href=http://www.ivmedergisi.com/node/3850>Hasankeyf
Hasankeyf
– Dicle'nin Doğurduğu Kadim Kent
Yorul ey gayrı
akma ey su!
ey benim yaratan tedirginliğim tutsak yanım dinmeyen
sızım ey!
çıkarıp çıkarıp yeniden çıkarmak bu dağı bu
doruğa
yorul ey gayrı
akma ey su!
durup durup kaygulanmak gibi birşey bu bizim sularla
akıp gitmelerimiz
sonsuz bir tren penceresinden savrulan güvercinleriz…
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Kara bulutlar Hasankeyf'in üzerinde dolaşmaya devam
ediyor…
Hasankeyf'in Dicle'yle dostluğu binlerce yıl öncesine
dayanmaktaydı. İlk yerleşimin kurulduğu günden beri, yanı başında
salınıp giden Dicle'nin ninnisini Hasankeyf söylemekteydi. Fakat
Hasankeyf nereden bilecekti ki kadim dostu Dicle bir gün kapkara bir
bulut haline gelip adeta üzerine yağmaya başlayacak?
Onlarca medeniyetin muhteşem çocuğu Hasankeyf'i, suyun baş
edilmez gücünü anlayanlar kurdu ve Hasankeyf üzerinde
hüküm süren bütün uygarlıklar, olanaklarını
Hasankeyf'i yok etmek için değil, ondan daha yaşanılabilir
bir yer yaratmak için kullandılar.
Hasankeyf, insan yaratıcılığının doğayla ortaklaşmayı bilmesinin
görkemli bir ürünü ve bu topraklarda yaşayan farklı
milletlerden ve inançlardan insanların geçmişten aldıkları
mirasları geleceğe taşımalarının da bir göstergesidir.
Bütün bu tarihi geçmişine rağmen, günümüzde
ömrü en iyimser tahminlerle 60 yıl sürecek bir baraj
yüzünden Hasankeyf yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yani
tarih boyunca Dicle'nin doğurduğu bu eşsiz uygarlıklar kenti,
barajlarla yine Dicle'ye boğdurulmak istenmektedir.
Hasankeyf ve Tarihi
Hasankeyf, insanlık tarihinin çok önemli yerleşim yerlerinden
biri olmasına rağmen son 20-30 yıla kadar pek dikkatleri çekmedi.
Paha biçilmez kültürel değerine rağmen hep ihmal edildi.
1970'li yıllardan itibaren ILISU Barajı projesi ile birlikte
gündeme geldi.
Hasankeyf'in hikayesinde su her daim baş roldeydi. Eski zamanlarda
ticaretin nehir yoluyla yapılmasından dolayı, Dicle'nin hemen yanı
başına kurulmuştur Hasankeyf. Mezopotamya, Anadolu, Roma, Bizans
kültürlerinin kesiştiği, birbirleri ile kaynaştığı noktada
yer alan Hasankeyf, yaklaşık 12 bin yıldan beri yerleşim yeri olmuştur.
Hasankeyf bölgesinde geniş ve kapsamlı kazılar yapılmamıştır. Bu
yüzden tam olarak hangi tarihte ilk yerleşimin
görüldüğü belirlenememektedir. Ancak bazı
ipuçları ve mantık varsayımlarına dayanan verilere göre,
Hasankeyf'te ilk yerleşim Hurri-Mitaniler ve ardından Geç
Asur-Urartu uygarlıkları zamanında gerçekleşmiştir.
Zamanla Roma hakimiyetine giren Hasankeyf, Roma ve Bizanslılar
döneminde önemli bir garnizon kenti görevi
görmüştür. Bu sebeple Romalıların İran sınırını
denetim altında tutmak için Dicle'nin yatağından yüz
metre yukarıda yaptıkları kalenin kalıntıları bugün de
görülebilmektedir.
İlerleyen zamanda Hasankeyf'in öneminin arttığını
görmekteyiz. Khalkedon (Kadıköy) kayıtlarında (M.S 451)
Hasankeyf'in Cepha (Keyfa) adıyla bir Süryani piskoposluk merkezi
olduğu belirtilmektedir.
Bölgenin 7. yüzyıldan itibaren İslam egemenliğine girmesinin
ardından sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervanilerin
hüküm sürdüğü Hasankeyf M.S 1101 yılında
Artukluların eline geçmiştir. 130 yıl Artuklulara başkentlik
yaptığı bu dönem Hasankeyf'in ortaçağın en
önemli şehirlerinden biri haline geldiği bir dönemdir. Bu
dönemde Artuklular kurdukları medreselerde tıp, matematik,
mühendislik ve felsefe eğitimi vermekteydiler.
Artukluların ardından 1232 yılında Eyyubi egemenliğine giren Hasankeyf
1260'ta ise Moğolların egemenliğine geçti. Moğolların
şehri yakıp yıkmasıyla Hasankeyf'in de önemi azalmaya
başladı. Eyyubiler Moğol istilasının ardından şehri yeniden ele
geçirip imar etmeye başladılar. (Hasankeyf'te
günümüze kadar ulaşabilen eserlerin önemli bir
bölümü Eyyubiler'e aittir.)
1495 yılında Akkoyunlular'ın bölgeye hakim olmasıyla canlanan
Hasankeyf, (Bugün Hasankeyf'te bulunan Zeynel Bey türbesi Akkoyunlu
hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel Bey'e aittir.) 1515
yılında Osmanlı egemenliğine girdikten sonra zamanla eski önemini
yitirmeye başlamıştır. 1. Paylaşım Savaşı sırasında şehrin terk
edilerek harabeye dönüşmesine göz yumulur. İlerleyen
yıllarla beraber şehirde tekrar yaşam izleri görülür, ta ki
1966 yılına gelininceye dek. Hasankeyf 1966 yılında belki de tarihinin en
büyük ikinci yıkımını yaşar. Dönemin Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay insanların bu çağda mağaralarda yaşamalarına fazla
içerleyerek antik kentin önemli bir kısmının yıkılarak
yerine 45 m2'lik beton evler yapılmasını emreder. Tarihte Moğol
istilalarına, depremlere direnmiş Hasankeyf dozerlere direnemez.
Birçok yapı bu dönemde yıkılır.
1926 yılında Gercüş ilçesine bucak olarak bağlanan Hasankeyf,
Batman'ın il olmasıyla 18 Mayıs 1990 tarihinde ilçe olarak
Batman'a bağlanmıştır.
Öte yandan Hasankeyf'deki kültür varlıkları,
içinde bulundukları şehir ile birlikte 1978 yılında koruma altına
alınarak 1. Derece Arkeolojik SİT alanı ilan edilir. 1986 yılından
itibaren de Hasankeyf'de arkeolojik kazılara başlanmıştır.
Ilısu Baraj Projesi
Ilısu Barajı 1991 yılında başlanan Güneydoğu Anadolu
Projesi'nin bir parçasıdır. Barajın Diyarbakır'ın
Bismil ilçesiyle, Batman, Siirt ve Mardin illerinin akarsu
bölgelerinde yükselerek yayılması planlanmaktadır. 5 Ağustos
2006'da temelleri atılan Ilısu Barajı Projesi'nin
tarihçesine bir göz atacak olursak;
Aslında projeyle ilgili ilk tartışmalar 1950'li yıllara kadar gitse
de, projenin gerçekleşip gerçekleşemeyeceğine yönelik
ilk araştırmalar 1971'de başlamıştır. Daha sonraki süreç
şöyle şekillenmiştir:
1982: Proje planı kabul edildi.
1997 – 2000: İsviçre Firması Sulzer Hydro
öncülüğünde İsviçre, Avusturya, İngiltere,
İtalya ve İsveç firmalarından oluşan bir Konsorsiyum hazırlık
çalışmalarına başladı.
1999: Sulzer Hydro firması bir Avusturya firması olan VA Tech/A tarafından
satın alındı.
2000: İsveç firması Skanska projeden çekildiğini
bildirdi.
2001: İngiltere inşaat firması Balfour Beatty ile İtalyan firması
Impregilo, ilgili kredi sağlayan kuruluşlarının (ECA) teminatı
üstlenmeyeceklerine yönelik yaptıkları açıklamadan sonra
projeden çekildiklerini bildirdiler.
2002: Projeye kredi veren İsviçre bankası UBS projeden
çekildi. Gerekçesi ise Ilısu Baraj Projesi'nin doğuracağı
sosyal ve ekolojik sonuçlara ilişkin süregelen
belirsizliklerdi.
2004: Türkiye yeni bir ortaklık oluşturmak üzere girişimlerde
bulundu.
2004 – 2005: Avusturya firması VA Tech Hydro, Almanya'dan Züblin,
İsviçre'den Alstom, Stucky, Maggia, Colenco ve Türkiye'den
Nurol, Cengiz, Çelikler, Temelsu firmalarından oluşan yeni bir
ortaklık, Almanya, Avusturya ve İsviçre kredi kuruluşlarına
projenin yapım garantisi için başvuruda bulundu.
2006: VA Tech Hydro, Andritz AG/A tarafından satın alındı.
Mart 2007: Almanya, Avusturya ve İsviçre hükümetleri
projeye kredi sağlayacaklarını belirttiler. Kredi garantisi, yerine
getirilmesi gereken 153 şarta bağlanarak bir uluslararası bilirkişi ekibi
bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğini
izlemek üzere görevlendirildi.
Temmuz 2007: Zürih Kantonal Bankası (İsviçre) projeden
çekildiğini açıkladı. Gerekçe olarak Ilısu Baraj
Projesi'nin bankanın sürdürülebilir kalkınma
prensiplerine aykırı olduğu belirtildi.
Ağustos 2007: Türkiye, Konsorsiyum ve Bank Austria Creditanstalt
(Avusturya), Société Générale (Fransa) ve
DekaBank (Almanya) arasında barajın yapımı için anlaşma
imzalandı.
2008 yılı içinde Ilusu Barajı Projesi'ne kredi veren Alman,
Avusturya ve İsviçreli üç kuruluşun, ''Türkiye'nin
anlaşmanın 150 şartını yerine getirmediği" iddiasıyla kredi
anlaşmasını 180 günlüğüne askıya almasının ardından,
baraj inşaatında çalışmalar durma noktasına geldi. Bu inşaatta
çalışan ve çoğunlukla bölgede yaşayan 684
işçinin 564'üne 2 aylık ücretsiz izin verildi. 7 Ocak 2009
tarihinde inşaatta çalışan 120 işçi kalmıştı. Nurol,
Cengiz yüklenici firmaları ile ortak yabancı şirketler tarafından
yapılan inşaat çalışmaları büyük oranda durdu. Bu
konuyla ilgili olarak DSİ Genel Müdürlüğü tarafından
yapılan yazılı bir açıklamada, işin askıya alınmasının,
"başta Ilısu Konsorsiyumu olmak üzere bu projede
çalışan ve yüzde 75'ini bölgedeki vatandaşların
oluşturduğu yaklaşık 700 kişi ve ailelerinin mağduriyetine sebep
olacağı endişesine yer verildi".
Bütün bu süreç işlerken hükümetin üst
düzey yetkililerinden de ilginç açıklamalar gelmeye devam
etti yıllar boyunca. Baraj projesinin gerekli krediler temin edilmese de
devam edeceğini belirten hükümet yetkililerinin
açıklamaları bununla da sınırlı değildi. Hasankeyf taşınamaz
raporuna rağmen, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu 2008
Eylül ayında yaptığı açıklamada, barajın yapım
çalışmalarının tamamlanmasının ardından Hasankeyf
bölgesinin su altında kalmasının 6 yılı bulacağını belirterek
''Bölgenin turizm merkezi haline gelmesini istiyoruz. Bu amaçla,
yeni yerleşim yerine ilişkin projeyi 2 yılda bitirmeyi planlıyoruz''
dedi. Eroğlu, Ilısu Barajı yapım çalışmalarına ilişkin brifing
almak için gittiği TOKİ Genel Müdürlüğü'nde
Başkan Erdoğan Bayraktar ile düzenlediği basın toplantısında,
baraj inşaatı başlamadan önce bölgeye yönelik tüm
planların tamamlandığını, bölgedeki mimari dokuya uygun bir inşaat
tarzı benimsendiğini söyledi.
Eroğlu konuşmasında ''Hasankeyf, bölgenin turizm açısından
yıldızı olacak. Tarihi eserler kurtarılıp iki ayrı müzede
sergilenecek. Müzelerin biri kapalı, diğeri açık olacak.
Kapalı müzede küçük tarihi eserler, açık
olanda ise büyük tarihi eserler sergilenecek. Baraj inşaat
çalışması sırasında toprak altında kalan çok sayıda eser
de bulunacak.'' Su altında kalacak tarihi eserlerin ya taşınacağını ya
da benzerleri yapılarak müzelere konulacağını ifade eden Eroğlu,
''Bu projeye 25 milyon avro ayırdık. 54 milyon dolar da ilave kaynak
ayırmak söz konusu'' dedi. ''Yeni Hasankeyf'in ülkenin en
güzel yerleşim alanı olacağını'' ifade eden Bakan Eroğlu,
bölgeye yakışır bir plan hazırlandığını söyledi.
Peki Eroğlu'nun açıklamaları doğru mu? Hasankeyf
gerçekten taşınabilir mi?
Hasankeyf'in tarihi kent dokusunu oluşturan çok sayıdaki
anıtsal yapının bir başka alana taşınması, bu binaların yapım
malzemelerinin özellikleri nedeniyle mümkün değildir.
Taşınma işlemi, yapım sistemi kesme taştan oluşmuş yapılar
için uygulanabilecek bir sistemdir. Taşınmaya uygun olmayan
malzemelerden (kerpiç, moloz, taş vs.) yapılmış yapıların ise
taşınması çok zordur. Kaldı ki bütün yapıların
taşındığını düşünelim. Dicle'si olmayan
köprü, yaşadığı şehir ile kimlik bulan ancak şehri olmadan
yaşamaya mahkum edilen yapılar ile mi Hasankeyf
"Türkiye'nin ve Dünyanın Kültür ve Turizm
Cazibe Merkezi" haline gelecektir?
Baraj gölü yapımının sonunda yalnızca bir tarihin yok edilmek
istenmesi dışında, Ilısu Baraj projesi sonucu oluşacak yeni baraj
gölü nedeniyle bölgenin ekolojik dengesi bozularak buradaki
fauna ve flora da yok olacaktır. Ilısu Barajı tamamlanacak olursa,
bölgede yaklaşık 200 köyden 80 bine yakın insan göç
etmek zorunda kalacaktır. Yıllardır kırsaldan kente
göçün kaybettirdikleri, Ilısu Barajının yapımıyla daha
da artacaktır.
"Baraj bölge ekonomisini kalkındıracaktır"
söylemleri
Daha önce bölgede bu santralden daha büyük Atatürk,
Keban, Karakaya gibi santraller yapıldı ve bu santraller yıllardır
çalışmaya devam etmekte. Ancak bölgenin geri kalmışlığında
herhangi bir değişiklik olmadı. Bölge için
çözümün tek başına HES projeleri olmadığını
görmek son derece kolaydır. Elbette baraj projesinin, üreteceği
enerji ile ülke ekonomisine belli bir katkısı olacaktır. Ancak
yitirdiklerimizin yanında bu sadece küçük ve komik bir
ayrıntıdan ibarettir. Son yıllarda baraj tehlikesi altında yaşayan
bölge halkının sosyoekonomik durumu da her geçen gün
kötüye gitmiştir. İnsanlar evlerinin ne zaman sular altında
kalacağını düşünmekten normal hayatlarını
sürdürememektedir.
Dünyada eşi benzeri olmayan Hasankeyf'in ekolojik,
kültürel-tarihi zenginliğini ve baraj göleti alanında
kalacak 300'e yakın höyüğü korumak ve baraj yapımından
dolayı zarar görecek olan yerli halkın kültürel, sosyal ve
ekonomik haklarını savunmak için gerek yerel gerek ulusal gerekse
uluslararası alanda mücadele verilmelidir.
KAYNAKÇA
1. www.dogadernegi.org
2. DİHA - Hasankeyf Belgeseli
3. http://www.batman-bld.gov.tr/
4. http://hasankeyf.itgo.com
5. http://www.batmangazetesi.com
6. http://www.cnnturk.com
7. Hasankeyf'leri Kurtarmak (Antik Kentlerin
Çığlığı), EMO Diyarbakır Şubesi
8. Hasankeyf'i Yaşatalım Sempozyumu Sonuç
Bildirgesi, Hasankeyf Deklarasyonu, Diyarbakır, 21 Şubat 2006
• Başta insanlığın ortak mirası olan en az 9 bin
yıllık antik kent Hasankeyf olmak üzere, Dicle vadisindeki
yüzlerce arkeolojik sit alanları ve çok sayıda
kültürel değerler su altında kalacaktır.
• Onbinlerce insan (resmi rakam 55.000 ile 78.000
arası) Ilısu Barajı projesinden etkilenecek, yani büyük oranda
yerinden göç ettirilip kentlerde ekonomik, sosyal ve psikolojik
sorunları arttıracaktır.
• Güneydoğu Anadolu Bölgesi
açısından çok büyük değeri olan Dicle vadisinin
zengin bitki örtüsü ve canlı varlıkları yok olacaktır.
/>
• Bölgedeki diğer baraj projelerinde de
görüldüğü gibi bölgenin ekonomik ve sosyal
yaşamına olumlu bir etkisi beklenmemektedir.
• Doğrudan ve dolaylı etkilenecek olan ve asıl
söz sahibi olması gereken Hasankeyf/Ilısu ve bölge halkının
(paydaşlar!), hiçbir şekilde onayına başvurulmadan Ilısu Barajı
projesi gerçekleştirilmek istenmektedir.
Bu gerekçelerden dolayı, Ilısu projesinin bir an önce
durdurularak bölge insanını koruyacak, bölge insanının da dahil
olacağı alternatif projeler geliştirilmelidir.
Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi
Sayı 7 Su Sayfa 70-74
İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder