18 Ekim 2010 Pazartesi

Dinleyen Nağmeler

Dinleyen
Nağmeler

 80'li yıllarda ben Ankara’da
öğrenciydim. Ulus Postanesi’nden Adıyaman’a ‘karşı
taraftan ödemeli’ telefon yazdırırdım. Cebimizde para-pul
olmadığından uydurduğumuz bir yoksul icadıydı ödemeli yazdırmak.
Birçok öğrenci tarafından da kullanılan milli sporlarımızdan
birisiydi. Karşı taraf ödemeli bir çağrı alınca,
çağrıyı yapanın sıhhat ve afiyette olduğunu anlar ve
çağrıyı kabul etmediğini belirtirdi. Böylece kimsenin
cebinden para çıkmadan iletişilmiş olunurdu. Teknolojik bir icadı,
kendi amacı dışında kullanmak konusunda kimseler elimize su dökemez.
Şanzımanlı çamaşır makinesinde ayran çalkalayan ve
yağını süzen bir milletiz biz. Üretici firma, bu durumu
görünce aynı makinenin ‘yayık’ versiyonunu
çıkarmıştı da kimseler itibar etmemişti. Çamaşır
makinesinin halinin bir başka olduğuna iman edilmişti bir kere. 

80’li yılların emniyet teşkilatı şimdikiler gibi ferasetli
değildi, pazuları kuvvetli ama aklı seyrek olanlar özellikle
seçilirdi. Bu tevatür değil, başıma geldi de oradan biliyorum.
 Cunta tarafından yakalanıp sorguya alındığımda işkenceciler,
“Sen ne zaman arasan anan telefonuna bile çıkmadı”
diyerek benim hayırlı bir evlat olmadığıma hükmedip,
gönül rahatlığıyla dövmüşlerdi.
***
O günlerden bu günlere geldik. Memleketin sorunlarının
aslında diyalog eksikliğinden kaynaklandığını öne sürme
furyasında “Birbirimizi dinlemesini öğrenmeliyiz” lafı
slogan olma noktasına geldi. Her slogan gibi, bunu da dibinden anladık,
artık birbirimizi dinliyoruz. İlle de sizin dinlemenize gerek yok!
Dinleyenler dinlediklerini sizinle paylaşmak hususunda pek cömert
davranıyorlar. Artık bir mühim kişinin çok özel
konuşmalarının internet çarşısına düşmediği gün
yok.
Bu memleketin derdiyle dertlenen birisi olarak TİB rakamları
yüreğime su serpti. Mahkeme kararıyla dinlenen sayısı
70.000’in üzerindeymiş. Bütün ömrünü
günlük elli kelime sarfiyatıyla ikmal eden, bu elli rakamının
yarısını da küfürle dolduran bir ahalinin içinde
dinlenmeye değer 70.000 insan olması geleceğe umutla bakmamı
sağladı. 
***
Umudumu kıran birkaç şey var. Dinlemeye karar veren iki
hâkim  tam on kere kendileri ve yakınlarının dinleme
kararlarını da imzalamışlar ama fark edememişler! 
Şimdi buna ne demeli? 
Bir de bizi dinleyen merkez aşırı sıcakta
çalışmayabiliyormuş. Hatta birkaç kez böyle dinleyememe
durumu yaşanmış. Bir Anadolu sözüdür, “çoktan
olan terazinin tezekten olur dirhemi” derler. 
Bu sözdeki ‘çok’ terbiye gereği
yazılmıştır.
Şahsen bir de TİB’e güvenimi sarsan iki şey
var. 
Birincisi, binanın en üst katı kaçak gibi
gözüküyor. Son kata kadar uzay üssü mimarisi, son
kat Laz müteahhit estetiği.  Fotoğrafa dikkatli bakın, üst
kata kadar olan yerler kompozit alüminyum panelle kaplı ama son kat
bildiğiniz plastik doğrama. Arama kararı olan yargıcı bile
sokmadıkları binanın yasallığı konusunda derin şüphelerim var.
Girebilecek olan zabıtayı alnından öper, anasını yeniden
evlendirirler. İkincisi, Genelkurmay ve MİT dinlenemiyormuş! Ben buna bir
şey yazarım ama telefonumu dinlerler diye korkuyorum. Mesela anam telefonda
“Nasılsın oğlum?” dediğinde, “Yağmur yağor, dam akor,
çörten şorlor, yitom yitom getmor” diyorum. Şimdi bunu
çözmek için birisi Adıyamanlı olmak üzere
birkaç kripto uzmanına ihtiyaç var. Devlete yeterince yük
oldum, yeni masraf kapısı açmayayım.  
 
Sırrı Sürayya Önder
 
Kaynak: Radikal

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder