ÇHD: İşkenceye Ceza
İstiyoruz !
İşkencenin mevzuatta ağır ceza yaptırımını
içeren suç olarak düzenlenmesi yahut insanlık dışı
fiil olarak tanımlanıp, yasaklandığı sözleşmeler imzalanması;
işkencenin cezalandırıldığı/ cezalandırılacağı anlamına
gelmemektedir. Türkiye'de yaşananlar bunu oldukça
açık bir şekilde kanıtlamaktadır.
İşkence; mevzuatta suç olarak tanımlanıp ceza yaptırımına
bağlanmasına ve bu konudaki tüm uluslararası sözleşmeler
imzalanmasına karşın cezasızlık güvencesinde kalmaya devam
etmektedir. İşkence failleri, kamu görevlisi olmaları, yine
fiillerinin kamu (devlet) yararına olduğu anlayışı nedeniyle
çoğunlukla yargı organlarının karşısına
çıkarılmamaktadır. Kamuoyunun baskısı sonucu Yargı karşısına
çıkarılması başarılan nadir örneklerde ise, bu kez sanıklar
ya beraat ettirilmekte ya zamanaşımı ile cezaları
düşürülmekte ya da verilen küçük cezalar
erteleme kapsamı içerisine alınmaktadır. Birtan ALTUNBAŞ, Baki
ERDOĞAN, Metin GÖKTEPE, Yunus GÜZEL vb. onlarca örnek bu
gerçeği işaret etmektedir.
Söylemin aksine bu durum sadece dünün sorunu da değildir.
Bugünün ve yarının sorunu olarak önümüzde
durmaktadır. Engin ÇEBER davasında yaşananlar "işkenceye
sıfır tolerans" söylemini dilinden düşürmeyen,
işkence nedeniyle özür dileyen demokrasimizin(!) hukuka ve ahlaka
aykırı yaklaşımını ısrarla sürdürdüğünü
göstermektedir.
Engin ÇEBER, 28.09.2008 tarihinde yasal dergi dağıttığı
için gözaltına alındı. Bu tarihten sonra
sürdürülen adli işlemler sırasında, sırasıyla polis,
jandarma ve gardiyanların on gün süren ağır işkencesine maruz
kaldı. Bu işkenceler sonucunda 10.10.2008 tarihinde katledildi.
Bu olayla ilgili soruşturma, hakkında yine bu olay nedeniyle soruşturma
açılan C.Savcısı tarafından yürütüldü.
Kamuoyunun yeterli bilgi almasını engellemek amacıyla soruşturma
sırasında gizlilik kararı alındı. Failler kamera
görüntülerini silmeye çalıştılar. İşkencenin
ortaya çıkmaması için bu tek girişim olmadı. Tutuklu ve
hükümlü olan olay tanıkları, gerçeği
söylememeleri yönünde tehdit edildiler. Her şeye rağmen
gerçeği söyleyeceklerini düşündüklerinde
mahkemeye getirilmediler. Onlar vicdanlarının sesine uyup gerçeği
anlattıklarında bu kez celsenin ses kayıtları kuşkulu şekilde kayboldu.
Bilirkişilere sahte raporlar hazırlattılar. İşkence sanıklarını
özel hapishanelerde tuttular. Bu hapishane müdürleri,
hakkını arayan aileyi, terörist ilan eden resmi yazıları art arda
mahkemeye gönderdi. Türkiye Hapishanelerinde "mesleki
dayanışma" adına katiller için para toplanıldı.
İşkenceyi cezasız bırakmayı amaçlayan tüm bu girişimler,
kamuoyunun sahiplenmesiyle boşa çıkarıldı. Kamera
görüntüleri kurtarıldı. Adli Tıp raporları
açıkça işkence olduğunu yazdı. Tanıklar, tahliye olur
olmaz gerçekleri anlatmakta tereddüt etmediler. Katiller bir bir
teşhis edildiler. Bilirkişi raporları işkenceyi belgeledi. Sahte
bilirkişi raporlarını hazırlayanlar hakkında davalar
açıldı.
Ama onlar cezasız bırakmakta ısrarcıydılar. Davaya tam 18 ay sonra
bir C.Savcısı atadılar. Savcı ilk kez katıldığı duruşmada, 39
gardiyan, 3 müdür, 1 doktor, 13 polis ve 4 jandarmanın
yargılandığı davada tam 42 sanık hakkında beraat, 16 sanık hakkında
erteleme kapsamı içinde kalan kısa süreli hapis cezaları
istedi. Tüm işkencelerden yalnızca 2 gardiyan sorumlu tutuldu.
Böylece polisin, jandarmanın ve gardiyanların 10 gün boyunca
devam eden sistematik işkenceleri 2 gardiyanın kişisel suçu haline
getirildi.
Onlar bir kez daha işkenceyi cezasızlık güvencesine almak istiyor.
Biz ise işkenceye ceza istiyoruz. Çünkü biliyoruz ve
inanıyoruz ki, işkence dünyanın en aşağılık suçudur.
İşkencenin cezasız bırakılmasına izin vermeyeceğiz.
Engin'in katillerine CEZA istiyoruz
TARİH : 31.05.2010
SAAT : 09.30
YER : Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul
Şubesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder