Anayasa Paketi'nin Madde
Madde Analizi - İlker Kılıç
style="font-family: arial, sans-serif; font-size: large; border-collapse:
collapse; ">ANAYASA PAKETİ'NİN MADDE MADDE ANALİZİ
class="Apple-style-span" style="font-family: arial, sans-serif; font-size:
13px; border-collapse: collapse; ">
Dr. İlker Kılıç
Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Buna anayasal reform diyorsanız Ecevit ile Bahçeli'yi
büyük devrimciler olarak anmak gerekiyor. Cumhuriyeti kuran
kadrolar için reform yapmakla yasa yapmak aynı anlama geliyordu. Peki
şimdi? Kemalizm eleştirisinde muhafazakâr-liberal ittifakın
avadanlığında kullanılabilecek neler varsa bugün bunlarla bizatihi
bu ittifakı eleştirmek mümkün: Toplum mühendisliği,
gardırop devrimciliği, pozitivizm vb…
Hükümetin her çıkardığı ya da çıkarmaya
çalıştığı yasayı reform olarak allayıp
pullayanlarda devlet merkezli epistemoloji bütün siyasal ve
hukuksal çözümlemeye hakim ve kuramsal
çerçeveleri üst yapı kurumlarına odaklı: Ordu,
hükümet, yargı, HSYK vb. Sanki bütün toplumsal sorunlar
bu kurumlarda cisimleşmiş ve bunlar da kanun maddelerinde ve dava
dosyalarında çözümlenebilirmiş gibi.
Çözümleneceğini iddia edenlere pozitivist diyoruz.
PAKETİN MADDE MADDE ANALİZİ
Paketten kimileri adına iktidar çıkarken halk adına
özgürlük çıkmıyor. Eşitliğe ilişkin 10. maddede
öngörülen değişiklik zaten uluslararası sözleşmeler,
içtihat ve doktrinle yerleşmiş olan pozitif ayrımcılık: yani
malumun ilanı. Özel Hayatın Gizliliğine ilişkin 20. maddede
öngörülen değişiklik, kişisel verilerin korunmasına
ilişkin ve yine sözleşmelerle, doktrin ve içtihatlarla
yerleşmiş bir düzenleme. Üstelik bu verilerin hukuka aykırı bir
şekilde toplanması ve kullanılması konusunda hükümetin kendi
görevini ne kadar yerine getirdiği ortadayken, bu değişikliğin
hayata geçirilmesine ilişkin beklentimiz fazla değil. Nitekim
zamanın Ulaştırma Bakanı da çare olarak "telefonla
konuşmamayı öneriyordu". 53. madde de kamu
çalışanlarına sadece toplu sözleşme hakkı
getiriyor. Bu hak zaten var: Sendika hakkı daha önce anayasaya
konulmuş idi. Grev ve toplu sözleşme sendika hakkının
özüdür, böyle olmasa sendika hakkı ile dernek kurma
hakkının arasında bir fark kalmaz. Sendika hakkının grev ve toplu
sözleşme hakkını içermediğini iddia
etmek Anayasa'nın 13. maddesini ihlal etmektir, yani
hakkın özüne dokunmaktır.
Siyasi parti kapatma konusunda getirilen yenilikler daha önce
kamuoyuna yansımış idi. Ama bir saçmalık hemen dikkatimizi
çekiyor: "İdarenin işlem ve eylemleri, odaklaşmanın
tespitinde gözetilemez." Bu madde iktidar partisinin
kapatılamayacağına ilişkin liberal hukukçular tarafından zaman
zaman dile getirilen saçma düşünceyi yansıtıyor. Diyelim
herhangi bir hükümet belli bir etnik grubun tehcirine ilişkin
karar alacak bu idari işlem niteliğinde olduğu için
hükümetteki parti sorumlu olmayacak, bizler o partiye faşist
diyebileceğiz ama Anayasa Mahkemesi bunu diyemeyecek.
74. Maddede öngörülen düzenlemeyle kamu
denetçiliği öngörülüyor. Seçimi de Meclise
bırakılıyor. Kamu Etik Kurulunun kurulmasına ilişkin yasadaki gibi
birçok istisnanın burada da yer almasını beklemek
kötümserlik değil. SGK'daki bir personel çocuğunu
sigortalı gösterdiği için kınanabiliyor ama aynı işlemi
yapan devlet büyükleri kınanamıyor.
125. maddedeki değişiklik ile YAŞ kararları yargı
denetimine açılıyor. Hukuk devleti açısından olumlu fakat
yargıya ilişkin diğer değişikliklerle birlikte
düşündüğümüzde alt metin amacın farklı olduğunu
söylüyor. Aynı maddedeki değişiklikle mahkemelerin yerindelik
denetimi yapamayacağı öngörülüyor. Kural olarak aksini
iddia eden de yok zaten, bu hüküm konmasa da yerindelik denetimi
yapamazlar, değişikliğin bir anlamı yok.
148. Madde ile anayasa şikayeti yolu açılıyor. Ama
hemen daraltma çalışması başlıyor. Şikayet sadece Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi hükümleri ve anayasal haklarla
sınırlı. Dolayısıyla AİHM'ne başvuruyu kısıtlamak anlamına
geliyor mu diye düşünüyoruz.
ÖZEL ÇIKARLAR KAMUSAL YARAR KILIFINDA
Denetleyici değil destekleyici kamuoyu özlemi hükümetin
tüm icraatına yansımışken bile, reformlarına toplumsal bir talep
yaratmak konusunda başarılı oldukları ya da olacakları söylenemez:
Her arz kendi talebini yaratmıyor. Peki devletin tepesinde keman
çalındığı zaman, aşağıdakilerin oynamaya koyulmamalarını
nasıl bekleyebiliriz? Gönüllü oynayanların
köşe yazarları, televizyon müdavimleri, parti fanatikleri,
siyasal ya da hukuki polemiklerde ikbal kollayanlar olduğunu kaydediyoruz.
Bunların arasında oyuna ilkel kabile dillerindeki sözcük
sayısıyla katılan liberallere özel önem veriyoruz. En önde
liberal hukukçuları görüyoruz. Kemanın kıvrak ritimlerine
en iyi onlar eşlik ediyor: Nikâh törenlerinde gelin
cenaze törenlerinde ceset olmak istiyor. Hümanist
yanımız depreşiyor. Onları, iktidarın nikâhında görmeyi
toprağın altında görmeye tercih ediyoruz.
Liberalleri bugün işbaşında tutan şey baskının olduğu yerde bir
eksikliği tamamlamak: Rızayı. Tekel işçilerine,
"yedikleri copun aslında acılarının ilacı olduğu",
tersane işçilerine, "yakamozları seyretmek için gece
vardiyasını tercih etmeleri gerektiği" konusunda sofistçe
nutuklar atarken görebilirsiniz onları. Ancak gaz sıkışmasının
sadece midede değil, kömür ocaklarında da olabileceğine ikna
edemezsiniz.
Poulantzas'ın söylediği gibi, hukuksal sistem, bir yandan var
olan mülkiyet ve mübadele ilişkilerini onaylayıp üretim
koşullarının yeniden üretilmesini sağlarken, diğer yandan siyasal
işlevler üstlenir; bir sınıf ya da fraksiyonun ötekiler
üzerinde hegemonyasını düzenler. Bu gün de özel
çıkarlar kamusal yarar kılığında piyasaya
sürülüyor: Bir kliğin beka kaygısına bugün anayasal
reform deniyor.
ÖZGÜRLÜKSÜZLÜĞÜN MAGNA
CARTA'SI
Ancak Büyük İskender bile sadece kılıcın gücüne
güvenmedi: Gündemdeki anayasal reform paketi içerisindeki
elma şekerlerini görünce şaşırmıyor, sapını unutmuyoruz.
Reform paketini geçirebilmek için hak kırıntılarından
bahsediliyor. Ne büyük reform! Bunlar zaten var, fiili olarak
kullanılamamaları baskıdan ve sendikaların renginden ileri geliyor. Bu
hakların anayasal düzeyde tanınmaları bir ilerleme olarak
değerlendirilse bile bunun anlamını iktidarın özgürlüklere
düşkünlüğünde değil, bir mübadele ilişkisinde
arıyoruz: Rızayı satın almak için ödenecek ucuz bir bedel.
Liberaller ise fiyatı düşürmek için var
güçleriyle çalışıyor: "Yargı reformu herkes
için gerekli", "Hâkimlerin iktidarı
demokrasiyi engelliyor.", "Demokrasi dalgası
geliyor". Sonuçta belirlenecek olan
özgürlüksüzlüğü kimin dayatacağı.
Marx'ı hatırlıyor, anayasal reformlarına
özgürlüksüzlüğün Magna Carta'sı
diyoruz. Özgürlüksüzlüğün uygulayıcıları
değişiyor özgürlüksüzlüğün sınırları ve
ilkesi değişmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder