<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6788>Ankara'da 100'e Yakın
Gözaltı</a></h1><div>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
</p>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
<span style="font-size: 14px;">Artvin'in Hopa ilçesinde AKP
mitingi öncesi çıkan olaylarda bir kişi öldü. 54
yaşındaki emekli öğretmen Metin Lokumcu'nun yoğun gaza maruz
kalması sonucu kalp krizinden hayatını kaybettiği
öğrenildi.Lokumcu'nun hayatını kaybetmesini nedeniyle<span
style="text-indent: 0px ! important;"> </span>protesto
gösterileri yapılan Ankara ve İstanbulda yüzlerce kişi
gözaltına alındı.</span></p>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
</p>
</div>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
<span style="font-size: 14px;">Artvin'in Hopa ilçesinde
düzenlenmek istenen AKP mitingini protesto etmek isteyen yaklaşık 500
kişi Hopa Meydanı'nda toplandı. Grubun meydanı boşaltmasını
isteyen polis, kitleye gaz bombalarıyla müdahale etti. Müdahale
sonucu Metin Lokumcu isimli emekli öğretmen kalp krizi geçirdi
ve olay yerinde hayatını kaybetti. Olaylar sırasında<span
style="text-indent: 0px ! important;"> </span>onlarca kişi
yaralandı. Yaklaşık 1.5 saat süren olaylarda polis göstericilere
gaz ve tazyikli suyla müdahale etti.</span></p>
<div>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
</p>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
<span style="font-size: 14px;"><span style="text-indent: 0px !
important;"> </span>Saat 11.00'da başlaması gereken AKP mitingi
olaylar nedeniyle 14.00'da başladı. Olaylar sonunda Recep Tayyip
Erdoğan ilçeyi terk etti. Erdoğan'ın ilçeden gitmesinin
ardından Lokumcu'nun hayatını kaybettiğini duyan halk<span
style="text-indent: 0px ! important;"> </span>yeniden sokağa
çıktı.Halk cenazenin bulunduğu hastaneye doğru
yürüyüşe geçti.</span></p>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
</p>
</div>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
<span style="font-size: 14px;">Lokumcu'nun ölümü
üzerine İstanbul ve Ankara'da basın açıklaması yapılmak
istendi. Ankara'da Sakarya Meydanı’ndan AKP İl Başkanlığı
önüne yürümek isteyen halkın önüne polis
barikatı kuruldu. Kocatepe Camii’si<span style="text-indent: 0px !
important;"> </span>önünde başlayan olaylar Kızılay
Meydanı’na kadar sürdü. Yaklaşık 100 kişilik bir grup
Kızılay Meydanı’na çıktı, trafiği kesti. Polis
göstericilere sert şekilde müdahale etti. Olaylar sonunda
yaklaşık 100'e yakın kişi gözaltına alındı. Gözlaltına
alınanlar arasında ÇHD'li avukatlar, sendika üyeleri ve
yöneticileri, parti ve dernek yöneticileri de var. Gözaltına
alınanlar arasında İvme Dergisi Yayın Kurulu üyesi ve okuru
kişiler de bulunuyor. <span style="text-indent: 0px !
important;"> </span>Polis halen Ankara sokaklarında, kafelerde
gözaltılara devam ediyor.</span></p>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
</p>
<p style="text-indent:0px !important;margin-top:0px
!important;margin-right:0px !important;margin-bottom:0px
!important;margin-left:0px !important;padding-top:0px
!important;padding-right:0px !important;padding-bottom:0px
!important;padding-left:0px !important">
<span style="font-size: 14px;">İstanbul'da da İstiklal Caddesi'nde
bir yürüyüş gerçekleştirildi. Basın
açıklaması yapan grup daha sonra Taksim Meydanı'nda bir binada
asılı duran<span style="text-indent: 0px !
important;"> </span>Recep Tayyip Erdoğan posterini aşağı
indirdi. Bunun üzerine polis göstericilere gaz ve tazyikli suyla
müdahale etti. Grup, Galatasaray yönüne doğru tekrar
yürüyüşe geçerken polis İstiklal Caddesi
çevresini abluka altına aldı.</span></p>
31 Mayıs 2011 Salı
'Gıda Fiyatları 20 Yılda İkiye Katlanacak'
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6785>'Gıda Fiyatları 20 Yılda
İkiye Katlanacak' </a></h1><p>
<img alt=""
src="http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/05/31/110531003554_food_oxfam_report_304x171_ap_nocredit.jpg"
style="border-width: 0px; border-style: solid; width: 304px; height: 171px;
float: left;" /></p>
<p class="rtejustify">
Yardım kuruluşu Oxfam, dünya liderleri küresel gıda sistemini
reformdan geçirmezse, gıda fiyatlarının gelecek 20 yılda iki
kattan fazla artacağı uyarısında bulundu. Rapora göre başlıca
tahılların fiyatı yüzde 180 artacak. Kuruluşun yayımladığı
rapordaki tahminlere göre, 2030'da başlıca tahılların fiyatları
yüzde 120 ila yüzde 180 artacak. Raporda, bu artışın
yarısının küresel ısınmadan kaynaklanacağı belirtildi.</p>
<p class="rtejustify">
Oxfam ayrıca dünya liderlerine gıda piyasalarındaki kuralların daha
iyi düzenlenmesi ve bir küresel iklim fonuna yatırım yapılması
çağrısında bulundu. Kuruluşun Genel Direktörü Barbara
Stocking, "İklim değişikliği, artan gıda fiyatları, tarım
arazisi, su ve enerji kıtlığı gibi giderek büyüyen sorunlarla
başa çıkmak için gıda sistemi baştan sona değişmeli"
dedi.</p>
<p class="rtejustify">
Oxfam'ın çalışmasında, yurttaşlarını doyurmakta zorlanan
dört bölgeye dikkat çekiliyor.</p>
<p class="rtejustify">
Raporda, küçük toprak sahiplerine yatırım yapılmaması
nedeniyle gıdanın büyük bölümünü ithal etmek
zorunda kalan Guetemala'da 850 bin kişinin gıda güvenliği
olmadığı belirtiliyor.</p>
<p class="rtejustify">
Hindistan'da bir kişinin, İngiltere'deki bir kişiye kıyasla
gelirinin iki katını gıdaya harcamak zorunda kaldığı kaydediliyor.</p>
<p class="rtejustify">
Azerbaycan'da kötü hava koşulları nedeniyle buğday
üretiminin yüzde 33 düştüğü ve ülkenin
Rusya'yla Kazakistan'dan buğday ithal etmek zorunda kaldığı
vurgulanıyor.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Kadınlar ve çocuklar</strong></p>
<p class="rtejustify">
Doğu Afrika'da da sekiz milyon kişinin kuraklık nedeniyle kronik
gıda sıkıntısı çektiği, özellikle de kadınların ve
çocukların en büyük sıkıntıyı yaşadığı ifade
ediliyor.</p>
<p class="rtejustify">
Dünya Bankası da artan gıda fiyatlarının milyonlarca kişiyi
aşırı yoksulluğa sürüklediği uyarısında bulundu. Gıda
fiyatlarının Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki sorunlar nedeniyle,
geçen yılın bu dönemine göre yüzde 36 arttığı
vurguladı.</p>
<p class="rtejustify">
Oxfam da raporunda dünya liderlerine gıda piyasalarının
yönetimine için yeni kurallar getirilmesi çağrısında
bulunuldu. Kuruluş, Aralık ayında Güney Afrika'da yapılacak
Birleşmiş Milletler iklim konferansı öncesi bir küresel iklim
fonu kurulması çağrısında bulundu.</p>
<p class="rtejustify">
Oxfam bu fonla insanların kendilerini küresel ısınmanın etkilerine
karşı koruyabileceğini ve yetiştirmeleri gereken gıdaları ekmek
anlamında daha hazırlıklı olacaklarını vurguladı.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Kaynak: baskahaber.blogspot.com</strong></p>
İkiye Katlanacak' </a></h1><p>
<img alt=""
src="http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/05/31/110531003554_food_oxfam_report_304x171_ap_nocredit.jpg"
style="border-width: 0px; border-style: solid; width: 304px; height: 171px;
float: left;" /></p>
<p class="rtejustify">
Yardım kuruluşu Oxfam, dünya liderleri küresel gıda sistemini
reformdan geçirmezse, gıda fiyatlarının gelecek 20 yılda iki
kattan fazla artacağı uyarısında bulundu. Rapora göre başlıca
tahılların fiyatı yüzde 180 artacak. Kuruluşun yayımladığı
rapordaki tahminlere göre, 2030'da başlıca tahılların fiyatları
yüzde 120 ila yüzde 180 artacak. Raporda, bu artışın
yarısının küresel ısınmadan kaynaklanacağı belirtildi.</p>
<p class="rtejustify">
Oxfam ayrıca dünya liderlerine gıda piyasalarındaki kuralların daha
iyi düzenlenmesi ve bir küresel iklim fonuna yatırım yapılması
çağrısında bulundu. Kuruluşun Genel Direktörü Barbara
Stocking, "İklim değişikliği, artan gıda fiyatları, tarım
arazisi, su ve enerji kıtlığı gibi giderek büyüyen sorunlarla
başa çıkmak için gıda sistemi baştan sona değişmeli"
dedi.</p>
<p class="rtejustify">
Oxfam'ın çalışmasında, yurttaşlarını doyurmakta zorlanan
dört bölgeye dikkat çekiliyor.</p>
<p class="rtejustify">
Raporda, küçük toprak sahiplerine yatırım yapılmaması
nedeniyle gıdanın büyük bölümünü ithal etmek
zorunda kalan Guetemala'da 850 bin kişinin gıda güvenliği
olmadığı belirtiliyor.</p>
<p class="rtejustify">
Hindistan'da bir kişinin, İngiltere'deki bir kişiye kıyasla
gelirinin iki katını gıdaya harcamak zorunda kaldığı kaydediliyor.</p>
<p class="rtejustify">
Azerbaycan'da kötü hava koşulları nedeniyle buğday
üretiminin yüzde 33 düştüğü ve ülkenin
Rusya'yla Kazakistan'dan buğday ithal etmek zorunda kaldığı
vurgulanıyor.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Kadınlar ve çocuklar</strong></p>
<p class="rtejustify">
Doğu Afrika'da da sekiz milyon kişinin kuraklık nedeniyle kronik
gıda sıkıntısı çektiği, özellikle de kadınların ve
çocukların en büyük sıkıntıyı yaşadığı ifade
ediliyor.</p>
<p class="rtejustify">
Dünya Bankası da artan gıda fiyatlarının milyonlarca kişiyi
aşırı yoksulluğa sürüklediği uyarısında bulundu. Gıda
fiyatlarının Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki sorunlar nedeniyle,
geçen yılın bu dönemine göre yüzde 36 arttığı
vurguladı.</p>
<p class="rtejustify">
Oxfam da raporunda dünya liderlerine gıda piyasalarının
yönetimine için yeni kurallar getirilmesi çağrısında
bulunuldu. Kuruluş, Aralık ayında Güney Afrika'da yapılacak
Birleşmiş Milletler iklim konferansı öncesi bir küresel iklim
fonu kurulması çağrısında bulundu.</p>
<p class="rtejustify">
Oxfam bu fonla insanların kendilerini küresel ısınmanın etkilerine
karşı koruyabileceğini ve yetiştirmeleri gereken gıdaları ekmek
anlamında daha hazırlıklı olacaklarını vurguladı.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Kaynak: baskahaber.blogspot.com</strong></p>
Ben ..... Çağrı merkezi çalışanı / Telat Çelik
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6780>Ben ..... Çağrı merkezi
çalışanı / Telat Çelik</a></h1><p class="rtejustify">
"Ben çağrı merkezi çalışanıyım. Bankalar adına
sizi arayan, firmalar adına sizi arayan, firma kampanyaları hakkında
sizleri bilgilendiren yahut aradığınız firmaların telefonlarını
açan benim.</p>
<p class="rtejustify">
Daha işe başlamadan bana imzalatılan <strong><em>taahhüt
</em></strong>kâğıdı ile firmaya 1700 TL. Eğitim tutarı adı
altında borçlandırılan benim. Üstelikte altı ay dolmadan
eğer işyerinden ayrılırsam bu kazanmadığım parayı da işverene
ödemek zorunda kalanım. Geçenlerde hastalanıp işyeri hekimine
çıktım. Kendisi bana bir şeyimin olmadığını söyleyip beni
tekrar çağrı cevaplamaya gönderdi. Fenalaşınca hastaneye
gidip tam on altı gün hastanede yatan da benim. Diğer hastaneye yatıp
rapor alan arkadaşlarım gibi artık bu şartlarda bu işyerinde
çalışamayacağımı anladığımda işten ayrılmak zorunda kalınca
eğitim gideri olan 1700 lirayı ödeyemediğim için süresi
bitinceye kadar çalışmak zorunda kalan benim. Ama şanslı ve
paralı bazı arkadaşlarımın parayı ödeyip ayrıldığını da
görende benim.</p>
<p class="rtejustify">
Eğer <strong><em>kanunsuz kurallara</em></strong> rıza gösterir ve
ses çıkarmaz isem <strong><em>takım lideri </em></strong>olma
vaadiyle hep susanım. Azıcık hakkımı aradığımda zor firmalara
sürülen yine benim. Üstelikte günde dokuz ila on saat
çağrıya bakmak zorunda kalarak. Mesai bitiş saatinde haber verilen
ve fazla mesaiye mecbur bırakılanda benim. Bir sonraki güne
uyandığımda bir türlü dinlenemeden tekrar işe gitmek zorunda
kalanım. Gelen çağrıyı cevaplarken aynı anda hattaki diğer
çağrının kulakları delen ince tiz uyarı sinyalini daha
konuşurken duyanda benim. Konuşmaktan çok gelen sinyalin insanı
canından bezdirdiği çağrı merkezi çalışanıyım.</p>
<p class="rtejustify">
Eve gidince tv izlerken hep bir kavga. Ben sesi açıyorum evdekiler
kısıyor. Ben sesi tekrar açıyorum onlar tekrar kısıyor. Bana
sağır mısın duymuyor musun da sesi açıyorsun diyorlar. Oysa ben
azalan duyma yeteneğimle tabii ki onlardan az duyuyorum. Bilmiyorlar ki ben
işitme kaybına uğradım. Bu yüzden gür sesimle cevap verince
yine kızıyorlar. Neden bağırarak konuşuyorsun diye. Aslında bana
göre yavaş konuşuyorum ama onlara göre meğer hızlıymış.
İnsan duyma kaybına uğrayınca konuşması da bağırır gibi olurmuş,
nereden bilecek ki evdekiler. İşyerinin ağır çalışma
koşullarında meslek hastalığına yakalanıp, orta kulak
rahatsızlıkları ve ses telleri iltihaplarıyla mücadele etmek zorunda
kalanım ben. Üstelikte daha yirmi beş yaşındayım. Bundan sonra ki
hayatım böyle mi olacak benim? Eğer böyle olacaksa asgari
ücrete hayatımı kendime bilmeden zindan mı ettim yoksa ben?</p>
<p class="rtejustify">
Molalarda vakti fazla geçirince bir sonraki gün daha az mola
yapmak zorunda kalanım ben. Sürekli benden alınanlar karşısında
piyasadaki işsizlikten korkup sesimi çıkaramayıp hakkımı
arayamayanım. Önce altı ay, peşinden bir yıl ve tekrar sürekli
bir yıllık <strong><em>belirli süreli sözleşme ile</em></strong>
çalışan benim. Oysa çoktan kadroya geçip
<strong><em>belirsiz süreli sözleşmeli</em></strong> bir şekilde
bir türlü çalıştırılmayan da benim. Geçenlerde
duymuştum 4857 sayılı iş kanununa göre bir sözleşme en fazla
iki defa yenileniyor daha sonra kanunen kadrolu olunuyormuş. Oysa ben hep
sözleşmeliyim, yoksa bizim firmada kanunlar geçmiyor mu? Eğer
geçiyorsa neden bizi kandırıyorlar ve neden bu şehri
yönetenler bu duruma müdahale etmiyor anlamış değilim. Aslında
geçen milletvekili adayları gelmişti oy istemek için, onlara
tam derdimizi açacaktım bir de ne olsun yanlarında işyeri
müdürleri. Gel de işyerini şikâyet et, sorunlarını ilet,
akşama kapının önüne. Neden yalnız gelip ziyaret etmiyorlar ve
sorunlarımızı dinlemiyorlar anlamış değilim. Yoksa bizim oylarımıza
ihtiyaçları mı yok?</p>
<p class="rtejustify">
Kısa olan öğlen yemek molasında uzunca kuyruk bekleyen sonra
koşuşturmayla yemeğini yemek zorunda kalıp dinlenemeden telefon başına
geçenim. Bir kere mimlendim ya hep zor işlerde
çalıştırılanım. Birde altı ay yükselme cezası aldım.
Benim takım lideri olma işimde altı ay sonraya kaldı. Ben böyle
altı ay nasıl dayanacağım anlamış değilim. Dayanamasam ne olacak.
Mecburum da üstelik. Zaten zor buldum bu işi nasıl kaybedeyim.
Üstelikte 1700 TL. Parayı da bu yok zamanda nereden bulup işten
çıkmak için işverene vereyim. Tekstilde çalıştım
yüzüm gülmedi, buraya geldim daha zor şartlar, bu sanırım
benim kaderim. Benim için besbelli bu ülkede hiç kanun
yok. Anladım ki bütün kanunlar çalışanların
karşısında. Daha işe başlamadan borçlu olunan başka iş var
mıdır bilemiyorum."</p>
<p class="rtejustify">
Yukarıda işte böyle feryat ediyor çağrı merkezleri
çalışanları. Onların feryatlarını kaleme aldım onların
ağzından bu hafta. Artık bu ülkede birilerinin bu feryadı duyup
Avrupa birliğindeki düzenlemeleri yasal mevzuat olarak ülkemizde
hayata geçirmesi gerekir. Önemli bir işkolu artık
çağrı merkezi çalışanları.</p>
<p class="rtejustify">
Buradan onlara da seslenmek istiyorum. Sizin durumunuzu düzeltmenin
yolu birlik olup toplu sözleşme ile haklarınızı geliştirmekten
geçiyor. Bilindiği gibi toplu sözleşmeler çalışanlar
lehine kanunun üzerinde düzenleme yapabilir. Bununda bilinen tek
yolu sizin hakkınızı savunacak bir sendika ile yola çıkıp
işyerine sendikal düzeni getirmek olacaktır.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Kaynak: emekdunyasi.net</strong></p>
çalışanı / Telat Çelik</a></h1><p class="rtejustify">
"Ben çağrı merkezi çalışanıyım. Bankalar adına
sizi arayan, firmalar adına sizi arayan, firma kampanyaları hakkında
sizleri bilgilendiren yahut aradığınız firmaların telefonlarını
açan benim.</p>
<p class="rtejustify">
Daha işe başlamadan bana imzalatılan <strong><em>taahhüt
</em></strong>kâğıdı ile firmaya 1700 TL. Eğitim tutarı adı
altında borçlandırılan benim. Üstelikte altı ay dolmadan
eğer işyerinden ayrılırsam bu kazanmadığım parayı da işverene
ödemek zorunda kalanım. Geçenlerde hastalanıp işyeri hekimine
çıktım. Kendisi bana bir şeyimin olmadığını söyleyip beni
tekrar çağrı cevaplamaya gönderdi. Fenalaşınca hastaneye
gidip tam on altı gün hastanede yatan da benim. Diğer hastaneye yatıp
rapor alan arkadaşlarım gibi artık bu şartlarda bu işyerinde
çalışamayacağımı anladığımda işten ayrılmak zorunda kalınca
eğitim gideri olan 1700 lirayı ödeyemediğim için süresi
bitinceye kadar çalışmak zorunda kalan benim. Ama şanslı ve
paralı bazı arkadaşlarımın parayı ödeyip ayrıldığını da
görende benim.</p>
<p class="rtejustify">
Eğer <strong><em>kanunsuz kurallara</em></strong> rıza gösterir ve
ses çıkarmaz isem <strong><em>takım lideri </em></strong>olma
vaadiyle hep susanım. Azıcık hakkımı aradığımda zor firmalara
sürülen yine benim. Üstelikte günde dokuz ila on saat
çağrıya bakmak zorunda kalarak. Mesai bitiş saatinde haber verilen
ve fazla mesaiye mecbur bırakılanda benim. Bir sonraki güne
uyandığımda bir türlü dinlenemeden tekrar işe gitmek zorunda
kalanım. Gelen çağrıyı cevaplarken aynı anda hattaki diğer
çağrının kulakları delen ince tiz uyarı sinyalini daha
konuşurken duyanda benim. Konuşmaktan çok gelen sinyalin insanı
canından bezdirdiği çağrı merkezi çalışanıyım.</p>
<p class="rtejustify">
Eve gidince tv izlerken hep bir kavga. Ben sesi açıyorum evdekiler
kısıyor. Ben sesi tekrar açıyorum onlar tekrar kısıyor. Bana
sağır mısın duymuyor musun da sesi açıyorsun diyorlar. Oysa ben
azalan duyma yeteneğimle tabii ki onlardan az duyuyorum. Bilmiyorlar ki ben
işitme kaybına uğradım. Bu yüzden gür sesimle cevap verince
yine kızıyorlar. Neden bağırarak konuşuyorsun diye. Aslında bana
göre yavaş konuşuyorum ama onlara göre meğer hızlıymış.
İnsan duyma kaybına uğrayınca konuşması da bağırır gibi olurmuş,
nereden bilecek ki evdekiler. İşyerinin ağır çalışma
koşullarında meslek hastalığına yakalanıp, orta kulak
rahatsızlıkları ve ses telleri iltihaplarıyla mücadele etmek zorunda
kalanım ben. Üstelikte daha yirmi beş yaşındayım. Bundan sonra ki
hayatım böyle mi olacak benim? Eğer böyle olacaksa asgari
ücrete hayatımı kendime bilmeden zindan mı ettim yoksa ben?</p>
<p class="rtejustify">
Molalarda vakti fazla geçirince bir sonraki gün daha az mola
yapmak zorunda kalanım ben. Sürekli benden alınanlar karşısında
piyasadaki işsizlikten korkup sesimi çıkaramayıp hakkımı
arayamayanım. Önce altı ay, peşinden bir yıl ve tekrar sürekli
bir yıllık <strong><em>belirli süreli sözleşme ile</em></strong>
çalışan benim. Oysa çoktan kadroya geçip
<strong><em>belirsiz süreli sözleşmeli</em></strong> bir şekilde
bir türlü çalıştırılmayan da benim. Geçenlerde
duymuştum 4857 sayılı iş kanununa göre bir sözleşme en fazla
iki defa yenileniyor daha sonra kanunen kadrolu olunuyormuş. Oysa ben hep
sözleşmeliyim, yoksa bizim firmada kanunlar geçmiyor mu? Eğer
geçiyorsa neden bizi kandırıyorlar ve neden bu şehri
yönetenler bu duruma müdahale etmiyor anlamış değilim. Aslında
geçen milletvekili adayları gelmişti oy istemek için, onlara
tam derdimizi açacaktım bir de ne olsun yanlarında işyeri
müdürleri. Gel de işyerini şikâyet et, sorunlarını ilet,
akşama kapının önüne. Neden yalnız gelip ziyaret etmiyorlar ve
sorunlarımızı dinlemiyorlar anlamış değilim. Yoksa bizim oylarımıza
ihtiyaçları mı yok?</p>
<p class="rtejustify">
Kısa olan öğlen yemek molasında uzunca kuyruk bekleyen sonra
koşuşturmayla yemeğini yemek zorunda kalıp dinlenemeden telefon başına
geçenim. Bir kere mimlendim ya hep zor işlerde
çalıştırılanım. Birde altı ay yükselme cezası aldım.
Benim takım lideri olma işimde altı ay sonraya kaldı. Ben böyle
altı ay nasıl dayanacağım anlamış değilim. Dayanamasam ne olacak.
Mecburum da üstelik. Zaten zor buldum bu işi nasıl kaybedeyim.
Üstelikte 1700 TL. Parayı da bu yok zamanda nereden bulup işten
çıkmak için işverene vereyim. Tekstilde çalıştım
yüzüm gülmedi, buraya geldim daha zor şartlar, bu sanırım
benim kaderim. Benim için besbelli bu ülkede hiç kanun
yok. Anladım ki bütün kanunlar çalışanların
karşısında. Daha işe başlamadan borçlu olunan başka iş var
mıdır bilemiyorum."</p>
<p class="rtejustify">
Yukarıda işte böyle feryat ediyor çağrı merkezleri
çalışanları. Onların feryatlarını kaleme aldım onların
ağzından bu hafta. Artık bu ülkede birilerinin bu feryadı duyup
Avrupa birliğindeki düzenlemeleri yasal mevzuat olarak ülkemizde
hayata geçirmesi gerekir. Önemli bir işkolu artık
çağrı merkezi çalışanları.</p>
<p class="rtejustify">
Buradan onlara da seslenmek istiyorum. Sizin durumunuzu düzeltmenin
yolu birlik olup toplu sözleşme ile haklarınızı geliştirmekten
geçiyor. Bilindiği gibi toplu sözleşmeler çalışanlar
lehine kanunun üzerinde düzenleme yapabilir. Bununda bilinen tek
yolu sizin hakkınızı savunacak bir sendika ile yola çıkıp
işyerine sendikal düzeni getirmek olacaktır.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Kaynak: emekdunyasi.net</strong></p>
30 Mayıs 2011 Pazartesi
Almanya nükleerle vedalaşıyor
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6778>Almanya nükleerle
vedalaşıyor</a></h1><p class="rtejustify">
Almanya'da koalisyon hükümeti 2022 yılında tüm
nükleer santralleri kapatma kararı aldı.</p>
<p class="rtejustify">
Japonya'daki krizden sonra Almanya geniş çapında nükleer
karşıtı eylemler yapılmıştı.</p>
<p class="rtejustify">
Dün gece geç saatlere kadar süren kabine toplantısından
sonra konuşan Çevre Bakanı Norbert Rottgen, Alman
hükümetinin 2022 yılına kadar tüm nükleer santralleri
kapatma kararı aldığını açıkladı.</p>
<p class="rtejustify">
Çevre Bakanı Rottgen, üretimin durdurulduğu yedi nükleer
reaktörle, Kruemmel Nükleer Enerji Santrali'nde tekrar
üretime başlanmayacağını da bildirdi. Altı nükleer santralin
en geç 2021'de kapanacağını söyleyen bakan, en yeni
üç santralin de 2022'de kapatılacağını belirtti.</p>
<p class="rtejustify">
Rottgen, "Bu kesin bir karar. En son inşa edilen üç
santral 2022'de kapanacak. Karardan geri dönüş yok'
dedi.</p>
<p class="rtejustify">
ENERJİNİ YÜZDE 23 NÜKLEERDEN<br />
Bakan, kapatılmaya karşın yılda 2,3 milyar Euro elde etmesi beklenen
harcanmış nükleer yakıt vergisinin toplanmaya devam edeceğini
söyledi. Ülkedeki nükleer enerji endüstrisi, santralleri
erken kapatmanın ülkenin sanayi üretimine büyük darbe
vuracağını savunuyordu.</p>
<p class="rtejustify">
Almanya'nın Fukuşima felaketinden sonra bazı eski reaktörlerde
üretimi durdurmuştu. Bundan önce ülkenin enerji ihtiyacının
yüzde 23'ü nükleer santrallerden karşılanıyordu.</p>
<p class="rtejustify">
Japonya'daki felaketten sonra Almanya'da nükleer enerjiye
karşı kitlesel gösteriler yapılmıştı. Başbakan Angela Merkel
Japonya'daki Fukuşima Nükleer Santrali'ndeki felaketin
ardından nükleer güçle ilgili bir etik komisyonu
oluşturmuştu.</p>
<p class="rtejustify">
Nükleer enerji karşıtlığı sayesinde Yeşiller Mart sonunda
yapılan seçimde, Hristiyan Demokratların kalesi olarak
görülen Baden-Wuerttemberg eyaletinde birinci olmuştu.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Kaynak: ntvmsnbc.com</strong></p>
vedalaşıyor</a></h1><p class="rtejustify">
Almanya'da koalisyon hükümeti 2022 yılında tüm
nükleer santralleri kapatma kararı aldı.</p>
<p class="rtejustify">
Japonya'daki krizden sonra Almanya geniş çapında nükleer
karşıtı eylemler yapılmıştı.</p>
<p class="rtejustify">
Dün gece geç saatlere kadar süren kabine toplantısından
sonra konuşan Çevre Bakanı Norbert Rottgen, Alman
hükümetinin 2022 yılına kadar tüm nükleer santralleri
kapatma kararı aldığını açıkladı.</p>
<p class="rtejustify">
Çevre Bakanı Rottgen, üretimin durdurulduğu yedi nükleer
reaktörle, Kruemmel Nükleer Enerji Santrali'nde tekrar
üretime başlanmayacağını da bildirdi. Altı nükleer santralin
en geç 2021'de kapanacağını söyleyen bakan, en yeni
üç santralin de 2022'de kapatılacağını belirtti.</p>
<p class="rtejustify">
Rottgen, "Bu kesin bir karar. En son inşa edilen üç
santral 2022'de kapanacak. Karardan geri dönüş yok'
dedi.</p>
<p class="rtejustify">
ENERJİNİ YÜZDE 23 NÜKLEERDEN<br />
Bakan, kapatılmaya karşın yılda 2,3 milyar Euro elde etmesi beklenen
harcanmış nükleer yakıt vergisinin toplanmaya devam edeceğini
söyledi. Ülkedeki nükleer enerji endüstrisi, santralleri
erken kapatmanın ülkenin sanayi üretimine büyük darbe
vuracağını savunuyordu.</p>
<p class="rtejustify">
Almanya'nın Fukuşima felaketinden sonra bazı eski reaktörlerde
üretimi durdurmuştu. Bundan önce ülkenin enerji ihtiyacının
yüzde 23'ü nükleer santrallerden karşılanıyordu.</p>
<p class="rtejustify">
Japonya'daki felaketten sonra Almanya'da nükleer enerjiye
karşı kitlesel gösteriler yapılmıştı. Başbakan Angela Merkel
Japonya'daki Fukuşima Nükleer Santrali'ndeki felaketin
ardından nükleer güçle ilgili bir etik komisyonu
oluşturmuştu.</p>
<p class="rtejustify">
Nükleer enerji karşıtlığı sayesinde Yeşiller Mart sonunda
yapılan seçimde, Hristiyan Demokratların kalesi olarak
görülen Baden-Wuerttemberg eyaletinde birinci olmuştu.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Kaynak: ntvmsnbc.com</strong></p>
29 Mayıs 2011 Pazar
Ölmeden Gömüldük, Duyun Bizi! - Yıldırım Türker
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6772>Ölmeden Gömüldük, Duyun
Bizi! - Yıldırım Türker</a></h1><p>
</p>
<div class="BlackContent" id="metin2" style="margin-top: 0px; margin-right:
0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right:
0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; color: black; ">
Bugün resimaltımız bir hapishane mektubu olsun. <br />
Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde ağırlaştırılmış
müebbetliklerin sorunları için mahkûmların 6 Eylül
2010 günü başlattıkları direniş sürüyor. Oradan gelen
mektuplardan cezaevi yönetiminin hiçbir çözüme
yanaşmadığını, uzlaşmaya gönlünün olmadığını
anlıyoruz. <br />
Yasaları bile umursamayan yönetim, bakanlıktan kendilerine
böyle bir uyarı gelmediği dışında bir açıklama da
yapmıyor.</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
<img alt=""
src="http://i.radikal.com.tr/150x113/2011/05/29/fft16_mf730866.Jpeg"
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-weight: normal; font-style: inherit; font-size: 15px; font-family:
inherit; vertical-align: top; border-style: initial; border-color: initial; "
/><br />
Mektuplardan birinde, “En basit ve en haklı talepler için
dahi ‘Bunu kabul edersek yeni talepler gelir!’ diye
düşünmektedirler. Bu nedenledir ki ‘insan’ olarak hak
verdikleri, haklı buldukları ve diğer F tiplerinde uygulanan pek
çok şey (Örneğin en basitiyle boncuk, elişi üretimi,
çiçek, kırtasiye malzemeleri, giysiler, hediyelik eşyalar,
plastik raflar vb. burada yasaktır!); çünkü mahpusun
yaşamını kısmen kolaylaştıracak, insanca yaşayacağı koşullar
mahpusun yeni taleplerine yol açar! O nedenle ne kadar sıkılırsa,
ne kadar baskı uygulanırsa o kadar iyi yönetilecektir!” yazmış
arkadaşlar. <br />
Şebnem Korur Fincancı, cezaevlerindeki ağır hasta tutukluların
durumuna dikkatimizi çekmek için uzun zamandır
çırpınıyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı
ve eski Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fincancı,
cezaevlerindeki ağırlaşan tecrit koşullarının ölüme davetiye
çıkardığını söylüyor. Fincancı, hâlâ
sürmekte olan işkence uygulamalarının cezasız
geçiştirilmesine isyan ediyor: “Kamu görevlileri
soruşturma izni verilmeyerek korunuyor. Yargı da bu kişiler için
bir daha suç işlemeyeceği gerekçesiyle takipsizlik kararı
veriyor. Cezasızlık olunca ister istemez işkence de sürüyor.
Çünkü işkencenin yapılması gerektiği gibi bir algı
yaratılıyor.” <br />
Yani sıfır tolerans palavrasına rağmen değişen fazla bir şey yok.
Vahşilere göre işkenceyi hak edenler var. Onlara işkence etmeyip de
hoş mu tutacaklar? Kanser ve intihar vakalarındaki artış konusunda da
söyledikleri aydınlatıcı: “Yalnızlaştırılmış kişiler,
koruyucu mekanizmalar olmadan tümüyle o cezaevinin insafına terk
ediliyor. Bu nedenle hastalıklar ve intiharlar arttı. İşkence sonucu
ölüm olgularında da artış var. Tecrit sistemi, örneğin
bağışıklık sistemi üzerine çok olumsuz etkiler yaratıyor.
Tecride uğrayan bütün canlılarda organizmaya ait birtakım
koruyucu mekanizmalar işlevsiz hale geliyor. Çünkü
dışarıdan bir tehdit olmadığı yanılsaması içine girildiği
için canlı organizma kendini korumaktan vazgeçiyor.
Bağışıklık sistemi bir kendini koruma mekanizmasıdır, kendini koruma
mekanizması devre dışı olunca da ister istemez kanser gibi, birtakım
başka sağlık sorunları gibi ciddi hastalıkların ortaya
çıkmasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Ayrıca ruhsal etkileri de
var. Çünkü tecritte herhangi bir uyarılanın olmaması,
uyaranın son derece sınırlı olması, az sayıda insanın sürekli
birbirleriyle olması gibi durumlarda ruhsal problemler ortaya
çıkıyor.” <br />
<br />
<strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: bold; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; ">Yine Adli Tıp
düğümü </strong><br />
Fincancı’nın en can alıcı vurgusu, devletin Adli Tıp
Kurumu’na yaklaşımı üstüne. Yasalar
çerçevesinde üniversite hastanelerinden ve başka
kurumlardan değerlendirmeler almak mümkün iken ille Adli Tıp
Kurumu’na havale ediliyor bütün rapor işleri: “Adli
Tıp Kurumu, Adalet Bakanlığı’na bağlı bir kuruluştur. En ciddi
sorunlardan biri budur Türkiye için. Bu bir devlet kurumudur ve
sonuçta devletin taraf olduğu bir süreçte devletin bir
kurumunun bilirkişilik yapıyor olması tartışmaya açıktır.
Yargının da bu devletçi bakış açısı nedeniyle Adli Tıp
Kurumu’ndan görüş soruyor olması, kararları
tartışmamıza neden oluyor. Kurumda uzmanlar ve bilirkişiler bilimsel
kriterler ölçüsünde seçilmemektedir. Sorun
burada zaten, yoksa o kişi-bu kişi önemli değil. Bir ismi hedef almak
yerine, bu yapıyı değiştirmek gerekiyor. Eğer biz bilirkişilik hizmeti
alacaksak bilimsel kriterler oluşturmalıyız.” <br />
Yarın İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, ‘Tecrit
İçinde Tecrit’ üstbaşlığıyla bir sempozyum
düzenliyor. Tünel’deki İstanbul Barosu Kültür
Merkezi’nde yapılacak sempozyum saat 10.00’dan 18.30’a
kadar sürecek. <br />
Basın bildirisini kısaltarak aktarıyorum: <br />
“Türkiye, 19 Aralık 2000 sonrası cezaevi uygulamaları ile
yeni bir döneme girmiş; F tipi uygulaması ile başlayan
süreçte hak ihlalleri artmış; Ceza İnfaz Yasası,
tüzük, genelge ve yönetmeliğe bağlı olarak geliştirilen
tecrit ve tretman uygulamaları ile sürekli gündemde olmuş ve
aradan geçen 11 yıla rağmen herhangi bir iyileşme
sağlanamamıştır. <br />
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan mahpuslar,
‘F’nin içinde ikinci bir ‘F’ye kapatılırlar;
zindan içinde zindan yaşarlar adeta... Örneğin,
ağırlaştırılmış müebbet hapis mahkûmu mahpuslar,
açık görüşte, diğer mahpuslardan farklı olarak, iki
kişiyle, aynı anda görüşemez. Ziyarete anne ve babası
gelmişse, önce biri alınmakta, diğeri dışarıda bekletilmektedir...
Böylece mahpusun sadece kendisi değil, dışarıdaki yakınları da,
sadece bedeni değil, yüreği de cezalandırılmış
olmaktadır. <br />
...Türkiye’de idam 1984 yılı sonrası uygulanmadı, 2002
yılında ise yasalardan kaldırıldı. Ölüm cezası uygulaması,
ölünceye kadar devam edecek olan ‘müebbet ağır hapis
cezası’na dönüştürüldü ve cezalarının
infazının ‘ölünceye kadar’ devam etmesi
kararlaştırıldı. Bu ağır ceza uygulamasıyla da yetinmeyen
hükümet, 2005 yılında yasal değişiklikle birlikte tutukluların
kazanmış olduğu hakları geri alarak ‘ağır müebbetlik
hükümlülerin’ infaz koşullarını daha da
ağırlaştırdı.<br />
...2000 sonrası sistemli olarak uygulanan tecrit, cezaevlerinin
sağlıksız koşulları, yeteri kadar besin alamamak, hastalıkları kronik
hale getirmiştir... Hapishanelerde 98’i ağır, yüzlerce hasta
mahpus bulunmaktadır. Hasta mahpuslarla ilgili sorunların başında, hayati
tehlikesi olan hastalığa yakalanmış mahpusların hem tedavi edilmeyerek
hem de serbest bırakılmayarak adeta ölüme terk edilmesi
gelmektedir. <br />
...Yukarıda bahsettiğimiz hapishanelerde uygulanan ağır tecrit
koşullarının yanı sıra CİK’nin 16. ve 25. maddesine dair yaşanan
ağır hak ihlalleri hususunda İnsan Hakları Derneği olarak taleplerimiz
şöyledir; <br />
1- Baskıcı ve işkence anlamına gelen hükümleriyle; <br
/>
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
hükümlüsünü tek kişilik hücrede tecrit
altında tutan, <br />
b) Sadece eşi, alt ve üst soyu, kardeşi ve vasisini
görüşmeci olarak kabul eden, <br />
c) Görüşme periyodunu 15 günle sınırlayan, <br />
d) Mahkûma günde sadece 1 saat havalandırma hakkı
sağlayan, <br />
e) Ölümcül hastalık halinde dahi mahkûmun tahliyesine
izin vermeyen, <br />
f) Cezaevi içi görüşleri sadece kendi
statüsünde olan mahpuslarla sınırlayan ve bunu dahi
uygulamayan <br />
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 25.
maddesi kaldırılmalı, hükümlüler arasında infaz rejimi
açısından ayrımcılık yapılmamalıdır. <br />
2- Hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetme riski altında bulunan
hükümlüler daha iyi tedavi koşulları için; yakın
ölüm tehlikesi altında bulunanlar veda ve huzur hakkı kapsamında
tahliye edilmelidir. <br />
Cezaevlerinde yaşanan bu insanlık dışı koşullar bir türlü
ülke gündemine girememekte, kamuoyunun dikkatini
çekememekte, dolayısıyla en küçük bir iyileşme
umudu yeşerememektedir. İletişimde, haber paylaşımında ve
düşünce üretiminde önemli bir rol oynayan köşe
yazarlarının, görsel medya mensuplarının ve diğer kamuoyu
oluşturucularının konuyu ele almaları bu yönde bir duyarlılığın
oluşturulmasına büyük bir katkıda bulunacaktır. <br />
İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu olarak 29 Mayıs 2011 tarihinde
yapacağımız ‘Tecrit İçinde Tecrit’ konulu sempozyumla
sorunu dikkatinize sunuyor, arzu ettiğiniz takdirde raporlarımızı ve
bulgularımızı sizinle paylaşmaya hazır olduğumuzu özellikle
belirtmek istiyoruz. <br />
İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu”</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
Kaynak: RADİKAL</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
29 Mayıs 2011</p>
</div>
Bizi! - Yıldırım Türker</a></h1><p>
</p>
<div class="BlackContent" id="metin2" style="margin-top: 0px; margin-right:
0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right:
0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; color: black; ">
Bugün resimaltımız bir hapishane mektubu olsun. <br />
Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde ağırlaştırılmış
müebbetliklerin sorunları için mahkûmların 6 Eylül
2010 günü başlattıkları direniş sürüyor. Oradan gelen
mektuplardan cezaevi yönetiminin hiçbir çözüme
yanaşmadığını, uzlaşmaya gönlünün olmadığını
anlıyoruz. <br />
Yasaları bile umursamayan yönetim, bakanlıktan kendilerine
böyle bir uyarı gelmediği dışında bir açıklama da
yapmıyor.</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
<img alt=""
src="http://i.radikal.com.tr/150x113/2011/05/29/fft16_mf730866.Jpeg"
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-weight: normal; font-style: inherit; font-size: 15px; font-family:
inherit; vertical-align: top; border-style: initial; border-color: initial; "
/><br />
Mektuplardan birinde, “En basit ve en haklı talepler için
dahi ‘Bunu kabul edersek yeni talepler gelir!’ diye
düşünmektedirler. Bu nedenledir ki ‘insan’ olarak hak
verdikleri, haklı buldukları ve diğer F tiplerinde uygulanan pek
çok şey (Örneğin en basitiyle boncuk, elişi üretimi,
çiçek, kırtasiye malzemeleri, giysiler, hediyelik eşyalar,
plastik raflar vb. burada yasaktır!); çünkü mahpusun
yaşamını kısmen kolaylaştıracak, insanca yaşayacağı koşullar
mahpusun yeni taleplerine yol açar! O nedenle ne kadar sıkılırsa,
ne kadar baskı uygulanırsa o kadar iyi yönetilecektir!” yazmış
arkadaşlar. <br />
Şebnem Korur Fincancı, cezaevlerindeki ağır hasta tutukluların
durumuna dikkatimizi çekmek için uzun zamandır
çırpınıyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı
ve eski Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fincancı,
cezaevlerindeki ağırlaşan tecrit koşullarının ölüme davetiye
çıkardığını söylüyor. Fincancı, hâlâ
sürmekte olan işkence uygulamalarının cezasız
geçiştirilmesine isyan ediyor: “Kamu görevlileri
soruşturma izni verilmeyerek korunuyor. Yargı da bu kişiler için
bir daha suç işlemeyeceği gerekçesiyle takipsizlik kararı
veriyor. Cezasızlık olunca ister istemez işkence de sürüyor.
Çünkü işkencenin yapılması gerektiği gibi bir algı
yaratılıyor.” <br />
Yani sıfır tolerans palavrasına rağmen değişen fazla bir şey yok.
Vahşilere göre işkenceyi hak edenler var. Onlara işkence etmeyip de
hoş mu tutacaklar? Kanser ve intihar vakalarındaki artış konusunda da
söyledikleri aydınlatıcı: “Yalnızlaştırılmış kişiler,
koruyucu mekanizmalar olmadan tümüyle o cezaevinin insafına terk
ediliyor. Bu nedenle hastalıklar ve intiharlar arttı. İşkence sonucu
ölüm olgularında da artış var. Tecrit sistemi, örneğin
bağışıklık sistemi üzerine çok olumsuz etkiler yaratıyor.
Tecride uğrayan bütün canlılarda organizmaya ait birtakım
koruyucu mekanizmalar işlevsiz hale geliyor. Çünkü
dışarıdan bir tehdit olmadığı yanılsaması içine girildiği
için canlı organizma kendini korumaktan vazgeçiyor.
Bağışıklık sistemi bir kendini koruma mekanizmasıdır, kendini koruma
mekanizması devre dışı olunca da ister istemez kanser gibi, birtakım
başka sağlık sorunları gibi ciddi hastalıkların ortaya
çıkmasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Ayrıca ruhsal etkileri de
var. Çünkü tecritte herhangi bir uyarılanın olmaması,
uyaranın son derece sınırlı olması, az sayıda insanın sürekli
birbirleriyle olması gibi durumlarda ruhsal problemler ortaya
çıkıyor.” <br />
<br />
<strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: bold; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; ">Yine Adli Tıp
düğümü </strong><br />
Fincancı’nın en can alıcı vurgusu, devletin Adli Tıp
Kurumu’na yaklaşımı üstüne. Yasalar
çerçevesinde üniversite hastanelerinden ve başka
kurumlardan değerlendirmeler almak mümkün iken ille Adli Tıp
Kurumu’na havale ediliyor bütün rapor işleri: “Adli
Tıp Kurumu, Adalet Bakanlığı’na bağlı bir kuruluştur. En ciddi
sorunlardan biri budur Türkiye için. Bu bir devlet kurumudur ve
sonuçta devletin taraf olduğu bir süreçte devletin bir
kurumunun bilirkişilik yapıyor olması tartışmaya açıktır.
Yargının da bu devletçi bakış açısı nedeniyle Adli Tıp
Kurumu’ndan görüş soruyor olması, kararları
tartışmamıza neden oluyor. Kurumda uzmanlar ve bilirkişiler bilimsel
kriterler ölçüsünde seçilmemektedir. Sorun
burada zaten, yoksa o kişi-bu kişi önemli değil. Bir ismi hedef almak
yerine, bu yapıyı değiştirmek gerekiyor. Eğer biz bilirkişilik hizmeti
alacaksak bilimsel kriterler oluşturmalıyız.” <br />
Yarın İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, ‘Tecrit
İçinde Tecrit’ üstbaşlığıyla bir sempozyum
düzenliyor. Tünel’deki İstanbul Barosu Kültür
Merkezi’nde yapılacak sempozyum saat 10.00’dan 18.30’a
kadar sürecek. <br />
Basın bildirisini kısaltarak aktarıyorum: <br />
“Türkiye, 19 Aralık 2000 sonrası cezaevi uygulamaları ile
yeni bir döneme girmiş; F tipi uygulaması ile başlayan
süreçte hak ihlalleri artmış; Ceza İnfaz Yasası,
tüzük, genelge ve yönetmeliğe bağlı olarak geliştirilen
tecrit ve tretman uygulamaları ile sürekli gündemde olmuş ve
aradan geçen 11 yıla rağmen herhangi bir iyileşme
sağlanamamıştır. <br />
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan mahpuslar,
‘F’nin içinde ikinci bir ‘F’ye kapatılırlar;
zindan içinde zindan yaşarlar adeta... Örneğin,
ağırlaştırılmış müebbet hapis mahkûmu mahpuslar,
açık görüşte, diğer mahpuslardan farklı olarak, iki
kişiyle, aynı anda görüşemez. Ziyarete anne ve babası
gelmişse, önce biri alınmakta, diğeri dışarıda bekletilmektedir...
Böylece mahpusun sadece kendisi değil, dışarıdaki yakınları da,
sadece bedeni değil, yüreği de cezalandırılmış
olmaktadır. <br />
...Türkiye’de idam 1984 yılı sonrası uygulanmadı, 2002
yılında ise yasalardan kaldırıldı. Ölüm cezası uygulaması,
ölünceye kadar devam edecek olan ‘müebbet ağır hapis
cezası’na dönüştürüldü ve cezalarının
infazının ‘ölünceye kadar’ devam etmesi
kararlaştırıldı. Bu ağır ceza uygulamasıyla da yetinmeyen
hükümet, 2005 yılında yasal değişiklikle birlikte tutukluların
kazanmış olduğu hakları geri alarak ‘ağır müebbetlik
hükümlülerin’ infaz koşullarını daha da
ağırlaştırdı.<br />
...2000 sonrası sistemli olarak uygulanan tecrit, cezaevlerinin
sağlıksız koşulları, yeteri kadar besin alamamak, hastalıkları kronik
hale getirmiştir... Hapishanelerde 98’i ağır, yüzlerce hasta
mahpus bulunmaktadır. Hasta mahpuslarla ilgili sorunların başında, hayati
tehlikesi olan hastalığa yakalanmış mahpusların hem tedavi edilmeyerek
hem de serbest bırakılmayarak adeta ölüme terk edilmesi
gelmektedir. <br />
...Yukarıda bahsettiğimiz hapishanelerde uygulanan ağır tecrit
koşullarının yanı sıra CİK’nin 16. ve 25. maddesine dair yaşanan
ağır hak ihlalleri hususunda İnsan Hakları Derneği olarak taleplerimiz
şöyledir; <br />
1- Baskıcı ve işkence anlamına gelen hükümleriyle; <br
/>
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
hükümlüsünü tek kişilik hücrede tecrit
altında tutan, <br />
b) Sadece eşi, alt ve üst soyu, kardeşi ve vasisini
görüşmeci olarak kabul eden, <br />
c) Görüşme periyodunu 15 günle sınırlayan, <br />
d) Mahkûma günde sadece 1 saat havalandırma hakkı
sağlayan, <br />
e) Ölümcül hastalık halinde dahi mahkûmun tahliyesine
izin vermeyen, <br />
f) Cezaevi içi görüşleri sadece kendi
statüsünde olan mahpuslarla sınırlayan ve bunu dahi
uygulamayan <br />
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 25.
maddesi kaldırılmalı, hükümlüler arasında infaz rejimi
açısından ayrımcılık yapılmamalıdır. <br />
2- Hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetme riski altında bulunan
hükümlüler daha iyi tedavi koşulları için; yakın
ölüm tehlikesi altında bulunanlar veda ve huzur hakkı kapsamında
tahliye edilmelidir. <br />
Cezaevlerinde yaşanan bu insanlık dışı koşullar bir türlü
ülke gündemine girememekte, kamuoyunun dikkatini
çekememekte, dolayısıyla en küçük bir iyileşme
umudu yeşerememektedir. İletişimde, haber paylaşımında ve
düşünce üretiminde önemli bir rol oynayan köşe
yazarlarının, görsel medya mensuplarının ve diğer kamuoyu
oluşturucularının konuyu ele almaları bu yönde bir duyarlılığın
oluşturulmasına büyük bir katkıda bulunacaktır. <br />
İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu olarak 29 Mayıs 2011 tarihinde
yapacağımız ‘Tecrit İçinde Tecrit’ konulu sempozyumla
sorunu dikkatinize sunuyor, arzu ettiğiniz takdirde raporlarımızı ve
bulgularımızı sizinle paylaşmaya hazır olduğumuzu özellikle
belirtmek istiyoruz. <br />
İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu”</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
Kaynak: RADİKAL</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
29 Mayıs 2011</p>
</div>
27 Mayıs 2011 Cuma
İvme-Genç ODTÜ'de Masa Açmaya Devam Etti
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6771>İvme-Genç ODTÜ'de Masa
Açmaya Devam Etti</a></h1><p>
<style type="text/css">
<!--{cke_protected}{C}%3C!%2D%2D%0A%09%09%40page%20%7B%20margin%3A%202cm%20%7D%0A%09%09P%20%7B%20margin-bottom%3A%200.21cm%20%7D%0A%09%2D%2D%3E--> </style>
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm">
İvme-Genç ODTÜ’de 25-26 Mayıs tarihlerinde de
Yıkımlara Karşı Mücadele Kurultayı çağrısı için
masa açmayı sürdürdü.</p>
<p style="margin-bottom: 0cm">
<br />
İvme-Genç yayın kurulu üyeleri Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Fizik Bölümü ve kütüphane
önünde açtıkları masada Yıkımlara Karşı Mücadele
Kurultayı çağrısı yapmaya devam etti. Kurultaya çağrı
bildirileri dağıtılırken öğrencilerle konu üzerine konuşuldu,
isimleri gelecekler arasına yazıldı. Müzik yayınının da
yapıldığı masada toplam 1500 bildiri dağıtımı yapıldı.</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;">
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;">
<em><strong>+İVME</strong></em></p>
Açmaya Devam Etti</a></h1><p>
<style type="text/css">
<!--{cke_protected}{C}%3C!%2D%2D%0A%09%09%40page%20%7B%20margin%3A%202cm%20%7D%0A%09%09P%20%7B%20margin-bottom%3A%200.21cm%20%7D%0A%09%2D%2D%3E--> </style>
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm">
İvme-Genç ODTÜ’de 25-26 Mayıs tarihlerinde de
Yıkımlara Karşı Mücadele Kurultayı çağrısı için
masa açmayı sürdürdü.</p>
<p style="margin-bottom: 0cm">
<br />
İvme-Genç yayın kurulu üyeleri Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Fizik Bölümü ve kütüphane
önünde açtıkları masada Yıkımlara Karşı Mücadele
Kurultayı çağrısı yapmaya devam etti. Kurultaya çağrı
bildirileri dağıtılırken öğrencilerle konu üzerine konuşuldu,
isimleri gelecekler arasına yazıldı. Müzik yayınının da
yapıldığı masada toplam 1500 bildiri dağıtımı yapıldı.</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;">
</p>
<p style="margin-bottom: 0cm;">
<em><strong>+İVME</strong></em></p>
Bu Hamburgeri Hazmedebilecek misiniz-Ezgi Başaran
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6770>Bu Hamburgeri Hazmedebilecek
misiniz-Ezgi Başaran</a></h1><p>
* Siz hamburger mönünüzü nasıl alıyorsunuz?
Genelde yani… Telefonda sipariş verirken filan. Neleri
düşünüyorsunuz ben size söyleyeyim: Turşu olsun mu?
Hardal, mayonez? Soğan? Ha, bir de içecek konusu var.
Envaiçeşit arasından hangisini seçsem… </p>
<p>
* Biz bu hayati meseleleri düşünüp fast-food
dünyasından anlık bir tatmin peşinde koşarken, hattın
öbür ucunda bir insan duruyor. Çalışma şartlarını
hesaba katarsak insan muamelesi görmüyor ama yine de siz bilin ki
aslında öyledir o. <br />
<br />
* Gülbahar Bad, ilkokul üçüncü sınıfa giden
çocuğuna bakabilmek için bir hamburgerci zincirinin call
center’ında üç yıldır siparişleri alır. Kocası bir
süredir işsizdir. Kira ödememek için annesinin yanına
taşınan Gülbahar Hanım, 41 yaşındadır ve vücudunun iki
tarafında da kalça çıkığı vardır. Ama asıl engeli
bedensel değil, üç kuruş için kafese koyduğu
ruhundadır. <br />
<br />
* Gülbahar Bad’ın günlük mesaisi: Sabah 09.00’da
evden çıkar, 11.00’de işbaşı, 22.00’de paydos yapar,
23.00 gibi evine varır. 11 saatlik çalışmasının karşılığı
olarak 30 dakikalık yemek molası vardır. Eskiden 27 dakikalık oksijen
yahut sigara molası da vardı ama o kalktı. Yemek için haftalık 50
liralık kuponu bulunur. <br />
<br />
* Kupon dediysem… Bu biraz farklı. Gelin biz ‘Ülseratif
kupon’ diyelim o kağıt parçalarına… Hatta
paçavralarına! Çünkü sadece çalıştığı
hamburgercide ve sadece belirli ürünler için karşılığı
var. Dolayısıyla Gülbahar Hanım ve diğer çalışanlar her
öğlen-akşam hamburger ve benzeri fast-food ürünleri yerler.
Yemek için dışarıya çıkmak gibi bir ihtimali akıldan
geçirmek bile mümkün değildir. Yasak! <br />
<br />
* İşe birkaç dakikalığına geç kalmak da büyük
suçtur. Mesela geç kalanlar tek ayak üstünde
bekletilir. Mübalağa filan değil. 41 yaşındaki engelli Gülbahar
Bad bu cezaya maruz kalanlardan biridir. <br />
<br />
* Tek ayak üstünde bekletme cezası dört ay kadar
uygulandıktan sonra ‘parmak basma’ yöntemine
geçilir: Geç kalan kişi bir mekanizmaya parmak basar,
ardından tutanak tutulur. Ve denir ki; bu tutanaklardan üç tane
birikirse işvereniniz olarak sizi hiçbir gerekçe
göstermeden atabiliriz. <br />
<br />
* Tek başına telefonda aldığı siparişlerden zincir dükkana ayda
500 bin liralık ciro yaptıran Gülbahar Bad, çalışma
şartlarının iyileştirilmesini talep ettiği ve sendikaya üye olduğu
için işten çıkarıldı. Tabii ki henüz tazminat
ücretini de alamadı. <br />
<br />
* Paraya ihtiyacı olduğunu bilmeme rağmen Gülbahar Hanım’a
“İyi olmuş bir bakıma bitmesi” deyiverdim. “Kendime
şöyle bir bakınca ‘ben’i göremiyordum, evet belki de
iyi oldu” diye cevap verdi. Kendine bakıp ‘ben’i
görememek’… Böyle tuhaf bir zarafet ve samimiyetle
anlatmaya devam etti son üç yılını. <br />
<br />
* “Nasıl diyeyim, bir insan değil gibiydim. Her gün 11 saat
sana öyle davranılırsa, inanıyorsun… Değersizim diyorsun.
Genç arkadaşlarımdan bazıları anti-depresan almaya başlamıştı.
Ben de bir doktora görünsem diyordum çünkü eve
geç gidince çocuğum uyumuş oluyordu. Onunla aramıza
rahatsız edici bir mesafe girmişti.<br />
Küçücük çocuk ama anlıyor stresi. Sonra
sürekli anneme çatıyordum. Kadıncağız ‘Bu ne
saldırganlık, bu ne öfke kızım?’ deyince, anladım ki psikolog
vaktim benim de gelmiş. Sonra zaten işten
çıkarıldım.” <br />
<br />
* Aloo, orada mısınız telefonun öbür ucundaki karnı aç
insanlar! Hazmetmeye vicdanınız varsa şimdi söyleyiniz: Hamburger
mönünüzü nasıl alırdınız? Orta boy mu olsun,
süper mi?</p>
<p>
Kaynak: radikal.com.tr</p>
misiniz-Ezgi Başaran</a></h1><p>
* Siz hamburger mönünüzü nasıl alıyorsunuz?
Genelde yani… Telefonda sipariş verirken filan. Neleri
düşünüyorsunuz ben size söyleyeyim: Turşu olsun mu?
Hardal, mayonez? Soğan? Ha, bir de içecek konusu var.
Envaiçeşit arasından hangisini seçsem… </p>
<p>
* Biz bu hayati meseleleri düşünüp fast-food
dünyasından anlık bir tatmin peşinde koşarken, hattın
öbür ucunda bir insan duruyor. Çalışma şartlarını
hesaba katarsak insan muamelesi görmüyor ama yine de siz bilin ki
aslında öyledir o. <br />
<br />
* Gülbahar Bad, ilkokul üçüncü sınıfa giden
çocuğuna bakabilmek için bir hamburgerci zincirinin call
center’ında üç yıldır siparişleri alır. Kocası bir
süredir işsizdir. Kira ödememek için annesinin yanına
taşınan Gülbahar Hanım, 41 yaşındadır ve vücudunun iki
tarafında da kalça çıkığı vardır. Ama asıl engeli
bedensel değil, üç kuruş için kafese koyduğu
ruhundadır. <br />
<br />
* Gülbahar Bad’ın günlük mesaisi: Sabah 09.00’da
evden çıkar, 11.00’de işbaşı, 22.00’de paydos yapar,
23.00 gibi evine varır. 11 saatlik çalışmasının karşılığı
olarak 30 dakikalık yemek molası vardır. Eskiden 27 dakikalık oksijen
yahut sigara molası da vardı ama o kalktı. Yemek için haftalık 50
liralık kuponu bulunur. <br />
<br />
* Kupon dediysem… Bu biraz farklı. Gelin biz ‘Ülseratif
kupon’ diyelim o kağıt parçalarına… Hatta
paçavralarına! Çünkü sadece çalıştığı
hamburgercide ve sadece belirli ürünler için karşılığı
var. Dolayısıyla Gülbahar Hanım ve diğer çalışanlar her
öğlen-akşam hamburger ve benzeri fast-food ürünleri yerler.
Yemek için dışarıya çıkmak gibi bir ihtimali akıldan
geçirmek bile mümkün değildir. Yasak! <br />
<br />
* İşe birkaç dakikalığına geç kalmak da büyük
suçtur. Mesela geç kalanlar tek ayak üstünde
bekletilir. Mübalağa filan değil. 41 yaşındaki engelli Gülbahar
Bad bu cezaya maruz kalanlardan biridir. <br />
<br />
* Tek ayak üstünde bekletme cezası dört ay kadar
uygulandıktan sonra ‘parmak basma’ yöntemine
geçilir: Geç kalan kişi bir mekanizmaya parmak basar,
ardından tutanak tutulur. Ve denir ki; bu tutanaklardan üç tane
birikirse işvereniniz olarak sizi hiçbir gerekçe
göstermeden atabiliriz. <br />
<br />
* Tek başına telefonda aldığı siparişlerden zincir dükkana ayda
500 bin liralık ciro yaptıran Gülbahar Bad, çalışma
şartlarının iyileştirilmesini talep ettiği ve sendikaya üye olduğu
için işten çıkarıldı. Tabii ki henüz tazminat
ücretini de alamadı. <br />
<br />
* Paraya ihtiyacı olduğunu bilmeme rağmen Gülbahar Hanım’a
“İyi olmuş bir bakıma bitmesi” deyiverdim. “Kendime
şöyle bir bakınca ‘ben’i göremiyordum, evet belki de
iyi oldu” diye cevap verdi. Kendine bakıp ‘ben’i
görememek’… Böyle tuhaf bir zarafet ve samimiyetle
anlatmaya devam etti son üç yılını. <br />
<br />
* “Nasıl diyeyim, bir insan değil gibiydim. Her gün 11 saat
sana öyle davranılırsa, inanıyorsun… Değersizim diyorsun.
Genç arkadaşlarımdan bazıları anti-depresan almaya başlamıştı.
Ben de bir doktora görünsem diyordum çünkü eve
geç gidince çocuğum uyumuş oluyordu. Onunla aramıza
rahatsız edici bir mesafe girmişti.<br />
Küçücük çocuk ama anlıyor stresi. Sonra
sürekli anneme çatıyordum. Kadıncağız ‘Bu ne
saldırganlık, bu ne öfke kızım?’ deyince, anladım ki psikolog
vaktim benim de gelmiş. Sonra zaten işten
çıkarıldım.” <br />
<br />
* Aloo, orada mısınız telefonun öbür ucundaki karnı aç
insanlar! Hazmetmeye vicdanınız varsa şimdi söyleyiniz: Hamburger
mönünüzü nasıl alırdınız? Orta boy mu olsun,
süper mi?</p>
<p>
Kaynak: radikal.com.tr</p>
TMMOB: MESLEĞİMİZ, MESLEK ALANLARIMIZ ÜZERİNE AKP TAHRİBATI RAPORU YAYIMLANDI
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6769>TMMOB: MESLEĞİMİZ, MESLEK
ALANLARIMIZ ÜZERİNE AKP TAHRİBATI RAPORU YAYIMLANDI</a></h1><p>
AKP iktidarı döneminde meslek alanları ve mesleki haklar üzerine
tahribatın derlendiği TMMOB raporu yayımlandı.<br />
<br />
<strong>SUNUŞ</strong><br />
<br />
Türkiye önemli bir tarihsel süreçten geçiyor.
8,5 yıllık AKP İktidarı süresince ülkemiz, siyasal, toplumsal
ve ekonomik açıdan yeniden şekillendirilirken meslek alanlarımız
üzerinden de önemli bir dönüşüm yaşandı.
Kentlerin yağmalanmasından kıyı ve ormanların yapılaşmaya
açılmasına, her türlü kamu hizmetinin
özelleştirilmesiyle birlikte denetimin dahi taşeron firmalara
bırakılmasına kadar çalıştığımız alanlar neoliberal
saldırıdan nasibini aldı. Emeğin aleyhine politikalar her kesimden
insanı olduğu gibi mühendis, mimar ve şehir plancıları da
etkiledi.<br />
<br />
TMMOB 1970‘lerden gelen çizgisiyle toplumun, insanımızın
aleyhine politikalara, uygulamalara karşı sözünü her zaman
bilimin ve tekniğin ışığında söyledi, söylemeye devam edecek.
TMMOB mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal,
siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak,
yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek zorundadır. Bu nedenle de TMMOB, bu
politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler
geliştirir, bunların yaşama geçirilmesi için mücadele
eder ve bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik
bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki
çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve
etkinleştirerek sürdürür. Bu çalışmalarımız
sırasında birçok kez siyasal iktidarlarla karşı karşıya geldik
ama hiçbir dönemde AKP‘nin iktidarda bulunduğu son 8,5
yıldaki gibi hedef gösterilmedik.<br />
<br />
Bu 8,5 yılda meslek alanlarımız ve mesleki haklarımız konusunda ciddi
tahribatlar yaşandı. TMMOB olarak sözümü bir kez daha
söylemek için, bu tahribatı göz önüne sermek
için bu raporu hazırlamayı gerekli gördük. Elinizde
tuttuğunuz rapor, tek tek odalarımızın kendi alanlarıyla ilgili
tespitlerini içermektedir.<br />
<br />
Toplumsal muhalefetin içinde yer alan TMMOB, dünyada ve
ülkemizde yaşananlara seyirci kalmayarak, karanlığa karşı
aydınlığı, savaşa karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti,
şiddete karşı kardeşliği, sömürüye karşı emeği
savunmaya, "Başka bir Türkiye ve başka bir dünya"
mücadelesinde onurlu ve dik yürüyüşünü
sürdürmeye devam edecektir.<br />
<br />
<br />
<br />
<strong>Mehmet Soğancı<br />
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Haziran 2011<br />
<br />
</strong> <br />
<br />
<em><u>AKP TAHRİBATI RAPORU'nun tamamına ulaşmak için <a
href="http://www.tmmob.org.tr/resimler/ekler/92f3845a0d5604c_ek.pdf?tipi=2&turu=X&sube=0">tıklayınız</a>.</u></em></p>
<p>
</p>
<p>
<strong><em>Kaynak: Tmmob</em></strong></p>
ALANLARIMIZ ÜZERİNE AKP TAHRİBATI RAPORU YAYIMLANDI</a></h1><p>
AKP iktidarı döneminde meslek alanları ve mesleki haklar üzerine
tahribatın derlendiği TMMOB raporu yayımlandı.<br />
<br />
<strong>SUNUŞ</strong><br />
<br />
Türkiye önemli bir tarihsel süreçten geçiyor.
8,5 yıllık AKP İktidarı süresince ülkemiz, siyasal, toplumsal
ve ekonomik açıdan yeniden şekillendirilirken meslek alanlarımız
üzerinden de önemli bir dönüşüm yaşandı.
Kentlerin yağmalanmasından kıyı ve ormanların yapılaşmaya
açılmasına, her türlü kamu hizmetinin
özelleştirilmesiyle birlikte denetimin dahi taşeron firmalara
bırakılmasına kadar çalıştığımız alanlar neoliberal
saldırıdan nasibini aldı. Emeğin aleyhine politikalar her kesimden
insanı olduğu gibi mühendis, mimar ve şehir plancıları da
etkiledi.<br />
<br />
TMMOB 1970‘lerden gelen çizgisiyle toplumun, insanımızın
aleyhine politikalara, uygulamalara karşı sözünü her zaman
bilimin ve tekniğin ışığında söyledi, söylemeye devam edecek.
TMMOB mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal,
siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak,
yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek zorundadır. Bu nedenle de TMMOB, bu
politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler
geliştirir, bunların yaşama geçirilmesi için mücadele
eder ve bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik
bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki
çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve
etkinleştirerek sürdürür. Bu çalışmalarımız
sırasında birçok kez siyasal iktidarlarla karşı karşıya geldik
ama hiçbir dönemde AKP‘nin iktidarda bulunduğu son 8,5
yıldaki gibi hedef gösterilmedik.<br />
<br />
Bu 8,5 yılda meslek alanlarımız ve mesleki haklarımız konusunda ciddi
tahribatlar yaşandı. TMMOB olarak sözümü bir kez daha
söylemek için, bu tahribatı göz önüne sermek
için bu raporu hazırlamayı gerekli gördük. Elinizde
tuttuğunuz rapor, tek tek odalarımızın kendi alanlarıyla ilgili
tespitlerini içermektedir.<br />
<br />
Toplumsal muhalefetin içinde yer alan TMMOB, dünyada ve
ülkemizde yaşananlara seyirci kalmayarak, karanlığa karşı
aydınlığı, savaşa karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti,
şiddete karşı kardeşliği, sömürüye karşı emeği
savunmaya, "Başka bir Türkiye ve başka bir dünya"
mücadelesinde onurlu ve dik yürüyüşünü
sürdürmeye devam edecektir.<br />
<br />
<br />
<br />
<strong>Mehmet Soğancı<br />
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Haziran 2011<br />
<br />
</strong> <br />
<br />
<em><u>AKP TAHRİBATI RAPORU'nun tamamına ulaşmak için <a
href="http://www.tmmob.org.tr/resimler/ekler/92f3845a0d5604c_ek.pdf?tipi=2&turu=X&sube=0">tıklayınız</a>.</u></em></p>
<p>
</p>
<p>
<strong><em>Kaynak: Tmmob</em></strong></p>
DİVRİĞİ KÜLTÜR DERNEĞİ PİLAV VE KÜLTÜR ŞENLİĞİ
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6765>DİVRİĞİ KÜLTÜR
DERNEĞİ PİLAV VE KÜLTÜR ŞENLİĞİ</a></h1><div id="haberMetni">
<div>
<p>
<strong><img height="130"
src="file:///C:/DOCUME%7E1/ERMI%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.jpg"
width="119" /></strong></p>
<p>
Bir ülke bağımsız olmadan, yargısı ve hukuku da bağımsız
olamaz.</p>
<p>
Din-dil-ırk-mezhep ayrımcılığı yapmadan, bu ülkede demokrasi
mücadelesine katılan ve bu yolda bedeller ödeyen kitle
örgütleri dernekler-vakıflarla da omuz omuza oluyor derneğimiz;
Bu yıl ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ'nin katılımıyla
gerçekleşecek olan pilav ve kültür şenliğimiz;
ülkemizdeki yargı ve hukuk bağımsızlığına da dikkat çekmek
istiyor. Bir ülke bağımsız olmadan, yargısı ve hukuku da
bağımsız olamaz, diyenlerle aynı sofrayı paylaşacak derneğimiz bu
yıl.</p>
<p>
<strong>DİVRİĞİLİ’LER 27. KEZ BİRARADALAR…</strong></p>
</div>
<p>
Dile kolay tam 27 yıldır İstanbul’da yaşayan Divriğililer ve
onların dostları geleneksel hale gelen “DİVRİĞİ PİLAV VE
KÜLTÜR ŞENLİĞİ” nde bir araya geliyorlar…</p>
<p>
Bundan 27 yıl (1984 yılında) önce, dayanışma ve birlikteliğin
bir kültürel etkinlik haline de gelmesinin temelini atıyorlar
dönemin dernek yöneticileri. Bireyciliğin, bencilliğin ve bizden
olmayan yoz kültürün karşısına kendi halk
kültürümüzle çıkmanın ve kendi
kültürümüzü korumanın ve geliştirmenin de bir
aracı oldu o tarihten bu yana şenliklerimiz.</p>
<p>
O tarih itibariyle kesintisiz her yıl yapılan etkinliğimiz bu
yıl, 29 Mayıs Pazar günü Sarıyer-Çayırbaşı
Mehmet Akif Ersoy piknik alanında gerçekleştirilecektir…</p>
<p>
Her yıl birbirinden değerli sanatçıların sahne almasıyla
gerçekleşen geleneksel şenliğimiz, yine birbirinden değerli
sanatçıların katılımıyla gerçekleşecek. Çeşitli
şair –yazar ve aydınların da katılımıyla imza
gününün de düzenlendiği, çeşitli standların
açıldığı şenlikte bu yıl<strong>; GRUP YORUM – PINAR
SAĞ - NURETTİN GÜLEÇ - GRUP SERİTANA/NİYAZİ KOYUNCU - ŞENAY
ÖZÇELİK/TAYYAR ERDEM - İRFAN DOLAŞ - DERNEK GİTAR - TİYATRO
GRUPLARI - HALKOYUNLARI EKİBİ – KADIN KOROSU VE BAĞLAMA
DÖRTLÜSÜ</strong> sahne alacaklar ve gösterilerini
sunacaklar. Sahne programının sunumunu tiyatro sanatçısı ORHAN
AYDIN ve AYNUR KARABAŞ birlikte yapacaklar. Konuşmaların
yapılacağı-şiirlerin okunacağı pilav ve kültür şenliği,
yılda bir kez de olsa binlerce DİVRİĞİli ve onların dostlarıyla
birlikte olmak isteyenlere dost sofrasında diz kırmanın mutluluğunu ve
heyecanını yaşatacak yine…</p>
<p>
Din-dil-ırk-mezhep ayrımcılığı yapmadan, bu ülkede demokrasi
mücadelesine katılan ve bu yolda bedeller ödeyen kitle
örgütleri –dernekler-vakıflarla da omuz omuza oluyor
derneğimiz… Bu yıl <strong>ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR
DERNEĞİ’</strong>nin katılımıyla gerçekleşecek olan pilav
ve kültür şenliğimiz; ülkemizdeki yargı ve hukuk
bağımsızlığına da dikkat çekmek istiyor<strong>.”Bir
ülke bağımsız olmadan, yargısı ve hukuku da bağımsız
olamaz”</strong> diyenlerle aynı sofrayı paylaşacak derneğimiz bu
yıl.</p>
<p>
Çeşitli semtlerden ücretsiz otobüslerle sabahın erken
saatlerinden itibaren İstanbul’un dört bir yanından Mehmet Akif
Ersoy piknik alanına gelecek olan binlerce Divriğili ve onların dostları
bir kez daha bu coşkuyu paylaşacaklar. Yarın yanağından gayrı her
şeyde hep beraber olabilmek dileğiyle tüm dostlarımızı <strong>27.
PİLAV ve KÜLTÜR ŞENLİĞİMİZE</strong>
bekliyoruz.<strong>
</strong></p>
<p>
<strong><img border="" height="130"
src="http://www.chd.org.tr/upload/resimler/5Z9_clip_image002.jpg" width="119"
/></strong> </p>
<p>
<strong> </strong><strong>DİVRİĞİ KÜLTÜR DERNEĞİ
</strong><strong>
</strong><strong>
</strong></p>
<strong>GENEL BAŞKAN</strong><strong> </strong><strong>CAFER
ÇELİK</strong><strong> </strong><strong>
</strong><br />
<p>
<strong>_________________________________________________________________________________</strong></p>
<p>
<strong>ADRES: İstiklal cad. Suriye Pasajı No: 166 Kat: 2 Daire: 57
Beyoğlu-İSTANBUL </strong></p>
<p>
<strong>TELEFON: (212) 292 20 20 Fx: (212) 292 19 29
</strong><a
href="http://www.divrigi.org.tr/"><strong>www.divrigi.org.tr</strong></a><strong> -
Email: info@divrigi.org.tr</strong></p>
<p>
<strong>kaynak:chd.org.tr</strong></p>
</div>
DERNEĞİ PİLAV VE KÜLTÜR ŞENLİĞİ</a></h1><div id="haberMetni">
<div>
<p>
<strong><img height="130"
src="file:///C:/DOCUME%7E1/ERMI%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.jpg"
width="119" /></strong></p>
<p>
Bir ülke bağımsız olmadan, yargısı ve hukuku da bağımsız
olamaz.</p>
<p>
Din-dil-ırk-mezhep ayrımcılığı yapmadan, bu ülkede demokrasi
mücadelesine katılan ve bu yolda bedeller ödeyen kitle
örgütleri dernekler-vakıflarla da omuz omuza oluyor derneğimiz;
Bu yıl ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ'nin katılımıyla
gerçekleşecek olan pilav ve kültür şenliğimiz;
ülkemizdeki yargı ve hukuk bağımsızlığına da dikkat çekmek
istiyor. Bir ülke bağımsız olmadan, yargısı ve hukuku da
bağımsız olamaz, diyenlerle aynı sofrayı paylaşacak derneğimiz bu
yıl.</p>
<p>
<strong>DİVRİĞİLİ’LER 27. KEZ BİRARADALAR…</strong></p>
</div>
<p>
Dile kolay tam 27 yıldır İstanbul’da yaşayan Divriğililer ve
onların dostları geleneksel hale gelen “DİVRİĞİ PİLAV VE
KÜLTÜR ŞENLİĞİ” nde bir araya geliyorlar…</p>
<p>
Bundan 27 yıl (1984 yılında) önce, dayanışma ve birlikteliğin
bir kültürel etkinlik haline de gelmesinin temelini atıyorlar
dönemin dernek yöneticileri. Bireyciliğin, bencilliğin ve bizden
olmayan yoz kültürün karşısına kendi halk
kültürümüzle çıkmanın ve kendi
kültürümüzü korumanın ve geliştirmenin de bir
aracı oldu o tarihten bu yana şenliklerimiz.</p>
<p>
O tarih itibariyle kesintisiz her yıl yapılan etkinliğimiz bu
yıl, 29 Mayıs Pazar günü Sarıyer-Çayırbaşı
Mehmet Akif Ersoy piknik alanında gerçekleştirilecektir…</p>
<p>
Her yıl birbirinden değerli sanatçıların sahne almasıyla
gerçekleşen geleneksel şenliğimiz, yine birbirinden değerli
sanatçıların katılımıyla gerçekleşecek. Çeşitli
şair –yazar ve aydınların da katılımıyla imza
gününün de düzenlendiği, çeşitli standların
açıldığı şenlikte bu yıl<strong>; GRUP YORUM – PINAR
SAĞ - NURETTİN GÜLEÇ - GRUP SERİTANA/NİYAZİ KOYUNCU - ŞENAY
ÖZÇELİK/TAYYAR ERDEM - İRFAN DOLAŞ - DERNEK GİTAR - TİYATRO
GRUPLARI - HALKOYUNLARI EKİBİ – KADIN KOROSU VE BAĞLAMA
DÖRTLÜSÜ</strong> sahne alacaklar ve gösterilerini
sunacaklar. Sahne programının sunumunu tiyatro sanatçısı ORHAN
AYDIN ve AYNUR KARABAŞ birlikte yapacaklar. Konuşmaların
yapılacağı-şiirlerin okunacağı pilav ve kültür şenliği,
yılda bir kez de olsa binlerce DİVRİĞİli ve onların dostlarıyla
birlikte olmak isteyenlere dost sofrasında diz kırmanın mutluluğunu ve
heyecanını yaşatacak yine…</p>
<p>
Din-dil-ırk-mezhep ayrımcılığı yapmadan, bu ülkede demokrasi
mücadelesine katılan ve bu yolda bedeller ödeyen kitle
örgütleri –dernekler-vakıflarla da omuz omuza oluyor
derneğimiz… Bu yıl <strong>ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR
DERNEĞİ’</strong>nin katılımıyla gerçekleşecek olan pilav
ve kültür şenliğimiz; ülkemizdeki yargı ve hukuk
bağımsızlığına da dikkat çekmek istiyor<strong>.”Bir
ülke bağımsız olmadan, yargısı ve hukuku da bağımsız
olamaz”</strong> diyenlerle aynı sofrayı paylaşacak derneğimiz bu
yıl.</p>
<p>
Çeşitli semtlerden ücretsiz otobüslerle sabahın erken
saatlerinden itibaren İstanbul’un dört bir yanından Mehmet Akif
Ersoy piknik alanına gelecek olan binlerce Divriğili ve onların dostları
bir kez daha bu coşkuyu paylaşacaklar. Yarın yanağından gayrı her
şeyde hep beraber olabilmek dileğiyle tüm dostlarımızı <strong>27.
PİLAV ve KÜLTÜR ŞENLİĞİMİZE</strong>
bekliyoruz.<strong>
</strong></p>
<p>
<strong><img border="" height="130"
src="http://www.chd.org.tr/upload/resimler/5Z9_clip_image002.jpg" width="119"
/></strong> </p>
<p>
<strong> </strong><strong>DİVRİĞİ KÜLTÜR DERNEĞİ
</strong><strong>
</strong><strong>
</strong></p>
<strong>GENEL BAŞKAN</strong><strong> </strong><strong>CAFER
ÇELİK</strong><strong> </strong><strong>
</strong><br />
<p>
<strong>_________________________________________________________________________________</strong></p>
<p>
<strong>ADRES: İstiklal cad. Suriye Pasajı No: 166 Kat: 2 Daire: 57
Beyoğlu-İSTANBUL </strong></p>
<p>
<strong>TELEFON: (212) 292 20 20 Fx: (212) 292 19 29
</strong><a
href="http://www.divrigi.org.tr/"><strong>www.divrigi.org.tr</strong></a><strong> -
Email: info@divrigi.org.tr</strong></p>
<p>
<strong>kaynak:chd.org.tr</strong></p>
</div>
26 Mayıs 2011 Perşembe
"Onlar İçerideyse Beni de Al"
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6761>"Onlar İçerideyse Beni de
Al"</a></h1><p>
</p>
<div class="manset" style="padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 10px; margin-left: 0px; font-size: 12px; font-family:
Helvetica, Arial; ">
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 10px;
margin-left: 0px; font-weight: bold; font-size: 12px; ">
1.5 yıldır tutuklu yargılanan üniversite öğrencisi Edemir
için kurulan Hüseyin'e Özgürlük İnsiyatifi,
"Keyfi adalet işleyişinin mağduru olan Hüseyin ve onun gibi
adalet arayan herkes için" hazırladıkları klipte, "Onlar
içerideyse beni de al" diyor.</p>
</div>
<div class="item" style="padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 10px; margin-left: 0px; background-image:
url(http://www.bianet.org/images/dot_h.png); background-attachment: initial;
background-origin: initial; background-clip: initial; background-color:
initial; font-family: Helvetica, Arial; font-size: 12px; background-position:
0% 100%; background-repeat: repeat no-repeat; ">
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
<img height="250" imgid="26206" origheight="250" origwidth="490"
src="http://www.bianet.org/resim/olcekle/26206/490/250" style="padding-top:
0px; padding-right: 3px; padding-bottom: 0px; padding-left: 3px; margin-top:
0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px;
border-top-style: none; border-right-style: none; border-bottom-style: none;
border-left-style: none; border-width: initial; border-color: initial; "
width="490" /></p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
<em style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">Klibi izlemek için <a
href="http://www.youtube.com/watch?v=S2XzdzcfeEg" style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-decoration:
none; color: rgb(26, 106, 177); " target="_blank">tıklayın</a><a
href="http://www.youtube.com/watch?v=S2XzdzcfeEg">.</a></em></p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (<strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px;
">ODTÜ</strong>) mezunu <strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Hüseyin
Edemir</strong>'in yaklaşık 1.5 yıldır tutuklu yargılanmasını
protesto eden arkadaşlarının kurduğu "Hüseyin'e
Özgürlük İnsiyatifi", "Beni de Al" isimli bir
klip hazırladı.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
İnisiyatif üyeleri, başlattıkları kampanya
çerçevesinde bir <a href="http://huseyineozgurluk.net/"
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; text-decoration: none; color: rgb(26, 106, 177); "
target="_blank">internet sitesi</a> hazırladı. Sitede, "Bu
kampanya Türkiye'deki keyfi adalet işleyişinin mağduru olan
arkadaşımız Hüseyin Edemir ve onun gibi adalet arayan herkes
içindir ve 'Onlar içerideyse beni de al' diyenlere bir
duyurudur" yazıyor.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
"Beni de Al" isimli klipte de, Edemir'e destek verenler ve
arkadaşlarının hazırladığı şarkı yer alıyor.</p>
<h2 style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 11px; margin-right: 0px; margin-bottom: 11px;
margin-left: 0px; font-size: 16px; color: rgb(54, 57, 61); ">
Hüseyin Edemir kimdir?</h2>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
2008'de ODTÜ'den mezun olan ve Almanya'da okumaya
hazırlanan Edemir'in hayatı bir günde değişti. Edemir, şimdi
tutuklu bulunduğu <strong style="padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Edirne F Tipi
Cezaevi</strong>'nde adaletin tecelli etmesini bekliyor.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Edemir, ODTÜ Tarih bölümünden mezun olduktan sonra
Türk-Alman Sosyal Bilimler Yüksek Lisans Programı'na tam
burslu kabul edildi. Programın Ankara'daki birinci yılına devam
ederken 31 Ocak 2010'da Genel Bilgi Tarama (<strong style="padding-top:
0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top:
0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">GBT</strong>)
kontrolünde gözaltına alındı. 1 Şubat 2010'da da
"örgüt üyeliğinden" tutuklandı.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
2001'de yapılan bir polis operasyonunda bulunan belgelerde adı
geçtiği gerekçesiyle hakkında 2005'te soruşturma
başlatılan Edemir hakkında 2009'da yakalama kararı
çıkarılmıştı. Edemir, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi
(<strong style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">DHKP-C</strong>) üyeliğiyle suçlanıyor.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Hakkındaki suçlamalar nedeniyle tüm burslarının iptal
edildiğini söyleyen Edemir, bu yıl yüksek lisans programının
gereği olarak eğitimine Almanya'nın <strong style="padding-top:
0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top:
0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px;
">Berlin</strong> kentindeki <strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Humboldt
Üniversitesi</strong>'nde devam edecekti. Eğitimini tamamlayınca
da Türkiye'ye dönüp <strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Sevgi
Göğülter</strong> ile nişanlanacaktı.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Nişanlanmasına saatler kala gözaltına alınan Edemir'in
tutuklanmasına gerekçe olarak üniversite yıllarında
katıldığı eylemler ve biri 11 diğeri 12 yıl önce <strong
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">Hollanda</strong> ve <strong
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">Belçika</strong>'da ele geçirildiği
iddia edilen belgeler gösterildi.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
11 yıl önceki belge, <strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px;
">Gençlik</strong> adlı yasal derginin bürosuna yapılan
baskında ele geçirildi. Edemir, bilgisayar kaydı olan bu belgelerin
tahrifatlarla dolu olduğunu söylüyor. Edemir'e göre bu
belgelerin sahte olduğu birçok uzman görüşüyle
belirlendi. Edemir, hakkında şimdiye dek katıldığı eylemlerden dolayı
açılan davalardan da beraat etmişti.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Edemir, tutuklandıktan sonra yüksek lisans programı sınavlarına
girme talebinde bulundu. Ancak ODTÜ'ye gidip bu sınavlara
girebilmesi için istenen ulaşım bedelleri ve personel giderlerini
karşılayamadığı için eğitimine de devam edemedi. </p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
<em><strong>Kaynak: Bianet</strong></em></p>
</div>
Al"</a></h1><p>
</p>
<div class="manset" style="padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 10px; margin-left: 0px; font-size: 12px; font-family:
Helvetica, Arial; ">
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 10px;
margin-left: 0px; font-weight: bold; font-size: 12px; ">
1.5 yıldır tutuklu yargılanan üniversite öğrencisi Edemir
için kurulan Hüseyin'e Özgürlük İnsiyatifi,
"Keyfi adalet işleyişinin mağduru olan Hüseyin ve onun gibi
adalet arayan herkes için" hazırladıkları klipte, "Onlar
içerideyse beni de al" diyor.</p>
</div>
<div class="item" style="padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 10px; margin-left: 0px; background-image:
url(http://www.bianet.org/images/dot_h.png); background-attachment: initial;
background-origin: initial; background-clip: initial; background-color:
initial; font-family: Helvetica, Arial; font-size: 12px; background-position:
0% 100%; background-repeat: repeat no-repeat; ">
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
<img height="250" imgid="26206" origheight="250" origwidth="490"
src="http://www.bianet.org/resim/olcekle/26206/490/250" style="padding-top:
0px; padding-right: 3px; padding-bottom: 0px; padding-left: 3px; margin-top:
0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px;
border-top-style: none; border-right-style: none; border-bottom-style: none;
border-left-style: none; border-width: initial; border-color: initial; "
width="490" /></p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
<em style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">Klibi izlemek için <a
href="http://www.youtube.com/watch?v=S2XzdzcfeEg" style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-decoration:
none; color: rgb(26, 106, 177); " target="_blank">tıklayın</a><a
href="http://www.youtube.com/watch?v=S2XzdzcfeEg">.</a></em></p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (<strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px;
">ODTÜ</strong>) mezunu <strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Hüseyin
Edemir</strong>'in yaklaşık 1.5 yıldır tutuklu yargılanmasını
protesto eden arkadaşlarının kurduğu "Hüseyin'e
Özgürlük İnsiyatifi", "Beni de Al" isimli bir
klip hazırladı.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
İnisiyatif üyeleri, başlattıkları kampanya
çerçevesinde bir <a href="http://huseyineozgurluk.net/"
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; text-decoration: none; color: rgb(26, 106, 177); "
target="_blank">internet sitesi</a> hazırladı. Sitede, "Bu
kampanya Türkiye'deki keyfi adalet işleyişinin mağduru olan
arkadaşımız Hüseyin Edemir ve onun gibi adalet arayan herkes
içindir ve 'Onlar içerideyse beni de al' diyenlere bir
duyurudur" yazıyor.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
"Beni de Al" isimli klipte de, Edemir'e destek verenler ve
arkadaşlarının hazırladığı şarkı yer alıyor.</p>
<h2 style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 11px; margin-right: 0px; margin-bottom: 11px;
margin-left: 0px; font-size: 16px; color: rgb(54, 57, 61); ">
Hüseyin Edemir kimdir?</h2>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
2008'de ODTÜ'den mezun olan ve Almanya'da okumaya
hazırlanan Edemir'in hayatı bir günde değişti. Edemir, şimdi
tutuklu bulunduğu <strong style="padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Edirne F Tipi
Cezaevi</strong>'nde adaletin tecelli etmesini bekliyor.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Edemir, ODTÜ Tarih bölümünden mezun olduktan sonra
Türk-Alman Sosyal Bilimler Yüksek Lisans Programı'na tam
burslu kabul edildi. Programın Ankara'daki birinci yılına devam
ederken 31 Ocak 2010'da Genel Bilgi Tarama (<strong style="padding-top:
0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top:
0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">GBT</strong>)
kontrolünde gözaltına alındı. 1 Şubat 2010'da da
"örgüt üyeliğinden" tutuklandı.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
2001'de yapılan bir polis operasyonunda bulunan belgelerde adı
geçtiği gerekçesiyle hakkında 2005'te soruşturma
başlatılan Edemir hakkında 2009'da yakalama kararı
çıkarılmıştı. Edemir, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi
(<strong style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">DHKP-C</strong>) üyeliğiyle suçlanıyor.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Hakkındaki suçlamalar nedeniyle tüm burslarının iptal
edildiğini söyleyen Edemir, bu yıl yüksek lisans programının
gereği olarak eğitimine Almanya'nın <strong style="padding-top:
0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top:
0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px;
">Berlin</strong> kentindeki <strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Humboldt
Üniversitesi</strong>'nde devam edecekti. Eğitimini tamamlayınca
da Türkiye'ye dönüp <strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Sevgi
Göğülter</strong> ile nişanlanacaktı.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Nişanlanmasına saatler kala gözaltına alınan Edemir'in
tutuklanmasına gerekçe olarak üniversite yıllarında
katıldığı eylemler ve biri 11 diğeri 12 yıl önce <strong
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">Hollanda</strong> ve <strong
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">Belçika</strong>'da ele geçirildiği
iddia edilen belgeler gösterildi.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
11 yıl önceki belge, <strong style="padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px;
">Gençlik</strong> adlı yasal derginin bürosuna yapılan
baskında ele geçirildi. Edemir, bilgisayar kaydı olan bu belgelerin
tahrifatlarla dolu olduğunu söylüyor. Edemir'e göre bu
belgelerin sahte olduğu birçok uzman görüşüyle
belirlendi. Edemir, hakkında şimdiye dek katıldığı eylemlerden dolayı
açılan davalardan da beraat etmişti.</p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
Edemir, tutuklandıktan sonra yüksek lisans programı sınavlarına
girme talebinde bulundu. Ancak ODTÜ'ye gidip bu sınavlara
girebilmesi için istenen ulaşım bedelleri ve personel giderlerini
karşılayamadığı için eğitimine de devam edemedi. </p>
<p style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; ">
<em><strong>Kaynak: Bianet</strong></em></p>
</div>
İMO: DEPREMDEN KORUNMANIN YOLU YERLEŞİM BÖLGELERİNİ TAŞIMAK DEĞİLDİR
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6760>İMO: DEPREMDEN KORUNMANIN
YOLU YERLEŞİM BÖLGELERİNİ TAŞIMAK DEĞİLDİR </a></h1><p>
</p>
<div>
Kütahya Simav`daki incelemelerini tamamlayan İnşaat Mühendisleri
Odası, 25 Mayıs 2011 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.</div>
<div>
</div>
<div>
Kütahya‘nın Simav ilçesinde 19 Mayıs 2011 tarihinde saat
23:15‘te Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi
verilerine göre 5,9; Deprem Araştırma Enstitüsü verilerine
göre ise 5,7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
Deprem İstanbul, Ankara, Çanakkale, Bursa, Balıkesir, Yalova,
Eskişehir ve Afyonkarahisar ilerinde de hissedildi.</div>
<div>
</div>
<div>
İki kişinin yaşamını kaybettiği depremde henüz resmi olmayan
verilere göre 14 bina tamamen yıkıldı, 800 civarında bina
oturulamayacak düzeyde hasar gördü, 860 yapı ise oturulabilir
durumdadır ancak hasar görmüştür.</div>
<div>
</div>
<div>
Depremin hemen sonrasında İnşaat Mühendisleri Odası Bursa
Şube‘miz üyelerinden oluşan bir heyet deprem bölgesine
giderek ön incelemelerde bulundu ve rapor hazırladı. Daha sonrasında
ise Odamız Afet Müdahale Hazırlık Kurulu üyeleri bölgede
kapsamlı bir çalışma yaptılar ve çalışmalarını
raporladılar. Her iki raporu da sizlerle paylaşacağız ancak
öncesinde Simav depreminin bir kez daha hatırlattığı deprem
gerçeğimiz ve deprem "hazırlıklarımız" ile ilgili bazı
hususlara dikkat çekmek istiyoruz:</div>
<div>
</div>
<div>
Geçtiğimiz Mart ayında Japonya da meydana gelen 9,0
büyüklüğündeki deprem sonrasında hiçbir binada
depremden kaynaklı yıkım yaşanmamış, can kayıplarının neredeyse
tamamı tsunami felaketinden kaynaklanmıştı. Ancak Kütahya‘nın
Simav ilçesinde meydana gelen, Japonya depremiyle
büyüklük hususunda kıyaslanmayacak olan 5,9
büyüklüğündeki bir deprem bile ne yazık ki
ülkemizde can kayıplarına ve binaların yıkımına neden olmuştur.
Bu durum gerek bina stokumuz, gerek halkımızın deprem eğitimi konusunda
bizlere önemli ipuçları vermektedir.</div>
<div>
</div>
<div>
Meslek Odaları ve bilim insanları her fırsatta ülkemizin deprem
gerçeği ve buna ilişkin alınması gereken önlemler ile ilgili
uyarılarda bulunmaktadır. Yetkililer bilim ışığında hazırlanan
çözüm yöntemlerini hayata geçirmeyi bir tarafa
bırakarak Simav ilçesini belirlenecek uygun bir bölgeye taşıma
planlarını bizlere "çözüm" olarak
dayatmaktadırlar. Oysa Türkiye topraklarının yüzde
92‘sinin deprem tehlikesi alında olduğu unutulmaktadır.</div>
<div>
</div>
<div>
Diğer taraftan Türkiye nüfusunun yüzde 71‘inin 1. ve
2. derece deprem bölgelerinde, 3. ve 4. deprem bölgelerinde
yaşayan nüfus dâhil edildiğinde toplam nüfusun yüzde
98‘i deprem tehdidi altında bulunduğu; sanayi kuruluşlarının
yüzde 98‘inin, barajların yüzde 95‘i‘nin deprem
bölgelerinde kurulduğu ve enerji kaynaklarımızın ise yaklaşık
yüzde 41‘i birinci derece deprem bölgelerinde yer aldığı
hatırlanmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
Dolayısıyla depremden korunmanın yolu yerleşim alanlarını taşımak
değil, mevcut yapıları deprem riskine karşı güçlendirmek,
yapılacak binaları ise deprem yönetmeliklerine uygun inşa
etmektir.</div>
<div>
</div>
<div>
İnşaat Mühendisleri Odası daha önce defalarca
Türkiye‘nin deprem tehlikesi karşısında ivedilikle alınması
gereken önlemlerin neler olduğunu yetkililer ve kamuoyuyla
paylaşmıştır. Simav depremi bir kez daha bu önlemlerin neler
olduğunu hatırlatma ihtiyacı doğurmuştur.</div>
<div>
</div>
<div>
Bu kapsamda</div>
<div>
</div>
<div>
Sorunlu olduğu bilinen mevcut yapı stokumuzun bir an evvel yapı envanteri
çıkarılmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
TÜİK verilerine göre 15 milyon civarında olduğu tahmin edilen
bina stokumuzun %40‘ı kaçak ya da ruhsatsız, % 67‘sinin
ise yapı kullanma izni yoktur.</div>
<div>
</div>
<div>
Depreme hazırlıklı olmak için mevcut binaların yenilenmesi veya
güçlendirilmesinin yanı sıra yeni yapılacak binaların depreme
karşı dayanıklı olarak inşa edilmeleri sağlanmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
Kentsel ve kırsal alanlarda yerleşim yeri seçiminde, planlama ve
yapılaşma karar süreçlerinde ülkemizin afet
gerçeği göz önünde bulundurulmalı, yeni yerleşim
yerleri fay hatları, dere yatakları, heyelan bölgelerinde inşa
edilmemelidir. </div>
<div>
</div>
<div>
Popülist yaklaşımlardan vazgeçilmeli kaçak
yapılaşmaya müsaade edilmemeli, üretilecek tüm yapıların
mühendislik ve mimarlık hizmeti alması sağlanmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
Yapı üretim sürecinin sağlıklı şekilde denetlenebilmesi
için; Yapı denetim sistemi mevzuat ve uygulama yanlışlıklarından
arındırılmalıdır. </div>
<div>
</div>
<div>
Bir kamu hizmeti olarak değerlendirilmesi gereken yapı denetim sisteminin
piyasa ilişkileri üzerinden şekillenmesine izin
verilmemelidir. </div>
<div>
</div>
<div>
Bu gün ülkemizde sadece konut tipi özel yapılar yapı
denetimi sistemi ile denetlenmektedir. Ancak TOKİ, KİPTAŞ ve benzeri
kurumlar tarafından inşa edilen binalar yapı denetim sistemine dâhil
değildir. Depremin felakete dönüşmemesi için
öncelikle kamu yapıları dâhil tüm inşaatlar yapı denetim
sistemine tabi tutulmalı; bunun yanı sıra, su yapıları, tehlikeli atık
depolama tesisleri vb.lerinin sağlıklı denetlenebilmesi için
gerekli mevzuat ve mekanizmalar oluşturulmalıdır. </div>
<div>
</div>
<div>
Kentsel dönüşüm projeleri, yeni rant alanları yaratmak
amacıyla değil, afet riskini en aza indirmek ve kent güvenliğini
sağlamak amacıyla yapılmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>İnşaat Mühendisleri Odası</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<em><strong>Kaynak: Tmmob</strong></em></div>
YOLU YERLEŞİM BÖLGELERİNİ TAŞIMAK DEĞİLDİR </a></h1><p>
</p>
<div>
Kütahya Simav`daki incelemelerini tamamlayan İnşaat Mühendisleri
Odası, 25 Mayıs 2011 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.</div>
<div>
</div>
<div>
Kütahya‘nın Simav ilçesinde 19 Mayıs 2011 tarihinde saat
23:15‘te Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi
verilerine göre 5,9; Deprem Araştırma Enstitüsü verilerine
göre ise 5,7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
Deprem İstanbul, Ankara, Çanakkale, Bursa, Balıkesir, Yalova,
Eskişehir ve Afyonkarahisar ilerinde de hissedildi.</div>
<div>
</div>
<div>
İki kişinin yaşamını kaybettiği depremde henüz resmi olmayan
verilere göre 14 bina tamamen yıkıldı, 800 civarında bina
oturulamayacak düzeyde hasar gördü, 860 yapı ise oturulabilir
durumdadır ancak hasar görmüştür.</div>
<div>
</div>
<div>
Depremin hemen sonrasında İnşaat Mühendisleri Odası Bursa
Şube‘miz üyelerinden oluşan bir heyet deprem bölgesine
giderek ön incelemelerde bulundu ve rapor hazırladı. Daha sonrasında
ise Odamız Afet Müdahale Hazırlık Kurulu üyeleri bölgede
kapsamlı bir çalışma yaptılar ve çalışmalarını
raporladılar. Her iki raporu da sizlerle paylaşacağız ancak
öncesinde Simav depreminin bir kez daha hatırlattığı deprem
gerçeğimiz ve deprem "hazırlıklarımız" ile ilgili bazı
hususlara dikkat çekmek istiyoruz:</div>
<div>
</div>
<div>
Geçtiğimiz Mart ayında Japonya da meydana gelen 9,0
büyüklüğündeki deprem sonrasında hiçbir binada
depremden kaynaklı yıkım yaşanmamış, can kayıplarının neredeyse
tamamı tsunami felaketinden kaynaklanmıştı. Ancak Kütahya‘nın
Simav ilçesinde meydana gelen, Japonya depremiyle
büyüklük hususunda kıyaslanmayacak olan 5,9
büyüklüğündeki bir deprem bile ne yazık ki
ülkemizde can kayıplarına ve binaların yıkımına neden olmuştur.
Bu durum gerek bina stokumuz, gerek halkımızın deprem eğitimi konusunda
bizlere önemli ipuçları vermektedir.</div>
<div>
</div>
<div>
Meslek Odaları ve bilim insanları her fırsatta ülkemizin deprem
gerçeği ve buna ilişkin alınması gereken önlemler ile ilgili
uyarılarda bulunmaktadır. Yetkililer bilim ışığında hazırlanan
çözüm yöntemlerini hayata geçirmeyi bir tarafa
bırakarak Simav ilçesini belirlenecek uygun bir bölgeye taşıma
planlarını bizlere "çözüm" olarak
dayatmaktadırlar. Oysa Türkiye topraklarının yüzde
92‘sinin deprem tehlikesi alında olduğu unutulmaktadır.</div>
<div>
</div>
<div>
Diğer taraftan Türkiye nüfusunun yüzde 71‘inin 1. ve
2. derece deprem bölgelerinde, 3. ve 4. deprem bölgelerinde
yaşayan nüfus dâhil edildiğinde toplam nüfusun yüzde
98‘i deprem tehdidi altında bulunduğu; sanayi kuruluşlarının
yüzde 98‘inin, barajların yüzde 95‘i‘nin deprem
bölgelerinde kurulduğu ve enerji kaynaklarımızın ise yaklaşık
yüzde 41‘i birinci derece deprem bölgelerinde yer aldığı
hatırlanmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
Dolayısıyla depremden korunmanın yolu yerleşim alanlarını taşımak
değil, mevcut yapıları deprem riskine karşı güçlendirmek,
yapılacak binaları ise deprem yönetmeliklerine uygun inşa
etmektir.</div>
<div>
</div>
<div>
İnşaat Mühendisleri Odası daha önce defalarca
Türkiye‘nin deprem tehlikesi karşısında ivedilikle alınması
gereken önlemlerin neler olduğunu yetkililer ve kamuoyuyla
paylaşmıştır. Simav depremi bir kez daha bu önlemlerin neler
olduğunu hatırlatma ihtiyacı doğurmuştur.</div>
<div>
</div>
<div>
Bu kapsamda</div>
<div>
</div>
<div>
Sorunlu olduğu bilinen mevcut yapı stokumuzun bir an evvel yapı envanteri
çıkarılmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
TÜİK verilerine göre 15 milyon civarında olduğu tahmin edilen
bina stokumuzun %40‘ı kaçak ya da ruhsatsız, % 67‘sinin
ise yapı kullanma izni yoktur.</div>
<div>
</div>
<div>
Depreme hazırlıklı olmak için mevcut binaların yenilenmesi veya
güçlendirilmesinin yanı sıra yeni yapılacak binaların depreme
karşı dayanıklı olarak inşa edilmeleri sağlanmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
Kentsel ve kırsal alanlarda yerleşim yeri seçiminde, planlama ve
yapılaşma karar süreçlerinde ülkemizin afet
gerçeği göz önünde bulundurulmalı, yeni yerleşim
yerleri fay hatları, dere yatakları, heyelan bölgelerinde inşa
edilmemelidir. </div>
<div>
</div>
<div>
Popülist yaklaşımlardan vazgeçilmeli kaçak
yapılaşmaya müsaade edilmemeli, üretilecek tüm yapıların
mühendislik ve mimarlık hizmeti alması sağlanmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
Yapı üretim sürecinin sağlıklı şekilde denetlenebilmesi
için; Yapı denetim sistemi mevzuat ve uygulama yanlışlıklarından
arındırılmalıdır. </div>
<div>
</div>
<div>
Bir kamu hizmeti olarak değerlendirilmesi gereken yapı denetim sisteminin
piyasa ilişkileri üzerinden şekillenmesine izin
verilmemelidir. </div>
<div>
</div>
<div>
Bu gün ülkemizde sadece konut tipi özel yapılar yapı
denetimi sistemi ile denetlenmektedir. Ancak TOKİ, KİPTAŞ ve benzeri
kurumlar tarafından inşa edilen binalar yapı denetim sistemine dâhil
değildir. Depremin felakete dönüşmemesi için
öncelikle kamu yapıları dâhil tüm inşaatlar yapı denetim
sistemine tabi tutulmalı; bunun yanı sıra, su yapıları, tehlikeli atık
depolama tesisleri vb.lerinin sağlıklı denetlenebilmesi için
gerekli mevzuat ve mekanizmalar oluşturulmalıdır. </div>
<div>
</div>
<div>
Kentsel dönüşüm projeleri, yeni rant alanları yaratmak
amacıyla değil, afet riskini en aza indirmek ve kent güvenliğini
sağlamak amacıyla yapılmalıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>İnşaat Mühendisleri Odası</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<em><strong>Kaynak: Tmmob</strong></em></div>
ŞPO: “ANKARA ÇILGIN RANT OYUNLARININ SAHNESİ DEĞİL, DEVRİMİN VE CUMHURİYETİN BAŞKENTİDİR”
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6758>ŞPO: "ANKARA ÇILGIN RANT
OYUNLARININ SAHNESİ DEĞİL, DEVRİMİN VE CUMHURİYETİN
BAŞKENTİDİR"</a></h1><p>
</p>
<div class="rtecenter">
<strong>TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI</strong></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<strong>BASIN AÇIKLAMASI</strong></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<em><strong> Ankara, 26 Mayıs 2011</strong></em></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<strong> </strong></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<strong>"ANKARA ÇILGIN RANT OYUNLARININ SAHNESİ
DEĞİL,</strong></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<strong>DEVRİMİN VE CUMHURİYETİN BAŞKENTİDİR"</strong></div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
AKP‘nin "hayaldi gerçek oldu" sloganı ile
yürüttüğü seçim kampanyasının
"lansmanı" olarak tasarlanan ve ortaya atılan
"çılgın proje" tanıtımlarında, sıra
İstanbul‘dan sonra Ankara‘ya geldi. Kısa süre
içinde benzer "çılgın proje" sunumlarının İzmir
kenti için de yapılacağı anlaşılmaktadır.</div>
<div>
</div>
<div>
Ülkemiz kentlerinin çözüm bekleyen onlarca sorunu
varken ve bu sorunlara yönelik kalıcı, "aklı başında"
çözümler geliştirilemez, planlama sürekli
dışlanırken, kent topraklarının çılgınlaşan (!) seçim
vaatlerinin, oynanan projecilik oyununun sahnesine
dönüştürülmesi, kentlerimizin gerçek
sorunlarının sağlıklı biçimde tartışılamaması
üzücüdür.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Ankara Ulusal Kurtuluşun Karargahı, Devrimin, Cumhuriyet‘in
ve Aydınlanmanın Başkentidir.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Mustafa Kemal Atatürk‘ün talimatlarıyla planlanan Ankara,
ülkemizin ilk planlı kenti olmasının yanı sıra, Ulusal Kurtuluşun
Karargahı, Devrimin, Cumhuriyet‘in ve Aydınlanmanın Başkentidir.
Cumhuriyet‘in ilk yıllarında planlı biçimde gelişen kentin
bugün içine düşürüldüğü durumun
başlıca sorumlusu beceriksiz yerel yöneticiler ve planlamayı
dışlayan iktidarlardır.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Ankara‘ya Selçuklu kimliği kazandırma arayışları,
yersiz ve zorlama girişimlerdir.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Ankara tarihsel açıdan bakıldığında yalnızca bir
Selçuklu kenti değildir. Ankara aynı zamanda Hitit‘dir,
Galat‘tır, Roma‘dır, Bizans‘tır, Osmanlı‘dır.
Ancak hepsinden önemlisi Ankara Cumhuriyet‘in başkentidir.
Kızılay bölgesi ve Atatürk Bulvarı, Ankara‘nın ilk
planlı adımlarındandır. Ankara‘ya ve Kızılay‘a
Selçuklu kimliği giydirme arayışları yersiz ve kabul edilemez
arayışlardır. Ankara‘nın sahip olduğu tarihsel birikim bir yana,
kimliği tartışmasız bellidir. Ankara Cumhuriyet‘in Başkentidir.
</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>500.000 kişilik Güneykent Projesi, Ankara
Büyükşehir Belediyesi‘nin yargıdan dönen, nazım plan
kararlarına aykırı spekülatif rant aktarma girişimlerinden biridir.
</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Güneykent projesi olarak adlandırılan ve konumu hakkında sayın
Başbakan tarafından açıklama yapılmayan, projenin yeri
"Tuluntaş, Koparan ve Hacılar" köylerinin sınırları
içindedir. Tümüyle haksız rant üretilmesi ve yandaş
gruplara aktarılması amacıyla başlatılmış olan, Ankara‘nın
Nazım İmar Planı kararlarına aykırı, Mogan
Gölü‘nün koruma alanlarında büyük bir
tahribatın yaşanmasına neden olacak bu girişim, Şehir Plancıları
Odası tarafından yargıya taşınmış ve Ankara 5. İdare Mahkemesi
tarafından durdurulmuş ve iptal edilmiştir.</div>
<div>
</div>
<div>
Yargı kararına rağmen, hukuka karşı hile yapılarak 4 etap halinde 2010
yılı içinde yeniden onaylanmış olan Güneykent Projesi, Şehir
Plancıları Odası tarafından yeniden yargıya taşınmış olup, davalar
devam etmektedir.</div>
<div>
</div>
<div>
Kentin nazım imar planlarında önce tarım alanı ve düşük
yoğunluklu kırsal konut alanı olarak tanımlanan, el değiştirmeler
sonrasında yoğun konut alanına dönüştürülmek istenen,
bu bölgedeki son 5 yıl içindeki satışlar
açıklandığında çılgınlığın kimler için
yapıldığı daha net anlaşılacaktır. Sayın Başbakan, Güneykent
Projesi konusunda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı
tarafından yanıltılmış ve kullanılmıştır. </div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Sayın Başbakan tarafından sahiplenilen Ankara
Büyükşehir Belediyesi‘nin Ulus projeleri, defalarca
yargıdan dönen tahribat girişimlerinden başka bir şey
değildir.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Ulus Bölgesi, Roma‘dan Bizans‘a, Selçuklu‘dan
Osmanlı‘ya ve Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti‘ne kadar
tarihsel birikimi ve değeri bir arada barındıran, korunması zorunlu olan
önemli bir kültür zenginliğidir. Bu alanda var olan koruma
amaçlı imar planlarını ortadan kaldıran, Melih Gökçek
patentli, Ulus‘u dev bir AVM‘ye çevirme girişimleri
sonrasında önemli bir kültürel tahribat yaşanacaktır.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Ortadoğu‘nun en büyük hayvanat bahçesi
projesi, Atatürk Orman Çiftliği yağmasının
maskesidir.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Mevcut Hayvanat Bahçesi‘ni Ortadoğu‘nun en
büyük hayvanat bahçesi yapmayı amaçlayan girişim,
Atatürk Orman Çiftliği içinden daha büyük bir
alanı ele geçirme arayışının vardığı son noktadır. Bu kararı
yaşama geçirmek için hazırlanan ve geçtiğimiz aylarda
Odamız tarafından yargıya taşınan planlar, Atatürk Orman
Çiftliği içinde süren yağmayı hızlandıracak,
kaçak yapılaşmaları aklayacak, Çiftlik içinde yeni ve
yoğun yapılaşmanın önünü açacak yağma projeleri
bütünüdür.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Keçiören‘in ihtiyacı tünel, köprü
ya da yol değil, metronun tamamlanmasıdır.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Keçiören‘in ve Ankara‘nın yaşadığı ve
çözüm bekleyen öncelikli sorun, özel
araçlardan kaynaklı trafik sorunu değil, sabah işe yetişmeye
çalışan memurun ulaşım sorunudur. Yaşanmakta olan ulaşım
sorununun çözümü özel araç trafiğinin
tünellerle özendirilmesi değil, çağdaş raylı sistemlerin
hizmete sokulmasıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Eğer Ankara kentine yararlı olacak bir çılgınlık
yapılmak isteniyorsa;</strong></div>
<div>
</div>
<div>
17 yıldan bu yana 17 santimetre dahi uzatılamayan Ankara Metrosu, tüm
kenti kapsayacak biçimde hızla tamamlanmalıdır.</div>
<div>
17 yıldan bu yana üretilen alt-üst geçitlerle
"altüst edilen" kent merkezi araçlardan arındırılıp
yayalaştırılmalıdır.</div>
<div>
17 yıldan bu yana yapılan ve açılış töreni dışında
hiçbir zaman kullanılmayan Gökkuşağı Projesi gibi
"ucubeler" temizlenmelidir.</div>
<div>
17 yıldan bu yana yapılan değişikliklerle kentin planlarını işlemez
duruma getiren, kentsel dönüşüm adı altında
sürdürülen kentsel talan durdurulmalıdır.</div>
<div>
17 yıldan bu yana sürdürülen Ankara kentinin Nazım İmar
Planı kararlarına aykırı, keyfi uygulamalara son verilmelidir.</div>
<div>
Çılgınlıkların değil, çağdaş kentsel
çözümlerin tartışılabildiği, halkımızın doğru
bilgilendirildiği, kentlerin ve planlamanın seçim kampanyalarına
malzeme yapılmadığı günlere olan inancımızla kamuoyuna saygı ile
duyurulur.</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Necati UYAR</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı</strong></div>
OYUNLARININ SAHNESİ DEĞİL, DEVRİMİN VE CUMHURİYETİN
BAŞKENTİDİR"</a></h1><p>
</p>
<div class="rtecenter">
<strong>TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI</strong></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<strong>BASIN AÇIKLAMASI</strong></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<em><strong> Ankara, 26 Mayıs 2011</strong></em></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<strong> </strong></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<strong>"ANKARA ÇILGIN RANT OYUNLARININ SAHNESİ
DEĞİL,</strong></div>
<div class="rtecenter">
</div>
<div class="rtecenter">
<strong>DEVRİMİN VE CUMHURİYETİN BAŞKENTİDİR"</strong></div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
AKP‘nin "hayaldi gerçek oldu" sloganı ile
yürüttüğü seçim kampanyasının
"lansmanı" olarak tasarlanan ve ortaya atılan
"çılgın proje" tanıtımlarında, sıra
İstanbul‘dan sonra Ankara‘ya geldi. Kısa süre
içinde benzer "çılgın proje" sunumlarının İzmir
kenti için de yapılacağı anlaşılmaktadır.</div>
<div>
</div>
<div>
Ülkemiz kentlerinin çözüm bekleyen onlarca sorunu
varken ve bu sorunlara yönelik kalıcı, "aklı başında"
çözümler geliştirilemez, planlama sürekli
dışlanırken, kent topraklarının çılgınlaşan (!) seçim
vaatlerinin, oynanan projecilik oyununun sahnesine
dönüştürülmesi, kentlerimizin gerçek
sorunlarının sağlıklı biçimde tartışılamaması
üzücüdür.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Ankara Ulusal Kurtuluşun Karargahı, Devrimin, Cumhuriyet‘in
ve Aydınlanmanın Başkentidir.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Mustafa Kemal Atatürk‘ün talimatlarıyla planlanan Ankara,
ülkemizin ilk planlı kenti olmasının yanı sıra, Ulusal Kurtuluşun
Karargahı, Devrimin, Cumhuriyet‘in ve Aydınlanmanın Başkentidir.
Cumhuriyet‘in ilk yıllarında planlı biçimde gelişen kentin
bugün içine düşürüldüğü durumun
başlıca sorumlusu beceriksiz yerel yöneticiler ve planlamayı
dışlayan iktidarlardır.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Ankara‘ya Selçuklu kimliği kazandırma arayışları,
yersiz ve zorlama girişimlerdir.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Ankara tarihsel açıdan bakıldığında yalnızca bir
Selçuklu kenti değildir. Ankara aynı zamanda Hitit‘dir,
Galat‘tır, Roma‘dır, Bizans‘tır, Osmanlı‘dır.
Ancak hepsinden önemlisi Ankara Cumhuriyet‘in başkentidir.
Kızılay bölgesi ve Atatürk Bulvarı, Ankara‘nın ilk
planlı adımlarındandır. Ankara‘ya ve Kızılay‘a
Selçuklu kimliği giydirme arayışları yersiz ve kabul edilemez
arayışlardır. Ankara‘nın sahip olduğu tarihsel birikim bir yana,
kimliği tartışmasız bellidir. Ankara Cumhuriyet‘in Başkentidir.
</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>500.000 kişilik Güneykent Projesi, Ankara
Büyükşehir Belediyesi‘nin yargıdan dönen, nazım plan
kararlarına aykırı spekülatif rant aktarma girişimlerinden biridir.
</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Güneykent projesi olarak adlandırılan ve konumu hakkında sayın
Başbakan tarafından açıklama yapılmayan, projenin yeri
"Tuluntaş, Koparan ve Hacılar" köylerinin sınırları
içindedir. Tümüyle haksız rant üretilmesi ve yandaş
gruplara aktarılması amacıyla başlatılmış olan, Ankara‘nın
Nazım İmar Planı kararlarına aykırı, Mogan
Gölü‘nün koruma alanlarında büyük bir
tahribatın yaşanmasına neden olacak bu girişim, Şehir Plancıları
Odası tarafından yargıya taşınmış ve Ankara 5. İdare Mahkemesi
tarafından durdurulmuş ve iptal edilmiştir.</div>
<div>
</div>
<div>
Yargı kararına rağmen, hukuka karşı hile yapılarak 4 etap halinde 2010
yılı içinde yeniden onaylanmış olan Güneykent Projesi, Şehir
Plancıları Odası tarafından yeniden yargıya taşınmış olup, davalar
devam etmektedir.</div>
<div>
</div>
<div>
Kentin nazım imar planlarında önce tarım alanı ve düşük
yoğunluklu kırsal konut alanı olarak tanımlanan, el değiştirmeler
sonrasında yoğun konut alanına dönüştürülmek istenen,
bu bölgedeki son 5 yıl içindeki satışlar
açıklandığında çılgınlığın kimler için
yapıldığı daha net anlaşılacaktır. Sayın Başbakan, Güneykent
Projesi konusunda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı
tarafından yanıltılmış ve kullanılmıştır. </div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Sayın Başbakan tarafından sahiplenilen Ankara
Büyükşehir Belediyesi‘nin Ulus projeleri, defalarca
yargıdan dönen tahribat girişimlerinden başka bir şey
değildir.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Ulus Bölgesi, Roma‘dan Bizans‘a, Selçuklu‘dan
Osmanlı‘ya ve Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti‘ne kadar
tarihsel birikimi ve değeri bir arada barındıran, korunması zorunlu olan
önemli bir kültür zenginliğidir. Bu alanda var olan koruma
amaçlı imar planlarını ortadan kaldıran, Melih Gökçek
patentli, Ulus‘u dev bir AVM‘ye çevirme girişimleri
sonrasında önemli bir kültürel tahribat yaşanacaktır.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Ortadoğu‘nun en büyük hayvanat bahçesi
projesi, Atatürk Orman Çiftliği yağmasının
maskesidir.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Mevcut Hayvanat Bahçesi‘ni Ortadoğu‘nun en
büyük hayvanat bahçesi yapmayı amaçlayan girişim,
Atatürk Orman Çiftliği içinden daha büyük bir
alanı ele geçirme arayışının vardığı son noktadır. Bu kararı
yaşama geçirmek için hazırlanan ve geçtiğimiz aylarda
Odamız tarafından yargıya taşınan planlar, Atatürk Orman
Çiftliği içinde süren yağmayı hızlandıracak,
kaçak yapılaşmaları aklayacak, Çiftlik içinde yeni ve
yoğun yapılaşmanın önünü açacak yağma projeleri
bütünüdür.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Keçiören‘in ihtiyacı tünel, köprü
ya da yol değil, metronun tamamlanmasıdır.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
Keçiören‘in ve Ankara‘nın yaşadığı ve
çözüm bekleyen öncelikli sorun, özel
araçlardan kaynaklı trafik sorunu değil, sabah işe yetişmeye
çalışan memurun ulaşım sorunudur. Yaşanmakta olan ulaşım
sorununun çözümü özel araç trafiğinin
tünellerle özendirilmesi değil, çağdaş raylı sistemlerin
hizmete sokulmasıdır.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Eğer Ankara kentine yararlı olacak bir çılgınlık
yapılmak isteniyorsa;</strong></div>
<div>
</div>
<div>
17 yıldan bu yana 17 santimetre dahi uzatılamayan Ankara Metrosu, tüm
kenti kapsayacak biçimde hızla tamamlanmalıdır.</div>
<div>
17 yıldan bu yana üretilen alt-üst geçitlerle
"altüst edilen" kent merkezi araçlardan arındırılıp
yayalaştırılmalıdır.</div>
<div>
17 yıldan bu yana yapılan ve açılış töreni dışında
hiçbir zaman kullanılmayan Gökkuşağı Projesi gibi
"ucubeler" temizlenmelidir.</div>
<div>
17 yıldan bu yana yapılan değişikliklerle kentin planlarını işlemez
duruma getiren, kentsel dönüşüm adı altında
sürdürülen kentsel talan durdurulmalıdır.</div>
<div>
17 yıldan bu yana sürdürülen Ankara kentinin Nazım İmar
Planı kararlarına aykırı, keyfi uygulamalara son verilmelidir.</div>
<div>
Çılgınlıkların değil, çağdaş kentsel
çözümlerin tartışılabildiği, halkımızın doğru
bilgilendirildiği, kentlerin ve planlamanın seçim kampanyalarına
malzeme yapılmadığı günlere olan inancımızla kamuoyuna saygı ile
duyurulur.</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Necati UYAR</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı</strong></div>
Okmeydanı’ndaki Baskınlar Avrupa Parlamentosunda
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6757>Okmeydanı'ndaki
Baskınlar Avrupa Parlamentosunda </a></h1><p>
</p>
<div>
Yunanistan SYRIZA (Radikal Sol Birlik Partisi) Avrupa Milletvekili
Nikoalos Hountis geçen yıldan beri sürekli hale gelen ve
en son Okmeydanı’nda yapılan baskınlara ilişkin Avrupa
Parlamentosuna yazılı soru önergesi verdi.</div>
<div>
</div>
<div>
• Pame Saldırıları kınayan açıklama yaptı.</div>
<div>
</div>
<div>
Soru önergesinin metni:</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Yazılı Soru Önergesi:</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>16.05.2011</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>NIKOLAOS XOYNTIS</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Konu: Polisin Haklar Derneği, Gençlik Federasyonu ve İdil
Kültür Merkezine baskını ve gözaltılar.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
10 Mayıs 2011’de polis Okmeydanı bölgesinde Haklar ve
Özgürlükler Derneği, Gençlik Federasyonu ve İdil
Kültür Merkezine baskın yapmıştır. Yapılan suç
duyurularından edinilen bilgiye göre, baskınlarda 38 kişi
gözaltına alındı. Polisin bu “operasyonu” daha
öncede yaptığı başka “operasyonların”;
mesela Politik Tutuklu Aileleri (TAYAD) ya da Yürüyüş
Dergisi’nin basılması ve talan edilmesi, çalışanlarının
gözaltına alınıp tutuklanmasının devamıdır. Bir süre
önce verdiğim soruya (E-31/EL) ve başka sorularıma
verilen cevaplarda deniyor ki: “Avrupa Parlamentosu
Yürüyüş dergisine ilişkin durumu takip etmekte ve komisyon
Türk yetkililerle bu konuyu görüşecektir”,
“Komisyon Politik Tutuklu Ailelerinin (TAYAD) mahkeme
sürecini izlemeye devam edecektir.”, “ Komisyon
Türkiye’den temel haklara yönelik ihlallerin
önlenmesi için anti-terör yasasını değiştirmesini
önermiştir.”</div>
<div>
</div>
<div>
Komisyona sorulur:</div>
<div>
</div>
<div>
1- Komisyon; polisin bu yeni baskınında, Haklar
Özgürlükler Derneği, Gençlik Federasyonu ve İdil
Kültür Merkezi üyelerinin gözaltına alınmasına ve
serbest bırakılmasına ilişkin bir müdahalede bulunmuş mudur?</div>
<div>
</div>
<div>
2- Yürüyüş Dergisi ve TAYAD
üyelerinin ve mahkeme süreçlerine ilişkin durum
nedir?</div>
<div>
</div>
<div>
3- Komisyonun, temel hakların kullanılmasının
engellenmesi ve hak ihlallerinden kaçınması için,
anti-terör yasasının değiştirilmesine ilişkin öneriye
Türkiye’nin verdiği cevap nedir?</div>
<div>
</div>
<div>
<em><strong>Kaynak: halkinsesi</strong></em></div>
Baskınlar Avrupa Parlamentosunda </a></h1><p>
</p>
<div>
Yunanistan SYRIZA (Radikal Sol Birlik Partisi) Avrupa Milletvekili
Nikoalos Hountis geçen yıldan beri sürekli hale gelen ve
en son Okmeydanı’nda yapılan baskınlara ilişkin Avrupa
Parlamentosuna yazılı soru önergesi verdi.</div>
<div>
</div>
<div>
• Pame Saldırıları kınayan açıklama yaptı.</div>
<div>
</div>
<div>
Soru önergesinin metni:</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Yazılı Soru Önergesi:</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>16.05.2011</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>NIKOLAOS XOYNTIS</strong></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Konu: Polisin Haklar Derneği, Gençlik Federasyonu ve İdil
Kültür Merkezine baskını ve gözaltılar.</strong></div>
<div>
</div>
<div>
10 Mayıs 2011’de polis Okmeydanı bölgesinde Haklar ve
Özgürlükler Derneği, Gençlik Federasyonu ve İdil
Kültür Merkezine baskın yapmıştır. Yapılan suç
duyurularından edinilen bilgiye göre, baskınlarda 38 kişi
gözaltına alındı. Polisin bu “operasyonu” daha
öncede yaptığı başka “operasyonların”;
mesela Politik Tutuklu Aileleri (TAYAD) ya da Yürüyüş
Dergisi’nin basılması ve talan edilmesi, çalışanlarının
gözaltına alınıp tutuklanmasının devamıdır. Bir süre
önce verdiğim soruya (E-31/EL) ve başka sorularıma
verilen cevaplarda deniyor ki: “Avrupa Parlamentosu
Yürüyüş dergisine ilişkin durumu takip etmekte ve komisyon
Türk yetkililerle bu konuyu görüşecektir”,
“Komisyon Politik Tutuklu Ailelerinin (TAYAD) mahkeme
sürecini izlemeye devam edecektir.”, “ Komisyon
Türkiye’den temel haklara yönelik ihlallerin
önlenmesi için anti-terör yasasını değiştirmesini
önermiştir.”</div>
<div>
</div>
<div>
Komisyona sorulur:</div>
<div>
</div>
<div>
1- Komisyon; polisin bu yeni baskınında, Haklar
Özgürlükler Derneği, Gençlik Federasyonu ve İdil
Kültür Merkezi üyelerinin gözaltına alınmasına ve
serbest bırakılmasına ilişkin bir müdahalede bulunmuş mudur?</div>
<div>
</div>
<div>
2- Yürüyüş Dergisi ve TAYAD
üyelerinin ve mahkeme süreçlerine ilişkin durum
nedir?</div>
<div>
</div>
<div>
3- Komisyonun, temel hakların kullanılmasının
engellenmesi ve hak ihlallerinden kaçınması için,
anti-terör yasasının değiştirilmesine ilişkin öneriye
Türkiye’nin verdiği cevap nedir?</div>
<div>
</div>
<div>
<em><strong>Kaynak: halkinsesi</strong></em></div>
İtalya’da Hasta Siyasi Tutsak Hayatını Kaybetti
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6756>İtalya'da Hasta Siyasi
Tutsak Hayatını Kaybetti </a></h1><p>
</p>
<div>
Uluslararası Kızıl Yardım (Rote Hilfe İnternational)’dan bize
ulaşan bilgiye göre İtalyan siyasi tutsağı Luigi Fallico hayatını
kaybetti.</div>
<div>
</div>
<div>
23 Mayıs sabahı Viterbo hapishanesindeki hücresinde ölü
bulundu. Luigi Fallico’nin kalbi iflas etmişti. Luigi Fallico
günlerce yüksek tansiyon, şiddetli göğüs ve sol kolda
ağrılardan şikayetçidir. Fakat gereken tıbbi müdahale
hapishane idaresi tarafından reddedilir. Avukatının Roma'da
görülen duruşması sırasında yaptığı çağrı ise
cevapsız kalır.</div>
<div>
</div>
<div>
Rote Hilfe International, Luigi Fallico hakkında şu bilgileri veriyor:
“59 yaşındaki Luigi Fallico hayatını devrimciliğe adamış ve
ömrü silahlı mücadele, isyan, siyasi iktidar ve komünizm
mücadelesinde geçmiştir. Roma'nın işçi
mahallelerinde gençken örgütlenen Fallico, orada Kızıl
Tugaylar etrafında oluşturulan silahlı birliklerde mücadeleyi
öğrenmişti...</div>
<div>
</div>
<div>
Son olarak 10 Haziran 2009'da başka yoldaşlarıyla büyük bir
operasyonda gözaltına alınmış ve "silahlı
çete", "yıkıcı birlik" ve bu bağlantıda
birçok suçlamalardan dolayı tutuklandı.”</div>
<div>
</div>
<div>
<strong><em>Kaynak: Halkinsesi</em></strong></div>
Tutsak Hayatını Kaybetti </a></h1><p>
</p>
<div>
Uluslararası Kızıl Yardım (Rote Hilfe İnternational)’dan bize
ulaşan bilgiye göre İtalyan siyasi tutsağı Luigi Fallico hayatını
kaybetti.</div>
<div>
</div>
<div>
23 Mayıs sabahı Viterbo hapishanesindeki hücresinde ölü
bulundu. Luigi Fallico’nin kalbi iflas etmişti. Luigi Fallico
günlerce yüksek tansiyon, şiddetli göğüs ve sol kolda
ağrılardan şikayetçidir. Fakat gereken tıbbi müdahale
hapishane idaresi tarafından reddedilir. Avukatının Roma'da
görülen duruşması sırasında yaptığı çağrı ise
cevapsız kalır.</div>
<div>
</div>
<div>
Rote Hilfe International, Luigi Fallico hakkında şu bilgileri veriyor:
“59 yaşındaki Luigi Fallico hayatını devrimciliğe adamış ve
ömrü silahlı mücadele, isyan, siyasi iktidar ve komünizm
mücadelesinde geçmiştir. Roma'nın işçi
mahallelerinde gençken örgütlenen Fallico, orada Kızıl
Tugaylar etrafında oluşturulan silahlı birliklerde mücadeleyi
öğrenmişti...</div>
<div>
</div>
<div>
Son olarak 10 Haziran 2009'da başka yoldaşlarıyla büyük bir
operasyonda gözaltına alınmış ve "silahlı
çete", "yıkıcı birlik" ve bu bağlantıda
birçok suçlamalardan dolayı tutuklandı.”</div>
<div>
</div>
<div>
<strong><em>Kaynak: Halkinsesi</em></strong></div>
Zehir madenleri kapatılsın
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6755> Zehir madenleri
kapatılsın </a></h1><p>
</p>
<div>
Kütahya Gümüşköy’deki Eti Gümüş
AŞ’ye ait maden ocağında yaşanan siyanür sızıntısı
için dün (25 Mayıs Çarşamba) Kütahya Valiliği
önünde bir basın açıklaması yapan Kütahyalılar ve
çevreciler “Bu maden ve bunun gibiler derhal
kapatılmalıdır” dedi </div>
<div>
</div>
<div>
İstanbul, Ankara ve İzmir’den Kütahya’ya giden meslek
odası, çevre platformu ve demokratik kitle örgütü
üyeleri saat 13.30 da valilik önünde bir araya gelerek bir
basın açılması gerekleştirdi. Basın açıklamasından
önce KESK, TMMOB, Suyun Ticarileştirilmesi Hayır Platformu ve
Gümüşköy İzleme Platformu temsilcileri Kütahya Valisi
ile görüşmek için valiliğe girdiler. </div>
<div>
</div>
<div>
Valinin yerinde olmamasından dolayı vali yardımcısı ile
görüşen heyet “Gümüşköy’de bulunan
maden ocağının derhal kapatılmasını ve ıslah edilmesini”
istedikleri dilekçeyi vali yardımcısına verdiler. </div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Devlet her şeyi biliyor </strong></div>
<div>
</div>
<div>
Heyetin görüşmesinin bitmesinin ardından basın
açıklamasına geçen grup adına SES Genel Başkanı
Çetin Erdolu konuştu. “ Atık depolama havuzundan
siyanürün yanı sıra aktif durumda olan metaller de yer altı
sularına ve basın zincirine karışıyor” diyen Erdolu, sağlıklı
bir çevrede yaşama hakkına sahip çıkacaklarını ifade etti.
Erdolu konuşmasında, Kütahya valiliğinin sızıntı olduğunu kabul
ettiğini ama madenin kapatılmadığını vurguladı. Son yaşanan depremden
sonra siyanür havuzunda risk faktörünün arttığını
belirten Erdolu; “Tesiste çalışanlarda dahil olmak üzere
yöre halkının bütün yasal hakları şirket tarafından
ödenmeli ve biran önce bu zehir madenleri kapatılmalı”
diyerek basın açıklamasını bitirdi. </div>
<div>
</div>
<div>
Grup daha sonra madene doğru hareket etti. Metalürji
Mühendisliği Odası Başkanı Cemalettin Küçük
siyanür havuzunu gören bir yükseklikte gruba bilgilendirme
yaptı. Küçük, “ “Burada biriktirilen atıklar
arıtma tesisinden geçse bile doğaya karışması engellenemez;
rüzgar, buharlaşma ve yeraltına sızmanın engellenemeyeceği
bilinmesine rağmen halkı kandıranlar artık bu oyuna bir son
vermelidirler” dedi. Buradaki kısa bilgilendirmenin ardından
Köprüören Köyü’ne giden grup, köyde
yaşayanlarla maden üzerine konuştu. </div>
<div>
</div>
<div>
<strong>”Korkuyoruz, korka korka
yaşıyoruz” </strong></div>
<div>
Bu sözlerin sahibi olan köylü kadın “Ama ne yapalım
gidecek başka yerimiz yok hem biz köyümüzü terk etmek
istemiyoruz” diyerek sözlerine devam ediyor. Siyanür
sızıntısının hayatlarını nasıl değiştirdiğini anlatan
köylü kadınlar “Bizi böldüler, kime
inanacağımızı şaşırdık” derken köylerine gelen gruba
inanmak istediklerini anlatıyorlardı bir yandan da. Köy meydanında
toplanan yaklaşık 50 kadar köylünün yarısından fazlası
kadınlardan oluşuyordu. Hal böyle olunca kadınların mücadelenin
önünde olmasının önemini vurgulayan Prof. Dr. Beyza
Üstün, kadınların işbirlikçilikten uzak yapısına
atıfta bulunarak, “Köyünüze yaşamınıza sahip
çıkmak için sizler bir adım atın bizler zaten arkanızda
olacağız” dedi. </div>
<div>
</div>
<div>
Köylüler “Siyanürün insan
öldürdüğü doğru mu?”, “Nasıl yapacağız
biz bu işleri?” soruları ile aydınlanmaya çalışırken,
grubun gitme vakti geldi. Telefon numaraları alındı, bir daha ki sefere
daha çok olunması sözü karşılıklı verildi ve
köyden ayrılındı. </div>
<div>
</div>
<div>
“Seçim zamanları köyümüze geldiniz”
çıkışına Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut
tarafından verilen cevap ise siyanürle maden arama mücadelesinin
uzun soluklu olacağının ipucu niteliğindeydi: “Biz hep buradayız,
12 Haziran’dan sonra tekrar görüşeceğiz.” </div>
<div>
</div>
<div>
<em><strong>Kaynak: Sendika</strong></em></div>
kapatılsın </a></h1><p>
</p>
<div>
Kütahya Gümüşköy’deki Eti Gümüş
AŞ’ye ait maden ocağında yaşanan siyanür sızıntısı
için dün (25 Mayıs Çarşamba) Kütahya Valiliği
önünde bir basın açıklaması yapan Kütahyalılar ve
çevreciler “Bu maden ve bunun gibiler derhal
kapatılmalıdır” dedi </div>
<div>
</div>
<div>
İstanbul, Ankara ve İzmir’den Kütahya’ya giden meslek
odası, çevre platformu ve demokratik kitle örgütü
üyeleri saat 13.30 da valilik önünde bir araya gelerek bir
basın açılması gerekleştirdi. Basın açıklamasından
önce KESK, TMMOB, Suyun Ticarileştirilmesi Hayır Platformu ve
Gümüşköy İzleme Platformu temsilcileri Kütahya Valisi
ile görüşmek için valiliğe girdiler. </div>
<div>
</div>
<div>
Valinin yerinde olmamasından dolayı vali yardımcısı ile
görüşen heyet “Gümüşköy’de bulunan
maden ocağının derhal kapatılmasını ve ıslah edilmesini”
istedikleri dilekçeyi vali yardımcısına verdiler. </div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Devlet her şeyi biliyor </strong></div>
<div>
</div>
<div>
Heyetin görüşmesinin bitmesinin ardından basın
açıklamasına geçen grup adına SES Genel Başkanı
Çetin Erdolu konuştu. “ Atık depolama havuzundan
siyanürün yanı sıra aktif durumda olan metaller de yer altı
sularına ve basın zincirine karışıyor” diyen Erdolu, sağlıklı
bir çevrede yaşama hakkına sahip çıkacaklarını ifade etti.
Erdolu konuşmasında, Kütahya valiliğinin sızıntı olduğunu kabul
ettiğini ama madenin kapatılmadığını vurguladı. Son yaşanan depremden
sonra siyanür havuzunda risk faktörünün arttığını
belirten Erdolu; “Tesiste çalışanlarda dahil olmak üzere
yöre halkının bütün yasal hakları şirket tarafından
ödenmeli ve biran önce bu zehir madenleri kapatılmalı”
diyerek basın açıklamasını bitirdi. </div>
<div>
</div>
<div>
Grup daha sonra madene doğru hareket etti. Metalürji
Mühendisliği Odası Başkanı Cemalettin Küçük
siyanür havuzunu gören bir yükseklikte gruba bilgilendirme
yaptı. Küçük, “ “Burada biriktirilen atıklar
arıtma tesisinden geçse bile doğaya karışması engellenemez;
rüzgar, buharlaşma ve yeraltına sızmanın engellenemeyeceği
bilinmesine rağmen halkı kandıranlar artık bu oyuna bir son
vermelidirler” dedi. Buradaki kısa bilgilendirmenin ardından
Köprüören Köyü’ne giden grup, köyde
yaşayanlarla maden üzerine konuştu. </div>
<div>
</div>
<div>
<strong>”Korkuyoruz, korka korka
yaşıyoruz” </strong></div>
<div>
Bu sözlerin sahibi olan köylü kadın “Ama ne yapalım
gidecek başka yerimiz yok hem biz köyümüzü terk etmek
istemiyoruz” diyerek sözlerine devam ediyor. Siyanür
sızıntısının hayatlarını nasıl değiştirdiğini anlatan
köylü kadınlar “Bizi böldüler, kime
inanacağımızı şaşırdık” derken köylerine gelen gruba
inanmak istediklerini anlatıyorlardı bir yandan da. Köy meydanında
toplanan yaklaşık 50 kadar köylünün yarısından fazlası
kadınlardan oluşuyordu. Hal böyle olunca kadınların mücadelenin
önünde olmasının önemini vurgulayan Prof. Dr. Beyza
Üstün, kadınların işbirlikçilikten uzak yapısına
atıfta bulunarak, “Köyünüze yaşamınıza sahip
çıkmak için sizler bir adım atın bizler zaten arkanızda
olacağız” dedi. </div>
<div>
</div>
<div>
Köylüler “Siyanürün insan
öldürdüğü doğru mu?”, “Nasıl yapacağız
biz bu işleri?” soruları ile aydınlanmaya çalışırken,
grubun gitme vakti geldi. Telefon numaraları alındı, bir daha ki sefere
daha çok olunması sözü karşılıklı verildi ve
köyden ayrılındı. </div>
<div>
</div>
<div>
“Seçim zamanları köyümüze geldiniz”
çıkışına Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut
tarafından verilen cevap ise siyanürle maden arama mücadelesinin
uzun soluklu olacağının ipucu niteliğindeydi: “Biz hep buradayız,
12 Haziran’dan sonra tekrar görüşeceğiz.” </div>
<div>
</div>
<div>
<em><strong>Kaynak: Sendika</strong></em></div>
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)