AKP "Açılımı"nın
(=Milli Birlik Projesi'nin) İfade Ettiği!
class="rteright">TEMEL DEMİRER "Gotina rast bi mirov
ne xweş tê." size="2">[1]
"Kürt Meselesi"ne dair konuşmaya
başlamadan önce; sorunun nihai kertede "Türk Meselesi"
niteliği kazandığını belirterek, Friedrich Engels'in,
"Birkaç gram eylem, bir ton teoriye bedeldir,"
uyarısının altını özenle çizmeliyim…
başlamadan önce; sorunun nihai kertede "Türk Meselesi"
niteliği kazandığını belirterek, Friedrich Engels'in,
"Birkaç gram eylem, bir ton teoriye bedeldir,"
uyarısının altını özenle çizmeliyim…
Stefan Zweig'ın, "Birisi barışı
başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi," uyarısının
anımsanması gereken koordinatlarda "Kürt Meselesi"nin
çözümü ölüm karşısında hayatın
savunulmasına eşdeğer önemdedir.
başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi," uyarısının
anımsanması gereken koordinatlarda "Kürt Meselesi"nin
çözümü ölüm karşısında hayatın
savunulmasına eşdeğer önemdedir.
Hayır, bu bir abartı falan değil…
Çünkü "Ölüm"le, yaşamın
yüzleştiği bir alandır "Kürt Meselesi"…
Çünkü "Ölüm"le, yaşamın
yüzleştiği bir alandır "Kürt Meselesi"…
Tıpkı "Ölüm yanlıştır," diyen
ve "Dürüstlük adına, 'ölümden başka
bir şey yoktur' diyenlerin, ölümün iktidarını
güçlendirdiğine" inanırken; yaşamda direnmenin
gerekliliğini ifade ve teşvik eden Elias Canetti gibi...
ve "Dürüstlük adına, 'ölümden başka
bir şey yoktur' diyenlerin, ölümün iktidarını
güçlendirdiğine" inanırken; yaşamda direnmenin
gerekliliğini ifade ve teşvik eden Elias Canetti gibi...
"Kürt Meselesi"ni bir ulusal sorun ya
da kolektif haklar meselesi olarak gören birisi olarak, yakın
dönemde "Kürt Meselesi" üzerine "…
'Ulusal Sorun'un Soru(n)ları", size="2">[2] "…
'Demokratikleşiyor' muyuz? 'Kürt
Açılımı' ve Ötesi! Mümkün
mü?",[3] "…
'Açılım' Kapanı", size="2">[4] "… 'Kürt
Sorunu'na Oryantalist Bakışın Kaynak ve
Sonuçları",[5] "Medya
ve Kürt Sorunu Üzerine -Güncel- Notlar" size="2">[6] başlıklı yazı ve konuşmalarımda
defalarca değindim…
da kolektif haklar meselesi olarak gören birisi olarak, yakın
dönemde "Kürt Meselesi" üzerine "…
'Ulusal Sorun'un Soru(n)ları", size="2">[2] "…
'Demokratikleşiyor' muyuz? 'Kürt
Açılımı' ve Ötesi! Mümkün
mü?",[3] "…
'Açılım' Kapanı", size="2">[4] "… 'Kürt
Sorunu'na Oryantalist Bakışın Kaynak ve
Sonuçları",[5] "Medya
ve Kürt Sorunu Üzerine -Güncel- Notlar" size="2">[6] başlıklı yazı ve konuşmalarımda
defalarca değindim…
Meselenin çözümünün
burjuvazi/ veya emperyalizm eliyle mümkün olmadığını ya da
bununla olsa olsa düzen içi düzenlemelerin
"mümkün" olacağına inanan birisi olarak "AKP
Açılımı" denilen şeyin devletin kendi
Kürt'ünü yaratmaya yönelik bir inkâr ve
tasfiye politikasının uzantısı olduğunu
düşünüyorum…
burjuvazi/ veya emperyalizm eliyle mümkün olmadığını ya da
bununla olsa olsa düzen içi düzenlemelerin
"mümkün" olacağına inanan birisi olarak "AKP
Açılımı" denilen şeyin devletin kendi
Kürt'ünü yaratmaya yönelik bir inkâr ve
tasfiye politikasının uzantısı olduğunu
düşünüyorum…
Bir liberalin dahi, "Açmadan solan
güle açılım diyorlar," size="2">[7] diye dalga geçtiği "AKP
patentli milli birlik projesi"nin "demokratik" bir
özelliği olmadığının ve olamayacağının bilincinde olan bir
sosyalist olarak; Yalçın Akdoğan gibi, "Bir süre
önce başlatılan ve bu aralar başka mecralara kayan, ama
hâlâ umut olmaya devam 'Kürt açılımı',
şimdiye kadar denenmiş yollardan çok farklı bir yol olduğu
için hâlâ önemsenmeli," diyenleri kesinlikle
ciddiye almıyorum…
güle açılım diyorlar," size="2">[7] diye dalga geçtiği "AKP
patentli milli birlik projesi"nin "demokratik" bir
özelliği olmadığının ve olamayacağının bilincinde olan bir
sosyalist olarak; Yalçın Akdoğan gibi, "Bir süre
önce başlatılan ve bu aralar başka mecralara kayan, ama
hâlâ umut olmaya devam 'Kürt açılımı',
şimdiye kadar denenmiş yollardan çok farklı bir yol olduğu
için hâlâ önemsenmeli," diyenleri kesinlikle
ciddiye almıyorum…
SORU(N) NE?
"Neden" mi? Çok basit
"soru(n)" tarifinden…
"soru(n)" tarifinden…
"Kürt Meselesi", verili düzenin
düzenlemeleriyle düzenlenerek aşılabilecek bir soru(n) değildir;
çünkü emperyalist-kapitalizmin ulusal soru(n)ları
çözebilecek dinamikleri içermediği, içeremeyeceği
tarihsel örneklerle karşımızdadır…
düzenlemeleriyle düzenlenerek aşılabilecek bir soru(n) değildir;
çünkü emperyalist-kapitalizmin ulusal soru(n)ları
çözebilecek dinamikleri içermediği, içeremeyeceği
tarihsel örneklerle karşımızdadır…
Hikmet Çetinkaya ve benzerlerinin
"Kürt Sorunu" tarifine aldırmadan; "Bir inkâr
coğrafyası olarak Kürdistan" size="2">[8] gerçekliğini tıpkı Filistin gibi
Ortadoğu'nun kadim ve önemli sömürgeler sorununun bir
parçası olarak tanımlayabilmeliyiz. Fiili işgal nedeniyle dört
devleti doğrudan ilgilendirirken; girift uluslararası boyutu da söz
konusudur.
"Kürt Sorunu" tarifine aldırmadan; "Bir inkâr
coğrafyası olarak Kürdistan" size="2">[8] gerçekliğini tıpkı Filistin gibi
Ortadoğu'nun kadim ve önemli sömürgeler sorununun bir
parçası olarak tanımlayabilmeliyiz. Fiili işgal nedeniyle dört
devleti doğrudan ilgilendirirken; girift uluslararası boyutu da söz
konusudur.
Uluslararası ilişkiler ağının; dolayısıyla da
uluslararası komploların ilgi alanı olarak Kürdistan,
"Kürt Meselesi"nin tarihsel temellerini/ zeminini
oluşturur…
uluslararası komploların ilgi alanı olarak Kürdistan,
"Kürt Meselesi"nin tarihsel temellerini/ zeminini
oluşturur…
Bunun içindir ki işgalcilerin ve
işbirlikçilerinin, Kürtlerin ulusal taleplerini minimize etmek
için Kürtlere ölümü göstererek, sıtmaya
razı etmeye yönelik oyunları sahnelediği verili tablo,
"Kürt Meselesi"nin öne çıkan unsurlarını
sahneler…
işbirlikçilerinin, Kürtlerin ulusal taleplerini minimize etmek
için Kürtlere ölümü göstererek, sıtmaya
razı etmeye yönelik oyunları sahnelediği verili tablo,
"Kürt Meselesi"nin öne çıkan unsurlarını
sahneler…
Kürtlerin, ulusal taleplerinin bastırılmasında
başat rolü emperyalist ABD'nin Ortadoğu politikası
oluştururken; AB de onun suç ortağıdır.
başat rolü emperyalist ABD'nin Ortadoğu politikası
oluştururken; AB de onun suç ortağıdır.
Müthiş bir varsıllık içinde
korkunç bir yoksulluk coğrafyasına
dönüştürülmüş olan Kürdistan'ın
Kuzey-Batı parçasına göz atarsak…
korkunç bir yoksulluk coğrafyasına
dönüştürülmüş olan Kürdistan'ın
Kuzey-Batı parçasına göz atarsak…
Peter Alford Andrews'ün ABD merkezli
'Ethnologue Data From: Languages of the World' adlı kuruluş
için hazırladığı rapora göre, "2001 yılında
Türkiye'de yaşayan Kürtlerin genel nüfusa oranı
yüzde 8.36'dır (5.852.000 kişi)" veya "2008
yılında CIA'nın internet sitesinde, The World Factbook
bölümünde Türkiye'deki Kürt nüfusun
toplam nüfusun yüzde 18'ini oluşturduğu
varsayılmaktadır… Bunun sayısal karşılığı 12 milyon 780
bindir"[9] ya da "Hacettepe
Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü Başkanı
Prof. Aykut Toros ve ekibi, genel nüfus sayımlarını esas olarak
yaptıkları projeksiyonlarda, 1992 yılında ana dili Kürtçe
olanların oranını yüzde 6.2 olarak tesbit etmişlerdir"
türünden çarpıtma girişimleri bir yana; Kürtlerin
yüzde 40'ının batı illerinde yaşamak zorunda bırakıldığı
dolayısıyla "Kürt Sorunu"nun geri dönüşsüz
biçimde bir "Türk Sorunu"na
dönüştüğü bir kesitte yaşıyoruz…
'Ethnologue Data From: Languages of the World' adlı kuruluş
için hazırladığı rapora göre, "2001 yılında
Türkiye'de yaşayan Kürtlerin genel nüfusa oranı
yüzde 8.36'dır (5.852.000 kişi)" veya "2008
yılında CIA'nın internet sitesinde, The World Factbook
bölümünde Türkiye'deki Kürt nüfusun
toplam nüfusun yüzde 18'ini oluşturduğu
varsayılmaktadır… Bunun sayısal karşılığı 12 milyon 780
bindir"[9] ya da "Hacettepe
Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü Başkanı
Prof. Aykut Toros ve ekibi, genel nüfus sayımlarını esas olarak
yaptıkları projeksiyonlarda, 1992 yılında ana dili Kürtçe
olanların oranını yüzde 6.2 olarak tesbit etmişlerdir"
türünden çarpıtma girişimleri bir yana; Kürtlerin
yüzde 40'ının batı illerinde yaşamak zorunda bırakıldığı
dolayısıyla "Kürt Sorunu"nun geri dönüşsüz
biçimde bir "Türk Sorunu"na
dönüştüğü bir kesitte yaşıyoruz…
Gerçekten de Dicle Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr.
Rüstem Erkan, 2009 yılında 'Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi' verilerini değerlendirerek, Doğu ve Güneydoğu illerine
kayıtlı 5 milyon 627 bin 68 kişinin batı illerinde yaşadığının
ortaya çıktığını söyler.
Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr.
Rüstem Erkan, 2009 yılında 'Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi' verilerini değerlendirerek, Doğu ve Güneydoğu illerine
kayıtlı 5 milyon 627 bin 68 kişinin batı illerinde yaşadığının
ortaya çıktığını söyler.
AKP hükümetinin teşvik paketinden de
görüleceği gibi 23 ili kapsayan ve 4. Bölge olarak
değerlendirilen Doğu ve Güneydoğu Türkiye'nin en geri
kalmış bölgeleridir. Ülkemizdeki sanayileşme düzeyinin en
düşük olduğu bu 23 ilin 14'ünde yoğun bir Kürt
nüfusu yaşamaktadır. Bu iller ele alındığında ortaya çok
çarpıcı görüntüler çıkmaktadır.
görüleceği gibi 23 ili kapsayan ve 4. Bölge olarak
değerlendirilen Doğu ve Güneydoğu Türkiye'nin en geri
kalmış bölgeleridir. Ülkemizdeki sanayileşme düzeyinin en
düşük olduğu bu 23 ilin 14'ünde yoğun bir Kürt
nüfusu yaşamaktadır. Bu iller ele alındığında ortaya çok
çarpıcı görüntüler çıkmaktadır.
KONDA araştırması verilerine göre, Türkiye
genelinde hane başına aylık gelir toplamını 1. dilim 300 TL altı, 2.
dilim 300-700 TL, 3. dilim 700-1.200 TL, 4. dilim 1.200-3.000 TL ve 5. dilim
3.000 TL üzeri olarak sınıflandıracak olursak gelir farklılığı
açısından vahim bir durum ortaya çıkmaktadır. 1. dilimin
payı yüzde 16, 2. dilimin yüzde 44, 3. dilimin yüzde 27, 4.
dilimin yüzde 11, 5. dilimin payı ise yüzde 2'dir. Buna
göre Türkiye nüfusu hane olarak 1.200 TL ve altında bir
aylık gelirle yaşamak durumundadır. Şimdi Güneydoğu'ya
bakalım. Bu bölgede 1. dilimin payı yüzde 44.73, 2. dilimin
yüzde 39.1, 3. dilimin 12.39, 4. dilimin 3.38, 5. dilimin payı
0.40'tır. Güneydoğu nüfusunun yüzde 96.2'si hane
başına 1.200 TL ve altında bir aylık gelirle yaşamaktadır. Bu
bölgede hanelerdeki kişi sayısı göz önüne
alındığında durum tüm çıplaklığıyla ortaya
çıkmaktadır.
genelinde hane başına aylık gelir toplamını 1. dilim 300 TL altı, 2.
dilim 300-700 TL, 3. dilim 700-1.200 TL, 4. dilim 1.200-3.000 TL ve 5. dilim
3.000 TL üzeri olarak sınıflandıracak olursak gelir farklılığı
açısından vahim bir durum ortaya çıkmaktadır. 1. dilimin
payı yüzde 16, 2. dilimin yüzde 44, 3. dilimin yüzde 27, 4.
dilimin yüzde 11, 5. dilimin payı ise yüzde 2'dir. Buna
göre Türkiye nüfusu hane olarak 1.200 TL ve altında bir
aylık gelirle yaşamak durumundadır. Şimdi Güneydoğu'ya
bakalım. Bu bölgede 1. dilimin payı yüzde 44.73, 2. dilimin
yüzde 39.1, 3. dilimin 12.39, 4. dilimin 3.38, 5. dilimin payı
0.40'tır. Güneydoğu nüfusunun yüzde 96.2'si hane
başına 1.200 TL ve altında bir aylık gelirle yaşamaktadır. Bu
bölgede hanelerdeki kişi sayısı göz önüne
alındığında durum tüm çıplaklığıyla ortaya
çıkmaktadır.
Örneğin bölgenin yoksulluğunu,
işsizliğini ve ekonomik çaresizliğini gündeme getiren eski
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya, 1 milyon 600 bin nüfuslu
Diyarbakır'ın yüzde 25-30'unun açlık sınırının
altında yaşadığına ve bu insanların günlük ortalama gelirinin
bir doların altında bulunduğuna vurgu yapar.
işsizliğini ve ekonomik çaresizliğini gündeme getiren eski
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya, 1 milyon 600 bin nüfuslu
Diyarbakır'ın yüzde 25-30'unun açlık sınırının
altında yaşadığına ve bu insanların günlük ortalama gelirinin
bir doların altında bulunduğuna vurgu yapar.
Öte yandan Sağlık Bakanlığı verilerine
göre, Türkiye'de yeşil kartın en fazla kullanıldığı
bölge, Doğu Anadolu Bölgesi. Yoksul ve sağlık güvencesi
olmayan kişilere verilen yeşil kartın, en fazla Doğu Anadolu
Bölgesi'nde kullanılması, bölgede yaşayan vatandaşların
sağlık güvencesi ve ekonomik seviyesini gözler önüne
seriyor. Bölge nüfusunun yüzde 25'i aşkın kesimi
yeşil kart sahibiyken, ikinci sırada Güneydoğu Anadolu Bölgesi
(yüzde 24.87) yer alıyor.
göre, Türkiye'de yeşil kartın en fazla kullanıldığı
bölge, Doğu Anadolu Bölgesi. Yoksul ve sağlık güvencesi
olmayan kişilere verilen yeşil kartın, en fazla Doğu Anadolu
Bölgesi'nde kullanılması, bölgede yaşayan vatandaşların
sağlık güvencesi ve ekonomik seviyesini gözler önüne
seriyor. Bölge nüfusunun yüzde 25'i aşkın kesimi
yeşil kart sahibiyken, ikinci sırada Güneydoğu Anadolu Bölgesi
(yüzde 24.87) yer alıyor.
O hâlde şunu belirtmeden geçmeyelim;
"Kürt Meselesi", ulusal düzlemli bir soru(n) olarak
sadece "demokratik" değil; ekonomi-politik içerikli bir
sömürge sorunudur…
"Kürt Meselesi", ulusal düzlemli bir soru(n) olarak
sadece "demokratik" değil; ekonomi-politik içerikli bir
sömürge sorunudur…
Bu sorunu, verili dinamikleriyle düzenin
çözmesi mümkün ve muhtemel değildir.
çözmesi mümkün ve muhtemel değildir.
AKP TAVRI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
açılım için din adamlarından destek isteyip, yazarlarla
buluşmasında gelmeyenlere sitem ederken tekrarlıyorum: "Kürt
Meselesi", sadece "demokratik bir düzenleme" sorunu
değildir; bu eksene de mahkûm edilemez…
açılım için din adamlarından destek isteyip, yazarlarla
buluşmasında gelmeyenlere sitem ederken tekrarlıyorum: "Kürt
Meselesi", sadece "demokratik bir düzenleme" sorunu
değildir; bu eksene de mahkûm edilemez…
Çünkü AKP, soru(n)
çözmüyor. "Düzen içi
düzenleme"yi devreye sokuyor…
çözmüyor. "Düzen içi
düzenleme"yi devreye sokuyor…
"Düzen içi düzenleme"
dedim; konunun anlaşılması açısından buna bir örnek
verelim:
dedim; konunun anlaşılması açısından buna bir örnek
verelim:
"AKP, tek kelimelik bir değişiklikle
Kürtçe propagandanın önünü açtı. Yasada
yapılan değişiklikle 'seçim propagandalarında
Türkçe'den başka dil ve yazı kullanılması
yasaktır' ifadesi, 'Türkçe'nin kullanılması
esastır' olarak değiştirilmesi" buna bir örnektir!
Kürtçe propagandanın önünü açtı. Yasada
yapılan değişiklikle 'seçim propagandalarında
Türkçe'den başka dil ve yazı kullanılması
yasaktır' ifadesi, 'Türkçe'nin kullanılması
esastır' olarak değiştirilmesi" buna bir örnektir!
Naklettiğim örnek, bir "düzen
içi düzenleme"dir, AKP'nin tavrının ne anlama
geldiğini çok net olarak sergiler.
içi düzenleme"dir, AKP'nin tavrının ne anlama
geldiğini çok net olarak sergiler.
Bu durumda Yaşar Kemal'in, gazetecilerin
demokratik açılımla ilgili ısrarlı sorularına,
"Hiçbir şey düşünmüyorum," diye yanıt
verirken; Adalet Ağaoğlu'nun da, Başbakan'ın yazarlarla bir
araya geldiği kahvaltılı toplantıya "sağlık durumu ve zaman
darlığı" nedeniyle katılmadığını ama "Gelebilecek durumda
olsaydım da bu toplantıya katılmak istemezdim. Durum bende daha çok
vitrine dayalı bir buluşma çağrısının yapılmış olduğu
izlenimi uyandırmış bulunuyor," dediği koordinatlarda AKP'nin
açılımının Leyla Zana'nın, "Kurtlar sofrasında
herkes kendi Kürdünü yaratmak istiyor," vurgusunu
yaptığı"Kürtsüz bir açılım" yani bir
"milli birlik projesi" olduğu göz ardı
edilmemelidir…
demokratik açılımla ilgili ısrarlı sorularına,
"Hiçbir şey düşünmüyorum," diye yanıt
verirken; Adalet Ağaoğlu'nun da, Başbakan'ın yazarlarla bir
araya geldiği kahvaltılı toplantıya "sağlık durumu ve zaman
darlığı" nedeniyle katılmadığını ama "Gelebilecek durumda
olsaydım da bu toplantıya katılmak istemezdim. Durum bende daha çok
vitrine dayalı bir buluşma çağrısının yapılmış olduğu
izlenimi uyandırmış bulunuyor," dediği koordinatlarda AKP'nin
açılımının Leyla Zana'nın, "Kurtlar sofrasında
herkes kendi Kürdünü yaratmak istiyor," vurgusunu
yaptığı"Kürtsüz bir açılım" yani bir
"milli birlik projesi" olduğu göz ardı
edilmemelidir…
AKP'nin "açılım" dediği
şeyin "Ermeni", "Roman", "Alevi"
örneklerinde de ne olduğunu gördük, yaşadık…
şeyin "Ermeni", "Roman", "Alevi"
örneklerinde de ne olduğunu gördük, yaşadık…
Hatırlayın…
AKP'nin "Ermeni Açılımı",
Türkiye'de kaçak olarak çalışan onbinlerce
Ermeni'nin sınır dışı edilmesi tehdidine; "Roman
Açılımı" herkesin gözü önünde
mahallelerin yerle bir edildiği Sulukule ile linçe maruz
bırakıldıkları Selendi'ye; "Alevi Açılımı" da
Ökkeş Şendinler'li trajediye kapı açtı…
Türkiye'de kaçak olarak çalışan onbinlerce
Ermeni'nin sınır dışı edilmesi tehdidine; "Roman
Açılımı" herkesin gözü önünde
mahallelerin yerle bir edildiği Sulukule ile linçe maruz
bırakıldıkları Selendi'ye; "Alevi Açılımı" da
Ökkeş Şendinler'li trajediye kapı açtı…
AKP iktidarı için "Açılım"
sözcüğü galiba tam ters anlam ifade ediyor; AKP'nin
sözlüğünde "açılım",
"kapanma" anlamına geliyor…
sözcüğü galiba tam ters anlam ifade ediyor; AKP'nin
sözlüğünde "açılım",
"kapanma" anlamına geliyor…
"İyi de anayasa" mı?
ANAYASA OYUNU
Anayasa tartışmaları "niçin"dir
veya "Kürt Meselesi"ne ne getirip,
götürür?
veya "Kürt Meselesi"ne ne getirip,
götürür?
Bu soruya; "ama"sız,
"fakat"sız net yanıt(lar) vermek gerek. Oysa, AKP'ye
sevdalı liberallerle, "demokrasi"yi AKP'ye havale eden AB
muhibbi neo-liberallerin bu konudaki yanıt(lar)ı, "ama"larla,
"fakat"larla bezelidir…
"fakat"sız net yanıt(lar) vermek gerek. Oysa, AKP'ye
sevdalı liberallerle, "demokrasi"yi AKP'ye havale eden AB
muhibbi neo-liberallerin bu konudaki yanıt(lar)ı, "ama"larla,
"fakat"larla bezelidir…
Mesela Ahmet İnsel, "Her ne kadar 12 Eylül
Anayasası, giriş bölümüyle, YÖK gibi kurumlarıyla,
özgürlükleri tırpanlayan kalıp formülleriyle kanlı
canlı biçimde yürürlükte kalmaya devam edecek olsa da,
AKP'nin Meclis gündemine getirdiği Anayasa değişikliği
paketinin demokratikleşme açısından kesinlikle kabul edilemez
olduğunu söylemek için bağnazlık derecesinde iman sahibi olmak
lazım," derken tam da bu hâlet-i ruhiyeyi sergiler…
Anayasası, giriş bölümüyle, YÖK gibi kurumlarıyla,
özgürlükleri tırpanlayan kalıp formülleriyle kanlı
canlı biçimde yürürlükte kalmaya devam edecek olsa da,
AKP'nin Meclis gündemine getirdiği Anayasa değişikliği
paketinin demokratikleşme açısından kesinlikle kabul edilemez
olduğunu söylemek için bağnazlık derecesinde iman sahibi olmak
lazım," derken tam da bu hâlet-i ruhiyeyi sergiler…
Geçerken belirteyim; "12 Eylül
darbesinin ardından cezaevinde işkencelere maruz kalan
ülkücüler, anayasa paketine destek için deklarasyon
yayımladı"ğına[10] göre,
Ahmet İnsel'in, AKP patentli anayasa duyarlılığı karşılıksız
kalmıyor demektir!
darbesinin ardından cezaevinde işkencelere maruz kalan
ülkücüler, anayasa paketine destek için deklarasyon
yayımladı"ğına[10] göre,
Ahmet İnsel'in, AKP patentli anayasa duyarlılığı karşılıksız
kalmıyor demektir!
Yani "… 'Baba'erkil ülkede
'ana'yasa sorunu"[11]
böyle hâllediliyor: eski ülkücü ve yeni
neo-liberallerin AKP'ye verdikleri destekle…
'ana'yasa sorunu"[11]
böyle hâllediliyor: eski ülkücü ve yeni
neo-liberallerin AKP'ye verdikleri destekle…
Veya "Anayasa paketinin içerdiği bazı
maddeler eleştirilebilir, daha demokratik olmaları talep edilebilir, ama
çoğu değişikliğin 1982 Anayasası'ndan çok daha
ileride ve olumlu olduğu yadsınamaz," diyen E. Fuat Keyman'ın
"ehven-i şer"ciğiyle!
maddeler eleştirilebilir, daha demokratik olmaları talep edilebilir, ama
çoğu değişikliğin 1982 Anayasası'ndan çok daha
ileride ve olumlu olduğu yadsınamaz," diyen E. Fuat Keyman'ın
"ehven-i şer"ciğiyle!
Ya da "Bu ülkede demokratik mevziler kolay
kazanılmıyor. Anayasa'da yapılan en küçük
değişimi bile önemsemeliyiz. Çok bedeller ödediğimiz
demokratikleşme yolunda atılan bu adımlara 'üstten' bakan
kesimlerin sağlıksız bir tutum içinde olduğunu
düşünüyorum.
kazanılmıyor. Anayasa'da yapılan en küçük
değişimi bile önemsemeliyiz. Çok bedeller ödediğimiz
demokratikleşme yolunda atılan bu adımlara 'üstten' bakan
kesimlerin sağlıksız bir tutum içinde olduğunu
düşünüyorum.
Bununa birlikte, bu Anayasa değişikliğinin
bütün bu talepleri karşılayacak düzeyde olduğunu iddia
ediyor da değilim. AK Parti'nin 'biz'im istediğimiz her
şeyi yapacağı gibi gerçekçilikten uzak bir beklentimiz yok.
Demokrasiyi AKP'ye bırakıp 'ilerici' geçinmek,
ilginç bir paradoks," diyen Oral Çalışlar'ın
gelgitleriyle…
bütün bu talepleri karşılayacak düzeyde olduğunu iddia
ediyor da değilim. AK Parti'nin 'biz'im istediğimiz her
şeyi yapacağı gibi gerçekçilikten uzak bir beklentimiz yok.
Demokrasiyi AKP'ye bırakıp 'ilerici' geçinmek,
ilginç bir paradoks," diyen Oral Çalışlar'ın
gelgitleriyle…
Oysa "Anayasa değişikliğine,
'öncesinden ileridir, hükümet ne verirse
faydalıdır' türünden bir pragmatizmle ikna olmak
olanaksız. '80 sonrası insan hakları, barış, demokrasi
mücadelesinde ağır bedel ödeyenlere 'sol
çocukluk' muamelesi anlaşılır gibi değil"ken; size="2">[12] E.H Carr'in söylediği gibi,
"Bugün onlarca yıldır veya yüzyıllardır bildiğimiz ve
sahip olduğumuz bir şeyi savunurmuşçasına, demokrasinin
savunuculuğunu yapmak kendini kandırmaktır. Ve tamamen sahtedir... bunun
ölçütü geleneksel kurumların varlığını devam
ettirmesinde değil, iktidarın nerede bulunduğu ve nasıl kullanıldığı
sorusunda aranmalıdır. Bu açıdan bakıldığında demokrasi, bir
aşama sorunudur... Kitle demokrasisi zor ve bugüne kadar
keşfedilmemiş bir alandır; demokrasiyi savunma değil, oluşturma
ihtiyacından bahsedeceksek hedefe çok yakın olmalıyız ve
çok daha inandırıcı bir sloganımız
olmalı…"
'öncesinden ileridir, hükümet ne verirse
faydalıdır' türünden bir pragmatizmle ikna olmak
olanaksız. '80 sonrası insan hakları, barış, demokrasi
mücadelesinde ağır bedel ödeyenlere 'sol
çocukluk' muamelesi anlaşılır gibi değil"ken; size="2">[12] E.H Carr'in söylediği gibi,
"Bugün onlarca yıldır veya yüzyıllardır bildiğimiz ve
sahip olduğumuz bir şeyi savunurmuşçasına, demokrasinin
savunuculuğunu yapmak kendini kandırmaktır. Ve tamamen sahtedir... bunun
ölçütü geleneksel kurumların varlığını devam
ettirmesinde değil, iktidarın nerede bulunduğu ve nasıl kullanıldığı
sorusunda aranmalıdır. Bu açıdan bakıldığında demokrasi, bir
aşama sorunudur... Kitle demokrasisi zor ve bugüne kadar
keşfedilmemiş bir alandır; demokrasiyi savunma değil, oluşturma
ihtiyacından bahsedeceksek hedefe çok yakın olmalıyız ve
çok daha inandırıcı bir sloganımız
olmalı…"
Soru(n) buradadır ve budur!
Ayrıca geçerken anımsatalım: "87
yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nde 23 kez oluşan mecliste 60
farklı hükümet görev almış ve Cumhuriyetin kuruluş
anayasası olan 1924 Anayasası'ndan sonra 2 kez yeniden anayasa
yapılmış. Bu 87 yıl içinde 3 kez asker darbe yapılmış ve
parlamenter sisteme doğrudan veya dolaylı olarak müdahale edilmiş.
Tesadüf bu ya (!) yeniden yapılan 2 anayasa da bu darbe
dönemlerinde oluşturulan ve toplum iradesini temsil etmeyen meclisler
tarafından hazırlanmış. Yani 87 yıllık Türkiye
Cumhuriyeti'nde asker vesayeti olmadan, toplumun seçtiği bir
parlamentonun yeni bir anayasa yaptığı görülmemiş.
yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nde 23 kez oluşan mecliste 60
farklı hükümet görev almış ve Cumhuriyetin kuruluş
anayasası olan 1924 Anayasası'ndan sonra 2 kez yeniden anayasa
yapılmış. Bu 87 yıl içinde 3 kez asker darbe yapılmış ve
parlamenter sisteme doğrudan veya dolaylı olarak müdahale edilmiş.
Tesadüf bu ya (!) yeniden yapılan 2 anayasa da bu darbe
dönemlerinde oluşturulan ve toplum iradesini temsil etmeyen meclisler
tarafından hazırlanmış. Yani 87 yıllık Türkiye
Cumhuriyeti'nde asker vesayeti olmadan, toplumun seçtiği bir
parlamentonun yeni bir anayasa yaptığı görülmemiş.
Peki, darbe rejimleri neden yeni bir anayasa yapma
gereği duymuş? Öyle ya anayasa dediğiniz; 'Bir devletin nasıl
yönetileceğini belirleyen, kişi hak ve özgürlüklerini
düzenleyen bir belgedir'. Cumhuriyetin ilk anayasası olan 1924
Anayasası'nda yer alan hangi hükümler yetersiz ya da fazla
gelmiş de darbeciler yeni bir anayasa yaparak, devlet yönetimi ile
kişi hak ve özgürlükleri konusunda yeni bir düzenleme
yapma gereği duymuş?
gereği duymuş? Öyle ya anayasa dediğiniz; 'Bir devletin nasıl
yönetileceğini belirleyen, kişi hak ve özgürlüklerini
düzenleyen bir belgedir'. Cumhuriyetin ilk anayasası olan 1924
Anayasası'nda yer alan hangi hükümler yetersiz ya da fazla
gelmiş de darbeciler yeni bir anayasa yaparak, devlet yönetimi ile
kişi hak ve özgürlükleri konusunda yeni bir düzenleme
yapma gereği duymuş?
Bunun yanıtı, darbelerin yapıldığı dönemlerde
kapitalizmin içinde bulunduğu süreç ve
Türkiye'nin bu süreçteki konumunda aranmalıdır. 1961
Anayasası'na vesile olan 27 Mayıs darbesi, Türkiye'nin II.
Dünya Savaşı sonrası kapitalizmin yeniden yapılanan koşullarına
uyum sancılarının yaşandığı bir süreçte
gerçekleştirilmiştir. Ortaya çıkarttığı sonuçlar
itibariyle baktığımızda 1961 Anayasası, devlete sosyal işlevler
yükleyerek ve başta grevli toplusözleşme hakkı olmak üzere
kişi hak ve özgürlüklerini geliştiren düzenlemeler
yaparak Türkiye'nin kapitalizmin talep yönlü
politikalarına uyumunu sağlamış ve sisteme uyum sancılarını sona
erdirmiştir.
kapitalizmin içinde bulunduğu süreç ve
Türkiye'nin bu süreçteki konumunda aranmalıdır. 1961
Anayasası'na vesile olan 27 Mayıs darbesi, Türkiye'nin II.
Dünya Savaşı sonrası kapitalizmin yeniden yapılanan koşullarına
uyum sancılarının yaşandığı bir süreçte
gerçekleştirilmiştir. Ortaya çıkarttığı sonuçlar
itibariyle baktığımızda 1961 Anayasası, devlete sosyal işlevler
yükleyerek ve başta grevli toplusözleşme hakkı olmak üzere
kişi hak ve özgürlüklerini geliştiren düzenlemeler
yaparak Türkiye'nin kapitalizmin talep yönlü
politikalarına uyumunu sağlamış ve sisteme uyum sancılarını sona
erdirmiştir.
1982 Anayasası'na vesile olan 12 Eylül
darbesi de özünde 27 Mayıs gibi kapitalizmin dönemsel
koşullarına uyum sürecindeki sancıları sonlandırmaya yönelik
olarak gerçekleştirilmiştir. Ancak bu kez uyulmaya
çalışılan kapitalizm 'farklıdır'. Bu kapitalizmde
devlet artık sosyal değil, piyasa devletidir. Diğer taraftan
örgütlenme hakkı başta olmak üzere kişi hak ve
özgürlüklerinin geliştirilmesi değil, olabildiğince
kısıtlanması hedeflenmektedir. 12 Eylül darbesinin yarattığı
baskı ortamı kapitalizmin Türkiye'den istediği uyumlaşmayı
fiilen sağlamıştır. 1982 Anayasası da bu ortamı kalıcılaştıran bir
belge olmuştur.
darbesi de özünde 27 Mayıs gibi kapitalizmin dönemsel
koşullarına uyum sürecindeki sancıları sonlandırmaya yönelik
olarak gerçekleştirilmiştir. Ancak bu kez uyulmaya
çalışılan kapitalizm 'farklıdır'. Bu kapitalizmde
devlet artık sosyal değil, piyasa devletidir. Diğer taraftan
örgütlenme hakkı başta olmak üzere kişi hak ve
özgürlüklerinin geliştirilmesi değil, olabildiğince
kısıtlanması hedeflenmektedir. 12 Eylül darbesinin yarattığı
baskı ortamı kapitalizmin Türkiye'den istediği uyumlaşmayı
fiilen sağlamıştır. 1982 Anayasası da bu ortamı kalıcılaştıran bir
belge olmuştur.
1982 Anayasası'nın üzerinden 28 yıl
geçtikten sonra bugün yeni bir anayasa değil ama
Anayasa'daki temel yaklaşımı değiştirecek bir düzenleme
gündeme getirilmiştir. Bu kez söz konusu köklü
değişimin gerçekleştirilmesine vesile olan bir askerî darbe
yoktur. Değişimi yapmaya talip olan parlamenter sistem içinde
seçimle iktidara gelmiş bir siyasi partidir. Dolayısıyla yapılmak
istenen değişim ne kadar köklü de olsa Anayasayı değiştirme
süreci en azından görüntü olarak bundan
öncekilerden daha 'demokratik' bir ortamda
gerçekleşmektedir.
geçtikten sonra bugün yeni bir anayasa değil ama
Anayasa'daki temel yaklaşımı değiştirecek bir düzenleme
gündeme getirilmiştir. Bu kez söz konusu köklü
değişimin gerçekleştirilmesine vesile olan bir askerî darbe
yoktur. Değişimi yapmaya talip olan parlamenter sistem içinde
seçimle iktidara gelmiş bir siyasi partidir. Dolayısıyla yapılmak
istenen değişim ne kadar köklü de olsa Anayasayı değiştirme
süreci en azından görüntü olarak bundan
öncekilerden daha 'demokratik' bir ortamda
gerçekleşmektedir.
Anayasa'da yapılmak istenen değişikleri
içerik olarak ele aldığımızda
özgürlükçü demokrasi anlayışını asla temsil
etmese de liberal demokrasi anlayışına göre yapılanmış olan devlet
aygıtı temelden dönüştürülmek istenmektedir. Ancak
Anayasa'da yapılmak istenen değişiklikleri AKP'nin dünya
görüşü ve benimsediği ekonomi politikalarıyla birlikte
değerlendirdiğimizde hedeflenenin liberal düzene aykırı bir durum
olmadığı görülecektir. AKP'nin tüm kurum ve
kurallarıyla yerleştirmeye çalıştığı, liberalizmin en rafine
hâli olan serbest piyasa düzenidir. Dolayısıyla AKP'nin
derdi liberal demokrasinin liberal kısmı değil, demokrasi kısmıdır.
Çünkü serbest piyasanın gereği olarak yapılmak istenen
birçok düzenleme bırakınız
özgürlükçü demokrasiyi, liberal demokrasi
anlayışının bile kabullenemeyeceği boyuttadır. Bu nedenle serbest
piyasanın gereği olarak getirilmek istenen pek çok düzenleme
liberal demokrasi anlayışıyla yapılanmış olan yargıdan
dönmektedir.
içerik olarak ele aldığımızda
özgürlükçü demokrasi anlayışını asla temsil
etmese de liberal demokrasi anlayışına göre yapılanmış olan devlet
aygıtı temelden dönüştürülmek istenmektedir. Ancak
Anayasa'da yapılmak istenen değişiklikleri AKP'nin dünya
görüşü ve benimsediği ekonomi politikalarıyla birlikte
değerlendirdiğimizde hedeflenenin liberal düzene aykırı bir durum
olmadığı görülecektir. AKP'nin tüm kurum ve
kurallarıyla yerleştirmeye çalıştığı, liberalizmin en rafine
hâli olan serbest piyasa düzenidir. Dolayısıyla AKP'nin
derdi liberal demokrasinin liberal kısmı değil, demokrasi kısmıdır.
Çünkü serbest piyasanın gereği olarak yapılmak istenen
birçok düzenleme bırakınız
özgürlükçü demokrasiyi, liberal demokrasi
anlayışının bile kabullenemeyeceği boyuttadır. Bu nedenle serbest
piyasanın gereği olarak getirilmek istenen pek çok düzenleme
liberal demokrasi anlayışıyla yapılanmış olan yargıdan
dönmektedir.
AKP'nin anayasa değişikliği projesinin
gerisinde yatan işte demokrasinin hiçbir biçiminin
kabullenemeyeceği kadar acımasız, vahşi bir düzendir. Elbette bu
vahşetin en başta gelen muhatabı geniş emekçi kesimlerdir.
Destekçisi ise AKP temsilcilerinin de her vesile ile belirttiği
başta AB ve kapitalizme yön veren diğer ülke ve kurumlardır.
Ulusal sermayenin temsilcilerinin de belki birkaç ufak itiraz
dışında yapılmak istenen değişikliği destekleyeceğine kuşku yoktur.
Zaten AKP, bu desteği arkasında hissetmese bu köklü değişimi
göze alamaz ve kendisi için de riskli olan bu işe
girişmezdi.
gerisinde yatan işte demokrasinin hiçbir biçiminin
kabullenemeyeceği kadar acımasız, vahşi bir düzendir. Elbette bu
vahşetin en başta gelen muhatabı geniş emekçi kesimlerdir.
Destekçisi ise AKP temsilcilerinin de her vesile ile belirttiği
başta AB ve kapitalizme yön veren diğer ülke ve kurumlardır.
Ulusal sermayenin temsilcilerinin de belki birkaç ufak itiraz
dışında yapılmak istenen değişikliği destekleyeceğine kuşku yoktur.
Zaten AKP, bu desteği arkasında hissetmese bu köklü değişimi
göze alamaz ve kendisi için de riskli olan bu işe
girişmezdi.
Sözün özü: Türkiye'de
yapılan anayasaların arkasında daima bir darbe ile iktidarı ele
geçirmiş olan askerîn vesayeti olmuştur. AKP, asker vesayeti
olmadan yeni bir anayasa değil ama mevcut anayasal düzeni
köklü biçimde değiştirecek bir düzenlemeye
gitmektedir. Ancak, arkasında asker vesayeti olmaması, yapılmak istenen
anayasa değişikliğinin demokratik bir biçimde
gerçekleşeceği anlamına gelmez. Zira bu kez de yapılmak istenen
anayasa değişikliğinin arkasında, kapitalizmin uluslararası kurumları
ve sermaye vardır… Yani Türkiye'de anayasaların
arkasındaki gerçek vesayet sahipleri hangi görünüm
altında olursa olsun değişmemektedir. Emekçi sınıflar siyasal bir
güç oluşturamadığı sürece herhangi değişim de
beklenmemelidir."[13]
yapılan anayasaların arkasında daima bir darbe ile iktidarı ele
geçirmiş olan askerîn vesayeti olmuştur. AKP, asker vesayeti
olmadan yeni bir anayasa değil ama mevcut anayasal düzeni
köklü biçimde değiştirecek bir düzenlemeye
gitmektedir. Ancak, arkasında asker vesayeti olmaması, yapılmak istenen
anayasa değişikliğinin demokratik bir biçimde
gerçekleşeceği anlamına gelmez. Zira bu kez de yapılmak istenen
anayasa değişikliğinin arkasında, kapitalizmin uluslararası kurumları
ve sermaye vardır… Yani Türkiye'de anayasaların
arkasındaki gerçek vesayet sahipleri hangi görünüm
altında olursa olsun değişmemektedir. Emekçi sınıflar siyasal bir
güç oluşturamadığı sürece herhangi değişim de
beklenmemelidir."[13]
Kaldı ki KESK Genel Başkanı Sami Evren, AKP'nin
Anayasa değişikliği teklifine karşı çıkarak, değişiklik
paketinde kamu çalışanlarına gerçek anlamda
toplusözleşme hakkı tanınmadığını, grev hakkının
tümüyle yasaklandığı vurgusuyla, "Grev hakkı olmadan
taleplerimizi kabul ettirmemiz, gerçek anlamda pazarlık yapabilmemiz
mümkün değil. Dahası, grev hakkımız yasaklanıyor. Bugün
Anayasa'nın 90. maddesinden hareketle grev yapabiliyoruz. Anayasa
paketinin kamu çalışanlarına yönelik hükümleri
antidemokratiktir. Bunlara 'evet' dememiz mümkün
değil," derken önemli bir gerçeği ifade etmektedir.
Anayasa değişikliği teklifine karşı çıkarak, değişiklik
paketinde kamu çalışanlarına gerçek anlamda
toplusözleşme hakkı tanınmadığını, grev hakkının
tümüyle yasaklandığı vurgusuyla, "Grev hakkı olmadan
taleplerimizi kabul ettirmemiz, gerçek anlamda pazarlık yapabilmemiz
mümkün değil. Dahası, grev hakkımız yasaklanıyor. Bugün
Anayasa'nın 90. maddesinden hareketle grev yapabiliyoruz. Anayasa
paketinin kamu çalışanlarına yönelik hükümleri
antidemokratiktir. Bunlara 'evet' dememiz mümkün
değil," derken önemli bir gerçeği ifade etmektedir.
Aynı konuda AKP'nin anayasa paketini daha
önceleri sert bir dille eleştiren Abdullah Öcalan da,
"Demokratik anayasa şartı ile paket desteklenebilir," size="2">[14] vurgusuyla AKP'nin hazırladığı
taslağın desteklenmesinin tek şarta bağlı olduğunu belirtip,
"Şart şudur; demokrasi ve insan hakları şartı. Bu şartın
içinde öncelikli ve en önemli olarak yer alan husus
demokratik anayasadır. Bunun yanında bir de çocukların durumu var.
Terör yasası var, bu yasanın kaldırılması gerekiyor. Belediye
başkanlarının, BDP kadrolarının tutuklanması var, KCK operasyonları
kapsamında tutuklamalar var. Bütün bu tutuklananların serbest
bırakılması gerekiyor. En önemli ve en genel başlık demokratik
anayasadır. Bu şart çerçevesinde AKP'nin bu konuda
samimi bir adım atacağına kanaat getiriliyorsa, bu anayasa taslağı
desteklenebilir,"[15] demesiyse,
AKP'den karşılıksız bir beklentidir; doğru bir tutum değildir;
AKP "ilerletilemez"! size="2">[16]
önceleri sert bir dille eleştiren Abdullah Öcalan da,
"Demokratik anayasa şartı ile paket desteklenebilir," size="2">[14] vurgusuyla AKP'nin hazırladığı
taslağın desteklenmesinin tek şarta bağlı olduğunu belirtip,
"Şart şudur; demokrasi ve insan hakları şartı. Bu şartın
içinde öncelikli ve en önemli olarak yer alan husus
demokratik anayasadır. Bunun yanında bir de çocukların durumu var.
Terör yasası var, bu yasanın kaldırılması gerekiyor. Belediye
başkanlarının, BDP kadrolarının tutuklanması var, KCK operasyonları
kapsamında tutuklamalar var. Bütün bu tutuklananların serbest
bırakılması gerekiyor. En önemli ve en genel başlık demokratik
anayasadır. Bu şart çerçevesinde AKP'nin bu konuda
samimi bir adım atacağına kanaat getiriliyorsa, bu anayasa taslağı
desteklenebilir,"[15] demesiyse,
AKP'den karşılıksız bir beklentidir; doğru bir tutum değildir;
AKP "ilerletilemez"! size="2">[16]
Unutulmasın Ayşen Candaş'ın, "Salt
çoğunlukçu ve tepeden inmeci bir yöntemde ısrar
edilmesi, 30 yıldır beklenen demokratikleşmenin daha baştan hastalıklı
doğmasına sebep olabilir," uyarısındaki üzere "Anayasa
değişikliği teklifi, demokratikleşme amaçlarından ve
gereklerinden uzak, siyasal sistemde etkisi sınırlı ve belli bir
amaç doğrultusunda dikkatle seçilmiş bir değişim amacı
taşıyor…"[17]
çoğunlukçu ve tepeden inmeci bir yöntemde ısrar
edilmesi, 30 yıldır beklenen demokratikleşmenin daha baştan hastalıklı
doğmasına sebep olabilir," uyarısındaki üzere "Anayasa
değişikliği teklifi, demokratikleşme amaçlarından ve
gereklerinden uzak, siyasal sistemde etkisi sınırlı ve belli bir
amaç doğrultusunda dikkatle seçilmiş bir değişim amacı
taşıyor…"[17]
Hepsi bu; ve bunda da Kürtlerin ulusal
demokratik gerçekliğine kesin kez yer yok!
demokratik gerçekliğine kesin kez yer yok!
Ancak buna karşın Berzan Boti'nin, "AKP
ile Kemalizm arasında sıkış(ma)mak" size="2">[18] bağlamında dikkat çektiği
paradoksal düzlemde bir hayli moda olan AKP "kutsaması";
bunun böyle olduğunun görülmesini engellemektedir!
ile Kemalizm arasında sıkış(ma)mak" size="2">[18] bağlamında dikkat çektiği
paradoksal düzlemde bir hayli moda olan AKP "kutsaması";
bunun böyle olduğunun görülmesini engellemektedir!
Örneğin Cihan Tuğal'ın, ABD'de
yayımlanan 'Passive Revolution' size="2">[19] başlıklı kitabındaki ana fikre
göre, AKP iktidarıyla Türkiye İslâmileşti ve burjuvazi
daha da güçlendi…
yayımlanan 'Passive Revolution' size="2">[19] başlıklı kitabındaki ana fikre
göre, AKP iktidarıyla Türkiye İslâmileşti ve burjuvazi
daha da güçlendi…
Tuğal'ın söz konusu çalışması AKP
iktidarını bir "pasif devrim" olarak nitelerken; AKP'yi
de şöyle özetliyor: "Kısmi bir İslâmileşmeye koşut
olarak derin bir kapitalistleşme yaşamaktayız. Önümüzdeki
paradoks şu ki, bu kapitalistleşmenin ana mimarı eski İslâmcılar.
Üstelik bu kapitalistleşmeyi başka kimsenin yapamayacağı kadar halka
benimsetmiş durumdalar."
iktidarını bir "pasif devrim" olarak nitelerken; AKP'yi
de şöyle özetliyor: "Kısmi bir İslâmileşmeye koşut
olarak derin bir kapitalistleşme yaşamaktayız. Önümüzdeki
paradoks şu ki, bu kapitalistleşmenin ana mimarı eski İslâmcılar.
Üstelik bu kapitalistleşmeyi başka kimsenin yapamayacağı kadar halka
benimsetmiş durumdalar."
Dikkat edin; Türkiye'de İslâmcılık
hakkında yeterli fikri olmadığını düşündüğüm,
"moda olan AKP kutsaması" dediğim şey de bu!
hakkında yeterli fikri olmadığını düşündüğüm,
"moda olan AKP kutsaması" dediğim şey de bu!
Kaldı ki İzzet Baysal Üniversitesi öğretim
üyelerinden Dr. Fatih Yaşlı'nın, Türkiye'nin
"özgün bir cepheleşme içinde" tam bir egemenlik
mücadelesine sahne olduğunun altını çizip, "Henüz
kitlelerin değil, ama değerlerin, paradigmaların ve iki farklı rejim
tasavvurunun mücadelesi anlamında bir iç savaş"
yaşandığını vurguladığı momentte; "İslâm algısını
yeterince sorgulamadığı için, demokrasiyi unutup muhafazakâr
kimliğini güçlendiren" size="2">[20] AKP'nin farkı,
"demokratlığı" değil; tam tersine otoriterliği
pekiştirmesindedir.
üyelerinden Dr. Fatih Yaşlı'nın, Türkiye'nin
"özgün bir cepheleşme içinde" tam bir egemenlik
mücadelesine sahne olduğunun altını çizip, "Henüz
kitlelerin değil, ama değerlerin, paradigmaların ve iki farklı rejim
tasavvurunun mücadelesi anlamında bir iç savaş"
yaşandığını vurguladığı momentte; "İslâm algısını
yeterince sorgulamadığı için, demokrasiyi unutup muhafazakâr
kimliğini güçlendiren" size="2">[20] AKP'nin farkı,
"demokratlığı" değil; tam tersine otoriterliği
pekiştirmesindedir.
KÜRTLERE YÖNELİK ŞİDDET
Buna kanıt Kürtlere yönelik şiddetin AKP
eliyle ve "açılım" söylenceleriyle
yoğunlaştırılıp, yaygınlaştırılmasıdır…
eliyle ve "açılım" söylenceleriyle
yoğunlaştırılıp, yaygınlaştırılmasıdır…
Öne çıkan çarpıcı örneklerden
kimileri hızla sıralıyorum…
kimileri hızla sıralıyorum…
* Öcalan'ın çağrısıyla Kuzey
Irak'tan Türkiye'ye gelen 30 PKK'lının
tümüne "yasadışı örgüt üyesi olmak"
suçlamasıyla dava açıldı!
Irak'tan Türkiye'ye gelen 30 PKK'lının
tümüne "yasadışı örgüt üyesi olmak"
suçlamasıyla dava açıldı!
* Kars'ta İdris Ağbaba adlı esnafa işyerinde
yüksek sesle Kürtçe müzik dinlediği için,
"Kabahatler Kanunu" uyarınca ceza kesildi!
yüksek sesle Kürtçe müzik dinlediği için,
"Kabahatler Kanunu" uyarınca ceza kesildi!
* BDP'li Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, bir
gazeteye verdiği demeçte "Kürdistan" ifadesini
kullandığı gerekçesiyle "örgüt propagandası
yapmak" suçundan 1 yıl hapse mahkûm oldu!
gazeteye verdiği demeçte "Kürdistan" ifadesini
kullandığı gerekçesiyle "örgüt propagandası
yapmak" suçundan 1 yıl hapse mahkûm oldu!
* "Terör örgütünün
propagandasını yaptığı" ve "suçu ve suçluyu
övdüğü" iddialarıyla hakkında açılan 5 ayrı
davanın duruşmalarına katılarak ifade veren kapatılan DTP'nin
Genel Başkanı Ahmet Türk'e hâkim, "Sizce PKK
silahlı bir terör örgütü müdür" diye
sordu!
propagandasını yaptığı" ve "suçu ve suçluyu
övdüğü" iddialarıyla hakkında açılan 5 ayrı
davanın duruşmalarına katılarak ifade veren kapatılan DTP'nin
Genel Başkanı Ahmet Türk'e hâkim, "Sizce PKK
silahlı bir terör örgütü müdür" diye
sordu!
* Abdullah Öcalan'ın çağrısı
üzerine 2009 yılının 19 Ekim'de Irak'taki Kandil Dağı
ve Mahmur Kampı'ndan gelen PKK'lılardan 17'si,
Öcalan için 'sayın' ifadesini kullandıkları
gerekçesiyle haklarında açılan davada hâkim
karşısına çıktı!
üzerine 2009 yılının 19 Ekim'de Irak'taki Kandil Dağı
ve Mahmur Kampı'ndan gelen PKK'lılardan 17'si,
Öcalan için 'sayın' ifadesini kullandıkları
gerekçesiyle haklarında açılan davada hâkim
karşısına çıktı!
* Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi Azadiya Welat
Gazetesi Yazıişleri Müdürü Mehdi Tanrıkulu'nun
Kürtçe savunma yapmak istemesini "susma hakkını
kullanmak" olarak değerlendirdi. Mahkeme Tanrıkulu'nun
tutuklamasına karar verdi!
Gazetesi Yazıişleri Müdürü Mehdi Tanrıkulu'nun
Kürtçe savunma yapmak istemesini "susma hakkını
kullanmak" olarak değerlendirdi. Mahkeme Tanrıkulu'nun
tutuklamasına karar verdi!
* Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, BDP İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel'in "suçu ve suçluyu
övdüğü" iddiasıyla yargılandığı davada, ifadesinin
alınması için yeniden "günsüz olarak zorla hazır
edilmesi" kararı verdi!
Milletvekili Sebahat Tuncel'in "suçu ve suçluyu
övdüğü" iddiasıyla yargılandığı davada, ifadesinin
alınması için yeniden "günsüz olarak zorla hazır
edilmesi" kararı verdi!
* Irak'ın kuzeyindeki Kandil ve Mahmur
kamplarından gelen grupta yer alan Lütfü Taş,
Şanlıurfa'da yaptığı bir konuşmadan dolayı 10 ay hapis cezasına
çarptırıldı!
kamplarından gelen grupta yer alan Lütfü Taş,
Şanlıurfa'da yaptığı bir konuşmadan dolayı 10 ay hapis cezasına
çarptırıldı!
* Ankara Cumhuriyet Savcılığı Mehmet Salih Erşari
hakkında hazırladığı iddianamede, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
"Kürt açılımı"nı duyurduğu Meclis
kürsüsünde adını andığı sanatçı Ahmet
Kaya'nın fotoğrafı suç delili saydı!
hakkında hazırladığı iddianamede, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
"Kürt açılımı"nı duyurduğu Meclis
kürsüsünde adını andığı sanatçı Ahmet
Kaya'nın fotoğrafı suç delili saydı!
* DTP'nin kapatılmasını protesto
gösterilerinde iki kişinin öldürülmesiyle ilgili davayı
izleyen Ahmet Türk'e saldırıldı!
gösterilerinde iki kişinin öldürülmesiyle ilgili davayı
izleyen Ahmet Türk'e saldırıldı!
* Kürtçe şarkı nedeniyle başlayan bir
kavgada Emrah Gezer adlı vatandaşı öldürmekle suçlanan
Özel Harekâtçı Polis Memuru Serkan Akbulut ve ağabeyi
Levent Akbulut'un polis sorgusunda "polis dayanışması"
gördükleri ortaya çıktı!
kavgada Emrah Gezer adlı vatandaşı öldürmekle suçlanan
Özel Harekâtçı Polis Memuru Serkan Akbulut ve ağabeyi
Levent Akbulut'un polis sorgusunda "polis dayanışması"
gördükleri ortaya çıktı!
* 19 Nisan 2010 tarihinde şehir merkezinde kalabalık
bir ülkücü grubun saldırısını esnafın yardımıyla hafif
yaralarla atlatan Süleyman Demirel Üniversitesi Mimar ve
Mühendislik Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama
Bölümü Öğrencisi Yusuf Okçu'nun ardından,
20 Nisan 2010 günü akşam saatlerinde ise iktisat
bölümü birinci sınıf öğrencisi Barış İldemir adlı
Diyarbakırlı bir öğrenci linç edilmek istendi... Demir ve
tahtalarla, 70-80 kişilik bir grubun saldırısına uğrayan İldemir, o
sırada slogan atarak otogarda öğrenci arayan ülkücü bir
grubun saldırısına maruz kaldı. 'Kürtler vatana küfretti
ve bayrak yaktı' şeklinde bir söylentinin yayılarak
ateşlendiği öğrenilen olayda yaralanan İldemir, Isparta Devlet
Hastanesi'nde tedavi altına alındı!
bir ülkücü grubun saldırısını esnafın yardımıyla hafif
yaralarla atlatan Süleyman Demirel Üniversitesi Mimar ve
Mühendislik Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama
Bölümü Öğrencisi Yusuf Okçu'nun ardından,
20 Nisan 2010 günü akşam saatlerinde ise iktisat
bölümü birinci sınıf öğrencisi Barış İldemir adlı
Diyarbakırlı bir öğrenci linç edilmek istendi... Demir ve
tahtalarla, 70-80 kişilik bir grubun saldırısına uğrayan İldemir, o
sırada slogan atarak otogarda öğrenci arayan ülkücü bir
grubun saldırısına maruz kaldı. 'Kürtler vatana küfretti
ve bayrak yaktı' şeklinde bir söylentinin yayılarak
ateşlendiği öğrenilen olayda yaralanan İldemir, Isparta Devlet
Hastanesi'nde tedavi altına alındı!
* Çukurca İlçesi BDP'li Belediye
Başkanı Mehmet Kanar, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde 8 bin 957 olan
ilçenin nüfusunun şu an 5 bin 946'ya
düştüğünü söyledi… Belediye Başkanı
Mehmet Kanar'ın iddiasına göre, nüfus kayıtları silinen
bu kişiler Çukurca 20'inci Sınır Jandarma Komutanlığındaki
askerî personel. Kanar, "Yapılan bu uygulamayı belediyemize
karşı siyasi bir amaç olarak değerlendiriyorum. İlçemizin
nüfusu 8 bin 957'den bu yıl 5 bin 945'e düşünce
belediyemize gelen hisse de düştü. Bu da 30 bin lira paranın
düşmesi demektir. Çukurca gibi küçük bir
ilçe için 30 bin lira çok büyük bir paradır.
Biz bu parayla her türlü çalışmalarımızı
yapabiliyorduk. Altyapı olsun, su olsun, vatandaşlara hizmet veriyorduk.
Konu ile ilgili avukat tutup mahkemeye başvurucağız. Ayrıca özel bir
şirket çağırıp ilçemizin nüfusunu yeniden
saydıracağız," dedi!
Başkanı Mehmet Kanar, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde 8 bin 957 olan
ilçenin nüfusunun şu an 5 bin 946'ya
düştüğünü söyledi… Belediye Başkanı
Mehmet Kanar'ın iddiasına göre, nüfus kayıtları silinen
bu kişiler Çukurca 20'inci Sınır Jandarma Komutanlığındaki
askerî personel. Kanar, "Yapılan bu uygulamayı belediyemize
karşı siyasi bir amaç olarak değerlendiriyorum. İlçemizin
nüfusu 8 bin 957'den bu yıl 5 bin 945'e düşünce
belediyemize gelen hisse de düştü. Bu da 30 bin lira paranın
düşmesi demektir. Çukurca gibi küçük bir
ilçe için 30 bin lira çok büyük bir paradır.
Biz bu parayla her türlü çalışmalarımızı
yapabiliyorduk. Altyapı olsun, su olsun, vatandaşlara hizmet veriyorduk.
Konu ile ilgili avukat tutup mahkemeye başvurucağız. Ayrıca özel bir
şirket çağırıp ilçemizin nüfusunu yeniden
saydıracağız," dedi!
* Kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından
Batman BDP il binası kapısının altından içeriye 9 milimetre
çapında MKE menşeli kurşun bırakıldı. İl Başkanı Saadet
Becerikli, kaygılarının arttığını söyledi!
Batman BDP il binası kapısının altından içeriye 9 milimetre
çapında MKE menşeli kurşun bırakıldı. İl Başkanı Saadet
Becerikli, kaygılarının arttığını söyledi!
* BDP, 2009 yılında başlatılan operasyonlarda
gözaltına alınan ve tutuklanan 1483 partili, belediye başkanı,
yönetici ve üyelerinin serbest bırakılması istedi!
gözaltına alınan ve tutuklanan 1483 partili, belediye başkanı,
yönetici ve üyelerinin serbest bırakılması istedi!
Gerçekten de Emine Ayna'nın,
Türkiye'deki "süreci" değerlendirirken,
"12 Eylül darbesinde bu kadar çocuk tutuklu değildi. Bu
siyasi darbedir. İçişleri Bakanlığı, polis tarafından
gerçekleşen bir siyasi darbedir. DTP kapatıldı, bu bir siyasi
darbedir… Uygulanan faşizmdir. Ne yazık ki öyledir. Demokrasi
ve barış kelimeleri ile faşizm uygulanmaktadır. Açılım diyerek
darbe gerçekleşiyor, kötü olan bu," diye tarif
ettiği tablo bu!
Türkiye'deki "süreci" değerlendirirken,
"12 Eylül darbesinde bu kadar çocuk tutuklu değildi. Bu
siyasi darbedir. İçişleri Bakanlığı, polis tarafından
gerçekleşen bir siyasi darbedir. DTP kapatıldı, bu bir siyasi
darbedir… Uygulanan faşizmdir. Ne yazık ki öyledir. Demokrasi
ve barış kelimeleri ile faşizm uygulanmaktadır. Açılım diyerek
darbe gerçekleşiyor, kötü olan bu," diye tarif
ettiği tablo bu!
Hani kapatılan DTP'nin lideri Ahmet
Türk'e Samsun'da saldırı birçok ilde protesto
edilirken, Hakkâri'de bir anne ile oğlun dramında da
"insanlık yerlerde sürüklendi" denilebilecek bir tablo
sözünü ettiğimiz…
Türk'e Samsun'da saldırı birçok ilde protesto
edilirken, Hakkâri'de bir anne ile oğlun dramında da
"insanlık yerlerde sürüklendi" denilebilecek bir tablo
sözünü ettiğimiz…
Hatırlayın: Ahmet Türk'e yapılan
saldırıları kınamak için Hakkâri'de BDP tarafından
yapılan basın açıklamasının ardından Cumhuriyet Caddesi
üzerinde olaylar çıktı. Bu sırada okuldan
döndüğü belirtilen ve eski Hakkâri Belediye Başkanı
Kazım Kurt'un 14 yaşındaki oğlu Hatip Kurt, polisler tarafından
gözaltına alındı. Annesi Güllü Kurt'un tüm
çabalarına rağmen polisin gözaltına aldığı Hatip Kurt, daha
sonra yaralandığı için hastaneye
götürüldü.
saldırıları kınamak için Hakkâri'de BDP tarafından
yapılan basın açıklamasının ardından Cumhuriyet Caddesi
üzerinde olaylar çıktı. Bu sırada okuldan
döndüğü belirtilen ve eski Hakkâri Belediye Başkanı
Kazım Kurt'un 14 yaşındaki oğlu Hatip Kurt, polisler tarafından
gözaltına alındı. Annesi Güllü Kurt'un tüm
çabalarına rağmen polisin gözaltına aldığı Hatip Kurt, daha
sonra yaralandığı için hastaneye
götürüldü.
Beş çocuk annesi Güllü Kurt,
"Çocuğum Hatip Kurt okuldan dönüyordu. Ben de
kendisini almak için gittim. O sırada olaylar çıktı. Bir
baktım çocuğumu polisler almışlar. Çocuğumu kurtarmak
için polise yalvardım, ancak vermediler. Beni ve çocuğumu
hastaneye getirdiler. Yine hastaneye getirilişimizde bile beni tartaklayıp
hakaret ettiler. Çocuğum şu anda hastanede tedavi
görüyor" dediği tablo…
"Çocuğum Hatip Kurt okuldan dönüyordu. Ben de
kendisini almak için gittim. O sırada olaylar çıktı. Bir
baktım çocuğumu polisler almışlar. Çocuğumu kurtarmak
için polise yalvardım, ancak vermediler. Beni ve çocuğumu
hastaneye getirdiler. Yine hastaneye getirilişimizde bile beni tartaklayıp
hakaret ettiler. Çocuğum şu anda hastanede tedavi
görüyor" dediği tablo…
Görülmesi gerek: 2002 tarihinde OHAL'in
kaldırılmasından sonra AKP hükümeti polis teşkilâtını
Kürdistan'da güç yapabilmek için yeniden
yapılandırdı. Sayısı ve yetkileri arttırılan, özel timlerle
takviye edilen polis teşkilâtı, yapılandırma programı ile birlikte
Bölge'nin en güçlü ve nüfuzlu devlet birimi
hâline geldi. 400 bini aşan mensubuyla "teşkilât",
Kürdistan'da işkence yapıyor, yargısız infazlara imza atıyor,
bebek-yaşlı ayrımı gözetmeden katliamlar gerçekleştiriyor,
panzerlerle insan eziyor, özellikle çocuk infazlarıyla dikkat
çekiyor. Kürdistan'ın yeni polis-kontrası JİTEM'i
aratmıyor.
kaldırılmasından sonra AKP hükümeti polis teşkilâtını
Kürdistan'da güç yapabilmek için yeniden
yapılandırdı. Sayısı ve yetkileri arttırılan, özel timlerle
takviye edilen polis teşkilâtı, yapılandırma programı ile birlikte
Bölge'nin en güçlü ve nüfuzlu devlet birimi
hâline geldi. 400 bini aşan mensubuyla "teşkilât",
Kürdistan'da işkence yapıyor, yargısız infazlara imza atıyor,
bebek-yaşlı ayrımı gözetmeden katliamlar gerçekleştiriyor,
panzerlerle insan eziyor, özellikle çocuk infazlarıyla dikkat
çekiyor. Kürdistan'ın yeni polis-kontrası JİTEM'i
aratmıyor.
Kürdistan'da dört temel ayak
üzerinde yeniden yapılandırılan polis teşkilâtı, böylece
devletin bölgedeki en etkili mücadele ayağı hâline
getirildi. Ancak bu ayak inşa edilir edilmez bir ölüm makinesine
dönüştü. İşte 18 aylık bebek ile 78 yaşındaki yaşlıyı
ayrım gözetmeden katleden polisin yaygın ve sistematik uygulamalardan
birkaç örnek daha:
üzerinde yeniden yapılandırılan polis teşkilâtı, böylece
devletin bölgedeki en etkili mücadele ayağı hâline
getirildi. Ancak bu ayak inşa edilir edilmez bir ölüm makinesine
dönüştü. İşte 18 aylık bebek ile 78 yaşındaki yaşlıyı
ayrım gözetmeden katleden polisin yaygın ve sistematik uygulamalardan
birkaç örnek daha:
21 Kasım
2004
2004
Mardin'in
Kızıltepe ilçesinde 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babasını
katledildi. Polis Kaymaz'ın minik bedenine tam 13 kurşun
sıktı, ardından da Kaymaz'ı terörist ilan
etti.
Kızıltepe ilçesinde 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babasını
katledildi. Polis Kaymaz'ın minik bedenine tam 13 kurşun
sıktı, ardından da Kaymaz'ı terörist ilan
etti.
Mart 2006
Diyarbakır'da kitle
gösterilerine acımasızca müdahale eden polis toplam 6
çocuk katletti. 78 yaşındaki Halit Söğüt de hayatını
kaybedenler arasında yer aldı.
gösterilerine acımasızca müdahale eden polis toplam 6
çocuk katletti. 78 yaşındaki Halit Söğüt de hayatını
kaybedenler arasında yer aldı.
16 Şubat
2008
2008
Şırnak'ta
Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesinin
yıldönümünde protesto gösterisi yapan gruba saldıran
polis, 16 yaşındaki Yahya Menekşe'yi panzerle ezerek
katletti.
Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesinin
yıldönümünde protesto gösterisi yapan gruba saldıran
polis, 16 yaşındaki Yahya Menekşe'yi panzerle ezerek
katletti.
Mart 2008
Hakkari'de polis
kameraların önünde 15 yaşındaki C.E'nin kolunu kırdı,
C.E daha sonra polise mukavemetten tutuklandı.
kameraların önünde 15 yaşındaki C.E'nin kolunu kırdı,
C.E daha sonra polise mukavemetten tutuklandı.
Nisan 2009
Hakkari'de
DTP'ye yönelik operasyonları protesto eden gruba müdahale
eden özel tim mensubu polisler, 14 yaşındaki Seyfi Turan'a
elindeki silahla sürekli vurdu. Çocuk ağır
yaralandı.
DTP'ye yönelik operasyonları protesto eden gruba müdahale
eden özel tim mensubu polisler, 14 yaşındaki Seyfi Turan'a
elindeki silahla sürekli vurdu. Çocuk ağır
yaralandı.
9 Ekim 2009
Şırnak'ın Cizre
İlçesi'nde 18 aylık bebek Mehmet Uytun, gösteriye
polisin müdahalesi sırasında atılan gaz bombasının kafasına
çarpması sonucu hayatını kaybetti.
İlçesi'nde 18 aylık bebek Mehmet Uytun, gösteriye
polisin müdahalesi sırasında atılan gaz bombasının kafasına
çarpması sonucu hayatını kaybetti.
Nisan 2010
Hakkari'de Ahmet
Türk'e yapılan saldırıyı protesto etmek amacıyla yapılan
basın açıklamasının ardından Hakkari Belediye Başkanı Kazım
Kurt'un oğlu 14 yaşındaki Hatip Kurt annesi ile birlikte
sürükleyerek gözaltına alındı.
Türk'e yapılan saldırıyı protesto etmek amacıyla yapılan
basın açıklamasının ardından Hakkari Belediye Başkanı Kazım
Kurt'un oğlu 14 yaşındaki Hatip Kurt annesi ile birlikte
sürükleyerek gözaltına alındı.
Aralık 2009
Van'da 50 bin
kişinin yaptığı gösteriye vahşice müdahale eden polis
dakikalarca yaşlı kadınları copladı.
kişinin yaptığı gösteriye vahşice müdahale eden polis
dakikalarca yaşlı kadınları copladı.
Evet AKP hükümeti döneminde adım adım
yeniden yapılandırılarak Türkiye'nin en etkili, istihbarat
ağı en geniş birimi hâline getirilen polis teşkilâtı,
gün geçmiyor ki hak ihlâlleri ile gündeme gelmesin.
Polisi bu kadar acımasız hâle getirilmesin yetiştirildiği eğitim
sisteminden kaynaklanıyor. Tüm polisler, hem polis okulunda iken hem de
polislik görevini yürütürken Polis Akademiside
hazırlanan eğitim müfredatına göre eğitiliyorlar. Bu
akademilerde her bir polis adayı Türk-İslâm sentezinden
geçiriliyor, ırkçı görüşlerle donatılıyor. size="2">[21]
yeniden yapılandırılarak Türkiye'nin en etkili, istihbarat
ağı en geniş birimi hâline getirilen polis teşkilâtı,
gün geçmiyor ki hak ihlâlleri ile gündeme gelmesin.
Polisi bu kadar acımasız hâle getirilmesin yetiştirildiği eğitim
sisteminden kaynaklanıyor. Tüm polisler, hem polis okulunda iken hem de
polislik görevini yürütürken Polis Akademiside
hazırlanan eğitim müfredatına göre eğitiliyorlar. Bu
akademilerde her bir polis adayı Türk-İslâm sentezinden
geçiriliyor, ırkçı görüşlerle donatılıyor. size="2">[21]
Bu kadarı yeter değil mi?
LİBERALLER, NEO- LİBERAL "SOLCU"LAR
Tam da bu tabloda liberaller ile neo- liberal
"solcu"lar ne diyor, ne yapıyorlar mı?
"solcu"lar ne diyor, ne yapıyorlar mı?
Örneğin 7 Aralık 2009 tarihli 'Taraf'
gazetesinin manşetini, "PKK iki halkın da düşmanı" diye
atıyorlar…
gazetesinin manşetini, "PKK iki halkın da düşmanı" diye
atıyorlar…
"Ergenekon at, PKK tut," size="2">[22] demogojik manipülasyonlarına
sarılıyorlar…
sarılıyorlar…
"… 'Devletin değiştiği ama
Kürt kimliği hareketinin değişmediği' tezi, tartışılması
gereken bir tez," vurgusuyla Oral Çalışlar ekliyor:
"Ortaya çıkan bilgi ve belgeler, Öcalan'la devlet
görevlileri arasında İmralı'da değişik temaslar ve
pazarlıklar yapıldığını gösteriyor"!
Kürt kimliği hareketinin değişmediği' tezi, tartışılması
gereken bir tez," vurgusuyla Oral Çalışlar ekliyor:
"Ortaya çıkan bilgi ve belgeler, Öcalan'la devlet
görevlileri arasında İmralı'da değişik temaslar ve
pazarlıklar yapıldığını gösteriyor"!
Sonra da "AKP de, BDP de aynaya bir kez daha
bakmalı ve 'Açılım'ın önünün nasıl
açılacağına kafa yormalı. Zira bugüne kadar izledikleri
yolla, her ikisi de 'Açılım'ın önüne
açmaktan ziyade tıkadılar," diyen Cengiz Çandar
"akıl" veriyor!
bakmalı ve 'Açılım'ın önünün nasıl
açılacağına kafa yormalı. Zira bugüne kadar izledikleri
yolla, her ikisi de 'Açılım'ın önüne
açmaktan ziyade tıkadılar," diyen Cengiz Çandar
"akıl" veriyor!
Bejan Matur da, "BDP, Seçmenine Anlatabilir
mi?" tehdidiyle; "Türkiye'nin ana gündemi
'ayrılık değil demokratik açılım'ın kararlılıkla
devam ettirilmesi olmalıdır," diyor!
mi?" tehdidiyle; "Türkiye'nin ana gündemi
'ayrılık değil demokratik açılım'ın kararlılıkla
devam ettirilmesi olmalıdır," diyor!
Şivan Perver ise, Berlin'de Dünya
Kültürler Evi'ndeki konserinde barış, birlik ve beraberlik
mesajı verirken, "Türkiye'deki açılım müthiş
bir şey. Tayyip Erdoğan ve hükümete teşekkür ederim,
açılım yapmaya çalışıyorlar. Kürtlerle Türklerin
yakınlaşması, birbirlerini tanımaları ve kabul etmeleri
gerekiyor," diye haykırıyor!
Kültürler Evi'ndeki konserinde barış, birlik ve beraberlik
mesajı verirken, "Türkiye'deki açılım müthiş
bir şey. Tayyip Erdoğan ve hükümete teşekkür ederim,
açılım yapmaya çalışıyorlar. Kürtlerle Türklerin
yakınlaşması, birbirlerini tanımaları ve kabul etmeleri
gerekiyor," diye haykırıyor!
Ya "diyalog"cu Müslümanlar mı?
Onlardan birisi, Altan Tan da, "Gelinen bu noktada
'Açılım' durmuştur denilebilir. Kürtler
yapılanları çok az ve yetersiz görerek Hükümete
güvenmemekte; Türkler ise 'Ülke
bölünüyor, parçalanıyor' endişesine kapılmış
bulunmaktadır… Asker, 'silahlar susmadan demokratikleşme
olmaz', PKK ise 'demokratikleşme olmadan silahlar
bırakılmaz' diyerek çözümü kilitliyor,"
diyerek -ve dolayısıyla da AKP'yi aklayarak- "suret-i
hak"tan görünüyor…
Onlardan birisi, Altan Tan da, "Gelinen bu noktada
'Açılım' durmuştur denilebilir. Kürtler
yapılanları çok az ve yetersiz görerek Hükümete
güvenmemekte; Türkler ise 'Ülke
bölünüyor, parçalanıyor' endişesine kapılmış
bulunmaktadır… Asker, 'silahlar susmadan demokratikleşme
olmaz', PKK ise 'demokratikleşme olmadan silahlar
bırakılmaz' diyerek çözümü kilitliyor,"
diyerek -ve dolayısıyla da AKP'yi aklayarak- "suret-i
hak"tan görünüyor…
Nihayet Diyarbakır'da BDP
öncülüğünde düzenlenen 'Uluslararası
Müzakere ve Çözüm Deneyimleri' başlıklı
konferansın sonuç bildirisinde geçmişle yüzleşmenin
sorunun çözümünü sanıldığından daha fazla
kolaylaştırdığı vurgulanarak, "PKK da dahil Kürt siyasi
hareketinin, geçmişi tartışmaya açarak yeniden
değerlendirmesi" önerildi!
öncülüğünde düzenlenen 'Uluslararası
Müzakere ve Çözüm Deneyimleri' başlıklı
konferansın sonuç bildirisinde geçmişle yüzleşmenin
sorunun çözümünü sanıldığından daha fazla
kolaylaştırdığı vurgulanarak, "PKK da dahil Kürt siyasi
hareketinin, geçmişi tartışmaya açarak yeniden
değerlendirmesi" önerildi!
Öneriye bakın ve Nâzım Hikmet'in,
"Annelerin ninnilerinden/ spikerin okuduğu habere kadar/ yürekte,
kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı/ anlamak, sevgilim, o, bir müthiş
bahtiyarlık/ anlamak gideni ve gelmekte olanı," dizelerini
haykırın…
"Annelerin ninnilerinden/ spikerin okuduğu habere kadar/ yürekte,
kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı/ anlamak, sevgilim, o, bir müthiş
bahtiyarlık/ anlamak gideni ve gelmekte olanı," dizelerini
haykırın…
BDP VE İÇ SORU(N)LAR
91 sivil toplum örgütünün
"açılım çözümü"ne dair umutların
azaldığı belirtilip, belediye başkanlarının tutuklanması
eleştirildiği ortak açıklamasını okuyan Diyarbakır Baro
Başkanı Avukat Emin Aktar, "Umutlarımızın ve siyasetin de
çıkmaza sürüklendiği bir atmosferi yaşamaktayız.
Çözüm konusunda herkesin sağduyulu bir duyarlılıkla
sesinin ve çabasının ortaklaşması gerekliliğine
inanıyoruz," derken; Amerika'nın Sesi Radyosu'nun
Kürtçe yayımında konuşan BDP Grup Başkanı Nuri Yaman,
Kürt sorununun çözümü için AKP'nin
hazırladığı açılımla ilgili hiçbir projenin ortaya
konulmadığını belirtip, "AKP, bize 'sabır' diyor.
Nereye kadar sabredeceğiz? Şu ana kadar bir adım attıkları
görmedik. Attıkları adımlar partimize yönelik baskı ve
tutuklamalar oldu," diye ekledi…
"açılım çözümü"ne dair umutların
azaldığı belirtilip, belediye başkanlarının tutuklanması
eleştirildiği ortak açıklamasını okuyan Diyarbakır Baro
Başkanı Avukat Emin Aktar, "Umutlarımızın ve siyasetin de
çıkmaza sürüklendiği bir atmosferi yaşamaktayız.
Çözüm konusunda herkesin sağduyulu bir duyarlılıkla
sesinin ve çabasının ortaklaşması gerekliliğine
inanıyoruz," derken; Amerika'nın Sesi Radyosu'nun
Kürtçe yayımında konuşan BDP Grup Başkanı Nuri Yaman,
Kürt sorununun çözümü için AKP'nin
hazırladığı açılımla ilgili hiçbir projenin ortaya
konulmadığını belirtip, "AKP, bize 'sabır' diyor.
Nereye kadar sabredeceğiz? Şu ana kadar bir adım attıkları
görmedik. Attıkları adımlar partimize yönelik baskı ve
tutuklamalar oldu," diye ekledi…
Bu tabloda BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da,
Kürtlerin 87 yıl sonra kendi anadiliyle, kendi yönetimi'ni
yaşamaya kararlı olduğu vurgusuyla, AKP ve ABD'nin bunun
karşısında duramayacağını açıklarken; yine BDP milletvekili
Sebahat Tuncel de ekliyor: "PKK sorunun nedeni değil sonucudur. Sorun
çözüldüğünde PKK da sorun olmaktan
çıkacaktır... Kürt halkının dil, kimlik ve kültürel
hakları güvence altına alınmazsa PKK silah bıraksa bile Kürt
halkı haklarından vazgeçmez…"
Kürtlerin 87 yıl sonra kendi anadiliyle, kendi yönetimi'ni
yaşamaya kararlı olduğu vurgusuyla, AKP ve ABD'nin bunun
karşısında duramayacağını açıklarken; yine BDP milletvekili
Sebahat Tuncel de ekliyor: "PKK sorunun nedeni değil sonucudur. Sorun
çözüldüğünde PKK da sorun olmaktan
çıkacaktır... Kürt halkının dil, kimlik ve kültürel
hakları güvence altına alınmazsa PKK silah bıraksa bile Kürt
halkı haklarından vazgeçmez…"
BDP'de öne çıkan
görüngü bu olsa da iç soru(n)lar da yok
denemez…
görüngü bu olsa da iç soru(n)lar da yok
denemez…
Örneğin anayasa değişiklik teklifiyle ilgili
olarak öneride bulunmalarına rağmen görmemezlikten gelindiklerini
söyleyen BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AKP'yi
eleştirip, "Kimse BDP'yi, AKP'nin kuyruğu, koltuk
değneği hâline getiremez," dese de; BDP İstanbul Milletvekili
Ufuk Uras da, "Paketin 330'un altında kalması,
Ergenekon'un zaferi olur," derken, "kabul" oyu
ihtiyacı olması durumunda parti kararını bir kenara bırakarak oylamalara
katılacağı mesajını veriyor.
olarak öneride bulunmalarına rağmen görmemezlikten gelindiklerini
söyleyen BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AKP'yi
eleştirip, "Kimse BDP'yi, AKP'nin kuyruğu, koltuk
değneği hâline getiremez," dese de; BDP İstanbul Milletvekili
Ufuk Uras da, "Paketin 330'un altında kalması,
Ergenekon'un zaferi olur," derken, "kabul" oyu
ihtiyacı olması durumunda parti kararını bir kenara bırakarak oylamalara
katılacağı mesajını veriyor.
Ufuk Uras, "Ben parti grubunun 'oylamalara
katılmayalım' yönündeki eğilimine uyuyorum ama bir risk
görürsem, oylamalara katılmama kararımı gözden
geçiririm. Bir yandan da AK Parti'den de taleplerimizle ilgili
bir jest bekliyorum," şeklinde konuştu.
katılmayalım' yönündeki eğilimine uyuyorum ama bir risk
görürsem, oylamalara katılmama kararımı gözden
geçiririm. Bir yandan da AK Parti'den de taleplerimizle ilgili
bir jest bekliyorum," şeklinde konuştu.
BDP Urfa Milletvekili İbrahim Bilici,
"Oylamalarda 330'un altında kalınmasından aklıselim
hiç kimse mutlu olmaz." derken, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan da, "Acil kan ihtiyacı olduğu zaman devreye gireriz,"
saptamasıyla koroya katıldı.
"Oylamalarda 330'un altında kalınmasından aklıselim
hiç kimse mutlu olmaz." derken, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan da, "Acil kan ihtiyacı olduğu zaman devreye gireriz,"
saptamasıyla koroya katıldı.
Yine Ufuk Uras'ın, "Hükümetle
müzakere hâlindeyiz," dediği kesitte; bir gazetedeki haber
de şöyledir: "Hükümet, parti kapatmayı zorlaştıran
sekizinci maddenin 330'un altında kalma ihtimali üzerine yardım
istedi. BDP'li beş milletvekili 'evet' oyu
verdi"!
müzakere hâlindeyiz," dediği kesitte; bir gazetedeki haber
de şöyledir: "Hükümet, parti kapatmayı zorlaştıran
sekizinci maddenin 330'un altında kalma ihtimali üzerine yardım
istedi. BDP'li beş milletvekili 'evet' oyu
verdi"!
Oysa BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak'ın,
Meclis'te görüşmeleri süren Anayasa teklifine
hiçbir şekilde destek olmayacaklarını söylediği…
Meclis'te görüşmeleri süren Anayasa teklifine
hiçbir şekilde destek olmayacaklarını söylediği…
BDP Eş Başkanı Selahatin Demirtaş'ın da,
anayasa değişikleriyle ilgili bu hâliyle hükümete destek
vermeyeceklerini açıklayıp, "Ne AKP'nin yeşil
statükosuna ne de CHP ile MHP'nin kara statükosuna
mecburuz" dediği…
anayasa değişikleriyle ilgili bu hâliyle hükümete destek
vermeyeceklerini açıklayıp, "Ne AKP'nin yeşil
statükosuna ne de CHP ile MHP'nin kara statükosuna
mecburuz" dediği…
BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız'ın ise,
anayasa değişikliği konusunda AKP ile "gizli pazarlık"
yaptıkları iddiasının doğru olmadığını ve AKP'nin
önerilerini dikkate almadığını belirtip, "Gizli pazarlık
yok" diye eklediği…
anayasa değişikliği konusunda AKP ile "gizli pazarlık"
yaptıkları iddiasının doğru olmadığını ve AKP'nin
önerilerini dikkate almadığını belirtip, "Gizli pazarlık
yok" diye eklediği…
Ya da BDP'de bazı milletvekillerinin anayasa
değişikliği paketine destek verebilecekleri açıklamanın, parti
yönetimince sahiplenilmediği; Grup Başkan Vekili Bengi
Yıldız'ın, "Bu, arkadaşlarımızın kişisel
düşünceleri. Parti grubu olarak böyle bir kararımız yok.
Bugüne kadar nasıl görüşlerimizi söyleyerek dışarı
çıkmışsak aynı tavrımız devam ediyor," dediği…
hâlde BDP ortak bir tutum sergileyemedi; bir çok alanda olduğu
gibi…
değişikliği paketine destek verebilecekleri açıklamanın, parti
yönetimince sahiplenilmediği; Grup Başkan Vekili Bengi
Yıldız'ın, "Bu, arkadaşlarımızın kişisel
düşünceleri. Parti grubu olarak böyle bir kararımız yok.
Bugüne kadar nasıl görüşlerimizi söyleyerek dışarı
çıkmışsak aynı tavrımız devam ediyor," dediği…
hâlde BDP ortak bir tutum sergileyemedi; bir çok alanda olduğu
gibi…
A. Öcalan faktörünün verili
süreçteki etkinliğinin giderek gerilediği gidişatta Saad Muhyu
da, "Öcalan'ın 'çözüm
şartları' Ankara tarafından kabul edilmeyecektir.
Çözüm yakın olmasa da Kürtlerle Türkler yepyeni
bir sürece girdi,"[23] diye
ekliyor.
süreçteki etkinliğinin giderek gerilediği gidişatta Saad Muhyu
da, "Öcalan'ın 'çözüm
şartları' Ankara tarafından kabul edilmeyecektir.
Çözüm yakın olmasa da Kürtlerle Türkler yepyeni
bir sürece girdi,"[23] diye
ekliyor.
Bunda elbette ABD emperyalizmi ile Kuzey Irak denilen
Güney Kürdistan'daki[24]
durumun rolü çok büyük… (Burada, "Kartalı
vuran kendi tüyünden yapılmış oktur," diyen Amerikan Yerli
Atasözü anımsanmalı!)
Güney Kürdistan'daki[24]
durumun rolü çok büyük… (Burada, "Kartalı
vuran kendi tüyünden yapılmış oktur," diyen Amerikan Yerli
Atasözü anımsanmalı!)
Hüseyin Abdül Hüseyin'in,
"Yıllar boyu Saddam'ın zulmüne ve kanlı bir iç
savaşa göğüs geren Iraklı Kürtler artık…
bağımsızlık emelinden vazgeçip demokrasinin tadını
çıkarmaya başladı,"[25]
diye betimlediği tabloya ilişkin olarak da Gareth Stansfield ekliyor:
"ABD'nin Irak'taki siyasi gelişmenin rayında gitmesi
konusunda Kürt desteğine ihtiyacı var. Kürtlerin bir yandan ABD
çıkarlarına bağlılıklarını sürdürürken kalıcı
gerçeklikler yaratıp yaratamayacağını izlemek ilginç
olacak…"[26]
"Yıllar boyu Saddam'ın zulmüne ve kanlı bir iç
savaşa göğüs geren Iraklı Kürtler artık…
bağımsızlık emelinden vazgeçip demokrasinin tadını
çıkarmaya başladı,"[25]
diye betimlediği tabloya ilişkin olarak da Gareth Stansfield ekliyor:
"ABD'nin Irak'taki siyasi gelişmenin rayında gitmesi
konusunda Kürt desteğine ihtiyacı var. Kürtlerin bir yandan ABD
çıkarlarına bağlılıklarını sürdürürken kalıcı
gerçeklikler yaratıp yaratamayacağını izlemek ilginç
olacak…"[26]
"ÇÖZÜM"
MÜ?
MÜ?
Durum, "girift"tir; kısa vadeli
"kolaycı" çözümler mevcut değildir!
"kolaycı" çözümler mevcut değildir!
Yaşanan oncasının ardından çok şey
öğrendik; yaşayarak daha da öğreneceğiz; Thomas
Carlyle'nin, "Hiçbir şey yapmamış olan, hiçbir
şey öğrenmemiştir," sözündeki
üzere…
öğrendik; yaşayarak daha da öğreneceğiz; Thomas
Carlyle'nin, "Hiçbir şey yapmamış olan, hiçbir
şey öğrenmemiştir," sözündeki
üzere…
Bu bağlamda soru(n) esasında "Kürt
Meselesi" değil, "Türk Meselesi"dir.
Meselesi" değil, "Türk Meselesi"dir.
Türklerin mutlu ve özgür olması yani
kurtuluşu; Kürtlerin mutlu ve özgür olmasıyla yani
kurtuluşuyla mümkündür.
kurtuluşu; Kürtlerin mutlu ve özgür olmasıyla yani
kurtuluşuyla mümkündür.
Kürtleri ezen her politika, Türk(iye)
emekçilerine yönelik bir balyozdur…
emekçilerine yönelik bir balyozdur…
Şimdi Türk(iye) emekçilerinin kendini
sorgulayacağı bir kesitin önünü açmak, tarihle,
kendimizle hesaplaşmak zorundayız Rosa Luxemburg'u da
anımsayarak…[27]
sorgulayacağı bir kesitin önünü açmak, tarihle,
kendimizle hesaplaşmak zorundayız Rosa Luxemburg'u da
anımsayarak…[27]
Kolay mı? "Sokrates, 'sorgulanmamış
yaşam yaşanmaya değmez' diyor asırlar öncesinden...
Sorgulanmalı, yaşam sorgulanmalı; nasıl yaşamak istediğimize karar
vermeli, olumsuzu yakalamalı, eleştirmeyi öğrenmeli; eleştiriye
tahammül etmeyi ve 'iyi' için
çalışmayı...
yaşam yaşanmaya değmez' diyor asırlar öncesinden...
Sorgulanmalı, yaşam sorgulanmalı; nasıl yaşamak istediğimize karar
vermeli, olumsuzu yakalamalı, eleştirmeyi öğrenmeli; eleştiriye
tahammül etmeyi ve 'iyi' için
çalışmayı...
Yüzleşmek demek, tedirginlik demektir.
Çünkü insanın bütün dikkatini kendi iç
dünyasına, daha önce farkına varamadığı bir yöne
çevirmesidir."[28]
Çünkü insanın bütün dikkatini kendi iç
dünyasına, daha önce farkına varamadığı bir yöne
çevirmesidir."[28]
O hâlde şimdi zulme maruz bırakılmışları
Spinoza'nın, "Her şey kendi varlığı içinde
sürekliliğini korumaya çalışır," ya da Duran
Kalkan'ın, "Şimdiye kadar siyasi, askerî, ideolojik her
alandaki mücadelemiz tek hedefi, siyasi diyalogla çözüm
bulma doğrultusundaydı. Şimdi bunu söyleyemeyeceğiz. Hedefimiz
değişiyor. Kendimiz kendi demokrasimizi inşa ederek, demokratik toplum
örgütlülüğünü geliştirerek kendi
çözümümüzü kendi
özgücümüzle sağlayacağız," size="2">[29] uyarısı temelinde kavramalıyız,
anlamalı ve Türklere anlatmalı, kavratmalıyız…
Spinoza'nın, "Her şey kendi varlığı içinde
sürekliliğini korumaya çalışır," ya da Duran
Kalkan'ın, "Şimdiye kadar siyasi, askerî, ideolojik her
alandaki mücadelemiz tek hedefi, siyasi diyalogla çözüm
bulma doğrultusundaydı. Şimdi bunu söyleyemeyeceğiz. Hedefimiz
değişiyor. Kendimiz kendi demokrasimizi inşa ederek, demokratik toplum
örgütlülüğünü geliştirerek kendi
çözümümüzü kendi
özgücümüzle sağlayacağız," size="2">[29] uyarısı temelinde kavramalıyız,
anlamalı ve Türklere anlatmalı, kavratmalıyız…
Yoksa…
Yoksa çok geç olmakla kalmayıp, bir
Balkanizasyon barbarlığı kapımızı
çalabilecektir…
Balkanizasyon barbarlığı kapımızı
çalabilecektir…
Bunu engellemenin biricik yolu ise, Tek-el'in
bize öğrettiğini büyütmek ve
toplumsallaştırmaktır…
bize öğrettiğini büyütmek ve
toplumsallaştırmaktır…
Yani Kürt-Türk ve diğer emekçilerin
hiçbir "devlet açılımı"nın kapsayamayacağı,
tüm düzen partilerinin "demokratikleşebilme"
kapasitesini aşan, bütün kültürel hakları kolektif
temelde, "ama"sız, "fakat"sız benimseyen,
sokaktaki, hayat içerisindeki emek temelli kardeşleşme gereğini
anımsamaktır…
hiçbir "devlet açılımı"nın kapsayamayacağı,
tüm düzen partilerinin "demokratikleşebilme"
kapasitesini aşan, bütün kültürel hakları kolektif
temelde, "ama"sız, "fakat"sız benimseyen,
sokaktaki, hayat içerisindeki emek temelli kardeşleşme gereğini
anımsamaktır…
Ya da yüzümüzü Nâzım
Hikmet'in, Onlar ki toprakta karınca,/ suda balık,/ havada kuş
kadar/ çokturlar;/ korkak,/ cesur,/ cahil,/ hâkîm/ ve
çocukturlar/ ve kahreden/ yaratan ki onlardır,/ destanımızda
yalnız onların maceraları vardır.
Hikmet'in, Onlar ki toprakta karınca,/ suda balık,/ havada kuş
kadar/ çokturlar;/ korkak,/ cesur,/ cahil,/ hâkîm/ ve
çocukturlar/ ve kahreden/ yaratan ki onlardır,/ destanımızda
yalnız onların maceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvâsına/ sancaklarını
elden yere düşürürler/ ve düşmanı meydanda koyup/
kaçarlar evlerine/ ve onlar ki bir nice murtada hançer
üşürürler/ ve yeşil bir ağaç gibi gülen/ ve
merasimsiz ağlayan/ ve ana avrat küfreden onlardır,/ destanımızda
yalnız onların maceraları vardır.
elden yere düşürürler/ ve düşmanı meydanda koyup/
kaçarlar evlerine/ ve onlar ki bir nice murtada hançer
üşürürler/ ve yeşil bir ağaç gibi gülen/ ve
merasimsiz ağlayan/ ve ana avrat küfreden onlardır,/ destanımızda
yalnız onların maceraları vardır.
Demir,/ kömür/ ve şeker/ ve kırmızı
bakır/ ve mensucat/ ve sevda ve zulüm ve hayat/ ve bilcümle sanayi
kollarının/ ve gökyüzü/ ve sahra/ ve mavi okyanus/ ve
kederli nehir yollarının,/ sürülmüş toprağın ve
nehirlerin bahtı/ bir şafak vakti değişmiş olur,/ bir şafak vakti
karanlığın kenarından/ onlar ağır ellerini toprağa basıp/
doğruldukları zaman.
bakır/ ve mensucat/ ve sevda ve zulüm ve hayat/ ve bilcümle sanayi
kollarının/ ve gökyüzü/ ve sahra/ ve mavi okyanus/ ve
kederli nehir yollarının,/ sürülmüş toprağın ve
nehirlerin bahtı/ bir şafak vakti değişmiş olur,/ bir şafak vakti
karanlığın kenarından/ onlar ağır ellerini toprağa basıp/
doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara/ en renkli şekilleri aksettiren
onlardır./ Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
onlardır./ Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok söz edildi onlara dair/ ve onlar
için:/ zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,/
denildi," diye anlattığı "Onlar"a
dönmektir…
için:/ zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,/
denildi," diye anlattığı "Onlar"a
dönmektir…
Veya yıllardır; 11 Kasım
1877'de idamı
öncesinde, "Mezardaki sessizliğimiz, hayattaki
konuşmalarımızdan daha etkili olacaktır," diye
haykıran ChicagoluAugust Spies'ın
kararlılığıyla; asla geri adım atmadan; 2007-2008-2009'daki gibi
biriktire, biriktire yolu(muzu) kalabalıklara açarak yani her
santimetre karesinin diyetini ödeye ödeye aldığımız 2010
Taksim'ine tekrar nasıl çıkıldığını
anımsamaktır…
1877'de idamı
öncesinde, "Mezardaki sessizliğimiz, hayattaki
konuşmalarımızdan daha etkili olacaktır," diye
haykıran ChicagoluAugust Spies'ın
kararlılığıyla; asla geri adım atmadan; 2007-2008-2009'daki gibi
biriktire, biriktire yolu(muzu) kalabalıklara açarak yani her
santimetre karesinin diyetini ödeye ödeye aldığımız 2010
Taksim'ine tekrar nasıl çıkıldığını
anımsamaktır…
2 Mayıs 2010 21:54:51, Ankara.
N O T L A R
[*] 9
Mayıs 2010 tarihinde Hollanda'nın Den Haag kentinde düzenlenen
İbrahim Kaypakkaya anmasında yapılan konuşma… 15 Mayıs 2010
tarihinde Avusturya'nın Linz kentinde düzenlenen İbrahim
Kaypakkaya anmasında yapılan konuşma… Newroz, Yıl:4, No:131, 13
Mayıs 2010…
Mayıs 2010 tarihinde Hollanda'nın Den Haag kentinde düzenlenen
İbrahim Kaypakkaya anmasında yapılan konuşma… 15 Mayıs 2010
tarihinde Avusturya'nın Linz kentinde düzenlenen İbrahim
Kaypakkaya anmasında yapılan konuşma… Newroz, Yıl:4, No:131, 13
Mayıs 2010…
[1]
"Doğru söz insana hoş gelmez." (Kürt
Atasözü.)
"Doğru söz insana hoş gelmez." (Kürt
Atasözü.)
[2]
Demokratik Haklar Federasyonu'nun "Ulusal Sorun-Kürt Sorunu
Sempozyumu (Tarihsel-Kuramsal Kökleri, Emperyalizmin Rolü,
Güncel Durum, Proleter Tutum)" başlığıyla 27-28 Haziran
2009'da Ankara'da düzenlediği toplantının "Tarihsel
Kürt Ulusal Sorunu, Kemalizm, Liberalizm" başlıklı ikinci
oturumunda yapılan konuşma…
Demokratik Haklar Federasyonu'nun "Ulusal Sorun-Kürt Sorunu
Sempozyumu (Tarihsel-Kuramsal Kökleri, Emperyalizmin Rolü,
Güncel Durum, Proleter Tutum)" başlığıyla 27-28 Haziran
2009'da Ankara'da düzenlediği toplantının "Tarihsel
Kürt Ulusal Sorunu, Kemalizm, Liberalizm" başlıklı ikinci
oturumunda yapılan konuşma…
[3]
28 Kasım 2009 tarihinde Hamburg'da Avrupa Demokratik Haklar
Federasyonu ile Avrupa Türkiyeli İşçiler Federasyonu'nun
düzenlediği "Kürt Açılımı ve Ergenekon"
başlıklı panelde yapılan konuşma… 29 Kasım 2009 tarihinde
Hanover'de Avrupa Türkiyeli İşçiler Federasyonu'nun
düzenlediği "Kürt Açılımı ve Ergenekon"
başlıklı panelde yapılan konuşma… Kaldıraç, No:106,
Aralık 2009…
28 Kasım 2009 tarihinde Hamburg'da Avrupa Demokratik Haklar
Federasyonu ile Avrupa Türkiyeli İşçiler Federasyonu'nun
düzenlediği "Kürt Açılımı ve Ergenekon"
başlıklı panelde yapılan konuşma… 29 Kasım 2009 tarihinde
Hanover'de Avrupa Türkiyeli İşçiler Federasyonu'nun
düzenlediği "Kürt Açılımı ve Ergenekon"
başlıklı panelde yapılan konuşma… Kaldıraç, No:106,
Aralık 2009…
[4] 9
Ocak 2010 tarihinde Ankara Özgür Üniversite'de
"Açılım Kapanı" başlıklı Konferans'da yapılan
konuşma… Demokrasi ve Özgürlük, No:3, Şubat
2010…
Ocak 2010 tarihinde Ankara Özgür Üniversite'de
"Açılım Kapanı" başlıklı Konferans'da yapılan
konuşma… Demokrasi ve Özgürlük, No:3, Şubat
2010…
[5]
10 Nisan 2010 tarihinde Dicle Üniversitesi Felsefe Kulübü ile
Sosyal Bilimler Kulübü'nün Diyarbakır'da
düzenlediği "Oryantalizm ve Oryantalist Bakış
Açısı" başlıklı panelde yapılan
konuşma…
10 Nisan 2010 tarihinde Dicle Üniversitesi Felsefe Kulübü ile
Sosyal Bilimler Kulübü'nün Diyarbakır'da
düzenlediği "Oryantalizm ve Oryantalist Bakış
Açısı" başlıklı panelde yapılan
konuşma…
[6]
23 Nisan 2010 tarihinde Devrimci Demokrasi gazetesinin Diyarbakır'da
düzenlediği "Kürt Ulusal Sorunu ve Medya" başlıklı
panelde yapılan konuşma…
23 Nisan 2010 tarihinde Devrimci Demokrasi gazetesinin Diyarbakır'da
düzenlediği "Kürt Ulusal Sorunu ve Medya" başlıklı
panelde yapılan konuşma…
[7]
Cüneyt Ülsever, "Açmadan Solan Güle
Açılım Diyorlar", Hürriyet, 21 Nisan 2010,
s.21.
Cüneyt Ülsever, "Açmadan Solan Güle
Açılım Diyorlar", Hürriyet, 21 Nisan 2010,
s.21.
[8]
Namık Kemal Dinç, "Kadim Anavatandan Bir İnkâr
Coğrafyasına Kürdistan", Toplum ve Kuram, No:2, Güz 2009,
s.151-174.
Namık Kemal Dinç, "Kadim Anavatandan Bir İnkâr
Coğrafyasına Kürdistan", Toplum ve Kuram, No:2, Güz 2009,
s.151-174.
[9]
Deniz Kavukçuoğlu, "Türkiye'de Kürtler:
Sayısal Veriler", Cumhuriyet, 6 Eylül 2009, s.15.
Deniz Kavukçuoğlu, "Türkiye'de Kürtler:
Sayısal Veriler", Cumhuriyet, 6 Eylül 2009, s.15.
[10]
Vahit Yazgan, "Darbe Mağduru Ülkücülerden Ortak
Deklarasyon: Reformu Destekliyoruz", Zaman, 11 Nisan 2010,
s.14.
Vahit Yazgan, "Darbe Mağduru Ülkücülerden Ortak
Deklarasyon: Reformu Destekliyoruz", Zaman, 11 Nisan 2010,
s.14.
[11]
Korkmaz İlkorur, "… 'Baba'erkil Ülkede
'Ana'yasa Sorunu...", Radikal, 30 Mart 2010,
s.4.
Korkmaz İlkorur, "… 'Baba'erkil Ülkede
'Ana'yasa Sorunu...", Radikal, 30 Mart 2010,
s.4.
[12]
Nimet Tanrıkulu, "Demokratik Anayasa Talebi", Radikal İki, 11
Nisan 2010, s.8.
Nimet Tanrıkulu, "Demokratik Anayasa Talebi", Radikal İki, 11
Nisan 2010, s.8.
[13]
Özgür Müftüoğlu, "Kimin Anayasası?",
Evrensel, 26 Mart 2010, s.4.
Özgür Müftüoğlu, "Kimin Anayasası?",
Evrensel, 26 Mart 2010, s.4.
[14]
"Öcalan: Demokratik Anayasa Şartı İle Paket
Desteklenebilir", Yorum, 24-30 Nisan 2010, s.6.
"Öcalan: Demokratik Anayasa Şartı İle Paket
Desteklenebilir", Yorum, 24-30 Nisan 2010, s.6.
[15]
"Öcalan Pazarlık Kapısını Açık Bıraktı",
Cumhuriyet, 24 Nisan 2010, s.4.
"Öcalan Pazarlık Kapısını Açık Bıraktı",
Cumhuriyet, 24 Nisan 2010, s.4.
[16]
Geçerken ekleyeyim: "BDP Eşbaşkanları'ndan Selahattin
Demirtaş, AKP'nin hazırladığı Anayasa değişikliği konusunda
'Milliyet'ten Devrim Sevimay'a dikkat çekici
saptamalar içeren cevaplar verdi Bu saptamalarının belki de en
ilginç kısmını, 'liberaller' olarak tanımlanan
çevrelere yönelik eleştiriler oluşturuyordu.
Geçerken ekleyeyim: "BDP Eşbaşkanları'ndan Selahattin
Demirtaş, AKP'nin hazırladığı Anayasa değişikliği konusunda
'Milliyet'ten Devrim Sevimay'a dikkat çekici
saptamalar içeren cevaplar verdi Bu saptamalarının belki de en
ilginç kısmını, 'liberaller' olarak tanımlanan
çevrelere yönelik eleştiriler oluşturuyordu.
Sevimay, Demitaş'a 'kim bu
çevreler' diye soruyor ve şu cevabı alıyor: 'Bu
çevreler sonuçta AKP'ye yakın duran ve BDP'yi de
kendi durdukları yerde görmek isteyen dostlarımızdır ki ben onların
kişisel duruşlarına saygı duyarım, fakat BDP'nin bir parti
olduğunu unutuyorlar.'
çevreler' diye soruyor ve şu cevabı alıyor: 'Bu
çevreler sonuçta AKP'ye yakın duran ve BDP'yi de
kendi durdukları yerde görmek isteyen dostlarımızdır ki ben onların
kişisel duruşlarına saygı duyarım, fakat BDP'nin bir parti
olduğunu unutuyorlar.'
Demirtaş bu çevreleri
değerlendirirken şunları da ilave ediyor: '... Bu bahsettiğim
liberal çevre öyle bir çevre ki aslında
güçlü bir siyasi akımları yok, güçlü
partileri yok, tabanları yok (...) liberalleri anlayabilirim, belki
çaresizlikten kaynaklı AKP'ye bu kadar yakın durabilirler, ama
biz çaresiz değiliz (...) Keşke onlara yakın duracaklarına bize
yakın dursalar da bize güç verseler, biz de AKP'yi biraz
daha sürükleyebilsek, biraz daha itebilsek, biraz daha
değiştirebilsek'..." (Oral Çalışlar,
"Demirtaş'ın 'Liberaller'e Yaklaşımı",
Radikal, 13 Nisan 2010, s.11.)
değerlendirirken şunları da ilave ediyor: '... Bu bahsettiğim
liberal çevre öyle bir çevre ki aslında
güçlü bir siyasi akımları yok, güçlü
partileri yok, tabanları yok (...) liberalleri anlayabilirim, belki
çaresizlikten kaynaklı AKP'ye bu kadar yakın durabilirler, ama
biz çaresiz değiliz (...) Keşke onlara yakın duracaklarına bize
yakın dursalar da bize güç verseler, biz de AKP'yi biraz
daha sürükleyebilsek, biraz daha itebilsek, biraz daha
değiştirebilsek'..." (Oral Çalışlar,
"Demirtaş'ın 'Liberaller'e Yaklaşımı",
Radikal, 13 Nisan 2010, s.11.)
[17]
Neval Oğan Balkız, "Demokratikleşme ve Anayasa Üzerine",
Radikal, 17 Nisan 2010, s.21.
Neval Oğan Balkız, "Demokratikleşme ve Anayasa Üzerine",
Radikal, 17 Nisan 2010, s.21.
[18]
Berzan Boti, "AKP ile Kemalizm Arasında Sıkış(ma)mak",
Newroz, Yıl:4, No:127, 8 Nisan 2010, s.3.
Berzan Boti, "AKP ile Kemalizm Arasında Sıkış(ma)mak",
Newroz, Yıl:4, No:127, 8 Nisan 2010, s.3.
[19]
Cihan Tugal, Passive Revolution-Absorbing the İslamic Challenge to
Capitalism, 2009.
Cihan Tugal, Passive Revolution-Absorbing the İslamic Challenge to
Capitalism, 2009.
[20]
E. Fuat Keyman, "Asker, Yargı, Hükümet", Radikal İki,
14 Mart 2010, s.1-4.
E. Fuat Keyman, "Asker, Yargı, Hükümet", Radikal İki,
14 Mart 2010, s.1-4.
[21]
Mehmet Diyar, "JİTEM Gitti 'Teşkilât' Geldi",
ANF, 25 Nisan 2010.
Mehmet Diyar, "JİTEM Gitti 'Teşkilât' Geldi",
ANF, 25 Nisan 2010.
[22]
Hüseyin Gülerce, "Ergenekon At, PKK Tut", Zaman, 22
Nisan 2010, s.27.
Hüseyin Gülerce, "Ergenekon At, PKK Tut", Zaman, 22
Nisan 2010, s.27.
[23]
Saad Muhyu, "Kürtlerle Yeni Süreç Başladı",
Haliç, 10 Ağustos 2009.
Saad Muhyu, "Kürtlerle Yeni Süreç Başladı",
Haliç, 10 Ağustos 2009.
[24]
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Türkiye davetini
'memnuniyetle' kabul eden Irak'taki Kürt Bölgesel
Yönetimi'nin lideri Mesud Barzani'nin
önümüzdeki günlerde Ankara'ya gelmesi beklenirken,
'çalışma ziyareti' formatındaki ziyarette Başbakan
Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le de
görüşebileceği kaydedildi. Barzani ile özellikle
ABD'nin katılımıyla PKK'ya karşı oluşturulan
üçlü mekanizma ele alınacak. Türkiye'nin
PKK'nın Irak yapılanmasını tümüyle eritmek için
Barzani'yle 'yeni bir plan' üzerinde anlaşmak
istediği belirtiliyor. PKK'yla mücadeleye harcanan paraların
Irak'ta sosyal yapıyı güçlendirilmekte
kullanılabileceğini aktaran diplomatlar, "Barzani'den tam
güvence almalıyız" dedi. ("Barzani'ye PKK'ya
Karşı 'Yeni Plan'…", Radikal, 1 Mayıs 2010, s.9.)
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Türkiye davetini
'memnuniyetle' kabul eden Irak'taki Kürt Bölgesel
Yönetimi'nin lideri Mesud Barzani'nin
önümüzdeki günlerde Ankara'ya gelmesi beklenirken,
'çalışma ziyareti' formatındaki ziyarette Başbakan
Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le de
görüşebileceği kaydedildi. Barzani ile özellikle
ABD'nin katılımıyla PKK'ya karşı oluşturulan
üçlü mekanizma ele alınacak. Türkiye'nin
PKK'nın Irak yapılanmasını tümüyle eritmek için
Barzani'yle 'yeni bir plan' üzerinde anlaşmak
istediği belirtiliyor. PKK'yla mücadeleye harcanan paraların
Irak'ta sosyal yapıyı güçlendirilmekte
kullanılabileceğini aktaran diplomatlar, "Barzani'den tam
güvence almalıyız" dedi. ("Barzani'ye PKK'ya
Karşı 'Yeni Plan'…", Radikal, 1 Mayıs 2010, s.9.)
[25]
Hüseyin Abdül Hüseyin, "Iraklı Kürtler Araplara
Demokrasi Dersi Veriyor", The National, 31 Ocak 2010.
Hüseyin Abdül Hüseyin, "Iraklı Kürtler Araplara
Demokrasi Dersi Veriyor", The National, 31 Ocak 2010.
[26]
Gareth Stansfield, "ABD Desteği Iraklı Kürtleri
Rahatlatacak", The Independent, 7 Ocak 2010.
Gareth Stansfield, "ABD Desteği Iraklı Kürtleri
Rahatlatacak", The Independent, 7 Ocak 2010.
[27]
"… 'Ulusların hakkı' formülü
sosyalistlerin milliyet sorunundaki konumlarını haklı göstermeye
yetmiyorsa; birincisi, her verili örneğin çok çeşitli
tarihsel koşullarını (mekân ve zaman) dikkate almayıp global
çaptaki genel gelişmeleri değerlendirememesi, ikincisi, modern
sosyalizmin temel kuramını (toplumsal sınıflar kuramı)
bütünüyle gözardı etmesinden
ötürüdür.
"… 'Ulusların hakkı' formülü
sosyalistlerin milliyet sorunundaki konumlarını haklı göstermeye
yetmiyorsa; birincisi, her verili örneğin çok çeşitli
tarihsel koşullarını (mekân ve zaman) dikkate almayıp global
çaptaki genel gelişmeleri değerlendirememesi, ikincisi, modern
sosyalizmin temel kuramını (toplumsal sınıflar kuramı)
bütünüyle gözardı etmesinden
ötürüdür.
'Ulusların kendi yazgılarını
belirleme hakkı'ndan söz ettiğimizde, türdeş bir
toplumsal ve politik varlık olarak 'ulus' kavramını
kullanıyoruz. Oysa 'ulus' kavramı burjuva ideolojisinin
kategorilerinden birisidir ki; Marksist kuram bu ideolojiyi köklü
bir biçimde gözden geçirmiş, 'yurttaşların
özgürlüğü', 'yasa önünde
eşitlik', vb. gibi bulanık peçelerle her örnekte tarihsel
içeriklerin ne kadar gizlendiğini
göstermiştir.
belirleme hakkı'ndan söz ettiğimizde, türdeş bir
toplumsal ve politik varlık olarak 'ulus' kavramını
kullanıyoruz. Oysa 'ulus' kavramı burjuva ideolojisinin
kategorilerinden birisidir ki; Marksist kuram bu ideolojiyi köklü
bir biçimde gözden geçirmiş, 'yurttaşların
özgürlüğü', 'yasa önünde
eşitlik', vb. gibi bulanık peçelerle her örnekte tarihsel
içeriklerin ne kadar gizlendiğini
göstermiştir.
Sınıflı bir toplumda türdeş bir
sosyo-politik varlık olarak 'ulus' yoktur. Tersine, her ulus
içinde, uzlaşmaz çıkarları ve 'hakları' olan
sınıflar vardır. En kaba maddi ilişkilerden en ince ahlâki
ilişkilere kadar, mülk sahibi sınıflarla sınıf bilinçli
proletaryanın aynı tutumu takındıkları, pekişmiş bir
'ulusal' varlık gibi göründükleri, harfi harfine
tek bir toplum alanı değildir sözü edilen.
sosyo-politik varlık olarak 'ulus' yoktur. Tersine, her ulus
içinde, uzlaşmaz çıkarları ve 'hakları' olan
sınıflar vardır. En kaba maddi ilişkilerden en ince ahlâki
ilişkilere kadar, mülk sahibi sınıflarla sınıf bilinçli
proletaryanın aynı tutumu takındıkları, pekişmiş bir
'ulusal' varlık gibi göründükleri, harfi harfine
tek bir toplum alanı değildir sözü edilen.
Ekonomik ilişkiler alanında, burjuva
sınıfları sömürünün, proletarya emeğin
çıkarlarını temsil eder. Hukuksal ilişkiler alanında, burjuva
toplumunun köşe taşı özel mülkiyet iken,
proletaryanın çıkarı mülksüz insanların mülkün
egemenliğinden kurtulmasını gerektirir. Adalet alanında, burjuva toplumu
sınıf 'adaletini, besililerin ve egemenlerin adaletini temsil
ederken, proletarya merhametin bireyler üzerindeki toplumsal
etkilerinin dikkate alınmasını savunur." (Rosa Luxemburg, Ulusal
Sorun-Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Özerklik, Belge Yay.,
çev: Osman Akınhay, 2010, s.132-133.)
sınıfları sömürünün, proletarya emeğin
çıkarlarını temsil eder. Hukuksal ilişkiler alanında, burjuva
toplumunun köşe taşı özel mülkiyet iken,
proletaryanın çıkarı mülksüz insanların mülkün
egemenliğinden kurtulmasını gerektirir. Adalet alanında, burjuva toplumu
sınıf 'adaletini, besililerin ve egemenlerin adaletini temsil
ederken, proletarya merhametin bireyler üzerindeki toplumsal
etkilerinin dikkate alınmasını savunur." (Rosa Luxemburg, Ulusal
Sorun-Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Özerklik, Belge Yay.,
çev: Osman Akınhay, 2010, s.132-133.)
[28]
A. Hicri İzgören, "Yüzleşemediğimiz Şeylerin Bir Dehşet
Yanı Vardır", Günlük, 22 Nisan 2010, s.15.
A. Hicri İzgören, "Yüzleşemediğimiz Şeylerin Bir Dehşet
Yanı Vardır", Günlük, 22 Nisan 2010, s.15.
[29]
"Hedefimiz Değişiyor", Yorum, 24-30 Nisan 2010,
s.7.
"Hedefimiz Değişiyor", Yorum, 24-30 Nisan 2010,
s.7.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder