Zalimler Yenilmeye
Mahkumdur!
ZALİMLER YENİLMEYE MAHKÛMDUR! size="2">[*]
TEMEL DEMİRER
"Biz yeni bir hayatın
acemileriyiz
acemileriyiz
Bütün bildiklerimiz yeniden
biçimleniyor aşkımız
yeniden,
yeniden,
Son kötü günleri yaşıyoruz
belki
belki
güzel günleri de yaşarız
belki
belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek
arasında
arasında
Acıyla sevinç
arasında..." [1]
arasında..." [1]
Her şeyin, her yerde; yerkürenin yedi iklim
dört coğrafyasında müthiş hızlandığı bir kesitte;
sürdürülemez kapitalizm ile burjuva iktidarları alt üst
oluyorken; Türkiye de, Kürdistan da bundan bağışık değil;
hızlanan tarihin tam orta yerinde topraklarımız…
dört coğrafyasında müthiş hızlandığı bir kesitte;
sürdürülemez kapitalizm ile burjuva iktidarları alt üst
oluyorken; Türkiye de, Kürdistan da bundan bağışık değil;
hızlanan tarihin tam orta yerinde topraklarımız…
Kar altındaki coğrafyamız, Ankara'nın orta
yerindeki direngen Tek-el, Antep'deki 'Çemen
Tekstil' ve İstanbul'daki 'İtfaiye'
işçileriyle, İzmir'deki 'Kent A. Ş.'
direnişçileriyle ve dağlarındaki yok edilemeyen umutla dim dik
ayakta…
yerindeki direngen Tek-el, Antep'deki 'Çemen
Tekstil' ve İstanbul'daki 'İtfaiye'
işçileriyle, İzmir'deki 'Kent A. Ş.'
direnişçileriyle ve dağlarındaki yok edilemeyen umutla dim dik
ayakta…
Topraklarımızda yeniden, bir kez daha "Ekmek ve
Özgürlük" mücadelesinin sloganları
yükseliyor…
Özgürlük" mücadelesinin sloganları
yükseliyor…
Onlarla "genel grev"de omuz omuzaydım;
onların selamını getirdim sizlere; hepinizi aydınlık bir geleceğe olan
inançları ve onu yaratmak mücadelesini sürdüren alt
edilemez iradeleriyle kucaklıyorlar…
onların selamını getirdim sizlere; hepinizi aydınlık bir geleceğe olan
inançları ve onu yaratmak mücadelesini sürdüren alt
edilemez iradeleriyle kucaklıyorlar…
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın; kriz
içinde debelenen sürdürülemez kapitalist vahşete
karşı verilen bu kavga, daha da büyüyecek…
içinde debelenen sürdürülemez kapitalist vahşete
karşı verilen bu kavga, daha da büyüyecek…
SÜRDÜRÜLEMEZ KAPİTALİZMİN KRİZİ:
SÜRÜYOR, BÜYÜYOR!
SÜRÜYOR, BÜYÜYOR!
'Le Temps'daki söyleşisinde Fransız
filozof Andre Compte-Sponville'in, "Bugün borçla
zenginlik yaratmaya ve bunu da yalnızca bir kesime, para babaları ile
onlara hep daha çok kazandırarak ücretlerini ve yıl sonu
primlerini arttırmaya çalışan, bu amaçla da ihtiraslarında
ve pervasızlıklarında sınır tanımayan bir avuç finansal
aktöre aktaran, mutasyona uğramış bir kapitalizm ile karşı
karşıyayız," diye betimlediği sürdürülemez
kapitalizm temellerinden sarsılıyor; üçüncü
büyük bunalımını yaşıyor…
filozof Andre Compte-Sponville'in, "Bugün borçla
zenginlik yaratmaya ve bunu da yalnızca bir kesime, para babaları ile
onlara hep daha çok kazandırarak ücretlerini ve yıl sonu
primlerini arttırmaya çalışan, bu amaçla da ihtiraslarında
ve pervasızlıklarında sınır tanımayan bir avuç finansal
aktöre aktaran, mutasyona uğramış bir kapitalizm ile karşı
karşıyayız," diye betimlediği sürdürülemez
kapitalizm temellerinden sarsılıyor; üçüncü
büyük bunalımını yaşıyor…
Ulaştığı yıkıcılık kapasitesiyle insan(lık)ın
topyekûn imhasına denk düşen "küreselleşme"
alt başlıklı sürdürülemez kapitalizm; George
Soros'un, "Kurallarına göre oynamakla kuralları koymayı
birbirinden ayırmalıyız,"[2]
dediği riyakârlıkta somutlanırken; kapitalizm
"küreselleşme" dediğinin "nihayeti"yle de
yüz yüzedir…
topyekûn imhasına denk düşen "küreselleşme"
alt başlıklı sürdürülemez kapitalizm; George
Soros'un, "Kurallarına göre oynamakla kuralları koymayı
birbirinden ayırmalıyız,"[2]
dediği riyakârlıkta somutlanırken; kapitalizm
"küreselleşme" dediğinin "nihayeti"yle de
yüz yüzedir…
Oysa her şey ne güzeldi! Kredi maliyetleri
neredeyse sıfırlanmış; varlık fiyatları astronomik boyutlara
ulaşmış; ihtiyati fonlar, türev varlıklar, repolar, türev
varlıklardan gene türevlendirilmiş yeni varlıklar... köpük
köpük balonlar yaratılmıştı. Finans piyasalarının
"dâhi" beyinleri "sanayi-sonrası ileri hizmet
toplumunun" inşasını geçekleştirmişlerdi.
neredeyse sıfırlanmış; varlık fiyatları astronomik boyutlara
ulaşmış; ihtiyati fonlar, türev varlıklar, repolar, türev
varlıklardan gene türevlendirilmiş yeni varlıklar... köpük
köpük balonlar yaratılmıştı. Finans piyasalarının
"dâhi" beyinleri "sanayi-sonrası ileri hizmet
toplumunun" inşasını geçekleştirmişlerdi.
Öyle ki, dünya mal piyasalarında her 1
dolarlık sanayi üretimi, eşanlı olarak 25-30 dolarlık bir finansal
işlemi yaratır hâle gelmişti. 2006 yılında ABD ekonomisinin
yıllık ulusal geliri 12.5 trilyon dolar olarak hesaplanmaktaydı. Buna
karşın, aynı sene "türevlendirilmiş" finansal
varlıkların değerleri küresel piyasalarda 1200 trilyon dolar (yani
ABD ulusal gelirinin 100 misli!) olarak ölçülmekteydi.
dolarlık sanayi üretimi, eşanlı olarak 25-30 dolarlık bir finansal
işlemi yaratır hâle gelmişti. 2006 yılında ABD ekonomisinin
yıllık ulusal geliri 12.5 trilyon dolar olarak hesaplanmaktaydı. Buna
karşın, aynı sene "türevlendirilmiş" finansal
varlıkların değerleri küresel piyasalarda 1200 trilyon dolar (yani
ABD ulusal gelirinin 100 misli!) olarak ölçülmekteydi.
Küresel finans ekonomisinin 2000'li yılları
büyük bir coşkuyla geçmekteydi.
büyük bir coşkuyla geçmekteydi.
Dahası, ulus devletler artık piyasaların
düzenlenmesi görevlerinden uzaklaştırılmış ve sermayenin
gereklerine göre "yönetişimci/ hakem devlet"
yalanlarıyla yeniden biçimlendirilmişti. Bunun da ötesinde
işçi sınıfının ideolojisi itibarsızlaştırılmış ve
üniversitelerden ve akademik çevrelerden uzaklaştırılmıştı.
Kısaca "tarihin sonu"na ulaşılmış idi!
düzenlenmesi görevlerinden uzaklaştırılmış ve sermayenin
gereklerine göre "yönetişimci/ hakem devlet"
yalanlarıyla yeniden biçimlendirilmişti. Bunun da ötesinde
işçi sınıfının ideolojisi itibarsızlaştırılmış ve
üniversitelerden ve akademik çevrelerden uzaklaştırılmıştı.
Kısaca "tarihin sonu"na ulaşılmış idi!
Küresel kriz tam da bu sırada patlak verdi. Reel
dünyadan kopartılmış sahte değerler sisteminin iflası 2007 yazında
başladı; 2008 sonuna gelindiğinde geride 40 trilyon dolara yakın
"toksik" değersiz finansal kâğıt ve 50 milyon yeni
işsiz bırakarak...[3]
dünyadan kopartılmış sahte değerler sisteminin iflası 2007 yazında
başladı; 2008 sonuna gelindiğinde geride 40 trilyon dolara yakın
"toksik" değersiz finansal kâğıt ve 50 milyon yeni
işsiz bırakarak...[3]
Kapitalizm artık bir "devri saadet"in
sonunda!
sonunda!
Bu noktada Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı
Dominique Strauss-Kahn, yeni bir resesyon tehlikesine dikkat çekti;
dünyada yeniden ekonomik darboğaz görülebileceği
uyarısında bulundu; "çift dipli kriz modelinin (double-dip
recession) ciddi bir risk olduğu"na dikkat çekti.
Dominique Strauss-Kahn, yeni bir resesyon tehlikesine dikkat çekti;
dünyada yeniden ekonomik darboğaz görülebileceği
uyarısında bulundu; "çift dipli kriz modelinin (double-dip
recession) ciddi bir risk olduğu"na dikkat çekti.
Evet kapitalist dünya ekonomisinde, ama
özellikle gelişmiş ülkelerde, uzun bir süre için
"Yeni Normal"in, tarihsel ortalamaların altında bir
büyüme hızı, yüksek işsizlik oranları olacağı
anlaşılıyor.
özellikle gelişmiş ülkelerde, uzun bir süre için
"Yeni Normal"in, tarihsel ortalamaların altında bir
büyüme hızı, yüksek işsizlik oranları olacağı
anlaşılıyor.
Ekonomist Heizo Takenaka iki dipli "W" tipi
bir resesyon olasılığının güçlü olduğunu vurgularken
Roubini, toparlanmanın "V" değil "U" tipi olduğunu
söylüyor.
bir resesyon olasılığının güçlü olduğunu vurgularken
Roubini, toparlanmanın "V" değil "U" tipi olduğunu
söylüyor.
Michael J. Elliot'un şirketinin, 52 ülkede
1200 CEO'yu kapsayan anketinin sonuçları da iyimser
değildi.[4]
1200 CEO'yu kapsayan anketinin sonuçları da iyimser
değildi.[4]
Kimi aklı evellerin "Bitti-Bitiyor-Bitecek"
dediği kriz, "sosyal" özellikler kazanarak
büyüyor ve sürüyor!
dediği kriz, "sosyal" özellikler kazanarak
büyüyor ve sürüyor!
Anımsayın: 1929-1932 krizi 810 gün
sürmüştü ve o süreçte borsa tam yüzde 90
oranında düştü…
sürmüştü ve o süreçte borsa tam yüzde 90
oranında düştü…
1973-1974 krizi 450 gün sürmüştü ve
o süreçte borsa tam yüzde 48 oranında
düştü…
o süreçte borsa tam yüzde 48 oranında
düştü…
2000-2002 krizi 660 gün sürmüştü ve
o süreçte borsa tam yüzde 49 oranında
düştü…
o süreçte borsa tam yüzde 49 oranında
düştü…
Son krizin (2007-2008 kesitindeki) 410.
gününde borsa tam yüzde 49 oranında değer kaybetti...
gününde borsa tam yüzde 49 oranında değer kaybetti...
Ayrıca 1980-2010 kesitindeki son 30 yıla,
"neo-liberal" döneme bakıldığında kapitalizmin bir dizi
irili ufaklı mali kriz yaşadığı görülmektedir:
"neo-liberal" döneme bakıldığında kapitalizmin bir dizi
irili ufaklı mali kriz yaşadığı görülmektedir:
1987 Wall Street krizi, 1990 yılında Japonya'da
gayrimenkul balonunun patlaması…
gayrimenkul balonunun patlaması…
1992'de Avrupa döviz kuru sisteminin
krizi…
krizi…
1994'de Meksika krizi…
1997'de Güneydoğu Asya'da yaşanan
kriz…
kriz…
1998'de Rusya krizi…
2001'de dot.com krizi ve ABD'de
resesyon…
resesyon…
İçinden geçmekte olduğumuz resesyon ise,
İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan yedinci
büyük çaplı resesyondur.
İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan yedinci
büyük çaplı resesyondur.
1967, 1970-1971, 1974-1975, 1980-1982, 1991-1993,
2001-2002 yıllarında karşılaşılan resesyonlar her seferinde eğilimsel
olarak daha uzun sürme ve daha derin etkileri olma özelliğine
sahiptiler.
2001-2002 yıllarında karşılaşılan resesyonlar her seferinde eğilimsel
olarak daha uzun sürme ve daha derin etkileri olma özelliğine
sahiptiler.
Ne var ki bu krizlerin hiç biri şu anda
yaşamakta olduğumuz kriz kadar "derin ve yaygın
değildi…
yaşamakta olduğumuz kriz kadar "derin ve yaygın
değildi…
Ancak yaşanan kriz; üçüncü
büyük bunalımdır; "Uzun Dalga"nın sonudur!
büyük bunalımdır; "Uzun Dalga"nın sonudur!
Marksist "Uzun Dalga" yaklaşımının ana
önermelerine göre
önermelerine göre
i) Kapitalizmde kâr oranlarının düşme
eğilimi 20-30 senelik uzun bir dönemde açığa
çıkar.
eğilimi 20-30 senelik uzun bir dönemde açığa
çıkar.
ii) Uzun durgunluk evresinde karşı eğilimler (başta
devlet müdahaleleri olmak üzere) ana eğilime (kâr oranının
düşme eğilimi) tâbi olurlar. size="2">[5]
devlet müdahaleleri olmak üzere) ana eğilime (kâr oranının
düşme eğilimi) tâbi olurlar. size="2">[5]
iii) Uzun durgunluk evresinde çevrimsel,
konjonktürel krizler daha sık, derin ve uzun olur.
konjonktürel krizler daha sık, derin ve uzun olur.
iv) Kapitalizmi krize, uzun durgunluk evresine sokan
dinamikler sisteme içseldir, ancak yeni bir uzun canlanma evresine
geçiş dışsal etkenlerce ("sistem şokları")
belirlenir.
dinamikler sisteme içseldir, ancak yeni bir uzun canlanma evresine
geçiş dışsal etkenlerce ("sistem şokları")
belirlenir.
v) Krizden çıkışın ve yeni bir genişleme
evresinin önkoşulu sermayenin değersizleşmesi ve yıkımıdır.
evresinin önkoşulu sermayenin değersizleşmesi ve yıkımıdır.
Evet, olan tam da budur (yıkıma eşitlenmiş) bir
topyekûn değersizleşme…
topyekûn değersizleşme…
İşte birkaç veri:
Dünya Ekonomik Forumu'nun yayımladığı
rapora göre, 2009 yılında sadece Kuzey Amerika, Japonya ve Batı
Avrupa'da 12 milyon kişinin işini kaybettiği açıklandı.
Dünyada ise 27 milyon kişi işsizler ordusuna katıldı…
rapora göre, 2009 yılında sadece Kuzey Amerika, Japonya ve Batı
Avrupa'da 12 milyon kişinin işini kaybettiği açıklandı.
Dünyada ise 27 milyon kişi işsizler ordusuna katıldı…
Dünya Bankası'na göre devam eden
küresel ekonomik toparlanma, mali teşviklerin etkisi
zayıfladıkça yılın sonlarına doğru yavaşlayacak. Dünya
Bankası'nın Küresel Ekonomik Beklentiler 2010 raporuna
göre, finans piyasalarında sorunlar devam ediyor ve yüksek
işsizlik ortamında özel sektör talebi geriliyor.
küresel ekonomik toparlanma, mali teşviklerin etkisi
zayıfladıkça yılın sonlarına doğru yavaşlayacak. Dünya
Bankası'nın Küresel Ekonomik Beklentiler 2010 raporuna
göre, finans piyasalarında sorunlar devam ediyor ve yüksek
işsizlik ortamında özel sektör talebi geriliyor.
Rapor, finansal krizin en kötü aşaması
geride kalmış olabileceğine rağmen küresel toparlanmanın kırılgan
olduğu uyarısında bulunuyor. Raporda krizin etkilerinin
önümüzdeki 10 yılın finans ve büyüme tablosunu
değiştireceği öngörülüyor.
geride kalmış olabileceğine rağmen küresel toparlanmanın kırılgan
olduğu uyarısında bulunuyor. Raporda krizin etkilerinin
önümüzdeki 10 yılın finans ve büyüme tablosunu
değiştireceği öngörülüyor.
Dünya Bankası baş ekonomisti ve Kalkınma
Ekonomisi kıdemli başkan yardımcısı Justin Lin konu ile ilgili olarak
şunları söyledi: "Ne yazık ki, bu derin ve sancılı krizden
bir gecede çıkmayı bekleyemiyoruz; ekonomilerin ve işlerin yeniden
yapılandırılması yıllar alacaktır. Yoksullara çıkacak fatura
çok ciddi olacaktır. Hibelere ve sübvansiyonlu kredilere
bağımlı olan en yoksul ülkeler, sadece kriz öncesi sosyal
programlarını sürdürebilmek için ilave 35-50 milyar
dolarlık finansmana ihtiyaç duyabilir."
Ekonomisi kıdemli başkan yardımcısı Justin Lin konu ile ilgili olarak
şunları söyledi: "Ne yazık ki, bu derin ve sancılı krizden
bir gecede çıkmayı bekleyemiyoruz; ekonomilerin ve işlerin yeniden
yapılandırılması yıllar alacaktır. Yoksullara çıkacak fatura
çok ciddi olacaktır. Hibelere ve sübvansiyonlu kredilere
bağımlı olan en yoksul ülkeler, sadece kriz öncesi sosyal
programlarını sürdürebilmek için ilave 35-50 milyar
dolarlık finansmana ihtiyaç duyabilir."
Raporda, ekonomilerin şu zamana kadar uğradıkları
zararları telafi edebilmeleri için birkaç yıla daha
ihtiyaç duyacakları uyarısında bulunuluyor. 2010 yılında, krizin
gerçekleşmemiş olması hâlinde ortaya çıkacak olan
aşırı yoksul sayısına ilave olarak 64 milyon insanın daha aşırı
yoksulluk (günde 1.25 dolardan az) içinde yaşayacağı tahmin
ediliyor…
zararları telafi edebilmeleri için birkaç yıla daha
ihtiyaç duyacakları uyarısında bulunuluyor. 2010 yılında, krizin
gerçekleşmemiş olması hâlinde ortaya çıkacak olan
aşırı yoksul sayısına ilave olarak 64 milyon insanın daha aşırı
yoksulluk (günde 1.25 dolardan az) içinde yaşayacağı tahmin
ediliyor…
Alman ekonomisinin İkinci Dünya
Savaşı'ndan bu yana ilk kez görülmemiş bir
çöküntü yaşadığı ve 2009 yılında yüzde 5
oranında küçüldüğü açıklandı…
Deutsche Bank Yönetim Kurulu Başkanı Ackerman'a göre de,
"Kimi sektörlerde daralmanın yüzde 40'lara
ulaşması" söz konusu!
Savaşı'ndan bu yana ilk kez görülmemiş bir
çöküntü yaşadığı ve 2009 yılında yüzde 5
oranında küçüldüğü açıklandı…
Deutsche Bank Yönetim Kurulu Başkanı Ackerman'a göre de,
"Kimi sektörlerde daralmanın yüzde 40'lara
ulaşması" söz konusu!
Joseph Stiglitz'in, "Ağır bir resesyona
sürükleyecek," diye nitelediği "Yunanistan ekonomisini
kurtarma yolları arıyor"ken; "Borç batağına saplanan
Yunanistan'ın zor durumda…" size="2">[6] olduğu yolunda haberlerle
yoğunlaşıyor.
sürükleyecek," diye nitelediği "Yunanistan ekonomisini
kurtarma yolları arıyor"ken; "Borç batağına saplanan
Yunanistan'ın zor durumda…" size="2">[6] olduğu yolunda haberlerle
yoğunlaşıyor.
Obama'nın, "İnsanlar işlerini kaybetmiş
durumda. Acı çekiyorlar. Yardımımıza ihtiyaçları var.
İstihdam konusu, 2010'da en çok odaklanacağımız konu bu
olmalı," dediği ABD'de, geneldeki işsizlik oranları
aşağılara çekilemezken, eyaletlerden de kötü haberler
geliyor. 2009 Aralık ayı itibariyle 43 eyalette işsizlik oranları
artarken, 600 bin, genelde de 6 milyon Amerikalının iş bulma umudunu
kaybettiği belirtiliyor…
durumda. Acı çekiyorlar. Yardımımıza ihtiyaçları var.
İstihdam konusu, 2010'da en çok odaklanacağımız konu bu
olmalı," dediği ABD'de, geneldeki işsizlik oranları
aşağılara çekilemezken, eyaletlerden de kötü haberler
geliyor. 2009 Aralık ayı itibariyle 43 eyalette işsizlik oranları
artarken, 600 bin, genelde de 6 milyon Amerikalının iş bulma umudunu
kaybettiği belirtiliyor…
"ABD'DEN UMUTSUZ
SAYILAR"[7]
SAYILAR"[7]
14.7 milyon: Aralık
2009'da 16 yaş ve üzeri işsiz. (13 milyon: Ocak 2009'da
16 yaş ve üzeri işsiz.)
2009'da 16 yaş ve üzeri işsiz. (13 milyon: Ocak 2009'da
16 yaş ve üzeri işsiz.)
Yüzde 10: Aralık 2009
işsizlik oranı. (Yüzde 7.7: Ocak 2009 işsizlik
oranı.)
işsizlik oranı. (Yüzde 7.7: Ocak 2009 işsizlik
oranı.)
12.3 trilyon dolar: 14 Ocak
2010'daki kamu borcu. (10.6 trilyon dolar: Ocak 2009'daki kamu
borcu.)
2010'daki kamu borcu. (10.6 trilyon dolar: Ocak 2009'daki kamu
borcu.)
173 milyar dolar: 20 Ocak
2009 sonrası finansal kriz kurtarma fonundan yapılan federal harcama.
(296.4 milyar dolar: 20 Ocak 2009 öncesi finansal kriz kurtarma
fonundan yapılan federal harcama.)
2009 sonrası finansal kriz kurtarma fonundan yapılan federal harcama.
(296.4 milyar dolar: 20 Ocak 2009 öncesi finansal kriz kurtarma
fonundan yapılan federal harcama.)
165 milyar dolar: Bankalar ve
otomobil üreticileri tarafından geri ödenen kurtarma
fonu.
otomobil üreticileri tarafından geri ödenen kurtarma
fonu.
139: 20 Ocak 2009-14 Ocak
2010 arası iflas eden banka.
2010 arası iflas eden banka.
274.399: Ocak 2009'da
ipotekli malın hacziyle ilgili ihtar alan mülk.
ipotekli malın hacziyle ilgili ihtar alan mülk.
Bunlara bir ek daha: IMF, 2010 Ocak ayında
yayınladığı çalışmasında, ABD ekonomisinde 2009 yılındaki
yüzde 2.5 oranındaki daralmadan sonra 2010 ve 2011 yıllarındaki
büyüme hızlarını sırasıyla yüzde 2.7 ve yüzde 2,4
olarak tahmin ediyor. Ancak, ABD'nin üretimdeki bu
performansının bir bedeli de bulunuyor. IMF ve ABD Bütçe
Dairesi verilerine göre, kriz öncesinde yüzde 2.2 seviyesinde
bulunan bütçe açığı/ GSYİH oranı 2009 yılında
yüzde 9.9'a kadar yükselmiş durumda!
yayınladığı çalışmasında, ABD ekonomisinde 2009 yılındaki
yüzde 2.5 oranındaki daralmadan sonra 2010 ve 2011 yıllarındaki
büyüme hızlarını sırasıyla yüzde 2.7 ve yüzde 2,4
olarak tahmin ediyor. Ancak, ABD'nin üretimdeki bu
performansının bir bedeli de bulunuyor. IMF ve ABD Bütçe
Dairesi verilerine göre, kriz öncesinde yüzde 2.2 seviyesinde
bulunan bütçe açığı/ GSYİH oranı 2009 yılında
yüzde 9.9'a kadar yükselmiş durumda!
Yine kriz öncesinde GSYİH'nin yüzde
42'si düzeyindeki kamu net borçları da 2009'da
yüzde 53'e fırlamış.
42'si düzeyindeki kamu net borçları da 2009'da
yüzde 53'e fırlamış.
Bütçe açığının 2010 yılında bir
zirve yaparak yaklaşık 1.6 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Bundan
sonra ise atılacak adımlarla açığın 2014 yılında 700 milyar
dolar seviyelerine gerileyeceği ve sonradan ekonomik dengelerle birlikte
tekrar artacağı tahmin ediliyor. 2011 2020 kümülatif
bütçe açığı tahmini ise 8.5 trilyon dolar civarında
bulunuyor.
zirve yaparak yaklaşık 1.6 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Bundan
sonra ise atılacak adımlarla açığın 2014 yılında 700 milyar
dolar seviyelerine gerileyeceği ve sonradan ekonomik dengelerle birlikte
tekrar artacağı tahmin ediliyor. 2011 2020 kümülatif
bütçe açığı tahmini ise 8.5 trilyon dolar civarında
bulunuyor.
ABD kamu borcunun 2009 yılındaki 7.5 trilyon dolardan
2020 yılında 18.5 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.
2020 yılında 18.5 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.
Asya kıtasının en büyük havayolu şirketi
ve 16.5 milyar dolar borcu bulunan Japon Havayolları JAL, iflastan koruma
sürecine girdi… Japon ekonomisi de JAL'dan
farksız…
ve 16.5 milyar dolar borcu bulunan Japon Havayolları JAL, iflastan koruma
sürecine girdi… Japon ekonomisi de JAL'dan
farksız…
Evet IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn, aşılamayan
krizin yeni politik iklimlere geçişi de zorunlu kıldığını da
ifade ediyor. Bu politik iklim değişikliğinin zımnen anti-sendikal,
anti-emek muhtevada olacağından kimsenin şüphesi olmasın...
krizin yeni politik iklimlere geçişi de zorunlu kıldığını da
ifade ediyor. Bu politik iklim değişikliğinin zımnen anti-sendikal,
anti-emek muhtevada olacağından kimsenin şüphesi olmasın...
Ki bu da kriz içinde sınıf mücadelesinin
yoğunlaşarak, yaygınlaşması anlamına geliyor…
yoğunlaşarak, yaygınlaşması anlamına geliyor…
"Büyük krizler bu yüzden
işçi sınıfını büyük bir kararın eşiğine getirir.
İşçi sınıfı ya krizin yükünü üstlenecektir ya
da krizi kapitalizmin devrilmesiyle kendi lehine aşacaktır. Başka bir
şekilde söyleyecek olursak, büyük krizler toplumun
bütünü için bir karar anıdır. Kapitalistler
açısından krizin aşılması mutlaka işçi sınıfının
mevzilerini geriletmeyi gerektirir..." size="2">[8]
işçi sınıfını büyük bir kararın eşiğine getirir.
İşçi sınıfı ya krizin yükünü üstlenecektir ya
da krizi kapitalizmin devrilmesiyle kendi lehine aşacaktır. Başka bir
şekilde söyleyecek olursak, büyük krizler toplumun
bütünü için bir karar anıdır. Kapitalistler
açısından krizin aşılması mutlaka işçi sınıfının
mevzilerini geriletmeyi gerektirir..." size="2">[8]
Söz konusu "geriletme gereği" de
emperyalist-kapitalizmin daha da saldırganlaşmasını olmazsa olmaz
kılar…
emperyalist-kapitalizmin daha da saldırganlaşmasını olmazsa olmaz
kılar…
SALDIRGANLAŞAN İMPARATORLUK
Emperyalist-kapitalizm içeride gerileşip,
"öteki" ilan ettiklerine karşı ırkçılığa ve
topyekûn saldırganlık silahına sarılıyor…
"öteki" ilan ettiklerine karşı ırkçılığa ve
topyekûn saldırganlık silahına sarılıyor…
Örneğin "Yüzyıl önce
Avrupa'da Musevilere reva görülen konum, bugün
Müslüman göçmenlere uygulanıyor"ken size="2">[9]aşırı sağcılık giderek
yoğunlaşıyor/ yoğunlaştırılıyor…
Avrupa'da Musevilere reva görülen konum, bugün
Müslüman göçmenlere uygulanıyor"ken size="2">[9]aşırı sağcılık giderek
yoğunlaşıyor/ yoğunlaştırılıyor…
Söz konusu tabloda Rami G. Huri, "Göreve
başladığında büyük umutlar uyandıran ABD başkanı bir yılda
hiçbir somut başarı kaydetmedi," size="2">[10]derken; Ergin Yıldızoğlu da ekliyor:
"… 'Obamania' bir yılda bitti…"
başladığında büyük umutlar uyandıran ABD başkanı bir yılda
hiçbir somut başarı kaydetmedi," size="2">[10]derken; Ergin Yıldızoğlu da ekliyor:
"… 'Obamania' bir yılda bitti…"
Örneğin ABD Başkanı'nın Guantanamo esir
kampını kapatmak için verdiği süre sona erdi. Beyaz
Saray'ın "çok tehlikeli" oldukları
gerekçesiyle 47 esiri yargılanmadan tutma kararında ısrar
etti…
kampını kapatmak için verdiği süre sona erdi. Beyaz
Saray'ın "çok tehlikeli" oldukları
gerekçesiyle 47 esiri yargılanmadan tutma kararında ısrar
etti…
Bu arada Obama'ya layık görülen
"Nobel Barış Ödülü"nün heba olduğu
kanısı giderek yaygınlaşıyor. Quinnipiac Üniversitesi'nin
anketine göre Amerikalıların yüzde 66'sı Obama'nın
bunu hak etmediğine inanıyor...
"Nobel Barış Ödülü"nün heba olduğu
kanısı giderek yaygınlaşıyor. Quinnipiac Üniversitesi'nin
anketine göre Amerikalıların yüzde 66'sı Obama'nın
bunu hak etmediğine inanıyor...
Ayrıca Obama, Pentagon'un uluslararası
operasyonları için kesenin ağzını açtı… ABD
Başkanı, Afganistan'a yeni asker göndermek için 33, Irak,
Afganistan ve Pakistan operasyonlarını sürdürmek için 159,
Pakistan ekonomisine destek için 1.3 milyar dolarlık ödenek
istedi.
operasyonları için kesenin ağzını açtı… ABD
Başkanı, Afganistan'a yeni asker göndermek için 33, Irak,
Afganistan ve Pakistan operasyonlarını sürdürmek için 159,
Pakistan ekonomisine destek için 1.3 milyar dolarlık ödenek
istedi.
Toplam 3.83 trilyon dolarlık harcama öngören
2011 mali bütçesini Kongre'ye sunan ve bazı harcama
kalemlerini üç yıl için "dondurma"yı
öneren ABD Başkanı Barack Obama, savunma harcamalarında 708 milyar
dolarlık "rekor düzeyde" bütçe talep etti. 1.66
trilyon dolarlık açık öngörüsü ile yeni bir
dünya rekorunu daha elde eden tasarıda, Pentagon'un taban
bütçesinin de yüzde 3.4 arttırılarak 549 milyar dolara
çıkarılması öngörüldü.
2011 mali bütçesini Kongre'ye sunan ve bazı harcama
kalemlerini üç yıl için "dondurma"yı
öneren ABD Başkanı Barack Obama, savunma harcamalarında 708 milyar
dolarlık "rekor düzeyde" bütçe talep etti. 1.66
trilyon dolarlık açık öngörüsü ile yeni bir
dünya rekorunu daha elde eden tasarıda, Pentagon'un taban
bütçesinin de yüzde 3.4 arttırılarak 549 milyar dolara
çıkarılması öngörüldü.
Evet, Obama savaş ısrarından geri adım
atmıyor!
atmıyor!
Bu konuda da Bob Herbert, "Afganistan ve
Irak'ta kesinlikle zorunlu olmayan iki savaşı rahatça
başlatan ABD, kaybedildiğini bildiği Vietnam'a da asker yollamaya
devam etmişti";[11] Mj Akbar,
"Obama'nın yıkıcı bir ideolojiye önerdiği meşruiyet
'Afpak' coğrafyasının ötesine yayılacak bir yıkım
yaratacak,"[12] diyorlarken;
"ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), 25 yıllık aynı anda iki
cephede savaşa hazır olma askeri stratejisini, çeşitli
bölgelerde farklı tarzlarda savaşa hazır olacak tarzdaki 'Her
Yerde Teröre Karşı Savaş'la değiştirerek yeniden yapılanmaya
gidiyor…"
Irak'ta kesinlikle zorunlu olmayan iki savaşı rahatça
başlatan ABD, kaybedildiğini bildiği Vietnam'a da asker yollamaya
devam etmişti";[11] Mj Akbar,
"Obama'nın yıkıcı bir ideolojiye önerdiği meşruiyet
'Afpak' coğrafyasının ötesine yayılacak bir yıkım
yaratacak,"[12] diyorlarken;
"ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), 25 yıllık aynı anda iki
cephede savaşa hazır olma askeri stratejisini, çeşitli
bölgelerde farklı tarzlarda savaşa hazır olacak tarzdaki 'Her
Yerde Teröre Karşı Savaş'la değiştirerek yeniden yapılanmaya
gidiyor…"
"Barışçı" diye sunulan Barack
Obama başkanlık görevine başlar başlamaz Afganistan'a daha
çok kaynak ayırmak istediğini dile getirdi ve ülkeye 21 bin
ilave ABD askeri gönderirken;[13]
NATO Genel Sekreteri Jaap De Hoop Scheffer de, "NATO
güçleri, Afganistan'da başarısız olursa terörizm
bütün dünyaya yayılır," açıklamasını
yaptı…
Obama başkanlık görevine başlar başlamaz Afganistan'a daha
çok kaynak ayırmak istediğini dile getirdi ve ülkeye 21 bin
ilave ABD askeri gönderirken;[13]
NATO Genel Sekreteri Jaap De Hoop Scheffer de, "NATO
güçleri, Afganistan'da başarısız olursa terörizm
bütün dünyaya yayılır," açıklamasını
yaptı…
Ancak Obama ve NATO saldırganlığı
Afganistan'da "çözüm" değil, olamayacak
da!
Afganistan'da "çözüm" değil, olamayacak
da!
Gerçekten de Ahmed Mufik Zeydan'ın, ABD
saldırısına beklenmedik yerlerde patlama gerçekleştirerek yanıt
veren Taliban bu savaşı kazanabilir. ABD'nin kayıpları giderek
artıyor,"[14] dediği
çerçevede David Davis açık açık,
"Afganistan Vietnam'a benzemek üzere!" size="2">[15] diyor…
saldırısına beklenmedik yerlerde patlama gerçekleştirerek yanıt
veren Taliban bu savaşı kazanabilir. ABD'nin kayıpları giderek
artıyor,"[14] dediği
çerçevede David Davis açık açık,
"Afganistan Vietnam'a benzemek üzere!" size="2">[15] diyor…
Bunlara ek olarak Afganistan yetmezmiş gibi
Yemen'e de "cephe" açılıyor...
Yemen'e de "cephe" açılıyor...
"ABD'nin Afganistan ve Pakistan'dan
sonra Yemen'deki Kaide'ye karşı gizli bir
üçüncü cephe açtığı iddia edildi.
ABD'nin Kaide'yle savaşması için Yemen'e 70 milyon
dolar verdiği ve Yemen güçlerinin eğitilmeleri için
subaylar gönderdiği belirtiliyor…" diyen Fevaz El Acemi
ekliyor: "ABD'nin Kaide'ye karşı açtığı iddia
edilen bu gizli cephe çok tehlikeli. Kaide ve Husiler mezhepçi
ve etnik söylemlerle Arap vatanı üzerindeki Amerikan-Siyonist
planlarını bilinçli veya bilinçsiz biçimde hayata
geçiriyor. Bu söylemler, düşmanlarının ümmeti
parçalamak için kullandığı en önemli silahlar. Arap
ülkelerinin, ABD'nin Yemen'de üçüncü
cephe açmasını önlemek için ortak duruş sergilemesinin,
Yemen'i desteklemesinin ve yöntemleri Arapların düşmanları
dışında kimseye hizmet etmeyen Kaide'yi sonlandırmasının zamanı.
Bu yapılmazsa Yemen ikinci Pakistan'a
dönüşebilir."[16]
sonra Yemen'deki Kaide'ye karşı gizli bir
üçüncü cephe açtığı iddia edildi.
ABD'nin Kaide'yle savaşması için Yemen'e 70 milyon
dolar verdiği ve Yemen güçlerinin eğitilmeleri için
subaylar gönderdiği belirtiliyor…" diyen Fevaz El Acemi
ekliyor: "ABD'nin Kaide'ye karşı açtığı iddia
edilen bu gizli cephe çok tehlikeli. Kaide ve Husiler mezhepçi
ve etnik söylemlerle Arap vatanı üzerindeki Amerikan-Siyonist
planlarını bilinçli veya bilinçsiz biçimde hayata
geçiriyor. Bu söylemler, düşmanlarının ümmeti
parçalamak için kullandığı en önemli silahlar. Arap
ülkelerinin, ABD'nin Yemen'de üçüncü
cephe açmasını önlemek için ortak duruş sergilemesinin,
Yemen'i desteklemesinin ve yöntemleri Arapların düşmanları
dışında kimseye hizmet etmeyen Kaide'yi sonlandırmasının zamanı.
Bu yapılmazsa Yemen ikinci Pakistan'a
dönüşebilir."[16]
Evet "Sana'yı ziyaret eden Amerikan
Senatosu İç Güvenlik Komitesi Başkanı Joseph Lieberman,
Yemen'deki bir Amerikalı yetkiliye dayanarak 'Irak
dünün savaşıydı, Afganistan bugünün savaşı. Eğer
önceden harekete geçilmezse Yemen yarının savaşı
olacak,' diyor."
Senatosu İç Güvenlik Komitesi Başkanı Joseph Lieberman,
Yemen'deki bir Amerikalı yetkiliye dayanarak 'Irak
dünün savaşıydı, Afganistan bugünün savaşı. Eğer
önceden harekete geçilmezse Yemen yarının savaşı
olacak,' diyor."
Ya "2003'teki ABD işgali olan 30 yıllık
savaşlardan sonra radyasyon ve toksik çöplüğüne
dönen; topraklarında zehir saptanan kuzeyden güneye uzanan 42
yerde kanser ve anormal doğum oranları yükselen" Irak? mı
savaşlardan sonra radyasyon ve toksik çöplüğüne
dönen; topraklarında zehir saptanan kuzeyden güneye uzanan 42
yerde kanser ve anormal doğum oranları yükselen" Irak? mı
Orada da bir şey değişmedi; direniş
sürüyor!
sürüyor!
Ve nihayet İran!
Örneğin ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General
David Petraeus, İran'ın nükleer tesislerine yönelik planlar
geliştirdiklerini ve İran'ın "kesinlikle
bombalanabileceğini" söyledi. CNN'e konuşan Petraeus,
İran'ın nükleer tesislerinin sıkı korunduğu
hatırlatılınca, "Valla kesinlikle bombalanabilirler"
dedi…
David Petraeus, İran'ın nükleer tesislerine yönelik planlar
geliştirdiklerini ve İran'ın "kesinlikle
bombalanabileceğini" söyledi. CNN'e konuşan Petraeus,
İran'ın nükleer tesislerinin sıkı korunduğu
hatırlatılınca, "Valla kesinlikle bombalanabilirler"
dedi…
Ayrıca ABD, "olası İran saldırılarını
önlemek gerekçe"sine sarılarak, Körfez
bölgesindeki müttefiklerine silah satışlarının
hızlandırıyor… ABD İran kaynaklı füze "tehdid"i
gerekçesiyle Basra'ya denizden füze savunma sistemi
yerleştirip bu ülke açıklarına avcı füzeleri donanımlı
Aegis tipi savaş gemilerini sevk etti…
önlemek gerekçe"sine sarılarak, Körfez
bölgesindeki müttefiklerine silah satışlarının
hızlandırıyor… ABD İran kaynaklı füze "tehdid"i
gerekçesiyle Basra'ya denizden füze savunma sistemi
yerleştirip bu ülke açıklarına avcı füzeleri donanımlı
Aegis tipi savaş gemilerini sevk etti…
Bunlara ek olarak ABD saldırganlığının
Kolombiya'ya yeni askeri üsler açması ve Haiti'yi de
"insani yardım" adı altında işgal etmesi ve
Honduras'daki askeri darbe de, ABD emperyalizminin Latin
Amerika'ya müdahalesinden bağımsız
düşünülemez…
Kolombiya'ya yeni askeri üsler açması ve Haiti'yi de
"insani yardım" adı altında işgal etmesi ve
Honduras'daki askeri darbe de, ABD emperyalizminin Latin
Amerika'ya müdahalesinden bağımsız
düşünülemez…
"NEO-OSMANLI" AKP İLE ABD
Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya, oradan da
Kafkasya ve öteki coğrafyalara uzanan saldırganlık emperyalistler ve
işbirlikçileri eliyle yürütülüyor!
Kafkasya ve öteki coğrafyalara uzanan saldırganlık emperyalistler ve
işbirlikçileri eliyle yürütülüyor!
Bu noktada ABD'nin Ortadoğu ve Kafkasya
politikalarında, "Neo-Osmanlı"cı AKP bir koçbaşı
işlevi üstlenmeye çabalıyor!
politikalarında, "Neo-Osmanlı"cı AKP bir koçbaşı
işlevi üstlenmeye çabalıyor!
Örneğin, "Önemli bir diplomatik
arabulucu hâline gelen Türkiye, Ermenistan'la ilişkileri
normalleştirir ve Kürt milliyetçiliğiyle uzlaşma zemini
bulabilirse, önünde çok iyi bir asır uzanacak. Bu
sorunları çözmüş bir Türkiye, Obama yönetimi
için mükemmel bir ortak olur," size="2">[17] diyen Stephen Kinzer'in
saptamalarına "model ortaklık" konsepti
çerçevesinde bakmak gerekir…
arabulucu hâline gelen Türkiye, Ermenistan'la ilişkileri
normalleştirir ve Kürt milliyetçiliğiyle uzlaşma zemini
bulabilirse, önünde çok iyi bir asır uzanacak. Bu
sorunları çözmüş bir Türkiye, Obama yönetimi
için mükemmel bir ortak olur," size="2">[17] diyen Stephen Kinzer'in
saptamalarına "model ortaklık" konsepti
çerçevesinde bakmak gerekir…
Bilindiği üzere "Model ortaklık, 11
Eylül'den sonra ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi
kapsamında Türkiye için seçtiği 'model
ülke'nin yerine geliştirilen bir kavram. Türkiye'nin
Müslüman ülkelere model oluşturması yaklaşımı çok
tartışma yaratmış ve kabul görmemişti. Onun yerine geliştirilen
'model ortaklık' kavramı tuttu." size="2">[18]
Eylül'den sonra ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi
kapsamında Türkiye için seçtiği 'model
ülke'nin yerine geliştirilen bir kavram. Türkiye'nin
Müslüman ülkelere model oluşturması yaklaşımı çok
tartışma yaratmış ve kabul görmemişti. Onun yerine geliştirilen
'model ortaklık' kavramı tuttu." size="2">[18]
Bu kapsamda ABD Ulusal Güvenlik Konseyi
sözcüsü Mike Hammer, Obama'nın Türkiye'yi
önemli stratejik ortak olarak gördüğünü belirtip
"Bu stratejik ortaklığı daha fazla derinleştirmek
çıkarımıza," diyor…
sözcüsü Mike Hammer, Obama'nın Türkiye'yi
önemli stratejik ortak olarak gördüğünü belirtip
"Bu stratejik ortaklığı daha fazla derinleştirmek
çıkarımıza," diyor…
O hâlde saptanması gereken ilk şey, AKP'li
"Neo-Osmanlı"cı yönelimlerin de ABD patentli ve icazetli
olduğudur!
"Neo-Osmanlı"cı yönelimlerin de ABD patentli ve icazetli
olduğudur!
"Türkiye'nin Ortadoğu'daki
ağırlığı giderek artıyor"ken; size="2">[19] İlyas Harfuş'un deyişiyle,
"Türk dış politikasının Osmanlı köklerini
canlandırdığı veya İslâmi eğilime kapıldığı söyleniyor.
Fakat ortadaki tek somut gerçek şu: Ankara bölgesel
ittifaklarını siyasi ve ekonomik çıkarları doğrultusunda yeniden
tanımlıyor."[20]
ağırlığı giderek artıyor"ken; size="2">[19] İlyas Harfuş'un deyişiyle,
"Türk dış politikasının Osmanlı köklerini
canlandırdığı veya İslâmi eğilime kapıldığı söyleniyor.
Fakat ortadaki tek somut gerçek şu: Ankara bölgesel
ittifaklarını siyasi ve ekonomik çıkarları doğrultusunda yeniden
tanımlıyor."[20]
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, 8
Aralık 2009 günü Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları
Vakfı'nın Washington'da düzenlediği 'Türk
Siyasetinin İlkeleri' konulu konferansta "Asıl eksen
değiştiren Avrupa. Türkiye küresel barış çabasında.
Eksen nerede? Eksen Ankara'da" vurgusu kapsamında
"Türkiye'nin Yeni Osmanlıcı-İslâmcı kimliği ile
ana jeopolitik ekseni, diğer eksenlerde tali hareketler olsa bile, doğal
olarak Güney ekseni yani Ortadoğu olmaktadır." size="2">[21]
Aralık 2009 günü Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları
Vakfı'nın Washington'da düzenlediği 'Türk
Siyasetinin İlkeleri' konulu konferansta "Asıl eksen
değiştiren Avrupa. Türkiye küresel barış çabasında.
Eksen nerede? Eksen Ankara'da" vurgusu kapsamında
"Türkiye'nin Yeni Osmanlıcı-İslâmcı kimliği ile
ana jeopolitik ekseni, diğer eksenlerde tali hareketler olsa bile, doğal
olarak Güney ekseni yani Ortadoğu olmaktadır." size="2">[21]
"ABD'nin AB'ye ilgisi azalırken
Türkiye'nin de dış politikada Osmanlı'nın son
dönemini hatırlatır şekilde Avrupa'dan çok komşularına
ağırlık verir gibi görünmesi insanı geçmişe
götürüyor. Bölgede yeni bir düzenin doğması yerine
eski dengeler canlanabilir." size="2">[22]
Türkiye'nin de dış politikada Osmanlı'nın son
dönemini hatırlatır şekilde Avrupa'dan çok komşularına
ağırlık verir gibi görünmesi insanı geçmişe
götürüyor. Bölgede yeni bir düzenin doğması yerine
eski dengeler canlanabilir." size="2">[22]
İyi de Türkiye Batı'dan kopuyor mu?
Yüzünü Doğu'ya mı çevirdi?
Yüzünü Doğu'ya mı çevirdi?
Bu soruyu 'The Economist'in,
"Türkiye'nin Batı'dan uzaklaştığı falan
yok";[23] Morton Abramowitz ile
Henri Barkey'in, "Türkiye'nin Batı'dan
uzaklaştığı korkusu abartılı," size="2">[24] diye yanıtladığının altını
çizerek ekleyelim:
"Türkiye'nin Batı'dan uzaklaştığı falan
yok";[23] Morton Abramowitz ile
Henri Barkey'in, "Türkiye'nin Batı'dan
uzaklaştığı korkusu abartılı," size="2">[24] diye yanıtladığının altını
çizerek ekleyelim:
"Türkiye Batı'dan kopmuyor.
Yüzünü Doğu'ya çevirmiyor. Tam tersine daha
çok Batıcı oluyor. Çünkü başta ABD ve İngiltere
olmak üzere tümüyle Batı, Türkiye'nin yeni bir rol
üstlenmesini, Ortadoğu'da etkin bir aktör olmasını ve
kendi suflesiyle iş görmesini istiyor.
Yüzünü Doğu'ya çevirmiyor. Tam tersine daha
çok Batıcı oluyor. Çünkü başta ABD ve İngiltere
olmak üzere tümüyle Batı, Türkiye'nin yeni bir rol
üstlenmesini, Ortadoğu'da etkin bir aktör olmasını ve
kendi suflesiyle iş görmesini istiyor.
Türkiye'den beklenen Batı politikalarının
sıkı takipçisi ve uygulayıcısı olmasıdır…" size="2">[25]
sıkı takipçisi ve uygulayıcısı olmasıdır…" size="2">[25]
Neo-liberal AKP'de, ABD için bunu yapmaya
çabalıyor!
çabalıyor!
TÜRK(İYE) SİYASETİ
AKP, bunları yapmaya çabalaya dursun;
yeküredeki tüm kriz eğilimleri ve gerçeği de bire bir
coğrafyamıza yansıyor; iç dinamiğin çelişkilerini daha
sert pozisyonlarda, çatışma eksenlerinde
konumlandırıyor…
yeküredeki tüm kriz eğilimleri ve gerçeği de bire bir
coğrafyamıza yansıyor; iç dinamiğin çelişkilerini daha
sert pozisyonlarda, çatışma eksenlerinde
konumlandırıyor…
Örneğin "iç siyaset"te
olanları, "Cadı Kazanı ve Cadı Avı" olarak niteleyen Murat
Yetkin ekliyor: "Ne zaman cadı kazanı kaynatılıp cadı avı
başlatılmışsa, gördüğümüz, iş başındakilerin bir
yönetme sıkıntısı içinde olduğu ve bunun topluma
yansıdığıdır."
olanları, "Cadı Kazanı ve Cadı Avı" olarak niteleyen Murat
Yetkin ekliyor: "Ne zaman cadı kazanı kaynatılıp cadı avı
başlatılmışsa, gördüğümüz, iş başındakilerin bir
yönetme sıkıntısı içinde olduğu ve bunun topluma
yansıdığıdır."
Gerçekten de "egemen koalisyon"un
çatırdadığı gidişatta eski Genelkurmay Başkanı Yaşar
Büyükanıt, "devletin hasta olduğu" vurgusuyla,
"Devlette kurumlar arasında güvensizlik varsa, şüpheler
varsa o devlet sorunludur. Ben asker olarak emniyetin istihbaratına
güvenmiyorsam, çünkü bana istihbarat getirecek kurum
benim hakkımda istihbarat topluyor. Bunlar gerçek vakalar. Adalet
Bakanlığı İçişleri Bakanlığı'na, MİT Emniyet'e,
Emniyet MİT'e güvenmiyor. O zaman bu devlette hastalık
var," diyor…
çatırdadığı gidişatta eski Genelkurmay Başkanı Yaşar
Büyükanıt, "devletin hasta olduğu" vurgusuyla,
"Devlette kurumlar arasında güvensizlik varsa, şüpheler
varsa o devlet sorunludur. Ben asker olarak emniyetin istihbaratına
güvenmiyorsam, çünkü bana istihbarat getirecek kurum
benim hakkımda istihbarat topluyor. Bunlar gerçek vakalar. Adalet
Bakanlığı İçişleri Bakanlığı'na, MİT Emniyet'e,
Emniyet MİT'e güvenmiyor. O zaman bu devlette hastalık
var," diyor…
Söz konusu gerilimle iç içe
geçen "Ergenekon/ darbe" tartışmaları bizi; Olli
Rehn'in ifadesiyle, "Türkiye'deki demokratikleşme
çabalarının kilidinin Ergenekon" olduğu kolaycılığına
savurmamalıdır!
geçen "Ergenekon/ darbe" tartışmaları bizi; Olli
Rehn'in ifadesiyle, "Türkiye'deki demokratikleşme
çabalarının kilidinin Ergenekon" olduğu kolaycılığına
savurmamalıdır!
Çünkü coğrafyamızda demokrasi verili
egemenliğin tüm türevlerinden kurtulmaktan başka anlam taşımaz;
"egemen koalisyon"un dağılması, çatırdamasıyla da
Türkiye'ye demokrasi gelmez; demokratikleşmez…
egemenliğin tüm türevlerinden kurtulmaktan başka anlam taşımaz;
"egemen koalisyon"un dağılması, çatırdamasıyla da
Türkiye'ye demokrasi gelmez; demokratikleşmez…
Aslında olan net: "Türkiye, sarsıntılar
içinde hızla bir uçurumun kenarına sürükleniyor.
İlk bakışta neredeyse anlaşılmaz gibi görünen genel tablo,
aslında bir dizi temel çelişkinin iç içe
geçmesinin ürünü. Ülke, bir süredir
üç büyük savaşın etkisi altında kıvranıyor:
Bütün bölgeyi saran emperyalist sürekli savaş, Kürt
sorunundan doğan savaş ve burjuvazinin politik iç savaşı.
Üstelik bu savaşların her biri ötekileri etkiliyor ve ortaya bir
kördüğüm çıkıyor. Bu savaşların ilerici bir
çözüme açılması, Türkiye'nin
bugünkü güç dengeleri içinde mümkün
değil.
içinde hızla bir uçurumun kenarına sürükleniyor.
İlk bakışta neredeyse anlaşılmaz gibi görünen genel tablo,
aslında bir dizi temel çelişkinin iç içe
geçmesinin ürünü. Ülke, bir süredir
üç büyük savaşın etkisi altında kıvranıyor:
Bütün bölgeyi saran emperyalist sürekli savaş, Kürt
sorunundan doğan savaş ve burjuvazinin politik iç savaşı.
Üstelik bu savaşların her biri ötekileri etkiliyor ve ortaya bir
kördüğüm çıkıyor. Bu savaşların ilerici bir
çözüme açılması, Türkiye'nin
bugünkü güç dengeleri içinde mümkün
değil.
Düpedüz iç savaşa mı?
(…)
(…)
Türkiye'nin uçuruma doğru bu
gidişini durdurmanın yolu, ülkenin kimyasını değiştirmekten
geçiyor. Bütün bu mücadelelere sınıf
mücadelesini eklemekten geçiyor. Sınıf mücadelesi
Türk işçi ve emekçileri; Kürtlere ve Romanlara
saldırmak yerine gerçek suçluya, kendilerini işsiz ve aşsız
bırakan kapitalist sistemle mücadeleye yöneltecektir. Bugün
işçi sınıfının tamamen gerici ideolojilerin etkisi altında
olduğunu söylemek bizim iddiamızı çürütmez,
güçlendirir! Onları bu gerici ideolojilerden kurtaracak olan tam
da sınıf mücadelesidir. Mücadele eden, hükümetin
baskısıyla, devletin polisiyle, burjuvazinin medyasıyla karşı karşıya
gelen insanın bilinci değişir. Toplumun çelişkilerini farklı
biçimde algılamaya, hiddetini gerçek davalara yöneltmeye
başlar."[26]
gidişini durdurmanın yolu, ülkenin kimyasını değiştirmekten
geçiyor. Bütün bu mücadelelere sınıf
mücadelesini eklemekten geçiyor. Sınıf mücadelesi
Türk işçi ve emekçileri; Kürtlere ve Romanlara
saldırmak yerine gerçek suçluya, kendilerini işsiz ve aşsız
bırakan kapitalist sistemle mücadeleye yöneltecektir. Bugün
işçi sınıfının tamamen gerici ideolojilerin etkisi altında
olduğunu söylemek bizim iddiamızı çürütmez,
güçlendirir! Onları bu gerici ideolojilerden kurtaracak olan tam
da sınıf mücadelesidir. Mücadele eden, hükümetin
baskısıyla, devletin polisiyle, burjuvazinin medyasıyla karşı karşıya
gelen insanın bilinci değişir. Toplumun çelişkilerini farklı
biçimde algılamaya, hiddetini gerçek davalara yöneltmeye
başlar."[26]
Hayır! Türkiye demokratikleşmiyor; E. Fuat
Keyman'ın ifadesiyle, "Türkiye iyice
muhafazakârlaşıyor"!
Keyman'ın ifadesiyle, "Türkiye iyice
muhafazakârlaşıyor"!
"Yaldızlı açılım lafziyatı"nın
pratiği baskıların katmerlenmesidir!
pratiği baskıların katmerlenmesidir!
Örneğin Muhammed Nureddin'in,
"Kıbrıs'a 35 yıldır barış getiremeyen
Türkiye'nin, derin tarihsel unsurlar barındıran Ermenistan
sorununu çözme girişimi ilerleme sağlamayabilir," size="2">[27] dediği; ya da Avrasya Kamuoyu
Araştırmaları Merkezi'nin yaptığı araştırmaya göre,
Alevilerin yüzde 89'unun AKP'nin "Alevi
açılımının" samimi olmadığını
düşündüğü; veya Kürt Meselesi'ne
bağıntılı "AKP Açılımı"nın, Ergenekon
yaygaralarının kocaman bir "hiç" olduğu
üzere…
"Kıbrıs'a 35 yıldır barış getiremeyen
Türkiye'nin, derin tarihsel unsurlar barındıran Ermenistan
sorununu çözme girişimi ilerleme sağlamayabilir," size="2">[27] dediği; ya da Avrasya Kamuoyu
Araştırmaları Merkezi'nin yaptığı araştırmaya göre,
Alevilerin yüzde 89'unun AKP'nin "Alevi
açılımının" samimi olmadığını
düşündüğü; veya Kürt Meselesi'ne
bağıntılı "AKP Açılımı"nın, Ergenekon
yaygaralarının kocaman bir "hiç" olduğu
üzere…
'Türkiye'yi Anlama
Kılavuzu-2010' çalışmasına göre, halkın yüzde
75'i gelecekten kaygılı; seçmenlerin umutsuz; halkın
yüzde 49'unun partilerden umutsuz olduğu; vatandaşların
yüzde 26'sının "Bu sorunlar sürer gider";
halkın yüzde 65'inin "Ülke kötüye
gidiyor" dediği güzergâhta coğrafyamızda ekonomi-politik
bir kilitlenme yaşanıyor; topraklarımız kilidi açacak anahtarını
arıyor…
Kılavuzu-2010' çalışmasına göre, halkın yüzde
75'i gelecekten kaygılı; seçmenlerin umutsuz; halkın
yüzde 49'unun partilerden umutsuz olduğu; vatandaşların
yüzde 26'sının "Bu sorunlar sürer gider";
halkın yüzde 65'inin "Ülke kötüye
gidiyor" dediği güzergâhta coğrafyamızda ekonomi-politik
bir kilitlenme yaşanıyor; topraklarımız kilidi açacak anahtarını
arıyor…
Evet; "Sermaye merkezileştikçe, oligarşik
yapılar, bürokrasi, yeni teknolojiler geliştikçe izleme ve
kontrol yöntemlerinin de geliştiğini, terörizme karşı savaş
döneminde ülkelerin adeta birer 'Panopticon'a (herkesin
bir merkezden her an izlendiği tutukevi projesi)
dönüştüğünü biliyoruz"; size="2">[28] Türkiye'de de olan bu!
yapılar, bürokrasi, yeni teknolojiler geliştikçe izleme ve
kontrol yöntemlerinin de geliştiğini, terörizme karşı savaş
döneminde ülkelerin adeta birer 'Panopticon'a (herkesin
bir merkezden her an izlendiği tutukevi projesi)
dönüştüğünü biliyoruz"; size="2">[28] Türkiye'de de olan bu!
Bu noktada işçilerin, yoksulların, ezilenlerin,
kadınların, Alevilerin, Kürtlerin, ötekileştirilenlerin
emekçilerle neo-liberalizmle mücadele programını esas alan bir
birleşik devrimci alternatifte buluşması neo-liberal dayatmanın ileri
mevzisi AKP karşısında şimdi öngörülemeyecek
ölçüde güçlü bir muhalefet odağı
oluşturabilir. Tek çıkış yolu halkın, yoksulun, emekçinin,
kadının, gencin siyasete girerek çürümüş partilere
karşı kendi seçeneğini yaratmasıdır…
kadınların, Alevilerin, Kürtlerin, ötekileştirilenlerin
emekçilerle neo-liberalizmle mücadele programını esas alan bir
birleşik devrimci alternatifte buluşması neo-liberal dayatmanın ileri
mevzisi AKP karşısında şimdi öngörülemeyecek
ölçüde güçlü bir muhalefet odağı
oluşturabilir. Tek çıkış yolu halkın, yoksulun, emekçinin,
kadının, gencin siyasete girerek çürümüş partilere
karşı kendi seçeneğini yaratmasıdır…
TÜRK(İYE) EKONOMİSİ
Bu mümkündür; ekonomik koşullar ve
siyasal gereksinimler de bunu imkân dahilinde
kılmaktadır…
siyasal gereksinimler de bunu imkân dahilinde
kılmaktadır…
Kolay mı? Dünyayı sarsan krizin
Türkiye'yi teğet geçmediğini vurgulayan İsmail
Çoban, "Bunun farklı olduğunu" söylerken; Salim
Tanıl'ın ifadesiyle, "İçinden geçmekte
olduğumuz kriz, doğrudan doğruya dünya ekonomisinin yaşadığı
derin krizin Türkiye topraklarındaki ifadesidir…
Türkiye'yi teğet geçmediğini vurgulayan İsmail
Çoban, "Bunun farklı olduğunu" söylerken; Salim
Tanıl'ın ifadesiyle, "İçinden geçmekte
olduğumuz kriz, doğrudan doğruya dünya ekonomisinin yaşadığı
derin krizin Türkiye topraklarındaki ifadesidir…
"Dünya kriziyle Türkiye krizi
arasındaki temel bir uyumsuzluk, Türkiye'deki ekonomik krizin
özgül karakterinin en dikkat çekici yanını ortaya
koyuyor…
arasındaki temel bir uyumsuzluk, Türkiye'deki ekonomik krizin
özgül karakterinin en dikkat çekici yanını ortaya
koyuyor…
"Türkiye bir finansal çöküş
yaşamaksızın ağır bir üretim krizine girmiştir…" size="2">[29]
yaşamaksızın ağır bir üretim krizine girmiştir…" size="2">[29]
Bu da krize "sosyal" karakter kazandırıp,
Tekel işçilerinin direnişindeki üzere "toplumsal"
sonuçları kaçınılmaz kılmıştır!
Tekel işçilerinin direnişindeki üzere "toplumsal"
sonuçları kaçınılmaz kılmıştır!
Krizin "sosyal" karakter kazanması,
rotasını "toplumsal" sonuçlara kırması anlamı taşır
ki, bu da kilit önemdedir…
rotasını "toplumsal" sonuçlara kırması anlamı taşır
ki, bu da kilit önemdedir…
Vatandaşların pek çok mal ve hizmet için
devlete akıl almaz tutarlarda vergiler ödemek zorunda bırakıldığı
Türkiye'nin[30] 2010
yılında, büyük kısmını işçi ve memurun ödediği
gelir vergisinden 43 milyar TL hedeflenirken, kurumlar vergisinden de 20
milyar TL. bekleniyor. Bunlarla birlikte sadece akaryakıt ve doğal gaz
kullanımından beklenen ÖTV ise 30 milyar TL'dir!
devlete akıl almaz tutarlarda vergiler ödemek zorunda bırakıldığı
Türkiye'nin[30] 2010
yılında, büyük kısmını işçi ve memurun ödediği
gelir vergisinden 43 milyar TL hedeflenirken, kurumlar vergisinden de 20
milyar TL. bekleniyor. Bunlarla birlikte sadece akaryakıt ve doğal gaz
kullanımından beklenen ÖTV ise 30 milyar TL'dir!
Günlük kullanımda vatandaşlar, pek
çok mal ve hizmet için çok yüksek tutarlarda vergi
ödüyor. Dolaylı vergilerin yüksekliği, günlük
yaşama olumsuz etkilerinin yanı sıra vergideki adaletsizliği de
artırıyor. Mevcut uygulamada çok kazananlar genellikle az, az
kazananlar da çok vergi ödemek zorunda kalıyor.
çok mal ve hizmet için çok yüksek tutarlarda vergi
ödüyor. Dolaylı vergilerin yüksekliği, günlük
yaşama olumsuz etkilerinin yanı sıra vergideki adaletsizliği de
artırıyor. Mevcut uygulamada çok kazananlar genellikle az, az
kazananlar da çok vergi ödemek zorunda kalıyor.
Örneğin 3.65 liraya satılan bir litre benzinin
2.45 TL'si, 3 TL'lik konuşmanın 1 TL'si, 7 TL'lik
sigaranın 5.47 TL'si vergiye gidiyor.
2.45 TL'si, 3 TL'lik konuşmanın 1 TL'si, 7 TL'lik
sigaranın 5.47 TL'si vergiye gidiyor.
Söz konusu tablonun adaletsizliğiyle, hayatın
etkilenmesi kaçınılmazdır!
etkilenmesi kaçınılmazdır!
Bunlara eklenmesi gereken bir diğer kalem de
Türkiye'nin dış açığının 25 milyar dolar
çıkması beklentisidir. Ayrıca yine 2010'da özel
sektörün 41 milyar dolar, kamunun 13 milyar dolar anapara ve
faizini ödemesi gerekiyor. Ya da 2010 yılında Türkiye, toplam 79
milyar dolar ödemekle mükellef…
Türkiye'nin dış açığının 25 milyar dolar
çıkması beklentisidir. Ayrıca yine 2010'da özel
sektörün 41 milyar dolar, kamunun 13 milyar dolar anapara ve
faizini ödemesi gerekiyor. Ya da 2010 yılında Türkiye, toplam 79
milyar dolar ödemekle mükellef…
Sıkıntı tam da burada!
Diyelim ki "3 milyar doları birleşme ve satın
alınma, 4 milyar dolarlık özelleştirme-haydi, 4 milyar dolarlık da
yatırım olsun! Toplam giriş 11 milyar dolar ediyor! Kalan açık 69
milyar dolardır!"
alınma, 4 milyar dolarlık özelleştirme-haydi, 4 milyar dolarlık da
yatırım olsun! Toplam giriş 11 milyar dolar ediyor! Kalan açık 69
milyar dolardır!"
"2010 YILINDA NELER
ÖZELLEŞTİRİLECEK"
ÖZELLEŞTİRİLECEK"
(2010 Yılında imza aşamasında bekleyen
özelleştirmeler-milyon dolar)
özelleştirmeler-milyon dolar)
ŞİRKET
TAHAKKUK EDEN
TUTAR
TUTAR
TAHSİL EDİLEN TUTAR
İzmir Limanı
1.275
0
Derince Limanı
195
0
Bandırma Limanı
175
0
Samsun Limanı
125
0
Aras Elektrik Dağıtım
128
0
Osmangazi Elektrik
Dağıtım
Dağıtım
485
0
Yeşilırmak Elektrik
Dağıtım
Dağıtım
441
5
Çoruh Elektrik
Dağıtım
Dağıtım
227
0
Türk Şeker (C
portföyü)
portföyü)
606
0
Tekel İstanbul
Taşınmazı
Taşınmazı
198
3
Toplam
3.855
8
Bu(lar) ve kamunun finansman açığı ne
olacak?
olacak?
Devam edelim: Küresel krizin tırmanışa
geçtiği 2009 yılında Türkiye bütçesi 52.2 milyar
TL açık verdi. Böylece bütçe açığı 62.8
milyar TL açık öngören Orta Vadeli Mali Programın altında
kalırken, 10.5 milyar TL açık hedeflenen 2009 yılı
Bütçe Kanunu'nun beş kat üstünde
gerçekleşti.
geçtiği 2009 yılında Türkiye bütçesi 52.2 milyar
TL açık verdi. Böylece bütçe açığı 62.8
milyar TL açık öngören Orta Vadeli Mali Programın altında
kalırken, 10.5 milyar TL açık hedeflenen 2009 yılı
Bütçe Kanunu'nun beş kat üstünde
gerçekleşti.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2009 bütçe
gerçekleşmelerini açıkladı. "Kriz nedeni ile
açık yüksek" diyen Şimşek, 2009 merkezi yönetim
bütçe giderlerinin 267.3 milyar lira olduğunu ifade ederek, faiz
hariç bütçe giderlerinin 214.1 milyar lira,
bütçe gelirlerinin ise 215.1 milyar lira olduğunu kaydetti.
Bakan Şimşek, bu çerçeveden bakıldığında 2008 yılında
17.4 milyar lira olan bütçe açığının 2010 yılında
ise 52.2 milyar lira olduğunu söyledi.
gerçekleşmelerini açıkladı. "Kriz nedeni ile
açık yüksek" diyen Şimşek, 2009 merkezi yönetim
bütçe giderlerinin 267.3 milyar lira olduğunu ifade ederek, faiz
hariç bütçe giderlerinin 214.1 milyar lira,
bütçe gelirlerinin ise 215.1 milyar lira olduğunu kaydetti.
Bakan Şimşek, bu çerçeveden bakıldığında 2008 yılında
17.4 milyar lira olan bütçe açığının 2010 yılında
ise 52.2 milyar lira olduğunu söyledi.
2000 yılında, milli gelirin (GSMH'nin)
yüzde 8'ine ulaşmış bulunan merkezi yönetim
bütçe açığı, 2009'da yeniden yüzde
6'yı geçmiştir.
yüzde 8'ine ulaşmış bulunan merkezi yönetim
bütçe açığı, 2009'da yeniden yüzde
6'yı geçmiştir.
1983-1994 döneminde yıllık ortalama enflasyon
oranının yüzde 62.7'ye, 1995-2001 döneminde de yüzde
71.6'ya yükselmesinin en önemli nedeni de bu yüksek
bütçe açıkları olmuştu. Çok emek ve
sıkıntılar pahasına, bütçe açığının milli gelire
oranı, 2003'te yüzde 9'a, 2004'te yüzde
5'e, 2005'te yüzde 1'e, 2006'da yüzde birin
yarısına kadar düşürüldükten sonra, 2007'den
başlayarak yeniden yükselmiş ve 2008'de yüzde 2'ye
yaklaşmıştı. 2009'daki yüzde 6'lık oran tehlikenin
yaklaşmakta olduğunu göstermektedir.
oranının yüzde 62.7'ye, 1995-2001 döneminde de yüzde
71.6'ya yükselmesinin en önemli nedeni de bu yüksek
bütçe açıkları olmuştu. Çok emek ve
sıkıntılar pahasına, bütçe açığının milli gelire
oranı, 2003'te yüzde 9'a, 2004'te yüzde
5'e, 2005'te yüzde 1'e, 2006'da yüzde birin
yarısına kadar düşürüldükten sonra, 2007'den
başlayarak yeniden yükselmiş ve 2008'de yüzde 2'ye
yaklaşmıştı. 2009'daki yüzde 6'lık oran tehlikenin
yaklaşmakta olduğunu göstermektedir.
Bunlara eklenmesi kaçınılmaz başka artılar da
var: Türkiye'nin bir yıl içinde elde ettiği toplam
gelirin yüzde 5 ini en yoksul 14 milyon insan paylaşıyorken; en zengin
14 milyon insan toplam gelirden yüzde 47 pay alıyor ve nüfusun 42
milyonu bir yılda elde edilen gelirin yüzde 31 ile yaşarken,
nüfusun geri kalan 28 milyonu yüzde 69'uyla yaşıyor.
var: Türkiye'nin bir yıl içinde elde ettiği toplam
gelirin yüzde 5 ini en yoksul 14 milyon insan paylaşıyorken; en zengin
14 milyon insan toplam gelirden yüzde 47 pay alıyor ve nüfusun 42
milyonu bir yılda elde edilen gelirin yüzde 31 ile yaşarken,
nüfusun geri kalan 28 milyonu yüzde 69'uyla yaşıyor.
TÜİK verilerine göre, en üst gelir
grubundaki yüzde 20'lik grup, toplam gelirin yüzde
46.7'sini alırken; kapitalist sistemin paçasından adaletsizlik
ve eşitsizlik akıyor!
grubundaki yüzde 20'lik grup, toplam gelirin yüzde
46.7'sini alırken; kapitalist sistemin paçasından adaletsizlik
ve eşitsizlik akıyor!
Örneğin Abdüllatif Şener,
"Gerçek işsizliğin yüzde 30'un üzerinde
olduğunu, 13 milyon insanın yoksulluk sınırının altında
yaşadığı"nı söylüyor!
"Gerçek işsizliğin yüzde 30'un üzerinde
olduğunu, 13 milyon insanın yoksulluk sınırının altında
yaşadığı"nı söylüyor!
Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu'nun 'İşgücü Piyasası
Bülteni', 2009'un ilk 10 ayında bir önceki 2008
yılının aynı dönemine göre aylık ortalama işsizlik
artışının 1 milyon kişi olduğu açıklıyor!
Konfederasyonu'nun 'İşgücü Piyasası
Bülteni', 2009'un ilk 10 ayında bir önceki 2008
yılının aynı dönemine göre aylık ortalama işsizlik
artışının 1 milyon kişi olduğu açıklıyor!
Merkez Bankası tarafından 2010 yılbaşı öncesi
yayımlanan Finansal İstikrar Raporu'na göre, 2009 yılının ilk
9 ayında hane halkının borçları yüzde 8.7 oranında
büyürken, hane halkının toplam gelirleri içinde
borçlarının miktarı yüzde 5.6 oranında arttı!
yayımlanan Finansal İstikrar Raporu'na göre, 2009 yılının ilk
9 ayında hane halkının borçları yüzde 8.7 oranında
büyürken, hane halkının toplam gelirleri içinde
borçlarının miktarı yüzde 5.6 oranında arttı!
Sosyal Güvenlik Kurumu istatistiklerine göre
esnaf borç batağında yüzüyor. 2 milyon 226 bin 797
esnafın 1 milyon 669 bin 130'unun sigorta ve prim borcu bulunuyor.
SGK'nin esnaftan alacağı ise 23 milyar 508 milyon lira
civarında!
esnaf borç batağında yüzüyor. 2 milyon 226 bin 797
esnafın 1 milyon 669 bin 130'unun sigorta ve prim borcu bulunuyor.
SGK'nin esnaftan alacağı ise 23 milyar 508 milyon lira
civarında!
Konutta sorunlu krediler krizin etkisiyle tırmanmaya
başladı. 2007 yılında 5 bin 257 kişi konut kredisini ödeyemezken bu
sayı 2008'de 9 bin 848, Kasım 2009'da 18 bin 124 kişiye
ulaştı!
başladı. 2007 yılında 5 bin 257 kişi konut kredisini ödeyemezken bu
sayı 2008'de 9 bin 848, Kasım 2009'da 18 bin 124 kişiye
ulaştı!
Krizin başlangıcından beri tekstil başta olmak
üzere sanayide sorunlar yaşayan Denizli'de aktif nüfusun
üçte ikisinin icralık olurken, kente 150 bine yakın icra
dosyası var!
üzere sanayide sorunlar yaşayan Denizli'de aktif nüfusun
üçte ikisinin icralık olurken, kente 150 bine yakın icra
dosyası var!
Nihayet Ekonomik kriz sosyal
çöküntüye de neden oldu; Çorum'da 2010
yılının ilk iki haftasında 5 kişi intihara kalkıştı. Bunlardan
4'ü yaşamını yitirdi!
çöküntüye de neden oldu; Çorum'da 2010
yılının ilk iki haftasında 5 kişi intihara kalkıştı. Bunlardan
4'ü yaşamını yitirdi!
AKP "DEDİKLERİ"!
Tam da bu tabloda "Kriz teğet geçti"
diyor AKP (ve Erdoğan); "Hayır" diyenlere de
celalleniyor!
diyor AKP (ve Erdoğan); "Hayır" diyenlere de
celalleniyor!
Hem de ne celallenme; AKP (ve Erdoğan) kendine
"Hayır" diyenleri "Darbecilik"le/
"Ergenokonculuk"la "suçlayıp"/ "terbiye
etmeye"/ "ıslaha" gayret ediyor!
"Hayır" diyenleri "Darbecilik"le/
"Ergenokonculuk"la "suçlayıp"/ "terbiye
etmeye"/ "ıslaha" gayret ediyor!
AKP (ve Erdoğan)'dan "demokrasi"
bekleyenlerin kafası karıştıkça karışırken; Necmiye Alpay gibi,
"Kişisel olarak, AKP'nin üzerinde 'F tipi' bir
vesayetin (baskının değil, vesayetin) varlığından emin değilim. Ama
yokluğundan da emin değilim. Başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere
yöneticileri ne kadar karizmatik olurlarsa olsunlar, biat
kültüründen uzaklıklarına kefil olunabilir gibi gelmiyor
bana, tıpkı o kültüre bağlılıklarına da kefil olunamayacağı
gibi. Oysa her iki yönde de kesin hükümlerle konuşan yazarlar
var ve benim bu konudaki itirazım bu kesin
hükümlülüğedir," türünden
"ebelep-gübelep" laf salatalarıyla gerçeğe
"es" geçmeye özel önem veriyorlar!
bekleyenlerin kafası karıştıkça karışırken; Necmiye Alpay gibi,
"Kişisel olarak, AKP'nin üzerinde 'F tipi' bir
vesayetin (baskının değil, vesayetin) varlığından emin değilim. Ama
yokluğundan da emin değilim. Başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere
yöneticileri ne kadar karizmatik olurlarsa olsunlar, biat
kültüründen uzaklıklarına kefil olunabilir gibi gelmiyor
bana, tıpkı o kültüre bağlılıklarına da kefil olunamayacağı
gibi. Oysa her iki yönde de kesin hükümlerle konuşan yazarlar
var ve benim bu konudaki itirazım bu kesin
hükümlülüğedir," türünden
"ebelep-gübelep" laf salatalarıyla gerçeğe
"es" geçmeye özel önem veriyorlar!
Oysa Salih El Kallab'ın, "ABD'nin
kararıyla olmasa da teşvikiyle ortaya çıktığı da gözardı
edilemez,"[31] vurgusuyla
betimlenen AKP; neo-liberalizmin seçeneğidir; demokratlığı da
olanaksızdır!
kararıyla olmasa da teşvikiyle ortaya çıktığı da gözardı
edilemez,"[31] vurgusuyla
betimlenen AKP; neo-liberalizmin seçeneğidir; demokratlığı da
olanaksızdır!
Bu bağlamda, "AKP'ye şüpheci
yaklaşmalı," diyen Mısırlı sosyolog Dr. Saadettin İbrahim
hiç de haksız değildir; ayrıca da Kai Strittmatter'in
deyişiyle "Eleştiriye tahammülü olmayan, popülizme
başvuran ve partisini tek başına yöneten Tayip Erdoğan 4.
Murat'ı andırmaktadır." size="2">[32]
yaklaşmalı," diyen Mısırlı sosyolog Dr. Saadettin İbrahim
hiç de haksız değildir; ayrıca da Kai Strittmatter'in
deyişiyle "Eleştiriye tahammülü olmayan, popülizme
başvuran ve partisini tek başına yöneten Tayip Erdoğan 4.
Murat'ı andırmaktadır." size="2">[32]
Evet; Fethullah Gülen vaftizli AKP (ve Erdoğan),
yalan, manipülasyon ve takiyedir!
yalan, manipülasyon ve takiyedir!
Örneğin liberal Cengiz Aktar bile, "AKP bizi
aldatmadı, ama nefesleri bu kadarmış," derken; Yıldırım
Türker de ekliyor: "AKP'li takiyeciler, demokrat taklidi
yapıyorlardı."
aldatmadı, ama nefesleri bu kadarmış," derken; Yıldırım
Türker de ekliyor: "AKP'li takiyeciler, demokrat taklidi
yapıyorlardı."
Liberallerin ve en İslâmcı muhafazakârı,
İslâmcı muhafazakârların en liberali AKP (ve Erdoğan) ne
özgürlükçü ne de demokrattır!
İslâmcı muhafazakârların en liberali AKP (ve Erdoğan) ne
özgürlükçü ne de demokrattır!
ERDOĞAN'IN DEDİKLERİ
29 Mayıs 2004'te
Oxford Üniversitesinde konuşurken
Oxford Üniversitesinde konuşurken
"İslâm ile
laikliği yan yana tanım olarak getirmek yanlış olur. Kişiler laik
olmaz."
laikliği yan yana tanım olarak getirmek yanlış olur. Kişiler laik
olmaz."
22 Ağustos 2001'de
Akşam gazetesine verdiği demeç
Akşam gazetesine verdiği demeç
"Asıl itibarıyla
laiklik bir sistemdir ve fertlerin değil, devletin laikliği söz
konusudur."
laiklik bir sistemdir ve fertlerin değil, devletin laikliği söz
konusudur."
2005 Haziran'ında
Beyrut'tan uçakla İstanbul'a dönerken
Beyrut'tan uçakla İstanbul'a dönerken
"Türban
sorununu nihai kertede aşmak için referanduma gidilmesi gereği
de zaman zaman kendi düşünce dünyama giriyor. Tabii, bunun
taymingi (zamanlama) önemli."
sorununu nihai kertede aşmak için referanduma gidilmesi gereği
de zaman zaman kendi düşünce dünyama giriyor. Tabii, bunun
taymingi (zamanlama) önemli."
2004 yılı Ocak ayında
New York'ta yaptığı konuşma
New York'ta yaptığı konuşma
" size="1">Başörtüsü, yüzde 98'i
Müslüman olan Türkiye'de gerek millet ve gerekse
kurumların ortak sorunu."
Müslüman olan Türkiye'de gerek millet ve gerekse
kurumların ortak sorunu."
2005 yılı
Haziran'ında CNN'e verdiği demeç
Haziran'ında CNN'e verdiği demeç
"Burada
(ABD'de) o özgürlük anlayışı var. Ama ülkemde
yok. Biraz daha bu işin çilesini çekeceğiz gibime geliyor.
Ama inanıyorum ki eninde sonunda hak yerini
bulacaktır."
(ABD'de) o özgürlük anlayışı var. Ama ülkemde
yok. Biraz daha bu işin çilesini çekeceğiz gibime geliyor.
Ama inanıyorum ki eninde sonunda hak yerini
bulacaktır."
2005 yılı Haziran
ayında AB büyükelçileri'ne hitap ederken
ayında AB büyükelçileri'ne hitap ederken
"(İnanç
özgürlüğü) Bu sorunu sadece azınlıktaki
gayrimüslümler değil çoğunluktaki Müslüman
kesim de çekiyor. (Türban sorununu) Bu sorunu bizzat ben
yaşıyorum. Eşim başörtülü. Eşim Başbakanlık
Konutu'nda takabiliyor, karşıda (Cumhurbaşkanlığı'nı
işaret ederek) takamıyor."
özgürlüğü) Bu sorunu sadece azınlıktaki
gayrimüslümler değil çoğunluktaki Müslüman
kesim de çekiyor. (Türban sorununu) Bu sorunu bizzat ben
yaşıyorum. Eşim başörtülü. Eşim Başbakanlık
Konutu'nda takabiliyor, karşıda (Cumhurbaşkanlığı'nı
işaret ederek) takamıyor."
2005 Kasım'ında
Danimarka'da yaptığı açıklama
Danimarka'da yaptığı açıklama
" size="1">(Başörtüsü yasağı) bana göre din ve vicdan
özgürlüğünün, eğitim
özgürlüğünün kısıtlanmasıdır.
AİHM'nin son kararı var. Ben bu kararlara şaşıyorum. Mahkemenin
de bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme
hakkı din ulemasınındır."
özgürlüğünün, eğitim
özgürlüğünün kısıtlanmasıdır.
AİHM'nin son kararı var. Ben bu kararlara şaşıyorum. Mahkemenin
de bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme
hakkı din ulemasınındır."
2006 Şubat'ında
Mersin'de Danıştay 2. Dairesi'nin türban yasağını
onaylayan kararını değerlendirirken
Mersin'de Danıştay 2. Dairesi'nin türban yasağını
onaylayan kararını değerlendirirken
"Türkiye'de
din ve vicdan özgürlüğünü kimsenin kısıtlamaya
hakkı yoktur. Bu ülkenin bir başbakanı olarak, evladı olarak
doğrusu kınıyorum. Herkes yerini belirlemek zorunda. Biz gerilim
olmasını istemiyoruz. Birileri nemalanmasın diye
sabrediyoruz."
din ve vicdan özgürlüğünü kimsenin kısıtlamaya
hakkı yoktur. Bu ülkenin bir başbakanı olarak, evladı olarak
doğrusu kınıyorum. Herkes yerini belirlemek zorunda. Biz gerilim
olmasını istemiyoruz. Birileri nemalanmasın diye
sabrediyoruz."
Şubat 2008 tarihinde
ATV'nin canlı yayınında soruları yanıtlarken
ATV'nin canlı yayınında soruları yanıtlarken
"Beş yıl
başörtüsü konusunda ses çıkarmadık. Hep sabır
sabır dedik. Din İşleri Yüksek Kurulu 1980'de
Kur'an-ı Kerim'den bir ayeti alıyor şöyle diyor:
Cenab-ı Hak bu ayeti ile celile ile cahiliye devrinin bu âdetini
kesinlikle yasaklamış. Müslüman kadınların
başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını,
boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine
salmalarını emretmiştir."
başörtüsü konusunda ses çıkarmadık. Hep sabır
sabır dedik. Din İşleri Yüksek Kurulu 1980'de
Kur'an-ı Kerim'den bir ayeti alıyor şöyle diyor:
Cenab-ı Hak bu ayeti ile celile ile cahiliye devrinin bu âdetini
kesinlikle yasaklamış. Müslüman kadınların
başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını,
boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine
salmalarını emretmiştir."
AKP (ve Erdoğan) ceberut bir zorbalıktır!
Örnek mi? Çoook!
Recep Tayyip Erdoğan'ın memleketi Rize'ye
yaptığı ziyaret sırasında yolu ulaşıma kapattıkları
gerekçesiyle Başbakanlık korumaları ile tartıştıktan sonra
gözaltına alınan 35 yaşındaki Şenol Topçu tutuklandı.
yaptığı ziyaret sırasında yolu ulaşıma kapattıkları
gerekçesiyle Başbakanlık korumaları ile tartıştıktan sonra
gözaltına alınan 35 yaşındaki Şenol Topçu tutuklandı.
BİR KAÇ ÖRNEK!
26 Eylül
2003
2003
Erdoğan'a soru
sormaya çalışan gazeteci Musa Ağacık'a koruma tekme
attı.
sormaya çalışan gazeteci Musa Ağacık'a koruma tekme
attı.
29 Ağustos
2005
2005
İstanbul E-5 yolunda
şerit değiştirmeyen minibüs şoförü Ayhan Özgür
korumalarca dövüldü.
şerit değiştirmeyen minibüs şoförü Ayhan Özgür
korumalarca dövüldü.
11 Şubat
2006
2006
Erdoğan Mersin'de
kendisini eleştiren bir çiftçiye "Hadi ananı da al
git buradan lan!" diyerek hakaret etmiş, çiftçi Kemal
Öncel gözaltına alınmıştı.
kendisini eleştiren bir çiftçiye "Hadi ananı da al
git buradan lan!" diyerek hakaret etmiş, çiftçi Kemal
Öncel gözaltına alınmıştı.
11 Eylül
2006
2006
Erdoğan'ın yeğeni
Ali Erdoğan ile üç arkadaşı, Söğüt'teki
Ertuğrul Gazi'yi anma töreninde başbakanı protesto edenlerle
kavga etti.
Ali Erdoğan ile üç arkadaşı, Söğüt'teki
Ertuğrul Gazi'yi anma töreninde başbakanı protesto edenlerle
kavga etti.
26 Nisan 2007
Erdoğan'ın Niğde
mitingini izleyen gazetecilerin olduğu minibüs başbakanlık
korumalarınca durdurularak minibüs şoförüne silah
çekilmişti.
mitingini izleyen gazetecilerin olduğu minibüs başbakanlık
korumalarınca durdurularak minibüs şoförüne silah
çekilmişti.
3 Mayıs 2008
Erdoğan Tuzla Selah
Tersanesi'nin açılışına katıldığında protestocu
işçiler yaka paça gözaltına alınmıştı.
Tersanesi'nin açılışına katıldığında protestocu
işçiler yaka paça gözaltına alınmıştı.
11 Mayıs
2008
2008
Antalya'yı ziyaret
eden Başbakan Erdoğan'ın korumaları, "65 yaşında
emeklilik getirdiniz, bizi üç kuruşa mahkûm
ettiniz" diye bağıran Ertuğrul Sağlam isimli vatandaşı
sürükleyerek koruma aracına bindirdi ve
dövdü.
eden Başbakan Erdoğan'ın korumaları, "65 yaşında
emeklilik getirdiniz, bizi üç kuruşa mahkûm
ettiniz" diye bağıran Ertuğrul Sağlam isimli vatandaşı
sürükleyerek koruma aracına bindirdi ve
dövdü.
Lafı uzatmadan diyeceğimizi diyelim: "Anadolu
Kaplanları" denen yeni zenginlerin siyasi temsilcisi AKP,
Kemalistlerin (ve bürokrasinin) anti-demokratik uygulamalarının halkta
yarattığı bezginlikten de yararlanarak, halkın en güvendiği
kurumların başında gelen TSK'yi köşeye sıkıştırmaya
başladı.
Kaplanları" denen yeni zenginlerin siyasi temsilcisi AKP,
Kemalistlerin (ve bürokrasinin) anti-demokratik uygulamalarının halkta
yarattığı bezginlikten de yararlanarak, halkın en güvendiği
kurumların başında gelen TSK'yi köşeye sıkıştırmaya
başladı.
AKP ordunun açıklarını bulup ortaya
çıkardıkça, yalnızca ordu ile pazarlık
gücünü güçlendirmektedir. Çünkü
AKP bir sistem partisidir ve sistemin en güçlü koruma
gücünü saf dışı etmesi beklenmemelidir.
çıkardıkça, yalnızca ordu ile pazarlık
gücünü güçlendirmektedir. Çünkü
AKP bir sistem partisidir ve sistemin en güçlü koruma
gücünü saf dışı etmesi beklenmemelidir.
Liberaller, askeri vesayet rejiminin sona
erdirilmesinden söz ediyorlar. Ve bunun için başta Kürtler
olmak üzere, Müslümanlar, Aleviler ve solcuların AKP ile
ittifak yapmalarını istiyorlar.
erdirilmesinden söz ediyorlar. Ve bunun için başta Kürtler
olmak üzere, Müslümanlar, Aleviler ve solcuların AKP ile
ittifak yapmalarını istiyorlar.
Silahlı güçler, (ordu ve polis) esas olarak
sistemi korumak için vardırlar. Sistemin düşmanları dış
düşmandan çok, iç düşmandır. Ordunun iç
düşmana karşı geliştirdiği savaş planları liberalleri hayretler
içinde bırakmaktadır. O kozmik odalarda Kürtlere ve
sosyalistlere karşı hazırlanmış çok ayrıntılı savaş planları
vardır ama AKP o planları açıklamaz. Çünkü AKP
esas olarak o egemenlerin cephesindendir.
sistemi korumak için vardırlar. Sistemin düşmanları dış
düşmandan çok, iç düşmandır. Ordunun iç
düşmana karşı geliştirdiği savaş planları liberalleri hayretler
içinde bırakmaktadır. O kozmik odalarda Kürtlere ve
sosyalistlere karşı hazırlanmış çok ayrıntılı savaş planları
vardır ama AKP o planları açıklamaz. Çünkü AKP
esas olarak o egemenlerin cephesindendir.
AKP'nin o cepheden olduğunu anlamak için
bir iki örnek yeter. Birinci örnek, 1 Mayıs İstanbul, ikinci
örnek, Tekel işçileri, üçüncü örnek,
BDP'ye yapılan operasyonlar. İşçilere 1 Mayısta ve
Ankara'da yapılanların, Kürtlere yapılan operasyonların diğer
hükümetler zamanında yapılanlarla farkı var mı?
bir iki örnek yeter. Birinci örnek, 1 Mayıs İstanbul, ikinci
örnek, Tekel işçileri, üçüncü örnek,
BDP'ye yapılan operasyonlar. İşçilere 1 Mayısta ve
Ankara'da yapılanların, Kürtlere yapılan operasyonların diğer
hükümetler zamanında yapılanlarla farkı var mı?
Liberallere sormak gerekir; siz 1 Mayısta o tazyikli
suları, o gaz bombalarını yiyen işçilerin yerinde olsanız AKP ile
ittifak yapar mısınız? Siz kış günü Ankara'da suya
dökülseniz, iki ay soğukta ekmeğiniz için direnseniz,
Başbakan size başkalarının hakkını çalıyormuşsunuz gibi
davranıp, "Ben kimseye yetim hakkı yedirmem," dese, AKP ile
yinede ittifak yapmayı savunur musunuz?
suları, o gaz bombalarını yiyen işçilerin yerinde olsanız AKP ile
ittifak yapar mısınız? Siz kış günü Ankara'da suya
dökülseniz, iki ay soğukta ekmeğiniz için direnseniz,
Başbakan size başkalarının hakkını çalıyormuşsunuz gibi
davranıp, "Ben kimseye yetim hakkı yedirmem," dese, AKP ile
yinede ittifak yapmayı savunur musunuz?
Sizin çocuğunuz hayvan otlatırken kışladan
atılan havan topu ile öldürülse, dağdakine "Dağdan
inin ovada politika yapın" deseler, ama ovada politika yapan
seçtiğiniz belediye başkanınız tutuklansa, her gün 25-30
parti üyeniz "Terörist" diye tutuklansa yine AKP ile
ittifakı savunur musunuz? Yirmi beş yıl savaşırken muhatap
aldıklarını, barış için muhatap almayız deseler, siz yine de AKP
ile ittifak yapmayı savunur musunuz?
atılan havan topu ile öldürülse, dağdakine "Dağdan
inin ovada politika yapın" deseler, ama ovada politika yapan
seçtiğiniz belediye başkanınız tutuklansa, her gün 25-30
parti üyeniz "Terörist" diye tutuklansa yine AKP ile
ittifakı savunur musunuz? Yirmi beş yıl savaşırken muhatap
aldıklarını, barış için muhatap almayız deseler, siz yine de AKP
ile ittifak yapmayı savunur musunuz?
Bize sorarsanız, biz ittifak yapmayız,
yapmayacağız!
yapmayacağız!
Biz, 1980 öncesi "Faşist yuvalar
dağıtılsın, kontrgerilla dağıtılsın" diyor ve bunun için
mücadele ediyorduk. Bunu söylerken o günün
hükümeti ile ittifak yapmak aklımızın ucundan geçmedi. Bu
gün de "Kontrgerilla dağıtılsın!" "Kapitalist
askeri vesayet kalksın!" diyoruz…
dağıtılsın, kontrgerilla dağıtılsın" diyor ve bunun için
mücadele ediyorduk. Bunu söylerken o günün
hükümeti ile ittifak yapmak aklımızın ucundan geçmedi. Bu
gün de "Kontrgerilla dağıtılsın!" "Kapitalist
askeri vesayet kalksın!" diyoruz…
Bunun için AKP ile ittifak yapmaya değil, bunun
gerçekleşmesi için mücadele etmeye gerek var.
Çünkü AKP de "O" cephede ve bizim yanımızda
değil, karşımızda. Bu ülkede askeri vesayet kalkacaksa, bu
ülkeye barış gelecekse, bu ülkede demokratik haklar
genişleyecekse, bu yalnızca Türk ve Kürt halklarının
mücadelesi ile olacaktır…
gerçekleşmesi için mücadele etmeye gerek var.
Çünkü AKP de "O" cephede ve bizim yanımızda
değil, karşımızda. Bu ülkede askeri vesayet kalkacaksa, bu
ülkeye barış gelecekse, bu ülkede demokratik haklar
genişleyecekse, bu yalnızca Türk ve Kürt halklarının
mücadelesi ile olacaktır…
"DERİN (DENİLEN) DEVLET"E KARŞI
"MÜCADELE" (Mİ?)
"MÜCADELE" (Mİ?)
AKP, "Derin (denilen) Devlet"e karşı
"mücadele" mi veriyor?
"mücadele" mi veriyor?
"Kozmik Oda"ya bile girildi mi?
Öncelikle "Derin (denilen) Devlet"
eksenli meseleler, "raison d'état"sıyla
AKP'yi de içerir ve bir burjuva partisi olarak da
aşar…
eksenli meseleler, "raison d'état"sıyla
AKP'yi de içerir ve bir burjuva partisi olarak da
aşar…
Ya "demokrasi",
"demokratikleşme" mi?
"demokratikleşme" mi?
Örneğin "Kozmik Oda"ya bir devlet
görevlisinin değil, halkın girmesi demokrasiyi getirir!
görevlisinin değil, halkın girmesi demokrasiyi getirir!
Başka türlüsü "demokrasi"
değil, egemenler arası pazarlıktır; asla ötesi değil…
değil, egemenler arası pazarlıktır; asla ötesi değil…
"Mesela" mı diyorsunuz? Emniyet,
istihbarat, hatta yargı, "Balyoz"/ "Ergenekon" vb.
operasyonlarından sürekli bilgi sızdırırken, "Kozmik
Oda"dan tek bir bilginin sızmamasına ne dersiniz?
istihbarat, hatta yargı, "Balyoz"/ "Ergenekon" vb.
operasyonlarından sürekli bilgi sızdırırken, "Kozmik
Oda"dan tek bir bilginin sızmamasına ne dersiniz?
İyi de "Bir devir kapanıyor. Diriliğini
iç düşman üreterek ve bunlara karşı yılmadan
savaşmaktan alan bir devlet düzeninden çıkışın sancıları,
karmaşası yaşanıyor." "Silahlı Kuvvetler siyasal parti olma
niteliğini yitirdikçe, 'istismar etme', 'etkileme
ve yönlendirme', 'rahatsız etme' kapasitelerini
kaybettikçe, Türkiye toplumu da demokratikleşme yolunda
ilerleyecektir," diyen Ahmet İnsel'in (ve benzerlerinin)
maruzatlarına gelince; demokrasi ve demokratikleşme bu denli
"tedrici" ve "düzen içi" değildir,
olamaz ve AKP "etkinliği" kapsamında da ele
alınmamalıdır…
iç düşman üreterek ve bunlara karşı yılmadan
savaşmaktan alan bir devlet düzeninden çıkışın sancıları,
karmaşası yaşanıyor." "Silahlı Kuvvetler siyasal parti olma
niteliğini yitirdikçe, 'istismar etme', 'etkileme
ve yönlendirme', 'rahatsız etme' kapasitelerini
kaybettikçe, Türkiye toplumu da demokratikleşme yolunda
ilerleyecektir," diyen Ahmet İnsel'in (ve benzerlerinin)
maruzatlarına gelince; demokrasi ve demokratikleşme bu denli
"tedrici" ve "düzen içi" değildir,
olamaz ve AKP "etkinliği" kapsamında da ele
alınmamalıdır…
Yeri geldi anımsatalım: "Ergenekon söylemi
çerçevesinde, 'militarizme karşı demokrasi
mücadelesi' soylu kisvesi altında, otoriter siyasetlere nasıl
mazeret bulunduğu"[33]
unutulmamalı; yani "Ergenekon söylemi çerçevesinde,
otoriter bir siyaset anlayışı ve uygulamasına mazeret
bulunuyor…
çerçevesinde, 'militarizme karşı demokrasi
mücadelesi' soylu kisvesi altında, otoriter siyasetlere nasıl
mazeret bulunduğu"[33]
unutulmamalı; yani "Ergenekon söylemi çerçevesinde,
otoriter bir siyaset anlayışı ve uygulamasına mazeret
bulunuyor…
Bakın, işçi, emekçinin hak arama
eylemleri bile gelip, provokasyona dayandı. Ankara Valisi, Tekel
işçilerine karşı uygulanan, insanlık dışı sindirme
önlemlerini, 'provokasyon' mazeretine sığınarak
savuşturma yoluna gitti.
eylemleri bile gelip, provokasyona dayandı. Ankara Valisi, Tekel
işçilerine karşı uygulanan, insanlık dışı sindirme
önlemlerini, 'provokasyon' mazeretine sığınarak
savuşturma yoluna gitti.
Tüm otoriter rejimler, sistemler ve iktidarlar,
kendilerine karşı çıkan herkesi, her şeyi, ihanet, hıyanet,
provokasyon olarak kestirip atarlar. Hep birileri, ihanet içindedir,
olmayanlar 'gaflet ve delalet' içinde kötü
emelli birilerine alet oluyorlardır, bu nedenle her tür yöntemle
sindirilmeyi, susturulmayı hak ederler. Bu uğurda kesilen parmaklar
acımaz!
kendilerine karşı çıkan herkesi, her şeyi, ihanet, hıyanet,
provokasyon olarak kestirip atarlar. Hep birileri, ihanet içindedir,
olmayanlar 'gaflet ve delalet' içinde kötü
emelli birilerine alet oluyorlardır, bu nedenle her tür yöntemle
sindirilmeyi, susturulmayı hak ederler. Bu uğurda kesilen parmaklar
acımaz!
Bakın, Kürt meselesi de aynı
çerçeveye oturmadı mı? Reşadiye olayında, parmaklar
Ergenekon'u gösterdi. Olmadı, 'Derin devlet'e
karşı, 'derin PKK' provokasyonundan bahsedildi. Oysa, durum
gayet net; iktidarın Kürt açılımına aklı yatmayanlar, kendi
bulundukları yerden tepki gösteriyor..." size="2">[34]
çerçeveye oturmadı mı? Reşadiye olayında, parmaklar
Ergenekon'u gösterdi. Olmadı, 'Derin devlet'e
karşı, 'derin PKK' provokasyonundan bahsedildi. Oysa, durum
gayet net; iktidarın Kürt açılımına aklı yatmayanlar, kendi
bulundukları yerden tepki gösteriyor..." size="2">[34]
Tüm bu ve benzerleri, "demokrasi"/
"demokratikleşme" adına kabul edilebilir mi?
"demokratikleşme" adına kabul edilebilir mi?
Ederseniz; "Taraf"çılar sizi
"demokrat"; yok etmezseniz "darbeci/ Ergenekon"cu
ilan ederler…
"demokrat"; yok etmezseniz "darbeci/ Ergenekon"cu
ilan ederler…
Aslı sorulursa bu, hep kendine yontmak isteyen
nalıncı keseri mantık(sızlığ)ıdır; tıpkı AKP'nin bir
"kapana" dönüştürdüğü "Kürt
Açılımı"; yok pardon "Milli Birlik Projesi"
gibi…
nalıncı keseri mantık(sızlığ)ıdır; tıpkı AKP'nin bir
"kapana" dönüştürdüğü "Kürt
Açılımı"; yok pardon "Milli Birlik Projesi"
gibi…
AKP "KAPANI" = "MİLLİ BİRLİK
PROJESİ"
PROJESİ"
AKP ile liberallerin ve de AB'nin size="2">[35] zırvalarına değinmeden önce,
açık açık belirtelim: "Bugün Kürtler ve
Kürdistan, Ortadoğu'nun ortasında bölünmüş,
parçalanmış ve paylaşılmış olarak varlık mücadelesi,
yaşam mücadelesi vermektedir. Herkes için doğal olan haklar,
insanın insan olmaktan dolayı sahip olduğu haklar Kürtler için
yasaktır,"[36] diyen İsmail
Beşikçi'nin ifadesi "Kürt Sorunu"nun da ne
demek olduğunun en net izahıdır…
açık açık belirtelim: "Bugün Kürtler ve
Kürdistan, Ortadoğu'nun ortasında bölünmüş,
parçalanmış ve paylaşılmış olarak varlık mücadelesi,
yaşam mücadelesi vermektedir. Herkes için doğal olan haklar,
insanın insan olmaktan dolayı sahip olduğu haklar Kürtler için
yasaktır,"[36] diyen İsmail
Beşikçi'nin ifadesi "Kürt Sorunu"nun da ne
demek olduğunun en net izahıdır…
Ulaşılan koordinatlarda bir kez daha kanıtlandığı
üzere, "Kürtlerin yanı sıra ilerici, demokrat, sosyalist
çevrelerde büyük umut yaratan 'açılım'
süreci, bugün derin bir kriz içinde. Bunun nedenini
anlayabilmek için 'açılım' adıyla anılan
sürecin kendisinin doğasını doğru kavramak gerekiyor. AKP
hükümetinin TSK desteğiyle yürütülen
'açılım' politikası, esas olarak Türkiye
Kürtlerine değil Irak Kürtlerine, daha yalın biçimde
söyleyecek olursak Barzani yönetimine bir açılımdır.
Türkiye burjuvazisi ve devleti, ABD'nin himmetiyle, Barzani
politikasını değiştirdi, onun yönettiği bölgeyi ekonomik,
politik ve askeri olarak himayesine almaya yöneldi.
üzere, "Kürtlerin yanı sıra ilerici, demokrat, sosyalist
çevrelerde büyük umut yaratan 'açılım'
süreci, bugün derin bir kriz içinde. Bunun nedenini
anlayabilmek için 'açılım' adıyla anılan
sürecin kendisinin doğasını doğru kavramak gerekiyor. AKP
hükümetinin TSK desteğiyle yürütülen
'açılım' politikası, esas olarak Türkiye
Kürtlerine değil Irak Kürtlerine, daha yalın biçimde
söyleyecek olursak Barzani yönetimine bir açılımdır.
Türkiye burjuvazisi ve devleti, ABD'nin himmetiyle, Barzani
politikasını değiştirdi, onun yönettiği bölgeyi ekonomik,
politik ve askeri olarak himayesine almaya yöneldi.
Türkiye'de 'açılım' diye
anılan süreç, bu yeni yönelişin türevidir. Amacı,
Kürt savaşının bu yeni ilişki önünde bir engel olarak
yükselmesini önlemek... Daha açık şekilde söylenecek
olursa, 'açılım'ın Türkiye içindeki
ayağının amacı, Kürt sorununu değil Kürt hareketini
çözmektir. Bunun için de bir dizi yöntemle,
Türkiye'nin Kürtleri AKP saflarına, AKP olmazsa Barzani
saflarına kazandırılmak isteniyor. 'Açılım'
sürecinin bugün içine girdiği krizin kilometre taşlarını
incelemeye yerimiz yok. Ama sonuç şu: 'Açılım',
Kürt halkı Barzanicileşmeyi reddettiği için krize
girdi."[37]
anılan süreç, bu yeni yönelişin türevidir. Amacı,
Kürt savaşının bu yeni ilişki önünde bir engel olarak
yükselmesini önlemek... Daha açık şekilde söylenecek
olursa, 'açılım'ın Türkiye içindeki
ayağının amacı, Kürt sorununu değil Kürt hareketini
çözmektir. Bunun için de bir dizi yöntemle,
Türkiye'nin Kürtleri AKP saflarına, AKP olmazsa Barzani
saflarına kazandırılmak isteniyor. 'Açılım'
sürecinin bugün içine girdiği krizin kilometre taşlarını
incelemeye yerimiz yok. Ama sonuç şu: 'Açılım',
Kürt halkı Barzanicileşmeyi reddettiği için krize
girdi."[37]
"Misak-ı Millici" AKP'nin, ABD
patentli "kapanı" Kürt muhalefet ve itirazını tasfiye
ederek, ehlileştirip, düzen içileştirme
girişimidir…
patentli "kapanı" Kürt muhalefet ve itirazını tasfiye
ederek, ehlileştirip, düzen içileştirme
girişimidir…
Mustafa Erdoğan'ın da ifadesiyle,
"Aslında AKP, Kürt açılımıyla, Kürtleri
AKP'lileştirmeyi kastediyor. Kürtlere bazı rahatlamalar
sağlayıp onları AKP kanalıyla sisteme entegre etmeye
çalışıyor."
"Aslında AKP, Kürt açılımıyla, Kürtleri
AKP'lileştirmeyi kastediyor. Kürtlere bazı rahatlamalar
sağlayıp onları AKP kanalıyla sisteme entegre etmeye
çalışıyor."
Zaten AKP'nin ne yapmak istediği de, çok
net ve açıktır; "çözüm" adına
çözümsüzlüktür!
net ve açıktır; "çözüm" adına
çözümsüzlüktür!
AKP Tanıtım ve Medya Başkanlığı,
"açılım"ı halka anlatmak için, 'Soruları
ve Cevaplarıyla Demokratik Açılım Süreci' başlıklı
bir kitap bastırarak bütün teşkilâtlarına dağıttı. 30
soruya verilen 30 yanıttan oluşan kitapçığa göre;
"Ölümlerin ve gözyaşının durmasıyla şehitlerimizin
ruhu şad olacak, Öcalan, kesinlikle affedilmeyecek, PKK silah
bırakmadıkça operasyonlar sürecek ve koruculuk sistemi
terör bitene kadar kaldırılmayacak. Kitaptaki bazı sorular ve
yanıtları şöyle:
"açılım"ı halka anlatmak için, 'Soruları
ve Cevaplarıyla Demokratik Açılım Süreci' başlıklı
bir kitap bastırarak bütün teşkilâtlarına dağıttı. 30
soruya verilen 30 yanıttan oluşan kitapçığa göre;
"Ölümlerin ve gözyaşının durmasıyla şehitlerimizin
ruhu şad olacak, Öcalan, kesinlikle affedilmeyecek, PKK silah
bırakmadıkça operasyonlar sürecek ve koruculuk sistemi
terör bitene kadar kaldırılmayacak. Kitaptaki bazı sorular ve
yanıtları şöyle:
"Abdullah Öcalan'ın affı veya yeniden
yargılanması söz konusu mu?
yargılanması söz konusu mu?
- Öcalan'ın affedilmesi veya yeniden
yargılanması kesinlikle söz konusu değildir ve olamaz. Böyle bir
sürecin hukuki olarak gerçekleşmesi de mümkün
değildir.
yargılanması kesinlikle söz konusu değildir ve olamaz. Böyle bir
sürecin hukuki olarak gerçekleşmesi de mümkün
değildir.
"Açılım terör
örgütüne verilen bir taviz midir?
örgütüne verilen bir taviz midir?
- AKP Hükümeti hiçbir illegal yapı ve
oluşuma asla taviz vermez.
oluşuma asla taviz vermez.
"Sürece rağmen terör devam ederse ne
olacak?
olacak?
- Dünyanın hiçbir yerinde size silahla
saldıranlara siz çiçek buketleri ile karşılık veremezsiniz.
Kısa vadede silaha karşı silahla mücadele edilir. Ancak hiçbir
zaman silahla kesin ve kalıcı çözüm elde
edilememiştir.
saldıranlara siz çiçek buketleri ile karşılık veremezsiniz.
Kısa vadede silaha karşı silahla mücadele edilir. Ancak hiçbir
zaman silahla kesin ve kalıcı çözüm elde
edilememiştir.
"Koruculuk sistemi ne olacak?
- Terör devam ettiği sürece koruculuğun
ortadan kaldırılması söz konusu olamaz.
ortadan kaldırılması söz konusu olamaz.
Açılım sonucunda referandum yapılacak
mı?
mı?
- Hayır. Çünkü temel hak ve
özgürlükler referandum konusu olamaz."
özgürlükler referandum konusu olamaz."
Evet, AKP tam da bunları yapmak istiyor!
İyi de bunları yapmak isteyen AKP, bunları yapıyor
diye neden "demokrat" ilan edilsin ki?
diye neden "demokrat" ilan edilsin ki?
Kaldı ki Avrasya Kamuoyu Araştırmaları
Merkezi'nin araştırmasına göre Kürtler, AKP'nin
'açılım' konusunda samimi olmadığını
düşünüyor. "Açılım süreci"nde
Kürtlerin yüzde 67.5'i AKP'nin samimi olmadığına
inanıyorken, yüzde 13.3'ü de kararsız olduğunu ifade
ettiler.
Merkezi'nin araştırmasına göre Kürtler, AKP'nin
'açılım' konusunda samimi olmadığını
düşünüyor. "Açılım süreci"nde
Kürtlerin yüzde 67.5'i AKP'nin samimi olmadığına
inanıyorken, yüzde 13.3'ü de kararsız olduğunu ifade
ettiler.
Örnek oluşturması nedeniyle AKP
sözcülerinin "çocuk eylemciler" konusunda
iktidarın alacağı önlemlere ilişkin söylemini
anımsayalım.
sözcülerinin "çocuk eylemciler" konusunda
iktidarın alacağı önlemlere ilişkin söylemini
anımsayalım.
Yaşları 18'in altındaki
"eylemciler" çocuk mahkemelerinde yargılanacaklar, ceza
yasasında değişiklikler yapılacak, cezalarını çocuklara
özel infaz kurumlarında çekeceklerdi.
"eylemciler" çocuk mahkemelerinde yargılanacaklar, ceza
yasasında değişiklikler yapılacak, cezalarını çocuklara
özel infaz kurumlarında çekeceklerdi.
"Demokratik açılım" sözü
ortaya atıldığında alınacağı söylenen ilk önlem çocuk
eylemcilere ilişkin bu düzenlemeleri içeriyordu. Sonra da, ilk
rafa kaldırılan önlem paketi de bu düzenlemeler oldu.
ortaya atıldığında alınacağı söylenen ilk önlem çocuk
eylemcilere ilişkin bu düzenlemeleri içeriyordu. Sonra da, ilk
rafa kaldırılan önlem paketi de bu düzenlemeler oldu.
Ayrıca 16 Ocak 2010'da tarihinde Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek, cezaevleri şartlarını
beğenmeyerek beş mahkûmla birlikte eylem başlatan Abdullah
Öcalan'a, "Orası otel falan değil" diye
seslendi…
Yardımcısı Cemil Çiçek, cezaevleri şartlarını
beğenmeyerek beş mahkûmla birlikte eylem başlatan Abdullah
Öcalan'a, "Orası otel falan değil" diye
seslendi…
Demokratik Açılım çerçevesinde
Öcalan'ın talimatı üzerine Kandil ve Mahmur'dan gelen
'Barış ve Demokratik Çözüm Grubu'
Ankara'da Türkiye Barış Meclisi'nin düzenlediği
konferansa katılan grubun sözcüsü M. Şerif Gençdal,
Ankara'da TBMM'ye de gitmek istedikleri ancak emniyet yetkilileri
tarafından, gitmemeleri yönünde uyarıldıkları belirterek,
"Daha önce gelmek istediğimizde gözaltına alındık. Ancak
eğer imkân verilirse, koşullar uygun olursa Meclis'e gidip
tüm kesimleri ziyaret etmek isteriz" dediler…
Öcalan'ın talimatı üzerine Kandil ve Mahmur'dan gelen
'Barış ve Demokratik Çözüm Grubu'
Ankara'da Türkiye Barış Meclisi'nin düzenlediği
konferansa katılan grubun sözcüsü M. Şerif Gençdal,
Ankara'da TBMM'ye de gitmek istedikleri ancak emniyet yetkilileri
tarafından, gitmemeleri yönünde uyarıldıkları belirterek,
"Daha önce gelmek istediğimizde gözaltına alındık. Ancak
eğer imkân verilirse, koşullar uygun olursa Meclis'e gidip
tüm kesimleri ziyaret etmek isteriz" dediler…
Sonra da Mahmur Mülteci Kampı ile PKK'nin
Kandil'deki askeri kanadından gelen 34 kişinin getirdikleri,
Kürt sorununun çözümü için koşulların yer
aldığı mektupların kaybolduğu belirlendi...
Kandil'deki askeri kanadından gelen 34 kişinin getirdikleri,
Kürt sorununun çözümü için koşulların yer
aldığı mektupların kaybolduğu belirlendi...
Bu ve benzerleri "demokrat" AKP'yi
yeterince deşifre etmiyor mu?
yeterince deşifre etmiyor mu?
Bizce ediyor!
Kaldı ki BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş,
Kongrede Kürtlere "asimilasyonu reddedin, anadilde eğitim
için Milli Eğitim'in kapısına dayanın", annelere de
"kanın durması için askerlik şubesi kapılarına
dayanın" çağrısı yaparken; yaşanandan dersler
çıkartıldığının da ipuçlarını vermektedir…
Kongrede Kürtlere "asimilasyonu reddedin, anadilde eğitim
için Milli Eğitim'in kapısına dayanın", annelere de
"kanın durması için askerlik şubesi kapılarına
dayanın" çağrısı yaparken; yaşanandan dersler
çıkartıldığının da ipuçlarını vermektedir…
Yine BDP Grup Başkanı Nuri Yaman, partisinin belediye
başkanlarına yönelik gözaltı ve tutuklama kararlarının
"demokratik açılım"ın koordinatörü
İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından verildiğini belirterek,
"Atalay kelepçe koordinatörüdür."
"Bir elde kelepçe, diğer elde açılım olmaz,"
diyor.
başkanlarına yönelik gözaltı ve tutuklama kararlarının
"demokratik açılım"ın koordinatörü
İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından verildiğini belirterek,
"Atalay kelepçe koordinatörüdür."
"Bir elde kelepçe, diğer elde açılım olmaz,"
diyor.
İçişleri Bakanı'nın
açıklamalarıyla hükümetin açılımda "yeniden
gaza bastığı" yorumları yapıldığına işaret eden Yaman,
"Hükümet gaza o kadar çok basmış ki,
Emniyet'in elinde gaz bombası kalmamış" diye konuştu.
açıklamalarıyla hükümetin açılımda "yeniden
gaza bastığı" yorumları yapıldığına işaret eden Yaman,
"Hükümet gaza o kadar çok basmış ki,
Emniyet'in elinde gaz bombası kalmamış" diye konuştu.
Ayrıca "AKP'nin askeri vesayetle
mücadelesinin inandırıcı olmadığı"nı belirten BDP Grup
Başkanı Nuri Yaman, AKP hükümetinin Kürt
açılımının inandırıcılığını kaybettiğini belirterek
"Açılım adı altındaki açmazlarının geldiği nokta
şu olmuştur: Kürt açılımı kelepçeye, Roman
açılımı sürgüne, Alevi açılımı da oyalamaya
dönüşmüştür." "Hükümetin
Kürt açılımı, umut pompalamaktan öteye gitmedi,"
dedi.
mücadelesinin inandırıcı olmadığı"nı belirten BDP Grup
Başkanı Nuri Yaman, AKP hükümetinin Kürt
açılımının inandırıcılığını kaybettiğini belirterek
"Açılım adı altındaki açmazlarının geldiği nokta
şu olmuştur: Kürt açılımı kelepçeye, Roman
açılımı sürgüne, Alevi açılımı da oyalamaya
dönüşmüştür." "Hükümetin
Kürt açılımı, umut pompalamaktan öteye gitmedi,"
dedi.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CTP)
üyelerinin, Abdullah Öcalan'ın hükümlü
bulunduğu İmralı Adası'ndaki Yüksek Güvenlikli F Tipi
Cezaevi'ndeki iki günlük incelemeden olumlu gözlemle
ayrıldığı belirtildiği; AİHM'in, nüfus cüzdanlarında
alfabesinde olmayan q,w,x harflerinin kullanılmasına izin vermeyen
Türkiye'yi haklı bulduğu güzergâhta AB balonu da
patlarken ya liberaller mi? Onlar bir rüyadan uyanmanın mahmurluğuyla,
"enseyi karartmama" eğilimleri arasında salınıp
duruyorlar!
üyelerinin, Abdullah Öcalan'ın hükümlü
bulunduğu İmralı Adası'ndaki Yüksek Güvenlikli F Tipi
Cezaevi'ndeki iki günlük incelemeden olumlu gözlemle
ayrıldığı belirtildiği; AİHM'in, nüfus cüzdanlarında
alfabesinde olmayan q,w,x harflerinin kullanılmasına izin vermeyen
Türkiye'yi haklı bulduğu güzergâhta AB balonu da
patlarken ya liberaller mi? Onlar bir rüyadan uyanmanın mahmurluğuyla,
"enseyi karartmama" eğilimleri arasında salınıp
duruyorlar!
Oral Çalışlar, "Kürtler topluca
tutuklanıyor farkında mısınız?" diye haykırırken; Cengiz
Çandar da, "Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
Güneydoğu'da olup-bitenlere gözünü açması
ve 'Açılım' politikasında fazla gecikmeden 'makas
değiştirmesi' gerekiyor..." "Yani,
'Açılımın önünü açmak' gerekiyor.
Kürtlere yönelik sevecen ve 'barışçı
söylem'le..." diye AKP'ye "akıl
veriyor"!
tutuklanıyor farkında mısınız?" diye haykırırken; Cengiz
Çandar da, "Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
Güneydoğu'da olup-bitenlere gözünü açması
ve 'Açılım' politikasında fazla gecikmeden 'makas
değiştirmesi' gerekiyor..." "Yani,
'Açılımın önünü açmak' gerekiyor.
Kürtlere yönelik sevecen ve 'barışçı
söylem'le..." diye AKP'ye "akıl
veriyor"!
Ya reklamcı Rasim Ozan Kütahyalı mı? O da;
"İçişleri Bakanı Beşir Atalay demokratik açılım
projesi bağlamında bir basın toplantısı yaptı...
"İçişleri Bakanı Beşir Atalay demokratik açılım
projesi bağlamında bir basın toplantısı yaptı...
Herkes için AK Parti hükümetinin bu
girişimi çok çok isabetlidir... Türkiye'nin
tüm vicdan sahipleri bu demokratik açılım sürecini bu
sebeple desteklemeli...
girişimi çok çok isabetlidir... Türkiye'nin
tüm vicdan sahipleri bu demokratik açılım sürecini bu
sebeple desteklemeli...
Herkes hasretle bu sürecin hızlanmasını istiyor.
BDP'nin tabanı da tavanından farklı olarak bu bağlamda
Başbakan'ı tam destekliyor... Ben Başbakan'a
güveniyorum... AK Parti hükümetine güveniyorum..."
diyerek AKP önünde secdeye varıyor…
BDP'nin tabanı da tavanından farklı olarak bu bağlamda
Başbakan'ı tam destekliyor... Ben Başbakan'a
güveniyorum... AK Parti hükümetine güveniyorum..."
diyerek AKP önünde secdeye varıyor…
Zaten liberallerden bundan başka ne beklenebilir
ki?
ki?
MİLLİYETÇİLİK BELASI
Ya "milliyetçilik" veya "ulusal
solculuk" mu?
solculuk" mu?
Namık Kemal Zeybek'in, "Türk
milliyetçiliği 'ezen' olamaz... 'Baskıcı'
olamaz... 'Zorlayıcı' olamaz..." palavrasını bir kenara
bırakıp, gerçekçi ve dürüst olursak: Tarihe
kaydedilen Ermeni soykırımı, ardından Kürtlere dönük
katliamlar, sonra mübadeleler, onu izleyen Trakya olayları, Varlık
Vergisi faciası, 6-7 Eylül olayları gayrımüslüm
azınlıkların ülkeyi terk etmesine yol açmıştır.
1950'de, 1975'te ve 2000'de İstanbul'daki ve
Türkiye'deki azınlık nüfusları bu iddianın doğruluğunu
gösteren somut kanıtlardır.
milliyetçiliği 'ezen' olamaz... 'Baskıcı'
olamaz... 'Zorlayıcı' olamaz..." palavrasını bir kenara
bırakıp, gerçekçi ve dürüst olursak: Tarihe
kaydedilen Ermeni soykırımı, ardından Kürtlere dönük
katliamlar, sonra mübadeleler, onu izleyen Trakya olayları, Varlık
Vergisi faciası, 6-7 Eylül olayları gayrımüslüm
azınlıkların ülkeyi terk etmesine yol açmıştır.
1950'de, 1975'te ve 2000'de İstanbul'daki ve
Türkiye'deki azınlık nüfusları bu iddianın doğruluğunu
gösteren somut kanıtlardır.
Bu nedenle bir övünç vesilesi olarak
Türkiye'nin nüfusunun yüzde 99'unun
Müslüman olduğu söylenir. Oysa yüzyıl kadar önce,
Osmanlı'nın son döneminde bugünkü
Türkiye'yi oluşturan topraklar üzerinde yaşayanların
yaklaşık yüzde 20'si Müslüman değildi. Bir
imparatorluk olan Osmanlı'da Hıristiyan nüfus her zaman ciddi
oranlardaydı ve Rumeli'deki topraklarını kaybettikçe azaldı;
ancak sadece Rumeli değil Anadolu da din ve milliyet bakımından
çoğulcu bir yaşama sahipti. Doğu Anadolu ve
Çukurova'da Ermeniler, İstanbul, Ege ve Karadeniz'de
Rumlar, Güneydoğu'da Asuri, Nasturi ve Süryaniler
Hıristiyan nüfusu oluşturan başlıca topluluklardı. Ayrıca etnik
olarak Türk, dini inanç olarak ise Ortodoks Hıristiyan olan
"Karaman Türkleri" de Niğde-Konya civarında yaşıyordu.
Çeşitli şehirlere dağılmış Yahudiler de dikkate alındığında
Anadolu'da yaşayan her beş kişiden biri Müslüman değildi.
Nüfusun bu bileşimi siyasi temsil kurumlarına da yansırken,
örneğin 1908 Aralık ayında toplanan Meclis-i Mebusan'daki 26
Rum, 14 Ermeni, 10 Slav ve 4 Yahudi mebus yaklaşık beşte biri
oluşturuyordu.
Türkiye'nin nüfusunun yüzde 99'unun
Müslüman olduğu söylenir. Oysa yüzyıl kadar önce,
Osmanlı'nın son döneminde bugünkü
Türkiye'yi oluşturan topraklar üzerinde yaşayanların
yaklaşık yüzde 20'si Müslüman değildi. Bir
imparatorluk olan Osmanlı'da Hıristiyan nüfus her zaman ciddi
oranlardaydı ve Rumeli'deki topraklarını kaybettikçe azaldı;
ancak sadece Rumeli değil Anadolu da din ve milliyet bakımından
çoğulcu bir yaşama sahipti. Doğu Anadolu ve
Çukurova'da Ermeniler, İstanbul, Ege ve Karadeniz'de
Rumlar, Güneydoğu'da Asuri, Nasturi ve Süryaniler
Hıristiyan nüfusu oluşturan başlıca topluluklardı. Ayrıca etnik
olarak Türk, dini inanç olarak ise Ortodoks Hıristiyan olan
"Karaman Türkleri" de Niğde-Konya civarında yaşıyordu.
Çeşitli şehirlere dağılmış Yahudiler de dikkate alındığında
Anadolu'da yaşayan her beş kişiden biri Müslüman değildi.
Nüfusun bu bileşimi siyasi temsil kurumlarına da yansırken,
örneğin 1908 Aralık ayında toplanan Meclis-i Mebusan'daki 26
Rum, 14 Ermeni, 10 Slav ve 4 Yahudi mebus yaklaşık beşte biri
oluşturuyordu.
Ancak 1970'lere gelindiğinde her beş kişiden
biri yok olmuş, bu toprakları terk etmiş ve Müslümanlar
yüzde 80'den yüzde 99'a gelmişlerdi. Bu bir başarı
mı gerçekten? Yoksa düşünmeye, sorgulamaya ve tarihimizle
yüzleşmeye davet eden bir durum mu? Eski Osmanlı toprakları olan
Mısır ve Suriye'de bugün hâlâ nüfusun
yüzde 10'dan fazlası Müslüman değil. Oralarda da bir
modernleşme ve uluslaşma süreci yaşandı ve Arap milli kimliğine
dayanan devletler kuruldu. Onlar yüzde 99 hâline gelmeyi
beceremediler mi? Yoksa bizim yaptığımızda bir sorun mu var?
biri yok olmuş, bu toprakları terk etmiş ve Müslümanlar
yüzde 80'den yüzde 99'a gelmişlerdi. Bu bir başarı
mı gerçekten? Yoksa düşünmeye, sorgulamaya ve tarihimizle
yüzleşmeye davet eden bir durum mu? Eski Osmanlı toprakları olan
Mısır ve Suriye'de bugün hâlâ nüfusun
yüzde 10'dan fazlası Müslüman değil. Oralarda da bir
modernleşme ve uluslaşma süreci yaşandı ve Arap milli kimliğine
dayanan devletler kuruldu. Onlar yüzde 99 hâline gelmeyi
beceremediler mi? Yoksa bizim yaptığımızda bir sorun mu var?
Hrant Dink'i vuran faşist militanları anlamak
gerektiğinden söz edenlerce ırkçı olmadığı,
"kültürel" olduğu ileri sürülen Türk
milliyetçiliği, geç kalmış bir milliyetçilik olarak
hiç de masum değil. Örneğin, yine geç
milliyetçiliğin ürünü İtalyan ve Alman devletlerinin
faşizme ve Nazizme ebelik yapması bir tesadüf olarak
görülebilir mi? Türk milliyetçiliği de bir dizi bozgun
ve yenilginin ardından gelişen geç ve reaksiyoner bir
milliyetçiliktir; içinde güçlü bir
ırkçı, militarist damar barındırır…
gerektiğinden söz edenlerce ırkçı olmadığı,
"kültürel" olduğu ileri sürülen Türk
milliyetçiliği, geç kalmış bir milliyetçilik olarak
hiç de masum değil. Örneğin, yine geç
milliyetçiliğin ürünü İtalyan ve Alman devletlerinin
faşizme ve Nazizme ebelik yapması bir tesadüf olarak
görülebilir mi? Türk milliyetçiliği de bir dizi bozgun
ve yenilginin ardından gelişen geç ve reaksiyoner bir
milliyetçiliktir; içinde güçlü bir
ırkçı, militarist damar barındırır…
Balkan Savaşı'nda beklenmedik bir şekilde bir
bozguna uğrayınca, artık Avrupa'da tutunamayacaklarına inanan
İttihatçılar, Doğu Trakya ve Anadolu'ya çekilip
buraları Türk ve Müslüman yapmaya karar verdiler.
1913'ten itibaren yoğunlaşan Türkleştirme sürecinin bir
parçası olarak, Ege'den 150 bin kadar Rum'un adalara ve
Yunanistan'a göç ettirilmesinde dönemin İttihat ve
Terakki İzmir Kâtibi Celal Bayar'ın rolü
büyüktür. Savaş sırasında Karadeniz'deki Rumlar zorla
sürülürken en büyük felaket ise yüz binlerce
Ermeni'nin katledildiği 1915'teki "tehcir"
olacaktı.
bozguna uğrayınca, artık Avrupa'da tutunamayacaklarına inanan
İttihatçılar, Doğu Trakya ve Anadolu'ya çekilip
buraları Türk ve Müslüman yapmaya karar verdiler.
1913'ten itibaren yoğunlaşan Türkleştirme sürecinin bir
parçası olarak, Ege'den 150 bin kadar Rum'un adalara ve
Yunanistan'a göç ettirilmesinde dönemin İttihat ve
Terakki İzmir Kâtibi Celal Bayar'ın rolü
büyüktür. Savaş sırasında Karadeniz'deki Rumlar zorla
sürülürken en büyük felaket ise yüz binlerce
Ermeni'nin katledildiği 1915'teki "tehcir"
olacaktı.
Milli Mücadele sonunda Ege'deki Rumların
büyük kısmı Yunan ordusuyla birlikte Anadolu'yu terk
ederken, geri kalanlar da "mübadele" ile gönderildi.
"Dinsel temelde" yapılan mübadelenin en hazin
yönlerinden biri etnik olarak Türk olan, Türkçe
konuşan ve Yunan harfleriyle Türkçe yazan yüz bin kadar
Karaman Rum'unun da Yunanistan'a gönderilmesidir.
büyük kısmı Yunan ordusuyla birlikte Anadolu'yu terk
ederken, geri kalanlar da "mübadele" ile gönderildi.
"Dinsel temelde" yapılan mübadelenin en hazin
yönlerinden biri etnik olarak Türk olan, Türkçe
konuşan ve Yunan harfleriyle Türkçe yazan yüz bin kadar
Karaman Rum'unun da Yunanistan'a gönderilmesidir.
Batı Trakya'daki Türk-Müslümanlar
gibi mübadele dışında tutulan İstanbul Rumlarını temizlemek ise
Cumhuriyet döneminin marifeti oldu. 1955'teki 6-7 Eylül
katliamının ve Kıbrıs olayları dolayısıyla İnönü
hükümetinin 1964'te aldığı bir kararın sonucunda o
tarihlerde hâlâ 100 binden fazla olan İstanbul Rumlarının 30
bin kadarı daha göçe zorlandı. 1974'teki Kıbrıs
savaşından sonraki yıllarda ise Rumların sayısı birkaç bine
inecekti. Bu arada "tehcir" edildikleri Suriye'den geri
dönmeyi başaran Ermeniler ve Mardin civarındaki Asuri-Süryaniler
de unutulmadı tabii. Bitip tükenmeyen göçler sonucunda
bugün artık 50 bin kadar Ermeni ve birkaç bini bulmayan
Süryani kaldı. 1934 Trakya olayları ve 1942 Varlık Vergisi ise başta
Yahudiler olmak üzere geri kalan gayrimüslimlere bu toprakları dar
etti ve terke zorladı.
gibi mübadele dışında tutulan İstanbul Rumlarını temizlemek ise
Cumhuriyet döneminin marifeti oldu. 1955'teki 6-7 Eylül
katliamının ve Kıbrıs olayları dolayısıyla İnönü
hükümetinin 1964'te aldığı bir kararın sonucunda o
tarihlerde hâlâ 100 binden fazla olan İstanbul Rumlarının 30
bin kadarı daha göçe zorlandı. 1974'teki Kıbrıs
savaşından sonraki yıllarda ise Rumların sayısı birkaç bine
inecekti. Bu arada "tehcir" edildikleri Suriye'den geri
dönmeyi başaran Ermeniler ve Mardin civarındaki Asuri-Süryaniler
de unutulmadı tabii. Bitip tükenmeyen göçler sonucunda
bugün artık 50 bin kadar Ermeni ve birkaç bini bulmayan
Süryani kaldı. 1934 Trakya olayları ve 1942 Varlık Vergisi ise başta
Yahudiler olmak üzere geri kalan gayrimüslimlere bu toprakları dar
etti ve terke zorladı.
Bu etnik temizlikte sadece ideolojik veya milli
güvenliğe bağlı nedenler yoktu. En az bunun kadar, belki bundan da
önemlisi gayrimüslimlerin servetlerinin yağmalanmasıydı; yani
sermaye transferi, sermayenin Türkleştirilmesiydi. Böylece
Türk ulus-devletinin inşası için ekonomik kaynak
yaratılırken, kapitalist gelişmeyi sağlayacak sermaye de
millileştirilmiş oluyordu.
güvenliğe bağlı nedenler yoktu. En az bunun kadar, belki bundan da
önemlisi gayrimüslimlerin servetlerinin yağmalanmasıydı; yani
sermaye transferi, sermayenin Türkleştirilmesiydi. Böylece
Türk ulus-devletinin inşası için ekonomik kaynak
yaratılırken, kapitalist gelişmeyi sağlayacak sermaye de
millileştirilmiş oluyordu.
İşte böylesi bir süreçte yüzde
99 olduk! Her beş kişiden birini yok ettik! Bu süreç esasen
dinsel temelde yürüdüğü için Müslüman
olan Kürtler Anadolu'dan sürülmekten kurtuldular. Zaten
başka bir ülkeye gönderilemeyecek kadar çoktular ve bir
zaman sonra da "Dağ Türkleri" oldukları ilan edilerek,
asimilasyona tabi tutulacaklardı. Dinleri farklı olsa bu temizlikten
kurtulmaları herhâlde mümkün olmazdı.
99 olduk! Her beş kişiden birini yok ettik! Bu süreç esasen
dinsel temelde yürüdüğü için Müslüman
olan Kürtler Anadolu'dan sürülmekten kurtuldular. Zaten
başka bir ülkeye gönderilemeyecek kadar çoktular ve bir
zaman sonra da "Dağ Türkleri" oldukları ilan edilerek,
asimilasyona tabi tutulacaklardı. Dinleri farklı olsa bu temizlikten
kurtulmaları herhâlde mümkün olmazdı.
Şimdi sıra Romanlara mı geldi bilmiyoruz ama
Manisa'nın kasabaları arasında dolaştırılan Romanlara bakıp da,
"Bizde ırkçılık yoktur, nereden çıktı bu öfke,
bu nefret" diye, eğer ikiyüzlülüğün değilse
cehaletin ürünü olan, laflar artık tahammül edilir gibi
değil…[38]
Manisa'nın kasabaları arasında dolaştırılan Romanlara bakıp da,
"Bizde ırkçılık yoktur, nereden çıktı bu öfke,
bu nefret" diye, eğer ikiyüzlülüğün değilse
cehaletin ürünü olan, laflar artık tahammül edilir gibi
değil…[38]
Tam bu noktada söz Erkan Goloğlu'na
bırakmak yerinde olacak:
bırakmak yerinde olacak:
"Kahve sahibi, 'küfürlü
konuşan bu kişilerden halkın bıktığını' söylüyor.
Kahveci acaba, hepsi mürebbiyelerin elinde büyümüş
insanlardan müteşekkil saray erbabından mı söz ediyor? Selendi
halkı, küfür edince ağzına biber sürmekle tehdit, tedip ve
terbiye eden annelerin kucağında mı yetişmiş?
konuşan bu kişilerden halkın bıktığını' söylüyor.
Kahveci acaba, hepsi mürebbiyelerin elinde büyümüş
insanlardan müteşekkil saray erbabından mı söz ediyor? Selendi
halkı, küfür edince ağzına biber sürmekle tehdit, tedip ve
terbiye eden annelerin kucağında mı yetişmiş?
Selendi'nin MHP'li Belediye Başkanı,
dışarıdan gelenlere ilçe halkının hoşgörülü
davrandıklarını açıklamış. Hoşgörülü davranma
tekelini elinde tutan bir zalimin sesidir bu, şüpheniz olmasın. Nerede
hoşgörü bir kalkan gibi kullanılıyordur, anlayın ki o kalkanın
arkasında bir zalim vardır.
dışarıdan gelenlere ilçe halkının hoşgörülü
davrandıklarını açıklamış. Hoşgörülü davranma
tekelini elinde tutan bir zalimin sesidir bu, şüpheniz olmasın. Nerede
hoşgörü bir kalkan gibi kullanılıyordur, anlayın ki o kalkanın
arkasında bir zalim vardır.
'Çingenler' mi? Onlara başkanı hoş
görme şansı verilmez, hor görülmeye müstahaktır
onlar.
görme şansı verilmez, hor görülmeye müstahaktır
onlar.
Başkana göre onlar, tam ortam yumuşamışken,
halka ağır küfürler ederler, o ana kadar
'hoşgörülü davranan' halk zıvanadan
çıkar, isyan eder, sokağa dökülür ve Romanları
dışarı atar.
halka ağır küfürler ederler, o ana kadar
'hoşgörülü davranan' halk zıvanadan
çıkar, isyan eder, sokağa dökülür ve Romanları
dışarı atar.
Bütün bu olup bitenler 'tasvip edilmez
ama Romanlar da küfür etmiştir.'
ama Romanlar da küfür etmiştir.'
Ermenileri 1915'de yok etmek aslında iyi bir şey
değildi ama...
değildi ama...
1917'de Karadeniz sahillerinden Rumları
göçürmeyi kim isterdi ama...
göçürmeyi kim isterdi ama...
1924'de her iki tarafın mübadillerinin
ağlayarak ayrıldığını biliyoruz ama...
ağlayarak ayrıldığını biliyoruz ama...
1938'de Dersim mağaralarında Kürt Alevileri
boğmak kötüydü ama...
boğmak kötüydü ama...
Daha sayayım mı? 6-7 Eylül, Çorum, Maraş,
Sivas ve her biri için itinayla cilalanmış 'ama'lar mı
sıralayayım?
Sivas ve her biri için itinayla cilalanmış 'ama'lar mı
sıralayayım?
İçimizdeki faşizmi, kurduğunuz cümlenin
ilk kısmı değil, 'ama'ları anlatır." size="2">[39]
ilk kısmı değil, 'ama'ları anlatır." size="2">[39]
Bunlar böyleyken; "Galiba ilk yapmamız
gereken hepimizin neredeyse genetik kodlarına işlemiş durumdaki
ırkçılığın varlığını inkârdan vazgeçmek,"
diyen İsmet Berkan ne yapılması gerektiğinin altını çizerken;
Nuray Mert de ekliyor: "Dilim döndüğünce anlatmaya
çalışıyorum; tarihle yüzleşmek, hesaplaşmak zor iştir!
Dahası, kendiyle yüzleşmeye girişemeyen tarihle yüzleşmeye
kalkışmamalıdır…" size="2">[40]
gereken hepimizin neredeyse genetik kodlarına işlemiş durumdaki
ırkçılığın varlığını inkârdan vazgeçmek,"
diyen İsmet Berkan ne yapılması gerektiğinin altını çizerken;
Nuray Mert de ekliyor: "Dilim döndüğünce anlatmaya
çalışıyorum; tarihle yüzleşmek, hesaplaşmak zor iştir!
Dahası, kendiyle yüzleşmeye girişemeyen tarihle yüzleşmeye
kalkışmamalıdır…" size="2">[40]
AZINLIK(LAR)IN HÂLİ
Türkiye'de egemen milliyetçiliğin
doğrudan tehditlerine maruz bırakılan azınlık(lar)ın hâli,
maalesef ağır bir trajedide somutlanır…
doğrudan tehditlerine maruz bırakılan azınlık(lar)ın hâli,
maalesef ağır bir trajedide somutlanır…
Fener Rum Patriği Bartholomeos, CBS televizyonunda
tartışma yaratan "çarmıha gerildim" sözlerinden
sonra yıllardır süren temkinli üslubunu bir kenara bırakarak
"Oksijenimiz kalmıyor. Patrikhane tükeniyor," derken işte
birkaç örnek…
tartışma yaratan "çarmıha gerildim" sözlerinden
sonra yıllardır süren temkinli üslubunu bir kenara bırakarak
"Oksijenimiz kalmıyor. Patrikhane tükeniyor," derken işte
birkaç örnek…
Avrasya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi'nin
yaptığı araştırmaya göre, Türkiye'de yaşayan
gayrimüslimlerin yüzde 66.6'sı kendilerine fiili
ayrımcılık yapıldığını ve yüzde 77'si gayrimüslim
olduğu için güvenlik endişesi yaşadığını ifade
ediyor…
yaptığı araştırmaya göre, Türkiye'de yaşayan
gayrimüslimlerin yüzde 66.6'sı kendilerine fiili
ayrımcılık yapıldığını ve yüzde 77'si gayrimüslim
olduğu için güvenlik endişesi yaşadığını ifade
ediyor…
Türkiye'de Yahudi komşu istemeyenlerin
oranı yüzde 42'dir…
oranı yüzde 42'dir…
İsrail'deki Türkiye Musevileri
Toplumu'nun başkanı Eyal Peretz 2009'da Türkiye'den
İsrail'e göç edenlerin sayısının 10 kat arttığını
söyledi…
Toplumu'nun başkanı Eyal Peretz 2009'da Türkiye'den
İsrail'e göç edenlerin sayısının 10 kat arttığını
söyledi…
KEMALİZM
Milliyetçiliğin/ veya "ulusal
solculuk"un bu denli güçlü olmasının ya da
Kürtler ile azınlık(lar)ın hâlinin giderek ağırlaşmasının
ardındaki asli dinamiklerden birisi "ulus devlet" kurucusu
Kemalist resmi ideolojidir...
solculuk"un bu denli güçlü olmasının ya da
Kürtler ile azınlık(lar)ın hâlinin giderek ağırlaşmasının
ardındaki asli dinamiklerden birisi "ulus devlet" kurucusu
Kemalist resmi ideolojidir...
"Küçük kızım Ada İstiklal
Marşı'na 'Atatürk'ün şarkısı' diyor,
29 Ekim'e 'Atatürk tatili', T.C. bayrağına ise
'Atatürk bayrağı'…" der ulaştığı
boyutlarda Kemalizmin ne anlam taşıdığını anlatmak için İzmir
Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden
Gökçen Karanfil…
Marşı'na 'Atatürk'ün şarkısı' diyor,
29 Ekim'e 'Atatürk tatili', T.C. bayrağına ise
'Atatürk bayrağı'…" der ulaştığı
boyutlarda Kemalizmin ne anlam taşıdığını anlatmak için İzmir
Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden
Gökçen Karanfil…
Gerçekten de bir "din" olarak
Kemalizm budur; çünkü oluşumu itibariyle Kemalizm bir ulus
devlet kurma aracı/ resmi ideolojisidir; ulus devletçi bir
pragmatizmdir…
Kemalizm budur; çünkü oluşumu itibariyle Kemalizm bir ulus
devlet kurma aracı/ resmi ideolojisidir; ulus devletçi bir
pragmatizmdir…
Örneğin "Atatürk dini, Milli
Mücadele yıllarında siyaseten kullandı. 'Kanun-i
Esasi'miz Kur'an'dır... Allah'ın emirlerine
uymadığımız için geri kaldık' dedi."
Mücadele yıllarında siyaseten kullandı. 'Kanun-i
Esasi'miz Kur'an'dır... Allah'ın emirlerine
uymadığımız için geri kaldık' dedi."
"Meclis'i öyle bir İslâmi
gösterişle açtı ki, Atatürk'e göre çok
muhafazakâr olan Karabekir 'bu kadarı fazla' dedi. Bunu,
ahaliyi kazanmak için yaptı."
gösterişle açtı ki, Atatürk'e göre çok
muhafazakâr olan Karabekir 'bu kadarı fazla' dedi. Bunu,
ahaliyi kazanmak için yaptı."
"Milli Mücadele'den sonra ise laiklik
yolunda ilerledi. 'Biz gökten indiği zannedilen kitaplara
göre değil, hayatın gerçeğine göre politika
yapıyoruz,' dedi…" size="2">[41]
yolunda ilerledi. 'Biz gökten indiği zannedilen kitaplara
göre değil, hayatın gerçeğine göre politika
yapıyoruz,' dedi…" size="2">[41]
Ayrıca Kemalizm ulus devleti kurmak ve kurulmuş
devleti tahkim kendi "raison d'état"ı dışında
her şeyi mevcudiyetini yok saymış; farklılıkların da ulus devleti
içinde eritmesini zorunlu görmüştür.
devleti tahkim kendi "raison d'état"ı dışında
her şeyi mevcudiyetini yok saymış; farklılıkların da ulus devleti
içinde eritmesini zorunlu görmüştür.
Örneğin "Büyük Taarruz'a
hazırlanırken, 'Türkiyeliler' diye konuşan Mustafa Kemal,
İzmir'i aldıktan sonra beyanatına, 'büyük ve asil
Türk milleti' diye başladı." size="2">[42]
hazırlanırken, 'Türkiyeliler' diye konuşan Mustafa Kemal,
İzmir'i aldıktan sonra beyanatına, 'büyük ve asil
Türk milleti' diye başladı." size="2">[42]
Lozan'ın yeni kurulan Türk devleti
için önemini İnönü'nün şu
cümlelerinde ete kemiğe büründürüyor:
"Mütecanis (türdeş), yeknesak (tek düzenli) bir vatan.
Dışarıya karşı olağandışı kayıtlarından ve hükümet
içinde hükümet demek olan iç ayrıcalıklardan
arınmış bir durum…" size="2">[43]
için önemini İnönü'nün şu
cümlelerinde ete kemiğe büründürüyor:
"Mütecanis (türdeş), yeknesak (tek düzenli) bir vatan.
Dışarıya karşı olağandışı kayıtlarından ve hükümet
içinde hükümet demek olan iç ayrıcalıklardan
arınmış bir durum…" size="2">[43]
Bunlarla birlikte Kemalizmin 1930'larda
karşısına çıkan totaliter/faşizan rejimlerden doğrudan doğruya
etkilendiği kesindir.
karşısına çıkan totaliter/faşizan rejimlerden doğrudan doğruya
etkilendiği kesindir.
Bir ulus devlet projesi olarak Kemalizmin
öncüllerini burjuva dünya görüşü
oluştururken; XIX. yüzyıl Alman Romantizmi, onun akıl ötesi bir
dünya tasavvuru ve ulusçu kaynakları da, XIX. yüzyıl
materyalist düşüncesi de, Kantçı sayılabilecek bir
Aydınlanma arayışı da, aşırı devlet merkezli faşizan/totaliter rejim
özellikleri de Kemalizm ile iç içedir…
öncüllerini burjuva dünya görüşü
oluştururken; XIX. yüzyıl Alman Romantizmi, onun akıl ötesi bir
dünya tasavvuru ve ulusçu kaynakları da, XIX. yüzyıl
materyalist düşüncesi de, Kantçı sayılabilecek bir
Aydınlanma arayışı da, aşırı devlet merkezli faşizan/totaliter rejim
özellikleri de Kemalizm ile iç içedir…
"Bütün darbeler 'ulu önder
Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak
ve kollamak', 'onun hedef gösterdiği çağdaş
uygarlık seviyesine ulaşmak' ve 'Atatürk'ün
tarif ettiği türden bir demokrasiyi yeniden tesis etmek
amacıyla' gerçekleştirildi. Böylece, adı ister
'ihtilal', ister 'muhtıra', ister 'balans
ayarı', ister 'e-darbe' olsun hepsi de gayri meşru olan
bu müdahaleler, güya partiler ve ideolojiler üstü bir
referansa dayanarak yapılmış gibi sunularak, toplum gözünde
meşrulaştırıldılar. Dolayısıyla darbecilerin, kendilerine tertemiz ve
güçlü bir dayanak sağlayan
Atatürkçülüğü biraz daha kutsallaştırması,
biraz daha tabulaştırmaları gayet mantıklıdır…" size="2">[44]
Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak
ve kollamak', 'onun hedef gösterdiği çağdaş
uygarlık seviyesine ulaşmak' ve 'Atatürk'ün
tarif ettiği türden bir demokrasiyi yeniden tesis etmek
amacıyla' gerçekleştirildi. Böylece, adı ister
'ihtilal', ister 'muhtıra', ister 'balans
ayarı', ister 'e-darbe' olsun hepsi de gayri meşru olan
bu müdahaleler, güya partiler ve ideolojiler üstü bir
referansa dayanarak yapılmış gibi sunularak, toplum gözünde
meşrulaştırıldılar. Dolayısıyla darbecilerin, kendilerine tertemiz ve
güçlü bir dayanak sağlayan
Atatürkçülüğü biraz daha kutsallaştırması,
biraz daha tabulaştırmaları gayet mantıklıdır…" size="2">[44]
TÜRK(İYE) İNSAN(SIZLIK)I
Nihayet "resmi ideoloji"nin
biçimlendirdiği "Türk(İye) İnsan(sızlık)ı"na
gelince…
biçimlendirdiği "Türk(İye) İnsan(sızlık)ı"na
gelince…
Çocuklarının yüzde 20'si depresyonda
olan Türkiye'deki yoksulluk ve işsizlik talih oyunlarına ilgiyi
iyice arttırırken; krizin etkili olduğu 2007-2008 yıllarında Türk
insanı Milli Piyango, İddaa, Spor Toto, Şans Topu, Sayısal Loto, On
Numara, Hemen Kazan ve at yarışlarına 11.3 milyar lira yatırdı. Milli
Piyango, Sayısal, İddaa, Spor Toto ve at yarışlarının 2007'de 5.2
milyar lira olan toplam hasılatı yüzde 19.03 artışla 2008'de
6.2 milyar liraya çıktı...
olan Türkiye'deki yoksulluk ve işsizlik talih oyunlarına ilgiyi
iyice arttırırken; krizin etkili olduğu 2007-2008 yıllarında Türk
insanı Milli Piyango, İddaa, Spor Toto, Şans Topu, Sayısal Loto, On
Numara, Hemen Kazan ve at yarışlarına 11.3 milyar lira yatırdı. Milli
Piyango, Sayısal, İddaa, Spor Toto ve at yarışlarının 2007'de 5.2
milyar lira olan toplam hasılatı yüzde 19.03 artışla 2008'de
6.2 milyar liraya çıktı...
Bu işin bir yanı; ötekine gelince, o da
şöyle: "Kaçırılan, satılan, organları çalınan
çocuklar; tecavüze uğrayan, fuhuşa zorlanan çocuklar! Ve
elbette şiddete maruz kalan, şikayet etme cesaretini gösterip kayda
alınanın yanında eziyete katlanan, karakolda şikayetini geri almaya
zorlandığı için durumu istatistiklere yansımayan kadınlar.
Çığ gibi artıyor!" size="2">[45]
şöyle: "Kaçırılan, satılan, organları çalınan
çocuklar; tecavüze uğrayan, fuhuşa zorlanan çocuklar! Ve
elbette şiddete maruz kalan, şikayet etme cesaretini gösterip kayda
alınanın yanında eziyete katlanan, karakolda şikayetini geri almaya
zorlandığı için durumu istatistiklere yansımayan kadınlar.
Çığ gibi artıyor!" size="2">[45]
Yani Türk(iye) toplumunda "Şiddet
kültürünün kaynakları gürül gürül...
Aileden, sokaktan, okuldan, askerlikten, işyerinden...
Çağlıyor!"[46]
kültürünün kaynakları gürül gürül...
Aileden, sokaktan, okuldan, askerlikten, işyerinden...
Çağlıyor!"[46]
Bunların bir kaçınılmazı olarak -Sabancı
Üniversitesi ve TÜBİTAK'ın katılımıyla düzenlenen
araştırma Türkiye'de artan eğilimi ortaya koydu:-
"Türk insanı dindarlaşıyor…"
Üniversitesi ve TÜBİTAK'ın katılımıyla düzenlenen
araştırma Türkiye'de artan eğilimi ortaya koydu:-
"Türk insanı dindarlaşıyor…"
Araştırmadaki deneklerin yarısı bilimin
"yararlı" olduğunu düşünmekle birlikte deneklerin
beşte biri bilimin yarardan çok zarar verdiğini ifade ediyor.
"yararlı" olduğunu düşünmekle birlikte deneklerin
beşte biri bilimin yarardan çok zarar verdiğini ifade ediyor.
'Türkiye'de Dindarlık'
araştırmasının bulguları gerçekten de çok
çarpıcı; çünkü, Türkiye'de
yaşayanların yüzde 80'i "Tüm dini gruplar eşit
haklara sahip olmalı" dese de iş pratiğe gelince durum değişiyor.
Yüzde 54'lük bir kesim farklı dinden olanların
görüşlerini anlatan kitap yayımlamasının engellenmesini
istiyor!
araştırmasının bulguları gerçekten de çok
çarpıcı; çünkü, Türkiye'de
yaşayanların yüzde 80'i "Tüm dini gruplar eşit
haklara sahip olmalı" dese de iş pratiğe gelince durum değişiyor.
Yüzde 54'lük bir kesim farklı dinden olanların
görüşlerini anlatan kitap yayımlamasının engellenmesini
istiyor!
Tüm bunlarla birlikte Sosyoloji Derneği Genel
Başkanı Prof. Dr. Birsen Gökçe, "Toplumdaki
kutuplaşmaların çatışmaya
dönüştüğünü", Sosyolog Hakan Yavuz da
yaşanan toplumsal çözülmenin çatışmayı da
beraberinde getirdiğini belirterek, "Türkiye'de
kanunsuzluk, anarşi ve toplumsal bağların zayıflaması anlamına gelen
anomi dönemi yaşanıyor," dedi...
Başkanı Prof. Dr. Birsen Gökçe, "Toplumdaki
kutuplaşmaların çatışmaya
dönüştüğünü", Sosyolog Hakan Yavuz da
yaşanan toplumsal çözülmenin çatışmayı da
beraberinde getirdiğini belirterek, "Türkiye'de
kanunsuzluk, anarşi ve toplumsal bağların zayıflaması anlamına gelen
anomi dönemi yaşanıyor," dedi...
Söz konusu "anomi dönemi"nde
öne çıkan önemli bir toplumsal figür de
"linç"tir!
öne çıkan önemli bir toplumsal figür de
"linç"tir!
Hatırlanacağı üzere 6 Nisan 2005 günü
Trabzon'da hapishanelerdeki kötü koşullara dikkat
çekmek için bildiri dağıtanlara saldırılmasıyla
linç meselesi gündemimize girdi. Aslında bu tarihten önce
de linç vakalarına rastlanıyordu ama bu hadiseden sonra linç
teşebbüsleri daha dikkati çeker oldu. Ocak 2010'un ilk
haftasında da Erdirne, Erzincan, Mersin ve Selendi ilçesindeki
linç olayları ile sarsıldık.
Trabzon'da hapishanelerdeki kötü koşullara dikkat
çekmek için bildiri dağıtanlara saldırılmasıyla
linç meselesi gündemimize girdi. Aslında bu tarihten önce
de linç vakalarına rastlanıyordu ama bu hadiseden sonra linç
teşebbüsleri daha dikkati çeker oldu. Ocak 2010'un ilk
haftasında da Erdirne, Erzincan, Mersin ve Selendi ilçesindeki
linç olayları ile sarsıldık.
Türkiye giderek lincin normalleştiği, hatta bir
norma, bir idare tekniğine dönüştüğü bir toplum
hâline geliyor. Medyanın ve devletlûların bu linç
girişimleri konusundaki tavrı aşağı yukarı şöyle:
Milliyetçi halkımızın damarına basılmamalıdır! Bu milletin
özüne yabancı, "bu topraklar"ın değerlerine
kayıtsız "yabanlar" milletimizi kışkırtmamalıdır,
"provokasyon" yapmamalıdır, yoksa... Celalettin
Cerrah'ın veciz ifadesiyle "vatandaşın güzel
tepkisi" devreye girer! İnsan hayatına kast edenleri milletimiz,
güzel vatandaşımız olarak kodlayıp varlıklarını dahi
"provokasyon" olarak gördüklerine aba altından sopa
gösteren bu dili tanıyoruz! size="2">[47]
norma, bir idare tekniğine dönüştüğü bir toplum
hâline geliyor. Medyanın ve devletlûların bu linç
girişimleri konusundaki tavrı aşağı yukarı şöyle:
Milliyetçi halkımızın damarına basılmamalıdır! Bu milletin
özüne yabancı, "bu topraklar"ın değerlerine
kayıtsız "yabanlar" milletimizi kışkırtmamalıdır,
"provokasyon" yapmamalıdır, yoksa... Celalettin
Cerrah'ın veciz ifadesiyle "vatandaşın güzel
tepkisi" devreye girer! İnsan hayatına kast edenleri milletimiz,
güzel vatandaşımız olarak kodlayıp varlıklarını dahi
"provokasyon" olarak gördüklerine aba altından sopa
gösteren bu dili tanıyoruz! size="2">[47]
Bu dil "devlet"e aittir…
Gerçekten de Türkiye'de son yıllarda
yoğunlaşan toplumsal gerginlik, Manisa'da zirveye çıkıp,
patladı. Erdoğan'ın "Vatandaşlarıma sabır tavsiye ederim
ama tabii sabır nereye kadar?" sözlerinin ardından ülke
Sakarya'dan, Çanakkale'ye birçok "linç
girişimi"ne sahne oldu…
yoğunlaşan toplumsal gerginlik, Manisa'da zirveye çıkıp,
patladı. Erdoğan'ın "Vatandaşlarıma sabır tavsiye ederim
ama tabii sabır nereye kadar?" sözlerinin ardından ülke
Sakarya'dan, Çanakkale'ye birçok "linç
girişimi"ne sahne oldu…
Evet, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
"Vatandaşlarıma özellikle sabrı tavsiye ederim. Fakat tabii bu
sabır nereye kadar olacak? Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını
indirirseniz, hayatına kastederseniz, vatandaş kalkıp elinde böyle
bir tedbiri, böyle bir imkânı varsa o da kendisini savunma yoluna
gidecektir," sözleri 4 Kasım 2008'de Kürtler ile
ellerinde bayraklar olan bir grup Roman'ın karşı karşıya gelmesi
ve Mustafa B. adlı kişinin, pompalı tüfekle Kürtlere doğru
ateş açması sonrasında etmişti.
"Vatandaşlarıma özellikle sabrı tavsiye ederim. Fakat tabii bu
sabır nereye kadar olacak? Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını
indirirseniz, hayatına kastederseniz, vatandaş kalkıp elinde böyle
bir tedbiri, böyle bir imkânı varsa o da kendisini savunma yoluna
gidecektir," sözleri 4 Kasım 2008'de Kürtler ile
ellerinde bayraklar olan bir grup Roman'ın karşı karşıya gelmesi
ve Mustafa B. adlı kişinin, pompalı tüfekle Kürtlere doğru
ateş açması sonrasında etmişti.
Gözaltına alınıp bırakılan Mustafa
B.'yi, çok sayıda "sabrı taşan vatandaş" izledi.
En son Manisa Sedenli'de yüzlerce kişi 30 yıllık komşuları
olan Romanların araçlarına ve evlerine saldırdı.
B.'yi, çok sayıda "sabrı taşan vatandaş" izledi.
En son Manisa Sedenli'de yüzlerce kişi 30 yıllık komşuları
olan Romanların araçlarına ve evlerine saldırdı.
Kayıtlara göre, Erdoğan'ın
"sabır" dilemesinden bu yana 2008'de bir, 2009'da 12
ve yeni yılda da dört linç ve saldırı meydana geldi.
Linçlerle ilgili kimse tutuklanmadı. Buna karşın bir linç
mağduru İstanbul'da, ikisi Edirne'de tutuklandı. Ve
Manisa'da olduğu gibi, evini terk edenler de yine onlar oldu.
'Pompalı vatandaş' Mustafa B., Nisan 2005'ten Kasım
2008'e kadarki 31. vakaydı.
"sabır" dilemesinden bu yana 2008'de bir, 2009'da 12
ve yeni yılda da dört linç ve saldırı meydana geldi.
Linçlerle ilgili kimse tutuklanmadı. Buna karşın bir linç
mağduru İstanbul'da, ikisi Edirne'de tutuklandı. Ve
Manisa'da olduğu gibi, evini terk edenler de yine onlar oldu.
'Pompalı vatandaş' Mustafa B., Nisan 2005'ten Kasım
2008'e kadarki 31. vakaydı.
Başbakan Erdoğan'ın "sabır"
dilediği bu saldırıyı iki gün sonra Adana'daki linç
izledi. Hadırlı Mahallesi'nde 6 Kasım'da 18 yaşındaki Tekin
Erdik, motosikletini çalmaya çalıştıkları ileri
sürülen Kürt kökenli üç kişi tarafından
öldürülünce mahalleli ayağa kalktı.
dilediği bu saldırıyı iki gün sonra Adana'daki linç
izledi. Hadırlı Mahallesi'nde 6 Kasım'da 18 yaşındaki Tekin
Erdik, motosikletini çalmaya çalıştıkları ileri
sürülen Kürt kökenli üç kişi tarafından
öldürülünce mahalleli ayağa kalktı.
Türkiye, 2009'a "Demokratik
Açılım" projesiyle girdi. Yedi aylık uykuya dalan
'sabrı taşan vatandaş' da işte bu tarihten sonra yeniden
uyandı. İlk iki linç haberi, daha önce dört kez
linç alanına dönen Sakarya'dan geldi:
Açılım" projesiyle girdi. Yedi aylık uykuya dalan
'sabrı taşan vatandaş' da işte bu tarihten sonra yeniden
uyandı. İlk iki linç haberi, daha önce dört kez
linç alanına dönen Sakarya'dan geldi:
"ÖFKELİ VATANDAŞ"TAN
BUGÜNLERE!
BUGÜNLERE!
19 Mayıs
2009
2009
Sakarya Akyazı'da,
günlerce devam eden gerginliğin ardından fındık
işçilerine saldırıldı. Bir Kürt işçi
öldürüldü, ikisi ağır yaralandı.
günlerce devam eden gerginliğin ardından fındık
işçilerine saldırıldı. Bir Kürt işçi
öldürüldü, ikisi ağır yaralandı.
15 Ekim 2009
Sakarya Arifiye'de
dolmuşta telefonda Kürtçe konuşan H.Ç., iddiaya
göre, "Burası Türkiye, Kürtçe
konuşamazsın" denilerek dövüldü. Çelik 15
gün iş göremez raporu aldı.
dolmuşta telefonda Kürtçe konuşan H.Ç., iddiaya
göre, "Burası Türkiye, Kürtçe
konuşamazsın" denilerek dövüldü. Çelik 15
gün iş göremez raporu aldı.
25 Ekim 2009
Ankara'da
"açılım"ı protesto için yürüyen
Alperen Ocakları üyesi grup, Abdi İpekçi Parkı'nda
direniş çadırı kuran DİSK üyesi işçilere
saldırdı.
"açılım"ı protesto için yürüyen
Alperen Ocakları üyesi grup, Abdi İpekçi Parkı'nda
direniş çadırı kuran DİSK üyesi işçilere
saldırdı.
26 Ekim 2009
Edirne Karpuzlu
Beldesi'nde çalışan üç kardeş, pazarda
telefonlarında Kürtçe melodi çalınca linç
girişimine maruz kaldı.
Beldesi'nde çalışan üç kardeş, pazarda
telefonlarında Kürtçe melodi çalınca linç
girişimine maruz kaldı.
13 Kasım
2009
2009
Tekirdağ
Hayrabolu'da, iddiaya göre, Kürtçe konuştukları
gerekçesiyle linçe uğrayan işçilerden altısı
yaralandı.
Hayrabolu'da, iddiaya göre, Kürtçe konuştukları
gerekçesiyle linçe uğrayan işçilerden altısı
yaralandı.
17 Kasım
2009
2009
Afyon Kocatepe
Üniversitesi'nde bir grup faşist, öğrenci A.C.'yi
Hakkârili olduğu için dövdü.
Üniversitesi'nde bir grup faşist, öğrenci A.C.'yi
Hakkârili olduğu için dövdü.
22 Kasım
2009
2009
İzmir'de DTP
konvoyuna yönelik saldırıda 20 'ye yakın kişi yaralandı.
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, 'Türk Solu'
dergisine verdiği demeçte, İzmirlilerin işgal yıllarında
Yunan askerlerine kurşun sıkan Hasan Tahsin'in izinden
gittiğini ve "demokratik tepki" gösterdiklerini
söyledi.
konvoyuna yönelik saldırıda 20 'ye yakın kişi yaralandı.
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, 'Türk Solu'
dergisine verdiği demeçte, İzmirlilerin işgal yıllarında
Yunan askerlerine kurşun sıkan Hasan Tahsin'in izinden
gittiğini ve "demokratik tepki" gösterdiklerini
söyledi.
26 Kasım
2009
2009
Çanakkale
Bayramiç'te 2 bin 500 kişi Kürtlere linç
girişiminde bulundu. Harmanlık Mahallesi'nde toplanan binlerce
kişi Kürtlerin ilçeyi terk etmesini istedi. Vali
Abdülkadir Atalık kitlesel linç girişimini
küçük ve sarhoş bir grubun "duygusal
çıkışı" olarak yorumlayarak, "Sarhoşken insan daha
duygusal olabiliyor ve olaylarda gençlik var" dedi.
Bayramiç'te 2 bin 500 kişi Kürtlere linç
girişiminde bulundu. Harmanlık Mahallesi'nde toplanan binlerce
kişi Kürtlerin ilçeyi terk etmesini istedi. Vali
Abdülkadir Atalık kitlesel linç girişimini
küçük ve sarhoş bir grubun "duygusal
çıkışı" olarak yorumlayarak, "Sarhoşken insan daha
duygusal olabiliyor ve olaylarda gençlik var" dedi.
13 Aralık
2009
2009
İstanbul'da basın
açıklamasından dönen bir grup DTP'liye Dolapdere'de
silahlı saldırıda bulunuldu. Yaralanan ve onu hastaneye kaldıran
iki DTP'li tutuklandı.
açıklamasından dönen bir grup DTP'liye Dolapdere'de
silahlı saldırıda bulunuldu. Yaralanan ve onu hastaneye kaldıran
iki DTP'li tutuklandı.
15 Aralık
2009
2009
Muş Bulanık'ta,
DTP'nin kapatılmasını protesto gösterilerinde kepenk
indirmeyen esnaf, kendisine saldırdığını iddia ettiği kitlenin
üzerine ateş açtı. İki kişi öldü. Esnaf
tutuklandı. Vali Erdoğan Bektaş, silahlı saldırıda ölen
muhtar Kemal Aycan'ın göstericiler arasında olduğunu
kanıtlama derdine düştü. Bektaş, "Taş atan
göstericilerin hepsini tespit edinceye kadar soruşturma devam
edecek. Kimsenin bir başkasının dükkânını kırmaya,
yakmaya hakkı yok. Tavizimiz yok" dedi.
DTP'nin kapatılmasını protesto gösterilerinde kepenk
indirmeyen esnaf, kendisine saldırdığını iddia ettiği kitlenin
üzerine ateş açtı. İki kişi öldü. Esnaf
tutuklandı. Vali Erdoğan Bektaş, silahlı saldırıda ölen
muhtar Kemal Aycan'ın göstericiler arasında olduğunu
kanıtlama derdine düştü. Bektaş, "Taş atan
göstericilerin hepsini tespit edinceye kadar soruşturma devam
edecek. Kimsenin bir başkasının dükkânını kırmaya,
yakmaya hakkı yok. Tavizimiz yok" dedi.
27 Aralık
2009
2009
Edirne'de, Trakya
Üniversitesi'nde okuyan, solcu Edirne Gençlik Derneği
üyesi arkadaşlarının "yasadışı örgüt
propagandası"ndan tutuklanmasını protesto için
Saraçlar Caddesi'nde basın açıklaması yapan
gençler, "Kahrolsun PKK!" sloganlarıyla toplanan
yüzlerce kişi tarafından linç edilmek istendi.
Linçten kaçan gençler sığınmak için
yöneldikleri dükkânlara alınmadı. Edirne polisi,
hazırladığı tutanakta, "Sekiz eylemci polis aracına bindirilmek
istenmiş ancak şahıslar polisi ve vatandaşları tahrik eder söz
ve davranışlarını sürdürmüşlerdir" diyerek
mağdurları suçladı.
Üniversitesi'nde okuyan, solcu Edirne Gençlik Derneği
üyesi arkadaşlarının "yasadışı örgüt
propagandası"ndan tutuklanmasını protesto için
Saraçlar Caddesi'nde basın açıklaması yapan
gençler, "Kahrolsun PKK!" sloganlarıyla toplanan
yüzlerce kişi tarafından linç edilmek istendi.
Linçten kaçan gençler sığınmak için
yöneldikleri dükkânlara alınmadı. Edirne polisi,
hazırladığı tutanakta, "Sekiz eylemci polis aracına bindirilmek
istenmiş ancak şahıslar polisi ve vatandaşları tahrik eder söz
ve davranışlarını sürdürmüşlerdir" diyerek
mağdurları suçladı.
3 Ocak 2010
Edirne'de beş
arkadaşlarının tutuklamasını ve linçi protesto için
İstanbul'dan yola çıkan Haklar ve
Özgürlükler Cephesi üyeleri, TEM otoyolu Edirne
girişinde durduruldu. Bu arada, PKK'lıların kente geleceği
dedikodusu yayılan Edirne'de binlerce kişi Türk ve MHP
bayraklarıyla otoyola çıkmak istedi.
arkadaşlarının tutuklamasını ve linçi protesto için
İstanbul'dan yola çıkan Haklar ve
Özgürlükler Cephesi üyeleri, TEM otoyolu Edirne
girişinde durduruldu. Bu arada, PKK'lıların kente geleceği
dedikodusu yayılan Edirne'de binlerce kişi Türk ve MHP
bayraklarıyla otoyola çıkmak istedi.
3 Ocak 2010
Edirne'deki
gelişmeleri protesto için basın açıklaması yapan
üniversiteliler, faşistler tarafından linç edilmek istendi.
Faşist saldırganlar, polis araçlarını taşladı.
gelişmeleri protesto için basın açıklaması yapan
üniversiteliler, faşistler tarafından linç edilmek istendi.
Faşist saldırganlar, polis araçlarını taşladı.
5 Ocak 2010
İki liseli gencin
kavgası, Mersin Akdeniz ilçesine bağlı Kazanlı
Mahallesi'nde Arap - Kürt kavgasına dönüştü.
Taş ve sopaların uçuştuğu kavgada altı kişi
yaralandı.
kavgası, Mersin Akdeniz ilçesine bağlı Kazanlı
Mahallesi'nde Arap - Kürt kavgasına dönüştü.
Taş ve sopaların uçuştuğu kavgada altı kişi
yaralandı.
6 Ocak 2010
Manisa Kula
ilçesine bağlı Sedenli'de, yıl başına gecesi kahvehanede
sigara içme meselesinden çıktığı iddia edilen
tartışma, beldedeki Roman yurttaşların evlerinin taşlanması,
araçlarının yakılmasına vardı. Tekbir getiren binlerce kişi,
yaklaşık 25 ev ve 74 nüfusluk Romanların üzerine
yürüdü. Romanlar güvenlik nedeniyle
Gördes'teki akrabalarının yanına taşındı.
ilçesine bağlı Sedenli'de, yıl başına gecesi kahvehanede
sigara içme meselesinden çıktığı iddia edilen
tartışma, beldedeki Roman yurttaşların evlerinin taşlanması,
araçlarının yakılmasına vardı. Tekbir getiren binlerce kişi,
yaklaşık 25 ev ve 74 nüfusluk Romanların üzerine
yürüdü. Romanlar güvenlik nedeniyle
Gördes'teki akrabalarının yanına taşındı.
Arundhati Roy'un, "Havada faşizmin kokusu
var," diye anlattığı linççi "devlet
dili"ni öne çıkaran kesitten geçen Türkiye,
geleceğini biçimlendiren bugünde nasıl bir yarın sorusunun
yanıtını aramaktayken; Tek-el işçilerinin mücadelesi aranan
yanıtın nüvesidir…
var," diye anlattığı linççi "devlet
dili"ni öne çıkaran kesitten geçen Türkiye,
geleceğini biçimlendiren bugünde nasıl bir yarın sorusunun
yanıtını aramaktayken; Tek-el işçilerinin mücadelesi aranan
yanıtın nüvesidir…
ARANAN YANITIN NÜVESİ: TEK-EL
İŞÇİLERİNİN MÜCADELESİ
İŞÇİLERİNİN MÜCADELESİ
"Nasıl bir gelecek?" sorusuna verilecek
yanıtın nüvelerini oluşturan Tek-el işçilerinin savaşımı,
yolumuzu ve yönümüzü tayin etmede, kilit
önemdedir…
yanıtın nüvelerini oluşturan Tek-el işçilerinin savaşımı,
yolumuzu ve yönümüzü tayin etmede, kilit
önemdedir…
Çünkü Tek-el işçileri,
gasbedilmek istenen haklarını savunmak için direnişe
geçtiler, mücadele ediyorlar…
gasbedilmek istenen haklarını savunmak için direnişe
geçtiler, mücadele ediyorlar…
Ankara'nın ayazında hak mücadelesi veren
işçiler, Tekel'in özelleştirilmesi sonucu doğan
mağduriyetlerini Türkiye'ye duyurmakla kalmadılar, Zonguldaklı
madencilerin Özal döneminde Ankara'ya başlattıkları
yürüyüşten bu yana en etkili sendikal eylemi
gerçekleştirdiler. Ekonomik kriz ve işsizliğin doruğa
çıktığı koşullarda, "Sınıf hareketi bugün değilse
ne zaman kendini gösterir?" sorusunun artık bir yanıtı
var.
işçiler, Tekel'in özelleştirilmesi sonucu doğan
mağduriyetlerini Türkiye'ye duyurmakla kalmadılar, Zonguldaklı
madencilerin Özal döneminde Ankara'ya başlattıkları
yürüyüşten bu yana en etkili sendikal eylemi
gerçekleştirdiler. Ekonomik kriz ve işsizliğin doruğa
çıktığı koşullarda, "Sınıf hareketi bugün değilse
ne zaman kendini gösterir?" sorusunun artık bir yanıtı
var.
Hükümet sözcülerinin "Ya 4-C
ya hiç" dayatması, "merhamet" söylemi,
"kapının önüne koyma" tehdidi sökmedi. Dondurucu
soğukta polisin tazyikli suyu onları dağıtamadı. Çadırlar
kuruldu. Halaylar çekildi.
ya hiç" dayatması, "merhamet" söylemi,
"kapının önüne koyma" tehdidi sökmedi. Dondurucu
soğukta polisin tazyikli suyu onları dağıtamadı. Çadırlar
kuruldu. Halaylar çekildi.
Eşler, çocuklar, öğrenciler, aydınlar,
müthiş bir dayanışma sergilediler. 1970'lerin
Ankara'sında "Alpagut Grevi" gibi direnişler tiyatrolarda
da sahnelenir, AST'nin önü dolar taşardı.
müthiş bir dayanışma sergilediler. 1970'lerin
Ankara'sında "Alpagut Grevi" gibi direnişler tiyatrolarda
da sahnelenir, AST'nin önü dolar taşardı.
Türk-İş ile Sakarya Caddesi arasındaki Tekel
direnişi, gerçek bir yaşam sahnesine dönüşmüş
durumdayken; vatandaşlığı "çifte" olan yani 2006
yılında Kraliçe II. Elizabeth ve vârislerine bağlılık
yemini ederek Britanya vatandaşı olan Mehmet Şimşek'e, size="2">[48] yani bugünkü Maliye
Bakanı'na göre de, "Tekel işçilerine
hükümet merhamet etti", merhametten maraz doğdu!
direnişi, gerçek bir yaşam sahnesine dönüşmüş
durumdayken; vatandaşlığı "çifte" olan yani 2006
yılında Kraliçe II. Elizabeth ve vârislerine bağlılık
yemini ederek Britanya vatandaşı olan Mehmet Şimşek'e, size="2">[48] yani bugünkü Maliye
Bakanı'na göre de, "Tekel işçilerine
hükümet merhamet etti", merhametten maraz doğdu!
Bakalım, Tekel işçilerinin günlerce
süren bu direnmesi mi yaman yoksa Başbakan ile Maliye
Bakanı'nın söyledikleri mi? Kısacası, el mi yaman, bey mi
yaman?
süren bu direnmesi mi yaman yoksa Başbakan ile Maliye
Bakanı'nın söyledikleri mi? Kısacası, el mi yaman, bey mi
yaman?
Göreceğiz... Görecekler…
Tek-el işçileri, 4-C'yi
"makyajlayan" önerileri kabul etmedi; çünkü
"4-C'li ne işçi ne kamu emekçisidir"!
"makyajlayan" önerileri kabul etmedi; çünkü
"4-C'li ne işçi ne kamu emekçisidir"!
Hayır; işçiler dayatmalara boyun
eğmeyecekler…
eğmeyecekler…
Çünkü yaklaşık 10 bin işçi
için öngörülen 4-C elbisesi, sıradaki
özelleştirme sürecindeki şeker ve elektrik çalışanları
için de söz konusudur. 4-C uygulaması ile
çalıştırılan hâlihazırda 23 bin kişi vardır. Bunların 10
bini Milli Eğitim, 3 bin 500'ü İçişleri, 2 bin
700'ü Adalet, yaklaşık 2 bini Sağlık bakanlıklarındalar.
Tütün işçileri, AKP icadı 4-C cenderesini -haklı olarak-
istemiyorlar.
için öngörülen 4-C elbisesi, sıradaki
özelleştirme sürecindeki şeker ve elektrik çalışanları
için de söz konusudur. 4-C uygulaması ile
çalıştırılan hâlihazırda 23 bin kişi vardır. Bunların 10
bini Milli Eğitim, 3 bin 500'ü İçişleri, 2 bin
700'ü Adalet, yaklaşık 2 bini Sağlık bakanlıklarındalar.
Tütün işçileri, AKP icadı 4-C cenderesini -haklı olarak-
istemiyorlar.
Çünkü biliyorlar ki, 4-C'ye
geçtiklerinde ücretli çalışma süreleri
azaltılacak. Ücretleri düşecek. İhbar ve kıdem tazminatı
haklarını kaybedecekler. Fazla mesai ücreti almayacaklar. Emeklilik
koşulları imkânsıza yaklaşacak. 4857 sayılı yasaya göre,
işçi tanımına girmeyecekler ve toplusözleşme haklarından
yararlanamayacaklar. Ücretli izin hakları budanacak. Örneğin 4 ay
çalışanın sadece 4 gün ücretli izin hakkı
olacak...
geçtiklerinde ücretli çalışma süreleri
azaltılacak. Ücretleri düşecek. İhbar ve kıdem tazminatı
haklarını kaybedecekler. Fazla mesai ücreti almayacaklar. Emeklilik
koşulları imkânsıza yaklaşacak. 4857 sayılı yasaya göre,
işçi tanımına girmeyecekler ve toplusözleşme haklarından
yararlanamayacaklar. Ücretli izin hakları budanacak. Örneğin 4 ay
çalışanın sadece 4 gün ücretli izin hakkı
olacak...
4-C ile çalıştırılanlar bu zulümle
çalışıyorlar, "Özelleştirme Uygulamaları Sonucunda
İşsiz Kalan ve Bilahare İşsiz Kalacak Olan İşçilerin Diğer Kamu
Kurum ve Kuruluşlarında Geçici Personel Statüsünde
İstihdam Edilmelerine" ilişkin çerçevenin mucidi AKP,
şimdi tütün işçilerini bu çembere sokmaya, yeni
özelleştirmelerle de diğer binlerce işçiyi yine bu kazanda
kaynatmaya niyetli. Gelin görün ki, baltayı taşa vurdular.
Tütün işçileri bizi 4/C cenderesine sokamazsınız,
diyorlar. Peki hükümet ne yapacak? 4-C'nin şartlarını
değiştirmek, işin kimyasına aykırı; mevcut 23 bine de o hakları
tanımak demek. İşçilerin taleplerini kabul etse, bütün
özelleştirme ekseni yamulacak. İki ara, bir dere dedikleri durum
bu...
çalışıyorlar, "Özelleştirme Uygulamaları Sonucunda
İşsiz Kalan ve Bilahare İşsiz Kalacak Olan İşçilerin Diğer Kamu
Kurum ve Kuruluşlarında Geçici Personel Statüsünde
İstihdam Edilmelerine" ilişkin çerçevenin mucidi AKP,
şimdi tütün işçilerini bu çembere sokmaya, yeni
özelleştirmelerle de diğer binlerce işçiyi yine bu kazanda
kaynatmaya niyetli. Gelin görün ki, baltayı taşa vurdular.
Tütün işçileri bizi 4/C cenderesine sokamazsınız,
diyorlar. Peki hükümet ne yapacak? 4-C'nin şartlarını
değiştirmek, işin kimyasına aykırı; mevcut 23 bine de o hakları
tanımak demek. İşçilerin taleplerini kabul etse, bütün
özelleştirme ekseni yamulacak. İki ara, bir dere dedikleri durum
bu...
Hatırlayalım ki, 2001 krizi sonrası Kemal Derviş-IMF
işbirliğinde gerçekleştirilen azgın özelleştirme planını,
parmak ısırtan bir saldırganlıkla gerçekleştiren, neo-liberal AKP
iktidarı oldu. Bu, sayılarla da sabit. AKP'nin iktidara geldiği 2002
sonunda KİT'lerin ürettiği katma değer, milli gelirin
yüzde 5'i iken 2009 sonunda yüzde 1.5'e düşecek
kadar KİT eritildi, özelleştirilerek... Aynı dönemde 384 bin
olan KİT çalışan sayısı, özelleştirmelerle yaşanan daralma
sonucu 202 bine indi. Özelleştirme, AKP'nin şehvetle icra
ettiği bir uygulama. Sadece özelleştirme değil, sağlık, eğitim
gibi sosyal hizmetleri de kamudan alıp özele devretmek,
ticarileştirmek, merkezden belediyeye kadar kamusal hizmetleri taşeronlara
devretmek, bunu yaparken sendikaları devreden çıkarmak, onları
işlevsizleştirmek, esnek istihdamın bütün biçimleri ile
emeği en ucuza mal etmek... Bütün bunları yaparken, yandaş,
cemaat mensubu bir sermayedar kitlesine yontmak, onları palazlandırmak...
Bu zihniyetteki bir iktidarın, geleceğe emsal olacak hak bilirliğe
yanaşması kolay olmayacaktır. Zalim zulmünden
vazgeçmeyecektir... [49]
işbirliğinde gerçekleştirilen azgın özelleştirme planını,
parmak ısırtan bir saldırganlıkla gerçekleştiren, neo-liberal AKP
iktidarı oldu. Bu, sayılarla da sabit. AKP'nin iktidara geldiği 2002
sonunda KİT'lerin ürettiği katma değer, milli gelirin
yüzde 5'i iken 2009 sonunda yüzde 1.5'e düşecek
kadar KİT eritildi, özelleştirilerek... Aynı dönemde 384 bin
olan KİT çalışan sayısı, özelleştirmelerle yaşanan daralma
sonucu 202 bine indi. Özelleştirme, AKP'nin şehvetle icra
ettiği bir uygulama. Sadece özelleştirme değil, sağlık, eğitim
gibi sosyal hizmetleri de kamudan alıp özele devretmek,
ticarileştirmek, merkezden belediyeye kadar kamusal hizmetleri taşeronlara
devretmek, bunu yaparken sendikaları devreden çıkarmak, onları
işlevsizleştirmek, esnek istihdamın bütün biçimleri ile
emeği en ucuza mal etmek... Bütün bunları yaparken, yandaş,
cemaat mensubu bir sermayedar kitlesine yontmak, onları palazlandırmak...
Bu zihniyetteki bir iktidarın, geleceğe emsal olacak hak bilirliğe
yanaşması kolay olmayacaktır. Zalim zulmünden
vazgeçmeyecektir... [49]
Söz konusu yanıt; özelleştirmeci kapitalist
talana karşıdır!
talana karşıdır!
Söz konusu yanıt; Tekel işçilerinin
eyleminin amacını aştığını, bunun hak arayışı değil,
hükümete karşı aleni bir kampanyaya
dönüştüğünü ve eylemin yasal olmadığını
vurgulayan Başbakan Erdoğan'ın, "Kullanılıyorsunuz,
evlerinize dönün. Bu sürece 2010'un Şubat ayı sonuna
kadar sabredip, sonra yasal adım neyse atacağız." "Bizi Tekel
işçisi iktidar yapmadı. Bizi millet iktidar yaptı,"
haykırışına karşıdır!
eyleminin amacını aştığını, bunun hak arayışı değil,
hükümete karşı aleni bir kampanyaya
dönüştüğünü ve eylemin yasal olmadığını
vurgulayan Başbakan Erdoğan'ın, "Kullanılıyorsunuz,
evlerinize dönün. Bu sürece 2010'un Şubat ayı sonuna
kadar sabredip, sonra yasal adım neyse atacağız." "Bizi Tekel
işçisi iktidar yapmadı. Bizi millet iktidar yaptı,"
haykırışına karşıdır!
Çünkü Mustafa Kemal Coşkun'un da
çok haklı biçimde ifade ettiği üzere, "Bugün
Tekel işçileri 24 Ocak kararlarıyla yaygın bir biçimde
uygulamaya sokulan özelleştirme politikaları nedeniyle kaybettikleri
haklarını geri istiyorlar. Dolayısıyla 30 yıl önce alınan
kararlara doğrudan doğruya muhalefet ediyor, direniş gösteriyorlar.
Gecikmiş de olsa bu direniş genişler, giderek tüm işçi ve
emekçileri kapsarsa emeğe yönelik baskıcı politikaların
çöpe atılmaması için hiçbir neden yok.
Çünkü Tekel işçilerinin sorunu aslında tüm
işçi ve emekçilerin sorunudur."
çok haklı biçimde ifade ettiği üzere, "Bugün
Tekel işçileri 24 Ocak kararlarıyla yaygın bir biçimde
uygulamaya sokulan özelleştirme politikaları nedeniyle kaybettikleri
haklarını geri istiyorlar. Dolayısıyla 30 yıl önce alınan
kararlara doğrudan doğruya muhalefet ediyor, direniş gösteriyorlar.
Gecikmiş de olsa bu direniş genişler, giderek tüm işçi ve
emekçileri kapsarsa emeğe yönelik baskıcı politikaların
çöpe atılmaması için hiçbir neden yok.
Çünkü Tekel işçilerinin sorunu aslında tüm
işçi ve emekçilerin sorunudur."
Çünkü,"özelleştirme"
denilen talanın ne olduğunu bir kez daha gözler önüne seren
Tekel bir kez daha gözler önüne serdi:
denilen talanın ne olduğunu bir kez daha gözler önüne seren
Tekel bir kez daha gözler önüne serdi:
i) Neo-liberalizmin bir çağdaşlık sorunu
olarak dikte ettirmeye çalıştığı "özelleştirme"
uygulamalarının özü, tıkanmakta olan sermaye birikimine yeni
rant olanakları sağlamaktır…
olarak dikte ettirmeye çalıştığı "özelleştirme"
uygulamalarının özü, tıkanmakta olan sermaye birikimine yeni
rant olanakları sağlamaktır…
ii) AKP, her türlü
"hoşgörü" ve "kardeşlik" mesajlarına
karşın aslında sermaye sınıfının en gözde partisidir. Hakkında
yapılan dini benzetimlemeler bir yana, AKP özünde ulusal ve
uluslararası sermayenin partisi olarak görev başındadır. Sadece
Tekel işçilerinin kararlılığı karşısındaki tavrı değil,
AKP'nin hükümet olduğu dönem boyunca uygulamakta
olduğu iktisadi ve sosyal politikaların emekçiler aleyhine
sonuçları net olarak gözler önündedir…
"hoşgörü" ve "kardeşlik" mesajlarına
karşın aslında sermaye sınıfının en gözde partisidir. Hakkında
yapılan dini benzetimlemeler bir yana, AKP özünde ulusal ve
uluslararası sermayenin partisi olarak görev başındadır. Sadece
Tekel işçilerinin kararlılığı karşısındaki tavrı değil,
AKP'nin hükümet olduğu dönem boyunca uygulamakta
olduğu iktisadi ve sosyal politikaların emekçiler aleyhine
sonuçları net olarak gözler önündedir…
iii) Tekel işçilerinin direnişi bir yandan da
"ücretli emek-sermaye çelişkisinin" artık geride
kaldığı, "sivil demokrasinin bütün toplumu kucaklamakta
olduğu" savlarına dayalı "boyalı" devrimlerin aslında
neo-liberalizmin sözcük oyunlarından ibaret olduğunu
dost-düşman herkese açıkça göstermiştir. Kendini
yenileme telaşıyla, siyasi yelpaze içerisinde kulvar kapmaya
çalışan bazı "modern sol" makamların,
"sınıfsal temele dayalı sol ideolojinin artık terk edilmesi
gerektiği" iddiaları da kapitalizmin diyalektiği içerisinde
buhar olmuştur.
"ücretli emek-sermaye çelişkisinin" artık geride
kaldığı, "sivil demokrasinin bütün toplumu kucaklamakta
olduğu" savlarına dayalı "boyalı" devrimlerin aslında
neo-liberalizmin sözcük oyunlarından ibaret olduğunu
dost-düşman herkese açıkça göstermiştir. Kendini
yenileme telaşıyla, siyasi yelpaze içerisinde kulvar kapmaya
çalışan bazı "modern sol" makamların,
"sınıfsal temele dayalı sol ideolojinin artık terk edilmesi
gerektiği" iddiaları da kapitalizmin diyalektiği içerisinde
buhar olmuştur.
Nihayet Tekel işçilerinin direnişi, bundan
sonra günlük hayatın pratiği içerisinde nasıl
şekillenirse şekillensin, Türkiye emek ve demokrasi tarihinde ayırt
edici bir dönüm noktası olarak anılacaktır. size="2">[50]
sonra günlük hayatın pratiği içerisinde nasıl
şekillenirse şekillensin, Türkiye emek ve demokrasi tarihinde ayırt
edici bir dönüm noktası olarak anılacaktır. size="2">[50]
Evet Tek-el işçilerinin eylemleri AKP'nin
neo-liberal iktidarını sarsıyor, öğretiyor, yol
açıyor...
neo-liberal iktidarını sarsıyor, öğretiyor, yol
açıyor...
Görünen o ki, Tek-el işçilerinden
sonra öteki işçi eylemleri 2010'a damgasını vurup,
kapitalizmle çatışmaya girecek…
sonra öteki işçi eylemleri 2010'a damgasını vurup,
kapitalizmle çatışmaya girecek…
Tek-el işçilerinin haklı direnişi, sınıfsal
örgütlü gücün bir siyasal iktidarı nasıl
etkileyebildiğini gösterdi.
örgütlü gücün bir siyasal iktidarı nasıl
etkileyebildiğini gösterdi.
İşte mücadele bu ve bunun ötesidir!
Bu ülkede işçi sınıfı "Elveda
proletarya" diyenlerin aksine hiçbir yere gitmemişti;
buradaydı; bizimleydi. "Proletarya" ona elveda diyenlere elveda
dercesine kaya gibi dinçti ve harekete hazırdı.
proletarya" diyenlerin aksine hiçbir yere gitmemişti;
buradaydı; bizimleydi. "Proletarya" ona elveda diyenlere elveda
dercesine kaya gibi dinçti ve harekete hazırdı.
Ve hepimize bir kez daha "Vermediğiniz şeyi
alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız.
Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak," diyen Ursula K. Le
Guin ile V. İ. Lenin'in, "Kapitalist tahakküm
uluslararasıdır. Bu nedenledir ki, tüm ülkelerde
işçilerin kendi kurtuluşları için
yürüttükleri mücadele ancak işçiler uluslararası
sermayeye karşı birlikte dövüşürlerse başarılı
olur," uyarısını anımsatmaktadır…
alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız.
Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak," diyen Ursula K. Le
Guin ile V. İ. Lenin'in, "Kapitalist tahakküm
uluslararasıdır. Bu nedenledir ki, tüm ülkelerde
işçilerin kendi kurtuluşları için
yürüttükleri mücadele ancak işçiler uluslararası
sermayeye karşı birlikte dövüşürlerse başarılı
olur," uyarısını anımsatmaktadır…
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ederim…
ederim…
Şan olsun; hepimize Tevfik Fikret'in
"İşte gerçek özgürlük/
düşümüzdeki gelecek çağlarda:/ ne savaş, ne
savaşan, ne salgın,/ ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,/ ne
yakınma, ne de zulmün kahrı,/ ne tapılan, ne tapan/ ben benim, sen de
sen!" şu dizelerini terennüm ettiren "Eşitlik,
Özgürlük, Kardeşlik" kavgasına…
"İşte gerçek özgürlük/
düşümüzdeki gelecek çağlarda:/ ne savaş, ne
savaşan, ne salgın,/ ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,/ ne
yakınma, ne de zulmün kahrı,/ ne tapılan, ne tapan/ ben benim, sen de
sen!" şu dizelerini terennüm ettiren "Eşitlik,
Özgürlük, Kardeşlik" kavgasına…
4 Şubat 2010 01:20:48, Ankara.
N O T L A R
[*] 7
Şubat 2010 tarihinde Almanya Demokratik Haklar Federasyonu'nun
Bremen'de düzenlediği toplantıda yapılan konuşma… 11
Şubat 2010 tarihinde Atina Politeknik Üniversitesi'nde Anadolu
Halkları GEFİRA Kültür Merkezi'nin düzenlediği
"Demokratik Alçım mı? Emperyalizmin Türk Devletini
Yeniden Yapılandırması mı?" başlıklı panelde yapılan
konuşma… Sosyalist Mezopotamya, No:27, Mart 2010…
Şubat 2010 tarihinde Almanya Demokratik Haklar Federasyonu'nun
Bremen'de düzenlediği toplantıda yapılan konuşma… 11
Şubat 2010 tarihinde Atina Politeknik Üniversitesi'nde Anadolu
Halkları GEFİRA Kültür Merkezi'nin düzenlediği
"Demokratik Alçım mı? Emperyalizmin Türk Devletini
Yeniden Yapılandırması mı?" başlıklı panelde yapılan
konuşma… Sosyalist Mezopotamya, No:27, Mart 2010…
[1]
Cemal Süreya.
Cemal Süreya.
[2]
George Soros, aktaran: A. Dorfman, Blake'nin Terapisi, çev: Esin
Sungur, Agora Yay., 2004, s.1.
George Soros, aktaran: A. Dorfman, Blake'nin Terapisi, çev: Esin
Sungur, Agora Yay., 2004, s.1.
[3]
Erinç Yeldan, "Kapitalizmin İki Yüzü",
Cumhuriyet, 27 Ocak 2010, s.13.
Erinç Yeldan, "Kapitalizmin İki Yüzü",
Cumhuriyet, 27 Ocak 2010, s.13.
[4]
Ergin Yıldızoğlu, "Davos ve 'Yeni
Normal'…", Cumhuriyet, 1 Şubat 2010, s.12.
Ergin Yıldızoğlu, "Davos ve 'Yeni
Normal'…", Cumhuriyet, 1 Şubat 2010, s.12.
[5]
Kapitalizmde kâr oranının düşme eğilimi şu iki temel nedenden
kaynaklanmaktadır: i) sermayenin organik bileşimindeki (yani değişmez
sermayenin değişir sermayeye oranı) artışın artı-değer oranındaki
artıştan hızlı olması; ii) üretken olmayan emeğin üretken
emeğe oranındaki değişim…
Kapitalizmde kâr oranının düşme eğilimi şu iki temel nedenden
kaynaklanmaktadır: i) sermayenin organik bileşimindeki (yani değişmez
sermayenin değişir sermayeye oranı) artışın artı-değer oranındaki
artıştan hızlı olması; ii) üretken olmayan emeğin üretken
emeğe oranındaki değişim…
[6]
Yorgo Kırbaki, "Yunanistan Tefeci Faiziyle Dış Borç Aldı,
Ülke Ayağa Kalktı", Radikal, 27 Ocak 2010, s.7.
Yorgo Kırbaki, "Yunanistan Tefeci Faiziyle Dış Borç Aldı,
Ülke Ayağa Kalktı", Radikal, 27 Ocak 2010, s.7.
[7]
"Umutsuz Sayılar", Milliyet, 18 Ocak 2010, s.12.
"Umutsuz Sayılar", Milliyet, 18 Ocak 2010, s.12.
[8]
Salim Tanıl, "Dünya Ekonomisinde Kriz ve Türkiye
Kapitalizmi", Devrimci Marksizm, No:10-11, Kış 2009/ 2010,
s.79.
Salim Tanıl, "Dünya Ekonomisinde Kriz ve Türkiye
Kapitalizmi", Devrimci Marksizm, No:10-11, Kış 2009/ 2010,
s.79.
[9]
Melda Yeğenoğlu, "Avrupa'da Yeni Irkçılık",
Radikal İki, 24 Ocak 2010, s.8.
Melda Yeğenoğlu, "Avrupa'da Yeni Irkçılık",
Radikal İki, 24 Ocak 2010, s.8.
[10]
Rami G. Huri, "Obama'nın Değişimi Süslü Laflardan
İbaret", The Daily Star, 20 Ocak 2010.
Rami G. Huri, "Obama'nın Değişimi Süslü Laflardan
İbaret", The Daily Star, 20 Ocak 2010.
[11]
Bob Herbert, "Vietnam'dan Ders Almadık", The New York
Times, 7 Temmuz 2009.
Bob Herbert, "Vietnam'dan Ders Almadık", The New York
Times, 7 Temmuz 2009.
[12]
Mj Akbar, "ABD'nin Ilımlı Taliban'ı…", The
Times of India, 12 Nisan 2009.
Mj Akbar, "ABD'nin Ilımlı Taliban'ı…", The
Times of India, 12 Nisan 2009.
[13]
"Taliban'a Karşı Kanlı Savaş Yeni Başladı", Financial
Times, 2 Temmuz 2009.
"Taliban'a Karşı Kanlı Savaş Yeni Başladı", Financial
Times, 2 Temmuz 2009.
[14]
Ahmed Mufik Zeydan, "Afganistan Bir İmparatorluğu Daha Yutacak Gibi
Görünüyor", Mısriyyun, 8 Temmuz 2009.
Ahmed Mufik Zeydan, "Afganistan Bir İmparatorluğu Daha Yutacak Gibi
Görünüyor", Mısriyyun, 8 Temmuz 2009.
[15]
David Davis, "Afganistan İçin Zaman Daralıyor", The
Independent, 1 Mayıs 2009.
David Davis, "Afganistan İçin Zaman Daralıyor", The
Independent, 1 Mayıs 2009.
[16]
Fevaz El Acemi, "Yemen ikinci Pakistan'a
Dönüşebilir", Şark, 29 Aralık 2009.
Fevaz El Acemi, "Yemen ikinci Pakistan'a
Dönüşebilir", Şark, 29 Aralık 2009.
[17]
Stephen Kinzer, "Türkiye ABD İçin İdeal
Müttefik", The Guardian, 6 Nisan 2009.
Stephen Kinzer, "Türkiye ABD İçin İdeal
Müttefik", The Guardian, 6 Nisan 2009.
[18]
Ferai Tınç, "Model Ortaklık", Hürriyet, 18 Aralık
2009, s.24.
Ferai Tınç, "Model Ortaklık", Hürriyet, 18 Aralık
2009, s.24.
[19]
Fehmi Hüveydi, "Mısır Liderliği Kaybediyor", Sebil, 23
Aralık 2009.
Fehmi Hüveydi, "Mısır Liderliği Kaybediyor", Sebil, 23
Aralık 2009.
[20]
İlyas Harfuş, "Türkiye'nin Değişimi
Çıkarlarıyla Uyumlu", Hayat, 19 Ekim 2009.
İlyas Harfuş, "Türkiye'nin Değişimi
Çıkarlarıyla Uyumlu", Hayat, 19 Ekim 2009.
[21]
Nejat Eslen, "Jeopolitikte ve Kimlikte Eksen Kayması", Radikal,
12 Kasım 2009, s.15.
Nejat Eslen, "Jeopolitikte ve Kimlikte Eksen Kayması", Radikal,
12 Kasım 2009, s.15.
[22]
Mary Dejevsky, "Türkiye'nin Oyun Alanı Genişledi",
The Independent, 20 Ekim 2009.
Mary Dejevsky, "Türkiye'nin Oyun Alanı Genişledi",
The Independent, 20 Ekim 2009.
[23]
"Türkiye'nin Batı'dan Uzaklaştığı İddiası
Temelsiz", The Economist, 3 Aralık 2009.
"Türkiye'nin Batı'dan Uzaklaştığı İddiası
Temelsiz", The Economist, 3 Aralık 2009.
[24]
Morton Abramowitz-Henri Barkey, "Batı, Türkiye İçin
Eskisi Kadar Önemli", National Interest, 7 Aralık
2009.
Morton Abramowitz-Henri Barkey, "Batı, Türkiye İçin
Eskisi Kadar Önemli", National Interest, 7 Aralık
2009.
[25]
Güray Öz, "Batıcılar Batı'dan Kopamaz",
Cumhuriyet, 4 Kasım 2009, s.6.
Güray Öz, "Batıcılar Batı'dan Kopamaz",
Cumhuriyet, 4 Kasım 2009, s.6.
[26]
Sungur Savran, "Hayati Bir Dönemeç", Radikal İki, 17
Ocak 2010, s.6.
Sungur Savran, "Hayati Bir Dönemeç", Radikal İki, 17
Ocak 2010, s.6.
[27]
Muhammed Nureddin, "Tarih Türkiye'yi Zorluyor", Şark,
26 Nisan 2009.
Muhammed Nureddin, "Tarih Türkiye'yi Zorluyor", Şark,
26 Nisan 2009.
[28]
Ergin Yıldızoğlu, "Demokratikleşme Tartışmalarına Bir
Katkı", Cumhuriyet, 20 Ocak 2010, s.4.
Ergin Yıldızoğlu, "Demokratikleşme Tartışmalarına Bir
Katkı", Cumhuriyet, 20 Ocak 2010, s.4.
[29]
Salim Tanıl, "Dünya Ekonomisinde Kriz ve Türkiye
Kapitalizmi", Devrimci Marksizm, No:10-11, Kış 2009/ 2010,
s.67.
Salim Tanıl, "Dünya Ekonomisinde Kriz ve Türkiye
Kapitalizmi", Devrimci Marksizm, No:10-11, Kış 2009/ 2010,
s.67.
[30]
Vergi sistemi içinde dolaylı vergiler; katma değer vergisi (KDV),
özel tüketim vergisi (ÖTV), özel işletim vergisi
(ÖİV) çok büyük bir yer kaplar.
Vergi sistemi içinde dolaylı vergiler; katma değer vergisi (KDV),
özel tüketim vergisi (ÖTV), özel işletim vergisi
(ÖİV) çok büyük bir yer kaplar.
[31]
Salih El Kallab, "AKP, Amerika'nın Ilımlılık Modeli",
Rey, 19 Ocak 2010.
Salih El Kallab, "AKP, Amerika'nın Ilımlılık Modeli",
Rey, 19 Ocak 2010.
[32]
Kai Strittmatter, "Erdoğan 4. Murat'a Benzedi",
Süddeutsche Zeitung, 5 Mart 2009.
Kai Strittmatter, "Erdoğan 4. Murat'a Benzedi",
Süddeutsche Zeitung, 5 Mart 2009.
[33]
Nuray Mert, "Ergenekon Gölgesinde Demokratikleşme (2)",
Radikal, 24 Aralık 2009, s.10.
Nuray Mert, "Ergenekon Gölgesinde Demokratikleşme (2)",
Radikal, 24 Aralık 2009, s.10.
[34]
Nuray Mert, "Ergenekon Gölgesinde 'Demokratikleşme'
(1)", Radikal, 22 Aralık 2009, s.10.
Nuray Mert, "Ergenekon Gölgesinde 'Demokratikleşme'
(1)", Radikal, 22 Aralık 2009, s.10.
[35]
"Bask ulusu için Batı Avrupa'da hak yoktur." (Julen
Arzuaga, "Bask Örneği: Batıda Olmayan Haklar", Hukuk ve
Toplum, No:29/6, Kış 2010, s.25.)
"Bask ulusu için Batı Avrupa'da hak yoktur." (Julen
Arzuaga, "Bask Örneği: Batıda Olmayan Haklar", Hukuk ve
Toplum, No:29/6, Kış 2010, s.25.)
[36]
İsmail Beşikçi, "Ulusların Kendi Geleceğini Tayin Hakkı ve
Kürtler", Hukuk ve Toplum, No:29/6, Kış 2010, s.5.
İsmail Beşikçi, "Ulusların Kendi Geleceğini Tayin Hakkı ve
Kürtler", Hukuk ve Toplum, No:29/6, Kış 2010, s.5.
[37]
Sungur Savran, "Hayati Bir Dönemeç", Radikal İki, 17
Ocak 2010, s.6.
Sungur Savran, "Hayati Bir Dönemeç", Radikal İki, 17
Ocak 2010, s.6.
[38]
Seyfi Öngider, "Her Beş Kişiden Birine Ne Oldu?", Radikal
İki, 24 Ocak 2010, s.4.
Seyfi Öngider, "Her Beş Kişiden Birine Ne Oldu?", Radikal
İki, 24 Ocak 2010, s.4.
[39]
Erkan Goloğlu, "… 'Ama' Faşizmi", Radikal, 9
Ocak 2010, s.2.
Erkan Goloğlu, "… 'Ama' Faşizmi", Radikal, 9
Ocak 2010, s.2.
[40]
Nuray Mert, "Tarihle Yüzleşmenin Dayanılmaz
Ağırlığı", Radikal, 26 Kasım 2009, s.12.
Nuray Mert, "Tarihle Yüzleşmenin Dayanılmaz
Ağırlığı", Radikal, 26 Kasım 2009, s.12.
[41]
Taha Akyol, "Şeriatı Övdü, Dini Kullandı", Taraf, 18
Kasım 2009, s.14.
Taha Akyol, "Şeriatı Övdü, Dini Kullandı", Taraf, 18
Kasım 2009, s.14.
[42]
Taha Akyol, "Atatürk Askerî Metotlara Alışkındı",
Taraf, 16 Kasım 2009, s.11.
Taha Akyol, "Atatürk Askerî Metotlara Alışkındı",
Taraf, 16 Kasım 2009, s.11.
[43]
Turgut Özakman, Cumhuriyet-Türk Mucizesi, Bilgi Yayınevi, 2009,
s.328.
Turgut Özakman, Cumhuriyet-Türk Mucizesi, Bilgi Yayınevi, 2009,
s.328.
[44]
Ayşe Hür, "Totem, Tabu ve 'Mustafa' Filmi",
Taraf, 20 Aralık 2009, s.12.
Ayşe Hür, "Totem, Tabu ve 'Mustafa' Filmi",
Taraf, 20 Aralık 2009, s.12.
[45]
Avni Özgürel, "Şiddet... Şiddet!", Radikal, 14 Ekim
2009, s.15.
Avni Özgürel, "Şiddet... Şiddet!", Radikal, 14 Ekim
2009, s.15.
[46]
Ali Güzel, "Şaşılacak Bir Şey Yok: Şiddet!", Radikal,
26 Kasım 2009, s.17.
Ali Güzel, "Şaşılacak Bir Şey Yok: Şiddet!", Radikal,
26 Kasım 2009, s.17.
[47]
Kaya Akyıldız, "Linç ve Sol", Radikal İki, 10 Ocak
2010, s.5.
Kaya Akyıldız, "Linç ve Sol", Radikal İki, 10 Ocak
2010, s.5.
[48] size="2">"Ben, Mehmet Şimşek, samimiyetle ve doğrulukla deklare
ederim ki İngiliz vatandaşı olduğumda Majesteleri Kraliçe II.
Elizabeth'e ve vârislerine bağlı kalıp yolunda
ilerleyeceğim..." diyordu Mehmet Şimşek 2006'da İngiliz
vatandaşı olmadan hemen önce. Eğer, kendisine özel bir uygulama
yapılmamışsa, vatandaşlık töreni çerçevesinde bir de
'taahhüt'te bulunuyordu: Birleşik Krallığa
bağlılığımı sunarım ve hak ve özgürlüklerine saygı
duyacağım, demokratik değerlerini savunacağım." ("Hem
Majestelerine, Hem Atatürk İlkelerine Bağlı Bakan", Radikal, 9
Ekim 2007, s.6.)
ederim ki İngiliz vatandaşı olduğumda Majesteleri Kraliçe II.
Elizabeth'e ve vârislerine bağlı kalıp yolunda
ilerleyeceğim..." diyordu Mehmet Şimşek 2006'da İngiliz
vatandaşı olmadan hemen önce. Eğer, kendisine özel bir uygulama
yapılmamışsa, vatandaşlık töreni çerçevesinde bir de
'taahhüt'te bulunuyordu: Birleşik Krallığa
bağlılığımı sunarım ve hak ve özgürlüklerine saygı
duyacağım, demokratik değerlerini savunacağım." ("Hem
Majestelerine, Hem Atatürk İlkelerine Bağlı Bakan", Radikal, 9
Ekim 2007, s.6.)
[49]
Mustafa Sönmez, "Zalimin Zulmü Varsa Mazlumun Grevi
Var...", Cumhuriyet, 1 Şubat 2010, s.12.
Mustafa Sönmez, "Zalimin Zulmü Varsa Mazlumun Grevi
Var...", Cumhuriyet, 1 Şubat 2010, s.12.
[50]
Erinç Yeldan, "TEKEL İşçisinin
Öğrettikleri", Cumhuriyet, 3 Şubat 2010, s.13.
Erinç Yeldan, "TEKEL İşçisinin
Öğrettikleri", Cumhuriyet, 3 Şubat 2010, s.13.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder