30 Mayıs 2010 Pazar

Su Kirliliği

Su
Kirliliği

Dünyada ve ülkemizde hızla artan
çevre kirliliği, havamızdan suyumuza kadar pek çok yaşam
kaynağımızın yok olmasına neden olmaktadır. Su kirliliği
çevresel sorunlarımızdan yalnızca birisidir. Bu kirliliğe sebep
olan etmenleri sanayi atıkları, petrol atıkları, nükleer atıklar,
ev atıkları ve denizlere karışan lağım suları olarak sıralamak
mümkündür.
Yer altı ve yer üstü su kaynaklarının kirlenmesi, bunun
bitkilere, tarım alanlarına etkisiyle birlikte doğal dengede meydana gelen
bozulmalar tüm canlı türlerinin yaşamları için ciddi bir
tehdit oluşturmaktadır. Özellikle denizlerde artan kirlenmeyle
birlikte pek çok canlı türünün nesli tükenmeye
başlamıştır. Örneğin Marmara denizi, kirlilik nedeniyle
balıkların yaşamasına uygun bir ortam olmaktan çıkmıştır.
Karadeniz'de ise hamsi ve diğer balık türleri giderek azalmakta olup,
larva halindeki ıstakozlar temiz su bulamamaları nedeniyle giderek yok
olmaktadır. Nehir ve göllerimizde de durum bundan farklı değildir.
/>
Ülkemizdeki bu hızla artan su kirliliğinin nedenleri arasında
altyapısı ve arındırma tesisleri olmayan sanayilerin atık gazlarını
denetimsiz olarak atmosfere, atık sularını da arındırmaksızın deniz ve
nehirlere bırakmasını, turizm ve tarım sektöründeki
çevreye zarar veren uygulamaları sıralayabiliriz.
Özellikle tarımda kullanılan zehirli ilaçlar, yağmur suları
ile birlikte topraktan denizlere akmakta ve denizde tarımsal kökenli
bir kirliliğin oluşmasına neden olmaktadır. Doğu Akdeniz sularındaki
kirliliğin büyük bölümü de bu şekilde
oluşmuştur. Ayrıca ülkemiz denizlerinde yapılan
çalışmalarda başta DDT olmak üzere benzeri zehirli tarım
ilaçlarının balıkların vücudunda depolandığı tespit
edilmiştir. Bu zehirli maddeler besin zinciri boyunca yürümekte ve
insan dahil bütün canlılara zarar vermektedir.
Yaşamsal gereksinimlerimizden biri olan sağlıklı içme suyunun,
devlet eliyle sağlanarak, insan sağlığına uygun bir biçimde ve
yine devlet güvencesi altında evlerimize kadar ulaşması
gerekmektedir. Su hizmetlerinin kâr hırsına kurban edilmesinin insan
sağlığı üstünde son derece tehlikeli, ölümcül
olabilecek etkileri olacaktır.
Bu konuya ve kapitalizmin insan yaşamına verdiği değere ilişkin
çarpıcı bir örnek, su hizmetlerinin kalitesiyle bilinen
Kanada'da 2000 yılında yaşanmış bir salgındır. Sağlıksız,
kirli su nedeniyle Afrika'da, Asya'da, Ortadoğu'da
bugüne dek binlerce çocuk ve yetişkin ölmüş ve bu
gazete haberlerine bile konu olmamışken, benzer bir olayın Kanada gibi bir
ülkede yaşanması büyük fırtına koparmıştır elbette.
Soruşturma raporunu hazırlayan yargıç, salgının sebebini
açıkça Kanada'da su tahlillerinin devlet
laboratuarlarının elinden alınarak özelleştirilmesine
bağlamıştır. Gerekli klor ölçümleri gerektiği gibi
yapılmadığı için yayılan salgın, 10.000 civarında nüfusu
olan Walkerton kasabasında 2300 kişinin hastalanmasına, aralarından
7'sinin ise ölümüne yol açmıştır. Ne var ki
çok ses getirmiş bu felaketten sonra bile Kanada'da su
alanındaki özelleştirmelerden geri adım atılmamıştır. Sermayenin
tercihinin her zaman ne taraftan yana olduğunu gösteren önemli bir
örnektir bu.
Ülkemizde de bugün Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerin
içme sularındaki arsenik oranlarıyla da gün yüzüne
çıkmakta olan kirlilik, halkımızın en temel hakkı olan
sağlıklı yaşama hakkını tehlikeye sokmaktadır.
1940'ların başında ülkemiz gündemine giren çevre
kirliliği, sanayinin geliştiği bölgelerdeki denetimsiz uygulamalar,
yanlış kent politikaları ve aşırı nüfus artışıyla birlikte
giderek artarak günümüzde doğal dengeyi sarsacak boyutlara
ulaşmıştır.
Su kirliliği ise, ilk kez Haliç'teki gözle
görülür boyutlara ulaşan kirlilik ile ortaya
çıkmış, 1940'lı yıllarda bu konuda ilk bilimsel
ölçümler yapılmıştır. Haliç'ten sonra
1960'ların ortalarından başlayarak İzmir ve İzmit Körfezleri,
1970'li yıllarda da Mersin, İskenderun ve Edremit Körfezleri
artan bir biçimde kirlenmeye başlamıştır. Aynı şekilde
1970'li yıllarda Porsuk, Simav, Ankara ve Sakarya Nehirleri ile
Sapanca ve Tuz göllerinde de kirlenme saptanmıştır.
Türk Tabipler Birliği'nin 'İnsan Sağlığını
Etkileyebilecek Unsurlar Konusunda Türk Tabipleri Birliği
Görüşü' başlıklı bildirgesinde, halk sağlığını
etkileyen pek çok zararlı etmen arasında gösterilen fakat
içme sularındaki varlığı belediye başkanları tarafından kabul
edilmeyen arsenik ile ilgili olarak şu bilgilere yer verilmiştir:
''….İnorganik arsenik insanlar için çok
zehirli olup organik arsenik daha az zararlıdır. Besinlerde ve sudaki
yüksek miktarda (60 ppm) arsenik öldürücü olabilir.
Arsenik sinir sistemi, mide-barsak ve cilt dokularına zarar verir.
Yüksek miktarlarda solunması akciğer ve solunum yollarında yaralara
neden olabilir.
Düşük düzeylerde arseniğe maruz kalmak bulantı, kusma ve
ishale, kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin yapımında düşmeye,
kalp ritminde bozulmaya, kan damarlarında patolojilere, el ve ayaklarda
iğnelenme ve karıncalanma hissedilmesine neden olabilir. Uzun süre
maruziyet durumunda ciltte kararmaya, el ve ayaklarda ve gövdede siğil
ve kabarmaların olmasına neden olabilir.  Doğrudan cilt teması
kızarma ve şişmelere neden olabilir.
Arsenik bilinen bir kanserojendir. İnorganik arseniğin solunması akciğer
kanserine, besin yoluyla alınması ise cilt, mesane, böbrek, karaciğer
ve akciğer kanserine neden olabilir.
Yüksek düzeyde maruziyet durumunda idrarda saptanabilir, ancak
maruziyetten kısa bir süre sonra tahlil yapılması gerekir. Ancak
maruziyetten sonraki 6-12 ay boyunca saç ve tırnakta saptanabilir.
Ancak bu testler düşük düzeyde maruziyetlerde anlamlı
değildir ve olası bir sağlık etkisi konusunda fikir vermez. EPA'nın
içme suyu için verdiği en üst sınır 0,05 ppm'dir, ancak
bu düzey ileride düşürülebilir….''
/>
İnsan sağlığına etkileri bu derece ölümcül olan bir
maddenin içme sularında var olduğunu bilen fakat hiçbir
zararlı etkisi olmadığını kendisi de çeşmeden su içerek
ispatlamaya çalışan belediyecilik anlayışı, "kimse ishal
olmadı" diyerek kendini savunabilmiştir.
Kapitalizm Kanada'da da, Türkiye'de de aynıdır; daha
çok kâr uğruna gözden çıkaramayacağı
hiçbir değer yoktur; yeşil bir doğa, masmavi denizler, insan
sağlığı, temiz içme suyu…Hatta kendinden olmayan her insan
ve hatta bütün bir Irak olduğu gibi bütün bir
Gazze…Daha fazla kâr için bir ormanı kül etmek
gerekiyorsa edilir, denizlere zehirli atık bırakılacaksa bırakılır,
içme sularına kimyasal atıklar karışacaksa karışır hiç
düşünmeden…Daha fazla kâr için çocuklar
ölecekse öldürülür, şehirler yok edilecekse edilir
hiç acımadan…Daha fazla insan aç kalacaksa aç
bırakılır, yoksul, yoksun bırakılır…
Nasıl ki doğa her yeni güne kendini yenileyerek uyanıyor ise,
doğanın bir parçası olan insanoğlu da içinde yaşadığı
bu düzeni değiştirerek yepyeni günlere uyanacaktır;
açlığın, yoksulluğun olmadığı, çocukların kâr
uğruna öldürülmediği, doğanın kirletilmediği…
/>

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder