Tekel İşçilerinden
Çağrı
Tokat TEKEL işçisi Salih İNCEAĞAÇ,
TEKEL işçilerine hitaben bir çağrı mektubu yazdı:
TEKEL İŞÇİLERİNE ÇAĞRI;
Onurlu TEKEL işçisi arkadaşlarım, size sesleniyorum. Bu
ülkede milyonların başaramadığı şeyi, herkesin ortak noktası olan
ekmeğimizi elimizden alan, bizleri onurumuzla çalıştığımız
işyerlerinden atan, işyerlerimizi satıp, kapatıp hakkımızı vermeyen ve
bizleri sokağa atmaya, köle gibi çalışmaya mahkûm eden
AKP hükümetine ve yandaşı sendikacılara karşı Ankara’da
78 gün onurlu mücadele veren TEKEL işçileriyiz.
Bu ülkede yaşadıklarımızı o eylemden sonra belgesel yaptılar,
film yaptılar, kitaplar yazdılar. Roman güzel ama ortada bir
gerçek var ki, en önemlisi o zaten. Bizi yine 4 C’ye
mahkûm ettiler. Bunun yapılmasına destek olanlar ise, düne kadar
yanımızda zannettiğimiz Tek Gıda-İş yöneticileridir.
29 Temmuz’da son noktayı koymaya kalktılar ve biraz da
başardılar. 29 Temmuz tarihli ve sendika avukatlarının
görüşünü aktaran yazıyı hepimiz okuduk. 4 C’yi
imzaladık. Bir şey daha öğrendik. Avukatlar 27 Mart tarihinde
görüşlerini sendikaya bildirmişler ve 4 C’yi imzalamak
gerekir demişler. Tek Gıda-İş yönetimi bunu bizden sakladı ve 4 ay
sonra yeni bir kararmış gibi yayınladı.
Ancak bir gerçek var ortada bu yazı yayınladıktan sonra Mustafa
Türkel, sendika ve basın aracılığıyla bizlere “14-15
Eylül’e kadar Anayasa Mahkemesi kararını açıklayabilir,
10 Eylül’e kadar herkes 4 C’ye imza atmalı”, dedi.
Hepimiz avukatların yazdığı yazıyı okuyarak ve bulunduğumuz zor
koşulları da göz önüne alarak 4 C’yi imzaladık.
Çünkü buna kasıtlı olarak mecbur bırakıldık.
25 kadar TEKEL işçisi olarak durumu öğrenmek için 16
Eylül’de Anayasa Mahkemesi’nin önüne gittik.
Amacımız o günlerde kararını açıklayacağını
zannettiğimiz mahkemenin kararını öğrenmekti. Türkel bize
Anayasa Mahkemesi kararını açıklayacak diyerek, tarih vermişti.
Anayasa Mahkemesinin önünde yine polisler vardı. Bazı siyasi
partililer GÜÇ-DER adına konuşsa da, biz TEKEL işçileri
olarak süreçle ilgili basın açıklaması yaparak, iki
işçi arkadaşımızı Anayasa Mahkemesi’nin yetkilileriyle
görüşmeye gönderdik. Resmi olarak bir dilekçeyle, yine
polis nezaretinde içeri girdiler ve mahkemenin yazı işleri
müdürüyle görüştüler. Söylenenler aynen
şöyle: “Arkadaşlar, mahkememizi her gün 100–150
işçi arayıp 4 C ile ilgili Anayasa Mahkemesinin iptal kararı olup
olmadığını soruyor”. Konunun henüz gündeme bile
alınmadığını, şu anda 4 C’nin Avrupa’da ve
Dünya’da araştırıldığını, içeriklerinin
incelendiğini, bu bilgilerin bir rapor halinde toplandığını, karar
verilmeden önce iki toplantı olacağını; birincisinin tüm
raporların toplandığı raportörler toplantısı olacağını ve
araştırmaların görüşülmesinden sonra da ikinci toplantıda
karar verileceğini, bunun da zaten basına açıklanacağını
söylediler.
Türkel bize bunların hiçbirini söylemedi. Mahkemenin
karar vereceğini, hak kaybı olmaması için 4 C’yi imzalattı.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde bu konunun olmadığını
biz bilmiyorduk, bilemezdik de. Türkel doğru söylemeyerek,
işçileri maksatlı biçimde yönlendirerek 4 C’nin
imzalanmasını sağladı. Ancak Anayasa Mahkemesi 16 Eylül itibariyle 4
C ile ilgili davayı gündemine bile almadığını ve karar
sürecinin bir seneden fazla süreceğini bize söyledi. Eğer
böyle bir bilgi bizde daha önceden olsaydı, 4 C’yi
imzalamazdık. Şunu da öğrendik ki, Tek Gıda-İş ile Anayasa
Mahkemesi arasında hiçbir görüşme olmamış ve sendikanın
sadece bir dilekçesinden başka evrakı da yokmuş. Yani
“mahkemeyle görüştük, 14-15 Eylül’de karar
verecek” tamamen hayal ürünü. Sadece bizim 4 C’yi
imzalamamızı sağlamak için yazılmış bir senaryodan başka bir
şey değil.
Ve bizim Anayasa Mahkemesi’ne gitmemiz üzerine Mustafa
Türkel 1 Ekim’de Anayasa Mahkemesini ziyaret etti. Anayasa
Mahkemesi başkanının yeni atanacak üyelerle
görüşülmeden bir karar verilemeyeceğini söylediğini
kamuoyuna açıklandı. Düşünün: Yeni üyeler
mahkemeye atanacak, 4 C ile ilgili toplantılar yapılacak, karar
gündeme alınacak… “Ölme eşeğim,
ölme…”
Bunları öğrendikten sonra Tek Gıda-İş Genel Merkezine giderek
işin aslını öğrenmek istedik. Aslında 10 Ağustos’ta
görüşmek istemiştik ve o zaman bize “Burası dingonun
ahırı değil, kimse elini kolunu sallaya sallaya buraya
giremez….”, “bunlar sapık, hain provokatörler”
demişti. Biz de sendikaya gitmekten vazgeçmiştik. Anayasa
Mahkemesiyle ilgili senaryodan sonra Tek Gıda-İş Genel Merkezine gitmemiz
kaçınılmaz oldu.
4 Ekim’de Tek Gıda-İş Genel Merkezine geldik. Gelirken de haber
verdik. Geldiğimizde gördük ki, Tek Gıda-İş Genel Merkezinin
1-2 Nisan’daki Türk-İş Genel Merkezinden farkı yok. Tek
Gıda-İş binası İstanbul’un en lüks semtinde, bir holding
binası kadar lüks ve şaşaalı olduğunu gördük ve
şaşırdık.
Soruyorum size arkadaşlar: Hain kim?
Sizin huzurunuzda Türkel efendiye soruyorum: İşçileri
karşında görünce neden arka kapıdan kaçmaya devam
ediyorsun? Tüm yöneticiler çıksın ve onurluca
gerçekleri açıklasın. Bu yazıyı yazdığım sırada
16’ıncı gündür Tek Gıda-İş’in önündeyiz
ve Türkel 10 polis korumasıyla dışarı çıkabiliyor. Tıpkı
1-2 Nisan’da polis korumasıyla önümüzden kaçıp
gittiği gibi.
Buradaki işçiler zor koşullarda ama kararlıca mücadeleyi
omuzladılar. 16 gündür direnen işçilerin sayesinde
hükümet el çabukluğuyla 3 bin işçinin atamasını
yaptı. Ancak işbaşı yok. Hepimizin sigortası yok, işi yok,
geçici işlerle idare ediyoruz; ama nereye kadar böyle gidecek?
Daha da önemlisi Anayasa Mahkemesinin yeni üyeleriyle ve
yapısıyla 4 C’nin iptal edileceğine dair umudumuz da pek kalmadı.
Çoğumuzun düzeni bozuldu. Birçok arkadaş bu iş artık
bitti diye düşünüyor. Ben de bazen onlar gibi
düşünüyordum. Ama şunu sormadan geçemeyeceğim: Bize
hain, eşkıya diyen, bizlerin sırtından hak etmediği rantlar kazanan,
yılın sendikacısı ödülünü alan, TEKELcileri satan
gerçek hain Türkel ve yönetiminin yaptıkları yanına mı
kalacak? Gelin, şu holding binası gibi olan genel merkezi görün,
durumu daha iyi anlarsınız.
Tüm Türkiye’deki şube başkanlarına da sesleniyorum.
Baştakilerin yalanlarına alet olmayın. Bu işçilerin vebalini
almayın. Gerçekler ortada. Herkes iyi düşünsün. Biz
burada kimse gelmese de mücadeleye devam edeceğiz. Siz gelirseniz
kazanmamız daha yakın zamanda olacak!
Türkel efendinin son sözlerini hatırlatmak istiyorum:
“Tek bir TEKEL işçisi de kalsa 4 C’ye karşı
mücadele etmezsem şerefsizim” diyen Türkel’i
göreve çağırıyoruz. Biz buradayız, Tek
Gıda-İş’İş’e girip görüşemiyoruz; kapıda
polisler var.
1-2 Nisan’da Türkel demişti ki, “Biz TEKEL
işçileri Türk-İş önüne alınmadığımız
için burası bizim evimiz, bizi evimize almıyorlar”. Şimdi
aynı şeyleri biz yaşıyoruz. “Biz Haklıyız, Biz
Kazanacağız” diyerek mücadelemize devam ediyoruz. TEKEL
işçisi arkadaşlarımızı buraya davet ediyoruz. Ödediğimiz
bedelleri unutmayın, unutturmayın.
Hamdullah Uysal ölümsüzdür!
Ölmek var, dönmek yok!
Biz Haklıyız, Biz Kazanacağız!
İşçisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder