<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6752>Kent / Müge
İplikçi</a></h1><p class="rtejustify">
Kent nedir? Bunu epeydir soruyorum kendime. Sonunda işin içinden
çıkamadım ve ona, özellikle duygusal bir şeyler karalıyorsam,
“şehir” demeyi daha uygun buldum. İçinde yaşayanıyla
soluk alıp veren, eskiye sırtını dayamış bir diyar olmalıydı burası.
Kısaca, insandı şehir. Düşünsel ve duygusal olarak
caddelerinde, mahallelerinde can bulduğumuz geniş bir alan. Birbirine
bağlanan sokaklar, sokaklardaki kaldırımlar, kaldırımlardaki taşlar.
Bir köşesinde cep telefonuyla kavga eden biri de olabilirdi şehir, bir
diğer köşesinde eski arkadaşlarıyla moda üzerine laflayan
başka biri de. Seslerin birbirine karıştığı, insanı insana anlatan bir
mekân. Binbir gündüzü ve gecesi olabilen,
parçalı ama uzun, sonsuz bir anlatı. Temiz, steril, değmesin
yağlı boya takıntılarından çok, yaşayan bir yer olması
esasından beslenen. Bu parçalı bulmacada, geçmiş ve şimdi
arasında tarihsel alanlarına, yeşiline sahip çıkmayı
yeryüzü borcu addeden, parçalanmış olsa bile, yine de
makul bir anılar silsilesine denk düşebilecek, bu anıları
olabildiğince netleştirecek bir renk cümbüşü Bu
cümbüşten kadastrocunun ne kadar etkileneceğini bilemeyiz ama
kendi kendimizi tanımak ve bu tanımadan sisli de olsa belli anılar
oluşturabilmek, kopuk kopuk da olsa zihinsel haritalar yaratabilmek
için bir şehre ihtiyacımız olduğu kesin.</p>
<p class="rtejustify">
Neyse lafı uzatmayalım. “Yaşadığımız şehirlerde insanlar
yaşıyor mu?” sorusuna denk düşecek bir ileti aldım
geçen gün. Yalın bir metin olmasına karşın içinde
saklı soruları okudum, düşündüm. Şehirlerin
insansızlığına, insansızlaştırıldığına vurgu yapan bir metindi.<br
/>
Bu metne göre bir kurultay gerçekleşecek İstanbula. Bu hafta
sonu. Türkan Saylan Kültür Merkezi, Maltepede. Yıkımlara
Karşı Mücadele Kurultayı. Çıkış noktaları belli. Adına
‘kentsel dönüşüm’ denen bir proje var,
bildiğiniz gibi. Bu proje şehirleri şehir olmaktan çıkarıp hani
neredeyse insansız alanlara ve zamanlara dönüştürmeyi
hedefleyen bir zihniyet içinde. İnsansız
sözcüğünü özellikle kullanıyorum.
Çünkü kenti dönüştürme projesi içinde
alınan kararlarda oralarda yaşayan insanlara ‘Ben buraları
değiştiriyorum senin fikrin nedir?’ diye sorulmuyor. Oysa
hatırlayalım, hiçbir mekân politikası toplumsal
ilişkilerden, dolayısıyla insanlardan, o mekânda yaşayanlardan
bağımsız değildir. Siz bir mekâna girip “Belediye adına
buraya el koyuyorum ve burayı ıslah etmeye girişeceğim”
dediğinizde orada yaşayan insanlara bir söz hakkı bırakmıyorsunuz.
O insanların anılarını iyi kötü sabitledikleri alanları,
geçim standartlarını bir anlamda talan ediyorsunuz. Ve buna ıslah,
dönüşüm, gelişme diyorsunuz. Belediye Yasası’nın
Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanları Kanunu’nda
değiştirilen bir maddeden bahsediyorum. Bu değişikliğe göre
belediyeler hukuksal hiçbir zorlama olmaksızın bu ülkede
yaşayan insanların evini, bahçesini, tarlasını satın alma
hakkına sahip. Bunun fiyatınıysa belediyeler belirliyor! Sonrasında yine
belediye tarafından belirlenen bir fiyatla buraları ‘geri’
almanız mümkün! Bu hararetli kıpırdanışta İstanbul ve Ankara
başı çeken iller arasında. İhaleler gerçekleşmek
üzere. İşin içinde bir sürü şirket var. Elbette
TOKİ de bunların arasında. Şirketler, ihaleler, kârlar Fikirtepede
kirada oturan bir taksici, yapılacaklardan sonra bir daha aynı yerde
oturamayacağını, buna ne ekonomik gücünün ne de yaşam
stardardının artık yetemeyeceğini söylemiş ve olup bitenler
karşısında çaresizliğini belirtmişti bir keresinde. Ve
eklemişti: “Bizi kimsenin umursadığı yok. Biz yoksak Fikirtepe
değişmiş değişmemiş umurumda bile değil!” Değişen
çehreye değişen sınıflar! Değişen ‘söz konusu’
maddenin sermaye sihiri ve kâr üstüne kâr tılsımı bu
olsa gerekÖ Dahası da var. Bu dönüşüm projesi sadece
yoksulları ve anılarını kapsamıyor! Kentlerin doğal kıyılarını,
limanlarını, garlarını (Nedense aklıma ilk Haydarpaşa geliyor), orman
alanlarını (burada da Atatürk Orman Çiftliği geliyor aklıma)
da kapsıyor. Kısacası kapsama alanı çok geniş ve uzun vadede
hepimizi ilgilendiriyor.<br />
Mühendisi, mimarı, şehir planlamacısı Bu meslek grupları ortadaki
asıl sorunun göç, yoksullaştırma, barınma hakkına
saldırılması, toplumun ayrıştırılması ve gettolaştırılmasından
kaynaklandığını vurguluyor. Var olan kültürel zenginliklerin
yok edilmesi de cabası! Bu nedenle içinde insanın yer almadığı
böylesi bir kentsel dönüşüm projesi yerine
yaşadığımız alanları gerçekten yaşanabilir kılmak adına
kentte yaşayanların karar mekanizmalarına katıldığı, sosyal,
kültürel ve ekonomik koşulları temel alan bir başka projeye
sıcak bakıyorlar.</p>
<p class="rtejustify">
İnsansız şehir olsa olsa bir hayalettir diyorlar. Haklılar.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Kaynak: gazetevatan.com</strong></p>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder