. Ama buranın
koşullarından çok da farklı değil. Yine böyle koşullarla
karşılaşacaktım. İşte “Evin var, çoluğun çocuğun
var” falan... E, benim evimde de koşullarım çok farklı
olmayacak ki. Ben çalışmıyorum, neyle doğalgaz yakacağım, neyle
soba yakacağım? Ya da ne alıp yemek yiyeceğim. Bu iş ancak işe geri
dönersem biter.
Kaynak: ETHA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder