24 Mayıs 2010 Pazartesi

Su ve Tarım

Su ve Tarım


/>

Giriş

Yaşayan her canlı gibi insan da hayati fonksiyonlarını devam ettirebilmek
için enerjiye, bu enerjiyi sağlayabilmek için de beslenmeye
ihtiyaç duymaktadır. Besinlerimizin sağlanması bağlamında da
gerek bitkisel üretim gerekse hayvansal üretimde verimliliğe
etkisi açısından su en önemli girdilerin başında gelmektedir.
Bitkiye, toprağa, topoğrafyaya ve ekolojik koşullara göre
değişmekle birlikte su, verimi %100-400 arasında arttırabilmektedir.
/>

Sığır başına 4.000 m3 su tüketilmekte olup bu miktar koyun
için 500 m3'tür. 1 kg sığır eti üretimi için
15 m3 su harcanırken, 1 kg koyun eti için 10 m3 suya ihtiyaç
duyulmaktadır. Kanatlı etinde ise kg başına 6 m3 su gerekmektedir.
Bitkisel üretim daha az suya ihtiyaç göstermekle birlikte 1
kg hububat üretimi için 1,5 m3 suya ihtiyaç duyulurken 1
kg turunçgil, baklagil, kök ve yumru bitkiler için ise 1
m3 suya ihtiyaç vardır.

Küresel ölçekte tarımda su kullanımı

Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü verilerine
göre 1961 yılında dünyada sulanabilen alanlar 139 milyon hektar
iken, 2005 yılında 280 milyon hektara ulaşmıştır (çizelge 1).
Dünyada tarım arazilerinin yaklaşık %20'si sulu tarımda
kullanılmasına karşın, tarımsal üretimin %40 gibi büyük
bölümü bu arazilerden sağlanmaktadır.

Çizelge 1: Dünyada ve Türkiye'de sulanan alanlar
(milyon ha)
     1961    1980  
 2000    2005
Dünya    139    209  
 278    280
Türkiye    1,3    2,7  
 4,7    5,2
Kaynak: FAOSTAT

Dünyadaki toplam su tüketiminin %70'i sulamada
kullanılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bu oran %30 olmakla birlikte
azgelişmiş ülkelerde %82 civarındadır (çizelge 2). Gelişmiş
ülkelerde tarımın payına düşen suyun azlığı, bu
ülkelerin genellikle kuzey yarıkürede yer almaları, yeterli
yağış aldıklarından dolayı sulamaya fazla ihtiyaçları
olmamasından kaynaklanmaktadır. Akdeniz kuşağında yer alan kimi
gelişmiş ülkelerdeki tarımda su kullanım oranı %60'lara
çıkabilmektedir.

Çizelge 2: Suyun sektörel kullanımı (%)
     Tarım    Sanayi  
 Konut
Düşük ve orta gelirli ülkeler  
 82    10    8
Yüksek gelirli ülkeler    30  
 59    11
Türkiye    72    12  
 16
Dünya    70    22    8
/>
Kaynak: UN World Water Development Report-2003, DSİ

Ülkemizin yenilenebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli
yılda toplam 112 milyar m3 civarındadır. Günümüzde bu suyun
43 milyar m3'ü kullanılabilmekle birlikte bunun 31 milyar
m3'ü tarımda, 4,9 milyar m3'ü sanayide ve 7,1 milyar
m3'ü de içme ve kullanma suyu olarak kullanılmaktadır.
/>

Suyun tarımda kullanım şekli

Bitkinin normal gelişmesi için gerekli olan, ancak doğal
yağışlarla karşılanamayan suyun bitki kök bölgesindeki
toprağa gereken zamanda, gereken miktarda ve kontrollü verilmesine
sulama adı veriyoruz. Suyun toprağa, bitki kök bölgesine veriliş
biçimi ise sulama yöntemi olarak adlandırılmaktadır. Sulama
yöntemleri yüzey ve basınçlı sulama yöntemleri olmak
üzere ikiye ayrılmaktadır.

Suyun çok miktarda kullanıldığı yüzey sulama yöntemleri
dünyada %95, ülkemizde de %92 oranında kullanılmaktadır. Suyun
son derece tasarruflu kullanılmasını sağlayan yağmurlama sulama
yöntemi %7, damla sulama yöntemi ise %1 oranında ülkemizde
kullanılmaktadır.

Yüzey sulama yöntemlerinde sulama randımanı (kanallardaki
kayıplar ve buharlaşma dahil verilen sudan bitkinin yararlanma oranı)
%40-45 civarındadır. Yani, bitkinin ihtiyacı olan 1000 m3 suyu verebilmek
için 2500 m3 suya ihtiyaç duyulmaktadır. Yüzey sulama
yöntemi, arazide erozyona neden olmakta, fazla su kullanımının
yanında verimli toprak katının kaybedilmesine ve derine sızan sularla
birlikte bitki besin maddelerinin kök bölgesinden aşağıya
yıkanmasına yol açarak toprağı verimsizleştirmektedir.

Diğer yandan en kaliteli suyun dahi içinde tuz bulunmaktadır.
Toprağa verilen fazla su drenaj tesis edilmediği takdirde toprakta tuz
birikimine neden olmakta, verimi düşürerek bitkisel üretimi
olumsuz etkilemektedir.

Sulama randımanı yağmurlama sulama yönteminde %70, damla sulama
yönteminde ise %90 civarındadır. Bu sulama yöntemleri aynı
zamanda tarımsal üretimde verimliliği de arttırmaktadır.

Türkiye sulama yöntemini değiştirmelidir

Ülkemizdeki sulama yatırımlarının 2030 yılında tamamlanması
hedeflenmektedir. Ancak, bugünkü yöntemlerin kullanılması
halinde sadece tarımda 90 milyar m3'ün üzerinde su
kullanılması gerekmektedir. Oysa planlamalarda tarımsal sulamada
kullanılabilecek su miktarı 72 milyar m3 olarak hedeflenmektedir. Sadece
ekonomik olarak sulanabilir 8,5 milyon ha'lık arazimiz değil,
sulamaya uygun 26 milyon ha'lık arazimizin mümkün olabilecek
en fazla miktarı yağmurlama ve damla sulama yöntemleri kullanılarak
sulamaya açılmalıdır.

Fiili olarak sulanan 5,2 milyon ha'lık arazimizde yağmurlama ya da
damla sulama yöntemlerinin kullanılması durumunda yaklaşık 10 milyar
m3 su tasarrufu sağlanacaktır ki bu da şu anda kentlerimizde ve
sanayimizde kullanılan su miktarına yakındır. Akdeniz kuşağında yarı
kurak bir bölgede bulunan ülkemizde öncelikle yapılması
gereken kullanılan sulama yöntemlerinin yeniden tesis edilmesidir. Oysa
ülkemizi yöneten zihniyetin su yönetimi anlayışı
kaynakların özelleştirilmesi, su fiyatlarının yükseltilmesi
gibi yanlış bir anlayıştır.

Tarımsal Sulamanın Özelleştirilmesi Adımları

Ülkemizde 1980'li yıllarla birlikte neo-liberal politikalar
uygulamaya başlanmış, tarımsal kamu yönetimi yeniden yapılandırma
adı altında işlevsizleştirilmiştir. Ülkemizdeki sulama kamu
yönetiminin yeniden yapılandırılmasında ise Dünya Bankası
başrol oynamıştır. Verdiği kredilerle bu konuda etkili olmuştur.

Sulama Yönetimi ve Yatırımlarına Katılımcı Özelleştirme
Projesi

Türkiye'nin 1980'li yıllarla birlikte neo-liberal
politikalara eklemlenme süreci kendini tarım sektöründe de
belirgin bir şekilde hissettirdi. Sulama alanında bu etkiler DB'nın
kredileri vasıtasıyla sulama tesislerinin kullanıcılarına devri
şeklinde kendini gösterdi.

Drenaj ve Tarla İçi Geliştirme Projesi kapsamında 1986'da
DB'dan 255 milyon dolarlık bir kredi alındı. DSİ ve Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü (KHGM) tesislerinin devrini
kapsayan proje sonunda DB durumu şöyle değerlendirdi: "Tesis
edilmiş bulunan işlerle ilgili maliyetlerin geri ödenmesi kredinin bir
ön şartı olmasına rağmen, bu amaca yönelik çok az
sonuç alınabilmiştir. Bu, DB için kabul edilebilir bir durum
değildir ve ilerideki projeler için başka bir yaklaşım izlenmesi
zorunludur. Dolayısıyla, tarla içi geliştirme
çalışmalarının gelecekteki uygulamasında
çiftçilerin mali katılımının ve sorumlulukları
paylaşmasının zorunlu olduğuna inanılmaktadır… Sonuç,
çiftçilere daha fazla işletme ve bakım sorumluluğunun
verilmesi gereğidir."

Proje 1986-1992 sürecini kapsıyordu. 1992'de bitmesi gereken
projenin uzaması ve biraz para kalması üzerine DB yetkilileri:
"Sulama tesislerinin işletme, bakım ve yatırım ücretlerinin
tahsilatına ilişkin tedbirler, Haziran 1993'e kadar
yürürlüğe konmasa dahi, özellikle tesislerin
işletiminin su kullanıcı birliklerine devri ve diğer hususların
incelenerek gelecekteki uygulamalara yönelik tedbirler konusunda
çalışmalara başlanabilmesi halinde, kredi kapanması
önlenecektir." dedi ve böylece projenin devamı için
bir esneklik sağlandı.

DSİ kurulduğu 1953'ten 1993'e kadar inşa ettiği tesislerden
yalnızca işletme birimlerinden uzakta olan veya işletme tesisi kurulması
güç olan ve ekonomik olmayan küçük çaplı
gölet ve sulama tesislerinin işletmesini devrediyordu. 1993'ten
itibaren ise herhangi bir kıstas ve ilke konmadan, yeterli çalışma
ve araştırma yapılmadan, bütün tesislerin devri
amaçlanmaya başlandı ve gerekçe olarak da DB tavsiyesi ile
özelleştirme uygulamaları gösterildi.

Günümüze değin sulamaya açılabilmiş 5,2 milyon ha
alanın yaklaşık 2,9 milyon ha'lık kısmı DSİ, 1,3 milyon
ha'lık kısmı mülga Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü (KHGM), 1 milyon hektarlık kısmı ise halk
sulamalarından oluşmaktadır. Kırsal alana yatırım götürmekle
görevli KHGM'nün yatırım bütçesi yaklaşık 10
yıllık bir süreyle verilmeyerek 15 Mart 2005'te
"çalışmayan-hantal" gibi gerçekle ilgisi olmayan
suçlamalarla kapatılmıştır. Sulamaya açtığı alanların
hemen hemen tümü sulama kooperatiflerine devredilmiştir.

DSİ ise devirlerini ağırlıklı olarak sulama birliklerine yapmaktadır.
1992'de sulama tesislerinin işletmesini devralmış sulama birliği
sayısı yalnızca 17 iken günümüzde 352'ye
yükselmiştir. Alan bazında ise sulanan alanların %90'ı sulama
birliklerine devredilmiş durumdadır. DSİ sulama alanlarının
%4,5'ini kooperatiflere, %3,4'ünü belediyelere,
%1,9'unu köy tüzel kişiliklerine, %0,1'ini de diğer
yapılara devretmiştir. Günümüzde DSİ'nin sulamaya
açtığı alanların kullanıcılarına devir oranı %96'ya
ulaşmıştır.

Sulama birliklerine özgü bir yasa bulunmamaktadır.
Geçmişte bu birlikler 1580 sayılı Belediye Kanunu, 442 sayılı
Köy Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'na göre
kurulurlarken, günümüzde 5355 sayılı Mahalli İdare
Birlikleri Kanunu'na göre kurulmaktadırlar. Buna göre sulama
birlikleri, ancak yerel yönetimlerin iradesi üzerine ve bunların
aralarında kurulabilmektedir.

Sulama birlikleri, kendileri birer kamu idaresi olan yerel yönetimlerin
inisiyatifi ile kurulmakta, kurulan birlik kamu kurumu niteliği taşımakta,
personel istihdamı kamu personel rejimine göre
gerçekleştirilmektedir. Buna karşın, sulama birliklerinin karar ve
yürütme organları çiftçiler tarafından kendi
içlerinden, siyasal kimliği olmayan seçimle belirlenmektedir.
Varlığını kamu idarelerinden alan bu kamu kurumları, kamu otoritesi
kullanmakta, ancak temel kararlar ve yürütme ne siyasal ne de
yönetsel nitelikli olan kişilerden, sulamanın çıkar
gruplarından oluşmaktadır. Bu yapısı nedeniyle sulama birlikleri
hukuksal olarak tanımsız yapılar durumunda bulunmaktadır.

DB, 1998'den başlayarak etkisini bir üst aşamaya taşıdı. Bu
kurum ile Sulama Yönetimi ve Yatırımlarında Katılımcı
Özelleştirme Projesi için 37,5 milyon dolarlık kredi
anlaşması imzalandı. İkraz anlaşmasına göre projenin
amaçları:
•    Tarımsal sulama ile ilgili kurumları
güçlendirmek,
•    Kamu sektörünü, sulamaların işletme
ve bakımı için sağladığı finansman ve sübvansiyon
yönünden rahatlatmak,
•    Kamu sektörünü, sulama şebekesi
yatırımlarındaki finansman ve yönetim rolü açısından
rahatlatmaya yönelik süreci başlatmak,
•    Tarımda verimlilik artışına katkıda bulunmak
üzere sulama sistemlerinin etkin ve devamlılık arz edecek şekilde
kullanımını teşvik etmek,
•    Su kullanımı organizasyonlarını
güçlendirmek üzere DSİ ve KHGM'ne yardımcı olmak
şeklinde sıralanabilir.

DSİ Genel Müdürü'nün 12 Ocak 1999 tarihinde Zaman
Gazetesine verdiği demeç projelerle ilgili çok şey ifade
ediyordu; "DSİ özelleştirme uygulamasında bugün
%83'lük bir seviyeye ulaştı… Bugün ülkemizde
300'e yakın sulama birliği var. Yenileri de kuruluyor. Mevcudun
%83'ü çiftçilerimize devredildi. Böylece
Türkiye'nin en büyük gizli özelleştirmelerinden
birini gerçekleştirdik. Hedefimiz, 2000 yılına kadar tüm
alanların işletmesinin devredilmesi… DSİ'nin bu
çalışması dolayısıyla DB, Türkiye'yi örnek
ülke olarak gösterdi."

Yapılan bu projenin gerçek amacı, DSİ ve KHGM'nün
işletmecilikten sonra planlama ve yatırımları gerçekleştirme
alanından da çekilmesi, tarifelerin pahalılaşması, su gibi temel
bir hizmetten yoksul kesimlerin yararlanamamasıdır.

AKP'nin Hükümet Programı ve Enerji Bakanından İnciler!
/>

AKP'nin 22 Temmuz 2007 seçimlerini kazanmasının ardından
hazırladığı 60. Hükümet Programı'nda "Sulama
projelerine öncelik vererek rasyonel hale getirecek ve bu projelere
yeterli kaynak tahsis edeceğiz. Barajı bitirilen projelerin, sulama ve
bakım kısmını özel sektörün yatırımına
açacağız" taahhüdü yer alıyordu.

AKP'nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler 2007
seçiminden sadece 9 gün sonra,
•    Türkiye'nin genelindeki havzaların,
sulama ihtiyacı da dikkate alınarak bölgelere ayrılacağı,
•    Bölgenin sulama sorununun
çözülmesi için gerekli tarımsal sulama
barajlarının özel sektöre yaptırılacağı, bunun için
akarsu ve göletlerin yap-işlet-devret modeli ile 49 yılı
geçmemek üzere özel sektöre devredileceği,
•    Projelerin bir sonraki adımının tarımsal
amaçlı suyun içme suyu olarak da kullanımı olacağı,
•    Söz konusu proje ile kamu eliyle
değerlendirilemeyen ve boşa akan tatlı su kaynaklarının, yapılacak
barajlarda tutularak tarımsal sulamada kullanılabileceği, böylece
devletin bütçeden kaynak aktarmaksızın tarımsal sulama
barajına sahip olmasının hedeflendiği,
•    Yatırımların ihale ile değil, yarışma
modeliyle belirleneceği, projeyi en hızlı yapacak, sulama için
dekar başına en düşük fiyatı sunacak yatırımcı ile
sözleşme imzalanacağı,
•    Yarışmanın yabancı yatırımcılara da
açık olacağı,
•    Devletin metreküp hesabı ile yaklaşık 3,1
milyar dolar gelir elde etmesinin beklendiğini, Fırat'ın 29 yıllık
satış değerinin 950 milyon dolar, Dicle'nin 650 milyon dolar
olacağını belirtiyordu. (3,1 milyar dolarlık gelirin yaklaşık yarısı
1,6 milyar dolarlık kısmı sadece Fırat ve Dicle nehirlerinden)

Güler, 1 yıl sonra Eylül 2008'de TÜSİAD'ın
"Sürdürülebilir Su Yönetimi Konferansı"nda
ise "25 milyar dolar hidroelektrik santral, 20 milyar dolar sulama
yatırımları, 5 milyar dolar içme suyu yatırımları olmak
üzere toplam 50 milyar dolar bir yatırım pastası var. Özel
sektörün devreye girmesi isabetli olur." sözleriyle
niyeti iyice ortaya koyuyordu.

Dünya Su Konseyi (DSK) ve Dünya Su Forumu (DSF) 2009'da
İstanbul'da

12 Şubat 2008 tarihli Resmi Gazete'de "5732 sayılı 5. DSF
Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşma ile 5. DSF Anlaşma
Mektubunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun"
yayımlandı. Bu kanunun en ilginç tarafı, genel
gerekçesindeki tanımlamaların hiç de gerçeği
yansıtmamasıydı. Bu bölümde DSK "Kar maksadı
gütmeyen, hükümetler ve siyaset dışı ayrımcılık
gözetmeyen bir sivil toplum kuruluşudur", DSF ise
"Ülkelerin sahip oldukları bilgi ve deneyimlerin
paylaşılmasının bir aracıdır" şeklinde tanımlanıyordu. Oysa
bize böylesine yumuşak ve güzel tanımlamalarla tanıtılan DSK ve
2006 yılında Meksika'da düzenlediği DSF'nu 100 bin kişi
protesto ediyordu.

DSK Başkanı Loic Fauchon ise Mart 2009'da İstanbul'da
yapılacak forumun amacının su kaynaklarının özelleştirilmesi
olduğunu söyleyerek, bizim Meclisimizin ısrarla görmek
istemediği konuya açıklık getirmektedir. Bu bağlamda, soruna
çözüm mantığını da "Su faturasına, cep telefonu
kadar ödeme yapmaya razı olursak hiçbir sıkıntı kalmayacak.
Arabaların benzini için harcadığımız paranın %5'ini suya
harcarsak dünyada su sorunu yaşanmaz" şeklinde
özetlemektedir.

Sonuç

Tarımda kullanılan suyun özelleştirilerek, çiftçinin
tarlasının başına kontörlü su saati takılması, zaten
ürününü maliyetinin altında satmak zorunda kalan
çiftçimizin tarımsal üretimi ve tarlasını terk etmesi,
kentlere göç etmesi anlamına gelmektedir. Kentlere yeni bir
göç dalgasının yaratılması, zaten had safhada olan
işsizliğin daha da artmasına neden olacaktır. Boş kalan tarlaları
şirketler ele geçirecek, bunların çokuluslu şirketler
olması durumunda tarım arazilerimiz yabancılaşacaktır. Gıda
yetersizliği sorunu yaşayan kimi ülkelerin ülkemizin tarım
arazilerini edinme konusu dikkate alındığında, tarım arazilerimizin
şirketlerin eline geçmesi önemli bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır.

Tarım arazilerimizi çiftçilerimizin terk etmesi
Türkiye'nin gıda krizi yaşaması anlamına gelmektedir. 2007
yılında hem dünyada hem de ülkemizde yaşanan gıda krizi ve
fiyatların yükselmesi bizlere paramız olsa dahi ihtiyacımız olan
gıdanın dışarıdan almanın da zorlaştığını göstermektedir.
FAO'ya göre bir kişinin bir günlük gıdasının
üretiminden işlenerek masaya gelmesine kadar 2-5 ton su
harcanmaktadır. Çiftçinin suya ulaşamaması bizlerin de
gıdaya ulaşamamamız anlamına gelmektedir.

 

Ahmet ATALIK – TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul
Şubesi YK Başkanı

 

 

Sayı 7 Su Sayfa 106-111

İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder