24 Mayıs 2011 Salı

Tarih 6 Şubat.../ Özcan Eroğlu

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6726>Tarih 6 Şubat.../ Özcan
Eroğlu</a></h1><p>
&nbsp;</p>
<p>
<span style="font-size: 20px; "><strong>Tarih 6 Şubat...<br />
</strong></span>O g&uuml;n de diğerleri gibiydi aslında.</p>
<p>
&Ouml;yle olağan dışı hissedilen; kitaplarda, filmlerde olduğu gibi
k&ouml;t&uuml; şeyler olacağını r&uuml;yalarında g&ouml;ren insanlar,
&ccedil;akan yıldırımlar, &ccedil;ocukları babalarının peşinden
ağlatan bir şey yoktu. İş&ccedil;iler her g&uuml;n olduğu gibi sabahın
erken saatinde kalktılar. Alelacele iki lokma atıştırıp işlerine doğru
yola koyuldular. Yolda her g&uuml;n yaşadıklarını
d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorlardı. Yine aynı şeyler olacağını bilerek ve
d&uuml;ş&uuml;nerek y&uuml;r&uuml;d&uuml;ler. Canları &ccedil;ıkana kadar
&ccedil;alışacaklar, g&uuml;&ccedil;lerinin son raddesine kadar
&ccedil;alışmalarına rağmen &ccedil;alışmamakla su&ccedil;lanacaklar,
işten kovulacakları ima edilecek, iki kaşık yemek verilecek, sonra yine
aynı d&ouml;ng&uuml; ve paydos. İşe gitmenin en g&uuml;zel yanı eve
d&ouml;n&uuml;şteki yoldu onlar i&ccedil;in. &Ccedil;ocuklarının,
eşlerinin g&ouml;zleri ve yuvanın sıcaklığı...<br />
&nbsp;</p>
<p>
Yine her zaman ki gibi &ccedil;alışılıyordu. Kazılacak yerlere
gidiliyor, vin&ccedil;ler, dozerlerle toprak kazılıyor, kamyonlara
y&uuml;kleniyor, &ccedil;ıkan k&ouml;m&uuml;r termik santrale
g&ouml;nderiliyor...<br />
&nbsp;</p>
<p>
Ancak &ccedil;ok olağan başlayan g&uuml;n o kadar da olağan gitmeyecekti.
&Ouml;nce yeri g&ouml;ğ&uuml; inleten bir uğultu ve g&ouml;&ccedil;en
toprak... Kimse anlayamamıştır olan biteni. Can havliyle bir koşuşturma
başlar. Herkes arkadaşını kontrol eder, ne olup ne bitmiştir anlamaya
&ccedil;alışır. G&ouml;&ccedil;&uuml;k olduğunun farkına varırlar. Ve
yiten canlarına... Bir canları, arkadaşları kara toprağın altında
kalmıştır. Birileri kara toprağın &uuml;st&uuml;nde tepinir,
&ouml;l&uuml;mlere ve paraya doymaz...<br />
<br />
Yeni &Ccedil;eltek Ocağı&rsquo;ndan y&uuml;kselir y&uuml;kselir
&ccedil;ığlıkları<br />
Yanar bedenler yitip gider, yitip gider umutları<br />
<br />
Acı dağlar y&uuml;reği. Kimse &ouml;l&uuml;m&uuml;n b&ouml;ylesini hayal
dahi edemez. Toprak altında kalmıştır bi canları. İnsan olanın
y&uuml;reği dayanmaz. Acıdan duramaz diye d&uuml;ş&uuml;n&uuml;rs&uuml;n.
Ancak hayat b&ouml;yle değildir. İnsan suretli yaratıklarla dolu olduğunu
d&uuml;ş&uuml;nemezsin o anda. G&ouml;zleri insan g&ouml;z&uuml; gibi
bakmayan, akılları paradan başka birşeye &ccedil;alışmayan, ellerinin
sıcaklığını, kardeş hasretini, &ccedil;ocuklarının sa&ccedil;larını
okşarkenki o titremeyi, dost sofralarının paylaşımını unutmuşlardır
bunlar. İnsana ait g&uuml;zellikleri taşımazlar. Orada da vardılar.
Kardeş, dost, arkadaş acısını unutun dediler. Yeraltında makineler
kalmıştı. Termik santral &ccedil;ocuk masallarındaki o canavarlar gibi
a&ccedil;tı. Homurdanıp duruyordu. Canavarın sahibi hayatta tek sevdiği
varlığın b&ouml;ylesine a&ccedil; durmasına dayanamıyordu. Sanki kendi
acıkıyordu. Biran &ouml;nce &ccedil;alışmalara başlamalıydı. Herkesi
işe &ccedil;ağırdı. Para lazımdı. Hem para sadece kendine mi lazımdı
canım. O kadar insan ekmek yiyordu. Hepsi &ccedil;alışmalıydı.
&Ouml;lenle &ouml;l&uuml;nmezdi. Hem kazada g&ouml;r&uuml;nmez kazaydı
zaten. Allahın hikmetiydi. Ayrıca kendisi zorla mı
&ccedil;alıştırmıştı onları...<br />
Bu fikirler, sahibin bedeninin &uuml;st&uuml;nde duran ve kendisinin kafa
diye tabir ettiği o et par&ccedil;asının d&acirc;hiyane buluşu değildi.
Kendini sahip sayan, iş&ccedil;ilerinin efendisi sayan bu adamında bir
sahibi vardı ve bu fikirler onun &uuml;r&uuml;n&uuml;yd&uuml;. Daha yakın
zamanda &ouml;len onlarca iş&ccedil;i i&ccedil;inde aynı şeyler
s&ouml;ylenmemiş miydi? Kim ses etmişti &uuml;&ccedil; beş kişi
dışında. Aynı şeyleri s&ouml;yledi ve &ccedil;alıştırmaya başladı
iş&ccedil;ileri.<br />
<br />
Yazgıları k&ouml;m&uuml;r gibi kazar bitmez yerin dibi oy...<br />
Bir tas yemek biraz ekmek<br />
G&uuml;neş g&ouml;rmez hi&ccedil; y&uuml;zleri oy... Oy
g&uuml;l&uuml;m...<br />
<br />
G&uuml;venlik &ouml;nemli değildi. Hele bir mallarını kurtaraydı yeterdi
ona...<br />
İş&ccedil;iler başladı &ccedil;alışmaya. &Ccedil;ok ge&ccedil;medi,
birka&ccedil; g&uuml;n sonra tıpkı arkadaşlarını kaybettikleri g&uuml;n
gibi bir g&uuml;ne geldiler. Her şey aynı şekilde ve aynı bi&ccedil;imde
oluyordu. Toprak kalkmış geliyordu. Su gibi akıyordu toprak. Daha
&ouml;nce filmlerde izlemişlerdi bunun gibi bir sahneyi. Dev gibi masmavi
dalgalar metrelerce y&uuml;kseğe &ccedil;ıkardı. Sonra bir halı gibi
d&uuml;r&uuml;lerek yere inerdi. Ve tam dalgalar inmeden &uuml;zerinde bir
adam belirirdi. Ayakta durur adam, kollarını a&ccedil;mış dengede durmaya
&ccedil;alışmaktadır. B&uuml;y&uuml;leyici bir andır bu. Ama bu ona
benzemiyordu. Mavi değildi bu dalga. Ve &uuml;zerinde beliren adam
patronlarına ne kadar &ccedil;ok benziyordu.<br />
T&uuml;m doğa ayağa kalkmış, geliyordu. İşe girerken ne kadar
heyecanlılardı oysa. Milyonlarca metrek&uuml;p toprak, bir top saman gibi
kaldırılıp atılacaktı. Ger&ccedil;i maaşı azdı. Ama iş nerdeydi?
Sahi işe girerken b&ouml;yle bir şey s&ouml;ylenmiş miydi? Toprağın
b&ouml;yle &uuml;stlerine geleceği? Kim hesaplıyordu bunu? Bir ilim bilim
işi olmalıydı bu. Yoksa su&ccedil; yanlarında duran şu m&uuml;hendis mi?
Ama o naapsındı? Ona da emir veriliyordu. G&uuml;venliği almak i&ccedil;in
gereken para patronun karını azaltıyordu. Bu y&uuml;zden yapılması
mutlak olanlar yapılmıyordu. İtiraz ederse işinden olurdu. Hepsi aynı
canavarı doyurmak i&ccedil;in tutulmuş k&ouml;lelerdi adeta...<br />
Akıllarına evdeki &ccedil;ocukları geliyordu. Naparlardı onsuz. Kira
nasıl &ouml;denir, eve ekmek nasıl gelir, okul masrafı nasıl &ouml;denir?
Sonra &ccedil;ocuklarının b&uuml;y&uuml;d&uuml;ğ&uuml;n&uuml; asla
g&ouml;remeyecekleri geldi akıllarına. Onları bir daha asla
sevemeyeceklerdi.<br />
<br />
Ve yine aynı acıdır evlerdeki. &Ouml;lenlerin acısı &uuml;zerlerini
&ouml;rten dağlardan da b&uuml;y&uuml;k. Ve o b&uuml;y&uuml;kl&uuml;kteki
b&ouml;b&uuml;rlenmeleriyle sahibin sahibi televizyonlarda seyretmektedir.
Takdir-i İlahiden bahsedilmekte. Acılar paylaşılmakta. &Ouml;lenlerin
acısını, altında kaldıkları toprağı tırnaklarıyla kazmaya
&ccedil;alışanlar etraflarına bakınıyor; kimse yok. Neden diye
d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorlar, bu takdiri ilahi hep bizi bulur? Hep biz mi
&ouml;l&uuml;r&uuml;z? &Ccedil;alışmaların son hızıyla
s&uuml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; s&ouml;yleyenler nerde
&ccedil;alışmaktadır?<br />
<br />
Hasret &ccedil;&ouml;ker y&uuml;reklere toprak dolar g&ouml;zlerine<br />
Haber ulaşır k&ouml;y&uuml;ne<br />
Yetim kalır oğlu kızı oy... Oy g&uuml;l&uuml;m...<br />
<br />
Aradan 60 g&uuml;n ge&ccedil;miştir. &Ouml;l&uuml;mlerin acısı d&uuml;n
gibi tazedir. &Ouml;lenler hala bulunamamıştır. &Ccedil;alışmalarımız
hız kesmeden s&uuml;r&uuml;yor diyenler ortada yoktur. İşin peşini
bırakmayacağız diyenler arada bir a&ccedil;ıklama yapmaktan &ouml;teye
ge&ccedil;memektedir.<br />
Peki, ama bu hep b&ouml;ylemidir?<br />
&Ouml;lenler daima toprak altında uzanacak el mi bekleyecek?<br />
&Ouml;ld&uuml;renler, &ouml;lenlerin cezasını ne zaman &ouml;deyecek?
Babasız kalan &ccedil;ocuklar, &ccedil;ocuklarını yitiren analar babalar
ne zaman katillerin g&ouml;zlerine bakıp hesap soracak?<br />
<br />
Bir g&uuml;n, dev dalgalarla gelecek ger&ccedil;ek insanlar. Ucu bucağı
g&ouml;r&uuml;nmeyen dev dalgaların tepesinde olacak insanoğlu. En
&ouml;nde yitirdiklerimiz olacak. Dalgalar y&uuml;kseldik&ccedil;e
&ccedil;ekilen &ccedil;ilelerin, a&ccedil; ge&ccedil;en g&uuml;nlerin, toprak
altındaki ayların hesabı alınacak. Dev dalgalar &ouml;ld&uuml;renlerin,
a&ccedil; bırakanların, s&ouml;m&uuml;renlerin &uuml;zerine yıkılacak.<br
/>
<br />
Bir g&uuml;n gelir ocaklardan kazma k&uuml;rek ellerinde oy<br />
Y&uuml;r&uuml;y&uuml;nce yery&uuml;z&uuml;ne<br />
Değişecek yazgıları oy... Oy g&uuml;l&uuml;m...</p>
<p>
<strong>&Ouml;zcan Eroğlu </strong>(+&nbsp;İvme Dergisi Yayın Kurulu
&Uuml;yesi)</p>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder