TMMOB ve Su
Mücadelesi
Emperyalist-kapitalist sistem suya ilişkin tüm
dünyada uygulamaya çalıştığı politikaları ülkemizde de
uygulamak istiyor. Bu amaca yönelik önemli adımlardan biri ise
Mart ayında İstanbul'da yapılacak olan 5. Dünya Su Forumu ile
atılıyor. Ülkemizde kapsamlı su özelleştirmeleri yapılmak
istenmesi forumun temel amaçlarından birini oluşturacakken, AKP
hükümetinin hazırlık kapsamında yapmaya başladığı yasal
düzenlemeler bu amacı daha da belirgin kılıyor.
Suyun metalaştırılması ve özelleştirilmesinin yaşandığı
ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de bu konuya karşı toplumsal bir
muhalefet bir süredir örgütlenmeye çalışılıyor.
Dergimizin de içinde aktif olarak yer aldığı Suyun
Ticarileştirilmesine Hayır Platformu, birçok siyasi parti ve
örgütü, çevre hareketlerini, sendikaları, TMMOB de
içinde olmak üzere meslek odalarını bir araya getiriyor.
Şu an için emek kesiminde, sermayenin bu konudaki hazırlıklı ve
bütünlüklü saldırısına yanıt verecek kadar
örgütlü, etkin ve halka yayılmış bir tepki
geliştirilemediği bir gerçek olmakla beraber, Suyun
Ticarileştirilmesine Hayır Platformu bu çabanın ilk adımıdır.
Elbette çalışmalar bugünkü haliyle yeterli değildir. Bu
yetersizliğin temel nedenlerinden biri "suyun
metalaştırılması-özelleştirilmesi" konusunun halk için
çok yeni bir konu olmasıdır. Bırakalım bireyleri, birçok
demokratik kurum, emperyalizmin su politikalarını yeni yeni
öğreniyor.
5. Dünya Su Forumu'nun ülkemizde yapılacak olmasından
dolayı gündemde oldukça önemli bir yer kaplayan su konusu
mühendis, mimar ve plancıların mesleki demokratik kitle
örgütü olan TMMOB bünyesinde de esas olarak son
birkaç yıldır gündem oluşturuyor. Tekil olarak odaların su
konusuna ilişkin yaptığı panel, konferans vb. etkinliklerin dışında
(ki bu etkinlikler genellikle "su ve enerji",
"jeotermal" gibi doğrudan su politikalarını değil, suyun
mesleki alanda kullanımını konu eden etkinliklerdir), TMMOB adına
yapılan ve en fazla öne çıkan, suya ilişkin politikaların
tespit edilmeye çalışıldığı etkinlikler, İnşaat
Mühendisleri Odası sekreteryalığında gerçekleştirilen 1. ve
2. Su Politikaları Kongreleri'dir.
Birincisi 21-23 Mart 2006'da, ikincisi ise 20-22 Mart 2008'de
gerçekleştirilen kongrelerin içeriğine, katılımcılarına
ve sonuç bildirgelerine bakıldığında, bu etkinliklerin,
bugünkü TMMOB etkin yönetim anlayışını sıkça
eleştirdiğimiz bir nokta olan "mücadeleci TMMOB"den
uzaklaşılması konusunda kanıtlarla dolu olduğunu
görürüz.
2006'daki ilk TMMOB Su Politikaları Kongresi, katılımcıları ile
olduğu kadar sonuç bildirgesi ile de son derece tartışmalıdır.
Hem Kongre'ye Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı temsilcisi, TBMM Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
Başkanı gibi sermayenin su politikalarının mimarları diyebileceğimiz
güçlerin temsilcileri çağrılmış, hem de onların
Dünya Su Forumu'nu ve suyun
metalaştırılmasını/özelleştirilmesini destekleyen konuşmalarına
gereken cevaplar verilmemiştir. Böylece Kongre'nin rotasının bu
güçlerce belirlenmesine izin verilmiştir.
Örneğin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı konuşmasında 5. Dünya Su Forumu'nun ülkemizde
yapılacağını müjdeli bir haber diye TMMOB kürsülerinden
duyururken, yapılan kongrenin Dünya Su Forumu'na hazırlık
niteliğinde olmasını temenni etmiş; kongrede konuşulan, ortaya konan
görüşlerin Dünya Su Forumu'na katkı vermesini
istemiştir. Oysa Kongre'nin sonuç bildirgesinde Dünya Su
Konseyi ya da Forumları'nın hangi amaca hizmet ettiğinden söz
edilmemiş, açık bir karşı duruş sergileyen herhangi bir ifade yer
almamıştır.
Sonuç bildirgesinin 4. ve 11. maddelerinde su, ekonomik ve sosyal
değeri olan sınırlı bir doğal kaynak olarak tanımlanmıştır. Suyun bu
şekilde nitelendirilmesi büyük bir yanlıştır. Su ilk defa
Birleşmiş Milletler tarafından 1992 yılında düzenlenen Dublin
Uluslararası Su ve Çevre Konferansı'nda ekonomik bir mal
olarak tanımlanmış, yayımlanan Dublin Beyannamesi'nde 'Su
bütün kullanımları dahilinde ekonomik bir değerdir ve ekonomik
bir mal olarak kabul edilmelidir' kararı alınmıştır. Yine aynı
yıl Rio de Janerio'da gerçekleştirilen BM Çevre ve
Kalkınma Konferansı'nda suyun 'eko-sistemin bir
parçası, doğal bir kaynak, sosyal ve ekonomik bir mal' olarak
algılanması gerektiği belirtilmiştir. Suyun ekonomik bir değer olarak
kabulü, suyu temel bir hak olmaktan çıkarıp metalaşmasının
ve tüm metalar gibi fiyatının, üretim miktarının vs. piyasa
kurallarına göre belirlenmesinin önünü açmak,
gerekçesini oluşturmak içindir. Bu ifade
emperyalist-kapitalist sistemin su konusunda uygulayacağı politikaların
ideolojik temelidir. Bir TMMOB etkinliğinin sonuç bildirgesinde yer
alması kabul edilemezdir.
Bildirgede su hizmetlerinin kamunun elinde olması gerektiğine vurgu
yapılırken kamu eliyle de ticarileştirme olabileceği üzerinde
durulmamıştır. Suyun ticarileştirilmesi yalnızca
özelleştirilmesiyle olmaz; bir kamu hizmeti olarak da piyasanın
koşullarına göre arz edilmesi sağlanabilir ya da kamu-özel
ortaklığı gibi sıkça tartışılan modellere gidilebilir.
TMMOB'nin sonuç bildirgesinde bu konuya yaklaşımı gerektiği
kadar açık bulamamaktayız.
Benzer sorunlarla 20-22 Mart 2008'de Ankara'da düzenlenen
TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi sonuç bildirgesinde de
karşılaşıyoruz. İstanbul'da düzenlenecek Dünya Su
Forumu'na çok daha yakın bir tarihte gerçekleştirilen
bu Kongre'de, ilk kongrede Dünya Su Konseyi ve Forumları
karşısında açık bir karşı çıkış sergilenmemesi
eksikliğinin giderilmesini bekleyenler yine aradıklarını bulamıyorlar.
Yalnızca bildirgenin sonunda Forum'un İstanbul'da
yapılmasının tesadüf olmadığı, suyun özelleştirilmesi
politikasının bir parçası olduğuna değinen sınırlı bir
bölüm var. Yine bu bildirgede de su, "ekonomik ve sosyal
değeri olan sınırlı ve stratejik doğal bir kaynak" olarak
nitelenmektedir.
Sonuç bildirgesinde "Bütünleşik (entegre) havza
yönetimi, su kaynaklarının çevresel, sosyal, ekonomik
boyutları düşünülerek oluşturulmalıdır" ifadesi yer
almaktadır. Amacı "doğal kaynak olarak su kaynaklarının
yönetiminde su aktörlerini egemen kılmak" olan
"bütünleşik havza yönetimi",
emperyalist-kapitalist sistem tarafından su yönetiminin sermayeye
bırakılması için düşünülen yol ve yöntemlerden
biridir. Aynı zamanda Avrupa Su Çerçeve Direktifi'nin de
temel maddelerinden biridir. Oysa bildirgede Avrupa Birliği'nin su
konusuna bakışına (Su Çerçeve Direktifi'ne) ve bu
çerçevede yapılacak dönüşümlere ilişkin net
bir tutum yoktur.
TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi yalnızca sonuç bildirgesi
açısından değil, organizasyon açısından da TMMOB'nin
devrimci demokrat geleneği ile taban tabana zıt bir etkinlik olmuştur.
Hatta bu açıdan değerlendirildiğinde, birincisini fersah fersah
geride bırakmıştır. Bu Kongre'nin ana sponsoru Nurol ile
destekleyen kuruluşu AGE İnşaat ve Ticaret AŞ, Dünya Su Konseyi
üyesi kuruluşlardır. Öte yandan 5. Dünya Su Forumu Program
Komitesi üyesi Prof. Dr. İbrahim Gürer konferansın düzenleme
kurulu başkanı yapılmıştır. Düzenleme, yürütme ve bilim
kurulu üyeleri içinde Dünya Su Forumu eşbaşkanı ve komite
üyeleri bulunmaktadır.(1) Politika belirlemeyi hedeflediğiniz
böylesine önemli bir etkinliği uluslararası tekeller ve onların
sözcüleri aracılığıyla düzenlemek tekellerin diliyle
konuşmayı da beraberinde getirir, bu kaçınılmazdır. Bunun,
nesnellik adına karşıt görüşlere de yer verme tavrıyla ilgisi
yoktur; böyle bir gerekçe her şeyden önce sponsorluk
kurumunun anlamına ve varlık amacına aykırı düşer.
Su Hakkı Mücadelesi
2008 baharından itibaren ve 5. Dünya Su Forumu'nun da
yaklaşmasıyla birlikte Türkiye'de su hakkı mücadelesi
veren kurum ve kuruluşlar bir araya gelmeye başlamıştır. Bunun ilk
adımı İstanbul'da bazı oda birimlerinin ve akademisyenlerin de
katkılarıyla Supolitik'in oluşturulması ile atılmıştır.
TMMOB'nin birincisini "aşan" 2. Su Politikaları Kongresi
ile aynı günlerde İstanbul'da Supolitik tarafından, su hakkı
mücadelesini yükselten Kapitalizmin Kıskacında Su başlıklı bir
uluslararası konferans düzenlenmiştir. Bu konferans ülkemizdeki
su hakkı mücadelesi açısından bir dönüm noktası
oluşturmuş, mevcut olan parçalı yapının giderilmesi ve
mücadelenin birleştirilerek Suyun Ticarileştirilmesine Hayır
Platformu'nun kurulmasında önemli bir katkısı olmuştur.
TMMOB'nin özellikle 2. Su Politikaları Kongresi sonrasında
takınacağı tavır merakla beklenirken, TMMOB'nin
görevlendirmesiyle İstanbul İKK'nın da harcadığı ciddi
emekler neticesinde Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu
kurulmuştur. Platform başlangıçta gerek su hakkı
mücadelesinin ülkemizde yeni bir konu olmasından, gerek bu konuyu
bilenlerin azlığından, gerekse de birliktelik
kültürünün ülkemiz demokratik kamuoyunda fazla
oturmamış olmamasından kaynaklı birçok sıkıntıyla
karşılaşmış, bileşenler uzun süren bir uyum dönemi
yaşamışlardır. 8-9 Kasım 2008 tarihlerinde İTÜ
Taşkışla'da düzenlenen Uluslararası Su Konferansı'yla
birlikte ve özellikle 2009 yılı başlarından itibaren ise önemli
bir pratik çalışma ortaya konmuştur.
Dünya Su Konseyi'nin çıkarlarını savunduğu
uluslararası su tekellerinin ülkemizde ve dünyada suyun
ticarileştirilmesine, özelleştirilmesine yönelik girişimlerinin
boyutu ve suyun yaşamın vazgeçilmezi olması dolayısıyla
metalaştırılmasının halk açısından yıkıcı sonuçlar
doğuracak olması, bu mücadeleyi daha da önemli kılmaktadır. Her
ne kadar kendi içinde örgütlenme, emek harcama ve söz
birliği noktalarında belli zaafları bulunsa da bugün Suyun
Ticarileştirilmesine Hayır Platformu ülkemizdeki su hakkı
mücadelesinin öncüsü durumundadır.
Platform'un düzenlediği eylem ve etkinliklerin katılımının
genellikle düşük olması, bileşeni olan birçok kurumun
"adı var kendi yok" durumunda bulunması ilk akla gelen
eksikliklerdir. TMMOB'nin de su hakkı mücadelesi konusunda
üyelerini bilinçlendirme ve örgütleme faaliyeti,
gücünün ve kaynaklarının gerektirdiği boyuttan uzaktır.
Örneğin Platform'da karar altına alınan "Platformun
bileşeni olan bütün örgütlerin merkez ve şubelerinin
bulundukları yerlerde benzer platformlar kurulmasına öncülük
etmesi ve kurulanlara düzenli ve eylemli olarak katılmaları
doğrultusunda uyarılması, bilgilendirilmesi ve özendirilmesi"
konusunda, TMMOB tarafından, kendi öncülüğünde platform
oluşturulabilecek Ankara, İzmir gibi iller varken bu konuda yeterli
çaba gösterilmemiştir.
Öte yandan Platform'a sanki yalnızca 16-22 Mart'taki
Dünya Su Forumu'na karşı mücadeleyi örgütlemekle
sınırlı olarak kurulmuş bir yapı olarak bakmak da sorun olarak
görülecek bir diğer noktadır. Oysa TMMOB 40. Dönem Olağan
Genel Kurulu'nda alınan 19 No'lu karardan da anlaşılacağı
gibi Genel Kurul "suyun özelleştirilmesine yönelik her
türlü politikalara karşı, sendikalar, meslek örgütleri
ve demokratik örgütleriyle ortak organizasyonlar oluşturulmasında
TMMOB'nin öncü bir görev üstlenerek bu yönde
çalışmalar yapılması hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim
Kuruluna görev verilmesine" karar vermiştir.(3) Suyun
Ticarileştirilmesine Hayır Platformu da bu çerçevede
kurulmuştur. TMMOB Genel Kurulu kararları "Dünya Su Forumu ile
sınırlı su hakkı mücadelesi"ni tekzip etmektedir.
Dolayısıyla yapılması gereken, 16-22 Mart'tan sonra da bu
mücadelenin sürdürülmesi ve yaygınlaştırılması
konusunda çaba sarf etmektir.
Platform 16-22 Mart Dünya Su Forumu geçtikten sonra da
varlığını devam ettirmeli, eksiklerini gidermeli, bileşenlerinin daha
aktif katılımını sağlamalı, yerellerle zayıf olan bağı
kuvvetlendirmelidir. Bu eksikliklerin giderilmesi su hakkı
mücadelesinin büyütülmesi için ön koşuldur.
TMMOB'ye düşen de bu eksiklerin giderilmesi için elinden
geleni yapmak olmalıdır.
Ancak bunun olabilmesi için TMMOB'de öncelikle
çözülmesi gereken sorun, egemen su politikalarına ve su
hakkı mücadelesine bakışın netleştirilmesidir. 2. Su Politikası
Kongresi'nin özeleştirisi hâlâ verilmemiştir. Bu
Kongre'nin ardından Suyun Ticarileştirilmesine Hayır
Platformu'nun oluşturulmasına dönük harcanan emek,
Kongre'ye bir tekzip olarak değerlendirilebilirse de, bu
özeleştirinin yapılması, sonrasında bu gibi etkinliklerinin
önünü kesmek açısından olmazsa olmazdır.
DİPNOTLAR
(1) Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada Artı İVME, Sayı 5-TMMOB
/>
(2) TMMOB 40. Dönem Olağan Genel Kurulu Karar No.19: 19-
"Özelleştirmeler AKP iktidarı döneminde de talan anlayışı
ile hızla devam etmektedir. Dünya Bankasının talepleri doğrultusunda
insan için zorunlu yaşamsal vazgeçilmez nitelikteki bir
kullanım aracı olan suyun özelleştirilmesi de
gündemleştirilmektedir. Akarsuların satışını, havza kullanım
haklarının sermayeye devrini sağlayacak yasal düzenlemelere
yönelik hazırlıklar yapılmaktadır. İngiltere, Fransa, Latin Amerika
ülkelerinde yapılan suyun özelleştirilmesi yoksul halk kesimleri
için yıkıcı sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
Dünya Su Konseyi tarafından düzenlenecek olan 5. Dünya Su
Forumu 16-22 Mart 2009 tarihinde İstanbul'da toplanacaktır. Dünya Su
Forumu'nda Küresel Su Politikaları tartışılacaktır. Dolayısıyla
Küresel Su politikalarının temsilcileri kadar bu politikalara
muhalefet eden çok sayıda örgüt temsilcisi de İstanbul'a
gelecektir.
Dünya Su Forumu için hazırlıklara başlamak, Foruma
seçenek olacak karşıt organizasyonlar oluşturmak, küresel su
güçlerine muhalefet eden uluslararası güçleri bir
araya getirmede, suyun özelleştirilmesine yönelik her
türlü politikalara karşı, sendikalar, meslek örgütleri
ve demokratik örgütleriyle ortak organizasyonlar oluşturulmasında
TMMOB'nin öncü bir görev üstlenerek bu yönde
çalışmalar yapılması hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim
Kuruluna görev verilmesine,"
Sayı 7 Su Sayfa 120-126
İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder