12 Eylül'den Engin Çeber'e
'Faili Meçhul Öfke'
12 Eylül'den Engin
Çeber'e, bir ülkenin 30 yıllık tarihinde oluşan 'Faili
Meçhul Öfke'ler... Adnan Gerger, aşk ve öfke dolu
'gerçek' romanı 'Faili Meçhul Öfke'yi anlattı.
HASAN CÖMERT, ntvmsnbc, Güncelleme: 13
Mart 2010 Cumartesi
src="http://media4.ntvmsnbc.com/j/NTVMSNBC/Components/ArtAndPhoto-Fronts/Sections-StoryLevel/Kültür
Sanat/Edebiyat/100313failime%C3%A7hul%C3%B6fke2.widec.jpg" />
Adnan Gerger'in Faili Meçhul
Öfke romanı, pek çok benzerini bildiğimiz sorgu,
işkence hikayelerinden birini anlatırken, yakından ve
içerden bilinmeyen bir başka dünyanın da
içine giriyor. (...) Polis
örgütünün başından geçenler, bu arada
polisiye kurgunun da olanaklarından yararlanarak, kendini merakla
okutuyor. Semih Gümüş,
Radikal Kitap
İSTANBUL - 'Aşkla ve direnerek beklemeyi bilenlere
adanan bir roman' Faili Meçhul Öfke. 12 Eylül'den
günümüze uzanan sarsıcı bir dünyayı konu alan bir
roman aynı zamanda.
Gazeteci-yazar Adnan Gerger, ''Gündeme damgasını
vurmuş birebir yaşanmışlıkların ve bundan sonra yaşanacakların
harmanlanmış halidir'' diyor son kitabı 'Faili Meçhul Öfke'
için.
Ve şimdi 'Faili Meçhul Öfke' ikinci
baskısını yaptı. Biz de Emniyet içindeki grupları,
tarikatçı yapılanmaları, muhbirleri ve filler tepişirken ezilen
çimenleri anlatan Adnan Gerger'le 'Faili Meçhul Öfke'yi
konuştuk.
'OYSA BEN NE KADAR MASUMDUM'
'Faili Meçhul Öfke'
günümüzle, gündemimizle yakından ilişkili bir kitap, bu
bakımdan böyle politik bir okuma çıkış noktanız mıydı
yoksa sizin, hikayeyi yazarken tonunu belirlediğiniz alt metinler
miydi?
Oysa ben ne kadar masumdum. Kesif hâkî ve
küflü bir duman kuşatması ve tepişen fillerin ayaklarının
altında bir "ot" olarak yaşarken… Manu Chao'nun
gitarlarıyla oluşan Noir Desir grubunun "Le vent nous portera-
Rüzgâr bizi götürecek" şarkısına kanarak
hayallerle günlerimi geçirirken… Olmadı işte. Kör
talih. Hayat, bana "yaz" dedi. Ben de yazdım. Oysa, inanın bana
çıkış noktamın politik bir okuma olmasından başka şans
bırakmadılar. Tamam niyetim vardı, benimde böyle bir politik
çıkış yapmaya ama beni kışkırtanlar hep o alt metinler oldu.
Haydi itiraf edeyim, Mazlum'un işkence de
öldürülmesi, devletin içerindeki derin iktidar
kavgaları, asker-polis çekişmeleri, telefon dinlemeleri, ajanların
yasa dışı örgütlerin içinde provoke cirit atmaları ve
hele hele Mazlum'la Leyla'nın günümüzde artık
pek görülmeyen aşkları. Aman Allahım! İşte bu alt metinler var
ya bu alt metinler, politik çıkış yaparken korkudan kan
bürümüş gözlerime, titreme nöbetine tutulmuş
beynime öylesine bir ilham oldular ki… Hiç sormayın. Son
otuz yılda yaşananlar bir kabus gibi olsa da hayatın gerçeği. Bu
hayatın gerçeğini de anlatmak için politik çıkış
kaçınılmazdı, yani.
Romanı yazmadan önce çıkış
noktanız tam olarak neydi? Sonuçta çoğu kişinin gazete ve
televizyonlardan duyduğu, okuduğu ama fazla bir şey bilmediği bir
dünya var okuyucunun karşısında…
Bellek. Hep deriz ya, "Toplumun belleği yok, herşeyi unuturuz.
" diye. Benimki o hesap. Yanılgılarla büyüyen bir toplumda
hem gazeteci olarak, hem de medyanın içinde biri olarak "Eyyy
Adnan!!! Senin belleğin nerede?" diye iç bir sesle bin yıldan
bu yana mırıldanıp durdum. Ama gelin görün, medya o kadar yoğun
işlerle uğraşıyordu ki, bırakın toplumun belleğini tazelemeye kendi
belleğini yitirmemeye çalışan kayıp krallıklara
dönüşmüştü. Vakti yoktu. Nasıl olsun? Delilerin
kör kuyuya attığı taşları temizleme görevini üstlenmek o
kadar kolay mıydı? Ben bunları görüp belleğimi koruma adına
haramice hislere kapılıp uzak coğrafyalarda sığınacağım bir ada
arayıp durdum. Buldum da. Soyunup da koynuna girmeden önce
"Ada" benden, kurgulanmış hayatlar yerine hayatların
gerçeğini yazmaya söz istedi. Verdi gitti. İyi ki vermişim,
gazeteci olarak insanlara sunduğumuz o anki olayın kendisi.
KORKAK YAZARLAR,
GAZETECİLER...
Habercilikte "öteki" unutulmuştu ama edebiyatta da
öyleydi. Önce yakın tarihle yüzleşen her babayiğitin
harcını sahiplendim. Toprakları işgal eden son kızılderili kabilesinin
bir üyesi gibi bu harçla boyandım. Otuz yıl öncesinden
bugüne ateş dansına başlarken "Ötekiler"in de bana
eşlik etmesine sevindim. Ama onların şarkıları başkaydı. Benim de
hemen ezberleyerek söylediğim şarkıda, "Ama en yüce değer
olan hayat, bir gün gelir gerçekleriyle ve gerekçeleriyle,
onların parlak, süslü imgelerin bile taklidi imgelerle ve
çakma haberlerle bezenmiş dünyalarını al aşağı eder.
Türkiye'de yakın siyasi tarihinin; edebiyata
bu kadar geç yansımasının, medyanın unutmasının nedeni,
kendilerini bu insanlardan ve gerçeklerden soyutlayan yazarlarla
gazetecilerin korkaklığıdır, başka bir şey değil. " sözler
vardı. Bu sözlerin her birinin beni "iyi insanlara",
"güzel insanlara", "okur-yazar insanlara" ihbar
etmesini istedim ve bu noktaya tutuldum.
MAZLUM, ÖLEN TÜM İNSANLARIN
KENDİSİ
Peki gazeteciliğinizin, romana yansıyan kısımları...
Evet, yazdığım, takip ettiğim, okuduğum her haberde edindiğim
deneyimler, bedeli ödenmiş bir hayatın
izdüşümüydü. Bu nedenle romanımda anlattığım her bir
olayda son otuz yılda yaşanan ve gündeme damgasını vurmuş
haberlerin bileşkesidir, diyebilirim. Örneğin, Mazlum'un
işkencede öldürülmesi, 12 Eylül darbesinde
gözaltına alınan insanların gözaltında ve cezaevlerinde
işkencede görmesinden Hacettepe Üniversitesi Öğrencisi
Birtan Altınbaş'a, Manisa'lı bir grup lise öğrencisinden
Engin Çeber'e kadar o gencecik gepegencecik insanların
öldürülmesinin tümünü anlatır. Mazlum son otuz
yılda tüm işkence gören ve işkencede sakat kalan ve ölen
tüm insanların kendisidir.
Yine romanımda anlattığım devletin içinde o
derin yapılanmalar, grupların iktidar kavgası bugünden ta
Osmanlı'ya kadar uzanan kaosa ve korkutmaya uzanan bir yönetim
biçimini temsil eder. 'Faili Meçhul Öfke' gündeme
damgasını vurmuş birebir yaşanmışlıkların ve bundan sonra
yaşanacakların harmanlanmış halidir.
alt="Kapak"
src="http://media2.ntvmsnbc.com/j/NTVMSNBC/Components/ArtAndPhoto-Fronts/Sections-StoryLevel/Kültür
Sanat/Edebiyat/100313failime%C3%A7hul%C3%B6fke3.standard.jpg" />
Emniyet içindeki gruplar,
tarikatçı yapılanmalar, muhbirler… Hareketli ve detayı fazla
bir roman var okuyucunun karşısında. Bu kadar girift ilişkiyi anlatırken
okuyucunun hikayeden kopması gibi bir endişe taşıdınız mı?
'Faili Meçhul Öfke' hem tarihsel bir dönemi
anlatacak hem de roman türünün tüm disiplinlerini
bünyesinde barındıracak hem de kurgunun hareketli olmasını
sağlayacaktı. Her sayfa kafamdaki gizle bembeyaz bir sayfaya
açılacaktı. Ne zaman sayfalarımın dolduğunu görsem yeni bir
sayfaya ilk sayfayı yazıyormuşum gibi yeni yazgımla ve yeni heyecanla
yazacaktım. Bunu sağlamak için bir amele gibi çalıştım.
Dört yıl boyunca gecelerimden ve kendimden özveride bulundum.
Dört yıl boyunca bir yandan ustaları ders çalışır gibi
okudum, diğer yandan bir inşaat işçisinin bir duvarı örerken
taşıdığı tuğlalar gibi bilincime yeni bilgi koydum. Bu kadar çok
girift ilişkilerden kopulmamasını ancak böyle sağlayabilirdim.
Başarı biraz da romanın konusunun ta kendisi de. Bana düşen, doğru
aktarmaktı, o kadar.
AŞKI HEP METAFOR OLARAK
YAŞADIK
Bir röportajınızda kitabın aşk romanı olmadığını
söylemişsiniz ama bir okuyucu olarak 'Faili Meçhul
Öfke'nin birçok şeyin yanında aynı zamanda aşk kitabı
olduğunu da düşünüyorum...
Eğilin, kulağınıza bir sır vereceğim. Daha önceki
röportajlarımda şimdi kulağınıza fısıldayacaklarımı avazım
çıktığı kadar söylemek isterdim. Cesaret edemedim. Utandım.
Elbette, Faili Meçhul Öfke, asıl bir aşk romanı. Bireyin
kendini bir ülküye, bir ülkeye en önemlisi bir sevgiliye
adadığı aşkın romanı. Çünkü biz birey olarak bu
ülkede aşkı hep metafor olarak yaşadık ve toplumsal boyutla
anlamdırdık. Doğrusu da budur. Kendinden başka insanların varlığını
duyumsamak ve onların acılarını duyumsamak, hiçbir karşılık
beklemeden tanımadığın insanlar için yaşamak ve mücadele
etmek ve direnmek aşk değil midir? İnsanı insan yapan değer
yargılarının ve kolektif yaşama ait düşüncelerin hiçe
sayılmasına inat, böylesine aşkları anlatmak, müthiş
bahtiyarlıktı.
Leyla ve Mazlum dışındaki karakterlerin
biraz yüzeysel kaldığını düşünüyorum. Bu dramatik
yapının işleyişi açısından zorunlu bir şey
miydi?
Yüzeysel kalmalıdır da. Hem bunu bir eleştiri olarak değil bir
övgü olarak alıyorum. Onlar gölgede olanlar değil miydi? O
halde romanın dramatik yapısını oluşturan hayatımıza sinsi pusular
atanların silik ve yüzeysel olması kaçınılmazdı.
Işığımızı engelleyen, karanlıklar içinde yaşayanların
tümü kötüdür işte. Onları anlatarak yaramızı
deşmeye ne gerek vardı. Anlatmaya çalıştığım, onları değil
onların yaptıklarını hissettirmekti.
Hem hikaye kurgusu hem de romanın temposu
klasik polisiye romanlarını aratmıyor. Aşk, öfke, korku, polis,
devlet içi yapılanma…vs tüm bunları dengelemek zor oldu
mu?
Hep tapmak, hep yalvarmak, hep bağışlanmayı dilemek, hep sevgisizlikten
uzak durmak isteyen; travmalar içinde kaotik bir ülkeyi ve bu
ülkede yaşayan insanların peşinden gidince, sirenlerini
öttürerek giden bir ambulansın içinde olduğumuzu sanmak
gibi bu toplumun acıtılmasını istedim. Kurgumun başlıca
amaçlarından biri buydu. Romanımda kurduğum denge, lanetli
günleri yaşayan insanların birbirine tek kelime etmemelerine karşı
duyulan tepkiydi. Diğer yandan bugüne kadar,
açgözlülüğe kapılarak her şeye sahip olmak isteyen
oysa hep yenilen ve kandırılan insanların öyküleri de bu
dengenin orta direğini oluşturuyor.
Sistemli bir şekilde dünyaya geldikleri ilk andan
itibaren asla masum olamayacaklarına inandırılmış insanların
öyküsüyse bu öyküler, polisiye kurgudan
kaçamıyorsunuz. Kaybetmeye mahkum insanların kaderini yeniden yazmak
için de polisiye bir anlatıma başvurarak, onlara
"inandırıcılara" değil "kurtarıcılara"
hiç değil sadece kendilerine ihtiyaçları olduğunu da
anlatmaya kalktığınızda hayatın içindeki tüm yaşamlar da
ister istemez ayaklanıyor.
MANTIK ASLA DEĞİŞMİYOR
Böyle ağır ve tahribatı yüksek bir 30 yıl altında
karakterlerin ezildiğini söyleyebiliriz. Bu bakımdan kitabın
okuyucuya kendini kötü hissettirdiği bir gerçek.
Mazlum'un Leyla'yla bir yolculuk bile yapamaması birçok
şeyi özetliyor örneğin. Ama bir anlamda bebek de bir umudu
simgeliyor. Bu anlamda onca olumsuz olaya rağmen umutlu bir kitap da
diyebilir miyiz 'Faili Meçhul
Öfkeye'?
Leyla ve Mazlum'un dışında karakterlerin ezildiğine ben de
katılıyorum. Kendi varlığını yok etmeye kodlanmış bir devlet
anlayışından söz ediyoruz. Her türlü eylemi göze
almış bir devlet anlayışından. Öğütülmüş, yok
edilmiş insanların hiçbir önemi olmayan bir ülkeyi
anlatmaya kalktığınızda karakterler ister istemez silikleşiyor. Kişiler
durmadan değişiyor ama masumiyetleri kemiren mantık asla değişmiyor.
Tamam, romanımda bu karakterlerin çoğuna bir mezbahadan
alkışlanarak çıkanlar kadar ilgi göstermiyorum. Ama hak
ediyorlar. Düş kırıklıkları yaşanmasın diyedir, bu kötü
hissetmeler, bu bekaret bozucu anlatmalar. Eğer karakterler de
güçlü olsalardı, o zaman da bu ülkeyi bir yara gibi
koynumda taşımak zorunda kalacaktım ki, Mazlum'la Leyla'nın
yolculuklar yapamamasının gerçek boyutunu ortaya
çıkaramazdım. Yoksa, Faili Meçhul Öfke'nin
yazarının fakültede sevgilisinin işkencede
öldürüldüğünü, hatta onunla bir parkta bile el
ele yürüyemediğini niye saklasın ki? Leyla'nın bebeği bir
umut. Faili Meçhul Öfke umut kitabı olmayabilir ama bu kitap
bitmedi, tıpkı söylenecek son sözün henüz
söylenmediği gibi… Bir umut işte bu umut ve diğer yaşananlar
iki nehir romanda dile gelecek.
src="http://media3.ntvmsnbc.com/i/NTVMSNBC/Components/ArtAndPhoto-Fronts/Sections-StoryLevel/Kültür
Sanat/Edebiyat/100313failime%C3%A7hul%C3%B6fke1.jpg" />
Patlamalar, işkenceler, korkulu anlar…
Sert bir roman aynı zamanda 'Faili Meçhul Öfke'. Bu
sertlik Türkiye'de bir hikaye anlatmanın zorunluluğundan mı
kaynaklanıyor?
Ne yazık ki öyle. Çok sert bir coğrafyada
yaşadığımız yetmiyormuş gibi bizi derinden yönetenlerin korkuya ve
şiddete dayalı anti-demokratik yöntemlere başvurması, bizim
yaşamı, "vurun şunun boynunu" diyecekleri anın beklentisiyle
boşuna tüketmemize neden oluyor. Sonra, aptallar, sinsiler,
kemirgenler, köşe dönücüler, namussuzlar, üç
kağıtçılar, dolandırıcılar, vurguncular nasıl oluyor da her
dönem varlar? Özellikle son otuz yılda pirpirim tohumu gibi nasıl
olur da çoğaldılar? Üstelik böyle bir hayatta yaşamaları
kendilerine verilmiş bir lütufmuş da başlarına ne gelirse gelsin da
minnet, şükran ve sükûnla karşılama hâli ve
belleksiz yaşamaları beni deli ediyor. Kişiliklerini, vicdanlarını ve
kimliklerini yarım ton kömüre, beş kilo una ve şekere
satışları, kendimi bok gibi hissetmeme neden oluyor.
'SERT DİLDEN BAŞKA SEÇENEĞİM YOKTU
Kİ'
12 Eylül'den bu yana insanların bu mağlubiyete rıza durumdan
bir an önce kurtulması gerekiyor-du. Çünkü,
Türkiye'nin yüreğinde, tam kalbinde bir travma oluşmuştu.
Öyle bir travma ki, toplumsal bilincin yitirilmesine, toplumun tüm
niteliklerinin ve kimyasının değişmesine neden olmuştu. Elbette, 12
Eylül darbesini; otuz yıl öncesinden şimdiye kadar
lanetlediğimizi bir an tereddüt etmeden hayatla paylaşmıştık ama bu
laneti şimdi hangi dille anlatacağımı seçememiştim. Sert dilden
başka seçeneğim yoktu ki.
'Bütün bunlara rağmen'
diye biten kitaplardan mı 'Faili Meçhul Öfke'? Yani
kitabın arka kapağında da yazdığı gibi direnerek umut mu
etmeliyiz?
Bu beklentileri anlatırken neler eksiltiliyor benden bilmiyorum ama bazen o
davetsiz duygularımın eseri direnerek umut etmek, beni tavan arasına
kilitleyen o hoyrat bakıcının içeride unuttuğu yedek anahtarı
aramayı hatırlatıyor, belki de kapıları yumruklamak yerine.
Farkındasınız değil mi? O ertelenmemeli beklentileri anlatırken üst
üste dizilmiş, çapraz birleştirilmiş bulmaca
sözcükler yığılıyor üst üste. Ertelettiğimiz
zamanlarda mı, eskittiğimiz ve eskittiğimiz o kadar çok şey
çoğalıyor ki. Her şey kabulümüzse; çağlar boyu
öğrendiklerimiz, otuz yıla sığdırılmışlarımız elbet direnerek
umut etmeliyiz. Başka tutunacak dalımız var ki? Hayattan
kopartacaklarımız olgunlaşmış bizi beklerken tüketilmiş
sözcüklere sığınmayı asla düşünmedim, siz de
düşünmeyin.
TV'DEKİLER SIRADAN AŞK DİZİLERİNE
DÖNÜŞTÜLER
12 Eylül ve sonrasını konu alan dizileri TV dizilerini –
Çemberimde Gül Oya, Hatırla Sevgili, Bu Kalp Seni Unutur mu?-
değerlendirmenizi istesem…
Bu anlamda üretilen yapıtları
küçümsememiz gerek. Yalan yok, hepimizin belleklerine birer
çomak soktular, vicdanlarımızı harekete geçirdiler.
Özellikle ilk bölümler, insanı kıskıvrak yakalayan
bölümlerdi. Ancak bu dizilerin çoğunluğu başlattığı
gibi bitmedi, onlar da gerçek hayatta olduğu gibi piyasanın
isterlerine boyun eğdiler ve çok geçmeden sıradan aşk
dizilerine dönüştüler.
Bundan sonraki kitabınızdan bahsedebilir
misiniz?
İkinci romanımı bu yıl sonlarında okuyucularla buluşturmayı
planlıyoruz. İsmi "Hâki" olacak,
üçüncü romanımda gelecek yılın ortalarında. Onun
ismi de "Küf." Bu romanlarımı yazıyorum değil.
Yazılmış da bekleyenler. Faili Meçhul Öfke'yle birlikte
tasarlandı, yazıldı. Ama şimdi ince işçilikleri ve kurgulama bir
daha gözden geçirilecek.
'Faili Meçhul Öfke' İmge Kitabevi etiketiyle
kitapçılarda.
Kaynak: ntvmsnbc.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder