<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6606>Bin Dokuz Seksen Dört: Bir
Kara Ütopya / Tayfun Özkaya</a></h1><p class="rtejustify">
George Orwell 1948 yılında yazdığı romanına sekiz ve dördün
yerlerini değiştirerek bin dokuz yüz seksen dört adını
vermişti. Kara ütopya veya karşı ütopya diyebileceğimiz bir
türde yazılan roman 1984 yılında geçiyordu. Çok
sevdiğim roman yazarlarından olan Orwell İngiltere’nin o zamanlar
sömürgesi olan Hindistan’da 1903 yılında doğdu.
1922–1927 yılları arasında Hindistan İmparatorluk polisi olarak
görev yaptı. Ancak emperyalist imparatorluk yönetiminin kanlı
iç yüzünü görünce istifa etti. Burma
Günleri kitabında Burma’daki (bugünkü adı Myanmar)
İngiliz sömürgeciliğini eleştirir. Diğer önemli eserleri
“Hayvanlar Çiftliği” “Katolonyaya Selam”,
“Aspidistra”dır.</p>
<p class="rtejustify">
1984 romanında Orwell’in tele-ekran dediği bir çeşit
televizyon ekranları aynı zamanda çevresindeki insanları dinlemek
ve izlemek için kullanılıyordu. Bu ekranlar evde, sokakta, her yerde
idi. Belki de bütün insanlar istenildiği zaman dinleniyor ve
gözleniyordu. Büyük birader denilen başkanın gözü
herkesin üzerinde idi. Bugün cebimizdeki telefonun bu izleme işini
daha mükemmel yapabildiğini düşünürsek Orwell pek de
yanılmamış diyebiliriz. 1984 yılında roman Türkiye’de ilk
baskısını yapmıştı. Bu yıl yeniden basıldı ve romanı tekrar okudum.
Yaşadığımız dünya ile müthiş paralellikler var. Romanda
gerçek bakanlığı denilen bir kuruluş bütün
gazetelerdeki, dergilerdeki yazıları, fotoğrafları geçmişe
yönelik olarak, günün politik gelişmelerine göre tamamen
değiştirmekte veya yok etmektedir. Geçmiş yeniden
oluşturulmaktadır. Gözden düşen bir kişi yok edilmektedir.
Romanda buna buharlaştırma deniyor. Yenisöylem denilen yeni bir dil
yaratılmıştır. “Örneğin özgür
sözcüğü yenisöylemden çıkarılmış değildir,
ama yalnızca ‘sokağa çıkmakta özgürsün’
ya da ‘ormanda özgürce gezinebilirsin’ gibi deyişlerde
kullanılmaktadır. Eskiden olduğu gibi ‘siyasal
özgürlük’ anlamında kullanılmamaktadır,
çünkü siyasal ve düşünsel
özgürlükler artık birer kavram olarak bile kayıplara
karışmış, o yüzden de adlandırılmalarına gerek
kalmamıştır."</p>
<p class="rtejustify">
Günümüze gelelim. Onlarca, hatta uydu TV sayesinde binlerce
TV kanalına rağmen insanların bugün gerçeği öğrenmekte
ne kadar zorluk çektiklerini görebiliyoruz. Nerede ise
bütün medya kanalları kontrol altındadır. Tek serbest gibi
görünen interneti de hegemonyaya alma çalışmaları
bütün dünyada hararetle devam etmektedir.</p>
<p class="rtejustify">
Kitabın arka kapağındaki tanıtımda da yazdığı gibi
“bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı,
insanların makineleşmiş kitlelere
dönüştürüldüğü totaliter bir dünya
düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince
ayrıntısına kadar kurgulanmıştır.”</p>
<p class="rtejustify">
Bu satırları yazdığımız saatlerde Usame Bin Ladin
öldürüldüğü için Amerikalılar kutlamalar
yapıyorlar. Bu kitleler bir zamanlar bu kişinin Amerika tarafından
kullanıldığını düşünemiyor. Amerikan orduları güya
ülkelere demokrasi, özgürlük getiriyor. Suudi Arabistan
gibi destekledikleri ülkelerde ise demokrasinin zerresinin olup
olmaması onları ilgilendirmiyor veya farkında değiller. Amerikan
halkının ve Türkiye halkının büyük çoğunluğu bu
çelişkileri göremiyor. Gazetelerdeki olayları okuduğunuzda
adeta romanı açmış, okuyormuşsunuz gibi bir izlenime
kavuşuyorsunuz. Çağımızı anlamada 1984 romanı eşsiz bir kaynak
oluşturuyor.</p>
<p class="rtejustify">
<strong>Tayfun Özkaya, 3 Mayıs 2011</strong></p>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder