<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6726>Tarih 6 Şubat.../ Özcan
Eroğlu</a></h1><p>
</p>
<p>
<span style="font-size: 20px; "><strong>Tarih 6 Şubat...<br />
</strong></span>O gün de diğerleri gibiydi aslında.</p>
<p>
Öyle olağan dışı hissedilen; kitaplarda, filmlerde olduğu gibi
kötü şeyler olacağını rüyalarında gören insanlar,
çakan yıldırımlar, çocukları babalarının peşinden
ağlatan bir şey yoktu. İşçiler her gün olduğu gibi sabahın
erken saatinde kalktılar. Alelacele iki lokma atıştırıp işlerine doğru
yola koyuldular. Yolda her gün yaşadıklarını
düşünüyorlardı. Yine aynı şeyler olacağını bilerek ve
düşünerek yürüdüler. Canları çıkana kadar
çalışacaklar, güçlerinin son raddesine kadar
çalışmalarına rağmen çalışmamakla suçlanacaklar,
işten kovulacakları ima edilecek, iki kaşık yemek verilecek, sonra yine
aynı döngü ve paydos. İşe gitmenin en güzel yanı eve
dönüşteki yoldu onlar için. Çocuklarının,
eşlerinin gözleri ve yuvanın sıcaklığı...<br />
</p>
<p>
Yine her zaman ki gibi çalışılıyordu. Kazılacak yerlere
gidiliyor, vinçler, dozerlerle toprak kazılıyor, kamyonlara
yükleniyor, çıkan kömür termik santrale
gönderiliyor...<br />
</p>
<p>
Ancak çok olağan başlayan gün o kadar da olağan gitmeyecekti.
Önce yeri göğü inleten bir uğultu ve göçen
toprak... Kimse anlayamamıştır olan biteni. Can havliyle bir koşuşturma
başlar. Herkes arkadaşını kontrol eder, ne olup ne bitmiştir anlamaya
çalışır. Göçük olduğunun farkına varırlar. Ve
yiten canlarına... Bir canları, arkadaşları kara toprağın altında
kalmıştır. Birileri kara toprağın üstünde tepinir,
ölümlere ve paraya doymaz...<br />
<br />
Yeni Çeltek Ocağı’ndan yükselir yükselir
çığlıkları<br />
Yanar bedenler yitip gider, yitip gider umutları<br />
<br />
Acı dağlar yüreği. Kimse ölümün böylesini hayal
dahi edemez. Toprak altında kalmıştır bi canları. İnsan olanın
yüreği dayanmaz. Acıdan duramaz diye düşünürsün.
Ancak hayat böyle değildir. İnsan suretli yaratıklarla dolu olduğunu
düşünemezsin o anda. Gözleri insan gözü gibi
bakmayan, akılları paradan başka birşeye çalışmayan, ellerinin
sıcaklığını, kardeş hasretini, çocuklarının saçlarını
okşarkenki o titremeyi, dost sofralarının paylaşımını unutmuşlardır
bunlar. İnsana ait güzellikleri taşımazlar. Orada da vardılar.
Kardeş, dost, arkadaş acısını unutun dediler. Yeraltında makineler
kalmıştı. Termik santral çocuk masallarındaki o canavarlar gibi
açtı. Homurdanıp duruyordu. Canavarın sahibi hayatta tek sevdiği
varlığın böylesine aç durmasına dayanamıyordu. Sanki kendi
acıkıyordu. Biran önce çalışmalara başlamalıydı. Herkesi
işe çağırdı. Para lazımdı. Hem para sadece kendine mi lazımdı
canım. O kadar insan ekmek yiyordu. Hepsi çalışmalıydı.
Ölenle ölünmezdi. Hem kazada görünmez kazaydı
zaten. Allahın hikmetiydi. Ayrıca kendisi zorla mı
çalıştırmıştı onları...<br />
Bu fikirler, sahibin bedeninin üstünde duran ve kendisinin kafa
diye tabir ettiği o et parçasının dâhiyane buluşu değildi.
Kendini sahip sayan, işçilerinin efendisi sayan bu adamında bir
sahibi vardı ve bu fikirler onun ürünüydü. Daha yakın
zamanda ölen onlarca işçi içinde aynı şeyler
söylenmemiş miydi? Kim ses etmişti üç beş kişi
dışında. Aynı şeyleri söyledi ve çalıştırmaya başladı
işçileri.<br />
<br />
Yazgıları kömür gibi kazar bitmez yerin dibi oy...<br />
Bir tas yemek biraz ekmek<br />
Güneş görmez hiç yüzleri oy... Oy
gülüm...<br />
<br />
Güvenlik önemli değildi. Hele bir mallarını kurtaraydı yeterdi
ona...<br />
İşçiler başladı çalışmaya. Çok geçmedi,
birkaç gün sonra tıpkı arkadaşlarını kaybettikleri gün
gibi bir güne geldiler. Her şey aynı şekilde ve aynı biçimde
oluyordu. Toprak kalkmış geliyordu. Su gibi akıyordu toprak. Daha
önce filmlerde izlemişlerdi bunun gibi bir sahneyi. Dev gibi masmavi
dalgalar metrelerce yükseğe çıkardı. Sonra bir halı gibi
dürülerek yere inerdi. Ve tam dalgalar inmeden üzerinde bir
adam belirirdi. Ayakta durur adam, kollarını açmış dengede durmaya
çalışmaktadır. Büyüleyici bir andır bu. Ama bu ona
benzemiyordu. Mavi değildi bu dalga. Ve üzerinde beliren adam
patronlarına ne kadar çok benziyordu.<br />
Tüm doğa ayağa kalkmış, geliyordu. İşe girerken ne kadar
heyecanlılardı oysa. Milyonlarca metreküp toprak, bir top saman gibi
kaldırılıp atılacaktı. Gerçi maaşı azdı. Ama iş nerdeydi?
Sahi işe girerken böyle bir şey söylenmiş miydi? Toprağın
böyle üstlerine geleceği? Kim hesaplıyordu bunu? Bir ilim bilim
işi olmalıydı bu. Yoksa suç yanlarında duran şu mühendis mi?
Ama o naapsındı? Ona da emir veriliyordu. Güvenliği almak için
gereken para patronun karını azaltıyordu. Bu yüzden yapılması
mutlak olanlar yapılmıyordu. İtiraz ederse işinden olurdu. Hepsi aynı
canavarı doyurmak için tutulmuş kölelerdi adeta...<br />
Akıllarına evdeki çocukları geliyordu. Naparlardı onsuz. Kira
nasıl ödenir, eve ekmek nasıl gelir, okul masrafı nasıl ödenir?
Sonra çocuklarının büyüdüğünü asla
göremeyecekleri geldi akıllarına. Onları bir daha asla
sevemeyeceklerdi.<br />
<br />
Ve yine aynı acıdır evlerdeki. Ölenlerin acısı üzerlerini
örten dağlardan da büyük. Ve o büyüklükteki
böbürlenmeleriyle sahibin sahibi televizyonlarda seyretmektedir.
Takdir-i İlahiden bahsedilmekte. Acılar paylaşılmakta. Ölenlerin
acısını, altında kaldıkları toprağı tırnaklarıyla kazmaya
çalışanlar etraflarına bakınıyor; kimse yok. Neden diye
düşünüyorlar, bu takdiri ilahi hep bizi bulur? Hep biz mi
ölürüz? Çalışmaların son hızıyla
sürdüğünü söyleyenler nerde
çalışmaktadır?<br />
<br />
Hasret çöker yüreklere toprak dolar gözlerine<br />
Haber ulaşır köyüne<br />
Yetim kalır oğlu kızı oy... Oy gülüm...<br />
<br />
Aradan 60 gün geçmiştir. Ölümlerin acısı dün
gibi tazedir. Ölenler hala bulunamamıştır. Çalışmalarımız
hız kesmeden sürüyor diyenler ortada yoktur. İşin peşini
bırakmayacağız diyenler arada bir açıklama yapmaktan öteye
geçmemektedir.<br />
Peki, ama bu hep böylemidir?<br />
Ölenler daima toprak altında uzanacak el mi bekleyecek?<br />
Öldürenler, ölenlerin cezasını ne zaman ödeyecek?
Babasız kalan çocuklar, çocuklarını yitiren analar babalar
ne zaman katillerin gözlerine bakıp hesap soracak?<br />
<br />
Bir gün, dev dalgalarla gelecek gerçek insanlar. Ucu bucağı
görünmeyen dev dalgaların tepesinde olacak insanoğlu. En
önde yitirdiklerimiz olacak. Dalgalar yükseldikçe
çekilen çilelerin, aç geçen günlerin, toprak
altındaki ayların hesabı alınacak. Dev dalgalar öldürenlerin,
aç bırakanların, sömürenlerin üzerine yıkılacak.<br
/>
<br />
Bir gün gelir ocaklardan kazma kürek ellerinde oy<br />
Yürüyünce yeryüzüne<br />
Değişecek yazgıları oy... Oy gülüm...</p>
<p>
<strong>Özcan Eroğlu </strong>(+ İvme Dergisi Yayın Kurulu
Üyesi)</p>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder