21 Mayıs 2010 Cuma

Hidroelektrik Santraller

Hidroelektrik
Santraller

Giriş

Bir cisim ya da sistemin iş yapabilme yeteneği, "yaratılan
güç" anlamına gelen enerji
sözcüğünün, Eski Yunan dilindeki εν = aktif
ve εργον = iş kelimelerinden türediği
kabul edilir. Enerji doğrudan ölçülemeyen bir değer olup
fiziksel bir sistemin durumunu değiştirmek için yapılması gereken
iş yoluyla hesaplanabilir. Bu açıdan anlam olarak enerjinin
'işe dönüştürülebilen' bir şey olduğu
söylenebilir. Korunabilen bir büyüklük olan enerji aynı
zamanda doğada biçim de değiştirebilir. Bunun en sıradan
örneği suyun potansiyel enerjisinin hidroelektrik santrallerde elektrik
enerjisine dönüştürülmesidir.

Doğada çeşitli şekillerde bulunabilen enerji, kinetik ve potansiyel
enerji adı altında iki ana başlıkta incelenebilir. Isısal enerji, atom
enerjisi, kimyasal potansiyel enerji, manyetik potansiyel enerji, mekanik
enerji gibi yeryüzünde mevcut olan birçok farklı enerji
türünün yanında; sanayi, aydınlatma, iletişim gibi temel
gereksinimlerin karşılanmasında doğrudan kullanılabilmesi nedeniyle
elektrik enerjisine özel bir önem verilmelidir.
Günümüz dünyasının en fazla kullanılan enerji
biçimi olan elektrik enerjisi, ekonomik, toplumsal ve
kültürel yaşantının önemli bir parçası, modern
sanayi ve teknoloji ile üretim etkinliklerinin temelidir. Bugün
ileri kapitalist ülkeler olarak tanımladığımız Kuzey Amerika ve
Kıta Avrupası ülkelerindeki elektrik enerjisi üretim/tüketim
miktarlarını geri bıraktırılmış ülkelerle kıyasladığımızda
bu durum kolaylıkla gözlemlenebilmektedir.

Ülkelerin ekonomik gelişmelerinin ve sosyal refahının önemli
göstergelerinden biri olarak kabul edilen kişi başına düşen
elektrik enerjisi üretimi ve/veya tüketimi, o ülkedeki hayat
standardını yansıtması bakımından da büyük önem arz
eder. 2004 yılı başı itibariyle Türkiye'de kişi başına
elektrik enerjisi tüketimi brüt 2090 kWh'ye ulaşmış
olmasına rağmen, bu rakamın Avrupa'da yaklaşık 6500 kWh/kişi ve
dünya ortalamasının ise 2350 kWh/kişi olduğu dikkate alınırsa,
ülkemizde kişi başına düşen elektrik enerjisi tüketiminin
düşük olduğu görülür. (Dünya kaynaklarını
tüketimde her zaman uzak ara önde giden ABD'de ise bu rakam
12.322 kWh civarındadır.)
Bilimsel gelişmeye paralel olarak teknolojinin, özellikle bilgisayar,
iletişim ve ulaşım alanlarının gündelik hayatımızdaki yerinin
artmasıyla beraber elektrik enerjisi tüm insanlar için
vazgeçilmez bir ihtiyaç haline gelmiştir. Yaşamın her
alanında büyük önemi olan elektrik enerjisi
günümüzde farklı doğal kaynaklar kullanılarak elde
edilebilmekte ve toplumsal yaşantımıza dahil edilmektedir. Bir elektrik
santrali, jeotermik, hidrolik, nükleer, termik, rüzgâr ve
gelgit enerjileri gibi değişik doğal enerjiler kullanan motorların
çalıştırdığı alternatörlerle elektrik üretebilir.
Hangi türde olursa olsun her elektrik santrali, bir enerji kaynağı,
bir motor, bir alternatör ve bir transformatör merkezinden oluşur.
Kaynak tercihinde maliyet faktörü önemli olmakla birlikte,
ülkelerin genellikle kendi öz kaynaklarına yöneldikleri ve
kaynak çeşitliliğini artırmaya çalıştıkları
gözlenmektedir. Ayrıca fosil yakıtların yol açtığı
çevre sorunları nedeniyle temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları
günümüzde daha fazla tercih edilir olmuştur.

Bu yazının konusu olarak inceleyeceğimiz hidroelektrik santral (HES),
yüksek bir noktadan düşen hareket halindeki suyun kinetik
enerjisinden yararlanılarak elektrik enerjisinin üretildiği elektrik
santrali türüdür. Bir HES'te üretilebilecek enerji
miktarını belirleyen o santralde türbinlenecek olan suyun debisi ve
suyun alındığı nokta ile santral çıkışı arasındaki net
düşüdür.  

Türkiye'nin Hidroelektrik Potansiyeli
Bir ülkede, ülke sınırlarına veya denizlere kadar
bütün doğal akışların % 100 verimle değerlendirilebilmesi
varsayımına dayanılarak hesaplanan hidroelektrik potansiyel, o
ülkenin brüt teorik hidroelektrik potansiyeli olarak
tanımlanmaktadır. Ancak mevcut teknolojilerle bu potansiyelin tamamının
kullanılması mümkün olmadığından, mevcut teknoloji ile
değerlendirilebilecek azami potansiyele 'teknik yapılabilir
hidroelektrik potansiyel', teknik potansiyelin mevcut ve beklenen yerel
ekonomik şartlar içinde geliştirilebilecek bölümüne
ise 'ekonomik yapılabilir hidroelektrik potansiyel' adı
verilir. Türkiye'nin hidroelektrik potansiyeli, Elektrik İşleri
Etüt İdaresi (EİE) verilerine göre, dünya potansiyelinin %
1'i, ekonomik potansiyeli ise Avrupa ekonomik potansiyelinin %
16'sıdır.

DÜNYA VE TÜRKİYE HİDROELEKTRİK (HES) POTANSİYELİ
      Brüt HES Potansiyeli (GWh/yıl)   
 Teknik HES Potansiyeli (GWh/yıl)     Ekonomik HES
Potansiyeli (GWh/yıl)
DÜNYA    40.150.000  
 14.060.000    8.905.000
AVRUPA    3.150.000    1.225.000  
 800.000
TÜRKİYE     433.000  
 216.000    130.000
(DSİ Genel Müdürlüğü verileri)
                             
 
Topoğrafya ve hidrolojinin bir fonksiyonu olan brüt hidroelektrik
enerji potansiyeli, ülkemiz için 433 milyar kWh/yıl olarak
belirlenmiştir.

EİE rakamlarına göre, "Ülkemizin 2006 yılı başı
itibariyle tesbit edilen teknik ve ekonomik hidroelektrik enerji potansiyeli
129,9 milyar kWh'dir. Bu potansiyel; en az ilk etüt seviyesindeki
hidroelektrik projelerle, istikşaf (ön inceleme), master plan,
fizibilite (planlama-yapılabilirlik), kesin proje, inşa ve işletme
aşamalarından oluşan 747 adet hidroelektrik projenin toplam enerji
üretim kapasitesini ifade etmektedir. (...) Hidroelektrik santrallerin
(enerji) üretimi, yağış koşullarına bağımlı olduğundan her yıl
toplam üretim içindeki payı değişim göstermekle birlikte,
Türkiye'de elektrik enerjisinin yaklaşık %20-30'u sudan
üretilmektedir." (1)
Türkiye Hidroelektrik Enerji Potansiyelinin Proje Durumlarına Göre
Dağılımı (DSİ)
HES Projelerinin Durumu     HES Sayısı   
 Toplam Kurulu Kapasite (MW)    Ortalama Yıllık
Üretim (GWh/yıl)     Oran (%)
İşletmede     150    13.395   
 48.100     37
İnşaat Halinde     40     3497   
 11.270     9
İnşaatına Henüz Başlanmayan     526   
 19.805     70.563     54
Toplam Potansiyel    716    36.697  
 129.933    100

Günümüz itibariyle Türkiye'de 150 adet
hidroelektrik santral işletmede bulunmakta ve bu santraller 13.395
MW'lık bir kurulu güç ile toplam ekonomik potansiyelin
yaklaşık % 37'sına karşılık gelen 48.100 GWh'lık yıllık
ortalama üretim kapasitesine sahiptir. Toplam potansiyelin % 9'u
olan 11.270 GWh'lık yıllık üretim kapasitesine sahip 40
hidroelektrik santralin inşaatına ise halen devam edilmektedir. DSİ
tarafından ilan edilen hedeflere göre, geriye kalan 70.563
GWh/yıl'lık potansiyeli kullanabilmek için 526 hidroelektrik
santral daha önümüzdeki yıllarda inşa edilecek ve toplam
36.697 MW'lık kurulu güçle hidroelektrik santrallerin
toplam sayısı 716'ya ulaşacaktır. Böylece henüz
geliştirilmemiş olan (DSİ tarafından boşa akan sularımız olarak ifade
edilen) hidroelektrik potansiyelin tamamının işletmeye alınması
hedeflenmektedir.

Türkiye'deki durumu rakamlarla bu şekilde ortaya koyduktan sonra,
dünyadaki mevcut duruma bir göz atmakta fayda var. "ABD
teknik hidroelektrik potansiyelinin %86'sını, Japonya %78'ini,
Norveç %68'ini, Kanada %56'sını, Türkiye ise
%21'ini geliştirmiştir. Uluslararası Enerji Ajansı'nca (IEA)
2020'de dünya enerji tüketimi içerisinde hidroelektrik
ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının payının bugüne
göre %53 oranında artacağı öngörülmüş olup, bu
her güçteki hidroelektriğin değerlendirilmesi olarak
yorumlanmaktadır. Avrupa Komisyonu, Birlik stratejileri kapsamında Avrupa
Birliği (AB) içerisinde 2010 yılına kadar iç brüt
enerji tüketimindeki yenilenebilir enerji payını iki katına
(%6'dan %12'ye), elektrik üretimi kapsamında ise
%22,1'e çıkartmak için bir eylem planını
yürürlüğe koymuştur."(2)

"Ekonomik durgunluklar dikkate alınmazsa, Türkiye'de
elektrik tüketimi her yıl % 8-10 oranında artmaktadır."(2)
TEİAŞ APK Dairesi Başkanlığı verilerine göre, 1970 yılında kişi
başına 205 kWh olan yıllık net tüketim, 1990 yılında 829 kWh, 2000
yılında 1449 kWh ve 2005 yılında 1808 kWh değerine ulaşmıştır.
/>

     TÜRKİYE'NİN UZUN DÖNEM ELEKTRİK
ARZ PROJEKSİYONU
Yıl     2010     2015     2020

          Yağış   
 Kurak          Yağış   
 Kurak          Yağış   
 Kurak
Santral Tipi     MW     Milyar kWh   
 MW     Milyar kWh     MW   
 Milyar kWh
Termik     30.583     211   
 211     45.603     314   
 314     62.273     425   
 426
Yenilenebilir     18.234     62   
 46     25.670     89   
 60     34.076     118   
 77
Toplam Arz     48.817     273   
 257     71.273     403   
 374     96.349     544   
 503
Kaynak: TEİAŞ-Türkiye Elektrik Enerjisi Üretim Planlaması
Çalışması (2005-2020)
4628 Sayılı Kanun
Ülkemizde yıllardır siyasal iktidarlar tarafından "enerjimiz
tükeniyor, ülkeyi karanlık günler bekliyor, enerji
açığımız giderek artıyor" vb. söylemler, son
dönemlerde doğalgaza ve elektriğe yapılan yüksek oranlı zamlar
ve enerji kaynaklarında dışa bağımlılık gibi sorunlarla gündemde
olan enerji politikaları konusu, aslında toplumsal gündemimizi
hiçbir zaman terk etmemiştir. Hidroelektrik santraller konusu da
küresel/yerel enerji politikaları çerçevesinde
ülkemiz gerçeklikleri ve dünya ölçeğindeki
ekonomik-politik tercihlerden bağımsız ele alınmamalıdır.
 
Her ne kadar santral yapılması düşünülen bölgelerdeki
yöre halklarının itirazları ve çevreci örgütlerin
duyarlılığı boyutuyla ilgi toplamış olsa da hidroelektrik santrallerin
toplumun gündeminde yer etmesi aslında 4628 sayılı Kanun ile
başlamıştır. 20.02.2001 tarihinde kabul edilerek 03.03.2001 tarih ve
24335 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile ülkemizdeki elektrik
enerjisi üretimi tamamıyla özel sektörün (piyasanın)
inisiyatifine bırakılmıştır.

Söz konusu Kanunun amaç, kapsam ve tanımlar
bölümünün 1. maddesinde Kanunun amacı;
"elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük
maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin
kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk
hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali
açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik
enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir
düzenleme ve denetimin sağlanmasıdır"  şeklinde
tanımlanmaktadır. Aynı madde şu şekilde devam etmektedir: "Bu
Kanun; elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı, toptan satışı,
perakende satışı, perakende satış hizmeti, ithalat ve ihracatı ile bu
faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek ve tüzel kişilerin hak
ve yükümlülüklerini, Elektrik Piyasası Düzenleme
Kurumunun kurulması ile çalışma usul ve esaslarını ve elektrik
üretim ve dağıtım varlıklarının özelleştirilmesinde
izlenecek usulü kapsar". Bu maddeden de görülebileceği
gibi 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun amacı elektrik
üretim ve dağıtım varlıklarının özelleştirilmesinin
sağlanmasıdır.   

Ülkedeki elektrik enerjisi açığı iktidarlar tarafından
sürekli gündemde tutularak, kaynaklarımızın tamamıyla
değerlendirilemediği, kamunun ise kendi öz kaynaklarıyla yeni
yatırımlar yapabilecek mali durumda olmaması bahanesiyle, enerji
kaynaklarının değerlendirilmesi işi bu kanunla piyasaya
bırakılmıştır. Bu Kanun çerçevesinde özel sektör
proje geliştirmekte, DSİ ve EPDK'nın onayını aldıktan sonra
lisans işlemlerini tamamlayıp projeyi hayata geçirmektedir. Projenin
lisansını almış olan firmalar 49 yıllık bir süre içerisinde
elektrik üretip, ürettikleri bu elektriği devlete
satabileceklerdir. Dolayısıyla HES projeleri piyasada oldukça
kârlı bir yatırım alanı olarak görülmekte ve
"parası olan herkesin yatırım yapabileceği ticari bir alan"
olarak ele alınmaktadır.

26 Haziran 2003 tarih ve 25150 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan
"Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su
Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Yönetmelik" ile de hidroelektrik santral projeleri DSİ
internet sitesinde yayınlanarak özel sektörün başvurusuna
açılmıştır. Bu yönetmeliğin amacı, "4628 sayılı
Kanun hükümleri çerçevesinde piyasada faaliyet
gösteren veya gösterecek tüzel kişiler tarafından
hidroelektrik enerji üretim tesisleri kurulması ve işletilmesine
ilişkin üretim, otoprodüktör, otoprodüktör grubu
lisansları için DSİ ve tüzel kişiler arasında
düzenlenecek Su Kullanım Hakkı Anlaşması imzalanması işlemlerinde
uygulanacak usul ve esasları belirlemek" olarak tanımlanmıştır. Bu
yönetmelikle birlikte elektrik piyasasında faaliyet
gösteren/göstermek isteyen firmalar DSİ-EİE projeleri ile
bunların dışındaki HES projeleri için Su Kullanım Hakkı
Anlaşması yapmak üzere DSİ'ye müracaat etmeye
başlamıştır. Bu kapsamda şu ana kadar başvuruda bulunulan HES projesi
sayısının 1500-2000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Başvuruda
bulunulan HES projelerin büyük çoğunluğu nehir tipi
santraller olarak bilinen santral grubundadır.

Nehir Tipi Santraller

Akarsu santralı, akarsulardan yararlanılarak elektrik enerjisinin
üretildiği elektrik santralı türü olarak tanımlanmakta
olup, bu tip hidroelektrik santrallerde, üretilecek enerjiyi belirleyen
türbinlere gelen suyun debisi ve net düşüdür. Debinin ve
düşünün artmasıyla beraber üretilebilecek enerji
miktarında da artış olur. Nehirlerin yükselme zamanında santraller
maksimum güçlerini verirken, kuraklık zamanında üretilen
güç debi ile azalır ve bazı derelerde sıfıra kadar iner.
Nehir tipi santral tanımı regülatörlü HES projelerine
ilişkin bir tanımlama olup, çoğunlukla orta ve
küçük ölçekli santrallerdir. Yani bu tip
santrallerin elektrik üretim kapasiteleri baraj tipi santrallere
göre düşüktür.

Bir hidroelektrik santral projesi barajlı veya regülatörlü
olarak geliştirilebilir. Barajlı HES projeleri depolamalı sistemler olup,
bu tip projelerde santrale gelecek olan su önce bir depolama tesisinde
(baraj ve gölet) biriktirildikten sonra bir kanal ve/veya tünel
vasıtasıyla türbinlere alınır. Su mühendisliğinde
regülatör kavramı ise su bağlama yapılarını belirtir.
Regülatörler genelde akarsu tabanından 5-10 m yüksekliğinde
nehir üzerine inşa edilmiş bent şeklinde kabartma yapıları olup, bu
tip projelerde suyun depolanması söz konusu değildir.
Regülatör (bağlama yapısı) ile birkaç metre kabartılarak
tutulan sular, bir çevirme yapısı ile iletim kanalı ve/veya
tüneline alınarak santrale ulaştırılır ve suyun enerjisinden
faydalanılır. Buradan da anlaşılacağı gibi, nehir üzerinde
herhangi bir depolama olmayacağından, akarsudan sürekli bir enerji
üretilmesi mümkün olamayacağı gibi, sürekli akışı
olmayan dereler üzerinde geliştirilecek HES projelerinden enerji
üretimi de mevsimsel olacaktır.

Mühendislik projelerinin hayata geçirilmesinde yapı
güvenliği başta olmak üzere,
toplumsal-ekonomik-çevresel-estetik kaygılar bir
bütünlük içerisinde ele alınır. HES projeleri ile
ilgili barajlı(depolamalı) ve regülatörlü(depolamasız)
alternatifler değerlendirildiğinde ise, regülatörlü
sistemlerin tercih edilmesinin en önemli nedeninin düşük
yatırım bedelleri olduğu görülür. 4628 sayılı Kanun
uyarınca faaliyette bulunan özel sektör tarafından geliştirilen
enerji projelerinin çok büyük bir çoğunluğu
regülatörlü projelerdir.     

Bunun yanında, bir baraj inşaatının tamamlanıp işletmeye alınması 10
yıl gibi bir zamanı bulmaktayken, ortalama bir regülatörün
inşaatı 2 yıl gibi kısa bir zamanda tamamlanarak santral işletmeye
alınabilmekte ve enerji üretimine (devlete elektrik satışına)
başlanılmaktadır. Pratikte regülatörlü bir HES projesinin
yatırım bedelleri ortalama 3 yıllık enerji satışı ile kendini amorti
edebilmekte ve su mühendisliğinde regülatörlerin ekonomik
ömürlerinin 50 yıl kabul edildiği
düşünüldüğünde 47 yıllık enerji satış
bedelinin özel sektöre kâr olarak aktarıldığı
görülmektedir. Bu durum, yörenin su ihtiyaçları,
akarsuyun topografik-jeolojik-hidrolik koşulları göz önünde
bulundurulmadan ve teknik alternatifler değerlendirilmeden, enerji
satışına bir an önce başlayabilmek adına projelerin her koşulda
regülatörlü inşa edilmesini beraberinde getirir. Ayrıca
barajlarda depolanacak suyun göl alanında kalacak arazilerin devasa
kamulaştırma bedellerinin özel sektör tarafından
karşılanmaktan kaçınılması nedeniyle de barajlı santraller
tercih edilmemektedir.  

Su Kullanım Hakkı Anlaşması (SKHA)

Hidroelektrik santral projelerinin hayata geçirilme aşamalarının
önemli köşe taşlarından biri de firmalarla DSİ arasında
imzalanan Su Kullanım Hakkı Anlaşmaları (SKHA)'dır. SKHA
imzalanıncaya kadar geçen süreçteki aşamalara kısaca
göz atalım:

Özel sektör DSİ-EİE veya yine özel sektör tarafından
geliştirilmiş projelere başvurularda bulunduktan sonra, başvurusu DSİ
tarafından teknik olarak uygun görülen projelere ilişkin
fizibilite raporları ilgili firma tarafından hazırlanır. Söz konusu
fizibilite raporları yine DSİ tarafından incelenir ve uygun bulunan
projelere ilişkin uygunluk yazısı EPDK'ya yazılır. 4628 sayılı
Kanun kapsamında DSİ'ye biçilen rol proje
kontrolörlüğüdür. Daha sonra ise proje sahibi firma ile
DSİ arasında SKHA anlaşması imzalanarak söz konusu HES'te
enerji üretimi için gerekli olan üretim lisansı EPDK
tarafından firmaya verilir. Burada SKHA, projenin uygulanacağı akarsu
üzerindeki suyun kullanımına ilişkin birtakım taahhütleri ve
şartları içeren bir anlaşmadır.

Projeyi geliştiren firma, nehirdeki suyun alınacağı ve alınan bu suyun
santrale bırakılarak enerji üreteceği kotları EPDK'ya bildirir
ve SKHA'nın imzalanmasıyla bu kotlar arasında çalışma
hakkına sahip olur.  İşte tam da bu noktada HES'lere ilişkin
kaygılar baş göstermekte ve suya olan talebin gittikçe
arttığı şu günlerde akarsuların kullanımına ilişkin
tereddütler yaşanmaktadır. Çünkü bir akarsuyun
belirli kotlarını kapatarak, o kotlar arasında enerji üretilmesi
demek, suyun alınacağı ve bırakılacağı kotlar arasında dere
yatağında suyun çok azalması veya yatağın tamamen kuruması
demektir. Havzanın aşağı bölgelerinde ekolojik dengenin olumsuz
yönde bozulması toplumsal olarak da olumsuz sonuçlara neden
olacaktır.

HES Projelerine İlişkin Kaygılarımız

Teknolojinin gelişimi çevresel sorunlar başta olmak üzere kimi
sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Günümüzde
elektriğin yaşamsal boyutu ve elektrik üretiminin önemli bir
aracı olan su kaynaklarının ülkemizdeki yoğunluğu
düşünüldüğünde, hidroelektrik santrallerin
vazgeçilmez olduğu bir gerçektir. Düşük işletme
maliyeti, termik ve nükleer santrallere göre çevreyle olan
uyumu, yenilenebilir olması ve yerli kaynaklara dayanması boyutuyla da
tercih edilir bir enerji üretim aracıdır. Dolayısıyla HES'lere
topyekün karşı çıkan bir bakış açısı makul
değildir. Üzerine yoğunlaşılması gereken konu 4628 sayılı yasa
çerçevesinde özel sektör tarafından
gerçekleştirilecek olan HES'lerin ülke
gerçekliğinde yol açacağı sorunlar olmalıdır. HES
projeleri ile ilgili en çok tartışılan ve gelecekte suya erişim
hakkı üzerine ciddi kaygılar yaratacak bazı noktalara
açıklık getirmeye çalışalım:  

A) Mansaba Bırakılacak Su: HES projeleri kapsamındaki su alma yapıları
ile derelerden çevrilecek olan sular bir kanala alınacağından,
suyun alındığı nokta ile suyun bırakılacağı santral çıkış
noktası arasında yatakta hemen hemen hiç su kalmayacaktır. Bu durum
gerek deredeki canlı hayatının devamı, gerekse de yöredeki su
kullanıcıları (çiftçiler, su değirmenleri, sulama
birlikleri vs..) açısından bir sorundur. Her ne kadar imzalanan
SKHA'da doğal hayatın devamı için gerekli miktar ile
mansaptaki su haklarının yatağa bırakılması yatırımcı firma
tarafından taahhüt ediliyor olsa da, uygulamada bu taahhütlerin
yerine getirilip getirilmeyeceği bir muammadır. Ülkemizdeki
üretim ilişkileri ve tekellere tanınan imtiyazlar göz
önünde bulundurulduğunda sürecin kimlerden yana
işleyeceğini tahmin etmek zor değildir. Kaldı ki yatağa bırakılacak su
miktarı dahi firmalar tarafından pazarlık konusu yapılmakta,
bırakılacak fazla suyun enerjiden (siz bunu kârlarından diye okuyun)
kayıp olacağı gerekçesiyle itirazlar yükselmektedir.
Ülkemiz nehirlerinin akış rejimleri düzensizdir ve yataktaki su
miktarı mevsimsel olarak değişmektedir. Suyun bol olduğu dönemlerde
mansaba bir miktar su bırakılsa da, kuraklık arttığında ve yatakta su
azaldığında firmalar enerji üretemeyecek ve mansaba su bırakmakta
tereddüt edecektir. İtirazların kaynağı budur.
Özellikle debilerin yüksek, arazinin uygun olduğu bölgelerde
(rantabl projeler) santrallerin peş peşe olduğu, bazı nehirlerin tamamen
kapatıldığı da görülmektedir. Bir santralin bıraktığı suyu
bir diğeri almakta olup, projelerin hayata geçmesiyle birlikte bazı
bölgelerde onlarca kilometre boyunca dere yataklarında akış
olmayacaktır. Bu durum derelerin kuruması ve dere yataklarının yok
olmasını beraberinde getirecektir. Bunun sonucu ise, yöre halkının
mağdur olması, yaşayan bitkisel ve hayvansal canlıların yok olması ile
birlikte dere yatağı çevresinde bulunan topraklarda
çoraklaşma, derenin denize döküldüğü
bölgedeki topraklarda tuzlanma olacaktır.

B) Projelerin Güvenilirliği ve Proje Ciddiyeti: Hidroelektrik
santraller, özü itibariyle kamunun enerji ihtiyacını
karşılamaya yönelik planlanması gereken su mühendisliği
yapılarıdır. Bu tip enerji projelerinin hammaddesi durumunda olan su
gücü (su kaynakları) suyun yaşamsal bir hak olması itibariyle
toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçları doğrultusunda ele
alınmalı, su üzerinde geliştirilecek projeler kâr
amaçlı değil, halkın ihtiyacına yönelik tasarlanmalıdır.

Tekellerin iştahını kabartan enerji piyasasındaki yüksek kâr
oranları, 4628 sayılı Kanun'un yürürlülüğe
girmesiyle beraber bu alanın serbest bir pazara dönüşmesine neden
olmuş, işin mühendislik boyutu bir kenara bırakılarak parası olan
herkesin atılabileceği bir ticaret alanı ortaya çıkmıştır.
SKHA'nın imzalanmasıyla projeyi geliştirdiği kotlar arasındaki
suyun kullanım hakkını ve üretim lisanslarını devralan firmalar,
planlama, inşaat ve işletme aşamalarının tamamından sorumlu hale
gelmektedir. Özel sektör tarafından geliştirilmiş olan
projelerin bir kısmı, kazanılan üretim lisansının daha
büyük firmalara satışıyla kârlarını arttırmayı
hedefleyen, mühendislik ciddiyetinden uzak projelerdir. Yine benzer
şekilde, geliştirilmiş olan projelerin bir kısmı da teknik olarak uygun
olmasına rağmen hayata geçirilmesi yörenin koşullarına
göre çok da mümkün olmayacak projeler olup, atıl
durumda kalması muhtemel çalışmalar olarak göze
çarpmaktadır.

Enerji piyasasının bir ticaret alanına dönüşmesi ve bu
piyasanın mühendislik-müşavirlik hizmetleri alanı dışındaki
birçok firmanın da ilgi odağı haline gelmesiyle, özellikle
inşaat ve işletme aşamalarında teknik sıkıntılar da baş
gösterecektir. Ülkemizdeki kamusal denetimin içler acısı
hali de göz önünde bulundurulduğunda, üretilen
projelerin bir kısmında mühendislik bilgisinin nasıl hayata
geçirileceği belirsizdir.

Ülkemize çok önemli mühendislik hizmetleri vermiş bir
kamu kurumu olan DSİ, uzun yıllar barajların ve göletlerin
yapımını üstlenmiş, bu konuda elde edilen deneyimle mühendislik
kurallarına bağlı kalınarak ve kamusal fayda gözetilerek su
kaynaklarına yatırım yapılmıştır. Baraj/regülatör ve HES
inşaatlarında DSİ'nin devre dışı bırakılarak projelerin
özel sektörün kâr hırsına terk edilmesi gelecek
için kaygı vericidir.  

C) Havzaların Tahrip Edilmesi: Su kaynaklarının planlanmasında ve
yönetiminde önemli bir yeri olan havza bazlı çalışma
anlayışı da 4628 sayılı yasayla deyim yerindeyse mantar gibi biten HES
projeleriyle hiçe sayılmakta, su kaynakları kapanın elinde
kalmaktadır.

Su mühendisliğinde havza planlaması, içme-kullanma, sulama,
enerji, taşkın koruma vb.. maksatlarla geliştirilecek olan projelerin uzun
süreli ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde alternatif
çalışmalar da değerlendirilerek havzanın
jeolojik-hidrolojik-topografik olarak bütünsel bir bakış
açısıyla ele alınmasıdır. Sözgelimi bir bölgede
yüksek ve tek bir baraj tercih edilirken, bir başka yörede art
arda küçük baraj veya göletler daha uygun olabilir. Ya
da sulama suyu ihtiyacının çok fazla olduğu bir yörede, enerji
projesi yerine mevcut kaynaklar sulama ağırlıklı kullanılabilir.
Söz konusu tekellerin kâr hırsı olduğunda ise, yörenin
öncelikleri göz ardı edilir, firma için en rantabl
seçenek tercih edilir, gerektiğinde akarsu denize
döküldüğü yere kadar enerji üretimi için
kapatılabilir.

Zaten dikkat edildiğinde görülecektir ki su kaynaklarından kent
yönetimine, imar alanlarından çevresel düzenlemelere
kamusal planlama kavramı artık yok edilmiş, uzun vadeli çıkarlar
yerine günlük kârları temel alan lokal projeler son
yıllarda moda olmuştur. Bu tip projelerde ise her zaman kazanan tekeller,
kaybeden ise halk olmuştur.      

D) Suyun Yönetimi ve Denetim Sorunu: Daha önce de
açıklamaya çalıştığımız gibi, projelerle ilgili SKHA
imzalandıktan sonra firmalara üretim lisansı verilmekte, firmalar
HES'lerin inşaatını tamamlayarak santralleri enerji nakil hatlarına
bağlamakta ve elektrik üretim/dağıtım aşamasına
geçmektedir. Bu anlayışta planlama aşamasından sonra (inşaat ve
işletme aşamalarında) HES'lerin nasıl bir denetime tabi olacağı
belli değildir. Örneğin söz konusu santral inşaatının
çevreye zarar verip vermediği, işletme aşamasında su haklarının
mansaba bırakılıp bırakılmadığı, bunların kim tarafından
denetleneceği ya da yörede içme veya sulama suyu sıkıntısı
olduğunda HES'lerin durumunun ne olacağı bir mevzuata bağlı
değildir.

Sorunlar baş göstermeye başlamıştır. HES'lerin işletmeye
geçmesiyle birlikte bazı bölgelerde yöre halkının
kendilerine su kalmadığı yönünde şikayetçi oldukları
duyulmaktadır. Özellikle kurak dönemlerde suya olan talebin
artacağı düşünülürse mevcut suyun halkın
ihtiyaçları doğrultusunda mı yoksa firmanın enerji üretimi
için mi yönlendireceği, bu koordinasyonun kimin tarafından
sağlanacağı hususları kaygıları arttırmaktadır. Bu konudaki şikayet
merciinin enerji piyasasını yöneten EPDK mı, suyu yöneten DSİ
mi, yoksa özel idareler mi olduğu da bilinmemektedir. Yaptırım konusu
ise başlı başlına bir sorundur. Devlet gerektiğinde yöre halkının
taleplerini dikkate alıp HES'leri kapatabilecek midir? Kolluk
kuvvetleri firmaların kontrolsüz su kullanımının önüne
geçmek için mi, yoksa halkın taleplerini bastırmak
için mi kullanılacaktır?  Tercihlerin kimden yana olacağını
tahmin etmek zor değildir.

Sonuç ve Öneriler

Bir ülkedeki doğal kaynaklar o bölgenin coğrafik, jeolojik vb.
koşullarıyla şekillense de kaynakların kullanımı söz konusu
olduğunda belirleyici olan politik tercihler ve iktidar olgusudur.
Teknolojik ilerlemenin hangi seviyede olduğundan ziyade, bilimi ve
teknolojiyi kimin elinde bulundurduğu, bunların kimin çıkarına
kullanıldığı önemlidir. Bizim ülkemizde tercihler halkın
ihtiyaçları ve kamusal çıkarlar gözetilerek değil,
tekellerin çıkarları doğrultusunda tasarruf edilmektedir.

Elektrik enerjisi sanayi, ulaşım, evsel kullanım boyutlarıyla olmazsa
olmazdır. Teknolojik gelişimle beraber elektrik enerjisine olan talep de
arttığına göre, bu talebin karşılanabileceği kaynakların
araştırılması ve mevcut alternatiflerden o ülkenin koşullarına en
uygununun bulunması gerekmektedir. Enerji sektöründe dışa
bağımlı olmayan, yenilenebilir, çevreyle uyumlu ve temiz
kaynakların kullanımına ağırlık verilmelidir. Hidroelektrik santraller
tüm bu istenilen özellikleri barındırmalarının yanında
ekonomik boyutuyla da ülkemiz koşullarına uygun enerji projelerdir.
Dolayısıyla sorgulanması gereken HES'lerin gerekliliği değil, HES
projelerinin hayata geçiriliş sürecidir.
"Sular boşa akıp gitmesin" diye nehirleri kurutan, nehir
yataklarını yok eden, tamamen ticari bir yaklaşımla nehirler üzerine
ifrata varan sayıda baraj yapımları değil, dereleri kurutmayan, dere
yataklarını, tarihi kültürel varlıkları yok etmeyen,
insanlarımızın göç etmesine neden olmayacak barajlar
yapılmalıdır.

Yeni sömürge ülke ekonomilerinin gelişimlerinden bağımsız
ele alınamayacak bir durum olan kamunun her alandan tasfiyesi,
özellikle DSİ'nin pasifize edilmesiyle birlikte, su
kaynaklarının kullanımı ve yönetiminde de görülmektedir.
Suyun ticarileştirilmesinin çokça tartışıldığı şu
günlerde, su kaynaklarındaki özelleştirmenin bir ayağı da
enerji üretiminin piyasalaştırılarak akarsuların kullanım
hakkının özel sektöre devridir. Suyun temel bir insan hakkı
olduğu unutularak su kullanım hakları firmalara devredilmekte ve suyun
yönetimi özel sektörün tasarrufuna bırakılmaktadır.

Bu yazıda açıklamaya çalıştığımız üzere,
hidroelektrik santral projeleri oldukça kârlı yatırım
araçlarıdır ve kamu eliyle yapılabilecek bu projelerin özel
sektöre devri (daha sonra firmaların devlete enerji satışı
düşünüldüğünde) kamunun ciddi anlamda zarara
sokulmasıdır. Projeler tamamlanarak piyasaya elektrik satışı
başladığında, özellikle de önümüzdeki yıllarda
yaşanması muhtemel enerji darboğazlarında, ülkenin enerji arzı ve
elektriğin fiyatlandırması firmaların insafına bırakılacaktır.

Bütün bunların yanında kamusal denetim mekanizmaları da yok
edilmekte, enerji ve su alanındaki kamu kurumları gün
geçtikçe küçültülmekte ve yetki alanları
daraltılmaktadır, ki bu durum emperyalizmin özelleştirme
politikasından ayrı da düşünülemez. Gelinen noktada kamusal
denetim talebinin de pek bir geçerliliği yoktur. Yapılması gereken
kamusal planlamaya geri dönülmesi, özel sektörün
elinde bulunan HES'lerin kamu adına ilgili kurum ve kuruluşlarca
işletilmesi,  kâr amaçlı ve gündelik
çıkarlar için değil, toplumun gereksinimleri doğrultusunda
uzun vadeli projelerin hayata geçirilmesidir. Özellikle DSİ
tarafından önceki yıllarda yapılmış olan havza bazlı planlama
çalışmalarına önem verilmeli, yörenin tüm su
ihtiyaçları çevresel faktörler göz ardı edilmeden
hesaba katılmalı, su kaynakları halkın suya olan erişim hakkı
doğrultusunda yönetilmelidir.

Suyun ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi emperyalizmin
politikasıdır. Emperyalizmin yeni sömürgesi konumundaki
ülkelerde yer altı ve yer üstü kaynaklarına el
konulmasının ve bu kaynakların denetim altına alınmasının bir
aracıdır özelleştirme politikaları. İster doğrudan uluslararası
tekeller aracılığıyla, isterse onların yerli işbirlikçileri
aracılığıyla olsun, özelleştirme politikaları halkın değil,
emperyalizmin çıkarınadır. Kamunun ortak malı olması gereken
doğal kaynaklar metalaştırılmakta, tekellerin kâr aracı haline
getirilmektedir. Sözü geçen 4628 sayılı Elektrik Piyasası
Kanunu ile enerji üretimi özelleştirilmiş ve enerjinin
üretileceği akarsuların kullanımı hakları özel sektöre
devredilmiştir. Önümüzdeki yıllarda toplumsal alandaki
yansımaları daha da belirginleşecek olan bu uygulamalarla, yoksul halkın
suya ve enerjiye olan ulaşım hakkı tamamıyla ortadan
kaldırılacaktır.

Bu süreçte yapılması gereken tüm muhalif kesimlerle
birlikte suyun ticarileştirilmesine karşı durmak, sudaki ve enerjideki
özelleştirmeler başta olmak üzere özelleştirme
politikalarına karşı topyekün mücadele ederek kaynaklarımıza
sahip çıkmaktır.

NOTLAR

(1)    Türkiye'nin Hidroelektrik Enerji
Potansiyeli, www.eie.gov.tr
(2)    Enerji Sektörü Hidroelektrik Enerji,
www.dsivakfi.org.tr

KAYNAKÇA

1.    www.epdk.gov.tr
2.    www.tbmm.gov.tr
3.    http://tr.wikipedia.org
4.    www.eie.gov.tr
5.    www.dsivakfi.org.tr
6.    TEİAŞ ve TEDAŞ istatistikleri
7.    İMO Ankara Şube Bülteni, Aralık 2008
8.    Nehir Tipi Santrallerin Türkiye'nin
Hidroelektrik Üretimindeki Yeri, Yrd. Doç. Dr. Erdal AKPINAR,
Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt:7, Sayı:12, 2005

 

Sayı 7 Su Sayfa 55-64

İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder